Çeviri

Saturday, August 5, 2023

İnanç mekanizması ve Deliller

"İnanç" kelimesi "İn" ( İç, Dahil, Girmiş ) kökünden ve "anç"* ( gibi olan, -lik ) son ekinden oluşan bir kelimedir. Dolayısıyla "İnanç", idrakli bir varlığın kabul etmek suretiyle "içselleştirdiği", "içinde" ( ruhundaki, bilincindeki ) var olmasına izin verdiği bilgiyi tanımlayan bir kavramdır.

* Örnek: Kıv+anç, Us+anç ... ( "anç" eki batı dillerinde "-ange, -enge" olarak tezahür etmiştir. "Strange" gibi ... Bu kelime "Str / Astra - Star ( Yıldız, Örtü ) ( ing. ) / Sitra ( Örtü ) ( ara. ) kökünden olup "Örtülü olan, Gizli olan, Tanınmayan, Bilinmeyen, Yabancı" anlanlarını içermektedir. 

Herhangi bir olguya inancın oluşabilmesi için mutlak surette o olguya ilişkin veriye doğrudan şehadet, o olguyu deneyimleme veya olguya ilişkin veriyi sağlayan aracıya "güven, iman" gerekmektedir. İnanç kelimesinin Arapçası ve MN kökünden olan "İman" kelimesinin semantik kökeninde "Güven, İtimat"  anlamı bulunmaktadır. ( Emin, Emniyet, Emanet kelimeleri de aynı köktendir. )

"Inference Rule" ( Çıkarsama Kuralı ) ise bir olgunun varlığına, gerçekliğine, onun sebep olduğu sonuçların analizi yoluyla inanılmasını ifade eden, akletmeye dayalı "bilimsel" bir kavramdır. 

Daha "Bilim"in tanımından dahi bihaber olan ve batıl argümanlarıyla Rab'bin varlığını tartışan - haşa - gafil kitleden sıkça duyulan "Bilimsel olmayana inanmam", "Bilimsel olarak ispatlanmamış olana inanmam" ifadeleri yukarıda da değinildiği üzere, beş duyu bazında şahit olmaya, deneyimlemeye veya veri sağlayıcıya güvene dayalı ifadelerdir.

Örnek olarak, elde tutulan bir kalemin bırakılması halinde yere düşmesine şahit olmak "yerçekiminin varlığına" inancı doğurur. Ancak kalemin uzayda boşlukta durması ise "uzayda yerçekiminin yokluğuna" inancı doğurur. Dolayısıyla inanç olgusu algıya, şartlara ve mekâna bağlı olarak değişim gösterebilmektedir.

Bir "kalemin varlığına inanmak" ise esasen ve dolaylı olarak o kalemi üreten bir kudretin varlığına inanmaktır ki bu durumda dolaylı olarak inanılan o kudret "insan" ve "insan aklı"dır. Zira insanın kalemi ürettiğine bizzat şahit olunmasa da söyleme güvene, çıkarsamaya veya sezgiye dayalı inanç oluşmaktadır.

Bu bağlamda "insanın varlığına inanmak" da kaçınılmaz olarak onu yaratan bir kudretin varlığına inanmaktır ki bu durumda bilinçli veya bilinçsiz olarak Allah inancı oluşmaktadır. Ve tamamen "bilimsel" olan bu inanç, beş duyunun haricinde olan "sezgisel idrak" yoluyla tezahür etmektedir. Dolayısıyla bazı insanlar tarafından dile getirilse dahi fiili ve gerçek anlamda "inançsızlık" gibi bir olgu mevcut değildir. Zira mantıksal olarak "Allah'a inanmadığını" belirten birinin "kendi varlığına" da inanmaması gerekir.

Bakara suresinin 55. ayetinde Allah'ı "beş duyu" ile algıladıkları takdirde inanacaklarını söyleyen müşriklerden bahsedilmektedir.

2/55 Ve iz kultum ya musa len nu'mine leke hatta nerallahe cehraten fe ehazetkumus saikatu ve entum tenzurun

( Ve zamanında "Ey Musa, Allah’ı açıkça görene kadar sana asla inanmayız." dediniz de sizler bakarken sizi yıldırım yakaladı. )

Bakara suresinin 3. ayetinde yer alan "gayba inanmak" ifadesi, aklını kullanmak suretiyle çıkarsama yapan ve beş duyu ile algılayamamasına rağmen sezgisel idrakleriyle o yüce kudrete inananların durumunu nitelemektedir.

2/3 Ellezine yu’minune bil gaybi ve yukimunes salate ve min ma razaknahum yunfikun

( O gayba inananlar, duaya kalkanlar ve o rızıklandırdıklarımızdan harcayanlar. )

Beyyine ( Delil ) suresinin ilk ayetinde ise aklını kullanmayı ve çıkarsama yapmayı beceremeyen veya bunun sonuçları dünyevi ve nefsani menfaatine ters düştüğü için işine gelmeyenlerin hala delil peşinde koştuklarından bahsedilmektedir.

98/1 Lem yekunillezine keferu min ehlil kitabi vel muşrikine munfekkine hatta te'tiye humul beyyineh

( O kitap sahiplerinden ve ortak koşanlardan inkar edenler, onlara apaçık deliller gelene kadar inkarı bırakanlar olmazlar. )

Nihayetinde "Allah'a inançsızlık" diye bir kavram söz konusu değildir. Zira ateizm, agnostisizm, nihilizm vb. gibi kavramların özünde Allah inancı bulunmakta olup, esas husus, O'nun öğretisine, ilmine, kitaplarına, habercilerine ve meleklerine karşı çıkmak, isyan etmek meselesidir ki "Kâfir" ( İnkârcı, Örten ) kelimesi "gerçeği örtenler"i tanımlamaktadır. Dolayısıyla Allah'a inancı olmadığını söyleyenler veya yukarıda belirtilen uyduruk akımları benimseyenler esasen bilinçaltında ve vicdanen O'na inananlar ancak nefsani ve dünyevi düşük frekansların tesirinde kalmaları nedeniyle şeytanın peşinden gidenlendir. ( Cin şeytanı İblis'in dahi, yaratıcısı Allah'a inandığı ve O'ndan korktuğu ayetlerle de sabit bir gerçektir. )

No comments:

Post a Comment