Çeviri

Monday, August 10, 2020

Rab dileseydi yapamazlardı.

İnsanların "kötü gelişme" veya "kötü sonuç" olarak algıladıkları her olgu veya olay esas itibarıyla kader mekanizmasının bir gereği ve bir tekâmül vesilesidir. Dolayısıyla bugün dünyadaki muhtelif gelişmelere ve değişimlere bakarak "durumun kötüye gittiği" sonucunu çıkarmak ve ümitsizliğe kapılmak doğru bir yaklaşım değildir.

Bugün şeytanlar insanlığa karşı algısal bir savaş başlatmışlardır. Dayanağı olmayan korku ve panik frekanslarıyla insanları zayıflatmayı, ümitlerini ve dirençlerini kırmayı hedeflemektedirler. Zaten şeytanların liderinin ismi olan "İblis" kelimesi "Ümit yitirten" anlamına gelmektedir.

İlahi nizamda inananlar için nihai anlamda "kötü" yoktur. İnananların deneyimledikleri her türlü olgu ve olay onları ruhsal tekâmüle biraz daha yaklaştıran vasıtalardır. "El hayru fi ma yekun" ( Her işte bir hayır vardır. ) sözü bu bağlamda önem arzetmektedir. Bu husustan da bahseden Bakara suresinin 216. ayetinde şeytanların insanlara korku salmak için başlattıkları savaş zikredilmekte ve insanların bundan çekinmek, korkmak yerine bunu hayırlara ve kurtuluşa vesile olacak bir durum addetmeleri gerektiği bildirilmektedir.

2/216 - Kütibe aleykümül kıtalü ve hüve kürhün leküm ve asa en tekrahu şey'en ve hüve hayrun leküm ve asa en tühıbbu şey'en ve hüve şerrun leküm vallahü ya'lemü ve entüm la ta'lemun 

( Savaş üzerinize yazıldı. O size hoş olmayandır, zorlanmadır. Ve ola ki siz bir şeyi istemezsiniz, bir şeyden hoşlanmazsınız, o size hayırlı olabilir. Ola ki siz bir şeyi seversiniz, o size kötü olabilir. Allah bilir de sizler bilmezsiniz. )

Kötüyle, haksızlıkla ve zulümle mücadele insanın kader yazılımında, mücadele kudreti ise yaratılış kodlarında bulunmaktadır. Atatürk'ün "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur." söylemi aslında hak yolunda mücadele eden tüm inananları kapsayacaj niteliktedir. 

Üzerinde durulması gereken en önemli nokta ise her olgunun ve olayın Allah'ın rızası ve izniyle tezahür ettiğidir. Diğer bir deyişle "Allah istemedikçe hiçbir kötülük tezahür edemez."

6/112 - ..... ve lev şae rabbüke ma fealuhü fe zerhüm ve ma yefterun ( ...... ve şayet Rab’bin dileseydi onu yapamazlardı. ...... )

 6/137 - ...... ve lev şaellahü ma fealuhü ....... ( ....... Ve şayet Allah dileseydi onu yapamazlardı....... )

Dolayısıyla adaletin ve mülkün sahibi olan Allahü Teala inananları daimi koruyacak ve esirgeyicektir.

52/18 - Fakihine bima atahüm rabbuhüm ve vekahüm rabbuhüm azabel cehım ( Rab’lerinin onlara o verdiğinden dolayı sevinirler. Rab’leri onları cehennem azabından korur. )

Bu çerçevede, insanlara kötülük tuzakları kuranlar da kendi tuzaklarına düşecekler ve helak olacaklardır.

35/43 - İstikbaran fil erdı ve mekras seyyi' ve la yehıykul mekrus seyyiü illa bi ehlih fe hel yenzurune illa sünnetel evvelın fe len tecide li sünnetillahi tebdıla ve len tecide li sünnetillahi tahvıla

( Yerde kibirlenme ve kötülük tuzağıdır. Kötülük tuzağı sahibinin haricindekinin başına geçmez. Ancak evvelkilerin adetlerini mi gözetiyorlar? Allah' ın adetinde değişim bulamazsın. Allah' ın adetinde dönüşüm, başkalaşım bulamazsın. )

Ayetleri görmeye kalp gerek!

"Ayet" kelimesi "Ay" ( Göz ) kelimesinden türemiş olan ve "Gözle görülen" anlamına gelen bir kelimedir. Türkçe'de de kullanılan "Ayan beyan" ( Gözle görülecek şekilde açık olan ) ifadesindeki "Ayan" kelimesi "Ay" ( Göz ) ve "an" ( Gibi olan ) kelimelerinden oluşmaktadır.

Kur'an'daki surelerin* kelime veya cümle setlerinden oluşan bölümlerine "Ayet" adı verilmesinin nedeni Allahü Teala'nın yaratılışa ilişkin bilgileri insanın kalbine indirmiş olması ve gerçek anlamda gören organın da kalp olmasıdır. Üzerinde Allah'ın mühürü olmayan kalpler zahiri olanı da batıni olanı da görürler ve algılarlar. Anılan ilahi kozmik bilgiler insana hem kitap olarak, hem de kitaptaki kelimelerin yansıması olan kaba madde alemindeki ( dünyadaki ) olgular ve olaylar olarak bahşedilmiştir. 

Ayrıca Bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/07/akleden-kalp-mana-ve-maneviyat.html

* "Sur / Sure" kelimesi de Arapça'da "Sağlam, Emin, Güvenilir, Kale duvarı, Hisar" anlamına gelmekte olup, İngilizce'de ve Fransızca'da aynı anlamda olmak üzere sırasıyla "Sure" ve "Sur" olarak telaffuz edilir.

26/193 - Nezele bihir ruhul emın

( Onu güvenilir ruh indirdi. )

26/194 - Ala KALBİKE li tekune minel münzirın

( Uyarıcılardan olman için SENİN KALBİNE, )

22/46 - E fe lem yesıru fil erdı fe tekune lehüm kulubün ya'kılune biha ev azanün yesmeune biha fe inneha LA TA'MEL EBSARU VE LAKİN TA'MEL KULUBULLETİ FİS SUDUR

( O halde yerde gezmiyorlar mı? Onu akıl etmeye kalpleri veya onu duymaya kulakları olsun. Kesinlikle GÖZLER KÖR OLMAZ VE LAKİN GÖĞÜSLERİN İÇİNDEKİ O KALPLER KÖR OLUR. )

Yaratılışın kodlarını içeren Kur'an'ın çok katmanlı bir bilgi hazinesi olduğu yani her ayetin kendi içinde başka birçok ayet barındırdığı bazı ayetlerde zikredilen ".....da / bunda ayetler vardır." ifadesiyle belirtilmektedir. 

10/6 - İnne fıhtilafil leyli ven nehari ve ma halekallahü fis semavati vel erdı le ayatin li kavmin yettekun

( Kesinlikle gecenin ve gündüzün ihtilafında, Allah' ın o göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan kavim için AYETLER VARDIR. )

11/103 - İnne fı zalike le AYETEN li men hafe azabel ahırah zalike yevmün mecmuün lehün nasü ve zalike yevmin meşhud

( Ahiret azabından korkanlar için bunda kesinlikle AYETLER VARDIR. Bu onda insanların toplanacağı gündür. Bu, şahit olunan gündür. )

15/75 - İnne fı zalike le AYATİN lil mütevessimın

( Kesinlikle bunda, çözmeye çalışanlar için AYETLER VARDIR. )

Ancak henüz kalbi ile görme yani hem zahiri ( maddi ) olanı hem de batıni ( ruhi ) olanı görme, algılama yetisini kazanamamış olanlara ise ayetlerin tümü dahi tesir etmemektedir. Bu husus En'am ve A'raf  suresinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmektedir.

6/25 - Ve minhüm men yestemiu ileyk ve cealna ala KULUBİHİM EKİNNETEN en yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve İN YERAV KÜLLE AYETİN LA YÜ'MİNU BİHA hatta iza cauke yücadiluneke yekulüllezıne keferu in haza illa esatırul evvelın

( Ve onlardan seni dinleyenler de vardır. Fakat biz onu anlamasınlar diye KALPLERİNİN ÜSTÜNE ÖRTÜLER ve kulaklarının içine ağırlık oluşturduk. EĞER BÜTÜN AYETLERİ GÖRSELER BİLE ONLARA İNANMAZLAR. Hatta sana geldiklerinde seninle mücadele ederler. O inkar edenler "Kesinlikle bu ancak evvelkilerin masallarıdır." derler. )

7/146 - Seasrifü an ayatiyellezine yetekebberune fil erdı bi ğayril hakk ve İN YERAV KÜLLE AYETİN LA YÜ'MİNU BİHA ve in yerav sebıler rüşdi la yettehızuhü sebıla ve in yerav sebılel ğayyi yettehızuhü sebıla zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın

( Yerde haksızca kibirlenenleri ayetlerimden men edeceğim, uzaklaştıracağım. EĞER BÜTÜN AYETLERİ GÖRSELER DAHİ ONLARA İNANMAZLAR. Eğer doğru yolu görürlerse onu yol edinmezler. Eğer yanlış yolu görürlerse onu yol edinirler. Bu kesinlikle onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan habersiz olmalarındandır. )

A'raf suresinin 179. ayetinde de "Anlama" eyleminin "Kalp" vasıtasıyla gerçekleştiği bildirilmektedir.

7/179 Ve lekad zera'na li cehenneme kesiran minel cinni vel insi LEHUM KULUBUN LA YEFKAHUNE BİHA ve lehum a'yunun la yubsirune biha ve lehum azanun la yesmeune biha ulaike kel en'ami bel hum edall ulaike humul ğafilun

( Ve cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için bıraktık. ONLARIN KALPLERİ VARDIR, ONLARLA ANLAMAZLAR. Onların gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibidirler. Bilakis daha da sapmışlardır. İşte onlar habersizlerdir. )


Sunday, August 9, 2020

İçgüdü mü? Dışgüdü mü?

"İçimden böyle yapmak geldi."

"İçimden bir ses / iç sesim bu yanlış diyor."

"İçim sıkılıyor."

"İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor " 

.....

.....

Günlük yaşantıda çok sık kullanılan bu cümleler "İçgüdü" kavramını tanımlamaktadır. İçgüdünün sözlük anlamı ise "Akıl ve düşünceden bağımsız olarak bilinçsizce icra edilen tutum, düşünce ve davranış, insiyak, sevkitabi" olarak belirtilmektedir.

İçgüdü, varlıkların yaşamlarındaki karar aşamalarında, eğilimlerinde ve yönlenmelerinde belirleyici rol oynayan bir fenomendir. Ancak ruh alemindeki ve madde alemindeki ( kainat ) tüm varlıkların ilahi nizamın kader sistemine bağlı oldukları ve ruhsal tesirler kadar üniteden iletilen asli tesirlerle de sevk ve idare edildikleri dikkate alındığında "içgüdü" kelimesi yerini "dışgüdü"ye bırakmakta gibidir.

Bu ifadeyi netleştirebilmek için ruhsal plan ( ruh alemi ) ile maddi planın ( kainat ) birbirlerinden ayrı ancak etkileşimli oldukları gerçeğinin hatırlanması faydalı olacaktır. Ruh maddenin içinde değildir. Ruh, kainattaki temsilcisi olan süptil madde niteliğindeki Öz Varlık'a tesir göndererek onu yönlendirir. Süptil Öz Varlık da kaba maddeye ( beden ) bağlandığında Nefs ( İnsan ) tezahür eder. Dolayısıyla üniteden yani Rab'den iletilen asli tesirler ile yönlenen Ruh Nefse tesirler ileterek onu sevk ve idare eder. İşte bu nedenledir ki "içgüdü" denen kavram esasen maddi varlıkların kendilerinin ürettikleri bir iç olgu veya özgür irade* değildir. İçgüdü maddi varlıkların bilinçli olarak algılayamayacakları durumlar karşısında koruma, savunma ve yaşamı daim kılma amaçlı olarak devreye giren ruhsal tesirdir, ruhsal frekanstır. Dolayısıyla içgüdü aslında dışgüdüdür.

Kur'an'da içgüdü kavramı, esasen çok geniş anlamları içeren "Vahiy" ve "İlham" kelimeleriyle temsil edilmiştir.

16/68 - Ve EVHA rabbüke ilen nahli en ittehızı minel cibali büyuten ve mineş şeceri ve min ma ya'rişun ( Ve Rab’bin bal arısına dağlardan, ağaçlardan ve o kurduklarından evler edinmesini VAHYETTİ. ) 

Ayette arının içgüdüsel olarak icra ettiği bilinen yuva kurma faaliyetinin Rab'den iletilen tesirler ile vuku bulduğu bildirilmektedir. 

91/7 - Ve nefsin ve ma sevvaha

( Ve nefis ve onu düzenleyip şekillendiren. )

91/8 - Fe ELHEMEha fücureha ve takvaha

( Böylece ona kötülüğünü, günahını ve sakınmasını İLHAM EDEN. )

Ayette Rab'den ve dolayısıyla ruhtan iletilen tesirler "ilham" olarak tanımlanmış ve bu tesirlerin nefsin tutum ve davranışını yönlendirdiği bildirilmiştir.

Reptilian Complex ( Sürüngen Kompleks / Sürüngen Beyin )

İnsan beyninde "Reptilian Complex" ( Sürüngen kompleksi ) olarak bilinen bir bez ( basal ganglia ) bulunmaktadır. Bu bez "R-complex", "Reptilian brain" ( Sürüngen beyin ) olarak da anılmaktadır.

Reptilian complex saldırganlık, tahakküm, mülkiyet, üstün olma ihtirası gibi zalimce ve nefsani olan duyguları üreten bir organdır.


R-complex'i baskın olan insanlarda hiyerarşi, soğukkanlılık ( merhametsizlik ) ve ritüel obsesyonu öne çıkan olgulardır. Bu olguları en yoğun olarak bulunduran varlıklar ise sürüngen nitelikli cinlerdir. Zira cinler süptil varlıklar olmalarına rağmen düşük idrak seviyeli olmaları nedeniyle kaba madde projeksiyonları sürüngen kategorisi olmaktadır.

Kur'an'da cinlerin sürüngen / yılan niteliğinde oldukları aşağıdaki ayetlerde bildirilmektedir.

27/10 - Ve elkı asak fe lemma raaha tehtezzü ke enneha CANNün vella müdbiran ve lem yüakkıb ya musa la tehaf innı la yehafü ledeyyel murselun 

( Ve asanı at. Böylece onu kesinlikle YILAN gibi titreşirken u gördüğünde arkasına dönmeden, ardına bakmadan kaçtı. "Ey Musa korkma. Kesinlikle benim. Gönderilenler huzurumda korkmazlar." )

55/56 - Fihinne kasıratüt tarfi lem yatmishünne insün kablehüm ve la CANN

( Onların içinde, onlardan önce kendilerine ne insan, ne de CİN dokunmamış* kısa, saklı bakışlı kadınlar. )

* Ayette cinler ile cinsel ilişki hususuna da dikkat çekilmektedir.

İncil'in aşağıdaki ayetinde de Hz. İsa şeytani tutum ve davranışlarda bulunanları "yılanlar, engerekler soyu" olarak nitelemektedir.

40 Matta 23-33 "Sizi YILANLAR, ENGEREKLER SOYU! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız?

İsra suresinin 64. ayetinde ise "şeytanın insana çocuklarda ortak olmasından" bahsedilmektedir. Şeytanın insana çocuklarda ortak olabilmesi için insanla CİNsel ilişkiye girmesi gerekir ki bu Adem'in "yasak ağaca" ( cinlerin soyağacına ) yaklaşmasıyla gerçekleşmiştir. İnsanda düşük negatif frekans jeneratörü olan "R-Complex" ( Sürüngen Beyin ) bulunmasının nedeni Adem’in cinlerle olan CİNsel* temasıdır.

* İnsanın üreme amaçlı yaptığı eyleme "CİNsel ilişki" adı verilmesi de bu bağlamda düşündürücüdür. "Cinsel" kelimesinin "Cin" değil de "Cins" kökünü içerdiği varsayıldığında bu sefer "Tür, Çeşit" anlamına gelen "Cins" kelimesinin neden "Cin" kökü içerdiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca "GENetic" kelimesinin kökündeki "Gen" kelimesi de "Cin" olarak telaffuz edilmektedir. "Soy, tür, ırk" anlamını içeren bu kelime küresel şeytanlar tarafından özellikle mi "cin" kökünden türetilmiştir? 

17/64 - Vestefziz men isteta'te minhüm bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve ŞARİKHÜM fil emvali vel EVLADİ veıdhüm ve ma yeıdühümüş ŞEYTANÜ illa ğurura

( Ve onlardan kime istidatın olursa sesin ile yerinden oynat, kımıldat. Atlarınla ve yayalarınla üzerlerine yönel. ONLARA malda ve ÇOCUKLARDA ORTAK OL. Onlara vaad et. Ve ŞEYTAN onlara aldatmanın haricinde vaad etmez. ) 

2/35 - Ve kulna ya ademüskün ente ve zevcükel cennete ve küla minha rağaden haysü şi'tüma ve LA TAKRABA HAZİHİŞ ŞECERATE fe tekuna minez zalimın

( Ve "Ey Adem, sen ve eşin cennette iskan edin. Oradan arzuladığınızca, her nereden dilerseniz bolca yiyin. İşte ŞU AĞACA YAKLAŞMAYIN. Yoksa zalimlerden olursunuz." dedik. )

Dolayısıyla insan toplumu içinde cinlerin veya cin hibridlerinin de bulunduğu bir gerçektir. Toplumda yer alan ve insan görünümünde olan varlıkların dağılımı şöyledir.

1- Saf insan ( Adem ve eşinden olma )

2- Cin tasallutundaki insan ( zihin kontrolü ) 

3- Hibrid insan ( Adem ve cinden, Adem'in eşi ve cinden olma )

4- Kısıtlı süre ile kaba madde plana ( dünya ) geçiş yapan ve sürüngen olarak enkarne olan saf cinler ( Ritüeller vasıtasıyla da çağırılmaktadırlar. )

Saturday, August 8, 2020

Testosteron takviyesi ve konuşamayan Zekeriya

Yaşı oldukça ilerlemiş olan Hz. Zekeriya'nın, Rab'den çocuk bahşetmesini dilemesi hususu Al'i İmran suresinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilir.

3/40 - Kale rabbi enna yekunü lı ğulamün ve kad beleğaniyel kiberu vemraetı akır kale kezalikellahü yef'alü ma yeşa

( Rab’bim, "Bana yaşlılık ermişken ve kadınım da kısırken bana nasıl oğlan olur?" dedi. "Allah işte böyle dilediğini yapar." dedi. )

3/41 - Kale rabbic'al lı ayeh kale ayetüke en la tükellimen nase selasete eyyamin illa ramza vezkür rabbeke kesıran ve sebbıh bil aşiyyi vel ibkar

( "Rab’bim bana ayet oluştur." dedi. "Senin ayetin, işaret haricinde, insanlara üç gün kelam edemeyip söz söyleyememendir. Rab’bini çokça hatırla, akşamları ve sabahları O' nu övgü sözleri ile öv." dedi. ) 

Yaşı çok ilerlediği için testosteron seviyesi azalmış olan Hz. Zekeriya'nın, çocuğu olabileceğine ilişkin ayetin "üç gün konuşamamak" olması, testosteron ( erkeklik hormonu ) takviyesi tedavisi görenlerde konuşma bozukluğu oluşması fenomenine işaret etmektedir.

Ayrıca bilimsel kaynaklarda, ana rahmindeki testosteron miktarının çocuğun konuşma yetisini etkilediği belirtilmektedir.   

https://www.google.com/amp/s/saltuerk.wordpress.com/2012/01/31/rahim-ici-testosteron-miktari-erkek-ve-kiz-cocuklarinin-konusma-yetisini-farkli-etkiliyor/amp/

https://www.webmd.com/parenting/baby/news/20120125/testosterone-may-delay-boys-speech-development#1

Yerde imkan verilenler....

"Mekkenna" ( İmkan verdik ) fiili Kur'an'da Haberci "Yusuf", "Zulkarneyn" ve "Yerde Zayıf Bırakılanlar" ve “Firavun'un zulmüne uğramış İsrail halkı için kullanılmıştır. Ayetler incelendiğinde "İmkan vermek" kavramının farklı boyuta geçiş portalı açılarak zaman ve mekanda yolculuk yapılması ve bilgi edinimi sağlanması anlamını yansıttığı izlenimi oluşmaktadır. "Mekken" / "İmkan" kelimesi "Kevn / Mekân" ( Mevcudiyet, Alem / Yer, Durulan Yer ) kökünden türemiş olup "Yer verilmesi" anlamını yansıtmaktadır. "Mümkün" ( İmkânlı, Yeri olan ) kelimesi de aynı kökten türemiş sıfattır. Bu bağlamda aşağıdaki ayetlerde yer alan "Mekkenna fil erd" ifadesi "Yerde imkân verdik / Yerde geçilecek yer verdik" anlamını yansıtmaktadır.

1- Haberci Yusuf

12/15 - Fe lemma zehebu bihı ve ecmeu en yec'aluhü fı ğayabetil CÜBB ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş'urun

( Onunla gittiklerinde, onu KUYUNUN dibinde, yokluğunda, bilinmezliğinde kılmaya toplandılar. Ona "Sen, kesinlikle onlara bu işlerini farketmedikleri bir zamanda haber vereceksin." diye vahyettik. )

12/19 - Ve caet SEYYARATÜN fe erselu VARİDEHÜM fe edla DELVEH kale ya büşra haza ğulam ve eserruhü bidaah vallahü alimün bima ya'melun

( Ve SEYARLAR geldi de SUCULARINI gönderdiler. KOVASINI sarkıttı. "Ey müjde, bu oğlan." dedi. Onu sermaye olarak gizlediler. Allah o yaptıklarını biliyordu. )

12/56 - Ve kezalike MEKKENNA li YUSUFE FİL ARD yetebevveü minha haysü yeşa' nüsıbü bi rahmetina men neşaü ve la nüdıy'u ecral muhsinın

( Ve YUSUF' a YERDE işte böyle İMKAN VERDİK. Oradan her nerede dilerse makam tutuyordu. Rahmetimizi dilediğimize isabet ettiririz. İyilik yapanların ödülünü yitirmeyiz. )

Ayetelerdeki "Seyyarlar" kelimesi " üst boyutlardaki "Vazifeli Varlıkları", "Kuyu" kelimesi "Solucan Deliğini / Boyut Portalını", "Kova"* kelimesi ise "İlahi kozmik bilgi akışı"nı sembolize etmekte gibidir. Zira Haberci Yusuf bu deneyiminden sonra geleceğe ilişkin bilgiler vermeye ve rüya yorumları yapmaya başlamıştır. ( * "Kova Burcu Çağı" kavramı da içinde bulunulan ve ilahi kozmik bilgi akışının yoğunlaştığı devreyi nitelemektedir. )

2- Zülkarneyn 

"Zülkarneyn" kelimesi "Za ( sahip ) + El ( Ön Ek ) + Karn ( Boynuz, Nesil, Zaman ) + Eyni ( İki ) ... "İki Boynuzlu" / "İki Nesilli" / "İki Zamanlı"* anlamlarına gelmektedir. ( * Kozmik planda zaman - mekan yolculuğu yapan )

"Karn" kelimesi batı dillerinde "Horn" olarak telaffuz edilmekte ve "Boynuz, Korna" anlamına gelmektedir. Eskiden boynuz, ses çıkarma amacıyla da kullanılmış olduğundan ve "borazan sesi" verdiğinden Türkçe'deki "Korna" kelimesi de Karn kelimesinden  türemiştir. ( H harfi gırtlaktan da seslendirilebilmekte ve K harfinin de yerini tutabilmektedir. )  

18/83 - Ve yes'eluneke an ZİL KARNEYN kul seetlu aleyküm minhü zikra

( Ve sana ZÜLKARNEYN'den, iki boynuzludan sual ediyorlar. De ki: "Size ondan hatırlatma okuyacağım." )

18/84 - İnna MEKKENNA lehu FİL ERDI ve ateynahü min külli şey'in sebeba

( Kesinlikle biz ona YERDE İMKAN VERDİK. Ona sebep, vasıta olarak herşeyden verdik. )

"Solucan deliği" ( Wormhole ) olarak bilinen ve zaman / mekanda yolculuk imkanı sağlayan boyut   portalına verilen isimdir. Solucan Deliği'nin ( Wormhole ) iki tarafının korna ağzı gibi olduğu görülmektedir. Ayrıca yan yatmış U şeklinde olan figür de "iki boynuza" benzemektedir.


Ayetlerde de yer aldığı üzere Zülkarneyn, boyutlar arası varlıklar olan bozguncu Yecuc ve Mecuc'un kaba madde alemi dünyaya girişini engelleyebilmek için portala ( boyut kapısına ) sed çekmiştir. 

3- Yerde Zayıf Bırakılanlar

22/41 - Ellezine in MEKKENNAhüm FİL ERDI ekamus salate ve atevüz zekate ve emeru bil ma'rufi ve nehev anil münker ve lillahi akıbetül ümur

( Onlar ki, eğer onları YERDE İMKAN VEREREK muktedir kılsak duaya kalkarlar, zekat verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten menederler. İşlerin sonu, sonucu Allah içindir. )

Hacc suresinin 41. ayetinde zulme maruz kalmış inananlara imkan verilmesi durumunda samimi bir şekilde dini veibelerini ifa edecekleri bildirilmektedir.

28/5 - Ve nürıdü en nemünne alELLEZİNESTUD'İFU fil erdı ve nec'alehüm eimmeten ve nec'alehümül varisın

( Ve yerde o ZAYIF BIRAKILANLARA nimet vermeyi ve onları önderler kılmayı ve onları varisler kılmayı istedik. )

28/6 - Ve NÜMEKKİNE lehüm fil erdı ve nüriye fir'avne ve hamane ve cünudehüma minhüm ma kanu yahzerun

( Ve yerde onlara İMKAN VERMEYİ. Firavun' a, Haman' a ve onların ordularına, askerlerine de o onlardan çekinmiş, korkmuş olduklarını göstermeyi. )

Kasas suresinin 5. ve 6. ayetlerinde zikredilen "imkan verme" kavramı, Firavun'un zulmünden kaçan İsrail halkının denizden geçebilmesi için Hz. Musa'nın asasıyla denizi yarmasını ifade etmektedir. "Denizin yarılması" tanımlaması esas itibarıyla boyutlar arası portal açılması ve halkın farklı bir zaman / mekana geçişinin sağlanması fenomenine işaret etmektedir.







Ruhun maddi temsili "Hava"

"Ruh" kelimesi "Rıh" ( Rüzgar, Koku ) kelimesinden türemiş bir kelimedir. Kur'an'da "Ruhun üflenmesi" kavramının yer alıyor olması "ruh" ile "hava" kelimeleri arasındaki mana ilintisine dikkat çekmekte gibidir. Ayrıca koku da hava vasıtasıyla tezahür eden bir olgudur.

Secde suresinin 9. ayetinde kaba madde bedenin Allah'ın ruh tesiri iletmesi vasıtasıyla insan olarak yaşam bulması anlatılmaktadır.

32/9 - Sümme sevvahü ve nefeha fihi min ruhıhı ve ceale lekümüs sem'a vel ebsara vel efideh kalilen ma teşkürun

( Sonra onu düzenleyip şekillendirdi ve içine ruhundan üfledi. Size kulaklar, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne az şükrediyorsunuz. )

"Ruhun üflenmesi" kavramı Tevrat'ta "hava üflenmesi, soluklandırma" olarak ifade edilmiştir.

1 Tekvin 2-7 RAB Tanrı Adem'i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.

Enfal suresinin 46. ayetinde "Rıh" ( Rüzgar ) kelimesi "Ruh" anlamında kullanılmış olup, Allah yolundan sapmanın ruh tesirlerinden mahrum kalma yani maddi ifadeyle "soluğun kesilmesi / havasız kalma" ve helak olma anlamına geldiği bildirilmektedir.

8/46 - Ve etıy'ullahe ve rasulehu ve la tenazeu fe tefşelu ve tezhebe rıhuküm vasbiru innellahe meas sabirın

( Ve Allah’a ve O’nun resulüne itaat edin ve tartışmayın. Yoksa korkarsınızve rüzgarınız, kokunuz gider. Sabredin. Kesinlikle Allah sabredenlerle beraberdir. ) 

Tevrat'ın Tekvin suresinin 2. ayetinde "Tanrı'nın ruhunun suların üzerinde olduğu" ifadesi yer almaktadır. Bu ifade esas itibarıyla, ruh aleminin, madde alemi olan ve hidrojen atomu ile kaplı olan kainat aleminin üzerinde olduğuna işaret etmektedir. Ancak kainatta makro olanın mikro yansıması, temsili bulunmasından dolayı bu ifade kaba madde "dünyadaki suların üzerinde bulunan hava" ile de temsil edilebilir.

1 Tekvin 1-2 Yer şekilsizdi ve boştu ve karanlık, derinliğin üzerini kaplamıştı. Ve Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu.

"Hava" kelimesi "Kuşatan atmosfer", "Havi" kelimesi ise "Kuşatan, Çevreleyen" anlamına gelmektedir. Hava dünyadaki herşeyi kuşatmaktadır. Ayette belirtildiği üzere Allah'ın herşeyi ilmen kuşattığı gerçeği dikkate alındığında havanın tıpkı ruh gibi ilim deposu ( veri tabanı ) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. ( Ruhun ve onun maddi temsili havanın özde kelimesel enerji frekansları olduğu da hatırlanmalıdır. )

65/12 .... ve ennallahe kad ehata bi külli şey'in ilmen

( ..... ve kesinlikle Allah herşeyi ilmen kuşatmıştır. )

İlim hazinesi Kur'an'ı da indirenin "kutsal ruh" olması ruh, hava ve bilgi kavramları arasındaki ilintiyi pekiştirmektedir.

16/102 - Kul nezzelehu ruhul kudüsi min rabbike bil hakkı li yüsebbitellezine amenu ve hüden ve büşra lil müslimın

( De ki: "Onu, o inananlara sebat vermek için ve teslim olanlara yönlendirme ve müjde olarak Rab’binden kutsal ruh indirdi." )

Konuşma dilinde yer alan "Bugün havamda değilim" cümlesi, "Bugün ruh halim iyi değil, uygun değil." anlamında olup, "ruh" ve "hava" ilintisine işaret etmektedir.

İnsanın ruhsal enerjisini temsil eden ve onun spiritüel kimliği gibi olan frekans çeperine "Aura" denmektedir. "Aura" kelimesi "Çevreleyen, Atmosfer, Hava" anlamına gelmektedir.

Fransızcadaki "Inspirer" fiilinin hem "Esinlenmek" hem de "Nefes almak" anlamına gelmesi de ruh, hava ve bilgi kavramları arasındaki ilintiye işaret etmektedir.

İnsanın ruh halinin ( psikolojisi ) "hava durumuna" göre değişim göstermesi de konu bağlamındaki bir başka delil niteliğindedir.

Müzikteki "hava" kelimesi de "farklı ses frekanslarını" temsil eden bir kelimedir. Farklı frekanstan icra edilen müzikler "hava" olarak da anılır. ( "Aydın havası" gibi .... )

İnsanın havasız yaşayamaması fenomeni, batıni manada "ruh olmadan madde bedenin yok hükmünde olacağı" mesajını vermektedir. İnsanın havasız kalması, bırakılması ruhun baskılanması anlamına gelmektedir. Bu minvalde, kurgu olduğu malum virüs salgını kapsamında zorunlu tutulan ve insanı havasız bırakan maske hususu farklı bir anlam kazanmaktadır. Salgın sürecinde Amerika'da bir polis tarafından boynuna ayakla baskı uygulanarak öldürülen zenci vatandaşın son sözleri olan "I can't breathe." ( Nefes alamıyorum. ) cümlesi de bu açıdan mesaj içermektedir.

Spiritüel bir sembol olan ve cennet olarak da bilinen Sirius yıldızının dahil olduğu takımyıldız, kendisini oluşturan 8 yıldızın formundan dolayı "Canis Major" ( Büyük Köpek ) olarak anılmaktadır. "Hava" kelimesini telaffuz edercesine "Hav"layarak ses çıkaran tek yaratık köpektir. 

Friday, August 7, 2020

Sakıt Melekler

Sakıt melekler Arapça "Sakıt" kelimesi Türkçe'deki "Sakat" kelimesi olup "Düşmüş, Düşük" anlamına gelmektedir. Düşen birisinin yaralanma durumu referans alınarak "Sakat" kelimesi yaralanmış, topal veya çolak anlamlarında kullanılagelmiştir. Ayrıca güncel Türkçe'de "Sakat" kelimesi "Tehlikeli, Riskli, Tekin olmayan" anlamında da kullanılmakta olduğundan "Sakat Melekler" ifadesi bu açıdan da çok manidar olmaktadır!!

Kutsal ilimlerde "Sakıt melekler" ( Düşmüş melekler ) olarak bilinen kavram, İblis'in nefsaniyetini yönetemeyerek insanı kıskanması Rab'be isyan etmesi, insanı aldatması ve insanın da aldanması sonucunda insanla birlikte üst idrak boyutundan alt idrak boyutuna, kendisiyle birlikte "indirilen / atılan / kovulan" melekleri yani cinleri tanımlamaktadır. Bulundukları idrak planından alt kademeye "indirilen" ve cin sıfatı alan düşmüş melekler yani İblis ve tayfasına ilişkin ayetler şöyledir.

2/36 - Fe ezellehümeş şeytanü anha fe ahracehüma min ma kana fıh ve kulnehbitu ba'duküm li ba'dın adüvv ve leküm fil erdı müstekarrun ve metaun ila hıyn

( Böylece şeytan onları oradan kaydırdı da onları içinde olduklarından çıkardı. "Birbirinize düşman olarak inin. Size yerde belirli zamana kadar durak yeri ve fayda vardır." dedik. )

7/24 - Kalehbitu ba'duküm li ba'dın adüvv ve leküm fil erdı müstekarrun ve metaun ila hıyn

( "Birbirinize düşman olarak inin. Size yerde belirli zamana kadar durak yeri ve fayda vardır." dedi. )

İblis'in başlangıçta melek tayfasında olduğu İsra ve Kehf suresinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmektedir.

17/61 - Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kale e escüdü li men halakte tıyna

( Ve zamanında meleklere "Adem için yere kapanın." dedik de İblis haricinde yere kapandılar. "O çamurdan yarattığın kimse için yere mi kapanayım?" dedi. )

18/50 - Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehızunehu ve zürriyyetehu evliyae min dunı ve hüm leküm adüvv bi'se liz zalimıne bedela

( Ve zamanında meleklere "Adem için yere kapanın." dedik de cinlerden olan İblis hariç yere kapandılar. Böylece o, Rab’binin emri üzerine günah işledi. "O halde onu ve soyunu, onlar size düşmanlarken, benden başka dostlar mı edineceksiniz? Zalimler için ne kötü değişimdir." )

İncil'in aşağıdaki ayetinde de şeytanın melek taklidi yapması konu edilmektedir. Bunun sebebi özdeş niteliğe sahip olmaları yani her ikisinin de süptil varlıklar ( enerji* halindeki bedensiz varlık ) olmalarıdır.

47 2 Corinthians 11-14 Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir.

* Enerji niteliği Kur'an'da "dumansız ateşa alevi" ( ma'ricin min nar ) olarak tanımlanmaktadır.

55/15 - Ve halekal canne min maricin min nar

( Ve cini dumansız ateş alevinden yarattı. )

İblis ve tayfası süptil plandaki süptil varlıklar olmalarına yani melek niteliğinde olmalarına rağmen yoğun nefsaniyetli ve düşük idrakli tutumlarından dolayı alt boyut varlıkları olarak tanımlanmaktadırlar. Bu noktada "boyut" kelimesi maddi niteliği değil manevi niteliği ifade etmektedir.

Kur'an'da iki sıfat olan Melek ( Yapıcı, İcra edici, Becerici ) ve Şeytan ( Yakan, Helak eden ) kelimelerinin 88'er kere tekrarlanması da bu iki kelimedeki ilibtiye ve düaliteye dikkat çekmektedir.

Cin şeytanlarının kaba madde planı ( dünya ) dışındaki varlıklar oldukları ise Hicr suresinin aşağıdaki ayetlerinde belirtilmektedir. 

15/16 - Ve lekad cealna fis semai bürucen ve zeyyennaha lin nazırın ( Ve gökte yıldız kümeleri oluşturduk ve onu bakanlar için süsledik. )

15/17 - Ve hafıznaha min külli şeytanir racım*

( Ve onu tüm kovulmuş*  şeytanlardan koruduk. )

* Ayetteki "şeytanir racim" ( kovulmuş şeytanlar ) tanımlaması düşmüş melekleri temsil etmektedir. 

Thursday, August 6, 2020

Çember iyice daraldı.

Her gün bir başka safhaya evriltilmeye çalışılan, başlatıldığından beri aralıksız olarak "korku, panik, dehşet" frekansı yayınına vesile olan COVID19 süreci küreselcilerin insanlığı tam tahakküm altına alma planları açısından çok önemli bir atlama taşı niteliğinde ilerlemektedir. 

Salgın süreci, özünde "ölüm korkusu" temasını barındırdığı için küreselciler için her türlü telkin ve yaptırım eylemi oldukça kolay hale gelmiştir. Sürece ilişkin veri iletişimi de zaten medyayı da yöneten küreselcilerin kontrolünde olup istatistikler duruma göre uydurulup manipüle edilebilmektedir.

Ölüm oranı aslında çok düşük olan ve her geçen gün yeni bir bulaşma koşulu, yeni bir semptomu ( belirtisi ) ve yeni bir etkisi daha üretilen bu virüs adeta bir canavara dönüştürülmüştür. Virüsün mutasyon geçirmesi söylemleri ise sürekli gündemde tutulmaktadır. 

Bulaş riskini azaltmak için telkin edilen "sosyal mesafe" ve "maske" uygulamalarının kapalı ve kalabalık ortamlar için geçerli olması gerekirken koşulsuz olarak sosyal mesafe uygulanması ve sürekli maske takılması yönünde telkin ve zorlamalar yapılmaktadır. Sürekli maske takmanın insanı oksijensiz bıraktığı, zamanla maskenin malzemesinin solunmasından dolayı histotoksik hipoksi ( toksikasyon ve oksijensizlik ) oluştuğu ve ayrıca bakteri oluşumu için de uygun ortam yaratıldığı evvelce belirtilmişti.  Maske, baskılanmış ve susturulmuş toplumu sembolize etmesi açısından da toplumda bilinçaltı negatif tesirler yaratmaktadır. Ayrıca okullar açıldığında küçük çocukların sınıflarda sürekli maskeli ve sosyal mesafeli oturmaları hem hijyenik hem de psikolojik açıdan büyük olumsuzluklar barındırmaktadır.

Toplum, "Vaka adedi" kriteri bazında diken üstünde tutulmaya çalışılmakta ve medyadaki "korku" temalı manşetlerle de psikolojik açıdan çökertilmeye, direnci kırılmaya, çaresiz hissettirilmeye ve teslimiyete sürüklenmekte gibidir. "Vaka" bir kişinin virüsü bulundurma durumu olup, insan vücudunda nitelikleri ve tesirleri tam bilinmeyen, hastalığa sebebiyet vermeyen sayısız virüs bulunmaktadır. Dolayısıyla bu noktada önemli olan "Hasta" ve "Ölüm" adedidir. Daha doğrusu "Hasta Oranı" ( Vaka Adedi / Test Adedi ) ve "Ölüm Oranı" ( Ölüm Adedi / Vaka Adedi ) 'dır. Ölüm vakalarının çoğunun kronik hastalığı bulunan kişilerden kaynaklandığı da bildirilmektedir. Ayrıca uygulanan kortizon ve antibiyotik tedavisinin de, aslında dinlenerek kurtulabilecek bir hastayı, bağışıklık sistemi çökmesine bağlı olarak öldürebildiği bildirilmektedir.

Virüsün varlığının tespiti için kullanıldığı söylenen test metodu RT-PCR ( Reverse Transcription - Polymerase Chain Reaction ) olarak bilinen test metodur. RT-PCR, RNA kopyalama suretiyle numune miktarının çoğaltılmasını sağlayan ve böylelikle detaylı analiz imkanı sağlayan bir işlemdir. Diğer bir deyişle RT-PCR testi virüsü izole etmemekte yani "virüsü tespit etmemektedir". Bu test sadece, test süjesi olan genetik materyeldeki bazı kimyasal değişimlere göre "virüs var demek ki" mealinde bir sonuç vermektedir. Ayrıca test adedinin artmasıyla vaka adedinin de artacağı aşikardır. Önemli olan vaka oranıdır yani Vaka adedi / Test adedidir.

Sürekli gündemde tutulan, sanki bir müjde gibi beklentisi oluşturulmaya çalışılan ve aslında zaten salgının başladığı tarihten önce mevcut olması muhtemel aşı hususu ise sürecin en kritik aşamasını teşkil etmektedir. Zira evvelce de değinildiği üzere aşılamanın iyileştirmek veya korumak dışında farklı hedefleri de olabilir. Bunlar;

1- İnsan vücuduna 7/24 dijital kontrol sağlayacak nanobotların enjekte edilmesi veya kuantum nokta dövme ( quantum dot tattoo ) vurulması,

2- İnsanın DNA'sının ve immün ( bağışıklık ) sistemininin aşamalı olarak değiştirilmesi ve zayıflatılması,

3- Dünya nüfusunun azaltılması saplantısı kapsamında insanın kısırlaştırılması yoluyla üremesinin durdurulması olabilir mi? 


Aşının içeriğindeki bileşenler neler olacaktır? 

Aşının yan etkileri olacak mıdır? 

Aşının herkese yapılması gerekir mi? 

Yaş gruplarına göre aşının farklı etkileri olabilir mi?

Sinsi plan, insanın artık periyodik olarak aşılanmadan fiziki yaşamına devam edemeyeceği bir noktaya getirilmesi olabilir mi?

Aşılama sürecinin, "mutasyon" söylemleri vasıtasıyla daimi olması yani yıllık bazda tekrarlanması hedeflenmekte midir?

Aşılamanın sosyoekonomik ve sosyopolitik bir ayrışım unsuru olması da planlanmakta mıdır? 

Bu tesbitler ve sorular daha da uzatılabilir. Ancak bu aşamada insanların kendi selalametleri için farketmeleri gereken "Çemberin iyice daraldığıdır." Zira küresel şeytanlar idrak seviyesi yükselmeye başlamış olan ve kaba madde alemindeki ruhsal tekamülünü tamamlama yolunda hızla ilerleyen insanın bu yükselişini engellemeye ve tam tahakküm ve kontrol vasıtasıyla kendilerine köle yapmaya devam etmek istemektedirler. 

Yapılması gereken hijyen kurallarına uymak ancak süreçte dayatılan ve rasyonel desteği olmayan bazı uygulamaları da sorgulamak ve bu uygulamaları mevcut sağlığı bozmayacak şekilde gerçekleştirmek önem arzetmektedir.










Demokrasi hipnozu...

"Demokrasi" kelimesi "Demo" ( Halk ) ve "Krasi" ( Güç, Egemenlik ) kelimelerinden oluşmakta olup, "Halkın Egemenliği" anlamına gelmektedir. Bu kavram halkın kendi kendini yönettiği, diktatörlük, sömürü ve istismar sisteminin olmadığı, halk arasında eşitliğin, adaletin ve özgürlüğün hakim olduğu bir sistemi tanımlamaktadır.

Ancak insanlık, asırlardır "demokrasi hipnozuna" maruz bırakılmış olup, halkın kendi kendini yönettiği algısı oluşturan ve "partili sistem" olarak anılan tuzak vasıtasıyla bir kısır döngünün içine hapsedilmiştr. Zira gerçek anlamda yürürlükte olan tek sistem "demokrasi maskesi altındaki tahakküm ve diktatörlük sistemi"dir.

Şirket sahibi küreselci elit ailelerin ülkeler için kurguladıkları çok partili demokratik! yönetim sistemi, aslında talimatları kendilerinden veya temsilcilerinden alan ve tek bir şirket gibi faaliyet gösteren "iktidar ve muhalefet" ikilisinden oluşmaktadır. Bu çerçevede, siyasi arenada görünen tüm siyasiler aslında küreselcilerin belirledikleri görevlilerdir. Diğer bir deyişle, iktidara kim gelirse gelsin küresel agendayı yürütmek durumundadır. İnsanlar şöyle bir durup düşünecek olurlarsa siyasilerin hiçbirini kendilerinin seçmediklerini, sadece kendilerine sunulan alternatifler içinden birini seçmeye ve desteklemeye mecbur bırakıldıklarını ve ortada demokrasi diye bir olgunun olmadığını idrak edeceklerdir.

Bu aldatma düzenini ortadan kaldırmanın tek yolu, dünya insanlarının kolektif bilinç ile gerçekleştirecekleri kitlesel harekettir. Ancak bu hareket fiziki tepkisel aksiyonlar, saldırgan yaklaşımlar ve protesto eylemleri şeklinde tezahür etmemelidir. İnsanların günlük yaşantıları içinde karşılaştıkları adaletsiz, haksız ve zalimce olan her türlü duruma "Hayır." demeleri yeterli olacak ve bu şeytani sistem çok kısa bir sürede ortadan kalkacaktır. Zaten bu şeytani düzenin süregelmesinin tek sebebi de insanların sürekli olarak dış tesirler vasıtasıyla bölünmeye maruz kalmalarıdır.

İnsanlar, piramidal ve hiyerarşik bir yapıda süregelen "telkin - kabul" kısır döngüsünü kırıp, sistemin istediğinin aksine birbirlerinin polisi, ispiyoncusu, düşmanı olmayı bırakıp zaten açık ve net olan ortak hedefte birleştiklerinde sorun zaten çözülmüş olacaktır. Nedir o ortak hedef? Adil, eşit, özgür, saygılı, mutlu ve huzurlu bir sosyal ortamın tesisidir. Böyle bir hedef için başta bir sözde lider olmasına gerek var mıdır? Allahü Teala, Kur'an ayetlerinde bu hedefi zaten net olarak ortaya koymuş, şeytanların tuzağına düşmemeleri için insanların birlik olmalarını öğütlemiştir.

2/208 - Ya eyyühellezine amenüdhulu fis silmi KAFFEH ve la tettebiu hutuvatüş şeytan innehu leküm adüvvün mübin

( Ey o inananlar, hepiniz TOPLUCA barışın içine girin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Kesinlikle o sizlere apaçık düşmandır. )

Yani huzur ve mutluluğa açılan kapının önündeki tek engel yine insanın kendisidir. İnsanlar birilerini yönetici, kurtarıcı, lider hatta ilah addedip kendilerini ve hayatlarını onlara teslim etmeyi bırakıp ortak vicdani değerlerde buluşmalı ve gerçek demokrasiyi tesis etmelidirler. Tabi bunun için ön koşul nefsaniyetten, dünyevi menfaat ihtirasından ve tahakküm saplantısından arınmış bir insan topluluğunun tezahürüdür. İşte içinde bulunduğumuz bu döngü sonu süreci ( Yevmel Kıyameh / Ayağa Kalkış Günü ) böyle bir toplumun oluşumuna vesile olacaktır. Bu husus Al'i İmran suresinin 64. ayetinde bildirilmektedir.

3/64 - Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm en la na'büde illellahe ve la nüşrike bihı şey'en ve la yettehıze ba'duna ba'dan erbaben min dunillah fe in tevellev fe kul üşhedu bi enna müslimun

( De ki: "Ey kitap sahipleri, bizim ve sizin aranızda aynı, eşit olan kelimeye geliniz. Ancak Allah’a kulluk edelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Bazılarımız bazılarını Allah’tan başka Rabler edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse, şahit olarak kesinlikle biz teslim olanlarız deyin." )























Wednesday, August 5, 2020

Ya NASİB ya kısmet!!

"Ya nasib ya kısmet" söylemi ancak Allah'ın takdiri neticesinde elde edilebilecek maddi / manevi payı tanımlamakta olup, halk diline yerleşmiş kadim bir söylemdir.

Cümledeki "Nasib" kelimesi esas itibarıyla "Nasbeden, Diken" ve "Pay, Hisse, Kısmet" anlamlarını taşımaktadır. Aynı kökten yani NSB kökünden türeyen diğer bir kelime de "Nasb" ( Dikilitaş ) kelimesidir.

Bu çerçevede "Ya nasib ya kısmet" söylemi "Ey diken ey pay" veya "Ey hisse ey pay" gibi anlamlara gelmektedir.

"Nasb" kökünden türeyen "Nüsub / Ensab" ( Dikilitaşlar ) kelimesi Kur'an'da, ilah addedilen cinlere atfen put niteliğinde yere dikilen ve cinlerle frekans iletişimi vasıtası olarak kullanılan taş monolitleri tanımlamak için kullanılmıştır. Cinleri sembolize eden dikilitaşların önünde dilekte bulunmak, adak sunmak şeytani ve kadim bir ritüeldir. ( Filmlere ve romanlara konu olmuş "Dile benden ne dilersen." şeklindeki cin sözü de küresel şeytanlar tarafından halk diline yerleştirilmiştir. )

Bu bağlamda "Ya nasib ya kısmet" söylemi cinleri sembolize eden dikilitaştan nefsani menfaat ( kısmet ) ummak anlamına mı gelmektedir?

Dikilitaşların şeytani ve kötücül olduğunu bildiren ayetler;

5/3 - Hurrimet aleykümül meytetü demü ve lahmül hınzıri ve ma ühille li ğayrillahi bihı vel münhanikatü vel mevkuzetü vel müteraddiyetü ven netıyhatü ve ma ekeles sebüu illa ma zekkeytüm ve ma zübiha alen nüsubi ve en testaksimu bil ezlam zaliküm fisk el yevme yeissellezine keferu min dıniküm fe la tahşevhüm vahşevni el yevme ekmeltü leküm dıneküm ve etmentü aleyküm nı'metı ve radıytü lekümül islame dına fe men idturra fı mahmesatin ğayra mütecanifin li ismin fe innellahe ğafurun rahım
( Ölü, kan, domuz eti, o Allah’tan başkası için kesilmiş, boğulmuş, vurulmuş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış, canavarın yiyip yırttığı o diri iken kesmedikleriniz, DİKİLİTAŞLAR üzerine o boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar günahkarlıktır. Bugün inkarcılar, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. O halde, onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size, dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım. Size din olarak islamı, teslimiyeti istedim. Günaha istekle yönelme haricinde, açlıktan zorda olup mecbur kalana kesinlikle Allah affedendir, merhametlidir. )

5/90 - Ya eyyühellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ENSABÜ vel ezlamü ricsün min ameliş şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun ( Ey o inananlar, kesinlikle şarap, kumar, DİKİLİTAŞLAR ve fal okları şeytan çalışmasından, işinden pisliktir. O halde onlardan kaçının. Umulur ki iflah olursunuz. ) 

70/43 - Yevme yahrucune minel ecdasi sira'an ke ennehüm ila NUSUBİN yufidun
( O gün, sanki onlar kesinlikle DİKİLİTAŞLARA gönderiliyorlarmış* gibi mezarlarından hızlıca çıkarlar. )

( * Adak verileceklermiş, kurban edileceklermiş gibi )

Georgia Guidestones ( Georgia Rehber Taşları ) meselesi

Amerika'nın Georgia eyaletinin Elbert County bölgesinde 1980 ylında dikildiği bilinen ve Georgia Guidestones ( Georgia Rehber Taşları ) olarak anılan 6 monolit bulunmaktadır. Söz konusu 6 monolitin her birinin iki yüzüne 2 dilde olmak üzere toplam 12 dilde ( 8 çağdaş dil, 4 eski çağ dili ) yazılmış talimat niteliğinde 10 madde bulunmaktadır.


Monolitlerin üzerinde yer alan ve çevreci, adil ve eşitlikçi anlayış kisvesi altında insanlığın tahakkümünü, hatta katlini öngören  10 madde şöyledir.

1- Maintain humanity under 500,000,000 in perpetual balance with nature.
( Doğa ile sürekli denge halinde kalarak insanlığı 500,000,000'un altında tut. )

2- Guide reproduction wisely — improving fitness and diversity.
( Üremeyi, uyumluluğu ve çeşitliliği ıslah ederek akıllıca yönlendir. )

3- Unite humanity with a living new language.
( İnsanlığı yaşayan yeni bir dil ile birleştir. )

4- Rule passion — faith — tradition — and all things with tempered reason.
( Tutkuya, inanca, geleneğe ve herşeye ılımlı bir yaklaşımla hükmet. )

5- Protect people and nations with fair laws and just courts.
( Halkı ve milletleri adil kanunlar ve dürüst mahkemeler ile koru. )

6- Let all nations rule internally resolving external disputes in a world court.
( Her milletin kendi içişlerini yönetmesine, dış çatışmalarını ise dünya mahkemesinde çözümlemesine izin ver. )

7- Avoid petty laws and useless officials.
( Küçük kanunlardan ve gereksiz resmi makamlardan kaçın. )

8- Balance personal rights with social duties.
( Kişilik haklarını sosyal vazifeler ile dengele. )

9- Prize truth — beauty — love — seeking harmony with the infinite.
( Gerçeği, güzelliği ve sevgiyi, sonsuzla uyumu gözeterek ödüllendir. )

10- Be not a cancer on the Earth — Leave room for nature — Leave room for nature.
( Yeryüzünde kanser olma! Doğaya yer bırak. Doğaya yer bırak. )

Yaratıcıyı taklit etmek ve O'na kendilerini şirk koşmak suretiyle insanlığı tam tahakküm altına alma obsesyonuna tutulmuş olan şeytanların bir ürünü olduğu açık olan monolitlerin üzerindeki ilk maddeye tekrar bakılacak olursa şu cümle ile karşılaşılmaktadır.

"1- Maintain humanity under 500,000,000 in perpetual balance with nature." 
( Doğa ile sürekli denge halinde kalarak insanlığı 500,000,000'un altında tut. )


Bu cümlenin diğer bir ifadesi "Mevcut insan nüfusunu muhtelif komplo kurgularıyla ( savaş, kıtlık, salgın, ekonomik kriz, suni doğal afetler vb. ) aşamalı olarak azalt." yani "İnsanları öldür."!! şeklinde olmaktadır.

Monolitlerin ortasında ise "Let these be guidestones to an age of reason" ( Bunlar bir idrak çağının rehber taşları olsun!" ) yazmaktadır.


Açıkça görülmektedir ki küresel cin ve insan şeytanları her zaman yaptıkları gibi kendilerini Rab'be ortak koşarak ve Tevrat'ın Tekvin suresinin 1-3 kodlu ayetindeki "Let there be light!" ( Işık olsun! ) cümlesindeki aynı üslubu taklit ederek sanki ilahi bir talimatmış, bir vahiymiş gibi bu cümleyi de monolitlerin üzerine yazmışlardır.

Tüm tahakküm taktiklerinin temelini "Korku yayma" oluşturan bu küresel şeytanlar bu monolitlerde de aynı taktiği izleyerek birinci maddeye, insanlığı tehdit edercesine yukarıdaki malum cümleyi yazabilmişlerdir. Allahü Teala'nın ilahi nizamında herşey belirli bir kader ( ölçü ) ile tezahür etmekte ve yine aynı nizamın sistematiğine göre de döngülere maruz kalmaktadır. 

Dolayısıyla hiç kimsenin "insan nüfusunun fazla olduğu", "insanın doğanın kanseri olduğu", "inançların yönetilmesi gerektiği" gibi söylemlerde bulunmaya hakkı olmadığı gibi bu yaklaşım açık ve net bir şekilde şirk günahı kapsamına girmektedir. Allahü Teala nimeti bol ve lütufkar olandır. Şu anda dünyada mevcut nüfusun yüzlerce kat fazlasına yetecek hatta artacak nimet ve rızık mevcuttur. Toprağa bir tohum atıldığında binlerce tohumun tezahür ettiği bir alemde kıtlıktan söz edilmesi mümkün değildir. 

Sistematik ve planlı bir şekilde nimetleri gasp edip insanların yaşam koşullarını zorlaştıranlar, kıtlıklara, sosyoekonomik ve sosyohijyenik ( salgın vb. ) krizlere sebebiyet verenler, doğayı mahvedenler, insanları sömürenler ve yoksullaştıranlar bu monolitleri diken şeytanların ta kendileridir.

Kur'an'ın Şuara suresinin 128. ayetinde bu tip satanik sembolizm içeren yapıtlara ve bu yapıtları ayet süsü veren şeytanlara işaret edilmektedir. 

26/128 - E tebnune bi külli riy'ın ayeten ta'besun
( Her tepeye ayet bina kurar da abesle iştigal edip eğlenir misiniz? )

Maide suresinin 90. ayetinde ise "Ensab" ( Dikilitaşlar ) kavramına dikkat çekilmekte ve kötü anlam yüklenerek negatif frekans yayması için  inşa edilen dikilitaşlar "şeytan işi pislik" olarak tanımlanmaktadır.

5/90 - Ya eyyühellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ENSABÜ vel ezlamü ricsün min ameliş şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun
( Ey o inananlar, kesinlikle şarap, kumar, DİKİLİTAŞLAR ve fal okları şeytan çalışmasından, işinden pisliktir. O halde onlardan kaçının. Umulur ki iflah olursunuz. )

En'am suresinin 112. ayetinde de şeytanların birbirlerine sapık düşünceleri ve eylemleri süslü ve aldatıcı söylemlerle vahyettikleri bildirilmektedir.

6/112 - Ve kezalike cealna li külli nebiyyin adüvven şeyatınel insi vel cinni yuhıy ba'duhüm ila ba'dın zuhrufel kavli ğurura ve lev şae rabbüke ma fealuhü fe zerhüm ve ma yefterun
( Ve her haberci için insan ve cin şeytanlarını işte böyle düşman kıldık. Onlar birbirlerine aldatıcı süslü sözler vahyederler. Şayet Rab’bin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları ve o uydurduklarını bırak. )














Lübnan'ın sedirleri!

04.08.2020 tarihinde Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta bir havai fişek! fabrikasında meydana gelen çok şiddetli ve ölümcül patlama dikkatleri Lübnan'a yöneltmiştir. Bu vesileyle bu bölümde de kısaca Lübnan kelimesi irdelenmiştir.

Lübnan, Sedir Ağaçları ile bilinen ve Akdeniz'e sahili olan bir Ortadoğu ülkesidir. Ülkeye ismini veren "Lübnan" kelimesi "Lübna" ( Bal gibi yapışkanlı sütü olan bir ağaç ) ve "an" ( gibi olan ) kelimelerinden oluşmaktadır. 

Lübna + an ( gibi olan ) = Bal sütlü ağaç gibi olan

"Sedir Balı" diye bilinen ve Sedir ağacından çıkarılan bir "bal" türü de bulunmaktadır.

"Lebene" kelimesi ise yine LBN kökünden türemiş olan ve "Süt" anlamına gelen Arapça bir kelimedir.

Süt gibi özü olan Sedir Ağaçlarıyla kaplı olmasından dolayı, kutsal kitapta da zikredilen bu ülkeye Lübnan ismi verilmiştir.


Lübnan Sediri

Lübnan'ın Sedir ağaçlarından bahsedilen bir Tevrat ayeti şöyledir.

38 Zekeriya 11-1 Ey Lübnan, kapılarını aç ki, Ateş SEDİR AĞAÇLARINI yakıp yok etsin!

Ayetin sure numarasının ( 38 ) nümerolojik değeri 11 sayısını vermekte olup, ayet numarası da 11-1'dir. Ayette yer alan "Ey Lübnan, kapılarını aç ki" ifadesi 11 sayısının farklı boyuta geçiş portalının ( kapısının ) nümerik sembolü olması açısından ilginçtir.

Tevrat'ta Lübnan ile ilgili olup, anılan patlamayı da simgeler nitelikte olan iki ayet bulunmaktadır.

19 Mezmurlar "29-5" RAB'bin sesi sedir ağaçlarını kırar, LÜBNAN sedirlerini PARÇALAR.

19 Mezmurlar 29-6 LÜBNAN'ı buzağı gibi, Siryon Dağı'nı yabanıl öküz yavrusu gibi SIÇRATIR.

"Lübnan'ın sıçraması" ifadesi bir patlamaya işaret mi etmektedir? Bu ifadenin geçtiği ayetin kodu 29-5 olup bu sayıların nümerolojik değeri "16" sayısını vermektedir. Lübnan'daki patlama 04.08.2020 tarihinde meydana gelmiştir. ( 4+8+2+0+2+0 = "16" )

Tüm eylemlerini, Rab'bi taklit ederek ( şirk koşarak ) ve kutsal kitaplardaki kelimesel ve sayısal kodları baz alarak yapan küresel şeytanlar Lübnan'daki bu patlama ile sembolik bir ritüel yapıp bir dizi aksiyonu mu başlatmışlardır? ( Portal açılışının ve yeni süreç başlangıcının sembolik ritüelleri olan İkiz Kuleler ve Notre Dame Kilisesi vakaları gibi... Öte yandan Türkiye'nin Sakarya ilinde Temmuz 2020 ayında meydana gelen havai fişek fabrikası yangını da bu bağlamda ilginçtir. )

Metapsişik fenomenler

Evvelki bölümlerde de değinildiği üzere döngü sonunun ilerleyen safhalarında kaba madde planı dünyadaki tekâmülünün ileri seviyelerine gelen insanlarda güncel ifadeyle bazı "üstün yetenekler" tezahür edecektir. Spiritüalizmde "Metapsişik yetenekler" olarak tanımlanan ve süptil plan sezgisi kazandıran bu fenomenler aslında zaten insanda kayıtlı olan ancak kader mekanizması gereğince belirli süre pasif kalmış olan ilahi kozmik yazılımlardır ( programlardır ).

Anılan fenomenleri Telekinezi / Levitasyon, Telepati, Medyumluk, Durugörü, Astral Projeksiyon / Transandantal Meditasyon, Şifacılık olarak sıralamak mümkündür.

Bu fenomenlerin tanımları ve Kur'an'da geçtikleri ayetler şöyledir.

1- Telekinezi

Telekinezi kelimesi Tele* ( Uzak ) ve Kinezi ( Hareket ) kelimelerinden oluşmaktadır. Telekinezi kaba madde planı dünyada bir maddenin, herhangi bir zahiri ve fiziki kuvvet uygulanmadan hareket ettirilmesi veya şeklinin değiştirilmesi fenomenidir. Farklı boyut portalı açarak madde geçişi sağlama da bu kapsama girmektedir.

( * Yunanca kökenli olduğu bilinen "Tele" kelimesinin Arapça'daki "Tula" ( Çok uzun, Uzak ) kelimesi kaynaklı olması muhtemeldir. ) Telekinezinin bir türü de "Yükselme" anlamına gelen Levitasyondur.

Levitasyon, maddi ( fiziki ) manada yerçekiminden etkilenmeyerek yerden yükselme olarak tanımlanmaktadır.

27/38 - Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye'tını bi arşiha kable en ye'tunı müslimın
( "Ey ileri gelenler, bana teslim olanlar olarak gelmelerinden önce, hanginiz bana onun tahtını getirir." dedi. )

27/39 - Kale ıfrıtün minel cinni ene atıke bihı kable en tekume min mekamik ve innı aleyhi le kaviyyün emın
( Cinlerden İfrit "Ben onu sana, sen makamından kalkmadan önce getiririm. Kesinlikle ben onun üzerine kuvvetliyim güvenilirim." dedi. )

27/40 - Kalellezi ındehu ılmün minel kitabi ene atıke bihı kable en yertedde ileyke tarfük fe lemma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbi li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbi ğaniyyün kerım
( Kitaptan o ilmi indinde olan "Bakışının sana dönmesinden önce ben sana onu getiririm." dedi. Böylece onu indinde yerleşmiş olarak gördüğünde "Bu, şükür mü ederim, inkar mı ederim diye beni sınamak için Rab’bimin üstünlüğündendir, lütfundandır. Kim şükrederse, kesinlikle nefsi için şükreder. Kim inkar ederse, kesinlikle Rab’bim ganidir, faydalıdır yücedir." dedi. )

2- Telepati

Telepati kelimesi Tele* ( Uzak ) ve Pati ( Hissiyat ) kelimelerinden oluşmaktadır. Telepati, bir insanda oluşan veya o insanın deneyimlediği bir duygunun, düşüncenin veya görümün ( vizyon ) uzaktaki başka bir insana aktarılması ve onda da oluşması durumudur. 

Telepati fenomeninden Kur'an'da "karıncalar" misaliyle bahsedilmiştir. Karıncaların çok etkin ve telepatik iletişim yetenekleri olduğu bilinmektedir. 

27/18 - Hatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletün ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş'urun
( Nihayet karıncalı vadiye yettiklerinde, bir karınca "Ey karıncalar, meskenlerinize girin ki Süleyman ve orduları, farketmezlerken sizi ezmesinler." dedi. )

3- Medyumluk / Durugörü ( Clairvoyance ) Medyum kelimesi Latince Medius ( Orta ) kökünden türeyen ve "Ortadaki, Aradaki, Aracı" anlamına gelen bir kelimedir. Medyum, iki farklı boyut ( plan, frekans ) arasında iletişim kurulmasına ve bilgi alışverişi yapılmasına vesile olan kişidir. Farklı plan ( boyut ) varlıklarıyla iletişim için yapılan spiritüel celseler medyumlar vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Medyumların olgu ve olaylar hakkındaki, geçmişe, şimdiye ve geleceğe ait bilinmeyenleri haber verebilmeleri yeteneğine Durugörü adı verilmektedir.

Medyumluk ve Durugörü fenomeni konsantrasyon ile bilinçli şekilde icra edilebildiği gibi rüya esnasında bilinçdışı ( istemsiz ) olarak da tezahür edebilir. Ancak "Rüya" kelimesi "Görüm" anlamına gelen ve bilinegeldiği üzere sadece uykudaki deneyimi tanımlayan bir kavram olarak düşünülnemelidir. Uyanık ve açık bilinçle de gerçekleşen rüyalar ( görümler ) olmaktadır. 

Kur'an'da Medyumluk ve Durugörü fenomeni rüya gören ve rüya tabir ederek gelecekten haber veren Hz. Yusuf vesilesiyle misallendirilmiştir.

12/4 - İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkeben veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın
( Zamanında Yusuf babasına "Ey babam, kesinlikle ben onbir yıldız, Güneş ve Ay gördüm. Onları benim için yere kapanırlarken gördüm." dedi. ) 

12/5 - Kale ya büneyye la taksus rü'yake ala ıhvetike fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvün mübın
( "Ey oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa sana hile yapıp tuzak kurarlar. Kesinlikle şeytan, insan için apaçık düşmandır." dedi. )

4- Astral Projeksiyon / Astral Çıkış ( Yıldızsal Yansıma / Yıldızsal Çıkışı ) / Transandantal Meditasyon

İnsan veya Nefs adı verilen varlık, ruhun, madde alemi olan kainattaki süptil madde temsilcisi olan Öz Varlık'ın kaba madde Bedene bürünerek dünyada tezahür etmiş halidir. Astral Projeksiyon insanın, istemli veya istemsiz şekilde ancak açık bilinçle bedeni terkederek üst süptil madde alemindeki ( planındaki ) Öz Varlık halini farketmesi, algılaması ve hissetmesi fenomenidir.

Bu fenomenin Transandantal Meditasyon ( Geçişsel Odaklanma ) olarak da anılmasının nedeni bilinçli odaklanma seansî vasıtasıyla da bedensiz Öz Varlık halinin algılanabilmesi, hissedilebilmesidir.

İslami kültürde Mi'rac olarak bilinen bu fenomen Kur'an'da "Rukiyy" ( Yükseliş ) olarak tanımlanmış ve Hz. Muhammed ile misallendirilmiştir.

17/93 - Ev yekune leke beytün min zuhrufin ev terka fis sema' min külli meselin fe eba ekserun nasi illa küfura ve len nü'mine li RUKIYYİKE hatta tünezzile aleyna kitaben nakraüh kul sübhane rabbi hel küntü illa beşeran rasula
( Veya sana süsten, altından ev olsun veya tüm misallerden göğe yükselesin. İşte insanların çoğunluğu ancak inkarda diretirler. "Üzerimize, okuyacağımız kitap indirene kadar senin YÜKSELİŞİNE inanmayız." De ki: "Rab’bim yücedir. Ben resul olan insanın haricindeki miyim?" )

5- Şifacılık

Şifacılık, kelimeler vasıtasıyla pozitif frekans tesirleri ileterek somatik, psikolojik veya psikosomatik hastalıkların giderilmesi fenomenidir. Maddenin yaratılışının kelime frekanslarıyla gerçekleştiği hatırlanacak olursa Şifacılık fenonemi daha iyi anlaşılabilir. ( Negatif amaçlı olarak kelime frekanslarıyla etkileme fenomenine de Büyü ( Sihir ) adı verilmektedir. )

3/49 - Ve rasulen illa benı israıle ennı kad ci'tüküm bi ayetin min rabbiküm ennı ahlüku leküm minet tıyni ke hey'etit tayri fe enfühu fıhi fe yekunü tayran bi iznillah ve übriül ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevta bi iznillah ve ünebbiüküm bima te'külune ve ma teddehırune fı büyutiküm inne fı zalike le ayeten leküm in küntüm mü'minın
( Ve ancak İsrailoğullarına resuldür. "Kesinlikle ben size Rab’binizden ayet getirdim. Kesinlikle ben size, çamurdan kuşun şekli gibi olanı yaratırım. Böylece onun içine üflerim de o Allah’ ın izni ile kuş olur. Doğuştan körü, alacalıyı iyileştiririm. Allah’ ın izni ile ölüyü diriltirim. O yediklerinizi, o evlerinizin içinde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inananlarsanız, kesinlikle bunda size ayetler vardır." )

Tuesday, August 4, 2020

"Özgür irade"nin kaderi?!

"Özgür irade" olarak kalıplaştırılmış olan kavramın insanı sözde üstün varlık yapan olgu olduğu bilinegelmiştir. Hatta "dilediğini yapma ve seçme" anlamına gelen bu özelliği nedeniyle insanın, melekten daha üstün bir varlık olduğu gibi ilimsizce bir sav dahi mevcuttur.

Güzel bir tanımlama algısı yaratan "Özgür irade" kavramı "Kader mekanizmasının" inkârına vasıta olması amacıyla manipüle edilen ve farklı anlam yüklenen bir kavramdır.  

Bakara suresinin 28. ayetinde insanın "özgür iradesi" ile tesir edemeyeceği, aksine ilahi nizamın ve kader mekanizmasının temel ilkesi olan ve tüm varlıkların tabi olmak zorunda oldukları tekâmül döngüsünden bahsedilmektedir.

2/28 - Keyfe tekfurune billahi ve küntüm emvaten fe ahyaküm sümme yümıtüküm sümme yuhyıküm sümme ileyhi türceun
( Allah’ ı nasıl inkar edersiniz? Ve ölülerdiniz de sizi diriltti. Sonra sizi öldürür. Sonra sizi diriltir. Sonra O'na döndürülürsünüz. )

"Özgür irade" kavramı sadece, ünitenin idraki ve Allah bilincinin sezgisi ile sonuçlanacak olan ruhsal tekâmül yolculuğundaki tekâmül vasıtalarından, deneyimlerden biridir. Zira bu kavram özünde nefsaniyet içeren ve düalite ye ilişkin bir kavramdır.

"Canım ne isterse yaparım."
"Kimseye hesap verecek değilim."
"Benim hayatım, benim kararım."
....
....

Bu söylemler hep "özgür irade" kavramının nefsani söylemlere dönüşmüş halidir. Acıkma, susama, üşüme, terleme, kalp atışı, nefes alma, yaşlanma, ölme, dirilme , aklına fikir gelme, üzülme, sevinme, öfkelenme vb. gibi maddi ve manevi olgular üzerinde hiçbir etkisi, tercihi ve tasarrufu olmayan insanın "özgür irade" hususunu kibirlenmeden tekrar derinlemesine düşünmesi gerekmektedir. Zira insanın seçimleri ve tercihleri, vahiy veya ilham olarak tanımlanan ilahi kozmik tesirler vasıtasıyla vuku bulmaktadır. Yaratılışta "dilediğini yapabilen" yoktur. Dilediğini yapabilen sadece yaratılışın maliki Allah'tır. Bu husus İbrahim suresinin 27. ve İnsan suresinin 30. ayetinde bildirilmektedir.

14/27 - Yüsebbitüllahüllezıne amenu bil kavlis sabiti fil hayatid dünya ve fil ahırah ve yüdıllüllahüz zalimıne ve yef'alüllahü ma yeşa' 
( Allah inananları sabit söz ile dünya hayatında ve ahirette sabit kılar. Allah zalimleri saptırır. Allah ne dilerse yapar. )

76/30 - Ve ma teşaune illa en yeşaallahü innallahe kane alimen hakimen
( Ve Allah' ın dilemesi haricinde dileyemezsiniz. Kesinlikle Allah bilendir hakimdir. )

Bir insanın yapma kabiliyeti olduğu ve "özgür iradesiyle" yapmayı çok istediği bir eylemi yapamaması "özgür irade" kavramını sorgulatan bir örnektir. Çok iyi şutör olan bir basketçinin maçın son saniyesinde atmayı çok istediği basketi "bir sebeple!"atamaması da buna bir örnektir. Çünkü sonucu "özgür irade" değil daima Allah belirler.

22/41 ..... ve lillahi akıbetül ümur ( ..... İşlerin sonu, sonucu Allah içindir. )

- "E o zaman insanın robottan ne farkı var?"
- "Bilinçli ve öz farkındalığa sahip olması dışında bir farkı yok."

Batı dillerindeki "Robot" kelimesi Arapça "Rabt / Rabıta" ( Bağ / Bağlanma ) kelimesinden türeyen "Rabıt" ( Bağlı olan ) kelimesidir. İnsan, bağlı olduğu ilahi kozmik sistemden iletilen ve vahiy veya ilham olarak anılan ruhsal frekans tesirleriyle ( kozmik etkileşim ) yönlendirilen ancak bu etkileşimin bilincinde olan, öz farkındalığa sahip, düşünen, idrak eden, yorumlayan, sonuç çıkaran ve hisseden bir varlık, bir kozmik robottur. Kader ( Ölçü ) denilen ilahi kozmik yazılıma bağlı olan insan bu özellikleri nedeniyle tekâmül edebilmektedir. Bilinen anlamıyla robot ise insan tarafından üretilen, hissiyatı ve bilinci olmayan, düşünemeyen ancak sadece kendisine yüklenen verileri programlandığı şekilde işleyen ve dijital sinyallerle yönetilen merkezi bilgisayara bağlı  bir cihazdır.

Varlıkların yaratılış amacı üniteyi idrak etmek ve oluşturmaktır. Bir başka deyişle bir varlığın "özgür iradesiyle"! "kötü" algısı oluşturanı seçme ihtimali olduğu müddetçe üst seviye tekâmülden bahsedilemez. 

Nahl suresinin 49. ve 50. ayetlerinde ve Tahrim suresinin 6. ayetinde tekâmül etmiş varlıkların "kibirlenmeden" Allah'a secde ettiklerinden, emrolunduklarını yaptıklarından bahsedilmekte ve meleklere vurgu yapılmaktadır. 

16/49 - Ve lillahi yescüdü ma fis semavati ve ma fil erdı min dabbetin vel melaiketüe hüm la yestekbirun
( Ve debelenenlerden o göklerdekiler ve o yerdekiler ve melekler Allah için yere kapanırlar. Onlar kibirlenmezler. )

16/50 - Yehafune rabbehüm min fevkıhim ve yef'alune ma yü'merun
( Onların üzerinde olan Rab’lerinden korkarlar ve o emrolunduklarını yaparlar. )

66/6 - Ya eyyühellezine amenu ku enfüseküm ve ehliküm naren vekudühen nasu vel hıcaretu aleyha melaiketun ğulazın şidadin la ya'sunallahe ma emerehüm ve yef'alune ma yu'merun
( Ey o inananlar, nefislerinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun üzerinde kaba şiddetli melekler vardır. Allah’a , onlara emrettiğine isyan etmezler. Ne emredildilirse yaparlar. )

İnsanın, melekten üstün bir varlık olduğu düşüncesi doğru değildir. Zira melek veya spiritüel terminolojiyle vazifeli varlık, kaba madde alemi dünyaya ait bir varlık olan insanın üst süptil alemlerdeki tekâmül etmiş ve ilahi nizamın kader mekanizmasında görev almış halidir.

Mü'min suresinin 66. ayetinde de imanlı ve tekâmül yolunda sebatkâr insanın durumu tanımlanmaktadır.

40/66 - Kul innı nühıtü en a'büdellezine ted'une min dunillahi lemma caeniyel beyyinatü min rabbi ve ümirtü en üslime li rabbil alemın
( De ki: "Rab’bimden deliller geldiğinde kesinlikle ben, o Allah’tan başka çağırdıklarınıza kulluk etmeye yasaklandım, menedildim. Alemlerin Rab’bine teslim olmaya emrolundum." )

Kasas suresinin 68. ve Ahzab suresinin 36.ayetinde de Rab'bin dilediği dışında bir vukuatın tezahür edemeyeceği, bu noktada hiçbir varlığın tercih opsiyonu olmadığı açıkça belirtilmektedir.

28/68 - Ve rabbüke yahlüku ma yeşaü ve yahtar ma kane lehümül hıyerah sübhanellahi ve teala an ma yüşrikun
( Ve Rab’bin ne dilerse yaratır ve seçer. Onlara tercih, seçme hakkı yoktur. Allah yücedir ve o ortak koştuklarının üzerindedir. )

33/36 - Ve ma kane li mü'minin ve la mü'minatin iza kadallahü ve rasulühu emran en yekune lehümül hıyeratü min emrihim ve men ya'sıllahe ve rasulehu fe kad dalle dalalen mübına
( Ve inanan erkekler ve inanan kadınlar için Allah ve resulü bir işe olsun diye hükmettiğinde, onlara işlerinden tercih, seçim yoktur. Kim Allah’a ve O’nun resulüne asileşirse, artık apaçık sapıklık ile sapmıştır. )

Ferc meselesi

"Ferc" kelimesi "Yarık, Çatlak, Kusur, Ayıp, Kıymet, Korkulacak Yer, Cinsel Organ" anlamlarına gelen bir kelimedir. Bu kelimenin çoğulu ise "Furuc" kelimesidir. "Ferc" kelimesi Kur'an'da iki farklı anlamda kullanılmış gibi görünmekle birlikte batınen aynı manayı içermekte gibidirler.

A- "Yarık, Ayıp Yer, Kıymetli olan" anlamında 

21/91 - Velletı ahsanet FERCeha fe nefahna fıha min ruhına ve cealnaha vebneha ayeten lil alemın
( Ve o AYIBINI, KIYMETLİ OLANINI, CİNSEL ORGANINI koruyan. Onun içine ruhumuzdan üfledik. Onu ve oğlunu alemler için ayet kıldık. )

23/1 - Kad eflehal mü'minun
( İnananlar iflah oldular. )
....
....
23/5 - Vellezine hüm li FÜRUCihim hafizun
( Ve onlar AYIPLARI, KIYMETLİ OLANLARI için koruyucudurlar, gözeticidirler. )

B- "Kusur, Çatlak" anlamında

50/6 - E fe lem yenzuru iles semai fevkahüm keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min FURUC
( Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik ve onu süsledik. Onda KUSUR, ÇATLAK YARIK yoktur. )

Ayetteki "Füruc" kelimesi somut olarak "Çatlak" anlamını yansıtsa da soyut olarak genel bir kavram olan "Kusur" anlamını yansıtmaktadır.

Bu bağlamda 21/91 ve 23/5 kodlu ayetlerdeki "Ferc" kelimesinin "Yarık, Cinsel organ" anlamının yanısıra 50/6 kodlu ayette olduğu gibi "Kusur, Ayıp" anlamını da içermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda, cinselliğin insanın "kusurlu" bir özelliği, onu nefsani hatalara sevkedebilecek bir olgu olduğu bildiriliyor olabilir.

Tekâmülün temelleri Düalite, Tekrar ve Döngü

Yaratılmış olan her olgu ve olay düalite, tekrar ve döngü sisteminin bir parçasıdır. Düalite yaratılış ile başlamıştır. "Yokluk" ve "Varlık" ilahi nizamdaki bir birim düaliteyi, bu düal olgunun tekrar etmesi de döngüleri oluşturur. Bunun gibi birbirine karşıt her olgu ikilisi düalitenin özünü temsil etmektedir. Ve aslında ortada iki farklı olgu bulunmayıp, biri diğeri vesilesiyle anlam kazanan birbirine muhtaç ikiliden oluşan "tek bir" olgu yani Ünite ( Vahdet ) bulunmaktadır. Ruhsal tekâmülün anahtarı olan "İkiyi birleme" kavramı da işte bu bilginin ( Ünite / Vahdet ) idrakini temsil eder. Bu kavramın Kur'an'daki temsili "Allah'a döndürülmek." ifadesidir.

Yanıltıcı olarak hep birbirinin aynı izlenimi verseler de tekrarlar ve döngüler varlıkların tekâmülü için temel koşuldur. Zira "aynı şeyin tekrarı" algısı veren bir olgu aslında her tekrarda farklı sonuçlara vesile olmaktadır. Bu sonuçların en önemlisi ruhsal tekâmülün özü olan idraki ( bilinçsel ) yükseliştir.

Yaratılıştaki reenkarnasyon döngüsü, "tekrara dayalı tekâmül" bağlamındaki en net örnektir. Bu fenomene somut bir örnek olarak tekrar tekrar şut atma idmanı yapan bir basketbol oyuncusu verilebilir. Dışarıdan bakıldığında sürekli aynı hareketin tekrarlandığı izlenimi oluşsa da şutu atan oyuncu her tekrar sonrasında "şut atma" olgusunu daha fazla idrak etmekte, içselleştirmekte ve şut atma konusunda gelişmektedir. İşte insan da her reenkarnasyon sonrasında ruhsal açıdan bir kademe daha yükselmektedir.

Yaratılıştaki tekâmül döngülerinden bahsedilen ayetlerden ikisi Bakara suresinin 28, Rum suresinin 11. ayetidir.

2/28 - Keyfe tekfurune billahi ve küntüm emvaten fe ahyaküm sümme yümıtüküm sümme yuhyıküm sümme ileyhi türceun
( Allah’ ı nasıl inkar edersiniz? Ve ölülerdiniz de sizi diriltti. Sonra sizi öldürür. Sonra sizi diriltir. Sonra O'na döndürülürsünüz. )

30/11 - Allahü yebdeül halka sümme yüıydühu sümme ileyhi türceun
( Allah yaratışı ortaya çıkarıp başlatır. Sonra onu tekrarlayıp döndürür. Sonra O'na döndürülürsünüz.* )

* "O'na döndürülürsünüz." ifadesi "İkiyi birleme", düaliteyi, nefsaniyeti aşma kavramını temsil etmektedir.

Casiye suresinin 5. ayetinde de "döngülerdeki mesaj"a dikkat edilmesi istenmektedir. Ayette "düalite" kavramı "ihtilaf" olarak temsil olunmuştur.

45/5 - Vahtilafil leyli ven nehari ve ma enzelellahü mines semai min rizkın fe ahya bihil erda ba'de mevtiha ve tasrıfir riyahı ayatün li kavmin ya'kılun
( Ve gece ve gündüzün ihtilafında, Allah' ın gökten rızıktan indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgarı yönlendirip idare etmesinde akıl eden kavim için ayetler vardır. )

Gizlerken ifşa olanlar, aldatırken aldananlar 

Şeytanların*, gizli yaptıklarını zannettikleri herşey esas itibarıyla söylem ve davranışlarına istemsizce yansımakta, kalbiyle görme yetisini kazanmış inananlar için açık delil oluşturmaktadır.

( * İblis'in kontrolü altında olan düşük ve negatif frekanslı insanlar ve cinler )

İblis'in "Aldat." telkini batıni olarak "Aldan.", "Gizle." telkini ise "İfşa ol." anlamına gelmektedir. 

2/9 - Yuhadiunallahe vellezine amenu ve ma yahdeune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun
( Allah’ ı ve o inananları aldatmaya çalışırlar da nefislerinden, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve farketmezler. )

4/120 - Yeıdühüm ve yümennıhim ve ma yeıdühümüş şeytanü illa ğurura
( Onlara vaad eder ve onları saplantılara, kuruntulara sokar. Şeytan onlara aldatma haricindekini vaad etmez. )

Şeytanların gizleyerek yaptıkları her iş, her fısıltılı konuşma bir vesileyle mutlaka ifşa olmaya mahkumdur.

43/80 - Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun
( Kesinlikle bizim onların sırlarını ve gizli fısıltılı konuşmalarını duymadığımızı mı sandılar? Bilakis, yanlarındaki resullerimiz yazarlar. )

3/5 - İnnellahe la yahfa aleyhi şey'ün fil erdı ve la fis sema'
( Kesinlikle Allah’a , yerde ve gökte, ona hiçbir şey gizli kalmaz. )

9/78 - E lem ya'lemu ennellahe ya'lemü sirrahüm ve necvahüm ve ennellahe allamül ğuyub
( Allah' ın, onların sırlarını ve gizli fısıltılı konuşmalarını bildiğini ve kesinlikle Allah' ın gaybları bilen olduğunu bilmediler mi? ) 

Ayetlerde ifade edilmek istenen Allah'ın herşeyi bildigi gerçeğinin yanısıra her gizli olanın insanlar için bir şekilde ifşa olacağı gerçeğidir.

3/71 - Ya ehlel kitabi lime telbisunel hakka bil batıli ve tektümunel hakka ve entüm ta'lemun ( Ey kitap sahipleri, neden gerçeği batıl ile örtersiniz de gerçeği bile bile gizlersiniz? )

86/9 - Yevme tübles serair
( O gün sırlar ortaya çıkarılır. )

Şeytanların, Kur'an kanalıyla, kulak hırsızlığıyla veya insana tasallut yoluyla edindikleri ve insanlardan gizlediklerini sandıkları ilahi kozmik bilgiler Kur'an'da ve insanın kalbinde ( DNA'sında ) zaten kayıtlıdır. Bir bilgi, kendisini içeren kaynağına gizli kalabilir mi?

17/89 - Ve lekad sarrafna lin nasi fı hazel kur'ani min külli meselin fe eba ekserun nasi illa küfura
( Ve bu Kur'an' da insanlar için tüm misallerden, sözlerden sarfettik de insanların çoğunluğu ancak inkarda direttiler. )

26/193 - Nezele bihir ruhul emın
( Onu güvenilir ruh indirdi. )
26/194 - Ala kalbike li tekune minel münzirın
( Uyarıcılardan olman için senin kalbine, )

Ayette Kur'an'ın, haberci resulün ve inananların kalbine yazıldığı bildirilmektedir. Ayetteki "Sen" zamiri aslında hem haberci resulü hem de tüm inananları temsil etmektedir.

Netice itibarıyla Kur'an ilmini kalbine yerleştirmiş olan inananlar için şeytanların tuzakları açısından "aldanma" veya "gizli olan" diye bir olgu bulunmamaktadır. Şeytanın tuzağı inananlar için daima zayıf kalmaktadır.

4/76 - Ellezine amenu yükatilune fı sebılillah vellezine keferu yükatilune fı sebılit tağuti fe katilu evliyaeş şeytan inne keydeş şeytani kane daıyfa
( O inananlar Allah yolunda savaşırlar ve o inkar edenler azgının yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şeytanın tuzağı kesinlikle zayıftır. )