Çeviri

Sunday, March 10, 2019

Altın Çağ İnsanlarındaki Gelişmiş Metapsişik Yetenekler

70,000 yıllık reenkarnasyon döngüsünün sonu olan Kıyamet Günü'nde ( Ayağa Kalkış Günü ) yani, devre sonu aşamasında vuku bulacak ve felaketlere yol açacak doğa olayları, inanan, iyilikler yapan * ve üst plana geçme liyakatini kazanmış olan insanları etkilemeyecektir. Çünkü bu insanlar, olgunlaşan ilim ve idrak seviyelerinin yanısıra maddeyi ve maddesel vakaları yok sayabilecek metapsişik yeteneklere de** kavuşacaklardır. ( Bu yeteneklerin gelişmekte olduğunun ilk sinyalleri, günümüzde "bireyler arasında oluşan senkronize düşünme / primitif telapati" fenomenidir. ) Böylelikle inkarcılar için azap vesilesi yani cehennem olan devre sonu, inananlar için bir huzur vesilesi yani cennet olacaktır. Allahü Teala bu hususu "Azabtan korunmak ve gölgelikler içinde olmak" olarak tanımlamıştır.

* İyilik Yapan İnsan = Başkalarının huzurunu ve mutluluğunu en az kendisininki kadar veya daha fazla önemseyen, tüm tutum ve davranışlarında bu ilkeyle hareket eden, yardımı, paylaşımı ve birlikteliği içselleştişmiş olan ve Allah inancına haiz insan. 

** Mesih İsa'nın hastaları iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, çamurdan kuş yaratması bu yeteneklere örneklerdir. Bu durum, insana ruhundan üfleyen Allahü Teala'nın "Ol." emrinin bir tezahürü niteliğindedir. 

77/41 - İnnel muttekıne fi zılalin ve uyun ( Kesinlikle sakınanlar gölgelerin ve pınarların içindedirler. )

52/17 - İnnel muttekıyne fi cennatin ve neım ( Kesinlikle sakınanlar bahçelerin ve nimet bolluğunun içindedirler. )

52/18 - Fakihine bima atahüm rabbuhüm ve vekahüm rabbuhüm azabel cehım ( Rab’lerinin onlara o verdiğinden dolayı sevinirler. Rab’leri onları cehennem azabından korur. )

Mu uygarlığının batışı ile son bulan bir önceki devre sonu aşamasında da Mu insanlarında tezahür etmiş olan metapsişik yetenekler şunlardır.

1- Senkronize Düşünme / Primitif Telepati : İki veya daha çok birey arasında, bilinçsiz ve kontrolsüz olarak, aynı anda aynı konuyu düşünme olgusu. 
2- Telepati : Bilinçli ve kontrollü şekilde düşünce nakli ve paylaşımı 
3- Durugörü ( Clairvoyance ) : Geleceğe ait olayları görebilmek ve hissedebilmek 
4- Demateriyalizasyon : Maddesel nitelikten sıyrılıp, süptil Öz Varlık ( Astral Varlık ) halini idrak edebilmek ve kaba madde ortamında görünmez olabilmek 
5- Dedublman ( Apor / Çift Bedenlenme ) : Bedenli bir varlığın, bedenindeki maddelerin bir kısmını demateryalize edip, onları istediği bir biçime sokarak, başka yerlerde ortaya çıkarabilmesi  
6- Telekinezi : Maddeleri düşünce yoluyla hareket ettirebilmek 
7- Astral Projeksiyon : Maddesel bedenden çıkıp, Astral Bedeni idrak edebilmek ve süptil varlık olarak kainatta seyahat edebilmek 
8- Levitasyon : Kaba madde aleminde ( yerküre ortamında ) yerçekiminin tesirinden sıyrılmak suretiyle, havalanarak hareket edebilmek. )
9- Alşimi : Maddelerin özelliklerini değştirebilmek 
10- Medyumluk : Üst plan varlıklarıyla iletişime geçip, bilgi alabilmek.
11- Şifacılık : Kelime tekrarı ve odaklanma ile maddesel tezahür ve dejenerasyon olan hastalıkların giderilmesi.
11- Yemek Yemeden Yaşam

Yukarıdaki özelliklerden bazıları, muhtelif misaller kapsamında ayetlerde vurgulanmıştır.

4/157 kodlu ayette Haberci İsa’nın demateriyalizasyonundan bahsedilmektedir.

4/157 - Ve kavlihim inna katelnel mesıha ıysebne meryeme rasulellah ve ma kateluhü ve ma salebuhü ve lakin şübbihe lehüm ve innellezinahtelefu fıhi le fı şekkin minh ma lehüm bihı min ılmin illettibaaz zann ve ma kateluhü yekına ( Ve "Kesinlikle biz Allah' ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih' i öldürdük." sözlerinden dolayı. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Lakin onlara benzetildi. Kesinlikle onun hakkında ihtilaf edenler, ondan şüphe içindedirler. Onlara onun ilminden yoktur. Ancak zanna tabi olurlar. Doğrusu onu öldürmediler. )

Satanistler tarafından yakılmak istenen Haberci İbrahim, Allah’ın izni ile demateriyalize olmuş ve ateş ona tesir edememiştir.

21/68 - Kalu harrikuhü vensuru aliheteküm in küntüm faılın ( "Onu yakın ve ilahlarınıza yardım edin. Eğer yapanlar olursanız." dediler. )
21/69 - Kulna ya naru kunı berden ve selamen ala ibrahım ( "Ey ateş, İbrahim' e soğuk ve güvenli ol." dedik. )

21/8 kodlu ayette, yemek yemeye ihtyaç duymayan varlıkların mevcudiyetinden dolaylı misalleme yoluyla bahsedilmektedir. Ayette ayrıca varlıkların sonsuz olduğu da bildirilmektedir.

21/8 - Ve ma cealnahüm ceseden la ye'külunet taame ve ma kanu halidın ( Ve onları yemek yemeyen gövdeler, vücutlar kılmadık. Ebedi de değillerdi. )

27/40 kodlu ayette, bir nesnenin “ışık hızında” hareket ettirilmek suretiyle bir yerden başka bir yere nakli misali verilmektedir. Ve bunun Allah’ın bahşettiği “ilim” ile yapılabildiği vurgulanmaktadır.

27/40 - Kalellezi ındehu ılmün minel kitabi ene atıke bihı kable en yertedde ileyke tarfük fe lemma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbi li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbi ğaniyyün kerım ( Kitaptan o ilmi indinde olan "Bakışının sana dönmesinden önce ben sana onu getiririm." dedi. Böylece onu indinde yerleşmiş olarak gördüğünde "Bu, şükür mü ederim, inkar mı ederim diye beni sınamak için Rab’bimin üstünlüğündendir, lütfundandır. Kim şükrederse, kesinlikle nefsi için şükreder. Kim inkar ederse, kesinlikle Rab’bim ganidir, faydalıdır yücedir." dedi. )

13/31 kodlu ayette "Ölülerin konuşturulması" ifadesiyle, öte alem varlıkları ile temas ve iletişimden bahsedilmektedir.

13/31 - Ve lev enne kur'anen süyyirat bihil cibalü ev kuttıat bihil erdu ev küllime bihil mevta .... ( Ve şayet kesinlikle Kur'an ki, onunla dağlar gezse veya onunla yer kesilip parçalansa veya ölüler onunla konuşturulsa. ..... )


Gelişmiş metapsişik yetenekler kapsamında Haberci İsa ile ilgili Kur'an'da ve İncil'de bahsedilen mucizevi eylemler de önem arzetmektedir. Bu eylemler, ölüyü diriltmek, körü ve alaca hastalığı olanları iyileştirmek, cin çıkarmak, doğa olaylarına hükmetmek ( Rüzgarı durdurmak ), ağacı anında kurutabilmek, topraktan kuş yaratmak, su üstünde yürümek ( levitasyon ), medyumluk ( bilinemeyecek olanı bilme ) olarak sıralanabilir. Ayrıca devre sonunda yani Altın Çağ'da ( Kıyamet Günü ) inananların da metapsişik yeteneklere kavuşacağı İncil'de bildirilmektedir.

3/49 - Ve rasulen illa benı israıle ennı kad ci'tüküm bi ayetin min rabbiküm ennı ahlüku leküm minet tıyni ke hey'etit tayri fe enfühu fıhi fe yekunü tayran bi iznillah ve übriül ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevta bi iznillah ve ünebbiüküm bima te'külune ve ma teddehırune fı büyutiküm inne fı zalike le ayeten leküm in küntüm mü'minınVe ancak İsrailoğullarına resuldür. "Kesinlikle ben size Rab’binizden ayet getirdim. Kesinlikle ben size, çamurdan kuşun şekli gibi olanı yaratırım. Böylece onun içine üflerim de o Allah’ ın izni ile kuş olur. Doğuştan körü, alacalıyı iyileştiririm. Allah’ ın izni ile ölüyü diriltirim. O yediklerinizi, o evlerinizin içinde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inananlarsanız, kesinlikle bunda size ayetler vardır." )

40 Matta 9-6 Ne var ki, İnsanoğlu'nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye..." Sonra felçliye, "Kalk, yatağını topla, evine git!" dedi.
40 Matta 9-7 Adam da kalkıp evine gitti.
40 Matta 9-8 Halk bunu görünce korkuya kapıldı. İnsana böyle bir yetki veren Tanrı'yı yücelttiler.

40 Matta 10-8 Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.

40 Matta 15-28 O zaman İsa ona şu karşılığı verdi: "Ey kadın, imanın büyük! Dilediğin gibi olsun." Ve kadının kızı o saatte iyileşti.

41 Mark 16-17 İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar,

41 Mark 16-18 yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek."

46 1Korintliler 12-8 Ruh aracılığıyla birine bilgece konuşma yeteneği, ötekine aynı Ruh'tan bilgi iletme yeteneği,

46 1Korintliler 12-9 birine aynı Ruh aracılığıyla iman, ötekine aynı Ruh aracılığıyla hastaları iyileştirme armağanları, 

46 1Korintliler 12-10 birine mucize yapma olanakları, birine peygamberlikte bulunma, birine ruhları ayırt etme, birine çeşitli dillerle konuşma, bir başkasına da bu dilleri çevirme armağanı veriliyor.

46 1Korintliler 12-11 Bunların tümünü etkin kılan tek ve aynı Ruh'tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.

46 1Korintliler 12-29 Hepsi elçi mi? Hepsi peygamber mi? Hepsi öğretmen mi? Hepsi mucize yapar mı?

46 1Korintliler 12-30 Hepsinin hastaları iyileştirme armağanları var mı? Hepsi bilmediği dilleri konuşabilir mi? Hepsi bu dilleri çevirebilir mi?

41 Mark 4-39 İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, "Sus, sakin ol!" dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu.

41 Mark 6-5 Orada birkaç hastayı, üzerlerine ellerini koyarak iyileştirmekten başka hiçbir mucize yapamadı.

41 Mark 6-13 Birçok cin kovdular; birçok hastayı, üzerlerine yağ sürerek iyileştirdiler.

41 Mark 7-32 Ona sağır ve dili tutuk bir adam getirdiler, elini üzerine koyması için yalvardılar.
41 Mark 7-33 İsa adamı kalabalıktan ayırıp bir yana çekti. Parmaklarını adamın kulaklarına soktu, tükürüp onun diline dokundu.
41 Mark 7-34 Sonra göğe bakarak içini çekti ve adama, "Effata", yani "Açıl!" dedi.
41 Mark 7-35 Adamın kulakları hemen açıldı, dili çözüldü ve düzgün bir şekilde konuşmaya başladı.


İşte halen dünyayı ve insanları sömürmekte olan madde bağımlısı inkarcı satanistler, maddeye bağlı mevcut hakimiyetlerini sürdürebilmek için var güçleriyle insanların tekamül etmelerini engellemeleye çalışmaktadırlar. Çünkü ruhsal tekamüle erişen insanın maddesel ihtiyaçları sona erecek ve yukarıda bahsedilen metapsişik yeteneklere kavuşacaktır. Bu aşamaya gelmiş yani kaba madde blokajını kaldırmış insanlığı kim, ne şekilde domine edebilir ki?







Saturday, March 9, 2019

İsimlendirilmiş Vade ... Karanlıktan Aydınlığa Çıkış ... Doğum

Devre sonu olan Kıyamet ( Ayağa Kalkış ) Günü'nün ( Yevmel Kıyameh ) spritüalizmdeki isminin "Altın Çağ" olduğu evvelki bölümlerde defaatle belirtilmişti. Asla bir "son" olmayıp sadece yeni bir başlangıç, bir "Doğum" olan Devre Sonunun belirli bir "İsmi" olduğu Kur'an ayetlerinde "Ecelin Müsemma" ( İsimlendirilmiş Vade ) ifadesi ile bildirilmektedir. 

"Ecelin Müsemma" ( İsimlendirilmiş Belirli Vade ) ifadesi, "Doğumu" niteleyecek şekilde 22/5 kodlu ayette geçmektedir.

22/5 - Ya eyyühen nasü in küntüm fı raybin minel ba'si fe inna halaknaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min alekatin sümme min mudğatin muhallekatin ve ğayri muhallekatin li nübeyyine leküm ve nükirru FİL ERHAMİ ma neşaü ila ECELİN MÜSEMMEN ........... ( Ey insanlar, eğer dirilmeden şüphe içinde iseniz, size açıklamak için, kesinlikle biz sizi topraktan, sonra su damlasından, sonra asılı duran kan pıhtısından, sonra belli olan belli olmayan et parçasından yarattık. Dilediğimiz şekilde İSİMLENDİRİLMİŞ BELİRLİ VADEYE kadar RAHİMLERDE tutarız. ............. )

"İsimlendirilmiş Belirli Vade" ifadesi "Doğum" olarak nitelenebilecek "Karanlıktan Aydınlığa Çıkışı" da temsil etmektedir. Zira 39/6 kodlu ayette "Rahimlerde üç karanlıkta yaratış"tan bahsedilmektedir. Rahimin karanlık ortam olduğu düşünüldüğünde, doğum vesilesiyle karanlıktan kurtulunmakta ve aydınlığa kavuşulmaktadır.

Bu bağlamda, Devre Sonu olan "Altın Çağ", ruhsal tekamüle ermiş varlıklar için dünya adı verilen rahimin karanlığından kurtuluş, üst planlardaki aydınlığa kavuşma yani bir doğum anlamını taşımaktadır. Allahü Teala'nın, kullarını "karanlıktan aydınlığa kavuşturmayı istediği" ayetlerde defaatle bildirilmektedir.

2/257 - Allahü veliyyüllezıne amenu yuhricühüm minez zulümati ilen nur vellezine keferu evliyaühümüt tağutü yuhricunehüm minen nuri ilez zulümat ülaike ashabün nar hüm fıha halidun Allah o inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. O inkar edenler, onların dostları azgındır ki onları aydınlıktan karanlığa çıkarır. Onlar ateşin sahipleridirler. Onlar onun içinde ebedidirler. )

46/3 Kodlu ayette yaratılıştaki döngü ve devre sonu vurgulanmaktadır.

46/3 - Ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakkı ve ECELİN MÜSEMMA vellezine keferu an ma ünziru mu'ridun ( Gökleri, yeri ve o onların aralarındakilerini gerçek ve İSİMLENDİRİLMİŞ BELİRLİ VADE haricinde yaratmadık. O inkar edenler, o uyarıldıklarından yüz çevirip dönenlerdir. )

"Ecelin Müsemma" ifadesi de Kur'an'da "21" kere tekrarlanmakta olup, bu ifadenin son kez geçtiği 71/4 kodlu ayette de "21" kelime bulunmaktadır. 21 sayısı, aynı zamanda "Ruh" kelimesinin  Kur'an'daki tekrar adedi olup, "İkiyi Birleme" ve "Öze Dönüş" kavramlarının da sembolüdür.

71/4 - Yağfir (1) leküm (2) min (3) zünubi (4) küm (5) ve (6) yuahhır (7) küm (8) ila (9) ECELİN (10) MÜSEMMEN (11) inne (12) ecele (13) allahi (14) iza (15) cae (16) la (17) yuahharu (18) lev (19) küntüm (20) ta'lemun (21) ( “Size günahlarınızdan af eyler ve sizi İSİMLENDİRİLMİŞ BELİRLİ VADEYE kadar erteler. Kesinlikle Allah' ın vadesi, geldiğinde ertelenemez. Şayet bilmiş olsaydınız."










Thursday, March 7, 2019

"Tesadüf" diye bir şey vardır. Ancak PLANLIDIR!!

"Tesadüf" kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup, "Sadif / Sadaf" kökünden gelmekte ve "Eşleştirmek, Müsavi Kılmak, Birlemek, Denkleştirmek, Bir Araya Getirmek" anlamlarını taşımaktadır. ( Benzer kök türemeleri "Kamil / Tekamül, Caviz / Tecavüz, Zahir / Tezahür vb. )

"Sadf / Sadaf" kökü, Zülkarneyn'in iki demir kütlesini birleştirerek bir set oluşturduğundan bahsedilen Kehf suresinin 18/96 kodlu ayetinde geçmektedir.

18/96 - Atuni züberal hadıd hatta iza sava beynes SADAFeyni kalenfühu hatta iza cealehu naran kale atunı üfriğ aleyhi kıtra ( Bana demir kütleleri getirin. Nihayet, iki ucun arasını EŞLEŞTİRİP MÜSAVİ KILDI "Üfleyin." dedi. Nihayet ateşi oluşturduğunda "Getirin bana, onun üzerine erimiş bakır dökeyim." dedi. )

"Tesadüf" kelimesinin, "Şans eseri denk gelmek, Kontrolsüz ve plansız şekilde karşılaşmak" gibi anlamları olduğu bilinegelse de esas itibarıyla "Tesadüf" kelimesi "Kontrollü ve planlı bir şekilde Birleşme, Karşılaşma, Denk Gelme, Eşleşme" anlamlarını taşımaktadır. ( 18/96 kodlu ayette de Zülkarneyn'in kontrollü ve planlı bir şekilde demir kütlelerini "Tesadüf ettirdiğinden" bahsedilmektedir. )

Yaratılışın ilahi nizamı kapsamında Allahü Teala'nın kontrolü ve planı dışında hiçbir durumun veya olgunun tezahürü mevzu bahis değildir. Ümmül Kitapta ( Ana Kitap / Akaşa Kayıtları ) yazılı olan her "Tesadüf", mutlak surette bir kök sebebe dayanmakta ve varlıkların tekamülü için bir vesile niteliği taşımaktadır. Bu husus En'am suresinin 6/59 kodlu ayetinde aşağıdaki şekilde bildirilmiştir.

6/59 - Ve ındehu mefatihul ğaybi la ya'lemüha illa hu ve ya'lemü ma fil berri vel bahr ve ma teskutu min verakatin illa ya'lemüha ve la habbetin fı zulümatil erdı ve la ratbin ve la yabisin illa fı kitabin mübın ( Ve gaybın anahtarları O’nun indindedir. Onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa bilir. Yaprak düşmez ki O onu bilmesin. Toprağın karanlıklarında ne bir tohum tanesi, ne yaş, ne de kuru bir şey yoktur ki apaçık kitabın içinde olmasın. )

Tuesday, March 5, 2019

Sevginin Gerçek Anlamı

"Sevgi" kelimesi, biri kök, biri ek olan iki kelimeden müteşekkildir. "Sev" ve "Gi" kelimeleri 

Sev / Seva* = Eşit, Birlikte, Beraber 
Gi = -lik

( * Sev+iye ( Şems+iye gibi ) 

Sevgi = Eşitlik, Birliktelik, Beraberlik / Eşitleme, Birleme .... "Ünite"

( Gör+gü, Bil+gi, İl+gi vb. kelimeler de Sevgi kelimesi gibi bir kök ve bir ekten oluşmuşlardır. )

Arapçada "Sevg" kelimesi "Kolay ve yumuşak olmak" anlamını içermekte olup, "Sevgi" kelimesi ise "Kolay olma, Yumuşak olma" anlamlarını içermektedir.

Ayrıca İngilizce'deki "Save" ( Kurtarmak ), "Savior" ( Kurtarıcı ) kelimesi de "Sev" köküyle fonetik ve semantik uyum sergilemektedir.

Dolayısıyla SEVGİ, İNSANIN DİĞER İNSANLARI KENDİSİ İLE AYNI, EŞİT, BİR, BERABER ADDETMESİ SONUCUNDA TEZAHÜR EDEN BİR OLGUDUR. İşte bu olgu, kainat aleminin nihai erişim noktası olan "Ünite"de tam tekamül etmiş halde zuhur eder. 

Sirius'un ( Cennetin ) "Sevgi Planı" olarak anılmasının temel sebebi eş idrak seviyesine sahip varlıkların bir araya gelip kolektif bir yapı oluşturarak "Üniteyi" deneyimlemeleridir.

Arapça'da "Sevgi" kök kelimesi "Hubb" kelimesidir. İngilizcedeki "Hub" kelimesi de aynı kelime olup "Merkez, Birleşme Noktası" anlamına gelmektedir.

Kur'an'da "Hubb" ( Sevgi ) kök kelimesinden türemiş 83 kelime bulunmaktadır. 83 sayısının nümerolojik değerinin "11" olması ( 8+3 = 11 ) dikkat çekmektedir. 11 sayısı aynı zamanda kaba madde boyutu olan dünya ile üst süptil boyut olan cennet ( Sirius / Sevgi Planı ) arasındaki geçiş kapısının da ( Star Gate ) sembolüdür.

Kur'an'da ilk "Hubb" kelimesi ise Bakara suresinin 2/165 kodlu ayetinde "11". kelime olarak geçmektedir.

2/165 - Ve (1) min (2) en (3) nasi (4) men (5) yettehızü (6) min (7) duni (8) allahi (9) endaden (10) YÜHIBBUNE (11) hüm ke hubbillah vellezine amenu eşeddü hubben lillah ve lev yerallezıne zalemu iz yeravnel azabe ennel kuvvete lillahi cemıan ve ennellahe şedıdül azab ( Ve insanlardan kimi Allah’tan başkasını eşi benzeri olarak edinir. Onları Allah sevgisi gibi SEVERLER. O inananların Allah için sevgileri daha şiddetlidir. O zulmedenler azabı gördükleri zaman kuvvetin tümüyle Allah için olduğunu keşke anlasalardı. Allah’ ın azabı kesinlikle şiddetlidir. )

Evvelce "Başkası dediğin sensin" başlıklı bölümde de irdelendiği gibi, bir varlık normal koşullar altında kendisine kötülük yapar mı? Elbetteki hayır. Peki ya yapıyorsa? O zaman ortada bir bilinçsizlik, bilgisizlik ve hipnoz durumu var demektir. Dolayısıyla tek nefisten yaratılmış olan, bir başka deyişle birbirlerinin özdeşleri, kendileri olan yaratılmışların birbirlerine kötülük etmeleri de bilinçsizlik, bilgisizlik ve hipnoz tesirinin sonucudur. Bir varlık normal koşullarda kendi menfaati, huzuru, mutluluğu için çabalıyorsa, bu varlığın aynı çabayı diğer varlıklar için de yani yine kendisi için de göstermesi gerekmektedir. Bu olması gerekendir.

Herhangi bir olguya nefsinde ihtiyaç hissetmesine rağmen bu ihtiyaçtan feragat edip diğer insanların ihtiyacını gidermeyi düşünenlerin misali Haşr suresinin 59/9 kodlu ayetinde beyan edilmiştir.

59/9 - Vellezine tebevveüd dare vel imane min kablihim yühıbbune men hacere ileyhim ve la yecidune fi sudurihim haceten min ma utü ve yu'sirune ala enfüsihim ve lev kane bihim hasasatun ve men yuka şuhha nefsihi fe ulaike hümül müflihun ( Ve o onlardan önce yurtta yerleşip makam tutanlar ve onlardan inananlar, onlara göç edip ayrılanları severler. O verilenden göğüslerinde ihtiyaç bulmazlar. Şayet ihtiyaçları olsa dahi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, artık işte onlar, onlar iflah olurlar. )

İşte insana tasallut ederek obsesyon yaratan cin şeytanları, insana "Sadece kendi menfaatini düşünmesi gerektiğini, kendi menfaati için gerekiyorsa diğerlerini feda edebileceğini" telkin etmektedirler. Aslında cin şeytanları bu söylemleriyle insana "Kendisini helak etmesini" telkin etmektedirler. Ancak bilgisiz, bilinçsiz ve inançsız insanlar bunu farketmemekte ve var güçleriyle başkalarını yani kendilerini zarara uğratmaya ve helak etmeye çalışmaktadırlar.

Sevginin, "Birlik, Beraberlik, Birliktelik, Eşitlik" olduğu, insanların aslında tek bir nefs, tek bir varlık olduğu  İncil'in şu ayetlerinde de bildirilmektedir.

46 1Korintliler 12-12 Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir.






Maddi Olgulardan Muaf Olanlar

Allahü Teala, inanan ve iyilikler yapan doğru insanların ilahi bir koruma altına alınmak suretiyle kaba madde alemi olan dünya hayatında da cenneti deneyimleyeceklerini "muafiyet" kavramı çerçevesinde ayetlerinde bildirmektedir.

Ayetlerde, korku, hüzün, yorgunluk, açlık, susuzluk, üşüme, sıcakta kalma gibi kaba madde olgularının süptil varlık olma liyakatine erişenler üzerinde herhangi bir tesiri olmayacağı bildirilmektedir.

2/38 - Kulnehbitu minha cemia fe imma ye'tiyenneküm minnı hüden fe men tebia hüdaye fe LA HAVFÜN ALEYHİM VE LA HÜM YAHZENUN ( "Oradan topluca inin. Eğer benden size kesinlikle yönlendirme gelirse, artık kimler yönlendirmeme tabi olurlarsa, artık ONLARIN ÜZERİNE KORKU YOKTUR. ONLAR HÜZÜNLENMEZLER. " dedik.

......

46/13 - İnnellezine kalu rabbünellahü sümmestekamu fe LA HAVFÜN ALEYHİM VE LA HÜM YAHZENUN ( Kesinlikle O "Rab’bimiz Allah’ tır." diyenler, sonra doğru olanlar, artık ONLARIN ÜZERİNE KORKU YOKTUR. ONLAR HÜZÜNLENMEZLER. )

"La (1) havfün (2) aley (3) him (4) ve (5) la (6) hüm (7) yahzenun (8)" ( Onlara korku yoktur. Onlar hüzünlenmezler. )

"8" kelimeden oluşan ve Kur'an'da 12 kere tekralanan bu kalıp, Allahü Teala'nın "yönlendirmesine tabi olanların" ilahi bir koruma altında olacaklarını, çevrelerinde gerçekleşen vakalardan olumsuz yönde etkilenmeyeceklerini bildirmektedir. 

15/48 - LA YEMESSÜHÜM FIHA NESABÜN ve ma hüm minha bi muhracın ( ONLARA ORADA ZAHMET, YORGUNLUK DOKUNMAZ. Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. )

Kaba madde aleminin fiziksel olguları olan "yorgunluk ve zahmetin" cennet ehli için yani yarı süptil ve süptil olan üst alemlere intikal liyakatine nail olmuş varlıklar için geçerli olmayacağı bildirilmektedir.

20/118 - İnne leke en LA TECUA FIHA VE LA TA'RA ( Kesinlikle sana ORADA ACIKMAMAN VE ÇIPLAK OLMAMAN vardır. )

20/119 - Ve enneke LA TAZMEÜ FIHA VE LA TADHA ( Ve kesinlikle sen ORADA SUSAMAZSIN VE SICAKTA KALMAZSIN. )

Cennette yani Sirius'ta acıkma, susama, üşüme, yanma gibi kaba madde olgularının bulunmadığı bildirilmektedir.

Ayetlerde, süptil varlık aşamasında maddi zorlukların tamamen ortada kalktığı bildirilmektedir.

Bu kapsamda Haberci İsa, insanları maddi kaygılardan uzaklaşmaya, sadece ve sadece Allah'ın yönlendirmesine ve ilmine tabi olmaya çağırmaktadır.

40 Matta 6-25 "Bu nedenle size şunu söylüyorum: "Ne yiyip ne içeceğiz?' diye hayatınız için kaygılanmayın, 'Ne giyeceğiz?' diye bedeniniz için kaygılanmayın. Hayat yiyecekten, beden de giyecekten daha öte değil midir?

40 Matta 6-26 Gökte uçan kuşlara bakın. Ne ekerler, ne biçerler, ne de ambarlarda biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz? 

40 Matta 6-27 Sizlerden hanginiz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? 

40 Matta 6-28 Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. 

40 Matta 6-29 Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi.

40 Matta 6-30 Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı'nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar?

40 Matta 6-31 "Öyleyse, 'Ne yiyeceğiz?' 'Ne içeceğiz?' ya da 'Ne giyeceğiz?' diyerek kaygılanmayın.

40 Matta 6-32 Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir.

40 Matta 6-33 Siz öncelikle O'nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.














Sunday, March 3, 2019

Beyazın Ruhsal Tesiri

Türkçede yer alan "Beyaz" kelimesi Arapça "Beyad" kelimesinin aynısıdır. Telafuzda "Z" ve "D" harfleri birbirlerinin yerini almaktadırlar. ( "T" ve "H" harflerinde vb. olduğu gibi )

"Beyad/-z" kelimesi Kur'an'da "11" kere tekrarlanmaktadır. "Beyaz"'ın ilahi bir ayet, bir ruhsal tesir olduğuna ilişkin bilgiler ise Haberci Musa'nın Firavun ile olan mücadelesini içeren ayetlerde bildirilmektedir. "Beyaz" kelimesinin bu kapsamda ilk kez geçtiği ayet 7/108 kodlu ayet olup, "Beyaz" kelimesinin bu ayetteki sıra numarası "8" ve ayetteki toplam kelime adedi de "11"'dir. "8" ve "11" nümerolojisinin tezahürü "Beyaz" kelimesinin "Portal açılmasıyla üst boyuta geçiş" ve "Yeni döngü başlangıcı" kavramlarıyla doğrudan ilintili olduğunu ortaya koymaktadır. Sirius Yıldızına "White Star" ( Beyaz Yıldız ) isminin verilmesi de Sirius'un, ruhsal tekamül sürecinde intikal edilmesi gereken üst yarı süptil boyut ( Cennet, Sevgi Planı ) olduğuna işaret etmektedir.

7/108 - Ve (1) nezea (2) yede (3) hu (4) fe (5) iza (6) hiye (7) BEYDAÜ (8) li (9) en (10) nazırın (11) ( Ve elini çekip çıkardı da o zaman o bakanlar için BEYAZ oldu. )

20/22 - Ve admün yede ke ila cenahı ke tahrüc BEYDAE min ğayri suin ayeten uhra ( Ve elini koynuna koy. Diğer ayet olarak, kusursuz BEYAZ çıksın. )

26/33 - Ve nezea yedehu fe iza hiye BEYDAÜ lin nazırın ( Ve elini çekip çıkardı da o zaman o bakanlar için BEYAZ oldu. )

27/12 - Ve edhıl yedeke fı ceybike tahruc BEYDAE min ğayri suin fı tis'ı ayatin ila fir'avne ve kavmih innehüm kanu kavmen fasikın ( Ve elini koynuna sok. Firavun' a ve kavmine yönelik dokuz ayetin içinde olarak kusursuz BEYAZ olarak çıkacaktır. Kesinlikle onlar günahkarlar kavmi oldular. )

28/32 - Üslük yedeke fi ceybike tahruc BEYDAE min ğayri su'in vadmün ileyke cenahake miner rahbi fe zanike bürhanani min rabbike ila fir'avne ve meleih innehüm kanu kavmen fasikın ( Elini koynuna sok. Kusursuz BEYAZ olarak çıksın. Korkudan kollarını kendine, senin tarafına çek. Artık, bu ikisi sana Rab’binden, Firavun' a ve ileri gelenlerine karşı iki delildir. Kesinlikle onlar günahkarlar kavmi oldular. )

Evvelki bölümlerde incelenen ve Sirius'un kaba madde alemi olan dünyadaki projeksiyonu olması kuvvetle muhtemel "Agarta" ( Yüksekteki Beyaz ) uygarlığı da bu çerçevede önem arzetmektedir.









Thursday, February 28, 2019

Cuma Suresindeki 8 ve 11 Nümerolojisi

"Cuma" kelimesi "Toplanma" anlamına gelmekte olup, Kur'an'daki 62. sure ismini bu kelimeden almaktadır. "Toplanma"'nın döngü sonunda tüm insanların bir araya getirilmesiyle tezahür edecek ve yeni döngü başlangıcına vesile olacak vaka ( Kıyamet / Din Günü / Toplanma Günü / Altın Çağ.... ) olduğu malumdur. Yeni döngü başlangıcı ve düalite kavramlarının ilahi nümeroloji sisteminde "8" ve "11" sayıları ile sembolize edildiklerini muhtelif tespitler teyid etmektedir.

"Cuma" suresinde "8" ve "11" sayılarına ilişkin dikkat çekici bir nümerolojik durum bulunmaktadır.

- Cuma suresi 62. suredir. 6+2 = "8" 
- Surede "11" ayet bulunmaktadır.
- Suredeki 11 ayette toplam 263 kelime bulunmaktadır. ( 2+6+3 = "11" )
- Surenin ilk ayeti olan 62/1 kodlu ayette 20 kelime bulunmaktadır. 6+2+1+2+0 = "11" 
- Surenin son ayeti olan 62/11 kodlu ayette 29 kelime bulunmaktadır. 2+9 = "11"
- Surede 29 kelime içeren iki ayet bulunmakta olup bu ayetlerin numaraları "8" ve "9"'dur. 8+9 = 17 ... 1+7 = "8"
- Surede 29 kelime içeren ilk ayet "8". ayettir.

Kur'an'da döngü sonu olan Altın Çağ'ı ( Kıyamet / Ayağa Kalkış Günü ) ifade eden "Yevmel Cem" ( Toplanma Günü ) ifadesinin geçtiği 42/7 kodlu ayette 35 kelime bulunmaktadır. 3+5 = "8" ( "Yevmel Kıyameh" ( Ayağa Kalkış Günü ) ifadesinin ise Kur'an'da 53 ( 5+3 = "8" ) kere tekrarlandığı evvelki bölümlerde belirtilmişti. )

Cuma suresi;

62/1 - Yüsebbihu lillahi ma fis semavati ve ma fil ardı el melikil kuddusil azizil hakim ( Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah için övgü sözleri söylerler. Yüce hakim kutsal malik, hükümdar. )

62/2 - Hüvellezi be'ase fil ümmiyyine resulen minhüm yetlu aleyhim ayatihi ve yüzekkihim ve yü'allimühümül kitabe vel hikmete ve in kanu min kablu lefi dalalin mübin ( Okuma yazma bilmeyenlerin içine, onlara O’nun ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve sırrı öğreten, onlardan resul diriltip gönderen O'dur. Önceden kesinlikle apaçık sapıklık içindeydiler. )

62/3 - Ve aharine minhüm lemma yelhaku bihim ve hüvel azizül hakim ( Ve onlara katılmamış olan sizden diğerlerine. O yücedir hakimdir. )

62/4 - Zalike fadlüllahi yu'tihi men yeşa'u vallahü zul fadlil azım ( Bu Allah' ın üstünlüğüdür, lütfudur. Onu dilediği kimseye verir. Allah büyük üstünlük, lütuf sahibidir. )

62/5 - Meselüllezine hümmilüt tevrate sümme lem yahmilüha ke meselil hımari yahmilu esfaren bi'se meselül kavmillezine kezzebu bi ayatillahi vallahü la yehdil kavmez zalimin ( O Tevrat' ı yüklenip de sonra onu taşıyamayanların misali, büyük kitaplar taşıyan eşeğin misali gibidir. Allah' ın ayetlerini yalanlayan o kavmin misali ne kötüdür. Allah zalimler kavmini yönlendirmez. )

62/6 - Kul ya eyyuhellezine hadu in zeamtüm enneküm evliyau lillahi min dunin nasi fe temennevül mevte in küntüm sadikin ( "Ey o Yahudiler, eğer insanlardan kesinlikle sadece sizin Allah’a  dostlar olduğunuzu sanıyorsanız, eğer doğrular iseniz ölümü temenni edin." de. )

62/7 - Ve la yetemennevnehu ebeden bima kaddemet eydihim vallahü alimun biz zalimin ( Ve onu, o ellerinin sunduklarından dolayı, ebediyen temenni edemezler. Allah zalimleri bilendir. )

62/8 - Kul innel mevtellezi tefirrune minhu fe innehu mülakıküm sümme türeddune ila alimil ğaybi veş şehadeti fe yünebiiuküm bima küntüm ta'melun ( "Kesinlikle o kendisinden kaçtığınız ölüm, kesinlikle o size kavuşacaktır. Sonra gaybı ve şahit olunanı bilene döndürüleceksiniz. Böylece ne yapmakta olduğunuzu size haber verecek." de. )

62/9 - Ya eyyühellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cümü'ati fes'av ila zikrillahi ve zerül bey'a zaliküm hayrun leküm in küntüm ta'lemun ( Ey o inananlar, toplanma günü duaya çağrıldığında Allah' ı hatırlamaya koşun. Alışverişi bırakın. Eğer bilenler iseniz bu size daha hayırlıdır. )

62/10 - Fe iza kudıyetis salatü fenteşiru fil ardı vebteğu min fadlillahi vezkürullahe kesiren le'alleküm tüflihun ( Böylece dua yapıldığında, yerde dağılın. Allah' ın üstünlüğünü, lütfunu arayın. Allah' ı çokça hatırlayın. Umulur ki iflah olursunuz. )

62/11 - Ve iza reev ticareten ev lehven infaddu ileyha ve terekuke kaima kul ma indallahi hayrun minel lehvi ve minet ticareh vallahu hayrur razıkin ( Ve ticaret veya eğlence gördüklerinde ona gittiler. Seni ayakta bıraktılar. De ki: "O Allah' ın indinde olan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah rızıklandıranların en hayırlısıdır." )



Wednesday, February 27, 2019

Gerçeğin Günü

"Gerçeğin Günü", tüm gizli olanların açığa çıktığı, yanıltıcı olanların batıl olduğu ve doğrunun, gerçeğin açığa çıktığı devre sonu olan "Altın Çağ" veya "Kıyamet Günü"'dür. ( Ayağa Kalkış Günü )

86/9 - YEVME tübles serair ( O GÜN sırlar ortaya çıkarılır. )

78/38 - YEVME (1) yekümu (2) er (3) ruhu (4) ve (5) el (6) melaiketu (7) saffen (8) la yetekellemune illa men ezine lehür rahmanu ve kale savaben ( O GÜN ruh ve melekler saflar halinde ayakta dururlar. Rahman' ın kendilerine izin verdiği kimseler haricindekiler kelam edemezler, söz söyleyemezler. Ve o da doğruyu söyler. )

78/38 kodlu ayette "Ruh ve Meleklerin" toplumda kolektif bilinci yaymak suretiyle idrak seviyesini yükseltecek olan tesirleri artırmaları "Ayakta durma" olarak ifade edilmiştir. Ayetin ilk cümlesi "8" kelimeden oluşmakta ve ayet kodunun nümerolojik değeri de "8" olmaktadır. ( 7+8+3+8 = 26 ... 2+6 = "8" )

78/39 - Zalikel YEVMÜL HAKKU fe men şaettehaze ila rabbihı meaben ( Bu GERÇEĞİN GÜNÜDÜR. Artık dileyen kimse Rab’bine dönüş yeri edinsin. )

78/40 - İnna enzernaküm azaben kariben YEVME YENZURUL MER'U MA KADDEMET YEDAHU ve yekulül kafiru ya leyteni küntü turaben ( Kesinlikle biz sizi yakın azap ile uyardık. O GÜN KİŞİ ELLERİNİN NE SUNDUĞUNA BAKAR. İnkarcı "Ey keşke ben toprak olsaydım." der. )

"Gerçeğin Günü"'nün ( Yevmel Hakk ) aynı zamanda "Hesap Günü" ( Yevmel Hısab ) olduğu da 78/39-40 ayetlerinde bildirilmektedir. 



Döngü Sonu Tanımlamaları olan "Günler"

Kur'an'da, 70,000 yıllık döngünün ( devre ) sonu olan ve 1000 yıl sürmesi kuvvetle muhtemel olan "Altın Çağ“, “Gün“ kavramı ile tanımlanmıştır.

Döngü sonunu tanımlayan "Gün"ler ve tekrar adetleri aşağıda belirtilmiştir.

1- Yevmed Din ( Din Günü ) ( 13 )
2- Yevmel Fasl ( Ayrışım Günü ) ( 3 ) 
3- Yevmel Hısab ( Hesap Günü ) ( 4 )
4- Yevmel Kıyameh ( Ayağa Kalkış Günü ) ( 53 )
5- Yevmet Telak ( Karşılaşma Günü ) ( 1 )
6- Yevmed Tenad ( Sesleniş Günü ) ( 1 )
7- Yevmel Hakk ( Gerçeğin Günü ) ( 1 )
8- Yevmel Veiyd ( Vadedilen Gün ) ( 1 )
9- Yevmel Cem ( Toplanma Günü ) ( 1 ) 
10- Yevmez Zulleh ( Gölgeli Gün ) ( 1 )
11- Yevmel Hasrat ( Hasar Günü ) ( 1 )
12- Yevmül Ba’s ( Diriliş Günü ) ( 2 )
13- Yevmül Hulud ( Ebediyet Günü ) ( 1 )
14- Yevmül Huruc ( Çıkış Günü ) ( 1 )
15- Yevmel Ahıri ( Sonraki / Diğer Gün ) ( 26  )

Frekansı en yüksek olan iki tanımlama ve frekans değerli aşağıdadır.

"Yevmel Kıyameh" ( Ayağa Kalkış Günü ) ( 53 kere ... 5+3 = "8" ) 
"Yevmel Ahıri" ( Sonraki / Diğer Gün ) ( 26 kere ... 2+6 = "8" ) 

Her iki tanımlamanın frekanslarının nümerolojik değerlerinin "8" olması yeni döngü başlangıcının nümerolojik sembolizmi açısndan önem arzetmektedir.

"Gün" tanımlamalarının toplam tekrar adedi ( frekansı ) ise 110 sayısını vermektedir. Bu sayı da düalite ve döngü kavramlarının nümerik sembolü olan "11" sayısı açısından önem arzetmektedir.




Saturday, February 23, 2019

Melek Olacak İnsan

İnsanın, ruhsal tekamül yoluyla üst alemlere intikal ettiğinde melek adı verilen vazifeli varlık halini alacağı A'raf ve İsra surelerinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmekte gibidir. 

7/20 - Fe vesvese lehümeş şeytanü li yübdiye lehüma ma vuriye anhüma min sev'atihima ve kale ma nehaküma rabbüküma an hazihiş şecerati illa EN TEKUNA MELEKEYNİ EV TEKUNA MİNEL HALİDIN ( Şeytan onların ayıplarından, çirkinliklerinden o onlara gizlenmişleri, örtülmüşleri onlara açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi. "Rab’biniz, ancak İKİ MELEK VEYA EBEDİLERDEN OLURSUNUZ DİYE sizi şu ağaçtan men etti." dedi. )

Saptırma metodu sadece seçenek sunmak, olanı yok, olmayanı var göstermek ve mevcut ilmin farklı algılanmasını sağlamak olan şeytanın, 7/20 kodlu ayetinde yer alan sözlerinde "insanın melek olacağı" bilgisi gizlidir. Zira ayette şeytan "Rab, o ağaca giderseniz melek olursunuz." dememekte, "Melek olasınız diye Rab o ağaca gitmeyin." demektedir. Bir başka deyişle olanı yok, olmayanı var algılatmaya çalışan şeytan, zaten melek olma yolunda olan ve yarı süptil alemde ( cennet ) yaşam bulmuş olan insanı, "Allah melek olmalarını istemiyormuş." algısı yaratmak suretiyle aldatmaktadır. 

17/94 - Ve ma menean nase en yü'minu iz caehümül hüda illa en kalu E BEASELLAHÜ BEŞERAN RASULA ( Ve insanlara yönlendirme geldiğinde, inanmalarına "ALLAH RESUL OLARAK İNSAN MI GÖNDERDİ?" demeleri haricindeki mani olmaz. )

17/95 - Kul LEV KANE FİL ERDI MELAİKETÜN YEMŞUNE MUTMEINNINE LE NEZZELNA ALEYHİM MİNES SEMAİ MELEKEN RASULA ( De ki: "ŞAYET YERDE TAMAMLANMIŞ HALDE YÜRÜYEN MELEKLER OLSAYDI, ONLARIN ÜZERİNE GÖKTEN RESUL OLARAK MELEK İNDİRİRDİK." )

17/95 kodlu ayette yer alan "Melaiketün Mutmeinnıne" ( Tamamlanmış Melekler ) ifadesi, sınav ve ceza olarak kaba madde alemi olan dünyada yaşamak durumunda kalmış ve henüz ruhsal tekamül sürecinin başında olan insanın melek olma potansiyelinden bahsedilmektedir. "Tamamlanmış Melekler" ifadesi "Tamamlanmamış Melekler" ifadesi ile aynı anlama gelmektedir. Dolayısıyla ayette "insanın henüz tamamlanmamış ancak tamamlanma sürecinde olan melek" olduğu bildirilmektedir. ( Melek kelimesi "Bilgi ve Maharet ( Beceri )" anlamına gelen "Meleke" köküne ait bir kelime olup, "Vazifeli Varlık" tanımını içermektedir. )

İnsanlar henüz melek vasfı kazanmamış oldukları için üst alemden gönderilen ve süptil madde iken kaba madde aleminde enkarne olan vazifeli varlık ( resul ) da insana "insan" olarak görünmektedir.

Tekamül sürecinin İdraksiz Varlık, Yarı İdrakli Varlık, İdrakli Varlık olarak süregeldiği düşünüldüğünde; Varlığın, taş iken bitki, bitki iken hayvan, hayvan iken insan ve insan iken melek ( vazifeli süptil varlık ) olacak şekilde tekamül etmesi son derece olası görünmektedir. Bu noktada Mevlana'ya ait olduğu belirtilen ve tekamülü tasvir eden aşağıdaki dizeler dikkat çekmektedir.

"Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
Allah’tan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım."

İnsan'ın melek olacağı bilgisi, En'am suresinin 6/50 kodlu ayetinde resulün olumsuz cümle içeren ifadesiyle dolaylı olarak bildirilmektedir.

6/50 - Kul la ekulü leküm ındı hazainüllahi ve la a'lemül ğaybe ve LA EKULÜ LEKÜM İNNI MELEK in ettebiu illa ma yuha ileyy kul hel yestevil a'ma vel besır e fe la tetefekkerun ( De ki: Size Allah' ın hazineleri benim indimdedir." demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. SİZE, KESİNLİKLE BEN MELEĞİM DE DEMİYORUM. Kesinlikle ben ancak o vahyedilene tabi oluyorum." De ki: "Kör ile gören eşit midir? Fikretmez misiniz?" )

Ayrıca 2/30 kodlu ayette Allahü Teala insanı yaratacağını meleklere bildirdiğinde melekler insanın vasfına ilişkin yorumda bulunmaktadırlar.

2/30 - Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı caılün fil erdı halifeh kalu e tec'alü fıha men yüfsidü fıha ve yesfiküd dima ve nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek kale innı a'lemü ma la ta'lemun ( Ve zamanında Rab’bin meleklere "Kesinlikle ben yerde halife oluşturacağım." dedi. "Biz seni övgünle överken ve seni kutsarken orada bozgun yapan, kan ve gözyaşı döken birini mi oluşturacaksın?" dediler. "Kesinlikle ben sizin bilmediğinizi bilirim." dedi. )

Melekler, daha Adem oluşturulmadan önce "insanın kan ve gözyaşı dökeceğini" nasıl bilmektedirler? Bunun nedeni, esas itibarıyla zaman kavramının olmadığı yaratılıştaki sonsuz döngü içerisinde insanın tekâmül ederek melek olma mertebesine ulaşmasıdır. Bir başka deyişle ayette Allahü Teala'nın beyanına muhatap olan melekler tekâmül ederek insan kademesini geride bırakmış olan Vazifeli Varlıklardır. Bu nedenle insanın vasfını bilmektedirler.

Zuhruf suresinin 60. ayetinde de "İnsanlardan melek olabileceği" bilgisi verilmektedir.

43/60 - Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun
( Ve şayet dileseydik, sizlerden yerde halef olacak melekler oluştururduk. )



















Yerkürenin Çakraları - Ley Hatları ( Alttan Akan "Nehirler" )

Yaşayan bir organizma, bir varlık olan Dünya'nın da bioelektrik enerjisi, aurası ve enerji yoğunlaşma noktaları ( çakra ) bulunmaktadır. Söz konusu bioelektrik enerji insan bedenindeki sinir sistemine benzer bir hat yapısı ile yerin içindeki enerji yoğunlaşma noktaları arasında negatif ve pozitif akımlar halinde sirküle olmaktadır. Enerji sirkülasyonunu sağlayan bu hatlara Arkeolog Alfred Watkins tarafından "Ley Hatları" ismi verilmiştir. Watkins antik ve önemli yapıların bu hatlar üzerine inşa edildiklerini tespit etmiştir. Bu durum, insan vücudundaki elektrik enerjisi yoğunlaşma noktalarına ( çakra ) uygulanan Akupunktur yöntemini çağrıştırmaktadır. Akupunktur, vücuttaki belirli enerji noktalarına sabitlenen "iğneler" kanalıyla sinir sisteminin uyarılmasına dayalı bir tedavi yöntemidir. Bilindiği üzere insan bedeninde "7" enerji noktası ( çakra ) bulunmaktadır. 


Batıda ‘’Ley Hatları’’, Uzak Doğu'da ise ‘’Ejderha Patikaları’’ olarak anılan elektrik enerji hatları, negatif ve pozitif enerji akışı ile oluşmaktadır. Negatif akışı sağlayan hatlar Kara Akım, pozitif akışı sağlayan hatlar ise Beyaz Akım olarak isimlendirilmişlerdir.

                          
Ley Hatları Haritası

Kaynaklarda yerkürenin de aynı insan vücudunda olduğu gibi "7" enerji noktasına ( çakra ) haiz olduğu bildirilmektedir.

Kur'an'da cennet tasviri kapsamında geçen "Cennati tecri min tahtihel enhar" ( Altlarından nehirler akan bahçeler ) ifadesindeki "Enhar" ( Nehirler ) kelimesi Ley Hatları'nı ve bu hatlar kanalıyla akarak sirküle olan  elektrik enerjisini mi sembolize etmektedir?

"Cennati tecri min tahtihel enhar" ( Altlarından nehirler akan bahçeler ) ifadesinin Kur'an'da 34 kere tekrarlanması da "7" çakra ile olan nümerolojik uyum açısından dikkat çekmektedir. ( 34 ... 3+4 = "7" )

Ayrıca "Cennati (1) tecri (2) min (3) tahti (4) ha (5) el (6) ENHAR (7)" ifadesi "7" kelimeden oluşmaktadır. "Enhar" ( Nehirler ) kelimesi ise 7. kelimedir.














Friday, February 22, 2019

Dağın İçindeki Vazifeliler - Ağrı Dağı, Agarta ve Sirius

"Agarta" adı verilen ve yüksek tekamül seviyesine sahip olan kadim topluluğun Sirius yıldızının dünyadaki projeksiyonu olması kuvvetle muhtemeldir. Agarta uygarlığının, insanlığın dünya çapındaki idraki uyanışına vesile olacak vazifeli "yeraltı uygarlığı" olduğu spritüel kaynaklarca bildirilmektedir. Agarta kaynaklarda hep "Dağ" ile ilintilendirilmektedir. Bir başka deyişle, dağın derinliklerinde ( yeraltında ) faaliyette bulunan bir topluluk olduğu bilgisi mevcuttur.



Agarta uygarlığının, Sirius misyonunu yürütmekten sorumlu yüksek idrak seviyeli, dünyada bedenlenmiş vazifeli süptil varlıklar topluluğu olduğu düşünüldüğünde, Agarta'nın konumunun Türkiye'de olması da kuvvetle muhtemel görünmektedir. ( Evvelki bölümlerde Sirius ve Türkiye ilişkisi incelenmişti. ) Bu çerçevede, "Agarta" kelimesi ile "Ağrı Dağı" arasındaki fonetik benzerliğin yanısıra semantik bir ilişki de olabilir.

Agar + Ta

Ağrı + Dağ

"Ağr / Ağar" kelimesi "Beyaz" anlamına gelmektedir.

"Ta" kelimesi "Uzakta, İleride, "Yüksekte, Derinde" anlamlarında kullanılmaktadır. ( Örnek : Taa orada bir ev var. )

Almanca'da "Da" kelimesi "Orada, İleride" anlamı taşımaktadır.

Türkçe'deki "Dağ" kelimesi de "Ta" kökünden gelmekte olup "Yüksek ve uzak olan" anlamını taşımaktadır.

Arapça'da "Agarr" kelimesi "Beyaz" anlamına gelmektedir. "Ta" kelimesi ise "Dek, Nihayet, Kadar" anlamına gelmektedir. Bu durumda "Agarr+Ta" kelimesi "Beyaza Dek / Uzaktaki Beyaz / Yüksekteki Beyaz" anlamlarını taşımaktadır. Dolayısıyla "Agarta" veya "Ağrı Dağ" kelimeleri "Yüksekteki / Uzaktaki Beyaz" anlamına gelebilir. Zira dağın tepesindeki kar, yüksekteki beyaz olarak tanımlanmış olabilir. "Sirius" yıldızı da "Yüksekteki / Uzaktaki Beyaz" olarak tanımlanmaktadır. "Ağrı Dağı", Sirius yıldızının kaba madde alemindeki projeksiyonu olabilir. Ayrıca dağın asıl isminin "Ağari Dağ" olması kuvvetle muhtemeldir. Zira "Ağari Dağ" Beyazlı Dağ anlamına gelmektedir.

"Sirius (α CMa) is the alpha star in this trusty hound and is roughly 8.5 light years away from Earth, making it one of the closest stars to us. It has a tiny companion star making it a binary system composed of “SIRIUS A” the main component (which is a WHITE main sequence star) and “Sirius B,” a white dwarf star. As seen with the naked eye, Sirius can be seen to twinkle many different colours low in the winter evening sky."

https://www.universetoday.com/92678/why-does-sirius-twinkle/

Kur'an ayetlerinde "dağların yaşayan ve hareket eden varlıklar" oldukları belirtilmektedir.
18. sure olan Kehf ( Mağara ) suresi bu kapsamda dikkat çekmektedir. Zira "Ashab-ı Kehf" ( Mağara Sahipleri ) kavramı, Altın Çağ'da vazife icra edecek olan Agarta uygarlığını ifade ediyor olabilir. ( Kur'an'daki her kelime ve kavramın birden çok anlamı olduğu her zaman hatırlanmalıdır. )

18/47 kodlu ayette "dağların hareket ederek, yeri meydana çıkardıklarından" bahsedilmektedir.

18/47 - Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizeten ve haşernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada ( Ve o gün dağları seyirtiriz. Yeri meydana çıkmış, açık olarak görürsün. Onları toplarız da onlardan kimseyi bırakmayız. )

27/88 kodlu ayette de dağların canlı olduklarından ( yaşam barındırdıklarından ) ve "bulut gibi"* hareket etmelerinden ( açılıp kapanmalarından / havalanan varlıklar barındırdıklarından ) bahsedilmektedir. Bu durum da dağların içinde ileri teknoloji ve ilim seviyesine sahip toplulukların mevcudiyetine işaret eder niteliktedir.

27/88 - Ve teral cibale tahsebüha camideten ve hiye temürru merras sehab sun'allahillezı etkane külle şey' innehu habırun bima tefalun ( Ve dağları görürsün de onları cansız gibi sabit sanarsın. Onlar bulutun* geçmesi gibi geçerler. O, herşeyi yapan Allah' ın sanatıdır. Kesinlikle O ne yaptığınızdan haberdardır. )


( * Evvelce incelenen "Sehabın Merkum" ( Toplanmış Bulut ) ifadesi ile "Kısfen Mines Semai Sakıtan" ( Gökten Düşen Parça ) ifadesi arasındaki "üst plandan / alemden gelen varlıklar" ( UFO ) bağlantısı da anlam kazanmaktadır.

52/44 - Ve in yerav kisfen mines semai sakıtan yekulu sehabun merkum ( Ve eğer parçayı gökten düşerken görseler, "Toplanmış bulut." derler. ) )

38/18 kodlu ayette de dağların / dağlarda yaşayan varlıkların ( Agartalılar / Sirius Misyonu Vazifelileri ) Allah'ı övdükleri bildirilmektedir.

38/18 - İnna sehharnel cibale mea hu yüsebbıhne bil aşiyyi vel işrak ( Kesinlikle biz dağları onunla birlikte buyruk altına aldık. Akşam ve gündoğumu ışığında övgü sözleri söylediler. )

80'li yıllarda yayımlanmış olan "Star Gate" ( Yıldız Kapısı ) isimli film serisinde, bir dağın içinde yapılan astronomik araştırmalar ve uzay / zaman yolculukları konu edilmekteydi.

Jay B. Holberg tarafından yazılmış olan "Sirius : Brightest Diamond in the Night Sky" isimli kitapta Agarta ve Sirius ilintisi, masonik locadan bahsedilen aşağıdaki bölümde aktarılmaktadır.



Yukarıdaki alıntı da yer alan "The Great WHITE Chapter of SIRIUS" ( Büyük BEYAZ SIRIUS Locası" ifadesi de ayrıca dikkat çekmektedir. Zira "Beyaz" ve "Sirius" kavramları "Yüksekteki Beyaz" anlamına gelen "Agarta" kelimesi ile doğrudan ilintiyi ortaya koymaktadır.

Ağrı Dağı'nın yüksekliğini ve koordinatlarını oluşturan rakamların "7" nümerolojisi oluşturması da dikkat çekmektedir.
Yükseklik : 5137 m ... 5+1+3+7 = 16 ... 1+6 = "7"

Enlem : 39 d 42 dk
Boylam : 44 d 17 dk

3+9+4+2+4+4+1+7 = 34 ... 3+4 = "7"

Tevrat ayetlerinde "Nuh'un Gemisinin", Ararat Dağlarına ( Ağrı Dağı ) oturduğu "7" ve "8" ( 17 ... 1+7 = 8 ) nümerolojisi ile bildirilmektedir. “Nuh’un Gemisi” olarak bildirilen olgu yeni döngü başlangıcındaki varlıkların yaşamına vesile olan ruhsal bir varlık, süptil bir varlık, bir uzay gemisi veya bir mekan mıdır?

1 Tekvin 8-4 Gemi YEDİNCİ ayın ONYEDİNCİ günü Ararat dağlarına oturdu.

"Yüksekteki Beyaz" anlamına gelen "Agarta"nın Sirius yıldızını da sembolize ettiği düşünüldüğünde Illuminati Piramidi ( Aydınlanmışlar Piramidi ) olarak bilinen sembol ve tepesindeki ayrışmış beyaz piramid “Nuh’un Gemisi” ve “Sirius” açısından anlam kazanmaktadır. ( İlmin tek ve nötr olduğu, ona yüklenen anlamın ve niyetin önem arzettiği daima hatırlanmalıdır. )


















Thursday, February 21, 2019

Şirk ve Şirket Aldatmacası

"Şirket" kelimesi, "Ortaklık" anlamına gelmekte olup, kök "Şerik" ( Ortak ) kelimesi ve ek olan "Et" ( -lık ) kelimesinden oluşmaktadır. Esas itibarıyla insanların, bir düşünce ve hedef ortaklığı tesis etmek suretiyle, birlik ve beraberlik içinde faaliyette bulunmaları Allahü Teala'nın varlıklardan yegane beklentisidir.

Ancak, insanlık tarihinin başlangıcından yani devre başlangıcından bu yana dünya üzerinde kurulan ortaklıkların çoğunlukla insanlık açısından kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve hedefler çerçevesinde tesis edildiği görülmektedir. Söz konusu düşünce ve hedefler, insanların ruhsal tekamülünü engelleyecek ve belirli bir azınlık kitleye menfaat ve güç sağlayacak şekilde küresel bir sistem oluşturulması, Allah'ın insanlara sınırsız, bire bin verecek şekilde ve eşit olarak bahşettiği dünya nimetlerinin gasp edilmesi ve dünya kaynaklarının kıt olduğu aldatmacasının telkin edilmesi suretiyle insanların nimete ulaşmalarının bu azınlık kitleye kölelik etme şartına bağlanması, sürekli oluşturulan mikro ve makro kaos ortamları vesilesiyle insanların sürekli olarak korku ve endişe altında tutulmalarının ve birbirleriyle rekabet halinde olmalarının sağlanması ve bu yolla ilahi bilgiye, sonsuz özgürlüğe ve huzura giden yolun kapatılması olarak sıralanabilir. İnsanlar, tıpkı vargücüyle içinde bulunduğu tekerliği döndüren ve koştuğunu sanan ancak kısır döngüden başka bir şeyin içinde bulunmayan ve hiç yol katedemeyen hamsterlara dönüştürülmüşlerdir. Söz konusu hain ve sinsi düşüncelere istinaden oluşturulan eylem planlarının uygulayıcıları, dünyada dökülen kan ve göz yaşının müsebbibi olan "şirketlerdir."

Kendilerini ilahlaştırmak amacıyla, Allah tarafından insanlara eşit olarak bahşedilmiş olan nimetleri gaspederek zenginleşmiş olan bir  grup insanın, nimete ulaşmak isteyen diğer insanları, nimetten pay verme karşılığında kendilerine kulluk etmeye zorladıkları organize şirk müesseselerine "Şirket" ( Ortak koşma durumu, Ortaklık ) adı verilmiş olmasında batıni bir mesaj bulunmaktadır.

Hırsızlığın ve gaspın meşrulaştırılması için kisve ve maske işlevi gören şirketler, zulmün, zorbalığın ve adaletsizliğin belirli bir sistematik içerisinde tezahür ettiği, insanların doğal hakları olan nimetten eşit şekilde faydalanma haklarının sömürüldüğü, hayatlarını zaten hakları olan nimetlere ulaşmak için tüketen insanları korku ve panik duygularının hakim olduğu hiyerarşik bir yapı içerisinde, uyduruk, sahte ve putlaştırılmış ünvanları hedef göstererek kölelikte yarıştıran şirket sahiplerine ( gaspçı şeytanlar ) aldatıcı menfaat sağlayan, çoğu insanın farkedemediği veya farketmek istemediği köle evleridir. Şirketler, piramidal** organizasyon yapıları ve "düzen" olarak algılatılan kaos ortamları ile ( Ordo ab Chao / Kaosa Dayalı Düzen ) insanlardaki kıskançlık, kibir, nefsaniyet ( bencillik ), haksızlık, adaletsizlik, açgözlülük, zorbalık, zulüm, kapris, inat, hırs, riya, kin, nefret, öfke, iftira, yalan, ikiyüzlülük, ihanet olgularının bilinçli olarak aktive ettirildiği negatif enerji jeneratörleridir. "Birinin sözde mutluluğunun bir diğerinin mutsuzluğuna endeksli" olduğu, "Birinin, bir diğerinin omuzuna basarak sözde yükseldiği***" bu satanik yapı, kontrolü ellerinde tutan alt boyut varlıkları ( cinler ) ve onların hibrid neferleri tarafından toplumun genelinde olması istenen yapıdır. Zira insanların, bu planlı kaos ortamında debelenmeleri ve kendilerine "Neden?" sorusunu asla sormaya fırsat bulamamaları istenmektedir. Bu satanik ve kaotik sisteme aykırı düşünceye sahip olanlar ve bunu tutum ve davranışlarına yansıtanlar ise "uyumsuz", "sorunlu", "başarısız" gibi sıfatlar takılmak suretiyle sistem dışına itilmektedirler.

Bugün dünya toplumlarını, esası "tarikat" niteliği arzeden şirketler kanalıyla tahakküm altına almaya ve köleleştirmeye çalışan küresel aileler kurdukları şirketlerin tepe yöneticileri için CEO ( Chief Executive Officer ) ismini uydurmuşlardır. CEO yazılıp SİO okunan bu kelime vasıtasıyla Zion ( Zi ( Tanrı ) + On ( Üstünde, Gibi olan ) ... Tanrı’nın Üstünde Olduğu / Tanrı Gibi Olan ) kelimesi dolaylı olarak zikredilmektedir. Şirketlerde CEO’lar çalışanların kaderini belirleyen, sübjektif yargılarıyla çalışanları değerlendiren, çalışanlar arasında hiyerarşi ve kademe tayin eden, herşeye karar veren, herşeye yetkisi olan bir konumda tutulmak suretiyle sözde Tanrı sembolizmi yapılmaktadır.

* Daha iş başvurusu aşamasında gündeme gelen "Baskı altında çalışabilme becerisi" kavramı dahi sistemin özünün zulme ve zorbalığa dayandığını ispat etmektedir. )

** Piramidal / Üçgensel yapının gerçek anlamda, kainattaki varlıkların idrak seviyesi tekamüllerine göre ilerlemelerini ve nihayetinde bireyselliği tamamen yok ederek tek bir topluluk, tek bir bütün, tek bir varlık ( nefs ) olarak üniteye erişmelerini ifade etmektedir. Ancak şeytanlar, herşeye yanlış anlam yükledikleri gibi piramit yapıya da yanlış anlam yükleyerek bu yapıyı insanlar arasında bir farklılık, üstünlük, derecelendirme unsuru olacak şekilde hiyerarşik yapı formatı olarak kullanmaktadırlar. Zavallı insanlar, aldatıcı ve batıl hedefler uğrunda bu üçgen yapı içinde yarıştırılmaktadırlar. Bu sahte yarışın da ne kadar anlamsız olduğu yarış kulvarının üçgen yapısından anlaşılmaktadır. Bir koşu yarışını örnek alalım. Koşu yarışında koşu pisti düz ve eşit aralıklı kulvarlardan oluşur. Ve şayet yarışmacıların yetenekleri ve fiziki durumları eş seviyedeyse aynı anda birden çok kişinin, hatta teorik olarak yarışanların hepsinin birinci gelme ihtimalleri mevcuttur. Ancak yarış pisti düz olacağına "üçgen" şeklinde yapılır ve bir tane birinci olacak denirse yarışmacılar arasında daha ilk hamlede itişme, didişme ve kaos başlar. İşte şirketlerdeki yapı da böyle olup, insanların sözde yükselmelerinin sadece ve sadece birbirlerinin omuzuna basarak gerçekleşebileceği bu ortamda insanlar sürekli olarak itişmekte, didişmekte ve kaos ortamı yaratmaktadırlar. Kaosa dayalı düzen ilkesini benimsemiş yöneticiler de bu şeytani süreci körüklemekte, her çalışana farklı farklı konuşmak, farklı farklı vaadlerde bulunmak yani onları aldatıp tuzak kurmak suretiyle çatışmayı artırmaktadırlar. Aynı kişiye veya aileye ait farklı şirketlerin birbirleriyle giriştikleri "pazar payı kapma" mücadelesi de bu kısır döngüsel bu kaosa en net örnektir. Para aynı şeytanın cebine girmesine rağmen insanlar anlamsız ve mantıksız bir mücadelenin içine sokulmaktadırlar.

*** Gerçek ve baki olan yükselme ruhsal tekamül yoluyla yükselmedir. Ve bu yükselme ancak ve ancak toplu halde ( kolektif olarak ), karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde olmak vesilesiyle gerçekleşebilir. Bireysel yükselme düşüncesi, o birey için çöküşten başka hiç bir şeye vesile olamaz. )

Maalesef halkı soyanlara hizmeti kariyer yapmak sanan insanlar "şirketleri", güç, para, mevki edinimi ile toplumda itibar ve üstünlük kazanabilme vesilesi olan ve hayatta kalabilmek için dahil olunması gereken ortamlar olarak addetmekte, kendilerini, çocuklarını ve dostlarını bu yönde motive etmektedirler. Oysa ki bu görüş ve girişim insanın ruhsal tekamül yolunda başarısız olmasından ve dünyada kan ve göz yaşının daim olmasından başka hiç bir sonuç doğurmamaktadır.

"Şirk" kelimesi ise "Allah'a ortak koşma" yani yaratılmış bir varlığın, şeytanın aktive ettiği nefsaniyet mekanizmasının olumsuz tesiri neticesinde kendisini yaratıcı yerinde addetmesi suretiyle diğer yaratılmışlar üzerinde kontrol ve hakimiyet kurma düşüncesi ve eylemi olarak tanımlanabilir. Öte yandan, Allah'a kulluk yerine O'nun yarattığı varlıklara kul, köle olanlar da "şirk" eylemini ifa etmiş olmaktadırlar. Bu çerçevede "şirket" kelimesi, "ortak koşma mekanı" olarak da anılabilir. Şirket sahiplerinin çoğu, bilinçaltında, çalışanlarının kendilerini Tanrı gibi görmelerini arzu ederek şirk günahını işlemektedirler. Hatta şirket sahiplerinin şu sözleri çok yaygındır. “Şu kadar kişiye ekmek veriyorum.”, “Rızkınızı veriyorum daha ne istiyorsunuz?”, “Dışarıda sizin yerinizde olmak isteyen binlerce kişi var.” Bu cümleler kibirle dolu şirk söylemleridir. Dolayısıyla şirketleşme, kibirin, gasp için organize olmanın ve şeytanlaşmanın tezahürüdür. Bu nedenledir ki şirket ortamı bir bataklık niteliğinde olup, bu ortamda "başarılı" olmayı arzulayanlar ve bu yolda çabalayanlar esasında her hamlelerinde bataklığa daha da çok batmaktadırlar. En'am suresinin 91. ayeti bu hususa işaret etmektedir.

6/91 .... kulillahü sümme zerhüm fı havdıhüm yel'abun

( .... De ki: "Allah" Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )

Şirketleşme yoluyla şirk koşma hususunda cinlerle ortaklık yapılması hususu Kur'an'da yine "Şüraka" ( Ortaklar ) kelimesiyle bildirilir.

6/100 - Ve CEALU lillahi ŞÜRAKAEL CİNNE ve halekahüm ve haraku lehu benıne ve benatin bi ğayri ılm sübhanehu ve teala an ma yesıfun

( Ve Allah için CİNLERİ ORTAKLAR KILDILAR. Halbuki onları yarattı. İlimsizce O’na oğullar, kızlar uydurdular. O yücedir ve o vasfettiklerinin üzerindedir. )

10/66 - E la inne lillahi men fis semavati ve men fil ard ve ma yettebiullezıne yed'une min dunillahi ŞÜRAKA'' in yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun

( İyi bilin ki göklerdeki kimseler ve yerdeki kimseler Allah içindir. Allah’tan başka ORTAKLARI çağıranlar tabi olmazlar. Onlar ancak zanna tabi olurlar. Kesinlikle onlar ancak saçmalarlar. )

Şirketlerdeki faaliyetlerin temelini Satış, Pazarlama ve Finans üçlemesi oluşturur. dayanır.

Satış : Allah'ın varlıklara eşit ve yeterli olarak bahşettiği nimetlerin bazı varlıklar tarafından gasp edilmesi ve diğer varlıklara, kendilerine hizmet etmeleri koşuluyla kısıtlı olarak verilmesi eylemidir. "SATmak" kelimesi kökeninde şeytan anlamına gelen SATAN kelimesiyle aynı köke sahiptir.

Pazarlama : Şeytani bir uygulama olan satış eylemini, kitlelere makul, mantıklı ve gerekliymiş gibi algılatabilmek için organize edilen, yalan ve aldatma temeline dayalı iletişim uygulamalarıdır. Bu uygulamalarda sosyal sorumluluk söylemi altında, vicdani, duygusal ve sevgi mesajı içeren ögelere yer verilerek toplum istismar edilir. Zira nihai hedef topluma maksimum satışı yapabilmektir.

Finans : Gerçekte mevcut olmayan bir kavram olan paranın satılarak para kazanılması eylemidir. Bu uygulamanın yegane örneği özü tefecilik olan bankacılıktır. Bankacılık sistemi fakiri daha fakir zengini daha zengin yapma ilkesine dayanır. Bir bankacının şu söylemi bu hususa açıklık getirmektedir. "İşte açıkça söylüyorum. Biz fakirden alıp zengine veriyoruz."

Bkz.


Ayrıca şirketlerdeki hiyerarşik yapı da sürüngen ( reptilian / cin ) zihniyetinin şeytani bir ürünüdür. Zira bir işin yapılması için kaç kişiye ihtiyaç varsa yani kaç kişi gayret gösterip çalışıyorsa hepsinin konumları ve imkânları eşit olmalıdır. Ast-üst, yönetici - yönetilen vb. gibi nefsani ve şeytani kavramlar olmamalıdır. Ekstra yetenekli olan, daha deneyimli olan diğerlerine göre üstün addedilemez ve farklı konumlandırılamaz. Çünkü onlardan zaten o özelliklerini kullanmaları beklenir. Deneyimi az olan veya yeteneği az olanın da kendi yapabilecekleri kapsamında çalışması beklenir. Dolayısıyla bir işin yapılması için emek verenler arasında ayırımcılık yapmak şeytani ve nefsani bir eylemdir. Tabi bu yaklaşıma toplumun büyük çoğunluğunun vereceği tepki "Öyle bir dünya yok?" cümlesi olacaktır. Ancak "Öyle bir dünya yok." deyip, en ufak bir gayret göstermeden mevcut şeytani sistemi desteklemenin de gereği yoktur. Zira varlıkların yaratılış amacı da zaten "öyle bir dünyanın olması" için cehid ve gayret göstermeleridir.

Şirket sistemi, şeytan tarafından olması gerekenmiş gibi algılatılan bir sistemdir. Unutulmaması gerekir ki elbette iyi niyetli ve dürüst insanların sadece hizmet etmek düşüncesi ve amacıyla kurdukları şirketler de mevcuttur. Ancak niyet iyi de olsa bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu yolla, büyük şirk ve şirketler sisteminin içinde yer alınmakta ve olmaması gereken sisteme destek verilmektedir. Ayrıca mesela, dürüst olarak faaliyet göstermekte olduğunu beyan eden küçük ölçekli bir şirketin sahibi küresel bir şirketle doğrudan bir tedarik anlaşması yapma fırsatını elde etse bunu büyük bir başarı olarak niteleyip reklamını yapar mı yapmaz mı bunu da dikkate almak önem arzetmektedir.  

Kur'an'da "şirk" kelimesinin geçtiği bazı ayetlerde bu kelimenin anlamı misallerle izah edilmektedir.

2/96 - Ve le tecidennehüm ahrasan nasi ala hayah ve minellezine eşraku yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi en yüammer vallahü besırun bima ya'melun

( Ve kesinlikle onları hayatta insanların en hırslıları olarak bulacaksın. O ortak koşanlardan her biri bin sene ömür sürmeyi arzular. Onlar uzun ömür sürerek o azaptan uzaklaşacak değillerdir. Allah o yaptıklarını görendir. )

Ayette ortak koşanların, sonu yıkımdan başka bir şey olmayan dünya hayatına kendilerini nasıl kaptırdıkları "Bin yıl ömür sürme arzusu" misali ile bildirilmektedir.

2/105 - Ma yeveddüllezıne keferu min ehlil kitabi ve lel müşrikıne en yünezzele aleyküm min hayrin min rabbiküm vallahü yehtessu bi rahmetihı men yeşa vallahü zül fadlil azım

( O kitap sahiplerinden inkarcı ve ortak koşan olanlar, Rab’binizden üzerinize hayırlı olandan indirilmesini sevmezler, arzulamazlar. Allah rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Allah büyük üstünlük sahibidir. )

Ayette ortak koşanların insanlar için hayırı istemedikleri açıkça vurgulanmaktadır.

3/186 - Le tüblevünne fı emvaliküm ve enfüsiküm ve le tesmeunne minellezine utül kitabe min kabliküm ve minellezine eşraku ezen kesira ve in tasbiru ve tetteku fe inne zalike min azmil ümur

( Mallarınız ve nefisleriniz hakkında sınanacaksınız. O sizden önce kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan eziyet verici çok şey duyacaksınız. Eğer sabrederseniz ve sakınırsanız, kesinlikle bu büyük ve azimli işlerdendir. )

Ayette ortak koşanların insanlara maddi ve manevi nasıl eziyet ettikleri bildirilmektedir. İnanan ve iyilikler yapan insanların bu süreçlerden sabır ve takva ( sakınma ) yoluyla kurtulabilecekleri de ayrıca bildirilmektedir.

4/48 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa' ve men yüşrik billahi fe kad iftera ismen azıma ( Kesinlikle Allah, O'na ortak koşulmasını affetmez. İşte o bundan başkasını dilediği kimseler için affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa büyük günah uydurur. )

4/116 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa ve men yuşrik billahi fe kad dalle dalalen beıyda ( Kesinlikle Allah, O’na ortak koşulmasını affetmez. Bunun haricindekini dilediği kimse için affeder. Allah’a ortak koşan kimse, uzak, derin sapıklığa sapmıştır. )

Ayetlerde Allahü Teala'nın şirk günahını asla affetmeyeceği bildirilmektedir.

Peki bu "şirket" adı altında sürüp gitmekte olan kölelik sistemi yerine nasıl bir sistem olmalıdır? Toplum içindeki her bireyin, bilgisi, becerisi ve yeteneği nispetinde o toplum için gerekli olan yaşam unsurlarının sağlanmasına katkıda bulunduğu ve ortaya çıkan faydadan da eşit şekilde pay aldığı bir sistem olmalıdır. Zaten "Şirket" ( Ortaklık ) kelimesi, bir topluluğun birlikte yaptığı bir işten ortaya çıkan faydayı ortaklaşa ve eşit olarak paylaşımını gerektirmektedir. Ancak toplumda sürüp giden şirket anlayışı ise bir şekilde ! maddi değer sahibi olmuş bir veya birkaç kişinin, bir çok kişinin emeğini kullanarak fayda elde etmesi ve bu faydanın çok büyük bölümünü, oransal olarak neredeyse tamamına yakınını kendilerine ayırmalarına, o faydanın oluşması için emek verenlere sadaka gibi pay dağıtmalarına dayanmaktadır. Bu kölelik durumu, söz konusu birkaç kişi tarafından şöyle savunulmaktadır. "E parayı ben koydum. Yatırımı ben yaptım." veya "Fikir benimdi." .... Bu söylemlere karşı yanıt şöyle olmaktadır. "Peki para veya fikir senindi de sen elde edilen bu büyük faydayı ( maddi değer ) tek başına oluşturabilir miydin? Senin veya sizinle birlikte olan insanların emekleri olmasaydı bu büyük maddi değer ortaya çıkar mıydı? Ayrıca ortaya çıkan bu maddi değeri toplumun geneli ile "satmak" dışında bir paylaşımın oldu mu? Elbetteki bu gaspçı, kibirli ve açgözlü kitle bu soruları yanıtsız bırakacak ve hatta saldırganlaşacaktır.

Yukarıda da değinildiği üzere bugün dünya üzerindeki sistem bazı bireylerin diğerlerinin doğal hakkını gaspetmesine ve bu gaspa istinaden diğerleri üzerinde kontrol ve hakimiyet kurmasına dayalı bir sistemdir. Bireylerin zeka ve fiziki durumları ( boy, görünüş vb. ) gibi unsurlar Allahü Teala'nın bahşettiği nimetler olup, bu unsurlar insanlar arasında farklılık ( üstünlük veya aşağılık ) kriterleri olamaz. Her birey kendi kapasitesinin olabildiğince fazlasını ortaya koyduğu sürece sorun yoktur. Örneğin 10 birim kapasitesi ( zeka, kuvvet vb. ) olan A bireyi, üyesi bulunduğu toplum için 5 birim katkı sağlarken, 5 birim kapasitesi olan B bireyi 4 birim katkı sağlıyorsa B bireyinin ilahi terazideki konumu çok daha yücedir. Bir başka deyişle A bireyi, Allah vergisi olan kapasitesinin B'ye göre yüksek olması nedeniyle B'ye göre ayrıcalık veya nimetten daha fazla faydalanma hakkı talep edemez. Allahü Teala bireylere her özelliği belirli bir amaç ve ruhsal tekamül sürecinde o birey için sınav olacak şekilde bahşetmiştir. Dolayısıyla her birey içinde bulunduğu toplumun ikbali için imkanları ve yetenekleri nispetinde maksimum gayreti gösterdiği ve sonuçları da eşit paylaştığı takdirde o sistemde adaletsizlik, zorbalık, zulüm, acı, ıstırap, haksızlık söz konusu olmaz.

Bir başka örnek olarak toplumun ihtiyacı olan iki unsurun oluşturulmasında çalışan iki insanı ele alalım. Birisi peynir üretiminden sorumlu olsun, diğeri de tekerlek üretiminden... Şimdi her ikisi de toplumun ihtiyacı olan hatta karşılıklı ihtiyaçları olan unsurları ürettiklerinden aralarında bir ticaret veya para ilişkisi olması mantıklı mıdır? Her iki çalışmanın maddi ürünleri ortak alanda depolanır. Toplum bireyleri bu depodan paylarını alırlar. Zira diğer bireylerde söz konusu depoya kendi ürettikleri maddi yaşam unsurlarını getirmektedirler. Bu yaşam unsurları sadece maddi olmayıp, manevi de olabilir. Tıpkı öğretmenlik, eğitim, sağlıkla ilgili hizmetler gibi. Dolayısıyla her birey, üretilen faydadan en fazla oranda faydalanabilmek düşüncesi yerine "ortak alana" elinden geldiğince değer sağlamak ve ihtiyacı kadar olanla yetinmek zihniyetinde olduğu müddetçe o toplumda adalet, bolluk ve huzur daim olur.

Toplum içinde, bugün olduğu gibi oturduğu koltuktan yıllarca kalkmayan "yönetici" kavramı olamaz. Ancak ve ancak o toplumun ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin süreçlerin koordinasyonu söz konusu olabilir. Bu koordinasyon da toplumun kendi içinden adil bir şekilde seçeceği görevliler vasıtasıyla ifa olunur. Koordinasyon görevlileri diğer bireylere göre herhangi bir ayrıcalığa, farklılığa sahip değillerdir ve olamazlar. Ayrıca bu koordinasyon görevi de dönüşümlü olarak bireylere verilir ve her birey süreç içinde bu görevi ifa eder. Çok basit bir örnek olarak apartma yönetimlerini ele alalım. Genel kurulda sakinlerin ortak rızaları ile seçilen "Yönetici"nin amacı göreve gelince sakinlere hükmetmek, onları kontrol altına almak yani onları "yönetmek" midir? Hayır. Amaç, sakini olduğu apartmanın fiziki ihtiyaçlarını ( onarım, bakım vb. ) gidermek ve diğer sakinlerin huzurlu yaşamalarını sağlayacak hususların koordinasyonunu sağlamak yani apartmana ilişkin süreçleri "yönetmektir". Kısa süren görev süresi sonrasında yine apartman sakinlerinin demokratik kararı ile yeni "yönetici" seçilir ve her sakin bu görevi ifa etmek suretiyle bir döngü sağlanır. Oysa bugün şirketlerdeki ortama bakıldığında, hiç söz hakkı bulunmayan bireylerin, icabında hiç tanımadıkları kişiler ile bir arada çalışmaya ve hatta onlardan emir almaya zorlandıkları görülmektedir. Üstelik bu emir komuta zinciri daha üst kademelerde bulunan ve o şirkete egemen olan breyin / bireylerin iki dudakları arasında tezahür etmekte ve yine bu bireylerin keyfine göre sürüp gitmektedir.

Ayrıca toplumdaki insanlar arasında maddi imkanlara veya itibara dayalı bir "hiyerarşik yapı da" olamaz. Dünyaya hükmetmek obsesyonuna tutulmuş inkarcı satanistler ilahi sistemde mevcut olan ve varlıkların idrak seviyelerine göre aşamalarını ifade eden piramit yapısını, birbirlerine eşit olan dünya insanları arasında bir hükmetme ve kontrol aracı olarak oluşturmaktadırlar. Piramit yapısı, ilahi sistemde, farklı idrak seviyelerini ifade eden farklı alemlerdeki ( boyut / frekans ) varlıkların tekamül süreçlerini sembolize etmektedir. Piramidin en alt seviyesinde ( en alt idrak seviyesi ) en alt boyut varlıkları yani maddesel, bireysel ve nefsani nitelikleri yoğun varlıklar bulunmaktadır. Bir üst idrak seviyesine yani bir üst boyuta geçildiğinde maddesellik, bireysellik ve nefsaniyet azalmakta bireyler birleşerek gruplara dönüşmekte ve bu gruplar birlikte çalışmak suretiyle alt boyuttaki kardeş varlıkların tekamüllerine yardımcı olmaktadırlar. Bu süreçte üst boyut ve alt boyut diye hiyerarşik bir anlayış da söz konusu olmayıp sadece ve sadece birlikte yükselmek ve karşılıklı yardımlaşma düşüncesi hakimdir. Boyutlar yukarı doğru devam ettikçe grup adetleri de azalmakta yani gruplar da birleşerek daha büyük grupları oluşturmaktadır. Nihayetinde bütün gruplar birleşip tek ve büyük bir grup olduğunda artık bu grup tek bir varlık gibi hareket eden bir yapıyı yani "Üniteyi" oluşturur.

Özetle;

İnsanlar, birbirlerine karşılıksız fayda sağlamak yerine "faydayı satmak" kavramını zihinlerinden çıkarmadıkları ve her gün marketteki kasadan "düt" diye geçirilen mal gibi şirketlerin kapısından geçtikleri müddetçe şeytanın bu aldatma düzeni daim olacaktır. Zaten kapitalist emperyalist küresel şeytanlar çalışanları "Human Resource" ( İnsan Kaynağı ), "Asset" ( Varlık / Mal ) gibi kelimelerle tanımlamaktadırlar. Bordrolarda "İşverene maliyetiniz .... TL." yazmaktadır. Yani çalışana "Sen malsın." denmektedir. )

Her bireyin bir diğerinin faydasına olacak farklı ürünleri, hizmetleri temin etmek için ve zaten birbiri için çalıştığı bir ortamda tekrar birbirlerine dönüp ""Para vermezsen vermem." demeleri çok ilginç bir hipnoz durumu gibi tezahür etmektedir.

Ticaret adı altındaki mevcut gasp ve sömürü sistemi, şeytanın negatif tesirleri nedeniyle, tarih boyunca öylesine içselleştirilmiş, öylesine kalıplaştırılmış durumdadır ki bunun dışındaki bir sistem ütopik, hayal ürünü ve saçma olarak nitelendirilmektedir. 

Negatif frekans ( kibir, hırs, bencillik, nefret, kıskançlık, tuzak, dedikodu, ikiyüzlülük, ihanet vb. ) temeli üzerine kurulmuş olan "şirket" yapısı içinde bulunup da pozitif frekans ( hoşgörü, paylaşım, dürüstlük, sadakat, sevgi, yardımseverlik vb. ) beklentisinde olmak en basit tabiriyle gaflettir.

Şirketleşme, insanları, şikayet ettikleri zulüm sisteminin bizzat destekçisi ve müsebbibi konumuna sokmaktadır. Şirketleşmeyi savunanlar gasp ile zulüm sistemine destek veren ve dünyanın bir cehennem olmasına bizzat vasıta olanlardır.

Ancak döngü sonuna gelinen bu dönemde yükselen idrak seviyesi ve tesis edilen kolektif bilinç yeni döngünün başlamasına vesile olacaktır.