Mevlana Celaleddini Rumi tarafından yazıldığı bilinen Mesnevi'de Kur'an ilmine aykırı durum arzeden ifadeler yer almaktadır. Mesnevi, özü itibarıyla "Şeyh / Mürşid / Pir ve Mürid" ilişkisini telkin etmekte, Şeyhi / Mürşidi / Piri insan üstü ilahi bir varlık gibi göstermekte ve şirk yönlendirmesi yapmakta gibidir. Ayrıca Mesnevide yer alan bir çok mekruh cümlenin de mesajı mechul görünmektedir. Ancak analitik ve bilimsel olmayan dogmatik yaklaşım bu cümlelerde herkes tarafından anlaşılamayacak kadar derin ve ilahi manalar bulunduğunu kabul etmektedir.
Aşağıda Mesnevi'den bazı bölümler yer almaktadır. Mesnevi bölümleri tırnak içinde ( " " ) belirtilmiştir.
Önsöz'den "Bu mesnevi kitabıdır. Bu kitap gerçeğe ulaşmanın ve bilgiyle bütünleşmenin sırlarını keşifte dinin usulünün, usulünün, usulü yani din esaslarının esaslarıdır."
Dinin esası olan yegâne kaynak Kur'an'dır.
"Hayalinde mülk, şeref ve ululuk. Fakat Azrail* “Git, evet, muradına erişirsin” demekte!"
"Sabahı zuhura getiren, İsrafil* gibi, herkesi o diyardan sûret âlemine getirir;"
* Azrail kelimesi Kur'an'da geçmediği gibi Allahü Teala meleklerin gafil müşrikler tarafından kadın isimleriyle isimlendirildiklerini de bildirmektedir.
53/27 İnnellezine la yu'minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa
( Kesinlikle o ahirete inanmayanlar, melekleri kadın isimleriyle isimlendiriyorlar. )
"Her çeşit din sâlikleri üstad* aramaksızın, peygamberlere tâbi olmaksızın işlerin âkibetlerini gördüler, kendi akıllarınca netice hakkında istidlâllerde bulundular da bu yüzden hata ve dalâlete düştüler."
* Hidayete ancak bir üstad / şeyh / mürşid ile erilebileceği telkini yani kula kulluk ( şirk ) telkini yapılmaktadır.
"Dağ bir aziz sûfi* olursa şaşılacak ne var? Mûsâ’nın cismi de bir kemik parçasından ibaretti."
"Sofilere* karşılarında yer verirlerdi. Zira onlar, can aynasıdırlar, hattâ aynadan da iyidirler."
* Sûfi / Sofi nedir? Sûfi / Sofi kelimesi kökü batı dillerindeki "Sophism" ( Bilgelik, Bilgi Sahibi Olma ) kelimesinin köküdür. Yani Sûfi / Sofi kelimesi "Bilge" anlamında kullanılmaktadır. Ancak Allah yolundaki insanı tanımlayan temel kavramlar olan Mü'min ve Müslim kelimelerinin yerine Sûfi / Sofi diye bir kavram oluşturulması dikkat çekmektedir.
"Tanrı dedi ki*: “Ey haramdan, şüpheli şeylerden sakınan! Kullarımın arasına gir ki bu suretle beni görme cennetine erişesin.”
"Tanrı dedi ki : “ Sana o devri onun için gösterdim, o halvetin yolunu onun için açtım”
"Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır! "
"Tanrı dedi ki: Bu suali inkâr yüzünden, yahut gafletle ve nefsine uyarak sormuyorsun, biliyorum. "
"Tanrı dedi ki: Bu bilgiyi sen kimden aldın da bir harman meydana getiriyorsun? "
* Allahü Teala'nın kelamına şahit olunmuş gibi kurulan bu cümle ilginçtir.
"Âlemlerin Rabbinin mânalar denizi olan bin Şeyhi*, “ mâna Allah’dır” dedi."
* Şeyh / Mürşid, Alemlerin Rab'binin mana denizi olarak tanımlanıyor.
"Musa, senin devrinin parlaklığını, o devirdeki tecelli sabahının zuhurunu gördü de* ;
“Yarabbi, o ne rahmet devri... o devir, rahmetten de ileri ... o devirde rüyet var. Musa’nı denizlere daldır da Ahmet’in devrinde izhar et’’ dedi.*"
"Musa dedi ki: Benim nispetim, Tanrı’nın şu toprak yurdunadır... asıl adım da onun kullarının en aşağısı."
"Musa,Tanrım bana bu temyizi sen verdin dedi... Tanrı dedi ki: Öyleyse bende nasıl olur da temyiz olmaz?"
* Musa'nın konuşmasına şahit olunmuş gibi kurulmuş bir cümledir.
"Şeyh, Tanrı gibi* aletsiz işler görür. Müritlere sözsüz dersler verir."
* Şeyh, Tanrısallaştırılmaktadır.
"Bayezid o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu ; onun hem fakir, hem de aile efradı çok olduğunu anladı. Pir, “ Ey bayezid nereye gidiyorsun gurbet pılı pırtısını nereye kadar çekip sürüyeceksin” dedi.
Bayezid “ Hac mevsimi.. Kâbe’ye gidiyorum” diye cevap verdi. Pir dedi ki : “ Yol masrafı olarak yanında ne var?”
Bayezid “ İki yüz dirhem gümüşüm var. Ridamın ucuna sımsıkı bağladım işte.” deyince,
Pir, “ Etrafımda yedi kere tavaf et. Bu tavafı hac tavafından daha makbul bil. O dirhemleri de, ey cömert kişi, bana ver. Bil ki hac ettin muradın hâsıl oldu.
Umre ettin ebedi ömre nail oldun, sâf bir hale geldin, Safa’ya koştun, Saiy erkânını yerine getirdin.
Canının gördüğü Hak hakkı için ki o, beni kendi evinden daha üstün, daha makbul etmiştir;
Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir ama benim vücudum da onun sır evi. Tanrı, Kâbe’yi kurdu ama kurdu kuralı ona gitmedi. Halbuki bu eve, benim vücuduma, o ebedi diri olan Tanrı’dan başka kimse gelmedi. Beni gördün ya, bil ki Tanrı’yı gördün*; doğruluk Kâbe’sinin,hakikî Kâbe’nin etrafında tavaf ettin. Bana hizmet, Tanrıya itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakkı benden ayrı sanma. Gözünü iyi aç da bana öyle bak ki beşerde Tanrı nurunu göresin” dedi.
Bayezid, o nükteleri dinledi, altın bir küpe gibi kulağına taktı. Bu yüzden derecesi yükseldi, fazileti arttı. Hakikat yolunun sonuna erişmiş olan Bayezid, artık ondan sonra bir son tasavvur edilemeyecek olan bir makama vardı. "
Yukarıdaki ifadeler açık şirk cümleleridir.
"Bir iri adam bir oğlanı ele geçirdi. Bu adam bana kast eder diye çocuğun yüzü sarardı.
Adam dedi ki “ Güzelim, emin ol.. sen benim üstüme bineceksin. Ben korkunç görünsem de aldırış etme, bil ki ben bir ibneyim. Deveye biner gibi bin üstüme, sür” "
Bu bölüm ise gayesi ve misali mechul olup ahlak dışı ifadeler içermektedir.
"O emîr, Şeyh’in kullarındandı. Şeyh’i tanıyıp hemen secde etti.*"
* Kulun kula secde etmesini telkin eden şirk ifadeleridir.
"Şeyh, derhal iğnesini denize attı ve yüce sesle iğneyi istedi. Yüz binlerce Tanrı balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde, Ey şeyh Tanrı’nın iğnelerini al, diye Tanrı denizinden baş çıkardı."
"Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı, tersine dönüyor kendisini yaralıyordu. O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu. Fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar. "
Mucize yapan, keramet sahibi Şeyh mesajı verilmektedir.
"Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı. Peygamber, “ İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer*” dedi. "
"Onun şikâyeti, şikâyet değildir, onu ıslahtır... o şikâyet, peygamberlerin şikâyetine benzer."
* Şeyh / Pir / Mürşid, Peygamber konumunda addediliyor.
"Fakat şeyh, birisinin kötülüğünü söylerse bu, Tanrı emriyledir*, kızgınlığa, heva ve hevese uymadan değil!"
* Tanrı emriyle konuşan Şeyh !!!
"Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya... Tanrı, doğrusunu daha iyi bilir ya, Tanrı vahyidir!*"
* Mesnevi'nin Tanrı vahyi! olduğu ifade edilmektedir.
"Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede* bir lezzet yoktur!
Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!"
* Bu tasvir misal ve kısas niteliği taşımayan mekruh bir cümleden ibaret görünmektedir.
"Şu halde yürü şeyhin, emrinin gölgesi altına git; sus emre uy*!
Böyle yapmadın mı istidat ve kabiliyet sahibi bile olsan kâmilik davasına kalkıştığından değişir, çarpılır, istidat ve kabiliyetini kaybedersin! "
* Şeyhe / Pire / Mürşide koşulsuz biyad ve itaat mesajı verilmektedir. Oysa Kur'an'da Haberci ( Peygamber ) için dahi "Sen ancak bir uyarıcısın", "Senin üzerine olan ancak tebliğdir.", "Sen onlara vekil değilsin.", "Dinde zorlama yoktur." ayetleri yer almaktadır.
"Bir mürit pirinin huzuruna vardı. Pir, hay hayla ağlıyordu.
Mürit şeyhi ağlıyor görünce o da ağlamaya koyuldu, gözünden yaşlar akmaya başladı.
Şeyhin ışığı vurur, meşrebi akseder, müritlere bir neşe feyzidir gelir. Fakat bu feyiz müritlerden değildir, şeyhtendir.*
Bu hal, suda duran sepete, cama vuran ışığa benzer. Bu hali, kendilerinden bilirlerse noksanlıktır.
Dedi ki: Ey bulut gibi habersiz ağlayan, bakışı ile adamı adam eden şeyhin* ağlamasına uyup hiçbir şeyden haberi olmaksızın ağlamaya koyulan! "
* Şeyhin mucizeleri devam ediyor.
"Keçiye mum iskemlesinde oynamak ve ayıya türlü türlü oyunlar bellettikleri gibi bir halayık da hanımın eşeğine insana yaklaşmayı * öğretmişti, onunla nefsini körledi. Yalnız, eşek ileri gitmesin diye yakınlaşacağı vakit eşeğin aletine bir kabak geçirirdi. Kadın, bu hali gördü, fakat kabağa dikkat etmedi. Halayığı, bir bahane ile uzak bir yere yolladı,ahıra girip eşeği kendisine yakınlaştırdı ve rezaletle ölüp gitti. Halayık, ansızın gelip görünce “A benim canım, a benim gözümün nuru,aleti gördün, kabağı niye görmedin. Maslahatı gördün, öbürünü niye görmedin?” diye feryada başladı. “Her noksanı olan Melundur. Yani her noksanı olan bakış ve anlayış melundur. Maksat, bu olmasaydı zahir gözü nakış olanlara, yani körlerle şaşılara acınmazdı. Halbuki onlara acınır, lanet edilmez. “Köre zahmet ve teklif yoktur” ayetini okusana. Bu ayet, körden teklifi de gidermiştir, laneti de kaldırmıştır, azarlamayı da, öfkelenmeyi de."
* Mesajı mechul ancak içeriği açıkça hayvanlarla cinsel ilişkiyi telkin eden ifadeler...
"Zaten şehvetten sarhoş olmuştu, hemen kapıyı kapadı, oh dedi. Yalnız kaldım, bağıra, bağıra şükredeyim.* Artık erkeklerin gah tam, gah yarım yamalak yakınlaşmasından kurtuldum.
Kadının keçileri, sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi. Eşeğin şehvet ateşiyle kararsız bir hale düştü. "
* İsterik bir kadının masturbasyon yapmasından ve hayvan ile ilişki fantezisinden bahsedilen bölüm.
"Nura ulaşmış şeyh, insana yol bildirir, sözünü nurla yoldaş eder."
Dikkat edileceği üzere sürekli Şeyh / Pir / Mürşid telkini söz konusudur.
"Bu şeyh de kapı kapı dolaşıp yalvarmadaydı. Halbuki şeyh için gökyüzünde yüzlerce kapı açıktı.*"
"Tanrı, yedinci göğe kadar toprak hazinelerini Şeyhe göstermişti."
* Şeyhe göklerin kapıları zaten açıkmış ve Rab'bin hazineleri Şeyhe gösterilmiş.
"Çuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü,kadınlar arasına karıştı.Kimse onu tanımıyordu.
Bir kadın,vaız edene gizlice sordu:Kasıktaki kıllar,namazın bozulmasına sebep olur mu?
Vaiz dedi ki:Uzun olursa namaz mekruh olur.
Ya hamam otuyla,ya ustra ile traş etmen lazım ki namazın tamam olsun,kabul edilsin.
Kadın:Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi.
Vaız eden dedi ki:Bir arpa boyu uzun olursa traş etmek farzdır.
Cuha,hemen kızkardeş dedi,bak bakalım,benim kasığımın kılı o kadar olmuş mu? Tanrı rızası için elini uzat da bir yokla. Bakalım,mekruh olacak kadar uzamış mı?
Yanındaki kadın,Cuhanın şalvarına el atar atmaz eline aleti geldi.
Derhal şiddetli bir nara attı.Hoca,sözüm gönlüne tesir etti dedi.
Cuha dedi ki:Hayır,gönlüne tesir etmedi,eline tesir etti.A akıllı adam,gönlüne tesir etseydi vay haline! "
* Yine mesajı mechul ve ahlakdışı ifadelerin yer aldığı bir bölüm. Eşcinsellik ve hayvanla cinsel ilişkiden sonra bir başka fantezi de bu bölümde yer almaktadır.
"Peygamber dedi ki: Ey Sıddıyk, sana demedim mi ki bu ihsanda beni de ortak et.
Ebubekir, biz dedi, ikimiz de senin kullarınız. Ben, onu senin rızan için azat ettim.
Sen beni kul et,bana dostum de, de senden hiç azatlık istemem.
Benim azatlığım sana kul olmamdır.* Sensiz olursam mihnetlere, azaplara uğrarım.
Ey Allah seçilmişi, bu seçilişinle dünyayı dirilttin. Halkın geri kalanlarını ileri götürdün, hele beni yok mu?"
* Kula kulluk yani şirk telkini içeren ifadeler. Ayrıca Peygamber dünyayı diriltmiş.
"Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma."*
* Kur'an'da Allah kelamı, kelimeleri için verilen müteşabih misal aynen kopyalanmak suretiyle Mesnevi'ye atfedilmiştir.
31/27 Ve lev enne ma fil erdı min şeceratin aklamün vel bahru yemüddühu min ba'dihı seb'atü ebhurin ma nefidet kelematüllah innellahe azızün hakım ( Ve şayet kesinlikle o yerdeki ağaçlar kalemler olsa ve deniz de ona destek olsa, ondan sonra da yedi deniz, Allah' ın kelimeleri tükenmez. Kesinlikle Allah yücedir hakimdir.
No comments:
Post a Comment