Bu bölüm, 12.04.2025 tarihinde iletilen aşağıdaki soruya istinaden yazılmıştır. ( Cevabi yazı, yorum bölümündeki karakter sınırını aştığı için ayrı bir bölüm oluşturulmuştur. )
"Size göre bir dine bağlı kalmadan yaradana inanıp iyi işler yapan insanlar nereye gidecek?"
"Yaratıcıya inanmak" ve "iyi işler yapmak" ifadelerini içeren bu soru esasen gerçek "dinin" tanımına da ışık tutmaktadır. Söz konusu niteliklere haiz olan her varlık ruhsal tekamül yolculuğunda daima ileri safhalarda olacak ve ruhen “cenneti” idrak edecektir. En doğru cevabını elbette ki Yaratıcı’nın bildiği bu sorunun vasıta olduğu aşağıdaki bilgi paylaşımını, her türlü dogmanın yanıltıcı ve gerçeği gölgeleyici tesirinden arınarak değerlendirmekte fayda bulunmaktadır.
"Din" kelimesi, Arapça "Deyn" ( Borç, Sorumluluk; Değer, Değerli olan, Zimmetteki değer ) ve Latince "Dignus" ( Değerli, Haysiyetli, Layık, Saygın, İtibarlı ) kelimelerinin bir tezahürü olup, "Borç*, Sorumluluk; Haysiyet, Şeref, İtibar, Kıymet, Değer" anlamlarını içermektedir. Bu anlamların, aklı selim, kalbi selim her insan tarafından, yaşamda sahip olunabilecek en yüce olgular addedileceği malumdur.
* "Borç" kelimesi, "Din" kavramı bağlamında, Yaratıcı'nın bahşettiği nimetlere karşı şükran duyma, iyi varlık olma ve "iyi işler" yapma düşüncesini temsil etmektedir ki bunu da zaten "zorlayıcı" bir unsur addetmek mümkün değildir.
Dolayısıyla, yukarıdaki düşünceler içinde olan her insan "dine mensup" bir insandır. Zira "dine mensup olmak", telkin edilegeldiği üzere, salt bir millete, bir cemiyete, bir kulübe, bir derneğe, bir tarikata vb. bağlı olmak ile tanımlanabilen bir olgu değildir. En başta ifade edildiği üzere, Yaratıcı'ya inanç**, iyi olmak ve iyi işler yapmak temel belirleyici unsurlardır.
** "Yaratıcı'ya inanç" kavramı, Yaratıcı'nın varlığına inançtan ibaret değildir. Zira "yaratılan" var ise Yaratıcı'nın varlığı zaten aşikardır. Bu noktadaki ana unsur, O'nun, yaratış safhasında öncelikle kalplere, vicdanlara yazdığı, daha sonra da hatırlatmak üzere ilettiği kitaplarda belirttiği ve çok geniş bir kapsamı olan "iyilik" tanımına ( 2/177 ) uygun düşünceler, söylemler ve eylemler içinde olabilmektir. Ayrıca yanlış algılanagelen "inanç" kavramı esasen aklı dışarıda bıraktıran dogmatik bir olguyu değil, bilime, delile ve akla dayalı bir olguyu temsil etmektedir. Misalen Yaratıcı’ya inanç, bilimsel bir kural olan ve “bir olgunun varlığının onun etkilerinden anlaşılmasını” ifade eden Inference Rule / Çıkarsama Kuralı’na net bir örnek teşkil etmektedir.
Din tektir. O da Yaratıcı'ya teslimiyettir ( 3/19 ) ki onun da göstergesi her türlü kötülükten uzak durmak, daima "iyi olmak" ve "iyilikler yapmak"tır. Ve kitaplarda zikredilen tüm haberciler de esasen bu tek dinin habercileridir. Asırlardır, bölücü ve ayrıştırıcı bir yaklaşımla "dinler" olarak algılatılagelen kavramlar esasen coğrafi konumların, kişilerin isimlerinden ( Yahudiye - Yahudi, Nasıra – Nasıralı ) veya habercilerin isimlerinden ( Musa - Musevi, Christos / Hristos / Mesih ( İsa ) – Christian / Hristiyan / Mesihçi ( İsevi ) ) türemiş topluluk isimleri olup, "din" kavramının karşılığı olan kelimeleri doğrudan temsil etmemektedirler.
Bakara suresinin aşağıdaki ayetinde "dinin", coğrafi konum, kavim, millet, kişi vb. isminden bağımsız bir kavram olduğu misalleme yoluyla bildirilmektedir.
2/62 Allah’a ve sonraki güne İNANANLARDAN VE İYİLİKLER YAPANLARDAN olan o İNANAN YAHUDİLERE, NASIRALILARA ve SABİİLERE, ARTIK ONLARA RAB’LERİNİN İNDİNDE KESİNLİKLE ÖDÜLLERİ VARDIR. ONLARA KORKU YOKTUR. ONLAR HÜZÜNLENMEZLER.
Evvelki yazılarda da değinildiği üzere, “Cennet” ( Örtü, Koruma, Kaplama, Barındırma, Bahçe ) ve “Cehennem” ( Acı, Hüzün, Ateş, Sıcaklık, Yanma ) kavramları "gidilecek bir mekanı" değil "içinde bulunulan ruhsal hali" tasvir eden müteşabih kavramlardır. Varlıklar, var oldukları sürece, içinde bulundukları yaşam planlarında bu ruhsal hal düalitesini, ilgili yaşam planının yapısal koşullarına göre deneyimlemektedirler. Bir yaşam planındaki varlıkların ruhsal hallerinin niteliği ( rahmani veya şeytani ) o yaşam planının cennete mi, cehenneme mi dönüştüğünün de belirleyicisi olmaktadır. Yaşam planları ( kaba madde, yarı süptil, süptil vb. ) arasındaki geçişler ise varlıkların her yaşam planındaki reenkarnasyon*** döngüleri sonundaki ruhsal tekamül durumlarına göre gerçekleşmektedir. Bir ruhun tekamül etmiş olduğunun göstergesi ise yine en başta ifade edildiği üzere yaptığı "İyilikler" olmaktadır.
*** "Reenkarnasyon" ( Tekrar Bedenlenme, Tekrar Etlenme ) kavramı kaba madde planı dünyadaki döngülere özgü bir terim olup, misalen kullanılmıştır. Ayrıca her yeni doğum bir reenkarnasyon olup, ruhlar her enkarnasyonda farklı karakterleri, kişilikleri deneyimleyerek tekamül yolunda ilerlemektedirler.
Çok teşekkürler ellerinize sağlık esenlikler.
ReplyDelete