Latince "Platea" (Geniş yol, Meydan" kelimesinden türeme İspanyolca bir kelime olan ve esasen "Yer" anlamına gelen ancak günlük konuşma dilinde "Yüksek bina" anlamında kullanılan "Plaza" kelimesi "Şirket" kelimesiyle de özdeş hale gelmiştir. Daha detaylı düşünülecek olursa plazaların, insanları içine hapsetmek ve köleleştirmek için kullanılan "yapay habitat"lar, "vivarium"lar yani "cehennemler" oldukları kolaylıkla farkedilebilmektedir. Dolayısıyla "plazalar"ın batıni kuruluş sebebi insanları "mutsuz" etmektir.
Son dönemde yayımlanmaya başlayan bir TV programının oksimoron ismi konu bağlamında dikkat çekmektedir. "PLAZADA MUTLU OLMA REHBERİ"!
İsmi, net bir gerçeği yani "plaza* ortamının mutsuzluk kaynağı" olduğunu ortaya koyan ve "yardımcı olma" amacı güden böyle bir programın yayınlanma nedeninin batıni bir sebebi olabilir mi? Mesela, doğasına aykırı yapay bir ortama hapsedilerek gerçeklikten uzaklaştırılmak ve ruhen pasifize edilmek istenen insana, algı operasyonu vasıtasıyla bu ortamın esasen "olması gereken ve adapte olunması gereken bir ortam olduğu" dolaylı olarak telkin edilmeye çalışılıyor olabilir mi? (*Bu noktada "plaza" kelimesinin hem fiziki "şirket binası ortamı", hem de güncel durumda "dijital ağ" ile oluşturulmuş iş ortamı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.)
Programın tanıtım görselinde ve program içeriğinde yer alan ve aşağıda "bold" olarak yazılmış şu sorular/ifadeler de şirket sisteminin zulme dayalı, sinsi yapısını ortaya koymaktadır.
"Çok çalışıyorsun ama zam alamıyor musun?"
(Çok çalışıyor, sonuçlar üretiyor, katkı veriyor ancak zam alamıyorsan muhtemelen zulme uğruyorsun.)
"Terfi hayal mi oldu?"
(Neden hayal oldu? Objektif olarak iyi işler yaptın. İlişkilerinde de sorun yok. Niteliklerin de uygun. Neden hayal oldu? Çünkü muhtelif! sebeplerle hakkını başkasına verdiler.)
"Sessiz istifadan nasıl çıkarsın?"
(Çıkmadan önce insanın neden o modda olduğunu hatırlaması gerekir. Zira, objektif yani gerçek bağlamda sürekli haksızlığa, adaletsizliğe ve hatta mobinge uğrayan ve doğal olarak motivasyonunu kaybeden bir insan "sessiz istifa" (ekstra çaba sarfetmeden, yalnızca verilen görevleri asgari düzeyde yapma) moduna girmiş olabilir. Dolayısıyla bu sebeplere dayalı bir sessiz istifadan çıkılabilmesi için adaletin tesisi gerekir ki "plaza" ortamı bunun yeri değildir.)
Pazartesi sendromundan kurtulamıyor musun?
(Esasen yeni bir döngü başlangıcının ilk günü olan Pazartesi gününün bir sendrom olarak algılanması, zaten mevcut "plaza" sisteminin zorlama ve zulümden ibaret bir kötü frekans jeneratörü olduğunun başlı başına delili niteliğindedir.)
Paranın ötesinde mutluluk
(Konu "plaza" yani "iş ortamı" ama "mutluluğun para olmadığı" telkini yapılıyor. Zaten esasen mevcut dahi olmayan ve kadim bir hipnoz ve aldatma aracı olan "para" elbette mutluluk değildir. Hatta evvelki bölümlerde incelendiği üzere tüm kötülüklerin kök sebebidir. Ancak programdaki konu "plaza" yani iş ortamı.... Dolayısıyla adil bir maaş ve geçim düşüncesiyle "plaza"ya gelen insanlar adil olmayan bir ücretlendirmeye maruz kaldıklarında "paranın ötesinde mutluluk" mu düşüneceklerdir? Konu para gibi görünse de esasen uğradıkları haksızlığın sıkıntısını yaşayıp, mücadelesini vermeyecekler midir? Bu zulüm sistemine razı mı olacaklardır? Maalesef istenen budur. Ve bu da batıni bir algı operasyonu ve hipnoz girişimidir.)
"Şikayet ederek mutlu olamayız."
(Şikayet, bir sorunun varlığı durumunda ortaya çıkan ve o sorunun giderilmesini amaçlayan bir iletişim yöntemidir. Dolayısıyla rasyonel ve samimi bir şikayet sürecin iyileşmesine katkı verir. Şikayeti, "kaçınılması gereken" hatta "ayıp" bir olguymuş gibi ve bir "mutluluk engelleyici" unsurmuş gibi algılatmaya çalışmak, insanları, onlara her şeyi dayatabilen sistemin kölesine dönüştürme yolundaki bir taktiktir. Zira "şikayet etme itaat et" mottosuyla özetlenebilecek bu taktiğin özü de sistemin daima "haklı", insanın ise "haksız" olduğu telkinine dayanmaktadır.)
"Çalışanların %68'i stres altında"
(Stres, her türlü psikosomatik hastalığın temeli olan faktördür. Herhangi bir topluluktaki bireylerin %70 seviyesindeki bir bölümünün "stresli" olması, o sistemde çok ciddi bir sorunun bulunduğunu ortaya koyan bir göstergedir.)
"Ailesine zaman ayıramayan beyaz yaka mutsuz oluyor."
("Ailesine zaman ayıramamak." ifadesi zaten başlıbaşına "farkedilmeyen kölelik ve mahpusluk" ve dolayısıyla mutsuzluk durumunu tanımlayan bir cümledir. Zira, bu durumu sağlayan plaza sisteminin yani şirket sisteminin temel işlevlerinden biri de, esasen sanal ve batıl bir yarışa sokulmuş olan insanlar arasındaki aile, dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık vb. bağlarını sinsi bir şekilde ortadan kaldırmaktır.)
"Göründüğün kadar varsın."
(Programın ilgili bölümünde verilen mesaj "Sen ne kadar çalışırsan çalış, yeni dünya düzeninin dijital ağ ortamında veya "plaza" ortamında şov yapmadıkça, "ben ben" demedikçe, yaptıklarını göze sokmadıkça, sesini yükseltmedikçe kimse seni görmez, hakkın yenir ve yok olur gidersin." Bu ifadeler bir zulüm ortamının doğrudan tanımı niteliğindedir. Zira objektif bazda iyi işler yapanın, bir yönetsel yapı içerisindeki sorumlu ilgililer tarafından farkedilmemesi, görülmemesi, görülmek istenmemesi ancak ve ancak kötü niyetli ve nefsani sebeplerden kaynaklanır. Yani bu durum, iyi işler yapmasa da, esasen başarılı olmasa da şov yapıp, göz boyayanların veya ilişkilerini kullananların diğerlerinin önüne rahatlıkla geçebileceği anlamına gelmektedir ki bu fenomen zaten, beyhude mutluluğun arandığı "plaza" ortamının temel kuralı niteliğindedir.)
Programa konuk edilen bir müzisyenin, "insanların stres atmak için müziğe yöneldiklerini ifade etmesi" de mutluluğun plazada değil plazanın dışında olduğunu ayrıca teyid etmektedir.
Her ayet gibi çoklu anlamları olan Saffat suresinin aşağıdaki ayetindeki "Bina" ve "Cehennem" kelimelerinin birbirleriyle ilintili ve birlikte kullanımı, bölümün konusuna sembolik olarak işaret etmekte gibidir.
37/97 "O'na BİNA YAPIN da O'nu CEHENNEMİN İÇİNE ATIN." dediler.
Haşr suresinin aşağıdaki ayetinde de, insanlığı tahakküm altında tutma obsesyonuna tutulmuş kibirli şeytanların insanla mücadelesinin bölümle ilgili boyutuna da işaret edilmekte gibidir.
59/14 Sağlam korunmuş üstün şehirlerde veya DUVARLARIN ARKASINDA OLMADAN SİZİNLE TOPLUCA SAVAŞAMAZLAR. .....
Şuara suresinin aşağıdaki ayetinde ise insanları, "kurdukları binalara" hapsetmeye çalışan şeytanlara atıfta bulunulmakta gibidir. (Elbetteki ayetin, evvelce de incelenmiş olan çoklu anlamları mevcuttur.)
26/128 Her tepeye ayet BİNA KURAR da abesle mi iştigal edersiniz?
Küresel dijital dönüşüm ve diğer bazı küresel amaçlar için bir vasıta olarak kurgulannış olan COVID19 pandemisi sonrasında, artık birçok kişi home office (ev ofis) formatında "evden çalışır" hale gelmiş olsa da bu sefer bu durumun getirdiği 7/24 erişilebilirlik nedeniyle "evler plazaya" dönüşmüş durumdadır. Zira esasen küresel sistem, "evden çalışma" kavramının oluşturduğu rahatlık ve huzur algısını maske olarak kullanmak suretiyle, dijital araçları (cep telefonu, tablet vb.) elektronik kelepçeye dönüştürmüş ve zulüm seviyesini daha artırmıştır.
Bu konu ile bağlantılı olarak "Şirk ve Şirket Aldatmacası" başlıklı evvelki bölüm incelenebilir.
No comments:
Post a Comment