Çeviri

Sunday, March 24, 2019

Neden teşbih ve sembolizm?

İnanç sistemine, ilahi nizama ve ilme karşı kalplerinde şüphe olgusunu besleyenlerin, ilim açısından henüz yolun başında olanların veya inkarcıların şu söylemlerine sıklıkla şahit olunmaktadır. 

"Yaratıcı söyleyeceğini neden açıkça ve doğrudan söylemiyor? Kitapta neden hep benzetmeli, sembolik, bilmece gibi ifadeler var? Ne söylenecekse açık açık söylenmeli değil miydi?"

İlahi nizamın ve yaratılışın temel amaçlarından biri de varlıkların, idrak seviyesi yükselmesi vesilesiyle tekamül etmeleridir. Bir varlığın, gerçek bilgilere ulaşabilmesi, kitaplardaki ayetlerin derin manalarını anlayabilmesi ve sonuçlar çıkararak idraki tekamüle erişebilmesi için mutlak surette düşünmesi, araştırması, analiz etmesi ve yorumlaması yani ilim uğrunda cehid ve gayret göstermesi gerekmektedir. Gayrete dayalı olmayan edinimler asla ve asla ruha nüfuz etmemekte, içselleştirilememekte ve tekamüle vesile olamamaktadır. 

Günümüz toplumu incelendiğinde, birçok insanın yanlış olduğu aşikar olana doğruymuş gibi itibar ettiği, bilinçsizce yanlışı savunduğu, doğruluğu açık açık beyan edilene ise şüpheci, yalanlayıcı ve inkar edici bir tavırla yaklaşarak düşmanlaştığı görülmektedir. Dolayısıyla bir bilginin açık açık ve net bir şekilde beyan edilmesi, muhatabının o bilgiyi algılayacağı ve kabulleneceği anlamına gelmemektedir. Bir başka deyişle ilahi bilgiler  veya herhangi bir bilgi doğrudan ve açık şekilde dahi verilmiş olsa yine anlayan anlayacak, anlamayan anlamayacaktır. Bu kapsamda, teşbih ve sembolizm insanları düşünmeye, araştırmaya, analiz etmeye ve veriler arasında bağlantı kurmaya sevketmek suretiyle anlayış ve idrak yolculuğunda bir yardımcı, bir rehber, bir destekçi gibi işlev görmektedirler. 

En'am ve A'raf surelerinin aşağıdaki ayetleri kalpleri kör olmuş ve ilme kapanmış cahillerin durumunu tasvir etmektedir.

6/111 - Ve lev ennena nezzelna ileyhimül melaikete ve kellemehümül mevta ve haşerna aleyhim külle şey'in kubülen ma kanu li yü'minu illa en yeşaellahü ve lakinne ekserahüm yechelun ( Ve Şayet kesinlikle biz onlara melekleri indirseydik ve ölüler de onlara kelam edip söz söyleseydi ve onlara önceki herşeyi toplasaydık, Allah' ın dilemesi haricinde inanacak değillerdi. Lakin çoğunluğu cahillik ederler. )

Ayette her türlü açık delile rağmen kalbi kapalı kılınmışların yine de inanmayacakları bildirilmektedir.

7/146 - Seasrifü an ayatiyellezine yetekebberune fil erdı bi ğayril hakk ve in yerav külle ayetin la yü'minu biha ve in yerav sebıler rüşdi la yettehızuhü sebıla ve in yerav sebılel ğayyi yettehızuhü sebıla zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın ( Yerde haksızca kibirlenenleri ayetlerimden men edeceğim, uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri görseler dahi onlara inanmazlar. Eğer doğru yolu görürlerse onu yol edinmezler. Eğer yanlış yolu görürlerse onu yol edinirler. Bu kesinlikle onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan habersiz olmalarındandır. )

Ayette, evvelki bölümlerde incelenen "Delüzyon" kavramına dikkat çekilmektedir. Delüzyon, hakkında her türlü açıklayıcı ve doğrulayıcı delil bulunan bir olgunun doğruluğunun inatla reddedilmesi ve yanlış olduğu her türlü delil ile ortada olan bir olguya ise körü körüne inanılması fenomenidir.

8/22 - İnne şerrad devabbi ındellahis summül bükmüllezıne la ya'kılun ( Kesinlikle debelelenlerin en kötüleri Allah' ın indinde sağırlar ve akıl etmeyen dilsizlerdir. )

10/42 - Ve minhüm men yestemiune ileyk e fe ente tüsmius summe ve lev kanu la ya'kılun ( Ve onlardan kimileri seni dinlerler. Peki şayet akıl etmez oldularsa, sen sağırlara dinletebilir misin? )

4/83 - Ve iza caehüm emrun minel emni evil havfi ezau bih ve lev radduhü iler rasuli ve ila ülil emri minhüm le alimehüllezıne yestenbitunehu minhüm ve lev la fadlüllahi aleyküm ve rahmetühu letteba'tümüş şeytane illa kalıla ( Ve onlara güvenden veya korkudan iş geldiğinde, onu bildirirler. Şayet onu resule ve onlardan iş sahiplerine geri döndürselerdi, onlardan sonuç çıkarabilenler onu bilirlerdi. Şayet Allah üzerinize üstünlük, lütuf ve rahmetini vermezse, azınız hariç şeytana tabi olursunuz. )

Ayette vakalardan ve şahit olunan olgulardan "sonuç çıkarabilme" yeteneğinden bahsedilmektedir. Bir olaydan veya olgudan sonuç çıkarabilmek için düşünmek ve akıletmek birinci koşuldur.

"Anlayan zaten anlayacak, anlamayan ise hiç anlamayacak." gerçeği İncil'de ise şöyle yer almaktadır.

41 Mark 4-10 Onikiler'le öbür izleyicileri İsa'yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular.
41 Mark 4-11 O da onlara şöyle dedi: "Tanrı'nın Egemenliği'nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır.
41 Mark 4-12 Öyle ki, 'Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.'"
41 Mark 4-13 İsa sonra onlara, "Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?" dedi. "Öyleyse bütün benzetmeleri nasıl anlayacaksınız?
 







No comments:

Post a Comment