"Şirket" kelimesi, "Ortaklık" anlamına gelmekte olup, kök "Şerik" ( Ortak ) kelimesi ve ek olan "Et" ( -lık ) kelimesinden oluşmaktadır. Esas itibarıyla insanların, bir düşünce ve hedef ortaklığı tesis etmek suretiyle, birlik ve beraberlik içinde faaliyette bulunmaları Allahü Teala'nın varlıklardan yegane beklentisidir.
Ancak, insanlık tarihinin başlangıcından yani devre başlangıcından bu yana dünya üzerinde kurulan ortaklıkların çoğunlukla insanlık açısından kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve hedefler çerçevesinde tesis edildiği görülmektedir. Söz konusu düşünce ve hedefler, insanların ruhsal tekamülünü engelleyecek ve belirli bir azınlık kitleye menfaat ve güç sağlayacak şekilde küresel bir sistem oluşturulması, Allah'ın insanlara sınırsız, bire bin verecek şekilde ve eşit olarak bahşettiği dünya nimetlerinin gasp edilmesi ve dünya kaynaklarının kıt olduğu aldatmacasının telkin edilmesi suretiyle insanların nimete ulaşmalarının bu azınlık kitleye kölelik etme şartına bağlanması, sürekli oluşturulan mikro ve makro kaos ortamları vesilesiyle insanların sürekli olarak korku ve endişe altında tutulmalarının ve birbirleriyle rekabet halinde olmalarının sağlanması ve bu yolla ilahi bilgiye, sonsuz özgürlüğe ve huzura giden yolun kapatılması olarak sıralanabilir. İnsanlar, tıpkı vargücüyle içinde bulunduğu tekerliği döndüren ve koştuğunu sanan ancak kısır döngüden başka bir şeyin içinde bulunmayan ve hiç yol katedemeyen hamsterlara dönüştürülmüşlerdir. Söz konusu hain ve sinsi düşüncelere istinaden oluşturulan eylem planlarının uygulayıcıları, dünyada dökülen kan ve göz yaşının müsebbibi olan "şirketlerdir."
Kendilerini ilahlaştırmak amacıyla, Allah tarafından insanlara eşit olarak bahşedilmiş olan nimetleri gaspederek zenginleşmiş olan bir grup insanın, nimete ulaşmak isteyen diğer insanları, nimetten pay verme karşılığında kendilerine kulluk etmeye zorladıkları organize şirk müesseselerine "Şirket" ( Ortak koşma durumu, Ortaklık ) adı verilmiş olmasında batıni bir mesaj bulunmaktadır.
Hırsızlığın ve gaspın meşrulaştırılması için kisve ve maske işlevi gören şirketler, zulmün, zorbalığın ve adaletsizliğin belirli bir sistematik içerisinde tezahür ettiği, insanların doğal hakları olan nimetten eşit şekilde faydalanma haklarının sömürüldüğü, hayatlarını zaten hakları olan nimetlere ulaşmak için tüketen insanları korku ve panik duygularının hakim olduğu hiyerarşik bir yapı içerisinde, uyduruk, sahte ve putlaştırılmış ünvanları hedef göstererek kölelikte yarıştıran şirket sahiplerine ( gaspçı şeytanlar ) aldatıcı menfaat sağlayan, çoğu insanın farkedemediği veya farketmek istemediği köle evleridir. Şirketler, piramidal** organizasyon yapıları ve "düzen" olarak algılatılan kaos ortamları ile ( Ordo ab Chao / Kaosa Dayalı Düzen ) insanlardaki kıskançlık, kibir, nefsaniyet ( bencillik ), haksızlık, adaletsizlik, açgözlülük, zorbalık, zulüm, kapris, inat, hırs, riya, kin, nefret, öfke, iftira, yalan, ikiyüzlülük, ihanet olgularının bilinçli olarak aktive ettirildiği negatif enerji jeneratörleridir. "Birinin sözde mutluluğunun bir diğerinin mutsuzluğuna endeksli" olduğu, "Birinin, bir diğerinin omuzuna basarak sözde yükseldiği***" bu satanik yapı, kontrolü ellerinde tutan alt boyut varlıkları ( cinler ) ve onların hibrid neferleri tarafından toplumun genelinde olması istenen yapıdır. Zira insanların, bu planlı kaos ortamında debelenmeleri ve kendilerine "Neden?" sorusunu asla sormaya fırsat bulamamaları istenmektedir. Bu satanik ve kaotik sisteme aykırı düşünceye sahip olanlar ve bunu tutum ve davranışlarına yansıtanlar ise "uyumsuz", "sorunlu", "başarısız" gibi sıfatlar takılmak suretiyle sistem dışına itilmektedirler.
Bugün dünya toplumlarını, esası "tarikat" niteliği arzeden şirketler kanalıyla tahakküm altına almaya ve köleleştirmeye çalışan küresel aileler kurdukları şirketlerin tepe yöneticileri için CEO ( Chief Executive Officer ) ismini uydurmuşlardır. CEO yazılıp SİO okunan bu kelime vasıtasıyla Zion ( Zi ( Tanrı ) + On ( Üstünde, Gibi olan ) ... Tanrı’nın Üstünde Olduğu / Tanrı Gibi Olan ) kelimesi dolaylı olarak zikredilmektedir. Şirketlerde CEO’lar çalışanların kaderini belirleyen, sübjektif yargılarıyla çalışanları değerlendiren, çalışanlar arasında hiyerarşi ve kademe tayin eden, herşeye karar veren, herşeye yetkisi olan bir konumda tutulmak suretiyle sözde Tanrı sembolizmi yapılmaktadır.
* Daha iş başvurusu aşamasında gündeme gelen "Baskı altında çalışabilme becerisi" kavramı dahi sistemin özünün zulme ve zorbalığa dayandığını ispat etmektedir. )
** Piramidal / Üçgensel yapının gerçek anlamda, kainattaki varlıkların idrak seviyesi tekamüllerine göre ilerlemelerini ve nihayetinde bireyselliği tamamen yok ederek tek bir topluluk, tek bir bütün, tek bir varlık ( nefs ) olarak üniteye erişmelerini ifade etmektedir. Ancak şeytanlar, herşeye yanlış anlam yükledikleri gibi piramit yapıya da yanlış anlam yükleyerek bu yapıyı insanlar arasında bir farklılık, üstünlük, derecelendirme unsuru olacak şekilde hiyerarşik yapı formatı olarak kullanmaktadırlar. Zavallı insanlar, aldatıcı ve batıl hedefler uğrunda bu üçgen yapı içinde yarıştırılmaktadırlar. Bu sahte yarışın da ne kadar anlamsız olduğu yarış kulvarının üçgen yapısından anlaşılmaktadır. Bir koşu yarışını örnek alalım. Koşu yarışında koşu pisti düz ve eşit aralıklı kulvarlardan oluşur. Ve şayet yarışmacıların yetenekleri ve fiziki durumları eş seviyedeyse aynı anda birden çok kişinin, hatta teorik olarak yarışanların hepsinin birinci gelme ihtimalleri mevcuttur. Ancak yarış pisti düz olacağına "üçgen" şeklinde yapılır ve bir tane birinci olacak denirse yarışmacılar arasında daha ilk hamlede itişme, didişme ve kaos başlar. İşte şirketlerdeki yapı da böyle olup, insanların sözde yükselmelerinin sadece ve sadece birbirlerinin omuzuna basarak gerçekleşebileceği bu ortamda insanlar sürekli olarak itişmekte, didişmekte ve kaos ortamı yaratmaktadırlar. Kaosa dayalı düzen ilkesini benimsemiş yöneticiler de bu şeytani süreci körüklemekte, her çalışana farklı farklı konuşmak, farklı farklı vaadlerde bulunmak yani onları aldatıp tuzak kurmak suretiyle çatışmayı artırmaktadırlar. Aynı kişiye veya aileye ait farklı şirketlerin birbirleriyle giriştikleri "pazar payı kapma" mücadelesi de bu kısır döngüsel bu kaosa en net örnektir. Para aynı şeytanın cebine girmesine rağmen insanlar anlamsız ve mantıksız bir mücadelenin içine sokulmaktadırlar.
*** Gerçek ve baki olan yükselme ruhsal tekamül yoluyla yükselmedir. Ve bu yükselme ancak ve ancak toplu halde ( kolektif olarak ), karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde olmak vesilesiyle gerçekleşebilir. Bireysel yükselme düşüncesi, o birey için çöküşten başka hiç bir şeye vesile olamaz. )
Maalesef halkı soyanlara hizmeti kariyer yapmak sanan insanlar "şirketleri", güç, para, mevki edinimi ile toplumda itibar ve üstünlük kazanabilme vesilesi olan ve hayatta kalabilmek için dahil olunması gereken ortamlar olarak addetmekte, kendilerini, çocuklarını ve dostlarını bu yönde motive etmektedirler. Oysa ki bu görüş ve girişim insanın ruhsal tekamül yolunda başarısız olmasından ve dünyada kan ve göz yaşının daim olmasından başka hiç bir sonuç doğurmamaktadır.
"Şirk" kelimesi ise "Allah'a ortak koşma" yani yaratılmış bir varlığın, şeytanın aktive ettiği nefsaniyet mekanizmasının olumsuz tesiri neticesinde kendisini yaratıcı yerinde addetmesi suretiyle diğer yaratılmışlar üzerinde kontrol ve hakimiyet kurma düşüncesi ve eylemi olarak tanımlanabilir. Öte yandan, Allah'a kulluk yerine O'nun yarattığı varlıklara kul, köle olanlar da "şirk" eylemini ifa etmiş olmaktadırlar. Bu çerçevede "şirket" kelimesi, "ortak koşma mekanı" olarak da anılabilir. Şirket sahiplerinin çoğu, bilinçaltında, çalışanlarının kendilerini Tanrı gibi görmelerini arzu ederek şirk günahını işlemektedirler. Hatta şirket sahiplerinin şu sözleri çok yaygındır. “Şu kadar kişiye ekmek veriyorum.”, “Rızkınızı veriyorum daha ne istiyorsunuz?”, “Dışarıda sizin yerinizde olmak isteyen binlerce kişi var.” Bu cümleler kibirle dolu şirk söylemleridir. Dolayısıyla şirketleşme, kibirin, gasp için organize olmanın ve şeytanlaşmanın tezahürüdür. Bu nedenledir ki şirket ortamı bir bataklık niteliğinde olup, bu ortamda "başarılı" olmayı arzulayanlar ve bu yolda çabalayanlar esasında her hamlelerinde bataklığa daha da çok batmaktadırlar. En'am suresinin 91. ayeti bu hususa işaret etmektedir.
6/91 .... kulillahü sümme zerhüm fı havdıhüm yel'abun
( .... De ki: "Allah" Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )
Şirketleşme yoluyla şirk koşma hususunda cinlerle ortaklık yapılması hususu Kur'an'da yine "Şüraka" ( Ortaklar ) kelimesiyle bildirilir.
6/100 - Ve CEALU lillahi ŞÜRAKAEL CİNNE ve halekahüm ve haraku lehu benıne ve benatin bi ğayri ılm sübhanehu ve teala an ma yesıfun
( Ve Allah için CİNLERİ ORTAKLAR KILDILAR. Halbuki onları yarattı. İlimsizce O’na oğullar, kızlar uydurdular. O yücedir ve o vasfettiklerinin üzerindedir. )
10/66 - E la inne lillahi men fis semavati ve men fil ard ve ma yettebiullezıne yed'une min dunillahi ŞÜRAKA'' in yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun
( İyi bilin ki göklerdeki kimseler ve yerdeki kimseler Allah içindir. Allah’tan başka ORTAKLARI çağıranlar tabi olmazlar. Onlar ancak zanna tabi olurlar. Kesinlikle onlar ancak saçmalarlar. )
Şirketlerdeki faaliyetlerin temelini Satış, Pazarlama ve Finans üçlemesi oluşturur. dayanır.
Satış : Allah'ın varlıklara eşit ve yeterli olarak bahşettiği nimetlerin bazı varlıklar tarafından gasp edilmesi ve diğer varlıklara, kendilerine hizmet etmeleri koşuluyla kısıtlı olarak verilmesi eylemidir. "SATmak" kelimesi kökeninde şeytan anlamına gelen SATAN kelimesiyle aynı köke sahiptir.
Pazarlama : Şeytani bir uygulama olan satış eylemini, kitlelere makul, mantıklı ve gerekliymiş gibi algılatabilmek için organize edilen, yalan ve aldatma temeline dayalı iletişim uygulamalarıdır. Bu uygulamalarda sosyal sorumluluk söylemi altında, vicdani, duygusal ve sevgi mesajı içeren ögelere yer verilerek toplum istismar edilir. Zira nihai hedef topluma maksimum satışı yapabilmektir.
Finans : Gerçekte mevcut olmayan bir kavram olan paranın satılarak para kazanılması eylemidir. Bu uygulamanın yegane örneği özü tefecilik olan bankacılıktır. Bankacılık sistemi fakiri daha fakir zengini daha zengin yapma ilkesine dayanır. Bir bankacının şu söylemi bu hususa açıklık getirmektedir. "İşte açıkça söylüyorum. Biz fakirden alıp zengine veriyoruz."
Bkz.
Ayrıca şirketlerdeki hiyerarşik yapı da sürüngen ( reptilian / cin ) zihniyetinin şeytani bir ürünüdür. Zira bir işin yapılması için kaç kişiye ihtiyaç varsa yani kaç kişi gayret gösterip çalışıyorsa hepsinin konumları ve imkânları eşit olmalıdır. Ast-üst, yönetici - yönetilen vb. gibi nefsani ve şeytani kavramlar olmamalıdır. Ekstra yetenekli olan, daha deneyimli olan diğerlerine göre üstün addedilemez ve farklı konumlandırılamaz. Çünkü onlardan zaten o özelliklerini kullanmaları beklenir. Deneyimi az olan veya yeteneği az olanın da kendi yapabilecekleri kapsamında çalışması beklenir. Dolayısıyla bir işin yapılması için emek verenler arasında ayırımcılık yapmak şeytani ve nefsani bir eylemdir. Tabi bu yaklaşıma toplumun büyük çoğunluğunun vereceği tepki "Öyle bir dünya yok?" cümlesi olacaktır. Ancak "Öyle bir dünya yok." deyip, en ufak bir gayret göstermeden mevcut şeytani sistemi desteklemenin de gereği yoktur. Zira varlıkların yaratılış amacı da zaten "öyle bir dünyanın olması" için cehid ve gayret göstermeleridir.
Şirket sistemi, şeytan tarafından olması gerekenmiş gibi algılatılan bir sistemdir. Unutulmaması gerekir ki elbette iyi niyetli ve dürüst insanların sadece hizmet etmek düşüncesi ve amacıyla kurdukları şirketler de mevcuttur. Ancak niyet iyi de olsa bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu yolla, büyük şirk ve şirketler sisteminin içinde yer alınmakta ve olmaması gereken sisteme destek verilmektedir. Ayrıca mesela, dürüst olarak faaliyet göstermekte olduğunu beyan eden küçük ölçekli bir şirketin sahibi küresel bir şirketle doğrudan bir tedarik anlaşması yapma fırsatını elde etse bunu büyük bir başarı olarak niteleyip reklamını yapar mı yapmaz mı bunu da dikkate almak önem arzetmektedir.
Kur'an'da "şirk" kelimesinin geçtiği bazı ayetlerde bu kelimenin anlamı misallerle izah edilmektedir.
2/96 - Ve le tecidennehüm ahrasan nasi ala hayah ve minellezine eşraku yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi en yüammer vallahü besırun bima ya'melun
( Ve kesinlikle onları hayatta insanların en hırslıları olarak bulacaksın. O ortak koşanlardan her biri bin sene ömür sürmeyi arzular. Onlar uzun ömür sürerek o azaptan uzaklaşacak değillerdir. Allah o yaptıklarını görendir. )
Ayette ortak koşanların, sonu yıkımdan başka bir şey olmayan dünya hayatına kendilerini nasıl kaptırdıkları "Bin yıl ömür sürme arzusu" misali ile bildirilmektedir.
2/105 - Ma yeveddüllezıne keferu min ehlil kitabi ve lel müşrikıne en yünezzele aleyküm min hayrin min rabbiküm vallahü yehtessu bi rahmetihı men yeşa vallahü zül fadlil azım
( O kitap sahiplerinden inkarcı ve ortak koşan olanlar, Rab’binizden üzerinize hayırlı olandan indirilmesini sevmezler, arzulamazlar. Allah rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Allah büyük üstünlük sahibidir. )
Ayette ortak koşanların insanlar için hayırı istemedikleri açıkça vurgulanmaktadır.
3/186 - Le tüblevünne fı emvaliküm ve enfüsiküm ve le tesmeunne minellezine utül kitabe min kabliküm ve minellezine eşraku ezen kesira ve in tasbiru ve tetteku fe inne zalike min azmil ümur
( Mallarınız ve nefisleriniz hakkında sınanacaksınız. O sizden önce kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan eziyet verici çok şey duyacaksınız. Eğer sabrederseniz ve sakınırsanız, kesinlikle bu büyük ve azimli işlerdendir. )
Ayette ortak koşanların insanlara maddi ve manevi nasıl eziyet ettikleri bildirilmektedir. İnanan ve iyilikler yapan insanların bu süreçlerden sabır ve takva ( sakınma ) yoluyla kurtulabilecekleri de ayrıca bildirilmektedir.
4/48 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa' ve men yüşrik billahi fe kad iftera ismen azıma ( Kesinlikle Allah, O'na ortak koşulmasını affetmez. İşte o bundan başkasını dilediği kimseler için affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa büyük günah uydurur. )
4/116 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa ve men yuşrik billahi fe kad dalle dalalen beıyda ( Kesinlikle Allah, O’na ortak koşulmasını affetmez. Bunun haricindekini dilediği kimse için affeder. Allah’a ortak koşan kimse, uzak, derin sapıklığa sapmıştır. )
Ayetlerde Allahü Teala'nın şirk günahını asla affetmeyeceği bildirilmektedir.
Peki bu "şirket" adı altında sürüp gitmekte olan kölelik sistemi yerine nasıl bir sistem olmalıdır? Toplum içindeki her bireyin, bilgisi, becerisi ve yeteneği nispetinde o toplum için gerekli olan yaşam unsurlarının sağlanmasına katkıda bulunduğu ve ortaya çıkan faydadan da eşit şekilde pay aldığı bir sistem olmalıdır. Zaten "Şirket" ( Ortaklık ) kelimesi, bir topluluğun birlikte yaptığı bir işten ortaya çıkan faydayı ortaklaşa ve eşit olarak paylaşımını gerektirmektedir. Ancak toplumda sürüp giden şirket anlayışı ise bir şekilde ! maddi değer sahibi olmuş bir veya birkaç kişinin, bir çok kişinin emeğini kullanarak fayda elde etmesi ve bu faydanın çok büyük bölümünü, oransal olarak neredeyse tamamına yakınını kendilerine ayırmalarına, o faydanın oluşması için emek verenlere sadaka gibi pay dağıtmalarına dayanmaktadır. Bu kölelik durumu, söz konusu birkaç kişi tarafından şöyle savunulmaktadır. "E parayı ben koydum. Yatırımı ben yaptım." veya "Fikir benimdi." .... Bu söylemlere karşı yanıt şöyle olmaktadır. "Peki para veya fikir senindi de sen elde edilen bu büyük faydayı ( maddi değer ) tek başına oluşturabilir miydin? Senin veya sizinle birlikte olan insanların emekleri olmasaydı bu büyük maddi değer ortaya çıkar mıydı? Ayrıca ortaya çıkan bu maddi değeri toplumun geneli ile "satmak" dışında bir paylaşımın oldu mu? Elbetteki bu gaspçı, kibirli ve açgözlü kitle bu soruları yanıtsız bırakacak ve hatta saldırganlaşacaktır.
Yukarıda da değinildiği üzere bugün dünya üzerindeki sistem bazı bireylerin diğerlerinin doğal hakkını gaspetmesine ve bu gaspa istinaden diğerleri üzerinde kontrol ve hakimiyet kurmasına dayalı bir sistemdir. Bireylerin zeka ve fiziki durumları ( boy, görünüş vb. ) gibi unsurlar Allahü Teala'nın bahşettiği nimetler olup, bu unsurlar insanlar arasında farklılık ( üstünlük veya aşağılık ) kriterleri olamaz. Her birey kendi kapasitesinin olabildiğince fazlasını ortaya koyduğu sürece sorun yoktur. Örneğin 10 birim kapasitesi ( zeka, kuvvet vb. ) olan A bireyi, üyesi bulunduğu toplum için 5 birim katkı sağlarken, 5 birim kapasitesi olan B bireyi 4 birim katkı sağlıyorsa B bireyinin ilahi terazideki konumu çok daha yücedir. Bir başka deyişle A bireyi, Allah vergisi olan kapasitesinin B'ye göre yüksek olması nedeniyle B'ye göre ayrıcalık veya nimetten daha fazla faydalanma hakkı talep edemez. Allahü Teala bireylere her özelliği belirli bir amaç ve ruhsal tekamül sürecinde o birey için sınav olacak şekilde bahşetmiştir. Dolayısıyla her birey içinde bulunduğu toplumun ikbali için imkanları ve yetenekleri nispetinde maksimum gayreti gösterdiği ve sonuçları da eşit paylaştığı takdirde o sistemde adaletsizlik, zorbalık, zulüm, acı, ıstırap, haksızlık söz konusu olmaz.
Bir başka örnek olarak toplumun ihtiyacı olan iki unsurun oluşturulmasında çalışan iki insanı ele alalım. Birisi peynir üretiminden sorumlu olsun, diğeri de tekerlek üretiminden... Şimdi her ikisi de toplumun ihtiyacı olan hatta karşılıklı ihtiyaçları olan unsurları ürettiklerinden aralarında bir ticaret veya para ilişkisi olması mantıklı mıdır? Her iki çalışmanın maddi ürünleri ortak alanda depolanır. Toplum bireyleri bu depodan paylarını alırlar. Zira diğer bireylerde söz konusu depoya kendi ürettikleri maddi yaşam unsurlarını getirmektedirler. Bu yaşam unsurları sadece maddi olmayıp, manevi de olabilir. Tıpkı öğretmenlik, eğitim, sağlıkla ilgili hizmetler gibi. Dolayısıyla her birey, üretilen faydadan en fazla oranda faydalanabilmek düşüncesi yerine "ortak alana" elinden geldiğince değer sağlamak ve ihtiyacı kadar olanla yetinmek zihniyetinde olduğu müddetçe o toplumda adalet, bolluk ve huzur daim olur.
Toplum içinde, bugün olduğu gibi oturduğu koltuktan yıllarca kalkmayan "yönetici" kavramı olamaz. Ancak ve ancak o toplumun ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin süreçlerin koordinasyonu söz konusu olabilir. Bu koordinasyon da toplumun kendi içinden adil bir şekilde seçeceği görevliler vasıtasıyla ifa olunur. Koordinasyon görevlileri diğer bireylere göre herhangi bir ayrıcalığa, farklılığa sahip değillerdir ve olamazlar. Ayrıca bu koordinasyon görevi de dönüşümlü olarak bireylere verilir ve her birey süreç içinde bu görevi ifa eder. Çok basit bir örnek olarak apartma yönetimlerini ele alalım. Genel kurulda sakinlerin ortak rızaları ile seçilen "Yönetici"nin amacı göreve gelince sakinlere hükmetmek, onları kontrol altına almak yani onları "yönetmek" midir? Hayır. Amaç, sakini olduğu apartmanın fiziki ihtiyaçlarını ( onarım, bakım vb. ) gidermek ve diğer sakinlerin huzurlu yaşamalarını sağlayacak hususların koordinasyonunu sağlamak yani apartmana ilişkin süreçleri "yönetmektir". Kısa süren görev süresi sonrasında yine apartman sakinlerinin demokratik kararı ile yeni "yönetici" seçilir ve her sakin bu görevi ifa etmek suretiyle bir döngü sağlanır. Oysa bugün şirketlerdeki ortama bakıldığında, hiç söz hakkı bulunmayan bireylerin, icabında hiç tanımadıkları kişiler ile bir arada çalışmaya ve hatta onlardan emir almaya zorlandıkları görülmektedir. Üstelik bu emir komuta zinciri daha üst kademelerde bulunan ve o şirkete egemen olan breyin / bireylerin iki dudakları arasında tezahür etmekte ve yine bu bireylerin keyfine göre sürüp gitmektedir.
Ayrıca toplumdaki insanlar arasında maddi imkanlara veya itibara dayalı bir "hiyerarşik yapı da" olamaz. Dünyaya hükmetmek obsesyonuna tutulmuş inkarcı satanistler ilahi sistemde mevcut olan ve varlıkların idrak seviyelerine göre aşamalarını ifade eden piramit yapısını, birbirlerine eşit olan dünya insanları arasında bir hükmetme ve kontrol aracı olarak oluşturmaktadırlar. Piramit yapısı, ilahi sistemde, farklı idrak seviyelerini ifade eden farklı alemlerdeki ( boyut / frekans ) varlıkların tekamül süreçlerini sembolize etmektedir. Piramidin en alt seviyesinde ( en alt idrak seviyesi ) en alt boyut varlıkları yani maddesel, bireysel ve nefsani nitelikleri yoğun varlıklar bulunmaktadır. Bir üst idrak seviyesine yani bir üst boyuta geçildiğinde maddesellik, bireysellik ve nefsaniyet azalmakta bireyler birleşerek gruplara dönüşmekte ve bu gruplar birlikte çalışmak suretiyle alt boyuttaki kardeş varlıkların tekamüllerine yardımcı olmaktadırlar. Bu süreçte üst boyut ve alt boyut diye hiyerarşik bir anlayış da söz konusu olmayıp sadece ve sadece birlikte yükselmek ve karşılıklı yardımlaşma düşüncesi hakimdir. Boyutlar yukarı doğru devam ettikçe grup adetleri de azalmakta yani gruplar da birleşerek daha büyük grupları oluşturmaktadır. Nihayetinde bütün gruplar birleşip tek ve büyük bir grup olduğunda artık bu grup tek bir varlık gibi hareket eden bir yapıyı yani "Üniteyi" oluşturur.
Özetle;
İnsanlar, birbirlerine karşılıksız fayda sağlamak yerine "faydayı satmak" kavramını zihinlerinden çıkarmadıkları ve her gün marketteki kasadan "düt" diye geçirilen mal gibi şirketlerin kapısından geçtikleri müddetçe şeytanın bu aldatma düzeni daim olacaktır. Zaten kapitalist emperyalist küresel şeytanlar çalışanları "Human Resource" ( İnsan Kaynağı ), "Asset" ( Varlık / Mal ) gibi kelimelerle tanımlamaktadırlar. Bordrolarda "İşverene maliyetiniz .... TL." yazmaktadır. Yani çalışana "Sen malsın." denmektedir. )
Her bireyin bir diğerinin faydasına olacak farklı ürünleri, hizmetleri temin etmek için ve zaten birbiri için çalıştığı bir ortamda tekrar birbirlerine dönüp ""Para vermezsen vermem." demeleri çok ilginç bir hipnoz durumu gibi tezahür etmektedir.
Ticaret adı altındaki mevcut gasp ve sömürü sistemi, şeytanın negatif tesirleri nedeniyle, tarih boyunca öylesine içselleştirilmiş, öylesine kalıplaştırılmış durumdadır ki bunun dışındaki bir sistem ütopik, hayal ürünü ve saçma olarak nitelendirilmektedir.
Negatif frekans ( kibir, hırs, bencillik, nefret, kıskançlık, tuzak, dedikodu, ikiyüzlülük, ihanet vb. ) temeli üzerine kurulmuş olan "şirket" yapısı içinde bulunup da pozitif frekans ( hoşgörü, paylaşım, dürüstlük, sadakat, sevgi, yardımseverlik vb. ) beklentisinde olmak en basit tabiriyle gaflettir.
Şirketleşme, insanları, şikayet ettikleri zulüm sisteminin bizzat destekçisi ve müsebbibi konumuna sokmaktadır. Şirketleşmeyi savunanlar gasp ile zulüm sistemine destek veren ve dünyanın bir cehennem olmasına bizzat vasıta olanlardır.
Ancak döngü sonuna gelinen bu dönemde yükselen idrak seviyesi ve tesis edilen kolektif bilinç yeni döngünün başlamasına vesile olacaktır.
Merhaba icra ettiğiniz mesleğinizi sorabilir miyim ?
ReplyDeleteTeşekkürler
Filoloji ve Linguistik başlıklarıyla ifade edilebilir.
ReplyDeleteEtimoloji, kelimelerin ve kavramların asıl anlamları gerçekten güzel bir çalışma alanı özellikle bazı kavramların içeriklerinin tam anlaşılması açısından ben de etimoloji ile ilgilenmeye çalışıyorum. Mail adresinizi paylaşma imkanınız var mı size bir kaç soru sormak istiyorum. Eğer paylaşmak istemiyorsanız buradan da sormam da sizin için bir mahsuru yoksa sorabilir miyim ?
ReplyDeleteMemnuniyetle. Zaten bu blogun amacı karşılıklı bilgi paylaşımı için bir platform oluşturulmasıdır.
ReplyDelete