İnsanın, yaratılışı ile birlikte, tüm yaşamını oluşturan "seçim" sürecinin de başladığı ve seçimlerinde çoğunlukla hata ettiği Beled suresinin aşağıdaki ayet grubunda bildirilmektedir.
90/4 İNSANI meşakkat içinde YARATTIK.
90/10 Ve ONU İKİ YOLA YÖNLENDİRDİK.
90/11 Böylece SARP YOKUŞA* TAHAMMÜL EDEMEDİ.
* Ayetteki "sarp yokuş" ifadesi, kötülüğü emreden nefsin hoşuna gitmediği için zor gibi algılanan ancak insanı ruhsal tekamüle sevkedecek tutum, düşünce ve davranış bütününü temsil etmektedir. ( 12/53 Kesinlikle nefis, Rab’bimin merhamet gösterdiğinin haricinde, kötülüğü emreder. ... )
Madde bedene "ruh üflenmesi" ( bilinç verilmesi ) vasıtasıyla idrakli hale gelen ve "insan" ismini alan varlık, o andan itibaren "iyi - kötü", "doğru - yanlış" kelimelerinin anlamlarını bilir hale gelmiş bulunmaktadır.
38/72 Böylece onu düzenleyip şekillendirdiğimde ve içine RUHUMDAN** ÜFLEDİĞİMDE artık ona yere kapanın.
** Ayetteki "Ruhumdan" ifadesi, "Allah'ın, ruhu olan bir varlık" olduğu ( haşa ) anlamına gelmemekte, "Ruh"un, O'nun yarattığı bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır. Zira, İsra suresinin aşağıdaki ayetinde "Ruh" kavramı, "Rab'bin işlerinden biri" yani "yaratışlarından biri" olarak tanımlanmaktadır.
17/85 Ve sana ruhtan sual ediyorlar. De ki: "RUH, RAB'BİMİN İŞLERİNDENDİR. İlminden size azıcık haricinde verilmemiştir."
Dolayısıyla, insana, yaratılışı safhasında "ruh" ( bilinç ) verilmiş olması nedeniyle, ayetlerde yer alan "yasak ağaca gittikten sonra iyiyi ve kötüyü bilir hale gelme" hususu müteşabih bir ifade niteliği arzetmektedir. Zira insan, "bir şey bilmezken" yasak ağaca gitmiş olmayıp, "bilerek ve bilinçli bir seçim yaparak" sembolik bir kelime olan "ağaca" yönelmiştir. İnsanın "bilinçli seçim" yapmış olduğu bilgisi ayetlerden anlaşılmaktadır.
1-Genesis-2-9 Ve RAB Tanrı topraktan, görünüşü güzel olan ve besin olarak da iyi olan her ağacı yetiştirdi. Bahçenin ortasında da hayat ağacı ile İYİYİ VE KÖTÜYÜ BİLME AĞACI vardı.
1-Genesis-2-16 Ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu,
1-Genesis-2-17 "Ama İYİ İLE KÖTÜYÜ BİLME AĞACINDAN yeme. Çünkü ONDAN YEDİĞİN GÜN kesinlikle ÖLÜRSÜN."
"Ondan yediğin gün ölürsün." ... İnsan, "Ölmek" kelimesinin "olumsuz" bir anlamı temsil ettiğini bilmiyor olsa, yani "iyi ile kötüyü ayırt etme bilincine ( akıla ) haiz olmasa" kendisine böyle bir cümle ile hitap edilmesinin rasyonel olmayacağı aşikardır. ( Ayetteki "Ölürsün" ifadesi müteşabih bir ifade olup, yaşam planı, varlık niteliği ve hal değişimini temsil etmektedir. )
Keza, Bakara suresinin 35. ayeti de konu bağlamında benzer bir örneği barındırmaktadır.
2/35 Ve "Ey Adem, sen ve eşin cennette iskan edin. Oradan her nereden dilerseniz bolca yiyin. İşte ŞU AĞACA YAKLAŞMAYIN. YOKSA ZALİMLERDEN OLURSUNUZ." dedik.
İnsan, "Zalim" kelimesinin olumsuz bir anlamı temsil ettiğini bilmiyor olsa, kendisine böyle bir cümle ile hitap edilmesi yine rasyonel olmayacaktır.
Dolayısıyla insan, yaratılışının daha ilk aşamasından itibaren bilinçli olarak seçim yapagelen ve kaderini belirleyen bir varlık niteliğinde olup, kendisinden başka suçlayabileceği bir taraf mevcut değildir. İnsan, içinde yaratılmış olduğu ve "cennet" ( örtülü, korunmuş ) olarak tanımlanan yaşam planını, kendi bilinçli seçimi vasıtasıyla "cehenneme" ( acı, ıstırap, ateş ) çevirmiş durumdadır. Ayetlerdeki "cennetten çıkarılma, cennetten kovulma" ifadesi, esas itibarıyla "bir mekandan çıkıp başka bir mekana geçişi" değil bir düşüncenin, bir seçimin sebep olduğu "hal değişimini" ifade etmektedir.
67/10 Ve "Şayet dinlemiş olsaydık veya AKIL ETSEYDİK, ateş sahiplerinin içinde olmazdık." derler.
İnsanın, iyi, güzeli, doğruyu ve gerçeği "bilinçli bir şekilde", "bile bile" reddetmesi fenomenine de aşağıdaki ayetlerde değinilmektedir.
2/42 Ve gerçeği batıl ile örtmeyin ve BİLE BİLE GERÇEĞİ GİZLEMEYİN.
3/71 Ey kitap sahipleri, neden gerçeği batıl ile örtersiniz de GERÇEĞİ BİLE BİLE GİZLERSİNİZ?
23/70 ... Onların çoğunluğu GERÇEĞE KARŞI İSTEKSİZDİRLER.
Bu noktada, bölümün başında değinilen "İki yol", insanın yaşam kalitesini belirleyecek iki düşünce seçeneği olarak ezelden beri insanın önünde duragelmektedir.
Yol 1- Yaratıcı Allah istemeseydi kötülük olmazdı ve insan kötülük yapmazdı. Sonuçta her şeyi yaratan ve kontrol eden O olduğu için dünyadaki kötülüklerin de sorumlusu O. Dolayısıyla O'na isyan ediyorum.
Yol 2- Her şeye kadir olan Yaratıcı Allah, insana akıl nimetini bahşederek, ona, iyiyi, güzeli, doğruyu ve gerçeği algılayabilme ve doğru seçimler yapabilme imkanı vermiş olduğundan ve dolayısıyla her türlü olumlu veya olumsuz durumun müsebbibi insan olduğundan, Allah'ın gösterdiği doğru yol üzerinde olmanın, tüm varlıkların hayrına olacağını düşünüyor ve O'na iman ediyorum.
Tıpkı başlangıç safhasında, İblis'in yaklaşımı gibi nefret, öfke ve kibir frekanslarını içeren 1. yolun işlev göreceği yegane husus, kötülüğün ve olumsuzluğun devamına hatta daha da artmasına katkı sağlamak olacaktır. Zira negatif frekansların pozitif sonuçlar doğurması mümkün değldir.
Elbette sonuç olarak iyilik yolunu seçmeliyiz ve tanrıdan destek almalıyız. Ama dün tam bunu düşünürken sevgilisi tarafından vahşice katledilen bir kızın haberini duydum. Yani insanın seçiminin sonucu başka bir insana dokunuyor. Hemde oldukça acı bir şekilde. Herkes sasece kendi seçimlerinin sonucunu çekmediği burdan görülüyor. Çok temiz çok iyi bir taksicinin öldürüldüğü haberde buna dahil. Yani isyan etmek pragmatik değil ama insan biryerde kendi algısıyla düşünebilen bir varlık olarak bunu adil görmüyor.
ReplyDeleteTanrıyı yarattıklarından soyutlama çabası da bana göre mantıksız. Kuranda tanrının sahip olduğunun söylenip insanında sahip olduğu merhamet sevgi cömertlik bilgi gibi pek çok karar var. Rabbin işlerinden olması rabbin bu işi kendinden yapmadığıyla ilgili bir bilgi sunmuyor. Bilhassa zaman ve mekanı aşan bilincin zaman ve mekanı tasarlayarak sonsuz beden ve surette onun içine iradesiyle girerek çokluk illüzyonuna sebep olması çok daha mantıklı gözüküyor.
ReplyDelete*pek çok özellik
ReplyDeleteÖncelikle, iletilen her türlü görüşün kitlesel tekamül açısından çok faydalı ve değerli olduğunun belirtilmesi önem arzetmektedir.
ReplyDeleteEvvelce de ifade edildiği üzere, Yaratıcı'yı yaratışın içinde addetme, O’nu yaratılışın bir parçası, bir bileşeni olarak görme yaklaşımı yanıltıcıdır. Kitapta yer alan Yaratıcı ile ilgili nitelemeler ve ifadeler insanlarda algı oluşturulabilmesi amacıyla, teşbih esasına göre düzenlenmiştir. Yaratılmış bir varlık olan insanın, Yaratıcı'yı dünyevi ve nefsani sıfatlar kapsamında, bir şahısmış gibi değerlendirebilmesi, niteleyebilmesi ve konumlandırabilmesi mümkün değildir. Malum sıfatlar, belirli bir sezginin oluşmasını sağlamaya yöneliktir. O, akıl verdiği insana, yapması ve yapmaması gerekenleri ilimle bildirmiş, mutlu veya mutsuz bir varlık olma hususundaki kararı ona bırakmıştır.
“Rab’bin bu işi kendinden yapmadığı” cümlesine vasıta olacak bir bilgi, yazılanlar arasında yer almamaktadır. Ruh ( Bilinç ) da bir varlık olup, Allah’ın işleri arasında, yarattıkları arasındadır.
Öte yandan insanın, kendi düşüncelerinden, söylemlerinden ve eylemlerinden kaynaklanan olumsuz sonuçların sorumluluğunu sürekli olarak Yaratıcı’ya yükleme çabası da mantıksızlıktan ziyade, aklın bilinçli olarak farklı bir yönde kullanıldığına yönelik işaretler sunmakta gibidir. Zira insan, olumlu sonuçların tezahürü durumunda kendisine, aklına pay çıkarmayı çok iyi bilmektedir.