Çeviri

Thursday, February 21, 2019

Şirk ve Şirket Aldatmacası

"Şirket" kelimesi, "Ortaklık" anlamına gelmekte olup, kök "Şerik" ( Ortak ) kelimesi ve ek olan "Et" ( -lık ) kelimesinden oluşmaktadır. Esas itibarıyla insanların, bir düşünce ve hedef ortaklığı tesis etmek suretiyle, birlik ve beraberlik içinde faaliyette bulunmaları Allahü Teala'nın varlıklardan yegane beklentisidir.

Ancak, insanlık tarihinin başlangıcından yani devre başlangıcından bu yana dünya üzerinde kurulan ortaklıkların çoğunlukla insanlık açısından kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve hedefler çerçevesinde tesis edildiği görülmektedir. Söz konusu düşünce ve hedefler, insanların ruhsal tekamülünü engelleyecek ve belirli bir azınlık kitleye menfaat ve güç sağlayacak şekilde küresel bir sistem oluşturulması, Allah'ın insanlara sınırsız, bire bin verecek şekilde ve eşit olarak bahşettiği dünya nimetlerinin gasp edilmesi ve dünya kaynaklarının kıt olduğu aldatmacasının telkin edilmesi suretiyle insanların nimete ulaşmalarının bu azınlık kitleye kölelik etme şartına bağlanması, sürekli oluşturulan mikro ve makro kaos ortamları vesilesiyle insanların sürekli olarak korku ve endişe altında tutulmalarının ve birbirleriyle rekabet halinde olmalarının sağlanması ve bu yolla ilahi bilgiye, sonsuz özgürlüğe ve huzura giden yolun kapatılması olarak sıralanabilir. İnsanlar, tıpkı vargücüyle içinde bulunduğu tekerliği döndüren ve koştuğunu sanan ancak kısır döngüden başka bir şeyin içinde bulunmayan ve hiç yol katedemeyen hamsterlara dönüştürülmüşlerdir. Söz konusu hain ve sinsi düşüncelere istinaden oluşturulan eylem planlarının uygulayıcıları, dünyada dökülen kan ve göz yaşının müsebbibi olan "şirketlerdir."

Kendilerini ilahlaştırmak amacıyla, Allah tarafından insanlara eşit olarak bahşedilmiş olan nimetleri gaspederek zenginleşmiş olan bir  grup insanın, nimete ulaşmak isteyen diğer insanları, nimetten pay verme karşılığında kendilerine kulluk etmeye zorladıkları organize şirk müesseselerine "Şirket" ( Ortak koşma durumu, Ortaklık ) adı verilmiş olmasında batıni bir mesaj bulunmaktadır.

Hırsızlığın ve gaspın meşrulaştırılması için kisve ve maske işlevi gören şirketler, zulmün, zorbalığın ve adaletsizliğin belirli bir sistematik içerisinde tezahür ettiği, insanların doğal hakları olan nimetten eşit şekilde faydalanma haklarının sömürüldüğü, hayatlarını zaten hakları olan nimetlere ulaşmak için tüketen insanları korku ve panik duygularının hakim olduğu hiyerarşik bir yapı içerisinde, uyduruk, sahte ve putlaştırılmış ünvanları hedef göstererek kölelikte yarıştıran şirket sahiplerine ( gaspçı şeytanlar ) aldatıcı menfaat sağlayan, çoğu insanın farkedemediği veya farketmek istemediği köle evleridir. Şirketler, piramidal** organizasyon yapıları ve "düzen" olarak algılatılan kaos ortamları ile ( Ordo ab Chao / Kaosa Dayalı Düzen ) insanlardaki kıskançlık, kibir, nefsaniyet ( bencillik ), haksızlık, adaletsizlik, açgözlülük, zorbalık, zulüm, kapris, inat, hırs, riya, kin, nefret, öfke, iftira, yalan, ikiyüzlülük, ihanet olgularının bilinçli olarak aktive ettirildiği negatif enerji jeneratörleridir. "Birinin sözde mutluluğunun bir diğerinin mutsuzluğuna endeksli" olduğu, "Birinin, bir diğerinin omuzuna basarak sözde yükseldiği***" bu satanik yapı, kontrolü ellerinde tutan alt boyut varlıkları ( cinler ) ve onların hibrid neferleri tarafından toplumun genelinde olması istenen yapıdır. Zira insanların, bu planlı kaos ortamında debelenmeleri ve kendilerine "Neden?" sorusunu asla sormaya fırsat bulamamaları istenmektedir. Bu satanik ve kaotik sisteme aykırı düşünceye sahip olanlar ve bunu tutum ve davranışlarına yansıtanlar ise "uyumsuz", "sorunlu", "başarısız" gibi sıfatlar takılmak suretiyle sistem dışına itilmektedirler.

Bugün dünya toplumlarını, esası "tarikat" niteliği arzeden şirketler kanalıyla tahakküm altına almaya ve köleleştirmeye çalışan küresel aileler kurdukları şirketlerin tepe yöneticileri için CEO ( Chief Executive Officer ) ismini uydurmuşlardır. CEO yazılıp SİO okunan bu kelime vasıtasıyla Zion ( Zi ( Tanrı ) + On ( Üstünde, Gibi olan ) ... Tanrı’nın Üstünde Olduğu / Tanrı Gibi Olan ) kelimesi dolaylı olarak zikredilmektedir. Şirketlerde CEO’lar çalışanların kaderini belirleyen, sübjektif yargılarıyla çalışanları değerlendiren, çalışanlar arasında hiyerarşi ve kademe tayin eden, herşeye karar veren, herşeye yetkisi olan bir konumda tutulmak suretiyle sözde Tanrı sembolizmi yapılmaktadır.

* Daha iş başvurusu aşamasında gündeme gelen "Baskı altında çalışabilme becerisi" kavramı dahi sistemin özünün zulme ve zorbalığa dayandığını ispat etmektedir. )

** Piramidal / Üçgensel yapının gerçek anlamda, kainattaki varlıkların idrak seviyesi tekamüllerine göre ilerlemelerini ve nihayetinde bireyselliği tamamen yok ederek tek bir topluluk, tek bir bütün, tek bir varlık ( nefs ) olarak üniteye erişmelerini ifade etmektedir. Ancak şeytanlar, herşeye yanlış anlam yükledikleri gibi piramit yapıya da yanlış anlam yükleyerek bu yapıyı insanlar arasında bir farklılık, üstünlük, derecelendirme unsuru olacak şekilde hiyerarşik yapı formatı olarak kullanmaktadırlar. Zavallı insanlar, aldatıcı ve batıl hedefler uğrunda bu üçgen yapı içinde yarıştırılmaktadırlar. Bu sahte yarışın da ne kadar anlamsız olduğu yarış kulvarının üçgen yapısından anlaşılmaktadır. Bir koşu yarışını örnek alalım. Koşu yarışında koşu pisti düz ve eşit aralıklı kulvarlardan oluşur. Ve şayet yarışmacıların yetenekleri ve fiziki durumları eş seviyedeyse aynı anda birden çok kişinin, hatta teorik olarak yarışanların hepsinin birinci gelme ihtimalleri mevcuttur. Ancak yarış pisti düz olacağına "üçgen" şeklinde yapılır ve bir tane birinci olacak denirse yarışmacılar arasında daha ilk hamlede itişme, didişme ve kaos başlar. İşte şirketlerdeki yapı da böyle olup, insanların sözde yükselmelerinin sadece ve sadece birbirlerinin omuzuna basarak gerçekleşebileceği bu ortamda insanlar sürekli olarak itişmekte, didişmekte ve kaos ortamı yaratmaktadırlar. Kaosa dayalı düzen ilkesini benimsemiş yöneticiler de bu şeytani süreci körüklemekte, her çalışana farklı farklı konuşmak, farklı farklı vaadlerde bulunmak yani onları aldatıp tuzak kurmak suretiyle çatışmayı artırmaktadırlar. Aynı kişiye veya aileye ait farklı şirketlerin birbirleriyle giriştikleri "pazar payı kapma" mücadelesi de bu kısır döngüsel bu kaosa en net örnektir. Para aynı şeytanın cebine girmesine rağmen insanlar anlamsız ve mantıksız bir mücadelenin içine sokulmaktadırlar.

*** Gerçek ve baki olan yükselme ruhsal tekamül yoluyla yükselmedir. Ve bu yükselme ancak ve ancak toplu halde ( kolektif olarak ), karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde olmak vesilesiyle gerçekleşebilir. Bireysel yükselme düşüncesi, o birey için çöküşten başka hiç bir şeye vesile olamaz. )

Maalesef halkı soyanlara hizmeti kariyer yapmak sanan insanlar "şirketleri", güç, para, mevki edinimi ile toplumda itibar ve üstünlük kazanabilme vesilesi olan ve hayatta kalabilmek için dahil olunması gereken ortamlar olarak addetmekte, kendilerini, çocuklarını ve dostlarını bu yönde motive etmektedirler. Oysa ki bu görüş ve girişim insanın ruhsal tekamül yolunda başarısız olmasından ve dünyada kan ve göz yaşının daim olmasından başka hiç bir sonuç doğurmamaktadır.

"Şirk" kelimesi ise "Allah'a ortak koşma" yani yaratılmış bir varlığın, şeytanın aktive ettiği nefsaniyet mekanizmasının olumsuz tesiri neticesinde kendisini yaratıcı yerinde addetmesi suretiyle diğer yaratılmışlar üzerinde kontrol ve hakimiyet kurma düşüncesi ve eylemi olarak tanımlanabilir. Öte yandan, Allah'a kulluk yerine O'nun yarattığı varlıklara kul, köle olanlar da "şirk" eylemini ifa etmiş olmaktadırlar. Bu çerçevede "şirket" kelimesi, "ortak koşma mekanı" olarak da anılabilir. Şirket sahiplerinin çoğu, bilinçaltında, çalışanlarının kendilerini Tanrı gibi görmelerini arzu ederek şirk günahını işlemektedirler. Hatta şirket sahiplerinin şu sözleri çok yaygındır. “Şu kadar kişiye ekmek veriyorum.”, “Rızkınızı veriyorum daha ne istiyorsunuz?”, “Dışarıda sizin yerinizde olmak isteyen binlerce kişi var.” Bu cümleler kibirle dolu şirk söylemleridir. Dolayısıyla şirketleşme, kibirin, gasp için organize olmanın ve şeytanlaşmanın tezahürüdür. Bu nedenledir ki şirket ortamı bir bataklık niteliğinde olup, bu ortamda "başarılı" olmayı arzulayanlar ve bu yolda çabalayanlar esasında her hamlelerinde bataklığa daha da çok batmaktadırlar. En'am suresinin 91. ayeti bu hususa işaret etmektedir.

6/91 .... kulillahü sümme zerhüm fı havdıhüm yel'abun

( .... De ki: "Allah" Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )

Şirketleşme yoluyla şirk koşma hususunda cinlerle ortaklık yapılması hususu Kur'an'da yine "Şüraka" ( Ortaklar ) kelimesiyle bildirilir.

6/100 - Ve CEALU lillahi ŞÜRAKAEL CİNNE ve halekahüm ve haraku lehu benıne ve benatin bi ğayri ılm sübhanehu ve teala an ma yesıfun

( Ve Allah için CİNLERİ ORTAKLAR KILDILAR. Halbuki onları yarattı. İlimsizce O’na oğullar, kızlar uydurdular. O yücedir ve o vasfettiklerinin üzerindedir. )

10/66 - E la inne lillahi men fis semavati ve men fil ard ve ma yettebiullezıne yed'une min dunillahi ŞÜRAKA'' in yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun

( İyi bilin ki göklerdeki kimseler ve yerdeki kimseler Allah içindir. Allah’tan başka ORTAKLARI çağıranlar tabi olmazlar. Onlar ancak zanna tabi olurlar. Kesinlikle onlar ancak saçmalarlar. )

Şirketlerdeki faaliyetlerin temelini Satış, Pazarlama ve Finans üçlemesi oluşturur. dayanır.

Satış : Allah'ın varlıklara eşit ve yeterli olarak bahşettiği nimetlerin bazı varlıklar tarafından gasp edilmesi ve diğer varlıklara, kendilerine hizmet etmeleri koşuluyla kısıtlı olarak verilmesi eylemidir. "SATmak" kelimesi kökeninde şeytan anlamına gelen SATAN kelimesiyle aynı köke sahiptir.

Pazarlama : Şeytani bir uygulama olan satış eylemini, kitlelere makul, mantıklı ve gerekliymiş gibi algılatabilmek için organize edilen, yalan ve aldatma temeline dayalı iletişim uygulamalarıdır. Bu uygulamalarda sosyal sorumluluk söylemi altında, vicdani, duygusal ve sevgi mesajı içeren ögelere yer verilerek toplum istismar edilir. Zira nihai hedef topluma maksimum satışı yapabilmektir.

Finans : Gerçekte mevcut olmayan bir kavram olan paranın satılarak para kazanılması eylemidir. Bu uygulamanın yegane örneği özü tefecilik olan bankacılıktır. Bankacılık sistemi fakiri daha fakir zengini daha zengin yapma ilkesine dayanır. Bir bankacının şu söylemi bu hususa açıklık getirmektedir. "İşte açıkça söylüyorum. Biz fakirden alıp zengine veriyoruz."

Bkz.


Ayrıca şirketlerdeki hiyerarşik yapı da sürüngen ( reptilian / cin ) zihniyetinin şeytani bir ürünüdür. Zira bir işin yapılması için kaç kişiye ihtiyaç varsa yani kaç kişi gayret gösterip çalışıyorsa hepsinin konumları ve imkânları eşit olmalıdır. Ast-üst, yönetici - yönetilen vb. gibi nefsani ve şeytani kavramlar olmamalıdır. Ekstra yetenekli olan, daha deneyimli olan diğerlerine göre üstün addedilemez ve farklı konumlandırılamaz. Çünkü onlardan zaten o özelliklerini kullanmaları beklenir. Deneyimi az olan veya yeteneği az olanın da kendi yapabilecekleri kapsamında çalışması beklenir. Dolayısıyla bir işin yapılması için emek verenler arasında ayırımcılık yapmak şeytani ve nefsani bir eylemdir. Tabi bu yaklaşıma toplumun büyük çoğunluğunun vereceği tepki "Öyle bir dünya yok?" cümlesi olacaktır. Ancak "Öyle bir dünya yok." deyip, en ufak bir gayret göstermeden mevcut şeytani sistemi desteklemenin de gereği yoktur. Zira varlıkların yaratılış amacı da zaten "öyle bir dünyanın olması" için cehid ve gayret göstermeleridir.

Şirket sistemi, şeytan tarafından olması gerekenmiş gibi algılatılan bir sistemdir. Unutulmaması gerekir ki elbette iyi niyetli ve dürüst insanların sadece hizmet etmek düşüncesi ve amacıyla kurdukları şirketler de mevcuttur. Ancak niyet iyi de olsa bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu yolla, büyük şirk ve şirketler sisteminin içinde yer alınmakta ve olmaması gereken sisteme destek verilmektedir. Ayrıca mesela, dürüst olarak faaliyet göstermekte olduğunu beyan eden küçük ölçekli bir şirketin sahibi küresel bir şirketle doğrudan bir tedarik anlaşması yapma fırsatını elde etse bunu büyük bir başarı olarak niteleyip reklamını yapar mı yapmaz mı bunu da dikkate almak önem arzetmektedir.  

Kur'an'da "şirk" kelimesinin geçtiği bazı ayetlerde bu kelimenin anlamı misallerle izah edilmektedir.

2/96 - Ve le tecidennehüm ahrasan nasi ala hayah ve minellezine eşraku yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi en yüammer vallahü besırun bima ya'melun

( Ve kesinlikle onları hayatta insanların en hırslıları olarak bulacaksın. O ortak koşanlardan her biri bin sene ömür sürmeyi arzular. Onlar uzun ömür sürerek o azaptan uzaklaşacak değillerdir. Allah o yaptıklarını görendir. )

Ayette ortak koşanların, sonu yıkımdan başka bir şey olmayan dünya hayatına kendilerini nasıl kaptırdıkları "Bin yıl ömür sürme arzusu" misali ile bildirilmektedir.

2/105 - Ma yeveddüllezıne keferu min ehlil kitabi ve lel müşrikıne en yünezzele aleyküm min hayrin min rabbiküm vallahü yehtessu bi rahmetihı men yeşa vallahü zül fadlil azım

( O kitap sahiplerinden inkarcı ve ortak koşan olanlar, Rab’binizden üzerinize hayırlı olandan indirilmesini sevmezler, arzulamazlar. Allah rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Allah büyük üstünlük sahibidir. )

Ayette ortak koşanların insanlar için hayırı istemedikleri açıkça vurgulanmaktadır.

3/186 - Le tüblevünne fı emvaliküm ve enfüsiküm ve le tesmeunne minellezine utül kitabe min kabliküm ve minellezine eşraku ezen kesira ve in tasbiru ve tetteku fe inne zalike min azmil ümur

( Mallarınız ve nefisleriniz hakkında sınanacaksınız. O sizden önce kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan eziyet verici çok şey duyacaksınız. Eğer sabrederseniz ve sakınırsanız, kesinlikle bu büyük ve azimli işlerdendir. )

Ayette ortak koşanların insanlara maddi ve manevi nasıl eziyet ettikleri bildirilmektedir. İnanan ve iyilikler yapan insanların bu süreçlerden sabır ve takva ( sakınma ) yoluyla kurtulabilecekleri de ayrıca bildirilmektedir.

4/48 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa' ve men yüşrik billahi fe kad iftera ismen azıma ( Kesinlikle Allah, O'na ortak koşulmasını affetmez. İşte o bundan başkasını dilediği kimseler için affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa büyük günah uydurur. )

4/116 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa ve men yuşrik billahi fe kad dalle dalalen beıyda ( Kesinlikle Allah, O’na ortak koşulmasını affetmez. Bunun haricindekini dilediği kimse için affeder. Allah’a ortak koşan kimse, uzak, derin sapıklığa sapmıştır. )

Ayetlerde Allahü Teala'nın şirk günahını asla affetmeyeceği bildirilmektedir.

Peki bu "şirket" adı altında sürüp gitmekte olan kölelik sistemi yerine nasıl bir sistem olmalıdır? Toplum içindeki her bireyin, bilgisi, becerisi ve yeteneği nispetinde o toplum için gerekli olan yaşam unsurlarının sağlanmasına katkıda bulunduğu ve ortaya çıkan faydadan da eşit şekilde pay aldığı bir sistem olmalıdır. Zaten "Şirket" ( Ortaklık ) kelimesi, bir topluluğun birlikte yaptığı bir işten ortaya çıkan faydayı ortaklaşa ve eşit olarak paylaşımını gerektirmektedir. Ancak toplumda sürüp giden şirket anlayışı ise bir şekilde ! maddi değer sahibi olmuş bir veya birkaç kişinin, bir çok kişinin emeğini kullanarak fayda elde etmesi ve bu faydanın çok büyük bölümünü, oransal olarak neredeyse tamamına yakınını kendilerine ayırmalarına, o faydanın oluşması için emek verenlere sadaka gibi pay dağıtmalarına dayanmaktadır. Bu kölelik durumu, söz konusu birkaç kişi tarafından şöyle savunulmaktadır. "E parayı ben koydum. Yatırımı ben yaptım." veya "Fikir benimdi." .... Bu söylemlere karşı yanıt şöyle olmaktadır. "Peki para veya fikir senindi de sen elde edilen bu büyük faydayı ( maddi değer ) tek başına oluşturabilir miydin? Senin veya sizinle birlikte olan insanların emekleri olmasaydı bu büyük maddi değer ortaya çıkar mıydı? Ayrıca ortaya çıkan bu maddi değeri toplumun geneli ile "satmak" dışında bir paylaşımın oldu mu? Elbetteki bu gaspçı, kibirli ve açgözlü kitle bu soruları yanıtsız bırakacak ve hatta saldırganlaşacaktır.

Yukarıda da değinildiği üzere bugün dünya üzerindeki sistem bazı bireylerin diğerlerinin doğal hakkını gaspetmesine ve bu gaspa istinaden diğerleri üzerinde kontrol ve hakimiyet kurmasına dayalı bir sistemdir. Bireylerin zeka ve fiziki durumları ( boy, görünüş vb. ) gibi unsurlar Allahü Teala'nın bahşettiği nimetler olup, bu unsurlar insanlar arasında farklılık ( üstünlük veya aşağılık ) kriterleri olamaz. Her birey kendi kapasitesinin olabildiğince fazlasını ortaya koyduğu sürece sorun yoktur. Örneğin 10 birim kapasitesi ( zeka, kuvvet vb. ) olan A bireyi, üyesi bulunduğu toplum için 5 birim katkı sağlarken, 5 birim kapasitesi olan B bireyi 4 birim katkı sağlıyorsa B bireyinin ilahi terazideki konumu çok daha yücedir. Bir başka deyişle A bireyi, Allah vergisi olan kapasitesinin B'ye göre yüksek olması nedeniyle B'ye göre ayrıcalık veya nimetten daha fazla faydalanma hakkı talep edemez. Allahü Teala bireylere her özelliği belirli bir amaç ve ruhsal tekamül sürecinde o birey için sınav olacak şekilde bahşetmiştir. Dolayısıyla her birey içinde bulunduğu toplumun ikbali için imkanları ve yetenekleri nispetinde maksimum gayreti gösterdiği ve sonuçları da eşit paylaştığı takdirde o sistemde adaletsizlik, zorbalık, zulüm, acı, ıstırap, haksızlık söz konusu olmaz.

Bir başka örnek olarak toplumun ihtiyacı olan iki unsurun oluşturulmasında çalışan iki insanı ele alalım. Birisi peynir üretiminden sorumlu olsun, diğeri de tekerlek üretiminden... Şimdi her ikisi de toplumun ihtiyacı olan hatta karşılıklı ihtiyaçları olan unsurları ürettiklerinden aralarında bir ticaret veya para ilişkisi olması mantıklı mıdır? Her iki çalışmanın maddi ürünleri ortak alanda depolanır. Toplum bireyleri bu depodan paylarını alırlar. Zira diğer bireylerde söz konusu depoya kendi ürettikleri maddi yaşam unsurlarını getirmektedirler. Bu yaşam unsurları sadece maddi olmayıp, manevi de olabilir. Tıpkı öğretmenlik, eğitim, sağlıkla ilgili hizmetler gibi. Dolayısıyla her birey, üretilen faydadan en fazla oranda faydalanabilmek düşüncesi yerine "ortak alana" elinden geldiğince değer sağlamak ve ihtiyacı kadar olanla yetinmek zihniyetinde olduğu müddetçe o toplumda adalet, bolluk ve huzur daim olur.

Toplum içinde, bugün olduğu gibi oturduğu koltuktan yıllarca kalkmayan "yönetici" kavramı olamaz. Ancak ve ancak o toplumun ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin süreçlerin koordinasyonu söz konusu olabilir. Bu koordinasyon da toplumun kendi içinden adil bir şekilde seçeceği görevliler vasıtasıyla ifa olunur. Koordinasyon görevlileri diğer bireylere göre herhangi bir ayrıcalığa, farklılığa sahip değillerdir ve olamazlar. Ayrıca bu koordinasyon görevi de dönüşümlü olarak bireylere verilir ve her birey süreç içinde bu görevi ifa eder. Çok basit bir örnek olarak apartma yönetimlerini ele alalım. Genel kurulda sakinlerin ortak rızaları ile seçilen "Yönetici"nin amacı göreve gelince sakinlere hükmetmek, onları kontrol altına almak yani onları "yönetmek" midir? Hayır. Amaç, sakini olduğu apartmanın fiziki ihtiyaçlarını ( onarım, bakım vb. ) gidermek ve diğer sakinlerin huzurlu yaşamalarını sağlayacak hususların koordinasyonunu sağlamak yani apartmana ilişkin süreçleri "yönetmektir". Kısa süren görev süresi sonrasında yine apartman sakinlerinin demokratik kararı ile yeni "yönetici" seçilir ve her sakin bu görevi ifa etmek suretiyle bir döngü sağlanır. Oysa bugün şirketlerdeki ortama bakıldığında, hiç söz hakkı bulunmayan bireylerin, icabında hiç tanımadıkları kişiler ile bir arada çalışmaya ve hatta onlardan emir almaya zorlandıkları görülmektedir. Üstelik bu emir komuta zinciri daha üst kademelerde bulunan ve o şirkete egemen olan breyin / bireylerin iki dudakları arasında tezahür etmekte ve yine bu bireylerin keyfine göre sürüp gitmektedir.

Ayrıca toplumdaki insanlar arasında maddi imkanlara veya itibara dayalı bir "hiyerarşik yapı da" olamaz. Dünyaya hükmetmek obsesyonuna tutulmuş inkarcı satanistler ilahi sistemde mevcut olan ve varlıkların idrak seviyelerine göre aşamalarını ifade eden piramit yapısını, birbirlerine eşit olan dünya insanları arasında bir hükmetme ve kontrol aracı olarak oluşturmaktadırlar. Piramit yapısı, ilahi sistemde, farklı idrak seviyelerini ifade eden farklı alemlerdeki ( boyut / frekans ) varlıkların tekamül süreçlerini sembolize etmektedir. Piramidin en alt seviyesinde ( en alt idrak seviyesi ) en alt boyut varlıkları yani maddesel, bireysel ve nefsani nitelikleri yoğun varlıklar bulunmaktadır. Bir üst idrak seviyesine yani bir üst boyuta geçildiğinde maddesellik, bireysellik ve nefsaniyet azalmakta bireyler birleşerek gruplara dönüşmekte ve bu gruplar birlikte çalışmak suretiyle alt boyuttaki kardeş varlıkların tekamüllerine yardımcı olmaktadırlar. Bu süreçte üst boyut ve alt boyut diye hiyerarşik bir anlayış da söz konusu olmayıp sadece ve sadece birlikte yükselmek ve karşılıklı yardımlaşma düşüncesi hakimdir. Boyutlar yukarı doğru devam ettikçe grup adetleri de azalmakta yani gruplar da birleşerek daha büyük grupları oluşturmaktadır. Nihayetinde bütün gruplar birleşip tek ve büyük bir grup olduğunda artık bu grup tek bir varlık gibi hareket eden bir yapıyı yani "Üniteyi" oluşturur.

Özetle;

İnsanlar, birbirlerine karşılıksız fayda sağlamak yerine "faydayı satmak" kavramını zihinlerinden çıkarmadıkları ve her gün marketteki kasadan "düt" diye geçirilen mal gibi şirketlerin kapısından geçtikleri müddetçe şeytanın bu aldatma düzeni daim olacaktır. Zaten kapitalist emperyalist küresel şeytanlar çalışanları "Human Resource" ( İnsan Kaynağı ), "Asset" ( Varlık / Mal ) gibi kelimelerle tanımlamaktadırlar. Bordrolarda "İşverene maliyetiniz .... TL." yazmaktadır. Yani çalışana "Sen malsın." denmektedir. )

Her bireyin bir diğerinin faydasına olacak farklı ürünleri, hizmetleri temin etmek için ve zaten birbiri için çalıştığı bir ortamda tekrar birbirlerine dönüp ""Para vermezsen vermem." demeleri çok ilginç bir hipnoz durumu gibi tezahür etmektedir.

Ticaret adı altındaki mevcut gasp ve sömürü sistemi, şeytanın negatif tesirleri nedeniyle, tarih boyunca öylesine içselleştirilmiş, öylesine kalıplaştırılmış durumdadır ki bunun dışındaki bir sistem ütopik, hayal ürünü ve saçma olarak nitelendirilmektedir. 

Negatif frekans ( kibir, hırs, bencillik, nefret, kıskançlık, tuzak, dedikodu, ikiyüzlülük, ihanet vb. ) temeli üzerine kurulmuş olan "şirket" yapısı içinde bulunup da pozitif frekans ( hoşgörü, paylaşım, dürüstlük, sadakat, sevgi, yardımseverlik vb. ) beklentisinde olmak en basit tabiriyle gaflettir.

Şirketleşme, insanları, şikayet ettikleri zulüm sisteminin bizzat destekçisi ve müsebbibi konumuna sokmaktadır. Şirketleşmeyi savunanlar gasp ile zulüm sistemine destek veren ve dünyanın bir cehennem olmasına bizzat vasıta olanlardır.

Ancak döngü sonuna gelinen bu dönemde yükselen idrak seviyesi ve tesis edilen kolektif bilinç yeni döngünün başlamasına vesile olacaktır.


Şeytanın Faaliyet Metodolojisi

İnsanın ruhsal tekamülünü engelleyerek kaba madde alemi olan dünyada tutsak kalmasını sağlamaya çalışan şeytan faaliyet gündemini neferlerine aşağıda şekilde telkin eder.

- Ajanları ve yardımcıları her yere yerleştir. Heryeri, herşeyi gözetle, kontrol et ve yönet.

- Medyayı kontrol altına al ve planların propagandası için kullan.

- Düzeni, sürekli kaos, çatışma ve savaş ortamıyla sağla ( Ordo ab Chao / Kaosa Dayalı Düzen ) ve sürekli olarak ırklar, dinler, etnik gruplar, siyasi ve sosyal görüş sınıfları arası çatışma ve terör ortamı yarat. Sürekli çıkardığın bu savaşlarda, tarafları finanse edip borçlandırarak kontrol altına al.

- Tek çözümün Tek Dünya Devleti formatındaki Yeni Dünya Düzeni olduğunu her yerde dile getir.

- Kötü olanı iyi, iyi olanı kötü olarak göster ( Kölelik = Özgürlük , Savaş = Barış )

- Potansiyel kişileri muhtelif okült metodlarla tespit et, zihin kontrolüne al ve onları egolarına ( şöhret, para, cinsellik, güç ) hitab ederek kritik pozisyonlara yerleştir.

- Rüşvet, Şantaj ve Zihin Kontrol Programı ile ( MK ULTRA Project Monarch ) kontrol altında tutulacak kukla liderleri belirle ve atamaları yap.

- Din kavramını, temeli materyelizme dayanan Satanizm ile ikame et.

- Kutsal kitapların içeriğini değiştirip meallerini saptırarak tek olan dini ve kitaplarını ayrıştır.
Toplumu «din» bazında gruplara böl. Toplumun kutsal kitaplardaki bilgilere ulaşmasını ve bilgileri anlamasını engelle. Aşamalı olarak gerçek din kavramını yok et ve din olarak Satanizm’ i telkin et.

- Yerel cemaat liderlerini kullanarak halkı kitaplardan uzaklaştırıp, liderlerin söylemlerine yaklaştır. İnanç kavramının içine, aşamalı olarak, satanizm ve materyelizm öğelerini yerleştir. Dinler Arası Diyalog yaklaşımıyla, aşamalı olarak gerçek dini, tek Dünya dini olması planlanan Satanizm ile ikame et.

- Eğitim sistemini, yanlış bilgilendirme ve cehaleti artırmaya göre yapılandır. Bilgiyi elinde tut ve paylaşma. Bilgi sayesinde cahil kitleleri köleleştirebilirsin. Bilgi en büyük güçtür ve seni Tanrı gibi yapar.

- Sistem karşıtı olanları tehdit ederek ve korkutarak sustur.

- İnsanları neye inandırmak istiyorsan, onu periyodik olarak tekrar et. Beyinleri, mantıktan ziyade kalıpsal eşleştirme bazında çalışan çoğunluk büyülenip ( hipnotize olup ) buna inanacaktır.

- Dikkat dağıtan, odaklanmayı engelleyen, düşünmekten, araştırmaktan ve sorgulamaktan uzaklaştıran, insanları tek tip klonlara dönüştürecek bir eğlence ortamı yarat. ( TV şovları, yarışma programları, magazin ve moda programları, diziler, uyuşturucu, alkol, seks, kumar, sinema, müzik klipleri, bilgisayar oyunları, alışveriş merkezleri vb. )

- Muhtelif yarışma programları kanalıyla «bireysel çıkarların» toplum çıkarlarından, yoldaşlıktan, dostluktan, yardımseverlikten, kader birliğinden, sevgiden daha önemli olduğu mesajını, yine başka tür yarışma programları kanalıyla da  «İnsanı Tanrılaştırma» olgusunu sübliminal olarak ver.

- Sübliminal mesajlarla zihinlere cinselliği, sapıklıklığı, şiddeti, parayı, zorbalığı, ölümü yerleştir. Özellikle çocuk kitlesini hedef al.

- İnsanların birbirlerini ihbar etmelerini teşvik et.

- İnsanlar arasında sürekli gerilim ortamı olmasını sağla. İlişkileri yıprat.

- Kitleleri sürekli meşgul durumda tut, soru sormalarına, sorgulamalarına zaman ve fırsat bırakma.

- Medyayı kullanarak satanik okült işaretleri toplumun bilinçaltına yerleştir.

- Zihin Kontrol Programı kapsamındaki popçular ve film oyuncuları kanalıyla “satanizmi” genç kitleye telkin et.

- Maddi ve manevi tüm olguların para ile alınıp satılabilecek «mal» olduğu fikrini benimsemiş ve paraya tapan bir dünya toplumu yarat. Böylelikle parayı elinde tuttuğun için seni Tanrı  gibi görecekler.

- Toplumu sürekli borçlandırarak köleleştir. Her yeni doğan çocuğun «borçlu» doğmasını sağla.  Borç = Kölelik

- Eğitimli ve aydın kitleyi kariyer aldatmacası ile sömür ve onları topluma zararlı parazitlere dönüştür.

- Kölelik düzeninin merkezcil kontrolünün hedeflendiği globalleşme ( küreselleşme ) konseptini bir ihtiyaç, bir gereklilik ve huzur için tek çözüm olarak algılat ve reklamını yap.

- Globalleşmeyi ( küreselleşme ) sağlayabilmek için insanları bir arada tutan din, milliyet, aile kavramlarını aşamalı olarak yok ederek maddi menfaat odaklı Bireyselcilik kavramını zihinlere yerleştir.

- Sadece tüketen, zihninde sadece mal ve meta olan, düşünmekten ve gerçeği görmekten arındırılmış bir toplum yarat.

- Özel tekniklerle insanların zihinlerini kontrol altına al ve uzaktan yönlendir. ( HAARP, MK ULTRA )

- Ana amacın demokrasi, eşitlik, özgürlük, insan hakları, kardeşlik olduğunu sürekli tekrar ederek “kitle zihin programlaması” yap.

- Piyasaları manipüle et, periyodik olarak kriz çıkar.

- Müzik, Film, Porno, Uyuşturucu ve Kadın Ticareti piyasalarını yönet ve finanse et.

- Sentetik hastalıklar ( Kanser Türleri, AIDS, Domuz Gribi ) üreterek, hem nüfusu azalt, hem de ilaç satışı yoluyla bu faaliyetlerden para kazan.

- GDO’ lu ürünler ile hedef kitlelerin bağışıklık sistemlerini aşamalı olarak zayıflat.

- Suni doğal afetler ( deprem, tsunami ) üreterek kaos ortamını destekle. ( HAARP )

- Ulus devletleri ortadan kaldır ve ülkeleri bölerek, tek merkezden yönetilecek bölgeler / eyaletler haline getir.

- Tüm insanları ,vücutlarına RFID Implant Microchip yerleştirilmiş, 7/24 kontrol edilebilir  robotlara dönüştür. İnsanları köleleştirmesi planlanan AI ( Yapay Zeka ) ve Transhümanizm gibi projeleri “üstün ve ölümsüz insan yaratma” projesi olarak telkin et.

- UFO Tehdidi, Alien İstilası, Terörist Saldırısı, Küresel Isınma, 2012 Felaketi gibi kavramlarla toplumu sürekli korku ve tehdit altında tut. Bu unsurlar “Yeni Dünya Düzeni”’ ni kurabilmen için temel dayanakların olacaktır.

- Zihin Kontrolü sağlayan Kabalistik okült ezoterizmi ( sembolizm, medyumluk, kara büyü vb. ) kitle kontrolünü sağlamak amacıyla kullan.

- Satanik unsurlar olan evlilik dışı seksin, anonim seksin, eşcinselliğin, ensest ilişkinin, bestialitenin ( hayvanlarla seks ), fetişizmin, nüdizmin, sapık cinsel ilişki modellerinin ve pedofilinin  “Cinsel Özgürlük” olarak algılanmasını sağla.

- İnsanları, şirket adı verilen hapishanelere kapatarak aralarında üstünlük yarışına sok. Ve nedenini sorgulamalarına fırsat bırakma.

- İnsanları, kıskanç, hain, hırslı, kibirli, zalim, zorba, bencil, umursamaz, sadece kendi menfaatini düşünen yaratıklara dönüştür.

- Medyayı kullanmak suretiyle evlilik ve aile kavramlarını aşamalı olarak yok et. Mikro toplum olan aile içi ayrışmayı sağlayabilirsen, ulusları da çok kolay ayrıştırısın.  ( Örnek filmler : Umutsuz Ev Kadınları, Evlilik Programları vb. ) Filmlerde, şarkılarda cinayeti, zinayı, sapkın cinsel ilişkiyi, uyuşturucu bağımlılığını ve küfürlü konuşmayı yoğunlaştır.

- Kadını, zihinlerde tapılası bir “seks objesi” olarak putlaştır.  ( Kabbala öğretisinin temelinde «Kadına Şehvet ile Tapmak» ve «Satanizm» yer almaktadır. )

- Porno sitelerinin ücretsiz olmasını sağlaki olabildiğince insan sisteme girebilsin.

Şeytanın bu saptırma faaliyetlerindeki temel metodolojisi ve konuya ilişkin uyarı niteliğindeki ayetler ise üç ana başlıkta aşağıda sıralanmıştır. 

1- Zihin Kontrolü ( Sihir ( Büyü ) / Hipnotizma )

Kara Büyü ( Black Magic ) olarak bilinen sihir, insanın idrak mekanizmasını bloke edip, delüzyona ( yanılsama ) maruz kalmasına sebebiyet vermektedir. Aktif hipnoz olarak da tanımlanabilecek bu duruma maruz kalan ve programlanabilir bir robota dönüşen insanlara her şeyin yaptırılması mümkündür. Sihir ( Büyü ) bireylerin üzerinde uygulanabildiği gibi toplumlar üzerinde de uygulanmaktadır. Bugün Türkiye toplumu üzerinde uygulanan sihirin sonuçlarını bireylerdeki dogmatik ve çarpık düşünce ve davranışlarda müşahade etmek mümkündür.

7/116 - Kale elku fe lemma elkav seharu a'yünen nasi vesterhebuhüm ve cau bi sıhrin azım ( "Atın." dedi. Attıklarında insanların gözlerini sihirlediler ve onları şaşırttılar. Büyük sihir oluşturdular. )

15/15 - Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun ( "Kesinlikle gözlerimiz sarhoş oldu. Bilakis biz sihirlenmişler kavmiyiz." derlerdi. )

23/89 - Seyekulune lillah kul fe enna tüsharun ( Allah için." diyecekler. De ki: "O halde nasıl sihirlenirsiniz?" )

2- Kan Ritüeli

Kan, cinlerin madde aleminde tezahür edebilme ve tesir oluşturabilmeleri için gerekli olan yegane negatif enerji kaynağıdır. Negatif enerji türü olan "Korku" enerjisinin açığa çıkmasını sağlayan cinayetlerin ve savaşların temelinde bu sebep yatmaktadır. Hipnoz ile zihin kontrolüne alınmış olan şeytan neferleri öldürerek ve kan dökerek icra ettikleri şeytana adak verme ritüelleri suretiyle negatif enerjinin açığa çıkmasını ve cinler ile iletişim kurulmasını sağlamaktadırlar.

4/29 - Ya eyyühellezine amenu la te'külu emvaleküm beyneküm bil batıli illa en tekune ticaraten an teradın minküm ve la taktülu enfüseküm innellahe kane biküm rahıma ( Ey o inananlar, isteğinizle ticarette olmanızın haricinde, mallarınızı aranızda batıl ile yemeyin. Kendinizi, kendinizden olanları öldürmeyin. Kesinlikle Allah size merhametlidir. )

23/67 - Müstekbirıne bihı samiran tehcürun ( Gece toplantılarında ona kibirlenerek karşı geldiniz. )

Ayette şeytanların geceleri düzenledikleri kan ritüellerine atıf bulunmaktadır.

17/31 - Ve la taktülu evladeküm haşyete imlak nahnü nerzükuhüm ve iyyaküm inne katlehüm kane hit'en kebira ( Ve çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları ve sizleri biz rızıklandırırız. Onların öldürülmesi büyük suçtur, günahtır. )

Ayette mal ve mülk elde edebilmek amacıyla kan ritüellerinde çocuklarını şeytana adak verenlerden bahsedilmektedir.

5/3 - Hurrimet aleykümül meytetü demü ve lahmül hınzıri ............ zaliküm fısk ( Ölü, kan, domuz eti, ..... size haram kılındı. Bunlar günahkarlıktır. ..... )

"Öldürme" unsurunun günümüzde medyada ( filmler, diziler, müzik klipleri vb. ) ne kadar yaygınlaştırıldığı açıkça görülmektedir.

3- Ters Cinsel İlişki

Allahü Teala'nın, tekamül edebilmeleri için insanlardan yapmalarını istediklerinin tersini yapmak ve yaptırmak da şeytanın metodlarındandır. Yine negatif enerjinin açığa çıkmasını sağlayan bir diğer unsur da ters cinsel ilişki ve eşcinselliktir.

26/165 - E te'tunez zükrane minel alemın ( Alemlerden erkeklere mi gidiyorsunuz? )

26/166 - Ve tezerune ma haleka leküm rabbüküm min ezvaciküm bel entüm kavmün adun ( Ve Rab’binizin o size yarattığı eşleri bırakıyorsunuz. Bilakis sizler hududu aşan kavimsiniz. )

27/55 - E inneküm le te'tuner ricale şehveten min dunin nisa' bel entüm kavmün techelun ( Kesinlikle siz kadınların dışında, şehvetle erkeklere mi yetiyorsunuz? Bilakis sizler cahillik eden kavimsiniz. )

"Ters İlişki ve Eşcinsellik" unsurlarının günümüzde medyada ( filmler, diziler, müzik klipleri vb. ) ne kadar yaygınlaştırıldığı açıkça görülmektedir.

Konuya ilişkin İncil'de de çarpıcı ayetler bulunmaktadır.

45 Romalılar 1-24 Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti.

45 Romalılar 1-26 İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler.

45 Romalılar 1-27 Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar.


Wednesday, February 20, 2019

Yaşam Devreleri ve Altın Çağ

Ezoterik kaynaklarda yer alan ve insanın yaşam devrelerini gösteren aşağıdaki şema dikkat çekicidir.

                            

Şemadaki tarih aralıklarına göre "Beklenen Tufan" yaklaşık olarak 2700 yılında vuku bulacak gibi görünmektedir. Bu kapsamda, Mesih İsa tesirleri vesilesiyle Altın Çağ öncesinde idrak seviyesi yükselmesine mazhar olan "iyi insanların" 2700 yılında vuku bulması muhtemel tufanda dünyevi maddi ölümü deneyimledikten sonra sonra dirilecekleri ve Mesih İsa ile birlikte 1000 yıllık Altın Çağ sürecini bir cennet ortamı gibi deneyimleyecekleri ayetlerde bildirilmektedir. "Kötü insanlar" ise Altın Çağ sürecini bir cehennem ortamı gibi deneyimleyeceklerdir. Altın Çağ süreci sonunda ( 3700 yılı ) vuku bulacak Devre Sonu'nda ( Döngü Sonu ) ise Altın Çağı cennet ortamı gibi deneyimlemiş olan "iyi insanlar" için ikinci bir ölüm olmayacağı  bildirilmektedir. Devre Sonu'nda ikinci ölümü ( dünyevi maddi ölüm ) deneyimleyecek olan "kötü insanların" ise kaba madde aleminde tekrar 70,000 yıllık reenkarnasyon döngüsüne maruz kalmaları kuvvetle muhtemel görünmektedir.

İncil ayetleri

* 66 Vahiy 20-4 Bazı tahtlar ve bunlara oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa'ya tanıklık ve Tanrı'nın sözü uğruna başı kesilenlerin canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve heykeline tapmamış, alınlarına ve ellerine onun işaretini almamış olanlardı. HEPSİ DİRİLİP MESİH İLE BİRLİKTE BİN YIL EGEMENLİK SÜRDÜLER.

66 Vahiy 20-5 İLK DİRİLİŞ budur. Ölülerin geri kalanı bin yıl tamamlanmadan dirilmedi.*

* "Ölülerin geri kalanı" ifadesi ile, yukarıda bahsedilen ve Altın Çağ'ı cehennem ortamı gibi yaşayacak olan "kötü insanlar" tanımlanmaktadır. 

66 Vahiy 20-6 İLK DİRİLİŞE dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İKİNCİ ÖLÜMÜN BUNLARIN ÜZERİNDE HÜKMÜ YOKTUR. Onlar Tanrı'nın ve MESİH'İN KAHİNLERİ olacak, O'nunla birlikte BİN YIL EGEMENLİK sürecekler.

66 Vahiy 20-7 Bin yıl tamamlanınca Şeytan atıldığı zindandan serbest bırakılacak. **

** Şeytan'ın atıldığı zindandan serbest kalması" ifadesi kaba madde alemi olan dünyanın yeni devresinde şeytanın yeniden 70,000 yıllık döngüdeki saptırma faaliyetlerinin devamını tanımlamakta gibidir. "Altın Çağ tamamlanmadan dirilmeyecek olan kötü insanlar" bu süreçte "Şeytan'ın atılmış olduğu zindanda" yani cehennem benzeri ortamda azap içinde olacaklardır.

Kur'an ayetleri

33/21 kodlu ayette "Devre Sonu" ( Büyük Azap ) öncesindeki "Tufan" ( Küçük Azap ) tanımlanmakta gibi görünmektedir.

32/21 - Ve le nüzikannehüm minel AZABİL EDNA dunel AZABİL EKBERİ leallehüm yarciun ( Ve onlara büyük azap öncesinde, kesinlikle yakın, küçük azap tattıracağız. Umulur ki dönerler. )

44/56 kodlu ayette ise "Tufan"da ölen "iyi insanların" bir daha dünyevi / maddi ölüm deneyimlemeyecekleri, ilk ve son dirilmelerini müteakiben "Altın Çağ"'ı bir cennet gibi yaşadıktan sonra ( Cennet öncesi cennet deneyimi ) üst aleme / plana geçiş yapacakları bildirilmekte gibidir.

44/51 - İnnel müttekıne fı mekamin emin ( Kesinlikle sakınanlar, güvenli makamdadırlar. )
44/52 - Fi cennatin ve uyun ( Bahçelerin ve pınarların içinde. )
...............
44/56 - La yezukune fihel mevte İLLEL MEVTETEL ULA ve VEKAHÜM AZABEL CEHİM ( Orada İLK ÖLÜM HARİCİNDE ölüm tatmazlar. ONLARI CEHENNEM AZABINDAN KORUMUŞTUR. )

44/57 - Fadlen min rabbik zalike hüvel FEVZÜL AZİM ( Rab’binden üstünlüktür, lütuftur. İşte bu, o BÜYÜK KURTULUŞTUR. )

39/42 kodlu ayette de "Üzerine ölüm hükmü verilenlerin belirli bir vadeye kadar tutulması" kavramı devre sonu kapsamında ilginç görünmektedir.

39/42 - Allahü (1) yeteveffe (2) el (3) enfüse (4) hıyne (5) mevti (6) ha (7) ve (8) elletı (9) lem (10) temüt (11) fı (12) menami (13) ha fe yümsikülletı kada aleyhel mevte ve yürsilül uhra ila ecelin müsemma inne fı zalike le ayatin li kavmin yetefekkerun ( Allah, nefisleri öldüklerinde ve o ölmeyenleri de uykularında vefat ettirir. Böylece, üzerlerine ölüm hükmünü verdiklerini tutar ve isimlendirilmiş belirli vadeye kadar başkalarını gönderir. Kesinlikle bunda fikreden kavim için ayetler vardır. )

"Ölüm hükmü verdiklerini TUTAR." kavramı, 44/56 kodlu ayette zikredilen ilk ölümden başkasını deneyimlemeyecek olan "iyi insanların" spatyomda tutulmaları süreci midir? Spatyom süreci "iyi insanlar" için cennet öcesi cennet deneyimi, "kötü insanlar" için ise cehennem öncesi cehennem deneyimi olan Altın Çağ'mıdır?

39/42 kodlu ayette "37" kelime bulunması, ve ayette yer alan "Ecelin Müsemma" ( İsimlendirilmiş Belirli Vade ) ifadesi "Devre Sonuna" ve onun muhtemel tarihi olan 3700 yılına ilişkin bir işaret midir?















Tuesday, February 19, 2019

Vicdan Mekanizmasını Aktive Ettiren Ayetler

"Doğru ile yanlışı ayırt etmeyi ve doğruya yönlenmeyi sağlayan öz bilinç" anlamına gelen "Vicdan" kelimesi köken olarak "Vecd / Vicd" ( Bulmak ) kelimesinden türemiş olup "Bulma / Bulgu / Bulunç" anlamını taşır.

Vicdan kelimesinin batı dillerindeki karşılığı da "Bilinç" anlamını içeren aşağıdaki kelimelerdir.

Conscience ( Fra. / İng. )
Gewissen ( Alm. )

Dolayısıyla Vicdan kelimesi esas itibarıyla "Bilgi / Bulgu" anlamını taşımaktadır.

Yükselmiş idrak seviyesi olarak da tanımlanabilecek olan vicdan asla yalan söylemez, vicdan asla aldatmaz, vicdan asla yanıltmaz. Mesele insanda vicdan mekanizmasının aktif olup olmaması meselesidir. BU olgu halk arasında "vicdanının sesini dinlemek" olarak ifade edilegelmiştir.

Kur'an ayetlerinin bazıları, çok doğal olarak, özel bir dönemdeki koşullara, özel bir coğrafyaya ve o coğrafyadaki kültüre ve topluma hitap edecek şekilde ilahi mesajları iletmektedirler. Genellikle sou işaret oluşturan ve cevapları ancak ve ancak vicdan mekanizması ile bulunabilecek bu ayetler aşağıda yer almaktadır.

1- ELLERİNİZİN MALİK OLDUĞU KADINLAR ( CARİYE )

Muhsanat ( Namuslu Kadın ) ile Emet / Ma Meleket Eyman ( Cariye / Ellerin Malik Olduğu ) ayrımı, dönemin ilkel savaş koşullarında ortaya çıkan duruma ilişkin gündeme gelmiş görünmektedir. Zira Muhsanat ( Namuslu Kadın ) olan bir kadın savaş ortamında eşini ve ailesini kaybetmek suretiyle bir başkasının savaş esiri / cariyesi konumunda kalabilmiştir.

2/221 - Ve la tenkihul müşrikati hatta yü'minn ve le emetün mü'minetün hayrun min müşriketin ve lev a'cebetküm ve la tünkihul müşrikıne hatta yü'minu ve le abdün mü'minün hayrun min müşrikin ve lev a'cebeküm ülaike yed'une ilen nar vallahü yed'u ilel cenneti vel mağfirati bi iznih ve yübeyyinü ayatihı lin nasi leallehüm yetezekkerun

( Ve ortak koşan kadınları onlar inanana kadar nikahlamayın. İnanan cariye, hoşunuza gitse bile ortak koşan kadından daha hayırlıdır. Ortak koşan kadını inanana kadar nikahlamayın. İnanan kul, şayet hoşunuza gitse bile ortak koşandan daha hayırlıdır. İşte onlar ateşe çağırırlar. Allah cennete, kendi izni ile affa çağırır. Ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki onlar hatırlarlar. )

4/24 - Vel muhsanatü minen nisai illa ma meleket eymanüküm kitabellahi aleyküm ve ühılle leküm ma verae zaliküm en tebteğu bi emvaliküm muhsınine ğayra müsafihın fe mestemta'tüm bihı minhünne fe atuhünne ücurahünne ferıdah ve la cünaha aleyküm fıma teradaytüm bihı min ba'dil ferıdah innellahe kane alimen hakıma

( Ve kadınlardan o ellerinizin malik oldukları haricindeki temiz ve namuslu kadınlar. Allah üzerinize yazmıştır. İşte o bunlardan başkalarını, iyilikle, namussuz olmadan mallarınızla aramanızı size helal kılmıştır. O halde onlardan olanlardan faydalanın da onlara ödüllerini farz olarak verin. O farzı yerine getirdikten, kesinleştirdikten sonra onu isteyip kabullenmenizde üzerinize günah yoktur. Kesinlikle Allah bilendir hakimdir. )

4/25 - Ve men lem yestetı' minküm tavlen en yenkihal muhsanatil mü'minati fe min ma meleket eymanüküm min feteyatikümül mü'minat vellahü a'lemü bi ımaniküm ba'duküm min ba'd fenkihuhünne bi izni ehlihinne ve atuhünne ücurahünne bil ma'rufi muhsanatin ğayra müsafihatin ve la müttehızati ahdan fe iza uhsınne fe in eteyne bi fahışetin fe aleyhinne nısfü ma alel muhsanati minel azab zalike li men haşiyel anete minküm ve en tasbiru hayrun leküm vellahü ğafurun rahım

( Ve sizlerden kimin temiz ve namuslu kadınları zenginlikle bollukla nikahlamaya istidatı yoksa, o halde o ellerinizin malik olduğu inanan genç kadınlarınızdan. Allah inancınızı bilir. Sizler birbirinizdensiniz. O halde ailelerinin, sahiplerinin izni ile onları nikahlayın ve namussuz olmayan, ahd ile dost edinmeyen kadınlara, onlara ödüllerini iyilikle, bilinen şekilde verin. Artık temiz ve namuslu olarak evlendiklerinde, eğer ahlaksızlığı getirirlerse, onlara o temiz ve namuslu kadınlara olan azabın yarısıdır. Bu sizlerden o günahtan korkup ürperenler, ürkenler içindir. Sabretmeniz size daha hayırlıdır. Allah affedendir merhametlidir. )

2- EL VE AYAKLARIN KARŞITLAMASINA KESİLMESİ
Aşağıdaki ayette yer alan "Tukatta" ( Kesilmesi ) fiili organın vücuttan "ayrılması" anlamında mıdır? Yoksa "fesada vesile olan el ve ayakların" fesad ile ilişiğinin kesilmesi, fesaddan "ayrılması" mıdır? Yani kişinin fesad ( bozgun ) yapamayacak şekilde izole edilmesi, hapsedilmesi midir? Zira ayette idam ve sürgün müeyyidelerinden de bahis bulunmaktadır.

5/33 - İnnema cezaüllezıne yüharribunellahe ve rasulehu ve yes'avne fil erdı fesaden en yükattelu ev yüsallebu ev tükattaa eydıhim ve ercülühüm min hılafin ev yünfev minel ard zalike lehüm hızyün fid dünya ve lehüm fil ahırati azabün azım

( Kesinlikle ki Allah ve O’nun resulü ile harp eden ve yerde bozgun yaparak asileşenlerin karşılığı, öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının karşıtlamasına kesilmesi veya yerde sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için zillettir. Ahirette büyük azap onlaradır. )

Aşağıdaki ayetteki "Katta'na" fiili "Ayırdık" anlamında kullanılmıştır.

7/168 Ve katta'nahum fil erdi umema minhumus salihune ve minhum dune zalike ve belevnahum bil hasenati ves seyyiati leallehum yarciun

( Ve onları yerde topluluklara ayırdık. Onlardan iyi olanlar da vardı ve onlardan bundan başkaları da. Onları güzelliklerle ve kötülüklerle sınadık. Umulur ki dönerler.  )

Aşağıdaki ayette de "Katta'ne eydiyekum" ( Ellerini kestiler ) ifadesi eli bilekten kesmek değil elde kesik yarası oluşması anlamındadır.

12/31 Fe lemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a'tedet lehunne muttekeen ve atet kulla vahidetin minhunne sikkinen ve kaletihruc aleyhinn fe lemma raeynehu ekbernehu ve katta'ne eydiyehunne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekun kerim

( O kadınların tuzaklarını, dedikodularını duyunca, o kadınlara gönderdi. Onlara sofra hazırladı ve o kadınlardan her birine bıçak verdi. "Çık onların karşısına." dedi. Onu gördüklerinde, onu yüceltip büyüttüler ve ellerini kestiler. "Korku Allah için. Bu insan değildir. Kesinlikle bu faydalı melektir." dediler. )

3- HABERCİYE AİLESİNDEKİ KADINLARIN HELAL KILINMASI

Aşağıdaki ayetler, 500'lü yıllar Arabistan'ındaki savaş ve vahşet ortamında, ailelerini ve eşlerini yitiren kadınların durumlarına ilişkin olarak indirilmiş ayetler olarak değerlendirilebilir. "Eciri verilen eşler" kavramı geçimlikleri verilen kadınlar olarak değerlendirilebilir.

33/50 - Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne ve ma meleket yemınüke min ma efaellahü aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellatı hacerne meake vemraeten mü'mineten in vehebet nefseha lin nebiyyi in eraden nebiyyü en yestenkihaha halisaten leke min dunil mü'minın kad alimna ma feradna aleyhim fı ezvacihim ve ma meleket eymanühüm li keyla yekune aleyke harac ve kanellahü ğafurar rahıma

( Ey haberci, ödüllerini verdiğin eşlerini, Allah' ın o sana verdiklerinden elinin malik olduklarını, seninle birlikte hicret eden amcalarının kızlarını, halalarının kızlarını, dayılarının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve kendini haberciye bahşetmiş ve habercinin de onu nikahlamayı istediği inanan kadını, onu inananlar dışında sana halis olarak helal kıldık. Onların eşleri ve o ellerinin malik oldukları hakkında onlara neyi farz kıldığımızı bildik. Senin üzerine zorluk olmaması içindir. Allah affedendir merhametlidir. )

Aşağıdaki ayette, Haberci'nin himayesinde olan kadınlardan Allah yolunda olan veya olmayanlara ilişkin Haberci'nin davranış salahiyeti bildirilmektedir.

33/51 - Türcı men teşaü minhünne ve tü'vı ileyke men teşa' ve men ibteğayte min men azelte fe la cünaha aleyk zalike edna en tekarra a'yünühünne ve la yahzenne ve yerdayne bima ateytehünne küllühünn vallahü ya'lemü ma fı kulubiküm ve kanellahü alimen halıma

( Onlardan dilediğin kimseyi döndürüp geri bırakırsın. Kimi dilersen ve o azledip uzaklaştırdıklarından kimi arzularsan kendine alıkoyarsın. Artık, sana günah değildir. Bu onların gözlerini aydınlatmaya, hüzünlendirmemeye ve o onlara verdiklerin ile hepsinin hoşnut olmalarına en yakındır. Allah kalplerinizin içinde olanı bilir. Allah bilendir yumuşaktır. )

4- HABERCİNİN EVİNE GİRİLMEMESİ

İlahi mesajları alabilmek için sıklıkla trans halinde olan Haberci'nin frekansının bozulmaması için inananların onun evine rasgele zamanlarda girmemeleri istenmiştir. 

33/53 - Ya eyyühellezine amenu la tedhulu büyuten nebiyyi illa en yü'zene leküm  ....

( Ey o inananlar, size yemeğe izin verilmesi haricinde, vaktine bakmadan habercinin evlerine girmeyin.  

5- HABERCİDEN SONRA HABERCİNİN EŞLERİNİN NİKAHLANAMAMASI

Farsça kökenli olan ve "Nekaha" fiilinden türeme "Nikah" kelimesi semantik köken itibarıyla "Bakma, Birine bakma, Gözetme, Bakımını üstlenme" anlamını temsil etmektedir. Ancak bu kelime konuşma dilinde "Evlenmek" anlamında da kullanılagelmiş olup, ayetlerde her iki anlam da tezahür etmektedir.

Ahzab suresinin 53. ayetindeki habercinin eşleri ile ilgili bölümün Arapçası ve genel kabul görmüş Türkçe anlamı şöyledir.

33/53 ... VE MA KANE LEKUM EN TU'ZU RASULELLAHİ VE LA EN TENKİHU EZVACEHU MİN BA'DİHİ EBEDA inne zalikum kane indellahi azima

( VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ NİKAHLAMANIZ SİZE ASLA OLMAZ. Kesinlikle bu, Allah’ın indinde büyüktür. )

Ancak ilgili cümlenin Arapçasındaki gramatik kurgunun, "Nekaha" fiilinin de kök anlamı dikkate alınarak, esasen şöyle olması muhtemeldir.

Cümlenin başında "Ve ma kane lekum" ( Ve size olmaz / Ve siz yapamazsınız ) ifadesi yer almakta olup, hemen ardından bu ifadeye bağlı olan ve "olmayacak, yapılamayacak" olanları temsil eden iki fiil gelmektedir. Bunlar "EN TU'ZU rasulellah" ( Allah'ın resulünü ÜZMENİZ ) ve "LA EN TENKİHU ezvacehu" ( O'nun eşlerini GÖZETMEMENİZ ) cümlelerindeki büyük harfle yazılmış fiillerdir.

Dolayısıyla ayetin ilgili bölümünün Türkçe anlamı şöyle olmakta gibidir.

"VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ GÖZETMEMENİZ* SİZE ASLA OLMAZ."

* Gözetmemeniz, Bakmamanız, Bakımını üstlenmemeniz.

Benzer gibi görünen ancak gramatik farklılık gösteren bir başka ayet de yukarıdaki ayetten bir önceki ayettir. Bu ayette baştaki olumsuzluk ifadesinin "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) ifadesi yerine "La yehillu lekum" ( Size helal olmaz ) olduğu görülmektedir.

33/52 LA YEHİLLU leken NİSAU MİN BA'DU VE LA EN TEBEDDELE bihinne min ezvacin ... 

( BUNDAN BAŞKA KADINLAR ve onları eşlerle DEĞİŞTİRMEK sana HELAL OLMAZ. ... )

Ayetin başındaki "La yehillu" ( Helal olmaz ) ifadesi, "ve" bağlacından sonraki "La" ( Olumsuzluk ön eki ) ile, fiil yinelemesi olmadan tekrarlanmaktadır. Dolayısıyla "La yehillu" fiili esasen ayette iki kere tekrarlanmaktadır. Yani "La en tebeddele" cümlesi esasen "La ( yehillu ) en tebeddele" ( Değiştirmek ( helal ) olmaz ) cümlesini temsil etmektedir.

Ancak bölüme konu olan ve yukarıda analizi yapılan bir sonraki ayette ise cümlelerin başındaki "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) kalıbı, "olmayacak" olan fiilleri yani "Tu'zu" ( Üzmeniz ) ve "La en tenkihu" ( Nikahlamamanız / Gözetmemeniz ) fiillerini kapsamaktadır.  Şayet cümle "Ma kane lekum en tu'zu ... ve en tenkihu" şeklinde olsaydı, meallerde yer alan "Üzmeniz ve nikahlamanız / gözetmeniz size olmaz" anlamı oluşabilirdi.

6- KADINLARIN MİRAS PAYININ ERKEKLERE GÖRE DAHA AZ OLMASI

Kızlarını diri diri gömen, kadınları kölelik için yaratılmış varlıklar addeden hatta kadınların insan dahi olmadığını düşünen bir toplumda kadına miras payından bahsedilmesi bile büyük bir devrim niteliğindedir.

4/11 Yusiykumullahu fi evladikum liz zekeri mislu hazzil unseyeyn fe in kunne nisaen fevkasneteyni fe lehunne sulusa ma terak ve in kanet vahideten fe lehan nisf ve li ebeveyhi li kulli vahidun minhumes sudusu min ma terake in kane lehu veled fe in lem yekun lehu veledun ve verisehu ebevahu fe li ummihis sulus fe in kane lehu ihvetun fe li ummihis sudus min ba'di vesiyyetin yusiy biha ev deyn abaukum ve ebnaukum la tedrune eyyuhum akrabu lekum nef'a feridaten minellah innellahe kane alimen hakima

( Allah size çocuklarınız hakkında vasiyet eder. Erkek için iki kadının payının aynısı kadardır. Eğer kadınlar ikiden fazla ise, o bırakılanın üçte ikisi onlaradır. Eğer tek ise, yarısı onadır. Eğer çocuğu varsa, ana babaları için, her biri için onlardan o bırakılanın altıda biridir. Onun çocuğu yoksa ve onun varisi ana babası ise bu durumda annesi için üçte birdir. Şayet onun kardeşleri varsa bu durumda annesi için vasiyet edilen vasiyetten veya borcundan sonra altıda birdir. Babanızın ve çocuklarınızın hangisinin size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah’tan farzlardır. Kesinlikle Allah bilendir hakimdir.  )

7- ECİRLERİ VERİLEN KADINLARIN HELAL KILINMASI

"Eciri verilen eşler" kavramı geçimlikleri verilen kadınlar olarak değerlendirilebilir.

5/5 - El yevme ühılle lekümüt tayyibat ve taamüllezıne utül kitabe hıllün leküm ve taamüküm hıllün lehüm vel muhsanatü minel mü'minati vel muhsanatü minellezine utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsınıne ğayra müsafihıne ve la müttehızı ahdan ve men yekfür bil ımani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahırati minel hasirın

( Bugün size temizler helal kılındı. O kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mümin kadınlardan temiz ve namuslu olanlar ve o sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür namuslu olanlar, zina etmeksizin ve ahd ile dost edinmeden iyilikle ödüllerini verdiğinizde size helaldir. Kim inancı inkar ederse, çalışmaları boşa gitmiş olur ve o, ahirette hasarlananlardandır. )

Aşağıdaki ayetler, 500'lü yıllar Arabistan'ındaki savaş ve vahşet ortamında, ailelerini ve eşlerini yitiren kadınların durumlarına ilişkin olarak indirilmiş ayetler olarak değerlendirilebilir. "Eciri verilen eşler" kavramı geçimlikleri verilen kadınlar olarak değerlendirilebilir.

33/50 - Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne ve ma meleket yemınüke min ma efaellahü aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellatı hacerne meake vemraeten mü'mineten in vehebet nefseha lin nebiyyi in eraden nebiyyü en yestenkihaha halisaten leke min dunil mü'minın kad alimna ma feradna aleyhim fı ezvacihim ve ma meleket eymanühüm li keyla yekune aleyke harac ve kanellahü ğafurar rahıma

( Ey haberci, ödüllerini verdiğin eşlerini, Allah' ın o sana verdiklerinden elinin malik olduklarını, seninle birlikte hicret eden amcalarının kızlarını, halalarının kızlarını, dayılarının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve kendini haberciye bahşetmiş ve habercinin de onu nikahlamayı istediği inanan kadını, onu inananlar dışında sana halis olarak helal kıldık. Onların eşleri ve o ellerinin malik oldukları hakkında onlara neyi farz kıldığımızı bildik. Senin üzerine zorluk olmaması içindir. Allah affedendir merhametlidir. )

60/10 - Ya eyyühellezine amenu iza caekümül mü'minatü mühaciratin femtehinuhünne allahü a'lemu bi imanihinne fe in alimtümühünne mu'minatin fe la terci'uhünne ilel küffari la hünne hıllün lehüm ve la hüm yehıllüne lehünne ve atühüm ma enfeku ve la cünaha aleyküm en tenkıhuhünne iza ateytümuhünne ücurehünne ve la tümsiku bi ısamil kevafiri ves'elu ma enfaktüm vel yes’elu ma enfeku zaliküm hükmüllahi yahkümu beyneküm vallahü alimun hakim

( Ey o inananlar, inanan kadınlar ayrılıp çıkarak size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların inancını bilir. Böylece eğer onların inanan kadınlar olduklarını öğrenirseniz, onları inkar edenlere döndürmeyin. Onlar onlara helal değillerdir. Onlar da o kadınlara helal değillerdir. Onlara ne harcamışlarsa verin. Ödüllerini verdiğinizde onları nikahlamanızda üzerinize günah yoktur. İnkarcı kadınları tutmayın ve ne harcadınızsa sual edin. Ne harcadılarsa sual etsinler. Bu Allah' ın aranızda hükmettiği hükmüdür. Allah bilendir hakimdir. )

8- DÖRT KADIN İLE NİKAHLANABİLME

Öncelikle bu ayette "Yetim"* kelimesi, hem savaşta eşini ve ailesini kaybetmiş kadnları hem de bu kadınların çocuklarını tanımlamaktadır. Yetimlerin ( kadın ve çocuk ) ortada kalmaması ve zarar görmemesi için inananlara, kadınlardan dörde kadar nikah izni verilmiş görünse de kadınlar arasında adaletin sağlanamayacağı vurgulanarak bir eşin yeterli olacağı bildirilmiştir. ( * Yetim kelimesi "Babası ölmüş çocuk" anlamıyla birlikte "Tek, Eşsiz, Yalnız" anlamına da gelmektedir. )

4/3 - Ve in hıftüm en la tuksitu fil YETAMA fenkihu ma tabe leküm minen nisai mesna ve sülase ve ruba' fe in hıftüm en la ta'dilu fe vahıdeten ev ma meleket eymanüküm zalike edna en la teulu

( Ve eğer YETİMLER hakkında adil olmamaktan korkarsanız, o halde o hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Ancak, adil olmamaktan korkarsanız, teki veya o ellerinizin malik olduğu olmalıdır. Bu doğruluk haricinde olmamaya en yakındır. )

Zira Nisa suresinin 127. ayetinde "Yetim kadınlar" ve "Zayıf bırakılmış çocuklar" olarak iki ayrı kavram bildirilmektedir. Bu ayrışım 4/3 kodlu ayetteki "Yetimler" kelimesinin "Yetim kadınları" yani savaş vb. gibi sebeplerle eşlerini yitirmiş kadınları tanımlamaktadır.

4/127 - Ve yesteftuneke fin nisa' kulillahü yüftıküm fıhinne ve ma yütla aleyküm fil kitabi fı YETAMEN NİSAİLLATI la tü'tunehünne ma kütibe lehünne ve terğabune en tenkihuhünne vel MÜSTAD'AFINE MİNEL VİLDANİ ve en tekumu lil YETAMA bil kıst ve ma tef'alu min hayrin fe innellahe kane bihı alima

( Ve kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: "Onlar hakkında ve üzerlerine o yazılmış olanı kendilerine vermediğiniz ve onları nikahlanmaya rağbet etmediğiniz YETİM KADINLARA ve ÇOCUKLARDAN ZAYIF BIRAKILANLARA ve YETİMLERE adaletle davranmanız hakkında kitapta size okunan ayetler hakkında Allah size fetva verir. Hayırlısından ne yaparsanız, Kesinlikle Allah onu bilendir." )

9- CİZYE VERİLMESİ

Cizye yani vergi, inkarcıların doğruluk yolunda atacakları adımın sembolü olarak ayette yer almaktadır. Cizye vermeye razı olan inkarcı, bu eylemi ile düşünce, tutum ve davranışının değişeceğini beyan etmektedir. 

9/29 - Katilüllezıne la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı minellezine utül kitabe hatta yu'tul cizyete an yedin ve hüm sağırun

( O kitap verilenlerden, Allah’a ve sonraki güne inanmayan, Allah' ın ve resulünün haram kıldığını haram kılmayan ve gerçek dini din edinmeyenlerle, onlar alçalmış olarak elden cizye verene kadar savaşın. )

10- ÖLDÜRME MESELESİ

Yukarıda da bahsedildiği üzere, savaş ortamındaki duruma ilişkin olarak yani kapitalist emperyalist müşriklerin, islamın yayılmasını ve kurdukları tahakküm sisteminin çökmesini engellemek için müslimlere düşünce ve inanç özgürlüğü tanımayıp saldırması durumunda öldürme eyleminin tezahür edebileceği  ancak savaşmayıp barış isteyenlerin üzerine de gidilmemesi gerektiği bildirilmektedir. "Öldürme" talimatının ilk kez geçtiği aşağıdaki ayet ikilisinde bu husus vurgulanmaktadır.

2/190 Ve katilu fi sebilillahillizine yukatilunekum ve la ta'tedu innellahe la yuhibbul mu’tedin

( Ve sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Ve hududu aşmayın. Kesinlikle Allah hudutları aşanları sevmez.  )

2/191 - Vaktüluhüm haysü sekıftümuhüm ve ahricuhüm min haysü ahracuküm vel fitnetü eşeddü minel katl ve la tükatiluhüm ındel mescidil harami hatta yükatiluküm fıh fe in kateluküm faktüluhüm kezalike cezaül kafirın

( Ve onları her nerede bulursanız, onları öldürün. Onları sizi çıkardıkları yerden çıkarın. Fitne öldürmekten daha şiddetlidir. Onlar Mescid-i Haram’ ın indinde, onun içinde sizinle savaşana kadar onlarla savaşmayın. Eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün. İşte inkarcıların karşılıkları böyledir. )

11- SAVAŞTA ÜSTÜNKEN BARIŞA YANAŞMAMA

Savaş esnasında, inkarcı şeytanların aldatma vesilesi olarak "barış talebinde bulunmalarından"  ve bu yolla kurdukları tuzaktan bahsedilmektedir. Bu durumda inananların dikkatli olmaları, bu tuzağı sezebilmeleri istenmektedir.

47/35 - Fe la tehinu ve ted'u iles selmi ve entümül a'levne vallahü meaküm  ve len yetiraküm a'maleküm

( O halde gevşemeyin ve sizler üstünken barışa çağırmayın. Allah sizinle birliktedir. Çalışmalarınızı size yitirmez. )

12- ERKEKLER İÇİN KADINLAR ÜZERİNE DERECE OLMASI

Ayette, erkelerin kadınlar üzerinde koruyucu, himaye edici ve sahiplenici vazifeleri olduğu, "Derece" kelimesi ile ifade edilmiştir.

2/228 - Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru ve la yehıllü lehünne en yektumune ma halekallahü fı erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahır ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fı zalike in eradu ıslaha ve lehünne mislüllezı aleyhinne bil ma’rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh vallahü azızün hakim

( Ve boşanan kadınlar nefisleri için üç adet süresi beklerler. Eğer Allah’a ve sonraki güne inanıyorlarsa, Allah’ ın rahimlerinin içinde o yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. Eğer iyileştirmeyi isterlerse, kocalarının onları eş yapıp geri almaları bu konuda onların menfaatine daha gerçektir. Onlara olanın aynısı iyilikle onların da üzerinedir. Erkekler için o kadınların üzerine derece vardır. Allah yücedir hakimdir. )

Zira Nisa suresinin aşağıdaki ayetinde de erkeklerin kadınlara "Kavvam" ( Koruyucu, Gözetici ) oldukları bildirilmektedir.

4/34 El ricalu kavvamune alen nisai bima faddalellahu ba'dahum ala ba'din ve bima enfeku min emvalihim fes salihatu kanitatun hafizatun lil ğaybi bima hafizallah vellati tehafune nuşuzehunne fe izuhunne vehcuruhunne fil medacii vadribuhunne fe in eta'nekum fe la tebğu aleyhinne sebila innellahe kane aliyyen kebira

( Allah’ın bazılarını bazılarına üstün kılmasından ve mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde koruyan ve gözetendirler. İyileri, saygılı durup itaat edenler, Allah’ın korumasından dolayı gaybı, gizli olanı koruyanlardır. O geçimsizliklerinden korktuklarınıza, onlara öğüt verin. Onları yataklardan ayırın ve onları uzaklaştırın, onlara beyan edin. Eğer size itaat ederlerse onların üzerine yol aramayın. Kesinlikle Allah uludur, büyüktür. )

13- ZİNA EDENİN DERİSİNE VURULMASI

Toplumsal çöküşün en büyük sebeplerinden ve temel ahlaki sorunlardan biri olan zina durumunda, zina edenlerin yaptıklarından utanmalarının sağlanması amacıyla "derilerine vurulması / dokunulması"  müeyyidesi bildirilmektedir. Bu noktada yine ilgili dönemdeki insanların idrak seviyesi dikkate alınmalıdır. Düşük idrak seviyesindeki varlıkların idraki tekamülleri, hatalı düşünce ve eylemleri durumunda kaba müeyyide tatbiki vesilesiyle sağlanmaktadır. Toplumlardaki idrak seviyesi yükseldikçe müeyyideler de kabalıktan süptilleşmeye doğru değişim arzetmektedir. 

24/2 - Ez zaniyetü vez zanı feclidu külle vahıdin minhüma miete celdetin ve la te'huzküm bihima ra'fetün fı dınillahi in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahır vel yeşhed azabehüma taifetün minel mü'minın 

( Zina eden kadın ve zina eden erkek, onlardan her birinin derisine yüz kez vurun. Eğer Allah’a ve sonraki güne inananlar iseniz, Allah' ın dini hakkında, onlardan dolayı sizi merhamet, acıma almasın. İnananlardan bir grup da onların azaplarına şahitlik etsinler. )

14- LUT'UN KIZLARINI FEDA ETMESİ

11/78 - Ve caehu kavmühu yühraune ileyhi ve min kablü kanu ya'melunes seyyiat kale ya kavmi haülai BENATİ hünne atheru leküm fettekullahe ve la tuhzuni fı dayfı e leyse minküm racülür raşıd Ve önceden kötülükler yapmış olan kavmi ona doğru koşarak geldi.

( "Ey kavmim, işte KIZLARIM, onlar size daha temizdirler. O halde Allah’tan sakının ve beni misafirlerimin önünde hüzünlendirmeyin. Sizden akıllı adam yok mudur?" dedi. )

11/79 - Kalu lekad alimte ma lena fı BENATİKE min hakk ve inneke le ta'lemü ma nurıd

( "Sen de bilirsin ki, bize KIZLARIN  konusunda hak yoktur. Kesinlikle sen ne istediğimizi biliyorsun." dediler. )

Ayetlerde Lut, "Benati" ( Kızlarım) ifadesiyle kavmindeki kızları kastetmiş ve eşcinsel ilişki arzulayan sapmış kavmini doğru yola yönlendirmeye çalışmıştır. Keza ayette "Kavmi" ( Kavmim ) ifadesi de yer almaktadır.

Monday, February 18, 2019

Yapmadıklarıyla Övülenler

3/188 - La tahsebennellezine yefrahune bima eten ve yühıbbune en yuhmedu bima lem yef'alu fe la tahsebennehüm bi mefaziten minel azab ve lehüm azabün elım ( O yaptıklarından dolayı ferahlayıp sevinenleri ve o yapmadıklarıyla övülmeyi sevenleri hesaba alma. Kesinlikle onları azaptan kurtulanlar sanma. Elim azap onlaradır. )

Ayette, gösteriş amaçlı olarak yaptıkları ve/veya yapmış gibi göründükleri işlerden dolayı övülmek isteyenleri bekleyen azabın haberi verilmektedir.

Ayete toplumsal yaşamdan örnek verilecek olursa akla ilk gelecek olan, nihai amacı her yolu mübah sayarak yüksek miktarlarda para kazanmak olan ancak toplumda hayırsever ve iyi algısı oluşturabilmek için, maliyeti servetinin ihmal edilebilir bir oranına denk gelen, göstermelik hayır işleri yapan ve bunları da reklam amaçlı olarak bağıra bağıra duyuranların misalidir. Bu misal kapsamında olan inkarcı satanistlerin yaptıkları ve yapmadıkları ayetlerde şöyle bildirilmiştir.

69/34 - Ve la yehuddu ala ta'amil miskin ( Ve yoksulun yedirilmesine teşvik etmezdi, yönlendirmezdi. )

104/2 - Ellezi cemea malen ve addedeh ( O malı toplayan ve onu adet adet sayan, )

89/20 - Ve tühıbbunel male hubben cemmen ( Ve malı yığmacasına, toplamacasına sevgiyle seviyorsunuz. )

104/3 - Yahsebü enne malehu ahledeh ( Malının onu ebedi kılacağını sanar. )

16/71 - Vallahü faddale ba'daküm ala ba'dın fir rızk fe mellezine füddılu bi raddı rizkıhim ala ma meleket eymanühüm fe hüm fıhi seva' e fe bi nı'metillahi yechadun ( Ve Allah, rızıklarda bazınızı bazınıza üstün kıldı. Ancak o üstün olanlar rızıklarını o ellerinin malik olduklarına vermezler ki onda eşit olsunlar. Yani Allah' ın nimeti ile cihad mı ediyorlar? )

107/5 - Ellezine hüm an salatihim sahun ( Onlar dualarında habersizdirler. )
107/6 - Ellezine hüm yüraun ( Onlar gösteriş yaparlar. )
107/7 - Ve yemneunel maun (Ve ihtiyaçlığı, yardımı engelleyip menederler. )

4/37 - Ellezine yebhalune ve ye'mürunen nase bil buhli ve yektümune ma atahümüllahü min fadlih ve a'tedna lil kafirıne azaben muhina ( O cimrilik edenler ve insanlara cimriliği emredenler ve Allah’ ın onlara üstünlüğünden lütfundan verdiğini gizleyenler. İnkarcılar için alçaltıcı hakir eden azap hazırladık. )

4/38 - Vellezine yünfikune emvalehüm riaen nasi ve la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahır ve men yeküniş şeytanü lehu karınen fe sae karına ( Ve o mallarını insanlara gösteriş olarak harcayanlar Allah’a ve sonraki güne inanmazlar. Kim ki şeytan ona arkadaş olur, o kötü arkadaştır. )

İşin en acı yönü ise maalesef şeytanın hipnozu altında olan kör, sağır ve dilsiz toplum, ayetlerde misali verilen ve insan denmesi bile zor olan varlık türünü yüceltmekte, onu saygın ve aziz konumunda tutmaktadır. Ancak döngü sonu olan Altın Çağ'da ( Kıyamet Günü / Ayağa Kalkış Günü, Din Günü ) idrak ve bilgi seviyesi yükselen, duyuları açılan insanlar yaptıkları hatayı anlayacaklar ve büyük bir değişimin gerçekleşmesine vesile olacaklardır.









Saturday, February 16, 2019

Fatir ... Father ve İkili Yedi

"Fatir" kelimesi "Yoktan Yaratan" anlamına gelen ve Allahü Teala'nın yüce sıfatlarından biri olan kelimedir. "Fatir" kelimesi batı dillerine de köken teşkil etmiş olup İngilizce'deki "Father" ve Almanca'daki "Vater" ( "V" harfi "F" telafuz edilir. ) kelimelerinin kökeni de "Fatir" kelimesidir. Latince'deki "Pater" ve Grekçe'deki "Pateras" kelimeleri de de yine aynı kökene sahiptir. ( "P" harfi "F" olarak da telafuz edilebilmektedir. )

Kur'an'da ve İncil'deki bazı ayetlerde, insanın yüce Rab'bine karşı olması gereken sevgi duygusunun yoğunluğuna ilişkin nacizane bir sezgi kazandırabilmek amacıyla "Baba" teşbihi yapılmıştır. 

2/200 - Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm ABEKÜM ev eşedde zikra fe minen nasi men yekulü rabbena atina fid dünya ve ma lehu fil ahırati min halak ( İbadetlerinizi tamamladığınızda Allah’ ı, BABALARINIZI hatırladığınız gibi veya daha şiddetli hatırlayın. İnsanlardan kim "Rab’bimiz bize dünyada ver." derse, ona ahirette nasip yoktur. )

40 Matta 5-16 Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek gökteki BABANIZ'I yüceltsinler!"

Kur'an ayetlerinde, "Yoktan Yaratan" anlamına gelen "Fatir" kelimesiyle, yaratılışın nümerik sembolü olan "7" ve "14" ( İkili Yedi * ) sayıları arasında bir ilişki gözlemlenmektedir. 

( * "İkili Yedi" kavramı yaratılıştaki düaliteyi sembolize etmektedir. 

65/12 - Allahüllezi haleka seb'a semavatin ve minel ardı mislehünne .......... ( Allah, o yedi gökleri ve yerden de onların aynısını yaratandır. ..... ) )

- "Fatir" kelimesi Kur'an'da "14" kere tekrarlanmaktadır.
- "Fatir" kelimesinin ilk kez geçtiği ayet En'am suresinin "14." ayetidir. Ve bu ayette "Fatir" kelimesi "7". kelimedir.
- 35. sure olan Fatir suresinde "Fatir" kelimesinin geçtiği 35/1 kodlu ayetin kodunu oluşturan rakamlar ve ayetteki "Fatir" kelimesinin sıra numarası (5)ntoplandığında "14" sayısı elde edilmektedir. ( 3+5+1+5 = "14" )
- "Fatir" kelimesinin Kur'an'da "7". kez geçtiği ayetin kodu 20/72 olup, ayet numarası "7" ve "2" sayılarından oluşmaktadır. ( İkili Yedi )









Thursday, February 14, 2019

Kötülük Öldürmekle Tükenmez

İslami kültürde "Kısas" kavramı dogmatik olarak zihinlere yerleşmiş / yerleştirilmiş bir kavramdır. Hatta Kur'an'ın, kötülüğe maruz kalma durumunda daima kısası yani aynısı ile karşılık vermeyi makbul ve mübah saydığı inanışı da çağlardır süregelmiştir. Oysa kötülük, kötülükle ortadan kalkmamakta bilakis süregelmektedir. Zulüm, zulümle ortadan kalkmamakta sadece süregelmektedir.

4/149 - İn tübdu hayran ev tuhfuhü ev ta'fü an suin fe innellahe kane afüvven kadıra ( Eğer hayırı açıklar veya gizlerseniz veya kötülüğü affederseniz, kesinlikle Allah affedendir gücü yetendir. )

28/54 - Ülaike yü'tevne ecrahüm merrateyni bima saberu ve yedraune bil hasenetis seyyiete ve min ma razaknahüm yünfikun ( İşte onlar, o sabırlarından dolayı onlara ödülleri iki kere verilir. Kötülüğü güzellikle savarlar ve o rızıklandırdıklarımızdan harcarlar. )

Özellikle Şura suresinin 42/40 kodlu ayeti yanlış anlaşılmaya, çarpıtılmaya müsait olan ve özellikle bir sınav olarak Kur'an'da yer alan bir ayettir. ( Tıpkı 4/3 kodlu ayette bahsedilen "yetim kadınların" koruma amaçlı olarak dörde kadar nikahlanması gibi...Bu ayet doğrudan "4 kadına kadar nikahlanmak caizdir." şeklinde yorumlanmaktadır. )

42/40 - Ve cezaü seyyietin seyyietün mislüha FE MEN AFA VE ASLEHA FE ECRUHU ALELLAH innehu LA YÜHIBBUZ ZALİMIN ( Ve kötülüğün karşılığı, aynısı gibi kötülüktür. AMA KİM AFFEDERSE VE İYİLEŞTİRİRSE ONUN ÖDÜLÜ ALLAH'ADIR. Kesinlikle O ZALİMLERİ SEVMEZ. )

Ayetten de açıkça anlaşılacağı üzere, "kötülük öldürmekle tükenmemektedir." Kötülüğü ortadan kaldırmanın tek yolu "Af" ve "Güzellik"tir. Bir katili öldüren bir adam yeryüzündeki katil sayısının azalmasına değil sabit kalmasına vesile olmaktadır.

İncil ayetlerinde yer alan Haberci İsa'nın aşağıdaki sözü de bu kapsamda büyük önem ve derin mana taşımaktadır.

40 Matta 5-38 "'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. 

40 Matta 5-39 Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza tokat atan kimseye öbür yanağınızı da çevirin.

Misli ile karşılık daima çarpışma ve şiddet doğuracağından, şiddeti ve onun olumsuz etkilerini bertaraf edebilmek, huzur ve barış ortamı tesis edebilmek için yumuşatıcı işlev görecek olan "Sabır ve AF Mekanizmasının" çalıştırılması gerekmektedir. Allahü Teala "sabretmeyi ve af eylemeyi" insan için "büyük azim gerektiren işlerdendir." olarak tanımlamıştır.

42/43 - Ve le men sabera ve ğafera inne zalike le min azmil ümur ( Ve kim sabrederse ve affederse, kesinlikle bu büyük ve azimli işlerdendir. )








Bilincin 7 Aşaması ve Düal Bilinç

Psikolojik kaynaklar "Bilinç"in 7 aşaması olduğunu belirtmektedirler. Aşağıda belirtilen aşamalar esas itibarıyla birbirleriyle etkileşm halinde olmakla birlikte 7. seviyeye doğru ilerledikçe alt seviyelerin etkisi azalmaktadır.

1- Fiziki Mevcudiyet ve Güvenlik ( Sağlık, Beslenme, İstikrar, Savunma )
2- Uyumlu İlişkiler ( Arkadaşlık, Aidiyet, Ritüeller )
3- Bireysel Değer Duyusu Oluşturma ( Kibir, Mevki, İtibar, Güç )
4- Transformasyon ( Dönüşüm ) ( Paylaşım, Takımdaşlık, Cesaret )
5- İç Birleşme ( Bütünlük, Yaratıcılık, Dürüstlük, Güven )
6- Fark Yaratma ( İşbirliği, Empati )
7- Hizmet / Vazife ( İnsanlığa ve dünyaya hizmet vazifesinin ifası )



Bilinç kelimesinin Arapça karşılığı "Şuur" kelimesidir. Şuur kelimesinin Kur'an'daki nümerolojik yapısı dikkat çekmektedir.

- "Şuur" kelimesi "27" kere tekrarlanmaktadır. ( 27 sayısı "İkili Yedi" kavramının sayısal ifadesi olup, yaratılıştaki düal ( ikili ) yapıyı sembolize etmektedir. ( Evvelki bölümlerde irdelendiği üzere 7 sayısı Allah'ın yaratışının ve yaratışındaki mükemmelliğin nümerolojik ifadesidir. )

- "Şuur" kelimesinin ilk kez geçtiği ayet Bakara suresinin 2/9 kodlu ayetidir. Bu ayette "14" kelime bulunmaktadır. ( Ayet kodunun nüerolojik değeri de bir başka düalite sembolü olan "11" sayısını vermektedir. ( 2+9 = 11 )

2/9 - Yuhadiun (1) allahe (2) ve (3) ellezine (4) amenu (5) ve (6) ma (7) yahdeune (8) illa (9) enfüse (10) hüm (11) ve (12) ma (13) YEŞ'URUN (14) ( Allah’ ı ve o inananları aldatmaya çalışırlar da nefislerinden, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve BİLİNCİNDE OLMAZLAR / FARKETMEZLER. )

- "Şuur" kelimesinin son kez geçtiği ayet Hucurat suresinin 49/2 kodlu ayetidir. Bu ayette "34" ( 3+4 = "7" ) kelime bulunmaktadır. Ayetin sure numarası da "49" olup yine "İkili Yedi" nümerolojisi mevcuttur. ( 7x7 = 49 )

49/2 - Ya (1) eyyü (2) ha (3) ellezine (4) amenu (5) la (6) terfeu (7) asvate (8) küm (9) fevka (10) savti (11) en (12) nebiyyi (13) ve (14) la (15) techeru (16) lehu (17) bi (18) el (19) kavli (20) ke (21) cehri (22) ba'dı (23) küm (24) li (25) ba'dın (26) en (27) tahbeta (28) a'malü (29) küm (30) ve (31) entüm (32) la (33) TEŞ'URUN (34) ( Ey o inananlar, seslerinizi habercinin sesinin üzerine yükseltmeyin. Ona, bazınızın bazısına bağırarak seslenmesi gibi, sözle bağırarak seslenmeyin. Çalışmalarınız boşa gider de sizler BİLİNCİNDE OLMAZSINIZ / FARKETMEZSİNİZ. ) 

Öte yandan, yaratılıştaki düal yapı ve zamanın olmayışı dikkate alındığında kaba madde aleminde bedenlenmiş insanın süptil alemde astral ( süptil ) varlık hali olduğu aşikardır. Esas itibarıyla Vazifeli Varlıklar insanın tekamül etmiş halinin üst boyutlardaki tezahürleridir. Dolayısıyla insan adı verilen varlığın kendisini nefsaniyet çukuruna götüren negatif vasıflı bilinci olduğu gibi onu üst boyutlara taşıyıp yükseltecek pozitif vasıflı bilinci de olması gerekir. İşte "İkili Yedi" kavramı bilince ilişkin bu düal yapıyı da sembolize eder gibidir.