Çeviri

Tuesday, September 21, 2021

Pandemi ve aşılama sürecine bakış

Son iki yıldır insanlığı adeta kilitlemiş olan "Coronavirus pandemisi" ve ardından gelen "Aşılama süreci" hakkında, herhangi bir muhalefet veya karşıtlık yaklaşımından bağımsız ve objektif olarak, sorgulanmaya muhtaç bazı hususların olduğu aşikardır. İlgili hususlar pandemi ilanından bugüne kadarki sürece ilişkin olarak maddeler halinde sıralanmıştır.

* Bir yazılım şirketi sahibi olan ayrıca tarım, gıda ve aşılama alanlarında da faaliyetleri olan meşhur şahısın 2015 yılında yaptığı TED konuşmasında "gelecekte virüse bağlı salgın olacağından" bahsedebilmesi başlıbaşına incelenmesi hatta soruşturulması gereken bir konudur.

* 2016 yılında, sözde dünyadaki 1 milyar mültecinin  kimliklendirilmesini hedefleyen ID2020 isimli dijital kimlik projesinin isminde, DSÖ ( Dünya Sağlık Örgütü ) tarafından pandemi ilanının yapıldığı 2020 yılına işaret edilmesi dikkat çekmektedir. 

* Avrupa Birliği'nin 2018 - 2022 yılları için planlamış olduğu Vaccination Card / Vaccination Passport ( Aşı Kartı / Aşı Pasaportu ) uygulamasının pandemi süreci zamanlaması ile tam örtüşmesi pandeminin, küresel aşılamanın ve buna bağlı dijital kimliklendirme projesinin gerçekleştirilebilmesi için bir vasıta olduğu izlenimini oluşturmaktadır. Zira Avrupa Birliği son olarak aşı kartlarının dijital kimliğe dönüşeceğini, dijital kimliklerin kişinin her türlü bilgisini ( sağlık, finans vb. ) içereceğini ve dijital cüzdan olarak da kullanılabileceğini bildirmiştir.

* Küreselcilerin sözcüsü durumunda olan Yahudi yazar Yuval Noah Harari'nin 2018 yılında Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda yapmış olduğu ve alkış aldığı! konuşmasındaki ifadeler açık ve net bir şekilde etik dışı olup, mahremiyet ve kişisel veri hukukuna aykırılık teşkil etmekte yani esasen suç teşkil etmektedir. YNH özetle şunları söylemiştir. “Gezegenin yöneticileri veriye sahip olanlar olacak.”, “İnsanlar sınıflara değil türlere ayrılacak.”, “İnsanoğlu hacklenecek. Bir şeye müdahale ettiğinizde onu hacklediğinizde o şeyin mühendisliğini de yapabilirsiniz.”, “Bedendeki ve beynin içindeki veriler takip edilecek.”, “Yapay zeka bize bilişim gücü veriyor.”, “Organizmalar algoritmadan ibarettir.”, “Dikkatli olmazsak dijital diktatörlüğün yükselişi olabilir.“, “Bulutların üstündeki TANRININ akıllı tasarımı DEĞİL, BİZİM akıllı tasarımımız ve bulutlarımızın akıllı tasarımı. IBM bulut, Microsoft bulut”, “Verilerin mülkiyetinin bu kadar önemli olmasının nedeni budur. Eğer onu düzenleyemezsek, KÜÇÜK BİR ELİT, sadece insan toplumlarının geleceğini değil, gelecekteki yaşam biçimlerini de KONTROL altına alabilir. Şu anda büyük SİRKETLER verilerin çoğunu elinde tutuyor.”

* Rockefeller Foundation'un ( Rockfeller Vakfı'nın ) Mayıs 2010'da yayımladığı "Future of Technology and International Development" ( Teknolojinin Geleceği ve Uluslararası Gelişim ) başlıklı raporunda pandemi senaryosunun, kapanmaların, ekonomik daralmanın, artan hükümet kontrolünün vb. yer alması pandeminin yeni bir sürece geçiş için kurgulanmış bir proje olduğunu ortaya koymaktadır. Raporun kapağındaki dünya haritasında tüm kıtaların içlerinin 0 ve 1 rakamları ile doldurulmuş olması da küresel çapta dijitalizme geçişe ( dijital dönüşüm ) işaret etmektedir.

* DSÖ'nün 2019 yılında yaptığı "Global Vaccination Plan" ( Küresel Aşılama Planı ) toplantısında zikredilen "A different approach for global vaccination" ( Küresel aşılama için farklı bir yaklaşım ) ifadesi de pandeminin küresel aşılamaya sebep yaratmak için kurgulandığını yani anılan ifadedeki “farklı yaklaşım” olduğunu ortaya koymaktadır.

* Yazılım şirketi sahibi ve GAVI ( Global Alliance for Vaccines and Immunizations / Küresel Aşı ve İmmünleştirme Birliği )'nin büyük finansör ortağı olan yazılım şirketi sahibi şahısın pandemi süreci içinde kendinden emin bir şekilde "Küresel nüfusun tamamı aşılanmadan normale dönülemez." söylemi ayrıca dikkat çekmektedir. Doktor sıfatı olmayan bu şahsın böylesine kendinden emin bir şekilde küresel çapta hüküm vermesi de ayrıca haddini aşma ve suç niteliğindedir.

* Türkiye'nin 11. Stratejik Kalkınma Planı'nın 2019 - 2023 dönemini ( tam pandemi süreci ) kapsaması ve sağlıkla ilgili 61. maddede "Deri altı çipler"den bahsedilmesi de yine pandeminin belirli yerel ve küresel uygulamalara vasıta olması için belirli bir zümre tarafından kurgulanan ve belirli mercilere önceden bilgisi verilen bir proje olduğu izlenimini oluşturmaktadır.  

* 18.10.2019 tarihinde yani COVID19 pandemisinden birkaç ay önce New York'ta, John Hopkins Sağlık Güvenliği Merkezi, Dünya Ekonomik Forumu ve Bill & Melinda Gates Vakfı ortaklığı ile bir pandemi durumunda ekonomik ve sosyal zayiatı minimize edebilmek amacıyla kamu ve özel sektörün işbirliği halinde yapması gerekenleri konu alan "Event 201" isimli bir uygulama gerçekleştirilmiştir. 

* 2019 yılında ilgili üst merci tarafından "Pandemik Influenza Ulusal Mücadele Planı" hazırlamış olması ve dökümanın hazırlanma tarihiyle pandemi tarihinin ve virüsün isminin ( COVID19 ) uyum arzetmesi de dikkat çekmektedir. Zira bu dökümanın başlığında “Pandemik” yerine “Epidemik” de yazabilirdi. “Epidemik” belirli bir bölgedeki salgını, “Pandemik” ise birçok ülkeye yayılmış salgını tanımlamaktadır. “Pandemik” vakasının ortaya çıkacağı önceden bilinmekte miydi?

* COVID19'un laboratuarda üretilmiş sentetik bir virüs olduğu artık yetkili merciler tarafından dahi ifade edilmektedir. Ancak DSÖ 09.02.2021 tarihinde "Covid19'un laboratuvardan sızmış olmasına ihtimal vermiyoruz. Laboratuvardan sızma tezini daha fazla araştırmaya gerek yok." beyanında bulunduktan sonra 16.07.2021 tarihinde "Covid19'un Çin'deki bir laboratuvardan sızmış olabileceği teorisini yok saymak için henüz erken." beyanında bulunmuştur.

* Öte yandan 2019 yılında ve öncesinde vizyona giren birçok distopik filmde virüse bağlı pandemi ve yapay zekaya bağlı dijital dikta rejimi konusunun işlenmesi de ayrıca önem arzetmektedir. Bilindiği üzere küresel elit, operasyonlarına ilişkin bilgileri önceden topluma aktarmaktadır. Bu taktiğin sebepleri; ifşa ederek gizlemek, bilgiyi komplo söylentileri yayarak itibarsızlaştırırken mesajı da vermek, yapılacak olanı önceden duyurarak kitleleri bilinçaltında hazırlamak, kitle zikri yaptırmak suretiyle gerçekleşmeyi sağlamak. 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/09/gizleyerek-ifsa-olmak-veya-ifsa-ederek.html

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/01/kuresel-seytanlar-uygulamalarn-ve.html

* Coronavirus salgını 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ tarafından pandemi olarak tanımlanmış ve aynı tarihte Türkiye'de ilk vaka görülmüştür. Coronavirus süreci tarihler, teknik tespitler ve kodlamalar itibarıyla adeta bir 11 nümerolijisi şölenine dönüşmüştür. Bir başka deyişle süreç içindeki önemli gelişmeler ve bilgilerde sürekli olarak 11 nümerolojisi göze çarpmaktadır. Bu durum da pandemi vakasının yeni bir 9/11 ritüeli olduğu algısını yaratmaktadır. ( 11 nümerolojisiyle uyumlu ritüeller yeni bir süreç başlangıcı aşamasında, halden hale geçiş / farklı boyuta geçiş kavramlarına istinaden gerçekleştirilmektedir. )

* Çözüm olamayacağı aşikâr olan kapanma uygulamaları çözüm olmamış aksine birçok insanda ve özellikle 65 yaş üstü insanlarda hareketsizlik, stres ve depresyona yani korkua bağlı hastalanmalar ve ölümler oluşmuştur.

* Halk evlere kapatılırken yetkili bazı mercilerin kapalı alanlarda tıklım tıklım toplantılar yaptıklarına şahit olunmuştur. Bu durum “Hani salgın vardı?” sorusunun sıkça sorulmasına ve tepkilere neden olmuştur.

* Süreçte gerek yetkili merciler ve gerekse medya tarafından sürekli olarak korku frekansı pompalanmış ve toplum psikolojisi çökertilmiştir. Korku, vücut frekansını düşüren, bağışıklık sistemini zayıflatan ve hatta doğrudan hastalanmaya ve ölüme sebebiyet veren bir olgudur.

* Faz çalışmaları tamamlanmamış ve dolayısıyla ruhsatlandırılmamış kimyasal materyellere acil kullanım onayı ile aşı niteliği kazandırılmış ve dünya bir laboratuara, tüm insanlar da deneklere dönüştürülmüştür.

Veya daha da ilginç olabilecek olanı, yaklaşık otuz yıldır üzerinde çalışılan ve esası "Programlanabilir RNA molekülü / Programlanabilir Virüs" olan mRNA molekülleri ( gen terapi materyelleri ) Afrika'da yıllardır sürdürülen aşılama operasyonu kapsamında yaşlı, genç, çocuk, kadın, hamile vb. üzerinde denenmiş denenmiş, faz çalışmaları burada tamamlanmış olabilir. Bu durum da mRNA aşısına ilişkin her türlü detaya hakim olunduğunu, aşının insanlarda hangi kriterlere göre hangi etkileri oluşturduğunun bilindiğini, sanki pandemi kapsamında iki Türk doktor tarafından bulunmuş da acil kullanım onayı ile kullanıma sunulmuş havası yaratıldığını ortaya koyabilir. Aşı şirketlerinin ve yetkili mercilerin aşılamaya ilişkin hiçbir sorumluluk almamaları da aşının kısa ve uzun vadeli etkilerinin ( kardiyovasküler hastalıklar, kanser, kısırlık, bağışıklık sistemi hastalıkları vb. ) net olarak bilindiği izlenimini uyandırmaktadır. Ayrıca bu durum küreselcilerin dünya nüfusunun azaltılması planıyla da uyum arzetmektedir.

* Virüs ve aşılar konusunda henüz olgunlaşmamış, bilimsel doğruluğu netleşmemiş, doğruluğu şüpheli bilgiler yetkili sıfatıyla medyada konuşan kişiler ve medya tarafından sürekli olarak tekrarlanmıştır. Belirli söylemlerin, kelimelerin veya sayıların sürekli olarak tekrarlanması çok tekrar ile zihin kontrolü, zihin programlaması ( şartlaması ) ve bilgi ekme metodudur.

* Aşının içeriği ve etkileri hususunda belirsizlik ve güvensizlik söz konusudur. Zira ithal edilen aşının teknik standartlarını ve içeriğini test  ve teyid edecek yeterli bir donanım olup olmadığı da net değildir. Ancak bazı tıp otoriteleri sanki aşının kimyasal içeriğine ilişkin analizleri bizzat kendileri yapmışlar gibi aşılama operasyonunu savunmaktadırlar.

* Önce inaktif bir aşı iki doz yapılmış olup şimdi ise bu aşıya ilave olarak bir doz da mRNA aşısı yapılması gerektiği, aksi halde aşının korumayacağı bildirilmektedir. Ve hatta üç doz mRNA veya iki doz inaktif bir doz mRNA gibi tarifeler dayatılmaktadır. Ancak sürekli gündeme getirilen yeni mutasyonlara / varyantlara karşı aşının ne kadar koruyacağı belirsizdir. Ayrıca ısrarla mRNA aşısına yönlendirme yapılması da dikkat çekmektedir. Aşıların ithal edilmesi ve uygulanması için geçen 7-8 aylık zamanda zaten virüs mutasyona uğrayıp varyantlarını ürettiğinden yapılan aşıların etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle "hatırlatma aşısı” vb. gibi uyduruk söylemlerin ardına sığınılarak çoklu dozlar uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşımla her altı ayda bir aşılanma gerekir ki bu da potansiyel komplikasyonlar ( Cytokine Fırtınası vb. ) açısından tehlikelidir. Salgın esnasında aşılama yapılmasının ve ayrıca çok doz uygulanmasının zaten mutasyon tetikleyicisi olduğu da bilinmektedir. Yani bir kısır döngü oluşmakta ve aşının çözüm olmadığı hatta ilerleyen süreçte sorunun ( mutasyon,varyant ) kaynağının aşının kendisi olduğu ortaya çıkmaktadır.

* mRNA aşısı çok iletken olan Grafen Oksid içermektedir. Grafen oksid RNA molekülünün hücre çekirdeği içine girmesini sağlamaktadır. Bu maddenin iletken olması nedeniyle aşı olmuş bir kişinin hücre fonksiyonları yüksek elektromanyetik frekans ( 5G+ ) iletisi vasıtasıyla manipüle edilebilir ve RNA moleküllerinin ( virüsün ) mutasyonu sağlanabilir. ( Bir laboratuar üretimi olan Coronavirus'ün de iletken madde içermesi kuvvetle muhtemeldir. )

* mRNA henüz aşı  özelliğini kazanmamış olan ve Faz3 denemesi tüm insanlık denek olarak kullanılmak suretiyle yapılmaya çalışılan kimyasal bir bileşiktir.

* Mayıs 2021'de EMA ( European Medication Agency / Avrupa İlaç Ajansı ) Biontech aşılarının saklama koşullarını değiştirme kararı almıştır. Saklama koşulu "Eksi 80 santigrad derecede 5 güne kadar muhafaza" iken "Buzdolabı sıcaklıklarında (2 - 8 santigrad derece ) 1 aya kadar muhafaza" olarak değiştirilmiştir. Anılan iki koşul arasında muazzam ve mantıksız bir fark bulunmakta olup, bu değişimin neden ve nasıl yapıldığına ilişkin herhangi bir teknik açıklamada da bulunulmamıştır.

* Aşının koruyuculuk oranı ve süresi hususunda da belirsizlik ve güvensizlik oluşmuş durumdadır. Zira bu bilgilerin netleşebilmesi ve bilimsel olarak teyid edilebilmesi için aşılamadan sonraki en az iki yıllık bir sürecin gözlemlenmesi ve istatistiki verilerin derlenmesi gerekmektedir.

* Virüsün aşılanana da bulaştığı, aşılananın da virüsü bulaştırdığı, aşılananın da hastalanabildiği belirtilmesine rağmen salgını aşısızların yaydığı, pandeminin esasen "aşışızların pandemisi" olduğu çok tekrar taktiği ile telkin edilmeye ve toplum kutuplaştırılmaya, ayrıştırılmaya çalışılmaktadır.

* Coronavirus bir "programlanmış virüs" niteliği arzettiğinden dolayı girdiği her bünyenin genetik özelliklerine, yaşına, cinsiyetine, kronik hastalık durumuna, alerjik olup olmamasına vb. bağlı olarak farklı etkiler ve sonuçlar oluşturabilmektedir. Bu nedenle aşı bir çözüm olmayıp gerçek çözüm bağışıklık sistemini güçlendirici gıdaların ve vitaminlerin almasıdır.

* Bir aşı şirketini temsil eden ve medyatik hale gelen şahısın aslında sağlık konusunu bir “pazar faaliyeti” olarak gördüğü web sitesindeki “Pazara yeni aşı getiriyoruz.” ifadesinden anlaşılmaktadır. İnsanlığı ve/veya dünyayı “pazar” olarak nitelemek sorgulanacak bir zihniyettir. Marvel Prodüksiyonun Wonder Woman film serisindeki Dr. Poison ( Dr. Zehir ) karakterinin Türk olması da ilginç soruları gündeme getirmektedir. Pandeminin bir kurgu olduğu baz alındığında mRNA aşısının da tıpkı PCR test cihazları gibi çok önceden hazırlanmış olması kuvvetle muhtemeldir. ( Anılan şahıs 1 trilyon doz aşı üretiminden bahsetmektedir. Bu aşının kimlere ve hangi zaman diliminde yapılması planlanmaktadır.? )

* Yazılım şirketi sahibi şahıs 15 Eylül 2021 tarihli habere göre ''Tek gerçek çözüm, tüm dünyaya yetecek kadar aşıyı 100 günde üretebilecek fabrikalar üretmek. BİR SONRAKİ PANDEMİDE 100 günde herkes için aşı üretebilme gayelerine ulaşmak adına, dünyanın en büyük aşı üreticisi Serum Enstitüsü'nün bulunduğu Hindistan'da ve diğer gelişmekte olan ülkelerde devasa mRNA aşısı fabrikaları olmasını sağlayacağız." diyerek süreci bilgisayar teknolojisindeki asla sonlanamayacak olan ticari bir kurgu olan "Virüs / Antivirüs" kısır döngüsüne indirgemiştir. Bu ifadesi de tıpkı 2015 yılındaki TED konuşması gibi soruşturma gerektiren bir durumdur.

* ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü “vücut içinde kendi kendine gelişebilen ve tüm varyantlara karşı koruma sağlayabilecek mRNA bazlı yeni bir aşı geliştirildiğini” duyurmuştur. İleride oluşabilecek varyantlar nasıl bilinebilmektedir? Böyle bir bilginin ve teknolojinin varlığı Coronavirus’ün özelliklerinin çok iyi bilindiğini ve aslında aşıyı üretenlerin virüsü de ürettiklerini ve dolayısıyla aslında herşeyin insanları aşılayabilmek için kurgulanmış bir tuzak olduğunu ispatlar niteliktedir.

* 1988 yılında HIV virüsünü keşfederek Nobel ödülü alan Fransız virolog Luc Montagnier ve 1988 yılında mRNA moleküllerinin protein sentezinde kullanılması tekniğini keşfeden Amerikalı virilog Robert Malone salgın süreci içinde yapılan aşılamanın virüs mutasyonunu ve etkin varyant oluşumunu tetiklediğini belirtmektedir. Bir başka deyişle mutasyonlar ve varyant oluşumları esasen aşılananların vücutlarında gerçekleşmektedir. Bu durum bir "Aşı & Mutasyon" kısırdöngüsünün tezahürüne sebeb olmakta ve aşılama yoluyla sürecin dilendiği kadar uzatılabileceği izlenimini vermektedir. Her yıl aşılama yapılmalı söyleminin altında yatan şeytani amaç da zaten mutasyon ve buna bağlı varyant oluşumu sürecinin devam ettirilmesidir.

* Ünlü aşı bilimcisi virolog Dr. Geert Vanden Bossche de salgın süreci içinde yapılan kitle aşılamasının virüsün çok uzun sürede geçireceği mutasyonları çok kısa sürede geçirmesine sebeb olduğunu ve mevcut aşılama sürecinin salgının sonlanmamasının ana sebebi olduğunu belirtmektedir. Zira İspanyol Gribi dahi o dönemki koşullar altında iki yılda sönümlenirken COVID19 salgınının üçüncü yılına girmekte olması üzerinde derin! düşünülmesi gereken bir husustur.

* COVID19'un HIV ve Malaria molekülleri içeren, laboratuar üretimi sentetik bir virüs olduğunu söyleyen Nobel ödüllü Fransız virolog Luc Montaigner pandemilerin aşı ile sonlanamayacağını, sürü bağışıklığı ve virüsün mutasyon geçirerek etkisinin azalması ile sonlanacağını belirtmiştir. Montaigner salgın süreci içindeyken aşılama yapmanın, zaten mutasyon süreci içinde olan virüsün zayıf değil güçlü varyantlar üretmesine sebep olacağını da vurgulamıştır.

* Süreç içinde, zaten daha çok antikor ürettikleri için çocukların aşılanmayacakları belirtilmiş olmasına rağmen şimdi çocuklar ısrarla aşılanmak istenmekte ve aşılama yaşı 12 yaşa kadar indirilmektedir. Ayrıca çocuklara okullarda sürekli olarak maske taktırılması da "histotoksik hipoksi" ( toksik bazlı oksijen yetmezliği ) riski oluşturmaktadır. Öte yandan maske günde 6-7 saat takılabilecek bir materyel değildir.

* Üniversiteler genelge yayımlamak suretiyle aşısız veya PCR testsiz giriş kabul etmeyeceklerini bildirmektedirler. Bu uygulama hukuka ve insan haklarına aykırılık teşkil etmektedir. Bu aşı dayatması anayasal ve hukuki olmadığı gibi adeta bir “tecavüz” niteliği taşımaktadır.

* Mutasyonlar sonucu oluşan varyantların bulaşıcılığının yüksek, öldürücülüğünün ise düşük olduğu belirtilmiştir. Ancak yayımlanan günlük raporlara bakıldığında ölüm sayılarının arttığı ve bu yolla korku telkin edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Sağlık yetkilisinin “Her gün bu tabloya bakın.” mesajı da toplumun sürekli depresyonda ve korku halinde tutulmak istendiğinin ispatı niteliğindedir. ( 11 Ağustos'tan itibaren vaka sayısı düşürülmüş, ölüm sayısı ise artırılmaya başlanmış gibi bir tablo söz konusudur. )

* Virüs raporundaki “hasta sayısına” ilişkin bilgiler Temmuz 2021 itibarıyla kaldırılmıştır. Bu durum da varyantların bulaşıcılığının olduğunu ancak hastalığa sebebiyet verme yeteneğinin ve öldürücülüğünün az olduğunu ortaya koymaktadır. Coronavirus tablosu manipülasyon ve ajitasyon amaçlı kullanılmakta gibidir. Yayınlanan tablolardaki ölüm sayılarının zaten her yıl gerçekleşen Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölümlerin günlük raporlanmasından ibaret olduğu izlenimi oluşmaktadır. Öte yandan raporlamalar oranlar bazında değil mutlak değerler bazında yapılmaktadır ki bu metod virüsün süreçteki etkinliğinin görülmesini engellemektedir. İstatistiki trend ve etkinlik analizlerinde daima oranlar baz alınmaktadır.

* TÜİK, her yıl Şubat veya Mart ayında yayımladığı Ölüm İstatistikleri Raporu’nun 2020 yılı güncellemesini hala yayımlamamıştır.

* Her yıl gerçekleşen Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölümler COVID19 kaynaklı olarak mı diye kaydedilmektedir? Bu sorunun cevabı ancak ve ancak gerçek bilgileri içeren 2020 yılı Ölüm İstatistikleri Raporunun yayınlanmasıyla cevaplanabilecektir. ( Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölüm sayısı 2019 yılında 57 bin, COVID19 kaynaklı ölüm sayısı ise 2020 yılında ve 26 Mart – 20 Eylül 2021 döneminde toplam olarak 61 bin olarak gerçekleşmiştir. )

* Mevcut günlük COVID19 tablosunda yer alan ölüm sayılarının dağılımsal analizi de bilinmemektedir. Bir başka deyişle ölüm sayısının kriterler ( yaş grubu, kan grubu, cinsiyet, kronik hastalık, alerji vb. ) bazında dağılımı da belirsizdir.

* Nüfusun yaklaşık %70'inin iki doz aşı yaptırmış olduğu bir ortamda günlük ölüm sayılarının, aşılanmanın olmadığı 2020 senesine göre 5 kat artmış* olması aşılamanın işlevsel olmadığını aksine güçlü varyant oluşumuna sebep olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca yetkili merciden yapılan aıklamada "Ölümlerin %90'ını "tam aşılı olmayan", %10'unu ise "tam aşılı olan"  kişilerin oluşturduğu" söylenmektedir. "Tam aşılı" kavramının ne olduğu ( 2 doz mu? 3 doz mu? ) açıklanmadığı gibi ölümlerin ne kadarını "aşısızların" oluşturduğu da bildirilmektedir. ( * Raporlanmakta olan ölüm sayıları tüm Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölümleri temsil ediyor olabilir. Zira nezle, grip, zatürre vb. hastalıklar artık anılmamakta tüm solunum sistemi hastalıkları COVID19 olarak kaydedilmekte gibidir. PCR testlerinin de sanki pozitife ayarlanmış gibi çoğunlukla pozitif sonuç vermesi de dikkat çekmektedir. Öte yandan süreçte yetkilendirilmiş olan bilim kurulu üyeleri "COVID19'un gripten ayırt edilmesinin çok zor olduğu" yönünde beyanlar vermeye başlamışlardır. Bu beyanlar her gün yayınlanmakta olan coronavirus raporundaki verilerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Zira iki farklı virüs ayrt edilemiyorsa "Coronavirus" başlığı altında her gün ölüm raporu yayınlanmasının da anlamı kalmamaktadır. )

* PCR test cihazlarının pozitif sonuca ayarlı gibi oldukları görülmekte ve güvenilir addedilmemektedir. Test sonuçlarının %50+ yanlış sonuç verdiği belirtilmektedir. Bir kişi, kısa süreli aralıklarla yapılan PCR testi sonucunda hem pozitif hem de negatif çıkabilmektedir. ( Kiviye test yapıldığında dahi pozitif sonuç alınabilmektedir. ) PCR ( Polymerase Chain Reaction ) tekniği esasen hastalık teşhisinde değil genetik hastalıklarda gen analizinde ve mirobiyolojide mikroorganizma araştırmalarında kullanılan bir tekniktir. Tekniğin esası kısa sürede çok miktarda DNA kopyalaması yapılabilmesine dayanmaktadır. PCR tekniğinin kâşifi olan Amerikalı biyokimyager Karry Mullis PCR tekniği ile virüsün tespitinin mümkün olmadığını sadece virüsün genetik sekansının tespit edilebileceğini belirtmiştir. Mullis 07.08.2019 tarihinde ( tam da pandemi öncesinde...kısmet! ), 74 yaşındayken evinde ölü bulunmuştur.

* Son dönemde "Yalancı negatif" diye bir test sonucu olduğu bildirilmiştir. Yani kişinin test sonucu negatif çıksa bile o kişi pozitif olabilirmiş. Bu durumda ortaya herkesin enfekte olduğu gibi bir sonuç çımaktadır ki bu da zaten sürü bağışıklığının kazanıldığını göstermektedir.

* Yoğun bakıma alınan hastaların gerçekten yoğun bakımlık olup olmadıkları bilinmemektedir. Yoksa ücretsiz olması öne sürülerek hastalar doğrudan yoğun bakıma mı sevkedilmektedirler? Yoğun bakım ortamının negatif psikolojik tesirleri dahi hastanın durumunun ciddileşmesine sebebiyet verebilmektedir. Ayrıca “Yoğun bakımdakilerin %90’ı tam aşılı olmayanlardır.” ifadesi de belirsiz bir ifadedir. “Tam aşı”dan neyin kastedildiği net değldir. Yoğun bakımda olan “aşısızların” sayısı verilmemekte, “tam aşılı olmayanlar” gibi bir ifade kullanılmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere salgın süreci içinde yapılan aşılama nedeniyle vakalar artmış olabilir mi? Yani yoğun bakımdaki hastalar aşılandıkları için hasta olmuş olabilirler mi? Ayrıca yoğun bakımdakilerin hepsinin COVID19 hastası olup olmadığı da belirsizdir.

* Yoğun bakım hastası olmadığı fiziksel görünümünden ve ses tonundan belli olan ancak yoğun bakımda yatıyormuş numarası yapan ve “Aşı olun yoksa benim durumuma düşersiniz.” diyen bir kişinin videosunun bir sağlık yetkilisinin şahsi hesabından paylaşması da ilginç bir durum arzetmektedir.

* mRNA moleküllerinin hangi organdaki genlere tutunacağı belirsizdir. mRNA moleküllerinin immünite hücrelerini nasıl kodlayacağı da belirsizdir. Beyinde bulunan nöronlardaki reseptörlerin spike proteini COVID19 RNA’sının spike proteinine benzemektedir. mRNA moleküllerinin kodladığı immünite hücrelerinin reseptördeki hücreleri yoketmesi durumunda hafıza kaybı oluşabilecektir. mRNA moleküllerindeki spike protein formu insan hücrelerinde de bulunduğu için aşı, immünite hücrelerinin insanın kendi hücrelerine savaş açmasına sebep olabilir. Ayrıca mRNA, hücre çekirdeğinin içine girebilen bir RNA türüdür. ( Diğerleri tRNA ( Transporter RNA ) ve rRNA ( Ribosomal RNA ) ) mRNA kodunun başındaki “m” harfi “Messenger” ( Mesajcı ) kelimesini temsil etmekte olup, mRNA moekülünün genleri nasıl kodlayacağı da belirsizdir. Esasen bu cümleyi “mRNA molekülü vasıtasıyla hücreler istenilen şekilde kodlanabilir.” olarak da kurmak mümkündür. Zira ilgili aşı şirketinin temsilcisi “mRNA teknolojisi ile gelecekte, hasar görmüş organların gençleştirilmesinin mümkün olabileceğini” ifade etmiştir. Bu beyan bu bilginin ve teknolojinin şu anda hazır ve kullanımda olduğunun ispatı niteliğindedir.

* DSÖ sürekli korkutmak amaçlı beyanlarda bulunmaktadır. Örneğin “Pandemi aşı ile de bitmeyecek.”, “Yeni varyantlara Grek alfabesi harfleri yetmeyecek.” vb. Medya ise sürekli "korku" kelimesi içeren manşetler atmaya devam etmektedir. Vakalar azalırken manşet atılmamakta, vakalar artarken "Korkutan artış" diye manşet atılmaktadır. * İnsanlarda oluşan korku frekansı Cytokine Firtınası’na sebep olabilmektedir. Cytokine Fırtınası, aşırı sayıda immünite hücresinin herhangi bir organın genlerindeki hücrelere müdahalesi sonucunda ilgili organda bozulma ve hastalanma oluşmasına verilen isimdir. Yani korku duygusu, insanın kendi bağışıklık hücrelerinin kendi hücrelerine savaş açmasına sebep olmakta ve bunun sonucunda da hastalık veya ölüm gerçekleşebilmektedir.

* Tarihte hiçbir salgının aşılama yoluyla sonlanmadığı, salgınların sürü bağışıklığı ile sönümlendiği bilinen bir gerçektir.

* Zaten doğal sürecinde sönümlenme trendine girmiş olan salgın kapsamında azalan vakaların ve ölümlerin “aşılama” nedeniyle azaldığı yönünde yanıltıcı beyanlarda bulunulmuştur. Aksine mutasyonların ve varyantların sebebi salgın süreci içinde yapılan aşılamadır. Normalde 1-2 yıl gibi bir süre içinde virüsün etkinliği her mutasyonda azalır ve salgın son bulur. Ancak salgın esnasında yapılan aşılama virüsün direncini artırmasına ve güçlü varyantlar oluşturmasına sebep olmakta ve süreci uzatmaktadır. Ayrıca her gün ana akım medyada konuşan tıp otoritelerinin aşı dışındaki korunma çözümlerinden ( beslenme, vitaminler vb. ) hiç bahsetmemeleri de dikkat çekmektedir.

* Sürekli mutasyon geçiren virüsün aşısının olamayacağı, her aşı üretildiğinde birçok yeni varyantın ortaya çıkacağı, varyantların sebebinin salgın süreci içinde yapılan aşılama ve çoklu dozlu aşılama olduğu, varyantların aşılananların vücutlarında oluştuğu mRNA aşısının mucidi Dr. Robert Malone tarafından dile getirilmektedir. Ayrıca COVID19'un programlanabilir bir RNA virüsü olması da her mutasyon sonucunda daha farklı bir varyant oluşmasının sebebi olabilir. Zira aynı aileden ( H1N1 Influenza ) bir virüs olan İspanyol Gribi virüsü de mutasyon geçirmiş ancak her mutasyonda daha da zayıflamış ve salgın iki yıl içinde sonlanmıştı. Yani COVID19 esasen mRNA olabilir ve enfekte olmayanlar da aşı ile enfekte edilmekte olabilir.

* Doktorlar aşılanmayanlar için etik olmayan ( ahlaksızca ) ve yeminlerini bozacak şekilde beyanlar vermektedirler. Mesela kalp cerrahı olan BS isimli bir şahıs muhtemelen kendisine verilen talimat doğrultusunda "Ben aşı yaptırmam diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok ama kurallar koyacağız, devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüse binemeyecekler.”, “Ben aşı olmak istemiyorum deme hakkı yok kimsenin. Herkes aşı olmak zorunda. Değil İstanbul, değil Türkiye, bütün dünyanın yüzde 70-80 oranında aşı olmazsa önümüzdeki 4-5 yıl korona pandemisi ile beraberiz. Virüs her yıl mutasyona uğrayacak. Her yıl aşı olacağız”, “Aşı olmayanlar ne olacak? Hani köpeklere aşınız var mı diye söylüyordu, şimdi artık insanlara sorulacak. Pasaport alamayacaklar, uçağa binemeyecekler, toplu taşımaya giremeyecekler. Aşı olmayanlara yaşama şansı verilmeyecek” ifadelerini kullanma cüretini gösterebilmiştir. İşi ve mesleki yemininin temeli insanları yaşatmak ve onlara yardım etmek olan bir şahsın bu ifadeleri kabul edilemez niteliktedir.

Öte yandan artık ana akım medyanın ekran doktoru halini almış MC isimli şahıs ise "DNA aşıları da faz çalışmalarında kullanılıyor. Ben hiç maymuna benzeyen, 3 kulaklı, 5 kulaklı insan görmedim. Siz gördünüz mü?” gibi tuhaf söylemlerde bulunabilmiştir. mRNA aşısının etkilerinin hemen ortaya çıkmayacağı, etkilerin ortaya çıkmasının en az 5-10 senelik bir zamanı kapsayacağı ve gelecek nesillere etkisi olacağı malumken bu ifadeler alaycı ve aşağılayıcı niteliktedir. ) Evvelce kapanmayı destekleyen bu şahıs dsha sonra "65 yaş ve üstünü eve kapatmak hataydı." minvalinde söylemde da bulunmuştur. Zira ilgili şahıs söylemlerini sürekli olarak değiştirmektedir.

Sağlık konusundaki üst yetkili 08.12.2020 tarihinde şu beyanatı vermiştir. "Türkiye bu kadar zavallı mı? Sonuçlarını bilmediğimiz aşıyı 83 milyona yapacağımızı mı düşünüyorsunuz? Türkiye bu kadar mı sorumsuz davranacak? Yurt dışında akredite olan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuz (TİTCK) ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü laboratuvarı var. Hangi aşı olursa olsun, akredite olan, uluslararası boyutta tanınan laboratuvarlarımızda incelemelerimizi yapmadıkça (aşılara) ne ruhsat veririz, ne vatandaşımıza kullandırırız. Kim olursa olsun, BioNTech dahil. BioNTech, Faz 3 sonuçlarını tamamladı mı? Değil. Ne yaptı? Erken sonuçları açıkladı. Çin de erken sonuçları açıklamadıkça, biz bu sonuçları bilmedikçe, bizim Türkiye'deki sonuçlarımız ortaya çıkmadıkça, TİTCK ve Halk Sağlığı laboratuvarlarında incelemeler tamamlanmadıkça vatandaşımıza aşı yapılamaz. Biz testlerimizi yapmadıkça, dünyada test sonuçları açıklanmadıkça ruhsat vermeyiz. Ruhsat vermediğimizi ülkede kullandırmayız."

Ancak Faz 3 çalışması 2 yıllık bir süreç olup, şu anda yukarıdaki ifadelerin tam aksine olacak şekilde 83 milyon denek olmaya zorlanmaktadır. 

Aynı yetkili mRNA hakkında da şunları söylemiştir. "İnaktif aşılar en pahalı aşılardır. Bu aşılar geleneksel ve doğal aşılardır. Kısa, orta ve uzun vadeli sonuçlarını biliyoruz. Rus aşısı dahil, mRNA aşıları daha çok ve kolay üretilir. Küçük ortamlarda, yoğun üretilen, ucuz aşılardır. Dünya onun için buna yöneliyor. İnaktif aşı daha büyük ortamda üretiliyor. Hücreyi üretmek gerekir. Öbürü sentetik, yapay. Daha kolay, daha ucuz. İki Türk'ün başarısı ile övünüyoruz. İlk günden itibaren irtibattaydık. Türkiye'de Faz 3 çalışması için izin verdiğimiz iki aşı var. Biri, BioNTech. O arkadaşlar olmasa BioNTech'e vermezdik. Niye verdik? Vatandaştaki etkisini görerek, satın almak içinVatandaşıma, “Yüzde yüz güvenebilirsiniz. Ben de yaptırmak istiyorum” diyebileceğim bir aşı olma noktasında, daha emin değil dünya. Uzun vadeli bağışıklık sonuçlarını bilmiyoruzErken dönem başarı sonuçlarını dünya göremedi. Yalnızca AstraZeneca için değil, BioNTech için de söylüyorum. Bunlar ‘mRNA' aşısı. Yani, genetik yollarla elde edilen aşılar. Erken dönemde antikor ve hücresel bağışıklık geliştirme anlamında başarı ortaya koymuş olabilirler. Ama orta ve uzun vadeli sonuçlarını dünya bilmiyor. Çünkü salgında mRNA yöntemiyle ilk kez kullanılıyor. Esas, sonuçlarını dünyanın bildiği aşı, geleneksel ve klasik yöntemdeki ‘inaktif' dediğimiz aşıdır."

Sağlık yetkilisinin 09.12.2020 tarihinde aşı temini konusunda Çinli firmayla yapılan anlaşma hakkındaki şu ifadeleri de bilimsellikten ve gerçeklerden ne kadar uzak olunduğunun bir göstergesidir. “Beğenmezsek ödeme yapmayacağız bu aşıya. Bu şekilde aşı anlaşması yapabilmiş tek ülkeyiz. Siparişimizi verirken bunu anlaşmaya koyduk. Bizdeki sonuçlar yeterince etkin olmaz ise aşıları iade etme ve beş kuruş bile ödememe hakkımız var. Böyle bir anlaşmayı, herhangi bir aşı firması ile yapabilmiş başka ülke yok”

Bir "tek ülke olma" durumu var ise o da aşının niteliğini pazarlıktaki restleşme ile teyid etmeye çalışma konusunda "tek ülke olma" durumudur. 

Tüm toplumun denek olarak kullanılmakta olduğunun bir başka delili de AK isimli doktorun 09.08.2021 tarihinde sarfettiği, etik olmayan şu sözleridir. "Çocuklarda açıkçası birincisi riskimiz çok düşük. İkincisi, çocuklarda aşının uygulanması için öncelikle biz büyükleri denek olarak kullanıyoruz. Ben çocuk doktoruyum. Büyüklerde hiçbir şey olmadığını gördükten sonra, hiçbir sorun olmadığından emin olduktan sonra, bunlar yüzde 100 netleştikten sonra, o zaman biz 'çocuklarda da az sayıda bakıp görelim ondan sonra çocuklara aşı uygulayalım.' diyoruz."

Çocuklarda riskin düşük olduğu bilinmesine ve ifade edilmesine rağmen bugün tüm çocukların da ısrarla ve zorla aşılanmak istenmesi dikkat çekmektedir.

* Son dönemde kontrolsüz bir şekilde akın akın ülkeye giren, kamyonlarla şehir merkezlerine bırakılan ve toplam sayıları 7 milyona yaklaşan sığınmacıların aşılanma durumuna ilişkin bilgi verilmemektedir. Bu da bu kitlenin aşılanmadığını ortaya koyar niteliktedir.

* Aşılanmanın bir “vatandaşlık görevi” ve “vatandaşın sorumluluğu” olduğu belirtilmekte ancak ne aşı şirketleri, ne devlet, ne hastaneler, ne doktorlar hiç kimse bu konuda sorumluluk almamaktadır. Ancak vatandaşlar ısrarla aşıya zorlanmakta ve üstelik aşılama esnasında kendilerine “Aşı onam formu” yani kendi rızalarıyla aşılandıklarının belgesi olacak bir form zorla imzalatılmaktadır. mRNA enjeksiyonu ile ilgili Aşı Onam Formu'nun "Olası Yan Etkiler" başlığı altındaki 5. maddesinde şöyle yazmaktadır. "5- Aşının herhangi bir bileşeninin neden olduğu alerjik reaksiyonlar: kurdeşen, alerjik cilt döküntüleri ve anafilaktik şok ( aşırı alerjik reaksiyon sonucu boyun bölgesindeki dokulardaki ödem nedeniyle nefes yolunuzda kapanma dahil olmak üzere ölümcül bir alerjik reaksiyondur ) Bilinmiyor ( Mevcut verilerle tahmin edilemiyor )" Sonuç itibarıyla etkisi bilinmeyen bir kimyasal insanlara enjekte edilmektedir.

* Komünist rejimin hakim olduğu Küba’da mRNA yerine bağışıklık sistemini güçlendirici rekombinant ( subunit protein ) aşı yapılması da dikkat çekmektedir.

* Pandemi sürecinde pozitif test sonucu olanlara verilen ve günde 16 adet gibi bir sayıda kullandırılan Favipiravir isimli ilaç daha sonra kullanımdan kaldırılmıştır. Favipiravirin çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar ve erkekler, gut hastaları, karaciğer hastaları ve çocuklar tarafından kullanılmaması gerektiği ve ilacın yeni virüslerde denenmediği ilacın prospektüsünde yazmaktadır. Yanlış ilaç kullanımından kaynaklı ölümlerin olup olmadığı hususunda da bilgi mevcut değildir. 

* 2022 yılında artık aşının, sürekli mutasyona uğrayan virüs karşısında etkisini yitirdiği bildirilebilir ve tek nihai çözüm olarak çipleme gündeme getirilebilir. Tezin içeriği ise “çip ile virüsü çok önceden tespit etmek ve daha semptomlar dahi oluşmadan pasif hale getirmek mümkün” şeklinde olabilir. Aşı hakkında bilgisi olmamasına rağmen çevresindekileri aşıya zorlayan insan kitlesi da bu durumda "Yeter artık. Takın şu çipi de bitsin bu işkence." diyerek sürece rıza göstermesi de kuvvetle muhtemeldir.

* “Aşı karşıtlığı / Aşı karşıtları” gibi yaftalamalar da kasıtlı ve toplumu ayrıştırmaya, bölmeye yönelik olarak ortaya atılmıştır. Aşının bilimsel bir koruma tekniği olduğu ve faydası aşikardır. Ancak aşı konusunda çekinceleri olan kitle henüz aşı tanımlamasını dahi kazanmamış, fazları tamamlanmamış ( 4 faz vardır ki fazların tamamlanması 6 yıllık bir süreci kapsar. ) test aşamasındaki gen terapi kimyasal materyellerinin ( moleküllerinin ) insanlar üzerinde denenmesine, insanların kobay olarak kullanılmasına ve bu süreçte aşının ısrarla dayatılmasına, insanların zorlanmasına tepki göstermektedirler. Şayet ortada bir karşıtlık varsa bu sadece “Aşı dayatmasına, zorlamasına karşıtlıktır.”

* Faz 0'ın yani hayvanlar üzerinde deney fazının tamamlanması dahi en az 1 yıllık bir süreçtir. Pandemi ilan tarihinden ( 11.03.2021 ) bugüne ( 18.09.2021 ) sadece 1.5 yıl geçmiştir. Faz 1'de ise aşı adayı kimyasal materyelin ( moleküllerin ) insanlara zararı olup olmadığı 1-2 yıllık süreçte test edilir. Faz 2'de doz ayarı yapılır ki bu süreç de 1-2 yıl sürer. Faz 3 gönüllüler üzerinde plasebo kontrolü ( bazı deneklere tam molekül, bazı deneklere boş molekül enjekte edilir. ) dahil olarak yapılır. Faz 3 en az 2 yıllık bir süreçtir. Kimyasal moleküller Faz 3'ün başarıyla tamamlanması sonrasında aşı niteliği kazanır ve ruhsatlandırılır. Bu fazlar atlanarak hızla küresel aşılamaya geçilmesi kimyasal moleküllerin yeni bulunmadığını, zaten stoklarda bekletilmekte olduğunu ve pandemi planın uygulamaya konmasıyla birlikte sanki yeni bulunmuş gibi iletişim yapıldığını ortaya koymaktadır.

* "Acil Kullanım Onayı" kapsamında aşı olarak kullanıma sokulan kimyasallar esasen aşı adayı niteliğindedirler. Zira bu kimyasalların fazları tamamlanmamış olup, Faz 3 insanlar denek olarak kullanılmak suretiyle tamamlanmaya çalışılmaktadır. Acil Kullanım Onayı, virüsün / hastalığın mevcutta tedavisinin olmaması halinde verilmektedir. Oysa Coronavirus'ü yokedebilen ilaçlar mevcuttur. Bunlardan biri "Ivermectin", diğeri de sıtma ilacı olan "Hidroksiklorikin"'dir. Ayrıca C ve D vitamini desteği de bağışıklık sistemini güçlendirmekte ve virüse karşı koruma sağlamaktadır.

* Ölüm oranı ( ölüm sayısı / vaka sayısı ) %1 seviyelerinde olan bir virüs vakası durumunda çocuklara ( çocuklarda ölüm oranı yüzbindebir ) ve hamile kadınlara dahi denek ( kobay ) muamelesi yaparak, etkileri ve sonuçları konusunda yeterli bilgiye sahip olunmayan, aşı niteliğinde dahi olmayan bir kimyasal materyeli enjekte etmek en basit ifadeyle mesleki yemin ile de bağdaşmamaktadır.

* Ölüm sayılarına ilişkin 2021 ve 2020 yılları dönemsel ( 19 Ağustos - 17 Eylül ) karşılaştırması yayımlanmış ve ölümler 5.7 kart arttı denmiştir. Nezle, grip, tüberküloz vb. tüm solunum sistemi hastalıkları kaynaklı ölümlerin COVID19 kaynaklı olarak kayda geçirilmesi durumunda tablonun öyle görüneceği aşikardır. TÜİK'in 2020 yılı Ölum İstatistikleri Raporu hala yayımlanmamıştır. Ve günlük COVID19 tablosunda "Hasta Sayısı" kriteri de Temmuz 2021 itibarıyla kaldırılmıştır.

* 2009 yılındaki Domuz Gribi salgınında gündeme gelen aşı nedeniyle 28 kişi ölünce aşılama durdurulmuştur. Ancak bugün sadece Amerika'da aşıya bağlı 14,500+ ölüm vakası gerçekleşmesine rağmen adeta bir aşı çılgınlığı yaşanmaktadır.

* FDA ( Food and Drug Administration / Gıda ve İlaç Yönetimi ) raporunda aşının ölüme, hamilelik ve doğum problemine, çocuklarda Multisystem Inflammatory Syndrome'a, aşıya bağlı hastalıklara, anaflaksiye ( hemen müdahale edilmezse ölüme sebebiyet veren alerjik reaksiyon ), miyokardite ( kalp kası iltihabı ( en çok 10 yaşındaki çocuklarda ) sebep olabildiği belirtilmektedir.

* Aşılama operasyonu genç, çocuk, yaşlı, hamile vb. gözetilmeksizin ve en önemlisi kişilerin antikor seviyelerine bakılmaksızın yapılmaktadır. Eğer bir kişinin vücudu yeterli sayıda antikor üretmişse o kişinin aşılanmasına gerek yoktur. 45 yaş altındakilerde ölüm oranı onbindebir seviyelerinde ve çocuklarda yüzbindebir seviyesindeyken özellikle çocukların aşılanmasında ısrar edilmesi büyük bir sorundur. Sürekli medyada beyanlarda bulunan profesör ünvanlı şahıs "Çocukların koruma amaçlı değil toplumda sürü bağışıklığının oluşması için aşılandıklarını" söyleyebilmiştir. Çocuklar zaten yüksek antikor üreterek bunu sağlamakta olup, aşı bir gereklilik değildir.

* mRNA moleküllerindeki spike proteinler rahimdeki bebeğin gelişimi için önem arzeden Sinsitin proteinine benzemektedirler. Bu benzerlik kısırlık sorununa ve şekli bozuk bebek doğumlarına vasıta olma potansiyeli taşımaktadır.

* SÜ isimli bir bilim kurulu üyesi antikor seviyesinin yüksek olduğu gerekçesiyle aşı olmadığını beyan etmiştir. O halde diğer insanlara neden böyle bir hak verilmemekte ve yarım saatlik bir antikor testi yapmak yerine alelacele kitleler aşılanmak istenmektedir.

* İnsanlara imzalattırılan mRNA aşısı onam formunda şu ifadeler yer almaktadır. "Aşının herhangi bir bileşeninin neden olduğu alerjik reaksiyonlar: kurdeşen, alerjik cilt döküntüleri ve anafilaktik şok ( aşırı alerjik reaksiyon sonucu boyun bölgesindeki dokulardaki ödem nedeniyle nefes yolunuzda kapanma dahil olmak üzere ölümcül bir alerjik reaksiyondur ) Bilinmiyor ( Mevcut verilerle tahmin edilemiyor )"

 TTB, 29.06.2021 tarihinde "Aşı tereddütünü artırıyor." gerekçesiyle "Aşı Onam Formu" metninde değişiklik talep etmiştir. Formdan çıkartılmasını istedikleri ifadeler şöyledir;

"Aşının uzun süreli etkilerinin ve verimliliğinin şu an bilinmemesi"

"Aşının henüz bilinmeyen olumsuz etkilerinin olabileceği"

"Salgın koşulları altında kişinin tamamen kendi istemesi halinde uygulanacağı"

"Maddi ve manevi zararlarda üretici firmanın sorumlu olmayacağı"

"Aşının Acil Kullanım Onayı ile kullanıldığı"

"Sorumluluğun bireylere ait olduğu"

Bu hususlar zaten aklı selim bir insanın tereddüt etmesini gerektirecek hususlardır.

* Bazı tıp çevreleri mRNA teknolojisinin otuz yıldır “toplu aşılamada” kullanıldığını ifade etmektedirler. Şayet bu ifade Afrika'daki yerlilerin kobay olarak kullanıldıkları deneyleri kastetmiyorsa mRNA teknolojisi ilk defa pandemi kapsamında kitlesel aşılamada kullanılmaktadır.

* Hibrid aşılamanın ( inaktif + mRNA ) sakıncalı olduğu DSÖ tarafından belirtilmesine rağmen bu uygulamayı yapan tek ülke Turkiye'dir.

* DSÖ pandeminin aşılama ile sonlanmayacağını, nüfusunun %80'ini aşılayan ülkelerde dahi vakaların durmadığını bildirmiştir. Bu durum aşının, bir çözüm olmadığını ve hatta mutasyona ve güçlü varyant oluşumuna sebep olan yegâne sebep olduğunu ortaya koymaktadır.

* İnsanlara her şeyi para karşılığı satmayı ilke edinmiş küreselcilerin mRNA aşısını ısrarla ve ücretsiz olarak yapma çabaları da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.

Sonuç olarak;

Enjekte edilen mRNA molekülleri zamanla hem insanın bağışıklık sisteminin zayıflamasına hem de etkin virüs varyantlarının insan vücudunda gelişmesine sebebiyet verecektir. Zira virüsler zaten RNA molekülleri olup, mRNA da esasen programlanmış / kodlanmış virüs niteliğindedir. Dolayısıyla, mRNA ile transfeksiyonun kaşifi virolog Robert Malone'un ve HIV virüsünün kaşifi virolog Luc Montagnier'nin belirttiği gibi, "Virüs & Aşı ( mRNA )" ikilisi sadece etkin virüs varyantlarının oluşturulmasına vasıta olan bir kısır döngüdür. DSÖ'nün "Aşı yeterli olmayacak, yeni virüsler gelecek." minvalindeki açıklamalarının sebebi de mRNA enjeksiyonu vasıtasıyla virüsün insan vücudunda etkin varyantlar oluşturmasının sağlanmasıdır. Pandeminin başında sarfedilen "Virüsün kaynağı yarasalardır." şeklindeki uyduruk söylem şimdi yerini gerçek olan "Virüsün kaynağı insandır." söylemine bırakmaktadır. Zamanla bağışıklık sistemi zayıflamış olan insanların mRNA enjeksiyonu olmadan yaşayamaz hale gelmeleri planlanmaktadır. Bunun bir adım ötesi ise "mRNA'nın yetersiz kaldığı" söylemine istinaden "Çipleme" yapılması gerekliliği olacaktır. "Çipleme" ile virüslerin hastalanma öncesinde tespit edilebileceği, hastalanma durumunda ise iyileşme sağlanabileceği ve hayat kurtarılabileceği söylenecektir. Böylelikle mRNA ve çip kıskacına girmiş olan insanların dijital teknolojiye tam bağımlı köleler haline getirilmeleri planlanmaktadır. Bu da zaten özü tam tahakküme dayalı totaliter Yeni Dünya Düzeni'nin nihai hedefidir. 

Ayrıca bkz. 

https://kuranilmi.blogspot.com/2021/06/coronavirus-as-ve-11.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/11/as-olmak-ya-da-olmamakiste-butun-mesele.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2021/05/asdaki-kodlama-ve-yine-11-numerolojisi.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2021/09/mrna-ve-uracil-enzimi.html?m=1




Monday, September 20, 2021

Dillerdeki ortak "son ekler"

Dünya dillerinin ortak tek bir kökeni olduğu etimolojik analizler sonucu ortaya çıkmaktadır. Dillerde isimleri sıfat yapan bazı "son ekler" de aynı şekilde ortak bir kökü yansıtmaktadırlar. Türkçede isim olan bir kelimenin sonuna eklenerek kelimeye "Gibi olma, Gibi olan" anlamı vasıtasıyla sıfat özelliği kazandıran aşağıdaki "son ek"lerin farklı dillerdeki karşılıkları da özdeş niteliğe sahiptir.

-Lİ / LU

BulutLU, ÇeşitLİ, SürekLİ, GüvenLİ, TatLI ( Tür. )

GeneralLY ( Genellikle ), FinalLY ( Son olarak ), FairLY, DaiLY, ContinousLY ( İng. )
WirkLICH ( Gerçekten ), EigentümLICH ( Özel, Tuhaf ) ( Alm. )

-İK / -IK

EğİK, YatIK, ÇatIK, YamUK, ÇekİK, OyUK, BatIK

AutomatIC, MechanIC, PsychologIC ( İng. )
AutomatIQUE, MécanIQUE, PsychologIQUE ( Fra. )
AutomatISCH, MechanIK, MechanISCH ( Alm. )

-TE / TÜ

GörünTÜ, KaşınTI, DoğrulTU

ProbabiliTY, FormaliTY ( İng.)
ProbabiliTE, FormaliTE ( Fra. )
ProbabiliTAT, FormaliTAT ( Alm. )

-GUN / GİN

OlGUN, GirGİN, EnGİN, BayGIN ( Tür. )

HeteroGENous, HomoGENous, PathoGENE ( İng. )
HétéroGENE, HomoGENE ( Fra. )

-İYE

ŞemsİYE ( GüneşLİK ), AlenİYYE ( AçıkLIK ) ( Ara. )

QuadrILLE ( Kareli ), PointILLE ( NoktaLI ) ( Fra. )

-AT

İcraAT ( Uygulama )
FaaliyET
MüracaAT ( Başvuru )
KiraAT ( Okuma )

CreATE ( Yaratmak ) ( İng. )
EjaculATE ( Fışkırmak ) ( İng. )
ToxicATE ( Zehirlemek ) ( İng. ) 

-AL

HayAL 
GüncEL
KılcAL

LogicAL ( Mantıklı ) ( İng. )
FormAL ( Şekilsel, Resmi ) ( İng. )
HistoricAL ( Tarihi ) ( İng. )

Saturday, September 18, 2021

Singularity ... sahte Vahdet 

İnsanın, Allah'ın takdiri olan yaratılışının kodları niteliğinde olan genetik yapısını mikrobiyolojik ve dijital metodlarla değiştirmek, bağışık sistemini zayıflatmak, fiziksel ve zihinsel ( ruhsal / bilinçsel ) fonksiyonlarını bloke ederek ( hackleyerek ) insanı yapay zekâya bağlı bir robota dönüştürme projesi Transhumanism ( İnsan ötecilik ), Singularity ( Tekillik ), Great Reset ( Büyük Sıfırlama ), Human 2.0 ( İnsan 2.0 ), Evolution ( Evrim ), Avatar 2045 gibi isimlerle anılmaktadır.

Açıkça görülmektedir ki ilim üzerine sapmış küresel müşrikler pandemi kurgusu ve aşılama operasyonu ile yeni ve şiddetlendirilmiş bir safhasını başlattıkları bu girişimleriyle Allah'ın takdiri olan insanın maddi ve manevi yaratılışını değiştirmek ( bozmak, sakatlamak ), insanın duygu, düşünce, bilgi, inanç sistemini sıfırlamak, bu yolla onu Allah yolundan ayırarak Yapay Zekânın ( dijitalizmin ) ve dolaylı olarak kendilerinin kulları haline getirmek istemektedirler. Bu husus A'raf suresinij 16. ayetinde İblis'in söylemiyle bildirilmektedir.

7/16 Kale fe bima ağveyteni le ak'udenne lehum siratakel mustekim

( "Öyleyse, beni azdırmandan dolayı, onlara karşı, senin doğru yolunun üstüne oturacağım." dedi. )

Müşrikler, kurdukları bu tuzakların kendilerinin mutlak helâkine vasıta olacağını bile bile adeta ölümüne sigara içen ve bırakamayan tiryakiler gibi davranmaktadırlar.

35/43 İstikbaran fil erdi ve mekras seyyi' ve la yehiykul mekrus seyyiu illa bi ehlih fe hel yenzurune illa sunnetel evvelin fe len tecide li sunnetillahi tebdila ve len tecide li sunnetillahi tahvila

( Yerde kibirlenme ve kötülük tuzağıdır. Kötülük tuzağı sahibinin haricindekinin başına geçmez. Ancak evvelkilerin adetlerini mi gözetiyorlar? Allah' ın adetinde değişim bulamazsın. Allah' ın adetinde dönüşüm, başkalaşım bulamazsın. )

Müşrik şeytanların yukarıda bahsedilen projelerini "Singularity" ( Tekillik ) kelimesiyle tanımlamaları da şirkin bir başka tezahürüdür. Zira bu kelimeyle Kur'an'da zikredilen ve sadece Allahu Teala'ya mahsus "Vahdet" ( Birlik, Ünite ) kelimesine atıf yapılmaktadır. Zalimler bu kelimeye, tüm yaratılmışların kodlanarak tek tipleştirilmesi, tek bir dijital sistem altında toplanması, böylelikle tek merkezden tam tahakküm ve kontrol altına alınmaları anlamını yüklemektedirler. Oysa ki "Vahdet" kelimesi, insanların aralarında özü iyilik ve doğruluk olan tek bir kolektif bilinç tesis etmelerini ve bu yolla Allahu Teala'nın birliğini ve tekliğini idrak etmelerini yani "inanç birliği" tesis etmelerini tanımlamaktadır. Oysa şeytanların amacı tüm insanları "inkâr birliği" altında toplamaktır.

Müşrik kâfirlerin idrak mekanizmalarının Allah'ın emriyle bloke edildiği, bu nedenle gerçeği göremedikleri ve bunun sonucu olan Allah'ın birliğine karşı isyanları, nefretleri ve öfkeleri İsra suresinin 46. ayetinde bildirilmektedir. 

17/46 Ve cealna ala kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fi azanihim vakra ve iza zekerte rabbeke fil kur'ani vahdehu vellev ala edbarihim nufura

( Ve onu anlamasınlar diye kalplerinin üzerine örtüler ve kulaklarının içine ağırlık oluştururuz. Kur'an' da Rab’bini tek olarak hatırladığında, nefretle yüzlerini arkalarına çevirirler. )

Thursday, September 16, 2021

Bilimin kaynağını inkâr etmek 

Bilimsel kitaplarda yer alan bilgiler, bilimsel buluşlarını Kur'an ilmi ( Tevrat ve İncil ilmini de kapsar. ) sayesinde gerçekleştirmiş ve biliminsanı niteliği kazanmış araştırmacıların teoremleri ve formülleri ile doludur. Bu ifade anılan biliminsanlarının hepsinin de kutsal kitaplarda uzmanlaşmış oldukları anlamına gelmemektedir. Elbette ki ilahi kozmik sistem kitaplardaki ilmi insanlara farklı yollarla da ( ilham, esinlenme, zihni açılım, rüya vb. ) iletmektedir. Ancak her ne yol ile olursa olsun iletilen ilmin kaynak kodları Kur'an'da yer almaktadır. Ve birçok biliminsanı da, araştırmacı niteliğe sahip olduklarından dolayı, bu gerçeği bilmektedirler.

Her olguyu ve olayı kontrol etmek ihtirasına kapılmış olan küresel şeytanlar bilgiye, bilime dayalı bu kontrolü ve gücü ellerinde tutabilmek için insanları tarih boyunca sonsuz ilim kaynağı olan Kur'an'dan ve diğer kutsal kitaplardan uzak tutmaya, bu ilahi kaynakları itibarsızlaştırmaya çalışmışlar ve tek olan dini bölerek oluşturdukları sözde dini sistemleri bu eşsiz ilim kaynaklarının içeriklerinin anlaşılmasını engelleyecek şekilde kurgulamışlardır. Batıda papanın her sözünün kutsal sayılması, doğuda Kur'an'ın Arapça metninden anlamadan da olsa okunmasının sevap addedilmesi, uyduruk hadislerin ve sistem görevlisi din adamlarının, mollaların, tarikat şeyhlerinin söylemlerinin ayetlerden dahi üstün addedilerek ( haşa ) esas alınması "kitaptan ve kitap ilminden uzak tutma" stratejisinin ürünüdür.

Müşrik elitin kontrolü altında olan birçok biliminsanının bu şeytani sistemin sözcüsü ve kulu haline geldiklerine, esasen insanlığın zararına olacak unsurları faydalıymış gibi  aktardıklarına pandemi süreci kapsamında bir kez daha şahit olunmuştur.

Yeni Dünya Düzeni adı verilen kavram bilgiyi elinde tutanların ilah addedildiği küresel bir sistemi tanımlamaktadır. Bu bağlamda esasen yeni küresel diktatörlüğün ismi olan "Dijitalizm" kavramı da yeni düzenin "tek dini" yani "bilim dini" olarak telkin edilmektedir. Böylelikle, Allah'ın bahşettiği ilmin kendi yeteneklerinin ürünü olduğunu iddia eden gafil müşrikler insanlığın önüne şirkin en güncel versiyonu koymakta ve insanları Allah bilincinden daha da uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. 

Kasas suresinin aşağıdaki ayetlerinde, sahip olduğu dünyevi ve maddi nimetlere kendisine ait ilim nedeniyle sahip olduğunu iddia eden ve bu yolla insanların kendisini ilah addetmelerini uman Karun isimli bir müşrikin misali verilmektedir. 

28/77 Vebteği fima atakellahud daral ahirate ve la tense nesibeke mined dunya ve ahsin kema ahsenellahu ileyke ve la tebğil fesade fil ard innellahe la yuhibbul mufsidin

( Ve Allah' ın o sana verdiklerinde ahiret yurdunu ara. Dünyadan nasibini de unutma. Allah' ın sana o iyilik ve güzellik yapması gibi iyilik ve güzellik yap. Yerde bozgunu arama. Kesinlikle Allah bozguncuları sevmez. )

28/78 KALE İNNEMA UTİTUHU ALA İLMİN İNDİ e ve lem ya’lem ennellahe kad ehleke min kablihi minel kuruni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem'a ve la yus'elu an zunubihimul mucrimun ( "KESİNLİKLE O İNDİMDEKİ İLİM ÜZERİNE VERİLDİ." dedi. Kesinlikle Allah' ın ondan önce, kuvvet olarak ondan daha şiddetli ve topluluk olarak daha çok olan nesillerden kimseleri helak ettiğini bilmez mi? Ve suçlular günahları hakkında sual edilmezler. )

28/79 Fe harace ala kavmihi fi zinetih kalellezine yuridunel hayeted dunya ya leyte lena misle ma utiye karunu innehu lezu hazzin azim

( Böylece süsleri içinde kavmine çıktı. O dünya hayatını isteyenler "Ey keşke o Karun' a verilenlerin aynısı bize olsaydı. Kesinlikle o büyük pay ve haz sahibidir." dediler. ) 

Casiye suresinin 23. ayetinde de ihtiras ve kibir olguları "Heva" ( Heves ) kelimesiyle temsil edilmekte ve "ilimi sapıklık vasıtası" olarak kullanan inkârcılardan bahsedilmektedir.

45/23 Fe raeyte MEN İTTEHAZE İLAHEHU HEVAHU ve EDALLEHULLAHİ ALA İLMİN ve hateme ala sem'ihi ve kalbihi ve ceale ala besarihi ğişaveh fe men yehdihi min ba'dillah e fe la tezekkerun

( HEVESİNİ İLAHI EDİNEN KİMSEYİ GÖRMEZ MİSİN? ALLAH ONU İLİM ÜZERİNE SAPTIRIR. Kulağının ve kalbinin üzerine mühür basar. Gözünün üzerine perde oluşturur. Artık Allah’tan sonra onu kim yönlendirebilir? O halde hatırlamaz mısınız? )

Tuesday, September 14, 2021

Dişi Sığır, Şirk ve Narsizm ateşi?!

Kur'an ayetlerinde Hz. Musa'nın, kavmine ilahi kozmik ilmi getirmesine rağmen kavminin kendi yaptıkları "Dişi buzağıyı" / "Dişi sığırı" ilah edinmelerinden bahsedilmektedir. İlgili ayetler şöyledir.

2/51 Ve iz vaadna musa erbeine leyleten summettehaztumul İCLE min ba'dihi ve entum zalimun

( Ve zamanında Musa’ ya kırk gece vaad ettik. Sonra onun ardından DİŞİ BUZAĞIYI edindiniz. Sizler zalimlersiniz. )

2/54 Ve iz kale musa li kavmihi ya kavmi innekum zalemtum enfusekum BİTTİHAZİKUMUL İCLE fe tubu ila bariikum faktulu enfusekum zalikum hayrun lekum inde bariikum fe tabe aleykum innehu huvet tevvabur rahim

( Ve zamanında Musa kavmine "Ey kavmim siz DİŞİ BUZAĞIYI KENDİNİZE EDİNEREK kesinlikle nefislerinize zulmettiniz. O halde tevbe edip güzel yaratanınıza tabi olun da nefislerinizi öldürün. Bu, güzel yaratanınızın indinde size hayırlıdır." dedi. Böylece üzerinize tevbe eyledi. Kesinlikle O, O tevbeyi kabul edendir merhametlidir. )

2/93 Ve iz ehazna misakakum ve rafa'na fevkakumut tur huzu ma ateynakum bi kuvvetin vesmeu kalu semi'na ve asayna ve UŞRİBU Fİ KULUBİHİMUL İCLE Bİ KUFRİHİM kul bi'se ma ye'murukum bihi imanukum in kuntum mu'minin

( Ve zamanında sözünüzü aldık ve dağı üstünüze yükselttik. O size verdiğimizi kuvvetlice alıp tutun ve onu duyun. "Duyduk ve isyan ettik" dediler. DİŞİ BUZAĞIYI KALPLERİNİN İÇİNDE İNKÂRLARIYLA İÇİRİP BESLEDİLER. De ki: "Eğer inananlarsanız, ona inanmanız için o size emrettiği ne kötüdür." )

4/153 Yes'eluke ehlul kitabi en tunezzile aleyhim kitaben mines semai fe kad seelu musa ekbera min zalike fe kalu erinellah cehraten fe ehazethumus saikatu bi zulmihim SUMMETTEHAZUL İCLE min ba'di ma caethumul beyyinatu fe afevna an zalik ve ateyna musa sultanen mubina

( Kitap sahipleri, sana, kendilerine gökten kitap indirmeni sual ederler. Musa' ya bundan daha da büyüğünü sual etmişlerdi de "Allah' ı bize açıkça göster." demişlerdi. Böylece zulümlerinden dolayı onları yıldırım yakaladı. Sonra, o kendilerine gelen açık delillerin ardından DİŞİ BUZAĞIYI EDİNDİLER de onları bundan affettik. Musa' ya açık delil verdik. )

7/152 İNNELLEZİNETTEHAZUL İCLE seyenaluhum ğadabun min rabbihim ve zilletun fil hayatid dunya ve kezalike neczil mufterin

( Kesinlikle o DİŞİ BUZAĞIYI EDİNENLERE Rab’lerinden öfke ve dünya hayatında da zillet erişecektir. Biz uyduranları böyle karşılıklandırırız. )

20/88 Fe ahrace lehum İCLEN CESEDEN lehu huvarun fe kalu HAZA İLAHUKUM ve ilahu musa fe nesiy

( Böylece, onlara bağıran DİŞİ BUZAĞI GÖVDESİ çıkardı. "İŞTE İLAHINIZ ve Musa' nın ilahı budur. Ama o unuttu." dediler. )

İsra suresinin aşağıdaki ayetlerinde "Göğüslerde büyüyen yaratık" ifadesi yer almaktadır. Bu ifadenin evvelki bölümlerde incelenen birçok anlamı olmakla birlikte, ortak kök anlam itibarıyla bu ifade özünde "kibir, şirk, kendisini Rab'be ortak koşmak suretiyle kendisini ilah edinmek" olgularını barındırmaktadır. ( 25/43 kodlu ayette geçen "Hevesini ilah edineni gördün mü?" cümlesi bu bağlamda önem arzetmektedir. ) 

17/50 Kul kunu hicareten ev hadida ( De ki: "Taş veya demir olun." )

17/51 Ev HALKAN min ma YEKBURU fi SUDURİKUM .... ( Veya GÖĞÜSLERİNİZİN İÇİNDE BÜYÜYENİNDEN YARATIK. ... ) 

Yukarıdaki ayet akışına göre ise İsra suresinin 50. ayetinde "Kalplerde beslenen dişi buzağının, göğüslerde büyüyen yaratık olması", aşağıdaki ayetlerde ise "Göğüslerde büyüyen yaratığın dişi sığıra dönüşmüş olması" konu edilmektedir. 

2/71 Kale innehu yekulu inneha BEKARATUN la zelulun tusirul erda ve la teskil hars musellemetun la şiyete fiha kalul ane ci'te bil hakk fe zebehuha ve ma kadu yef'alun

( "Kesinlikle o boyun eğmeyen, yumuşak huylu olmayan, toprak sürmeyen ve ekin sulamayan, salınmış, alacası olmayan DİŞİ SIĞIRDIR der." dedi. "Şimdi gerçeği getirdin." dediler. Böylece ONU BOĞAZLADILAYIP KESTİLER VE NEREDEYSE YAPMAYACAKLARDI. )

Ayetteki "Boğazlanan dişi sığır" ifadesi bir teşbih olup, bu ifade esasen "Kalpteki / Göğüsteki kibir duygusunun yokedilmesi" anlamını temsil etmektedir.

A'raf suresinin 148. ayetinde ise yukarıdaki ayetlerde anılan ve sembolik ( teşbihi ) bir kavram olan "Dişi buzağının" insanın kendi üretimi bir olgu olduğundan bahsedilmektedir. 

7/148 Vettehaze kavmu musa min ba'dihi MİN HULİYYİ*HİM İCLEN ceseden lehu huvar

( Ve Musa'nın kavmi, onun ardından SÜSLERİNDEN / CEVHERLERİNDEN yaptıkları böğüren DİŞİ BUZAĞI gövdesini edindiler. )

* Ayetteki "Huliyy" kelimesi "Hily" ( Süs, Zinet, Cevher, Öz ) kelimesinin çoğuludur. Bu kelime "Cevher, Öz" anlamı itibarıyla düşünüldüğünde, ayetin çoklu ve batini anlamları arasında "genler / kök hücreler / özler ( cevherler ) kullanılarak canlı ürettikleri için insanların kendilerini ilah addetmeleri ve kendilerine tapmaları anlamı da bulunmakta gibidir. ( Ayetin zahiri anlamı ise Hz. Musa'nın kavminin ellerindeki zinet objelerinden bir sığır şekli oluşturmalarıdır. )

Zira Saffat suresinin 95. ayetinde bu husus açık ve net olarak zikredilmektedir.

37/95 Kale e ta'budune ma tenhitun ( "O yonttuklarınıza mı kulluk ediyorsunuz?" dedi. )

"Kendi ürettiğine tapmak" ifadesinin özünde "kendisini ilah addedip kendisine tapmak" anlamı bulunmaktadır. Zira üretilenin ne olduğunun önemi bulunmamakta, temeldeki zihniyet önem arzetmektedir. Satanizmin bir tezahürü olan "Narsizm" kelimesi de "Kendisini taparcasına sevmek" anlamını taşımaktadır. 

NARcissism ( "Narcissus" isimli çiçekten...çiçekteki alkaloidin uyuşturucu etkisi bulunmaktadır. ), ve NARcotic kelimelerinin kökündeki "NAR" kelimesi "Uyuşturma, Tutulma yaratma, Kaskatı kesme" anlamlarını içermektedir. Bu kelimeler, özü "kalbi ve zihni uyuşturmaya, kaskatı kesmeye" dayanan  büyünün de tanımını yapmaktadır.

"Nar" kelimesi Arapça'da "Ateş" anlamında olup, "Büyü" ve "Büyücü" anlamlarına gelen "Magic" ve "Magician" kelimeleri de "Ateş" ile ilgilidir. Zira ateşe tapanlara verilen isim olan "Mecusi" kelimesi "Magician" kelimesinin kaynağıdır. Hacc suresinde yer alan "Kalpleri katılaşanlar" ifadesi de şeytani frekanslar nedeniyle "zihni ve kalbi tutulma / uyuşma, idrak blokajı" yaşayanları tanımlamaktadır. "Kaskatı kesilme" ifadesi "Narsizm"in tanımında da yer almaktadır. Kur'an'da geçen "Cinlerin ateşten yaratılmış olmaları" ve "Şeytanın ateşe çağırması" ifadeleri de konu ile ilintilidir.

22/53 Li yec'ale ma yulkiş ŞEYTANU fitneten lillezine fi kulubihim meradun vel KASİYETİ KULUBUHUM ve innez zalimine le fi şikakin beiyd

( O ŞEYTANIN attığını, kalplerinde hastalık olanlara ve KALPLERİ KATILAŞANLARA sınav kılmak içindir. Kesinlikle zalimler uzak, derin bir ayrılık, kopukluk içindedirler. )

"Şeytana tapma" kavramının özünde de esasen "kendine tapma" olgusu bulunmaktadır. Zira "şeytan" kelimesi "Ateşe atan, Yakan, Helak eden" anlamlarını içeren ve hem cinleri hem de insanları niteleyen bir sıfattır. 6/112 kodlu ayette "insan ve cin şeytanları" ifadesi bulunmaktadır. İncil'de "Canavarın 666 sayısı insanı simgeler" ifadesinin sebebi de konu ile ilintilidir. 

Küresel şeytanların sözcüsü konumunda olan ve yazar kisvesi altında söylemlerde bulunan YNH'nin bir toplantıdaki şirk dolu cümlelerinde şöyle diyordu? "Tanrının akıllı tasarımı değil, BİZİM AKILLI TASARIMIMIZ."

Ayrıca bkz. 

https://kuranilmi.blogspot.com/2021/09/davostan-soylemler-yl-2018.html

Monday, September 13, 2021

Sümerler ... Siyah Kafalılar

Sümer uygarlığı kayıtlarda güney Mezopotamya'da ( bugünkü Irak ve Kuveyt toprakları ) kurulan ilk medeniyet olarak yer almaktadır. "Sümer" kelimesinin kök anlamı "Siyah, Koyu renk" olup, Sümerler kendilerini "Siyah kafalılar" olarak tanımlamışlardır. Zira bu milletin saç ve ten rengi "Esmer" kategorisindedir ki Arapça "Esmer" ( Siyaha yakın buğday rengi ) kelimesi "Sümer" kelimesinin bir tezahürüdür. Ayrıca Arapça'daki "Semer" ( Geceleyin hikaye anlatmak ) kelimesi de semantik köken olarak "Siyah, Kara, Karanlık, Gece karanlığı" anlamını taşımaktadır.

"Sümer" kelimesinin, Arapça'daki "Zümer"* kelimesi ile ilintili olması da muhtemeldir. Zira "Sümer" kelimesi "Asil krallar" anlamında da kullanılmış ve "kibirli elit zümreyi" tanımlamıştır. Bugün tüm dünyayı tam tahakküm altına almak isteyen küresel elitler de aynı soydan gelenlerdir. ( Soy hareketi Sümer, Babil, Mısır, Roma ... olarak devam etmiştir. )

* İngilizce'deki "Sum" ( Toplamak ) ve "Summary" ( Özet, Gruplama, Toplama ) kelimesi de aynı köktendir.

Kur'an'daki 39. ayetin ismi olan "Zümer" kelimesi "Zümre" ( Grup ) kelimesinin çoğulu olup, "Sümer" kelimesi ile ortak anlam taşımaktadır. Sümerlerin matematik, astronomi, tıp, ekonomi gibi ilimlerde çok yüksek seviyede ilme haiz oldukları bilinmektedir. Yine kayıtlara göre tarihteki ilk para sistemini de Sümerler kurmuşlardır. 

Sümerler, Anunnaki ismini verdikleri negatif frekanslı üst boyut varlıklarını ( cinler * ) ilah edinmişler ve dünyada negatif frekansı daim kılma taahhüdü karşılığında onlardan, Kur'an ilminin kodlarını almışlardır. Sümer inanışına göre Anunnaki ilah grubu "karar alan yedi ilahı" içermektedir. An, Enlil, Enki, Ninhursag, Nanna, Utu, İnanna.

* "Cin" kelimesi "Görünmeyen, Gizli, Örtülü, Korunaklı" anlamına gelmektedir.

Eldeki antik çivi yazılarında Sümerlerin kendilerini "Siyah Kafalılar" olarak tanımladıkları görülmektedir. Bu durum cinlerle temas celselerinde, bir boyut portalı niteliğinde kullanılan "Black Mirror" ( Siyah Ayna ) ve majik operasyonların genel ismi olan "Black Magic" ( Kara Büyü ) kavramlarıyla aradaki ilintiyi de ortaya koymaktadır. Zira siyah renk tarih boyunca negatif frekansın ve kötülüğün sembolü olmuştur. Kur'an ayetlerinde de "Zulumat" ( Karanlık ) kelimesi ile "Nur" ( Aydınlık ) kelimesi ile birlikte düalitedeki iki temel unsur olarak vurgulanır.

Kur'an'da "Vucuhuhum musveddeh" ( Yüzleri kararanlar ) ifadesinin "Zümer" suresinin 60. ayetinde geçmekte olması anılan ifadenin zahiri ve batini anlamlarından birinin de Sümerlere yani "Siyah Kafalılara" işaret ettiğini düşündürmektedir.

39/60 Ve (1) yevme (2) el (3) kiyameti (4) tera (5) ellezine (6) kezebu (7) ala (8) allahi (9) VUCUHU (10) HUM (11) MUSVEDDEH (12) e leyse fi cehenneme mesven lil MUTEKEBBİRİN

( Ve ayağa kalkış gününde o Allah’a yalan söyleyenleri görürsün. Onların YÜZLERİ KARARMISTIR. Cehennemde KİBİRLENENLER için yer yok mudur? )

Yukarıdaki ayetin numarasının 60 olması, Sümerlerin "Sexagesimal" adıverilen 60 tabanlı sayı sistemini ( 60'lık sayı sistemi ) kullanmış olmaları ve bir saatin 60 dakikaya bölündüğü zaman ölçüm sistemini icat etmiş olmaları açısından dikkat çekmektedir.


                           60'lık sayı sistemi

Ayrıca 60 sayısı 12 çarpana ( 1, 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20, 30, 60 ) sahip olan yüksek derecede bir bileşik sayıdır. Saat ölçüm sisteminde de 12 saatlik iki dilim bulunmaktadır.

Sümerlerin meşhur Cylinder Seal'i ( Silindir Mühür ) üzerine kabartma olarak resmedilen Güneş sisteminde 12 gezegen belirtilmiştir.

- Zümer suresinin numarasının ( 39 ) nümerolojik değeri 12 ( 3+9 = 12 ) sayısını vermektedir.

- Zümer suresinde 75 ayet bulunmaktadır. ( 7+5 = 12 )

- Ayetin ilk cümlesinde 12 kelime bulunmakta olup ayetin 12. kelimesi "Musveddeh" ( Kararmış, Siyahlaşmış ) kelimesidir.

Kur'an'da "Zumera" kelimesi ayet içinde iki kere geçmekte olup, ilk geçtiği aşağıdaki ayetteki sıra numarası da 6'dır.

39/71 - Vesika (1) ellezine (2) keferu (3) ila (4) cehenneme (5) ZUMERA (6) ...

( Ve o inkar edenler BÖLÜKLER, GRUPLAR halinde cehenneme sevkedilirler. .... )

Osmanlı döneminde 17. yüzyılda yaşamış olan saray büyücüsü / şifacısı "Cinci Hoca"'nın diğer isminin "KARABAŞzade Hüseyin Efendi" olması da konu bağlamında ilginçtir. 

Li-Fi Teknolojisi ... Işık - Aydınlık ve Bilgi

Kablosuz veri aktarımını tanımlayan Wi-Fi ( Wireless Fidelity ) teknolojisi bugün tüm dijital cihazlarda bulunan bir özelliktir. Ancak yeni dönemde verilerin her yere ve kesintisiz olarak iletilebilmesi için Li-Fi ( Light Fidelity ) teknoljisinin devreye girmesi öngörülmektedir. Li-Fi teknolojisinde de Wi-Fi'da olduğu gibi veriler elektromanyetik frekanslar vasıtası ile iletmekte ancak Wi-Fi sisteminde radyo frekansları kullanılırken Li-Fi’da görünen ışık kullanılmaktadır. Veri aktarımında ışığın kullanılması ifadesi ışığın birimi olan foton partiküllerinin kullanması anlamına gelmektedir. Sistem donanımı ışık alıcı foto-detektörden ve alınan sinyali işleyip aktarılabilir veriye çevirecek bir birimden oluşmaktadır.

Yaratılışın kodlarını içeren ve tüm bilimlerin kaynağı olan yüce Kur'an yukarıda anılan Li-Fi teknolojisi hususunda da inananları yönlendirmektedir. Zira ayetlerde "Işık / Aydınlık" ve "Bilgi / Kitap" kavramlarının esasen birbirlerini temsil edecek şekilde yer aldıkları görülmektedir. Ayetlerde "Kitab" ve "İlim" kelimeleri "Diya" ( Işık ) ve "Nur" ( Aydınlık ) kelimeleriyle ilişkilendirilmektedir. Ayetlerde bilginin bir ışık ve aydınlık olarak insanlara bahşedildiğinden bahsedilmektedir.

- Aşağıdaki ayetlerde "Kitab" ( Yazı ) Ve "Zikr" ( Hatırlama ) kelimesi "Diya" ( Işık ) ve "Nur" ( Aydınlık ) kelimeleriyle ilişkilendirilmiştir. ( Kur'an, "Zikr" ( Hatırlama ) ve "Furkan" ( Fark Yaratan ) olarak da anılmaktadır. )

21/48 Ve lekad ateyna musa ve harunel furkane ve diyaen ve zikran lil muttekin

( Ve Musa' ya ve Harun' a, ışık olarak ve sakınanlar için hatırlama olarak fark yaratanı verdik. )

3/184 Fe in kezzebuke fe kad kuzzibe rusulun min kablike cau bil beyyinati vez zuburi vel kitabil munir

( Eğer seni yalanlarsa, senden önce açık delillerle, yazıtlarla ve aydınlatıcı kitapla gelen resulleri de yalanladılar. )

Nisa suresinin 174. ayetinde "indirilen ilim", "aydınlık" kelimesiyle nitelenmektedir. 

4/174 Ya eyyuhen nasu kad caekum burhanun min rabbikum ve enzelna ileykum nuran mubina

( Ey insanlar Size Rab’binizden delil geldi. Size apaçık aydınlık indirdik.  )

5/15 Ya ehlel kitabi kad caekum rasuluna yubeyyinu lekum kesiran min ma kuntum tuhfune minel kitabi ve ya'fu an kesir kad caekum minellahi nurun ve kitabun mubin

( Ey kitap sahipleri, kitaptan gizlemiş olduklarınızın çoğunu açıklayan ve çoğundan vazgeçen habercimiz size geldi. Size, Allah’tan aydınlık ve apaçık kitap geldi.  )

5/44 İnna enzelnet tevrate fiha huden ve nur yahkumu bihen nebiyyunellezine eslemu lillezine hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bi mestuhfizu min kitabillahi ve kanu aleyhi şuheda' fe la tahşevun nase vahşevni ve la teşteru bi ayati semenen kalila ve men lem yahkum bima enzelellahu fe ulaike humul kafirun

( İçinde yönlendirme ve aydınlık bulunan Tevrat' ı, kesinlikle biz indirdik. Teslim olan haberciler, Yahudiler için onunla hükmederler. Rab’be adanmışlar ve bilginler, Allah' ın kitabını korumalarından dolayı, onun üzerine şahitler olurlardı. O halde, insanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az değere satmayın. Kim Allah' ın o indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar inkarcılardır. )

5/46 Ve kaffeyna ala asarihim bi iysebni meryeme musaddikan li ma beyne yedeyhi minet tevrati ve ateynahul incile fihi huden ve nurun ve musaddikan li ma beyne yedeyhi minet tevrati ve huden ve mev'izaten lil muttekin

( Ve onların izleri üzerine, yanlarındaki Tevrat' ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik. Ona içinde yönlendirme ve aydınlık olan ve ondan önce Tevrat' tan olanı doğrulayan ve sakınanlar için yönlendirme ve öğüt olan İncil' i verdik.  )

6/91 Ve ma kaderullahe hakka kadrihi iz kalu ma enzelellahu ala beşerin min şey' kul men enzelel kitabellezi cae bihi musa nuran ve huden lin nasi tec'alunehu karatiyse tubduneha ve tuhfune kesira ve ullimtum ma lem ta'lemu entum ve la abaukum kulillahu summe zerhum fi havdihum yel'abun

( Ve onlar "Allah insanlara hiçbir şey indirmemiştir." dediklerinde, Allah' ı gerçek kudreti ile takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara aydınlık ve yönlendirme olarak getirdiği, sizin onu kağıtlara dönüştürdüğünüz, onu açıkladığınız ve çoğunu gizlediğiniz, sizin ve babalarınızın o bilmediklerinizi öğrendiğiniz o kitabı kim indirdi?" De ki: "Allah" Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )

7/157 Ellezine yettebiuner rasulen nebiyyel ummiyyellezi yecidune mektuben indehum fit tevrati vel incili ye'muruhum bil ma'rufi ve yenhahum anil munkeri ve yuhillu lehumut tayyibati ve yuharrimu aleyhimul habaise ve yedau anhum israhum vel ağlalelleti kanet aleyhim fellezine amenu bihi ve azzeruhu ve nesaruhu vettebeun nurallezi unzile mea hu ulaike humul muflihun

( Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil' de yazılmış bulacakları o gönderilen okuma yazma bilmeyen haberciye tabi olurlar. O onlara iyiliği emreder ve onları kötülüklerden meneder. Onlara temizleri helal kılar. Pisleri, kötüleri de üzerlerine haram kılar. Onlardan, üzerlerindeki yüklerini ve kelepçelerini alır. O halde, ona inanan, onu kuvvetlendiren, destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla birlikte indirilen aydınlığı izleyenler, işte onlar iflah olanlardır. )

14/1 Elif lam ra kitabun enzelnahu ileyke li tuhricen nase minez zulumati ilen nuri bi izni rabbihim ila siratil azizil hamid

( Elif lam ra. Kitap ki, onu sana Rab’lerinin izni ile insanları karanlıklardan aydınlığa, büyüğün övülesinin yoluna çıkarman için indirdik. )

22/8 Ve minen nasi men yucadilu fillahi bi ğayri ilmin ve la huden ve la kitabin munir

( Ve insanlardan kimi, ilimsizce, yönlendirme olmadan ve aydınlatıcı kitap olmadan Allah hakkında mücadele eder. )

31/20 E lem terav ennellahe sehhara lekum ma fis semavati ve ma fil erdi ve esbeğa aleykum niamehu zahiraten ve batineh ve minen nasi men yucadilu fillahi bi ğayri ilmin ve la huden ve la kitabin munir

( Allah' ın, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa buyruğunuza verdiğini, nimetlerini üzerinize açık, görünür olarak ve gizli olarak yaydığını görmediniz mi? Ve insanlardan, Allah hakkında ilimsizce, yönlendirmesizce ve aydınlatıcı kitap olmadan mücadele edenler vardır. )

- Ahzab suresinin aşağıdaki ayetlerinde Haberci'nin "bilgi ileten bir ışık ve aydınlık olduğu" teşbihi yer almaktadır.

33/45 Ya eyyuhen nebiyyu inna erselnake şahiden ve mubeşşiran ve nezira

( Ey haberci, kesinlikle biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. )

33/46 Ve daiyen ilellahi bi iznihi ve siracen munira

( Ve izniyle, Allah’a  çağırıcı olarak ve aydınlatan ışık olarak. )

Aşağıdaki ayetlerde "Nur" ve "Diya" kelimeleri dolaylı olarak "İlim, Bilgi" kelimesiyle ilintili olarak yer almaktadır. "Karanlıktan aydınlığa çıkmak" ifadesi de "Cehaletten kurtulup ilme, bilgiye kavuşmayı" simgelemektedir.

2/257 Allahu veliyyullezine amenu yuhricuhum minez zulumati ilen nur vellezine keferu evliyauhumut tağutu yuhricunehum minen nuri ilez zulumat ulaike ashabun nar hum fiha halidun

( Allah o inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. O inkar edenler, onların dostları azgındır ki onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateşin sahipleridirler. Onlar onun içinde ebedidirler. )

28/71 Kul e raeytum in cealellahu aleykumul leyle sermeden ila yevmil kiyameti men ilahun ğayrullahi ye'tikum bi diya' e fe la tesmeun

( De ki: "Eğer Allah geceyi üzerinize ayağa kalkış gününe kadar daim kılsaydı, size ışığı getirecek ilah Allah’tan başka kimdir görüp düşündünüz mü? O halde duymaz mısınız?" )

5/16 Yehdi bihillahu men ittebea ridvanehu subules selami ve yuhricuhum minez zulumati ilen nuri bi iznihi ve yehdihim ila siratin mustekim

( Allah onunla rızasına tabi olanları selamet yollarına yönlendirir. Onları, izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola yönlendirir. )

9/32 Yuridune en yutfiu nurallahi bi efvahihim ve ye'bellahu illa en yutimme nurahu ve lev kerihel kafirun

( Allah' ın aydınlığını ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah, inkarcılar hoşlanmasalar da, istemeseler de ancak aydınlığını tamamlamayı istiyor. )


Sunday, September 12, 2021

Âlem el İlm ( İlim âlemi ) 

"Tüm yaratılmışlar" anlamına gelen "Âlem" kelimesinin "İlm" ( Bilmek / Bilgi ) kelimesi ile olan fonetik benzerliği her iki kelimenin de aynı kök anlamı yani "Bilgi" anlamını içerdiğini ortaya koyar niteliktedir. Zira yaratılışı büyük bir "Bilgi sistemi / Bilgiler bütünü" olarak tanımlamak da mümkündür. ( LM kökünden olan "Alem / Alâmet" kelimeleri de "Simge, İşaret, Belirti" anlamına gelmekte olup esasen "Bilgi" anlamını taşımaktadırlar. )

"İlm" ( Bilmek ) fiilinin şahıs zamirleriyle çekilmesi durumunda "A'lemtü / Ta'lemu / Ya'lemu" hallerini alması da "Âlem" kelimesiyle uyum arzetmektedir.

Keza yine LM kökünden olan "Lamia" ( Işık saçan, Aydınlık veren, Parlayan ) kelimesi de "İlm" kelimesiyle ilintilidir. Zira "Bilgi / İlim" kelimesi "Işık" ve "Aydınlık" kelimeleriyle de ifade edilmektedir. ( Örnek ifadeler: Aydın ( Bilge kişi, Âlim ), Aydınlanma ( Bilgilenme ), Bu bilgiler ışığında, ... )

Batı dillerindeki "Lumière" ( Işık ), "Luminous" ( Parlak, Aydınlık ), "Illuminate" ( Aydınlatmak ) kelimeleri de "LM" kökündendir. "Aydınlanmışlar" anlamına gelen meşhur "Illuminati" kelimesi de esasen "Bilgilenmişler" anlamını yansıtmakta ve de "Âlim" kelimesinin çoğulu olan "Ulema" ( Bilgilenmişler ) kelimesi ile de fonetik benzerlik arzetmektedir. Cehaletin "Karanlık" kelimesiyle nitelenmesi ve "Kara cahil" ifadesinin varlığı da konu bağlamında önem arzetmektedir.

Tevrat'ın Yaratılış bölümünde yer alan Allah'ın "Işık olsun." buyruğu da esasen "İlim / Bilgi verilsin" anlamını içermektedir. Öte yandan yaratılıştaki herşeyin esasen "kelime / kod / bilgi olduğu" da bir gerçektir.

İlahi kaynaklarda Allahu Teala'nın yaratma sebebinin "Bilinmek istemesi / Bilgiyi paylaşmak istemesi" ( doğrusunu Allah bilir. ) olduğu yönünde ifadeler bulunması da bu bağlamda önem arzetmektedir.

Fatiha suresinin 2. ayetinde yer alan "Rabbil âlemin" tanımlamasının "Bilgilerin öğreticisidir." olarak tercümesi de anlamlı olmaktadır.

1/2 El hamdu lillahi rabbil alemin ( Övgü alemlerin Rab’bi Allah içindir. )

Tekrar ile Tekâmül

"Tekrar" kelimesi "Kerr" ( Yeniden yapmak, Tekrarlamak, Çok Kere yapmak ) kökünden türemiş bir kelimedir. 

"Tekamül" ( Gelişim ) kelimesi ise "Kamil / Kemal" ( Olgun, Tamamlanmış, Gelişmiş / Olgunluk, Tamamlanmışlık, Gelişmişlik ) kökünden türemiş bir kelimedir.

Yaratılışın ilahi nizamının temeli "Tekrar ile tekamül" ilkesine dayanmaktadır. Yaratılıştaki tüm olaylar 

döngüler içinde sürekli tekrarlanmaktadır ki zaten döngüler de ayrıca sürekli tekrarlanan olgulardır.

Bazen tekrarlanan bir husus için kibirli bir şekilde "Malumun ilanı" ( Bilinenin duyurulması ) cümlesiyle tepki verilir. Ancak çoğunlukla bu cümleyi kuran kişi "Malum" olarak nitelediği yani alimi ( bileni ) olduğunu sandığı olguyu veya olayı esasen bilmemektedir. Hatta daha olguyu veya olayı tanımlayan kelimenin / kelimelerin öz anlamını dahi bilmemektedir. Zira halk arasında sıklıkla kullanılan ancak 100 kişiye anlamı sorulduğunda belki de hiç kimsenin cevap veremeyeceği birçok kelime / kelimeler bulunmaktadır. Bunun sebebini cehalet olgusunun yanısıra "bilme / öğrenme" sürecinin asla sonlanmayacağı gerçeği de oluşturmaktadır.

Kitapta ayetlerin tekrarlanması, hücrenin bölünerek kendini tekrarlaması, güneşin doğuşu ve batışı, varlıkların her gün yemek yemeleri ve su içmeleri vb. yaratılıştaki tekrarlara / döngülere misallerdir. Peki yaratılışta sebepsiz hiçbir şey olmadığına göre döngüsel olarak aynı düşüncelerin, söylemlerin ve eylemlerin tekrarlanmasının varlıklara faydası nedir? Ruhsal tekamüldür. Zira her tekrar, duyuları mühürlenmemiş olanlar için, algıda ve anlayışta yeni kapılar açarak yeninin keşfedilmesine ve dolayısıyla ruhsal tekamüle vasıta olmaktadır. Her tekrar, tekamül sürecinde atlanan kademe niteliğindedir. Kur'an ayetlerinin her tekrar okunmasında yeni yeni anlamlar ve algılar kazanılması, ilimde derinleşilmesi "Tekrar ile Tekamül" ilkesine en net örneği teşkil etmektedir. 

Kur'an'da "Tekrar ile Tekamül" olgusu, inkarcı müşriklerin söylemleri üzerinden dolaylı bir şekilde de bildirilmektedir. Aşağıdaki ayetlerde reenkarnasyon tekrarlarını / döngülerini günahkar kalarak tamamlamış olan inkarcı müşrikler özetle "Tekrarlar olsaydı tekamül ederdik." demektedirler. ( Ancak kalp, göz ve kulaklarına Allah'ın mühürü vurulmuş olanlara sayısız tekrarın dahi fayda etmeyeceği ayetlerde ayrıca belirtilmektedir. )

2/167 Ve kalellezinettebeu lev enne lena KERRATEN fe neteberrae minhum kema teberrau minna kezalike yurihimullahu a'malehum haseratin aleyhim ve ma hum bi haricine minen nar

( Ve o tabi olanlar, "Şayet kesinlikle bize TEKRARLAR olsaydı, onlardan, bizden uzak durdukları gibi uzak dururduk." derler. Allah onlara, çalışmalarını hasretle iç çekmeler olarak işte böyle gösterir. Onlar ateşten çıkanlar olamazlar. )

26/102 Fe lev enne lena KERRATEN fe nekune minel mu'minin

( Keşke kesinlikle bize TEKRARLAR olsaydı da inananlardan olsaydık. )

39/58 Ev tekule hiyne teral azabe lev enne li KERRATEN fe ekune minel muhsinin

( Veya azabı gördüğü zaman "Keşke kesinlikle bana TEKRARLAR olsaydı da iyilik yapanlardan olsaydım." der. )

Kabala veya gizli ilimler olarak anılan öğreti de kutsal kitaplardaki kelimelerin ve harflerin kötü amaçlı olarak tekrarlanmasına dayanmaktadır.  Kelime ve harf tekrarları ile yapılan büyü ( ruha / zihne / bilince ve maddeye müdahale ) operasyonlarının veya belirli kelimelerin, cümlelerin çok tekrarlanması yoluyla yapılan zihin kontrolü ve programlamasının temelinde de ters amaçlı ve kötü niyetli "Tekrar ile Tekâmül" fenomeni bulunmaktadır. ( "Tekâmül" kelimesinin anlamı nötr olup, "olgunlaşanın, gelişenin" iyilik mi, kötülük mü olduğu önem arzetmektedir. )

"Korkuvirüs ( KORKU11 )" pandemisi ve Cytokine Fırtınası

"Korku" frekansının, varlıkların maddi ve manevi ( zihinsel ve fiziksel ) yapıları üzerinde hasarlayıcı tesiri olduğu ve şeytanlar tarafından tahakküm ve köleleştirme amaçlı kullanılan yegane faktör olduğuna evvelki bölümlerde defaatle değinilmiştir.

Bir kitlenin aleyhine yönelik olarak planlanmış olan ancak o kitlenin asla kabul etmeyeceği uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için kullanılagelen şeytani metod olan "Problem - Reaksiyon - Çözüm" üçlemesi pandemi sürecinde de  gözlemlenmiştir. Anılan taktik üçlemesinin özünde "korku" yayma stratejisi bulunmaktadır. Önce bir problem oluşturularak topluma korku salınır ( Bu korku genelde ölüm korkusudur. ), daha sonra korkan halk tepki gösterip yardım ister ve problemi yaratanlar sanki çözüm bulmuş gibi evvelce planladıkları ve her detayını hazırladıkları uygulamayı gerçekleştirirler.

"Cytokine", immün sistemin ( bağışıklık sisteminin ) hücrelerini düzenleyen küçük düzenleyici proteinlerin her birine verilen isimdir.

"Cytokine Fırtınası" olarak anılan fenomen ise korku duygusu* oluşumu vasıtası ile vücuttaki cytokine miktarının ve dolayısıyla immün hücresi ( bağışıklık hücresi ) miktarının aşırı artmasına verilen isimdir. Cytokine Fırtınası sonucunda miktarsal olarak normal seviyelerinin çok üzerine çıkan bağışıklık hücreleri bu sefer iyileştirmek yerine belirli bir organın veya tüm vücudun hasar görmesine yani hastalanmasına sebebiyet verirler. 

( *  Korku duygusu stres ve depresyonun da kaynağıdır. )

              Cytokine Fırtınası ilüstrasyonu

Artık birçok kişinin farkettiği üzere Coronavirus pandemi sürecinin başından bugüne kadar gerek tıbbi, gerek siyasi merciler ve bunların sesi niteliğinde olan medya tarafından hem yerel hem küresel bazda topluma yönelik yapılan iletişimin özünü "korku" teması oluşturmaktadır. Her gün ölüm tablosunun yayımlandığı ve "Tabloya iyi bakın!" denildiği bu tuhaf süreç içinde sürekli olarak durumun kötü olduğu, daha da kötüye gideceği, vakaların ve ölümlerin arttığı ve daha da artacağı, daha hiçbir şey yaşanmadığı, virüsün sürekli mutasyon geçirerek daha da öldürücü olacağı, yeni virüslerin ortaya çıkacağı, pandeminin aşı ile de bitmeyeceği, pandeminin ve dolayısıyla pandemiye bağlı özgürlük kısıtlama uygulamalarının çok uzun süreceği, öldürücü virüslerin artık yaşamın bir parçası haline geldiği, virüsler ile yaşamak zorunda kalınacağı vb. gibi söylemler hep "korku" kelimesi eşliğinde sarfedilmiş, hiç aralıksız devam ettirilmiş ve ettirilmektedir. Aşağıda bir haber sitesinin bugünkü ( 12.09.2021 ) manşeti yer almaktadır. Sözde Dünya sağlığı ile ilgili kurum olan DSÖ insanlara umut ve moral vermek yerine "korku" pompalamaya devam ediyor.

Oysa ki hastalık süreçlerindeki en önemli husus hastanın psikolojik ( ruhsal ) durumunun daima pozitif olmasının ve frekansının yüksek tutulmasının sağlanmasıdır. Sadece iyi ve güzel kelime telkini ile yani moral düzeltici kelime iletişimi vasıtası ile bile hastalığı atlatan insanların varlığı bir gerçektir. Ancak en başta DSÖ ve onun dünya sathındaki sesi niteliğine bürünmüş olan ülkelerdeki tıbbi ve siyasi merciler tam aksi yönde iletişim yapmışlar ve yapmaktadırlar. Örneğin ülkeler genelinde her gün "ölüm tablosu" yayımlanması ve bir de "Her gün bu tabloya bakın." söyleminde bulunulması, sürdürülmekte olan korku stratejsini açıkça ortaya koymaktadır. ( Tablolardaki sayıların "verisel sağlığı" ise evvelce detaylı olarak analiz edildiği üzere sorgulanabilir niteliktedir. )

Aşağıda afişi yer alan ve 2011 yılında vizyona giren Contagion ( Salgın ) isimli film maruz kalınan Coronavirus pandemisinin kriptosu niteliğindedir. Filmin afişinde yazan "Hiçbir şey korku kadar hızlı yayılmaz." sloganı zaten tüm gerçeği ortaya koyar niteliktedir. Ayrıca filmin gösterime giriş yılı da özellikle 11 sayısını içerecek şekilde planlanmış görünmektedir. ( Coronavirus pandemisinin bir başka 11 ve 9/11 ritüeli olduğu ve süreçteki birçok gelişmeye ilişkin detayın hep 11 sayısı ile uyumlu tezahür ettiği "Coronavirus, Aşı, 11 ve 666" ve "Coronavirus ve 11 ritüeli" başlıklı bölümlerde irdelenmiştir. )


Kur'an ayetlerinde inananlara yönelik en önemli uyarının "La tehaf" ( Korkmayın ) ve "La havfun aleyhim / aleykum" ( Üzerlerine / Üzerinize korku yoktur. ) cümleleri olduğu ve sadece Allah'tan korkulması* gerektiğinin vurgulandığı görülmektedir. ( * "Allah korkusu" ifadesi esasen derin bir içeriğe sahip olup, iyilik, doğruluk, güzellik yolunda yapılmayan faaliyetlerin uhrevi sonuçlarından yani Allahu Teala'ya karşı mahcup olmaktan ve buna göre karşılıklandırılmaktan korkulmasını tanımlamaktadır. ) 

"La tehaf" ifadesinin yer aldığı ilk ayet Al'i İmran suresinin 175. ayetidir. "Tehaf" kelimesinin ayetteki 11. kelime olması da yukarıda anılan 11 nümerolojili şeytani ritüellere işaret eder gibidir.

3/175 İnne (1) ma (2) zalikum (3) eş (4) şeytanu (5) YUHAVVİFU (6) evliyae (7) hu (8) fe (9) LA (10) TEHAFU (11) hum ve HAFUNİ in kuntum mu'minin

( Kesinlikle bu size şeytandır. Dostlarını KORKUTUR. O halde, eğer inananlar iseniz, onlardan KORKMAYIN da benden KORKUN. )

"La havfun aleyhim" ifadesinin yer aldığı ilk ayet ise Bakara suresinin 38. ayetidir. ( 3+8 = 11 )

2/38 Kulnehbitu minha cemia fe imma ye'tiyennekum minni huden fe men tebia hudaye fe LA HAVFUN ALEYKUMla havfun aleyhim ve la hum yahzenun

( "Oradan topluca inin. Eğer benden size kesinlikle yönlendirme gelirse, artık kimler yönlendirmeme tabi olurlarsa, artık onların üzerine korku yoktur. Onlar hüzünlenmezler." dedik. )

Ayrıca Bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/03/coronavirus-salgn-m-korkuvirus-salgn-m.html

https://kuranilmi.blogspot.com/2021/06/coronavirus-as-ve-11.html

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/05/coronavirus-ve-11-ritueli.html

Saturday, September 11, 2021

Allah'a iman, Ahirete iman ve Ruhsal tekamül

İnsanların büyük bir bölümü, tuzakların, komploların ve zulmün açık hedefi haline gelmiş olmalarına ve bu durum onlara bizzat tuzak kuranlar tarafından beyan edilmesine rağmen "Ahiret bilincinden yoksun" olmaları sebebiyle, içinde bulundukları o geçici konfor alanlarından çıkma ve huzurlarının kaçma korkusunu yaşamaktadırlar. Bu bilinçsizlik, cesaretsizlik ve korku onları esarete sürüklerken, aslında vicdanen onaylamadıkları şu sözleri de sarfettirebilmektedirler.

- "Üç günlük dünya bana ne? Ne yaparlarsa yapsınlar.

- "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın."

- "Şu fani dünyada hiçbir şeyi dert etmeyeceksin, kafana takmayacaksın."

- "Nasıl olsa öleceğiz."

- "Amaan ölümlü dünya! Ne olursa olsun! Umurumda değil."

Kur'an'da "Allah'a iman" ifadesi daima "Ahirete iman" ifadesiyle birlikte yer almaktadır. Bunun sebebi, insanlara, içinde bulundukları kaba madde boyutu Dünya'nın aldatıcı ve geçici olduğunun ve "ölümün" esasen yeni bir "olum" olduğunun hatırlatılmasıdır. Zira insan, ruhsal tekamüle ve gerçek sonsuz yaşama ancak ve ancak dünya hayatında ifa ettiği iyilik ve doğruluk yolundaki çalışmaları ve mücadelesi vasıtasıyla erişebilecektir. Dolayısıyla dünya hayatındaki zorbalık ve zulüm sistemine karşı duyarsız kalmak, mücadele etmek yerine her dayatılanı kabul etmek yani imanda zafiyet göstermek insanın dünya diye anılan cehennemden çıkmasını engelleyecek ve bu düşük frekanslı kaba madde boyutunda reenkarnasyonlarının devamına vesile olacaktır.

"İmani billahi vel yevmil ahiri" ( Allah'a ve sonraki güne inanmak. ) kavramının Kur'an'da 21 kere tekrarlanması da ruhsal tekamül olgusuna işaret niteliğindedir. Anılan kavram ilk olarak Bakara suresinin 8. ayetinde geçmektedir. ( "Ruh" kelimesinin Kur'an'da 21 kere tekrarlanmaktadır. ).  

2/8 Ve minen nasi men yekulu amenna billahi ve bil yevmil ahiri ve ma hum bi mu’minin

( Ve insanlardan kimileri Allah’a ve sonraki güne inandık derler de onlar inananlar değillerdir. )







Gerçek "Tatmin"in anahtarı

"Tatmin" ( Sakinleşme, Rahatlama, Tamamlanma ) kelimesi Arapça "Tman / Temin" ( Emin olmak, Sakinleşmek, Rahatlamak, Tamamlamak ) kökünden gelen ve "İtminan" kelimesiyle aynı anlama gelen bir kelimedir. "Tatmin" kelimesinin açık anlamı ise "Arzulanan bir düşünsel halin, söylemin veya eylemin gerçekleşmesi vasıtasıyla doygunluğa, doyuma ulaşma ve rahatlama" olarak ifade edilebilir.

"Tatmin", ana bilgi deposu / veri tabanı olan kalpte tezahür eden bir frekanstır. ( Kur'an'da "Kitabın kalbe indirilmesi." ifadesi yer alır. ) Kaba madde boyutunun aldatıcı nefsani ve maddi frekansları esasen bu boyuta ait olmayan insanı asla tatmin olamayacağı bir kısır döngü içine sürüklemektedir. Bu durum, içinde bulunduğu düşük frekanslı boyut ile frekans uyumsuzluğu olan insanın, frekansını yükselterek tekâmül etmesi beklenirken tam aksine bu boyutun aldatıcı ve düşük frekanslarına uyum sağlamaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. 

Dolayısıyla yukarıda anılan kısır döngü içinde arzuları, ihtirasları ve nefsani hedefleri asla sonlanmayan ve her sona eren gerçekleşmeden sonra dahasını isteyen insanın tatmin olması da mümkün değildir. Ruhsal tatminin yolu ilimden, bilgiden, bilgilenerek yükselmekten, bilmenin ve bilgiyi paylaşmanın verdiği gerçek mutluluğu idrak etmekten, hissetmekten geçmektedir. Bu husus Kur'an'da "Tatminul kulub bi zikrillah" ( Allah'ı hatırlamak ile kalp tatmini ) ifadesiyle yer almaktadır. Zira "Allah'ı hatırlamak" ifadesi esasen iyilik, doğruluk ve bilgilenme / ilimde derinleşme yolunda faaliyet göstermeyi ve bu süreçte Allah kelimesini daima düşünmeyi ve şükretmeyi tanımlamaktadır.

13/28 Ellezine amenu ve TATMEİNU kulubuhum bi ZİKRİLLAH e la bi ZİKRİLLAHİ TATMEİNUL kulub

( Onlar inanırlar ve kalpleri, ALLAH'IN HATIRLANMASI ile TATMİN OLUR. İyi bilin ki, KALPLER ALLAH'IN HATIRLANMASI ile TATMİN OLUR. )

"Tatmin" kelimesinin geçtiği bazi ayetler şöyledir.

2/260 Ve iz kale ibrahimu rabbi erini keyfe tuhyil mevta kale e ve lem tu'min kale bela ve lakin li YATMEİNNE KALBİ kale fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec'al ala kulli cebelin minhunne cuz'en summed'uhunne ye'tineke sa'ya va'lem ennellahe azizun hakim

( Ve zamanında İbrahim, "Rab’bim ölüleri nasıl diriltirsin bana göster." dedi. "İnanmıyor musun?" dedi. "Bilakis ve lakin KALBİMİN TATMİN OLMASI için." dedi. "O halde kuşlardan dördünü al da onları kendine döndürüp alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan parçalar oluştur. Sonra onları çağır. Çabalayıp koşarak sana gelirler. Bil ki kesinlikle Allah yücedir hakimdir." dedi. )

4/103 Fe iza kadaytumus salate fezkurullahe kiyamen ve kuuden ve ala cunubikum fe iz ATME'NENTUM fe ekimus salah innes salate kanet alel mu'minine kitaben mevkuta

( O halde duayı TAMAMLADIĞINIZDA, ayakta, oturarak ve yanlarınızın üzerinde Allah' ı hatırlayın. Tatmin olduğunuzda, huzur bulduğunuzda duaya kalkın. Dua kesinlikle inananların üzerine vakti belli olarak yazılmıştır. )

5/113 Kalu nuridu en ne'kule minha ve TATMEİNNE KULUBUNA ve na'leme en kad sadaktena ve nekune aleyha mineş şahidin

( "Ondan yemeyi ve KALPLERİMİZİ TATMİN ETMEYİ ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi ve onun üzerine şahitlerden olmayı istiyoruz." dediler. )

8/10 Ve ma cealehullahu illa buşra ve li TATMEİNNE bihi KULUBUKUM ve men nasru illa min indillah innellahe azizun hakim

( Ve Allah onu, müjde olması ve onunla KALPLERİNİZİN TATMİN OLMASI amacı haricinde getirmedi. Yardım, Allah' ın indinden olmasının haricinde olamaz. Kesinlikle Allah yücedir hakimdir. )

Yunus suresinin 7. ayetinde aldatıcı Dünya hayatı ile tatmin olmaya çalışarak batıl uğrunda kendilerini helâke sürükleyenlerden bahsedilmektedir.

10/7 İnnellezine la yercune likaena ve radu bil HAYATİD DÜNYA VATMEENNU BİHA vellezine hum an ayatina ğafilun

( Kesinlikle o bize kavuşmayı ummayanlar, DÜNYA HAYATINA hayatına razı, hoşnut olanlar, ONUNLA TATMİN OLANLAR ve o ayetlerimizden habersiz olanlar, )

16/106 Men kefera billahi min ba'di imanihi illa men ukrihe ve KALBUHU MUTMEİNUN BIL İMANİ ve lakin men şeraha bil kufri sadran fe aleyhim ğadabun minellah ve lehum azabun azim

( KALBİ İNANÇ İLE TATMİN olduğu halde, zorlananlar haricinde, kim inancından sonra Allah' ı inkar ederse ve lakin kim göğsünü inkara açarsa, artık onların üzerine Allah’tan öfke vardır. Büyük azap onlaradır. )

"Tatmin olmuş nefs" bir tekâmül aşamasıdır. 

89/27 Ya eyyetuhen nefsul MUTMEİNNET

( Ey TATMİN OLMUŞ nefis. )

11 Eylül'de 11 katsayısı!!

"Coronavirus ve 11 ritüeli" başlıklı seriye bugün yani 9/11 vakasının yıldönümü olan 11.09.2021 tarihinde yeni bir bilgi daha eklenmiştir.

Meşhur gazetelerden birinin manşetinde şu cümle yer almaktadır.

"Bilim insanlarından çarpıcı aşı araştırması: Aşı olmayanlarda Covid-19’dan ölme riski 11 kat fazla"

Aşılanmayanların aşılananlara göre ölüm tehlikeleri ( ölüm riski ) konusunda bugüne kadar  muhtelif oranlar zikredilmiştir. Ancak tam 11.09 tarihine gelindiğinde bu konuda, 11 sayısını büyük ve kalın karakterle içerecek şekilde bir manşet atılması, pandeminin başından bugüne kadarki 11 nümerolojisi tespitleri kapsamında özellikle dikkat çekmektedir.

Ayrıca manşetteki cümlede de 11 kelime bulunmaktadır. "Corona aşısı olanlarla olmayanları karşılaştırdılar ve sonuçlar vahim ... 11 kat fazla"

Friday, September 10, 2021

Dijitalizm ve Etik meselesi

Sosyal iletişimde sıkça duyulan "Ethic" ( Etik ) kelimesi Yunanca'daki "Eth / Ethos" ( Âdet, Gelenek ) kökünden türemiş olan ve "Ahlâki" anlamında kullanılan bir kelimedir. "Ahlâk" kelimesi ise Arapça'daki "Halk" ( Yaratmak ) kelimesinin edilgen hali olan "Hulk" ( Yaratılmış olma, Yaratılış özellikleri, Doğuştan veya sonradan kazanılan ruhî ve zihnî hâller ) kelimesinin çoğul hali olup kaynaklarda "Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları" olarak tanımlanmaktadır. 

Dijital teknolojide ve dijital teknoloji ile entegre olmuş mikrobiyoloji ve genetik biliminde gözlemlenen gelişmeler insanlığı "Etik" kavramı üzerinde düşünmeye ve derin bir değerlendirme yapmaya yönlendirmektedir. Zira insanlık kendi geleceğini ve yaşam koşullarını bu temel kavram üzerinden belirleyecektir. Yani insan "Rab'bin ilahi sisteme mi bağlı kalacaktır? Yoksa şeytanların tuzağı olan dijital sisteme mi bağlanacaktır?" Soru budur.


"Dijitalizm" kavramı adeta yeni bir küresel rejim olarak tanımlanmaya ve telkin edilmeye çalışılmaktadır. Oysa ki teknolojinin amacı sağlık, eğitim, üretim, sanat gibi alanlarda insanlara kolaylıklar ve çözümler sunmaktır. Teknoloji, Allah'ın bahşettiği ilim vasıtasıyla insanın geliştirdiği ve kendi faydası için kullanması gereken bir olgudur. Ancak bugün Yeni Dünya Düzeni idealinin sözcüleri niteliğinde olan bazı şahısların muhtelif ortamlarda yaptıkları konuşmalara bakıldığında teknolojinin çok farklı ve amacından sapmış bir şekilde kullanılmak istendiği ve bunun da açık açık ilân edildiği görülmektedir. Esasen bu tarz iletişimler vasıtasıyla - Great Reset ( Büyük Sıfırlama ) kapsamında - etik ( ahlâki ) kodların / anlayışın, değer yargılarının, yaşam dinamiklerinin, inanç sisteminin ve sosyokültürel kuralların da önce sıfırlanacağı sonra da değiştirilip yeniden düzenleneceği mesajı da verilmektedir.

Oysa insana esasen yüksek etik ( ahlâki ) kodların bahşedildiği de Kalem suresinin 4. ayetinde zikredilir. Şeytanlar bu ahlâki kodları sıfırlamak istemektedirler.

68/4 Ve inneke le ala HULUKİN AZİM

( Ve kesinlikle sen BÜYÜK AHLÂK üzerindesin. )

Bu bağlamda küresel ve yerel bazda olmak üzere bazı şahıslar tarafından yapılmış konuşmaların kritik bölümleri şöyledir. 

Yahudi bir yazarın 2018 yılında Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantısındaki konuşmasından;

- "Veriye sahip olan gezegenin yöneticileri insanlığı ve yaşamı kontrol edecek." *

* "Kişisel Verileri Koruma Kanunu" kavramı ve insanın özgürlük hakkı doğrudan sıfırlanmaktadır. 

- "Birkaç elin hükmündeki veriyle insanlık sınıflara değil türlere ayrılacak."

- "Biyometrik veriler ( beden içindeki ve beyindeki veriler ) ile insanları hackleyeceğiz."**

** "Hacklemek", bilgi sistemlerinde hukuken suç teşkil eder ve cezası vardır. Ancak ilgili şahıs bilgisayardan da değil insandan, insanın hacklenmesinden bahsetmekte ve söylemi suç potansiyeli içermektedir.

- "Bu tanrının akıllı tasarımı değil bizim akıllı tasarımımızdır." ***

*** Açıkça şirk söyleminde bulunmaktadır.

Ve eğitim ile ilgili yetkili pozisyonda bulunmuş yerel bir şahıs da 2018 yılında, yukarıdaki konuşma paralelinde öğrencilere hitaben şu cümleleri kurmuştur.

- "Yani yirmi sene sonra hepinizin vücutlarında chiplerin olacağı, herkesin düşüncesinin uzaydan okunacağı bir çağa doğru gidiyoruz. Bizim bu konularda muhakkak mesafe almamız şart."

Teknoloji şirketleri sahibi bir şahıs da şu sözleri sarfetmiştir.

- "Eğer onları ( yapay zekâlı robotlar ) yenemiyorsan onlara katıl." ****

**** Teknoloji, insan tarafından yine insanın faydasına olmak üzere, Allah'ın bahşettiği ilim vasıtası ile geliştirilen bir olgudur. İnsanın "teknolojiyi yenmek" gibi saçma bir hedefi olamaz. Bu söylem de son derece manipülatif ve kötü amaçlıdır.

- "Yapay zekâ kendisinden asla kaçamayacağımız ölümsüz bir dijital diktatör yaratabilir."

Yukarıdaki söylemler tamamen mahremiyet konusu olup, uygulama ise tam bir zulüm ve zorbalıktan ibarettir. Ancak dikkat edileceği üzere, her zaman olduğu gibi alınan talimata istinaden çok tekrar metodu ile önceden telkin ve alıştırma taktiği izlenmektedir. Amaç zamanı geldiğinde bu zihinsel programlanma ve şartlanma doğrultusunda insanların kendi rızalarıyla sisteme teslim olmaları ( chiplenme vb. ) sağlanmasıdır.

Bir başka deyişle, içeriğini kişisel haklara, özgürlüğe, bedene ve zihine tecavüz, tahakküm ve zulüm unsurlarının oluşturduğu yukarıdaki söylemler yenilik ve gelişim olarak telkin edilmektedir. Bu bağlamda mevcut etik ( ahlâk ), hukuk ve inanç kavramlarının sorgulanmadan ve tartışmaya dahi açılmadan doğrudan hiçe sayıldığı ve geçersiz kılınmaya çalışıldığı görülmektedir. Yani "Dijitalizm"in tüm bu değerleri yok sayacak bir yeni düzen rejimi olduğu mesajı verilmektedir.

Oysa Kur'an ayetlerinde Allah'ın varlıklar için tayin ettiği etik ( ahlâki ) kodların ( bu kavram kitapta "Sünnet" ( Âdet ) olarak geçer ) asla değiştirilemeyeceği "Len tecide li sunnetillahi tebdila ve len tecide li sunnetillahi tahvila" ( Allah' ın adetinde değişim bulamazsın. Allah' ın adetinde dönüşüm, başkalaşım bulamazsın. ) cümlesiyle vurgulanır. ( 35/43, 48/23 )

Dolayısıyla gelişen teknolojinin dijital diktatörlüğe vasıta olmaması için insanların her yenilik diye önlerine sürüleni kabullenmemesi, sorgulaması ve uygulamanın teknik ve etik açıdan amacını aşma potansiyeline göre imkânları nispetinde tepkilerini göstermelerinde, yapabileceklerini hep birlikte ortaya koymalarında fayda bulunmaktadır. Hele tüm projelerin odak noktasında çocukların yani yeni nesillerin olduğu düşünüldüğünde durum çok daha büyük önem arzetmektedir. Zira ebeveynlerin birincil vazifesi topluma karakterini, niteliğini kazandıran kültürel ve etik ( ahlâki ) değerleri çocuklarına aktarmalarıdır. Öte yandan daha birkaç sene öncesine kadar "komplo teorisi" addedilen ve "alaya alınan" birçok konunun tek tek, aşama aşama ve artan bir hızla gerçekleştiği de unutulmamalıdır.

45/23 Fe raeyte men ittehaze ilahehu hevahu ve edallehullahu ala ilmin ve hateme ala sem'ihi ve kalbihi ve ceale ala besarihi ğişaveh fe men yehdihi min ba'dillah e fe la tezekkerun

( Hevesini ilahı edinen kimseyi görmez misin? Allah onu ilim üzerine saptırır. Kulağının ve kalbinin üzerine mühür basar. Gözünün üzerine perde oluşturur. Artık Allah’tan sonra onu kim yönlendirebilir? O halde hatırlamaz mısınız? )



Tahrif, Tebdil, Tahvil ve Tegayyur

Kitap ayetlerinin "Tahrif"* ve "Tebdil" ** edilmesi girişiminin, evvelki bölümlerde incelenen "insanın genetik kodundaki ( yazılımındaki ) enzimlerin yerlerinin ( dizilişlerinin ) dijital ve mikrobiyolojik metodlarla değiştirilmesi, bozulması" girişiminden farkı yoktur. İkisinde de amaç yaratışı, ilahi nizamı değiştirmek suretiyle bozmaktır. Ancak bu batıl bir girişimdir. Zira ilim üzerine sapmış müşriklerin her girişimi, her eylemi zaten sistemin, ilahi nizamın bir bileşenini oluşturmakta ve Allah'ın belirlediği kaderin, mü'minlerin hayrına, müşriklerin ise helâkine olacak şekilde tamamlanmasına vesile olmaktadır. Yani esasen ilahi sistem kusursuz işlemektedir.

Ayetlerdeki kelimelerin ve kelimelerdeki harflerin dizilimlerinin ( yerlerinin ) değiştirilmesi sonucunda ayetin ve kelimenin anlamı nasıl değişiyor veya ayet / kelime anlamsızlaşıyorsa ( bozuluyorsa ), gen yazılımındaki enzimlerin ( Adenine, Guanine, Cytosine, Thyamine ) dizilimlerinin ( yerlerinin ) değiştirilmesi sonucunda da insanın genetik yapısı değişebilmekte, sağlığı bozulabilmektedir.

4/46 Minellezine hadu YUHARRİFUN* EL KELİME AN MEVADİİHİ ve yekulune semi'na ve asayna vesma' ğayra musmein ve raina leyyen bi elsinetihim ve ta'nen fid din ve lev ennehum kalu semi'na ve eta'na vesma' venzurna le kane hayran lehum ve akveme ve lakin leanehumullahu bi kufrihim fe la yu'minune illa kalila

( O Yahudilerden KELİMEYİ YERİNDEN DEĞİŞTİRENLER, dillerini dürüp eğerek ve din hakkında saldırganlaşarak "Duyduk ve isyan ettik, duy duymaz olası ve bizi gör." derler. Şayet kesinlikle onlar "Duyduk ve itaat ettik, duy ve bize bak." deselerdi onlara daha hayırlı ve daha kuvvetli, sağlam olurdu. Lakin Allah onları inkarları ile lanetler de azı hariç inanmazlar. )

* "Tahrif" ( Harfleri bozmak, Harflerin yerini değiştirmek ) ve ayetteki Yuharrifun" ( Tahrif ederler, Harfleri bozarlar, Harflerin yerini değiştirirler ) kelimelerinin kökünde "Harf" kelimesi bulunmaktadır.

6/34 Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberu ala ma kuzzibu ve uzu hatta etahum nasruna ve LA MUBEDDİLE** li KELİMATİLLAH ve lekad caeke min nebeil murselin

( Ve senden önce de resuller yalanlanmıştı. Onlara yardımımız gelene kadar o yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. ALLAH' ın KELİMELERİNİ DEĞİŞTİREBİLECEK YOKTUR. Sana, gönderilenlerin haberlerinden gelmiştir. )

** "Tebdil" ( Değiştirme ) ve "Mubeddil" ( Değiştiren ) kelimeleri "Bedl" kökündendir. 

 18/27 Vetlu ma uhiye ileyke min KİTABİ rabbik LA MUBEDDİLE li KELİMATİHİ ve len tecide min dunihi multehada

( Ve sana Rab’binin KİTABINDAN / YAZISINDAN o vahyedileni oku. O'nun KELİMELERİNİ DEĞİŞTİREBİLECEK YOKTUR. O’ndan başka sığınılacak bulamazsın. )

6/115 Ve temmet KELİMETU rabbike sidkan ve adla la mubeddile li kelimatih ve huves semiul alim

( Ve Rab’binin KELİMESİ doğrulukça ve adaletçe tamamlanmıştır. O’nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O duyandır, bilendir. )

10/82 Ve yuhikkallahul hakka bi KELİMATİHİ ve lev kerihel mucrimun

( Ve suçlular hoşlanmasalar da, Allah gerçeği KELİMELERİ ile gerçekleştirir. )

Nisa suresinin 171. ayetinde ruhun, kelime ( bilinç, bilgi ) olduğu Mesih İsa tanımı ile bildirilmektedir.

4/171 ..... innemel mesihu iysebnu meryeme rasulullahi ve KELİMETUH elkaha ila meryeme ve RUHUN minhu .....

( ..... Meryem oğlu Mesih İsa, kesinlikle Allah' ın resulü, Meryem'e atmış olduğu KELİMESİ ve O’ndan RUHTUR. ..... )

62- 1 John-5-7 Gökte tanıklık edenler üçtür. Baba, KELİME, ve Kutsal Ruh. Bunların üçü birdir.

Zira Mesih İsa aynı zamanda insanlar arasındaki kolektif bilinci ve birliği de temsil etmektedir. Bu nedenle İncil ayetlerinde Mesih İsa, "İnsanoğlu" olarak da zikredilir. 

 Tevrat'ın İbraniler bölümünde de yaratılışın ilahi bir yazılım ve "Allah'ın kelimelerinin yansıması" olduğundan bahsedilmektedir. 

 58-Hebrews-11-3 Alemlerin TANRI'NIN KELİMESİYLE düzenlendiğini, görülen şeylerin görülenlerce oluşturulmadığını imanla anlamaktayız.

Fatir suresinin 43. ayetinde, tuzaklar kurarak yaratışı ve ilahi nizamı değiştirmeye, bozmaya çalışanların tuzaklarına sadece kendilerinin düşeceği ve Allah'ın âdetinde bir değişimin veya dönüşümün ( başkalaşım ) olmadığı bildirilmektedir.

35/43 İstikbaran fil erdi ve mekras seyyi' ve la yehiykul mekrus seyyiu illa bi ehlih fe hel yenzurune illa sunnetel evvelin fe len tecide li sunnetillahi TEBDİLA ve len tecide li sunnetillahi TAHVİLA***

( Yerde kibirlenme ve kötülük tuzağıdır. Kötülük tuzağı sahibinin haricindekinin başına geçmez. Ancak evvelkilerin adetlerini mi gözetiyorlar? Allah' ın adetinde DEĞİŞİM bulamazsın. Allah' ın adetinde DÖNÜŞÜM, başkalaşım bulamazsın. )

*** "Tahvil" ( Dönüşüm ) kelimesi "Havl" ( Dönüşmek ) kökündendir.

Allahu Teala, nizamdaki değişikliğin / bozulmanın ancak ve ancak insanın, kendisine bahşedilen nimetleri ve nimet sistemini değiştirmeye, bozmaya kalkışması sonucunda tezahür edebileceğini Enfal suresinin 53. ayetinde bildirmektedir.

8/53 Zalike bi ennellahe lem yeku MUĞAYYİRAN**** ni'meten en'ameha ala kavmin hatta YUĞAYYİRU**** ma bi enfusihim ve ennellahe semiun alim

( Bu, Allah' ın kesinlikle bir kavime verdiği nimeti, onlar nefislerindekini DEĞİŞTİRMEDİKÇE DEĞİŞTİREN olmamasından dolayıdır. Kesinlikle Allah duyandır, bilendir. )

**** "Muğayyiran" ( Değiştiren ) ve "Yuğayyiru" ( Değiştirirler ) kelimeleri "Gayr" ( Değiştirmek ) kökündendir.