Çeviri

Monday, August 25, 2025

Sağırlık

Tıbben sağırlık” sınırı 91 dB HL ve üstündeki işitme kaybı olarak tanımlanmaktadır.

Kur'an'daki her kelime gibi hem muhkem, hem de muteşabih anlamları temsil eden "Summun" (Sağır) kelimesi Kur'an'da ilk kez Bakara suresinin aşağıdaki ayetinde geçmektedir.

Bakara 18 SUMMUN (1) bukmun (2) umyun (3) fe (4) hum (5) la (6) yarciun (7)

( SAĞIRDIRLAR, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler. )

Ayet numarası olan 18 sayısının nümerolojik değeri 9, "Summun" (Sağır) kelimesinin ayetteki sıra numarası ise 1 olup, bu iki rakamın, yanyana gelerek, sağırlık sınırını dB HL cinsinden ifade eden 91 sayısını oluşturması dikkat çekmektedir.

Paravirüs...

"Para" kelimesi Grek kökenli bir kelime (önek) olup, "Karşıt, Zıt, Ters; Engel, Mani; Sayesinde, Vasıtasıyla, Yoluyla, Aracılığıyla, Arasından" anlamlarını temsil eden bir kelimedir. Bu kelimenin, batınen "nimete erişimi engelleyen unsur" anlamını temsil ettiğine evvelki bölümlerde defaatle değinilmişti.

"Para" kelimesi esasen "kibir, hırs, açgözlülük, tatminsizlik, doyumsuzluk, zorbalık" kavramlarını da yani kısaca "kötulük" kavramını da temsil eden bir kelimedir.

Bir sistemin içine "para" kavramının girmesi demek, o sistemin enfekte olması demektir. Çünkü, her türlü nimeti ve hakkı gasp etme aracı olan para, her türlü manevi değeri yani ruhu da yoketmeye çalışan maddi bir virüs niteliğindedir.

İnsanlık, asırlardan beri bir türlü teşhisini koyamadığı veya koymak istemediği ve dolayısıyla tedavisini üretemediği "paravirüs" hastalığının pençesinde kıvranmaktadır. Bu hastalığın yegane aşısı veya tedavi ilacı ise kalplerde kayıtlı olan vicdani yazılım ve bunun hatırlatıcısı olan, başta Kur'an olmak üzere, kutsal kitaplardır. 

Paraya dayalı olan, yani esas hedefi para kazanmak olan hiçbir faaliyet, nihai anlamda, insanlık için iyilik, güzellik, fayda üretemeyeceği gibi, tarafsız olamayacağı için doğruluk, adalet ve eşitlik de üretemez. 

Fatir suresinin aşağıdaki ayeti, "para karşılığında nimeti satmak" anlamına indirgenmiş "ticaret" (akış, alışveriş) kelimesinin gerçek anlamına "batmayan ticaret" kavramıyla ışık tutmaktadır.

35/29 Kesinlikle o Allah’ın kitabını okuyanlar, duaya kalkanlar ve o onları rızıklandırdıklarımızdan gizlice ve açıkça harcayanlar kesinlikle BATMAYAN TİCARETİ umarlar.

Bakara suresinin aşağıdaki ayetinde ise para için gerçeği batıl ile örtenlere işaret edilmektedir.

2/174 Kesinlikle o kitaptan o Allah’ın indirdiğini gizleyenler ve onu AZ DEĞERE SATANLAR, işte onlar karınlarına ateşin haricinde yemezler. ...

İncil'in aşağıdaki ayetlerinde ise zenginleşme arzusunun tuzak, paranın ise tüm kötülüklerin kaynağı olduğu bildirilmektedir.

54-1-Timothy-6-9 ZENGİN OLMAK ISTEYENLER AYARTILIP TUZAĞA DÜŞERLER, insanı çöküşe ve yıkıma götüren birçok saçma ve zararlı arzulara kapılırlar.

54-1-Timothy-6-10 Çünkü PARA SEVGİSİ HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜN KÖKÜDÜR. Bazıları para sevgisini arzulayarak imandan saptılar ve kendilerini birçok acıyla yaraladılar.

Para tutkusunun, Yaratıcıyı inkar anlamına geldiği de şu ayetlerde bildirilmektedir.

40-Matthew-6-24 .... Siz hem Tanrı'ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz."

42-Luke-16-13 .... Siz hem Tanrı'ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz."

Aşağıdaki ayette ise "para ile her şeyi yapabileceği" yanılgısına düşenler örneklendirilmektedir.

44-Acts-8-20 Petrus ona şöyle dedi: «Paran seninle birlikte mahvolsun! Çünkü TANRI'NIN ARMAĞANINI PARAYLA ELDE EDEBİLECEĞİNİ SANDIN.

Aşağıdaki ayetlerde de para hususu, Mesih İsa'nın yaklaşımı üzerinden de örneklendirilmektedir.

43-John-2-15 İpten bir kamçı yaparak hepsini koyunlar ve sığırlarla birlikte tapınaktan kovdu, PARA BOZANLARIN PARALARINI DÖKÜP MASALARINI DEVİRDİ.

42-Luke-18-22 İsa bunu duyunca ona, "Hâlâ bir eksiğin var" dedi. "NEYİN VARSA HEPSİNİ SAT PARASINI YOKSULLARA DAĞIT; BÖYLECE GÖKLERDE HAZİNEN OLUR. Sonra gel, beni izle."

42-Luke-18-23 Adam bu sözleri duyunca çok üzüldü. Çünkü son derece zengindi.

42-Luke-18-24 Onun üzüntüsünü gören İsa, "VARLIKLI KİŞİLERİN TANRI EGEMENLİĞİ'NE GİRMESİ NE KADAR GÜÇ!" dedi.

42-Luke-18-25 "Nitekim DEVENİN İĞNE DELİĞİNDEN GEÇMESİ, ZENGİNİN TANRI EGEMENLİĞİ'NE GİRMESİNDEN DAHA KOLAYDIR."

Yukarıdaki İncil ayetlerini aynı teşbih ile teyid eden Kur'an ayeti ise şöyledir.

7/40 O ayetlerimizi YALANLAYANLARA ve onlara KİBİRLENENLERE, onlara göğün kapıları kesinlikle açılmaz. DEVE İĞNE DELİĞİNDEN GEÇENE KADAR CENNETE GİREMEZLER. İşte suçluları böyle karşılıklandırırız.

Yukarıdaki İncil ve Kur'an ayetleri sentezlendiğinde, bir şekilde zenginleşmiş olanların aynı zamanda paravirüsün genetik kodunda yer alan "Yalan" ve "Kibir"in de pençesinde oldukları gerçeği açığa çıkmaktadır 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2023/04/zenginlik-meselesi.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2022/11/para-arac-sanlan-engel.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2019/04/money-para-mani-engel.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2019/08/zenginlesme-ancak-gasp-ile-olur.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2018/11/ticaret-ve-zenginlik-makbul-mu-mekruh-mu.html?m=1

Sunday, August 24, 2025

Orbital stabilite ve kozmik denge

Dünya’nın, yörüngesinde sabit kalmasını (orbital stabilite) sağlayan faktör, Güneş’in Dünya üzerindeki kütleçekim kuvveti (3.5x10^22 N) ile Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesel (orbital) hızının (29.8 km/s) oluşturduğu dengedir. Eğer sadece Güneş’in çekim kuvveti olsaydı Dünya Güneş’e düşer, eğer sadece Dünya'nın yörüngesel hızı olsaydı Dünya düz bir çizgide uzaya savrulurdu.

https://brainly.com/question/32461761

https://en.m.wikipedia.org/wiki/Orbital_speed



Bu kozmik denge, Fatir suresinin aşağıdaki ayetinde, muteşabih bir ifadeyle, ancak konuyla semantik ve nümerik uyum arzedecek şekilde bildirilmiştir.

35/41 İNNE (1) ALLAHE (2) YUMSİKU (3) EL (4) SEMAVATİ (5) VE (6) EL (7) ERDA (8) EN (9) TEZULA* (10) ve (11) le (12) in (13) zaleta (14) in (15) emseke (16) huma (17) min (18) ehadin (19) min (20) ba'di (21) h (22) inne (23) hu (24) kane (25) halimen (26) ğafura (27) 

( KESİNLİKLE ALLAH GÖKLERİ VE YERİ YIKILMASINLAR / DÜŞMESİNLER / KAYMASINLAR / YERİ DEĞİŞMESİN DİYE TUTAR. Eğer yıkılırlarsa, kesinlikle onları ondan sonra kimse tutamaz. Kesinlikle O yumuşaktır affedendir.  )

* "Tezula" kelimesi "Zale" (Yerinden oynamak, Yeri değişmek, Kaymak, Yıkılmak, Düşmek, Devrilmek) fiilinin üçüncü tekil şahıs çekim halidir.

- Söz konusu kozmik dengeyi teşbih yoluyla tasvir eden ayetin ilk cümlesinde 10 kelime bulunmaktadır. Bu sayı, Dünya'nın yörüngesel (orbital) hızını km/s cinsinden ifade eden 29.8 sayısının nümerolojik değeridir. (2+9+8 = 19 ... 10)

- Ayetin sure numarası olan 35 sayısı ise Güneş'in kütle çekim kuvvetini N (Newton) cinsinden ifade eden 3.5x10^22 sayısındaki rakamlarla özdeşlik arzetmektedir.

Not: Ayette zikredilen "Semavati vel ard" (Gökler ve yer) ifadesi, Dünya'yı oluşturan geoit formlu toprak parçasını ve onu çevreleyen atmosfer tabakalarını temsil etmektedir. ("Semavat" (Gökler) kelimesinin elbetteki çok daha geniş kapsamlı anlamları olmakla birlikte bu kelime ayet özelinde, ayetlerde "yedi gökler" olarak da zikredilen, atmosfer katmanlarını temsil etmekte gibidir.)

Ceninler...

Rahimdeki bebek, doğuma kadarki toplam 40 haftalık süreç içinde iki farklı isimle tanımlanmaktadır. Embriyo ve Fetüs.

Bebeğin organ taslaklarının oluşmaya başladığı ilk 8 haftalık bölümde bebek "Embriyo" olarak adlandırılmaktadır.

Bebeğin organlarının giderek olgunlaştığı ve doğuma hazırlandığı 9. haftadan doğuma kadar yani 40. haftaya kadar olan dönemde ise bebek "Fetüs / Cenin" olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla bebek rahimde 32 hafta boyunca "Cenin" olarak kalmaktadır. "Cenin" süreci her zaman tam 9. haftanın başında başlayıp, tam 40. haftanın sonunda bitmeyeceği için ortalama olarak 31 haftalık bir "Cenin" süreci söz konusudur.

Bebeğin, hafta bazında Embriyonik ve Fetal (Ceninsel) süreci

Kur'an'da "Cenin" (Fetüs) kelimesi sadece Necm suresinin 32. ayetinde çoğul olarak yani "Ecinnetun" (Ceninler, Fetüsler) olarak yer almaktadır.

53/32 Ellezine (1) yectenibune (2) kebaira (3) el (4) ismi (5) ve (6) el (7) fevahişe (8) illa (9) el (10) lemem (11) inne (12) rabbe (13) ke (14) vasiu (15) el (16) mağfirah (17) HUVE (18) A'LEMU (19) bi (20) kum (21) iz (22) enşee (23) kum (24) min (25) el (26) erdi (27) ve (28) İZ (29) ENTUM (30) ECİNNETUN (31) fi (32) butuni (33) ummehati (34) kum (35) fe (36) la (37) tuzekku (38) enfuse (39) kum (40) huve (41) a'lemu (42) bi (43) men (44) itteka (45)

( Onlar günahın büyüklerinden ve ahlaksızlıklardan, küçük günahlar haricinde, kaçınırlar. Kesinlikle Rab’binin affı geniştir. O, sizi yerden inşa ettiği zamanı ve sizin annelerinizin karınlarında CENİNLER OLDUĞUNUZ ZAMANI O BİLİR. O halde nefislerinizi temize çıkarmayın. O sakınan kimseyi bilir. )

- Ayetin numarası olan 32 sayısı, "Cenin" sürecini teorik olarak, hafta cinsinden temsil eden sayıdır.

- Ayetteki "Ecinnetun" kelimesinin sıra numarası 31 olup, bu sayı da "Cenin" sürecini ortalama olarak, hafta cinsinden temsil eden sayıdır.

- Ayrıca ayetin sure numarası olan 53 sayısının nümerolojik değeri 8 olup, bu sayı da "Embriyo" döneminin bitip, "Fetüs / Cenin" döneminin başladığı (8. haftanın sonu) aşamaya işaret niteliğindedir.

Saturday, August 23, 2025

Yükseltilmiş gök ve Troposfer

Atmosferin yere en yakın tabakası troposferdir. Troposferin yerden yüksekliği, Ekvator bölgesinde 18 km, Kutup bölgesinde ise 6 km olup, ortalama yükseklik 13 km olarak kabul edilmektedir.

Atmosfer kütlesinin %80'i Troposferde olup, bu kütlenin çoğunluğunu azot ve oksijen oluşturmaktadır.

https://en.m.wikipedia.org/wiki/Troposphere

https://earthhow.com/troposphere/

Ğaşiye (Örten, Kaplayan) suresinin aşağıdaki ayeti, yukarıdaki veriler ile semantik ve nümerik uyum arzetmektedir. (Surenin ismi de, "Göğün dünyayı örtmesi" bağlamında konuyla uyumludur.)

88/18 Ve (1) ila (2) el (3) semai (4) keyfe (5) rufiat (6) 

(وَاِلَى السَّمَٓاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ۠)

( Ve göğe (bakmazlar mı), nasıl yükseltilmiştir.  )

- Ayetin numarası olan 18 sayısı, Troposferin Ekvator bölgesindeki km cinsinden yüksekliğine,

- Ayetteki kelime adedi olan 6 sayısı, Troposferin Kutup bölgesindeki km cinsinden yüksekliğine,

- Ayetin ebced değeri olan 1039 sayısının nümerolojik değeri olan 13 (1+0+3+9 = 13) sayısı ise, Troposferin ortalama olarak kabul edilen km cinsinden yüksekliğine işaret etmekte gibidir.

(Ayrıca, ayetin sure numarası olan 88 sayısındaki 8 rakamının ve Ğaşiye suresinindeki ayet sayısının 26 (2+6 = 8) olması da Troposferin, Atmosfer kütlesinin %80'ini içermesine ve Orta Enlemlerdeki yüksekliğinin 17 (1+7 = 8) km olmasına işaret niteliğinde olabilir.)

Friday, August 22, 2025

Tek yol = Doğru Yol

"Sirat el mustekim" (Doğru yol) ifadesi Kur'an'da 42 kere tekrarlanmakta olup, bu sayının nümerolojik değeri olan 6 (4+2 = 6) sayısı aynı zamanda bu ifadenin ilk kez geçtiği ayetin numarası (1. surenin 6. ayeti) olma özelliği de taşımaktadır. Ayrıca bu ayette 6 kelime bulunmakta olup, ayet "Sirat el mustekim" ifadesiyle sonlanmaktadır.

1/6 İhdi (1) na (2) el (3) SİRATA (4) el (5) MUSTEKİM (6)

(اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ)

( Bizi DOĞRU YOLa yönlendir. )

1 ve 6 sayıları "Allah" kelimesiyle doğrudan ilintilidir. Zira "Allah" kelimesinin ebced değeri 66, "Allah" kelimesinin Kur'an'daki tekrar adedi de 2701 (2+7+0+1 = 10 ... 1)'dir. 

"Sirat" (صِّرَاطَ) (Yol) kelimesi Kur'an'da 46 kere tekrarlanmaktadır. Bu sayının nümerolojik değeri 1'dir. (4+6 = 10 ... 1)

"Sirat" kelimesinin ve "Sirat el mustekim" ifadesinin ilk kez geçtiği yukarıdaki ayet tüm inananların en önemli ve tek duası olma özelliğini de taşımaktadır. "Tek olan yani "Bir" olan yola yönlenebilmeyi dilemek..."

- Ayetin numarası olan 6 sayısı ile ayetteki "Sirat" kelimesinin sıra numarası olan 4 sayısının toplamı da 10 sayısını vermektedir. (10 ... 1)

- Ayette 19 harf bulunmaktadır. (1+9 = 10 ... 1)

- Ayetteki "Sirat el mustakim" (Doğru yol) ifadesini oluşturan "Sirat" (Yol) ve "Mustakim" (Doğru) kelimelerinin sıra numaraları sırasıyla 4 ve 6 olup, bu sayıların toplamı da 10 yani nümerolojik olarak 1 olmaktadır.

Thursday, August 21, 2025

"İndirme" kodu 8

8 sayısı, bilgisayar sistemlerindeki veri depolama biriminin (1 byte = 8 bit) standart boyutu olduğu için yazılım teknolojisinin yapı taşı niteliğindedir. Karakterlerden IP adreslerine, renklerden dosya yapısına kadar birçok alanda “8 bit = 1 byte” prensibi üzerine sistemler inşa edilmiştir.

Bellek adresleri (IP adresleri) genellikle, 1 byte'a eşit olan 8-bitlik gruplar (oktet) üzerinden hesaplanmaktadır. İşletim sistemleri ve donanım tasarımları da çoğunlukla 8 bitin katları (16, 32, 64 bit) üzerine kuruludur. Sayılar, renkler, karakter kodlamaları (ASCII, UTF-8) hep 8 bitlik bloklara dayanmaktadır. Genişletilmiş ASCII karakter adedi olan 256 sayısı da "8 bit = 2^8 = 256" olarak ifade edilmektedir.

İsimlerinde 8 sayısı bulunan "Intel 8080", "Zilog Z80" gibi ilk mikroişlemcilerde de veri yolu 8 bit olarak tasarlanmıştır. 

Bilgisayar yazılım teknolojisinin temeli olan ikili kod (binary code) ve veri birimi (bit/byte) kavramları ile doğrudan ilişkili olan ve matematikte de "sonsuz" kavramının sembolü olan 8 sayısı, spiritualizmde de düalitenin, döngünün, halden hale geçişin, yeni döngü başlangıcının, sonsuz döngünün ve sonsuzluğun sembolüdür. 8 sayısı, iki adet daireden  oluşan şekli itibarıyla da döngüsel düalitenin sembolü niteliğindedir.

İlahi bir "yazılım" ve "yeni döngü başlangıcı" vasıtası olan Kur'an'ın "Kitaben mesaniye" (İkili Yazı / İkili Yazılım) olduğundan bahsedilen ve "İkili Kodlara" da (Binary Codes) işaret edilen aşağıdaki ayette 8 nümerolojisi bulunmaktadır.

39/23 Allahu (1) nezzele (2) ahsene (3) el (4) hadisi (5) KİTABEN (6) muteşebihen (7) MESANİYE (8) ....

(اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباًمُتَشَابِهاًمَثَانِيَۗ)

(En güzel sözü, benzetmeli İKİLİ YAZI olarak Allah indirdi. .... )

- Ayetin kodundaki rakamların toplamı olan 17 sayısının nümerolojik değeri 8 olmaktadır. (3+9+2+3 = 17 ... 1+7 = 8)

- Ayetin, ana mesajı içeren ilk cümlesi 8 kelimeden ve 35 harften (3+5 = 8) oluşmaktadır. 

- "Kitaben muteşabihen mesaniye" (كِتَاباًمُتَشَابِهاًمَثَانِيَۗ) (Benzetmeli ikili yazı) ifadesi 17 harften oluşmaktadır. (1+7 = 8)

Kur'an'ın "Nüzul" (İndirilme)'una ilişkin ilk ayette de 8 nümerolojisi dikkat çekmektedir. ("Enzele" (İndirmek) fiilinin, "Internetten veri yüklemek" anlamında kullanılması da konu bağlamında önem arzetmektedir.)

2/4 Ve (1) ellezine (2) yu'minune (3) bi (4) ma (5) UNZİLE (6) iley (7) ke (8) ve (9) ma (10) UNZİLE (11) min (12) kabli (13) k (14) ve (15) bi (16) el (17) ahirati (18) hum (19) yukinun (20)

( Ve o sana İNDİRİLENE ve senden öncekilere İNDİRİLENE inananlar ve ahirete kananlar. )

- Ayetin kodunun 2 ve 4 sayılarından oluşması 2x4 = 8 işlemine de işaret etmekte gibidir.

- "Unzile" (أُنْزِلَ) (İndirildi) kelimesinin ebced değeri 88'dir. (Elif 1 + Nun 50 + Ze 7 + Lam 30 = 88)

- Ayette "Unzile" (أُنْزِلَ) (İndirildi) kelimesinin "iki" kere tekrar edilmesi ve sıra numaralarının (6 ve 11) toplamı olan 17 sayısının nümerolojik değerinin 8 olması da dikkat çekmektedir.

- "Unzile" (أُنْزِلَ) kelimesi 4 harften (Elif, Nun, Ze, Lam) oluşmakta olup, iki kere tekrar vasıtasıyla toplam 8 harflik bir tezahür söz konusu olmaktadır.

Wednesday, August 20, 2025

Okunacak yazı

Vakia suresinin aşağıdaki ayet ikilisine ilişkin olarak, bazı araştırmacılar tarafından "Kitap kitabın içinde mi?" sorusu gündeme getirilmekte ve bu ayetin müfessirler tarafından "açıklanamadığı" ifade edilmektedir. 

Söz konusu ayet ikilisi şöyledir.

56/77 İnnehu le KUR'ANUN kerim

( Kesinlikle o faydalı OKUMADIR. )

56/78 Fi KİTABİN MEKNUN*

( ÖRTÜLMÜŞ / KORUNMUŞ* / SAKINILMIŞ / GİZLENMİŞ YAZININ içindedir. )

Yukarıdaki ayet ikilisinde, "Kitap kitabın içinde" yorumuna vasıta olacak bir ifade yer almadığı gibi "Açıklanamayan" bir durum da mevcut değildir. Zira "Kur'an" kelimesini semantik açıdan "Basılı kitap" ile özdeşleştirmek yerine kelimelerin anlamları dikkate alınarak tercüme yapıldığında ayetteki mesaj açığa çıkmaktadır.

"Kur'an" kelimesi, "Karaa" (Okumak) fiilinden türeme bir isim olup "Okuma" anlamına gelmektedir.

"Kitab" kelimesi ise "Ketebe" (Yazmak) fiilinden türeme bir isim olup "Yazı" anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla ayette "Kur'an" (Okuma), korunmuş "Kitabın" (Yazının) içindedir." mesajı yer almaktadır. Dolaylı olarak da "Okunacak olan Yazıyı koruduk" mesajı yer almaktadır. 

* Bu ayet ikilisinde "Meknun" kelimesi "Korunmuş" anlamı ile tezahür etmektedir. Yani "Kitabin meknun" (Korunmuş yazı)

"Kitab" ve "Kur'an" kelimelerinin aynı ilahi bilgi kaynağına işaret edecek şekilde kullanımına örnek bazı ayetler şöyledir.

2/2 Zalikel KİTABU la raybe fih huden lil muttekin

( Bu, o hakkında şüphe olmayan, sakınanlar için yönlendirme olan KİTAPTIR / YAZIDIR. )

2/185 Şehru ramedanellezi unzile fihil KUR'ANU huden lin nasi ....

( KUR'AN / OKUMA o Ramazan ayı içinde, insanlar için yönlendirme olarak indirildi. .... )

"Kur'an" (Okuma) kelimesinin kökü olan "Karaa" (Okumak) fiilinin ve "Kitab" (Yazı) kelimesinin birlikte yer aldığı ayet de şöyledir.

10/94 Fe in kunte fi şekkin min ma enzelna ileyke fes'elillezine YAKRAUN EL KİTAB min kablike lekad caekel hakku min rabbike fe la tekununne minel mumterin

( Eğer o sana indirdiğimizden şüphe içinde olursan, o senden önce KİTABI / YAZIYI OKUMUŞ olanlara sual et. Sana Rab’binden gerçek geldi. O halde, şüphecilerden olma. )

Sunday, August 17, 2025

Olmayanı kaybetme korkusu!

Cennet ve Cehennem kavramlarının birer mekanı değil, bir birim düaliteyi oluşturan, birbirine karşıt ruh hallerini simgelediğine, bu kelimelerin kök anlamları da belirtilerek, evvelki bölümlerde değinilmişti. Dolayısıyla bu kavramları mal, mülk, mekan gibi maddi unsurlarla ilişkilendirmek suretiyle tanımlamaya çalışmak esas itibarıyla ilimsiz bir yaklaşımdır. Tıpkı maddi çokluk içindeki zengin birinin dünya hayatını cennet olarak deneyimlediğini veya maddi azlık içindeki yoksul birinin dünya hayatını cehennem olarak deneyimlediğini düşünmek gibi... 

Bu iki kavramın oluşturduğu düalitenin bir benzeri de Ruh ve Madde düalitesidir. İdraki açıdan Madde, Ruh olmadan yok hükmünde olan bir kavramdır. Madde, ilahi nizamın temel amacı olan Ruh'un tekamülü için takdir edilmiş sınav niteliği arzeden bir araçtan başka bir şey değildir.

Gerçek ve Batıl düalitesi de yaratılışın özü olan Yokluk ve Varlık düalitesinin bir tezahürü niteliğindedir.

Yukarıda da değinildiği üzere, cenneti maddi zenginlikte aramak esasen aşağıdaki ayetin içeriğini temsil eden bir yaklaşımdır.

2/42 Ve GERÇEĞİ BATIL İLE ÖRTMEYİN ve bile bile gerçeği gizlemeyin.

Yani bir başka ifadeyle "Batılı gerçek addetmek" veya "Ruhu madde ile örtmeye çalışmak"tır.

Maddi çokluk, ruhi yokluğu getirdiği gibi, çoklanan maddeyi kaybetme korkusu, yani esasen "olmayanı kaybetme korkusu" kendini "zengin" addeden madde bağımlılarının içine düştükleri cehennemdir.  Zaten "olmayanı kaybetmekten korkmak", olabilecek en büyük hipnoz ve en büyük yanılgıdır. Gerçeği yansıtan bu ifadeler maalesef bazı ilim yoksunları tarafından "züğürt tesellisi", "kıskançlık", "erişilemeyeni kötüleme" vb. minvalinde değerlendirilmektedir.

"Zenginlik" olarak adlandırılagelen çoklanmış maddi imkanları kaybetme korkusuyla çok büyük günahları işleyenlerin varlığı da ayetle sabittir.

17/31 Ve fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. ....

Ayette, maddi imkanlarını kaybetme korkusu yaşayanların, çocuklarını, onları madde ile aldatan şeytanlara adak verdiklerinden bahsedilmektedir. 

Oysa, cennet halini deneyimleyen inananların "ölümden dahi korkmadıkları Firavun'a isyan eden sihirbazlar misaliyle bildirilmektedir.

26/49 "Size izin vermemden önce O'na inandınız ha? Kesinlikle O, size sihiri öğreten büyüğünüzmüş. O halde, yakında bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı karşıtlamasına kestireceğim ve SİZİ TOPLUCA ASTIRACAĞIM." dedi. 

26/50 "ZARARI YOK. KESİNLİKLE BİZ RAB'BIMİZE DÖNECEĞİZ." DEDİLER.

Yok hükmünde olan maddeyi çoklayarak sözde zenginleşmeye çalışmanın batıl bir obsesyon oldiğu da aşağıdaki ayetlerde bildirilmektedir.

74/14 Ve ona imkanları yaydım da yaydım. 

74/15 Sonra daha da artırmamı ümit eder.


102/1 Çokla övünme sizi alıkoydu, oyaladı. 

102/2 Siz kabirlere varıncaya kadar. 

Friday, August 15, 2025

Mürşit meselesi

Grek kökenli bir kelime olan "Sophos" (Bilgelik, Akıl, Anlayış) ve "Sophia" ( Bilgili olma, Bilgelik) kelimeleri Arapça'daki "Sufi" (Bilge) kelimesinin etimolojik kaynağıdır.

"Tasavvuf" kelimesi ise "Sufi" kelimesinin, başına isim yapım öneki olan "T" harfini almış olan ve "Bilge olma, Bilgelik durumu" anlamına gelen kelimedir.

Bilindiği üzere Tasavvuf felsefesine göre "insan-ı  kamil" olunabilmesi için "Dört Kapı" sürecinden geçilmesi gerekmektedir. Bu kapılar şöyle sıralanmaktadır.

1- Şeriat : Kur'an, Fıkıh, Hadis, Sünnet bilgilerini referans kaynağı addeden ve  "yolun kapısı" olarak tanımlanan temel aşama

2- Tarikat : Bir mürşidin rehberliğinde nefsin terbiyesi, ahlaki olgunlaşma ve Allah’a yaklaşma amacıyla takip edilen manevi eğitim yolu

3- Marifet : İlahi sırların ve hakikatlerin, akıl ve ilim ötesinde, gönül yoluyla kalpte doğrudan idrak edilmesi ile elde edilen deruni bilgi

4- Hakikat : Kulun, Allah’ın varlığı karşısında tümüyle yok olduğunu (fena) idrak etmesi ve mutlak birlik (vahdet) hakikatine ulaşması

Yukarıdaki "kapılar" incelendiğinde, son iki "kapıya" ulaşılabilmesi için ön koşul addedilen ilk iki "kapı" bazı hassas noktaları içermektedir.

Öncelikle Kur'an, her konuda bilgiyi, herkesin anlayabileceği nitelikte ifadelerle içeren sahih Arapça lisanı ile indirilmiş yegane referans kaynağıdır. 

39/27 Ve bu Kur'an’da insanlar için tüm meselelerden, sözlerden beyan ettik. Umulur ki hatırlarlar. 

26/195 Apaçık Arapça lisanı ile,

6/38 ... Biz kitabın içinde hiçbir şeyden eksik bırakmadık. ....

İlahi kozmik bilgileri ve kodları içeren bu eşsiz kaynağın, gerçeğin algılanabilmesi için yeterli olamayacağı düşüncesini kitlelere telkin etmeye çalışmak temel bir yanlıştır. Zira, temiz, samimi ve önyargısız yaklaşımla Kur'an okuyan herkesin, ayetlerdeki bilgileri ve gerçekleri idrak etme potansiyeli mevcuttur. Burada ifade edilmek istenen "başka herhangi bir kaynaktan bilgi desteği alınmasına gerek olmadığı" değil, "Kur'an'ın ilahi bilgilerin  kavranabilmesi için yeterli olmadığı" görüşünün yanlışlığıdır. Bu yanlış görüş paralelinde ortaya çıkmış birçok uydurma yazı ve hadis mevcut olduğu gibi fıkıh ve sünnet adı altında ayetlerle ilgisi bulunmayan uygulamalar da söz konusudur.

2/79 Vay o kitabı elleriyle yazanlar ve sonra onu az değere satmak için "Bu Allah’ın indindendir." diyenler için. Vay onlara o elleriyle yazdıklarından ve vay onlara o kazandıklarından.

Diğer ve en önemli husus ise "Tarikat Kapısı" olarak anılan ancak "Şirk Kapısı" olma potansiyeli arzeden ikinci "kapı"dır. Zira bu noktada, Allah'a yönelebilmek, doğru yola yönlenebilmek (hidayete erebilmek) yani "Rüşd" için bir "Mürşidin" (Doğruya yönlendiren, Rehber) gerekliliği ifade edilmektedir. Ancak tarikat sistemlerindeki "mürşid - mürid" ilişkisi incelendiğinde "manevi yol arkadaşlığı” ve “eğitmenlik” kavramlarının ötesinde bir durumun söz konusu olduğu, mürşid sıfatı verilmiş kişilerin adeta ve haşa Rab'bin yerdeki tezahürleri gibi algılatılmaya çalışıldığı ve onların sözüne koşulsuz itaatin şart koşulduğu görülmektedir. İşte bu durum, "kula kulluk mekanizması" vasıtasıyla şirk unsurunun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu bağlamda uydurulmuş olan "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır." cümlesi de şirk günahının bilinçli ve planlı şekilde topluma telkin edilmeye çalışıldığını göstermektedir.

Kehf suresinin aşağıdaki ayeti "yegane mürşidin Allah" olduğuna işaret etmektedir.

18/17 Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza ğarabet takriduhum zateş şimali ve hum fi fecvetin minh zalike min ayatillah MEN YEHDİLLAHU FE HUVEL MUHTED VE MEN YUDİLL FE LEN TECİDE LEHU VELİYYEN MURŞİDA

( Ve uzayıp yükseldiğinde, Güneş’in mağaralarının sağına meylettiğini ve battığında onları solundan makasladığını görürsün. Onlar onun geniş yerindeydiler. Bu Allah’ın ayetlerindendir. ALLAH KİMİ YÖNLENDİRİRSE ARTIK O YÖNLENMİŞTİR VE KİMİ SAPTIRIRSA ATTIK ONA DOST MÜRŞİD BULAMAZSIN.)

Ayrıca "Tarikat Kapısı" kavramına yüklenen anlam, tek olan ilimde bölünme ve ayrışma faktörü olan çoklu tarikat sisteminin türemesine ve şirkin yayılmasına sebep olmuştur.

Şura suresinin aşağıdaki ayeti, "Şeriat" (Yol tutma, Usül edinme) kelimesinin kökü olan "Şeraa" (Yol yapmak) kelimesi vasıtasıyla, yegane mürşid olan Allah'ın kelamını içeren kitapların yeterli olduğu ve tarikatlere ayrışmamak gerektiği şirk hususuna da işaret edilmek suretiyle bildirilmektedir. Ayette ayrıca, sadece samimiyetle gerçeğe yönelmek isteyenlerin "Hakikat Kapısı"ndan girebilecekleri ve hidayete erebilecekleri belirtilmektedir.

42/13 ŞERAA LEKUM MİNED DİNİ ma vessa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vessayna bihi ibrahime ve musa ve iysa en EKİMUD DİNE VE LA TETEFERRAKU FİH KEBURA ALEL MUŞRİKİNE ma ted'uhum ileyh ALLAHU YECTEBİ İLEYHİ MEN YEŞAU VE YEHDİ İLEYHİ MEN YUNİB

( DİNİ AYAKTA TUTASINIZ ve onun hakkında AYRIŞIP GRUPLAŞMAYASINIZ DİYE o Nuh’a emrettiklerini, o sana vahyettiklerimizi, o İbrahim’e, Musa’ya, ve İsa’ya emrettiklerimizi SİZE DİNDEN YOL YAPTI. O onları çağırdığın, ORTAK KOŞANLARA BÜYÜK GELDİ. ALLAH DİLEDİĞİ KİMSEYİ KENDİNE SEÇER VE GERÇEĞE YÖNELEN KİMSEYİ KENDİNE YÖNLENDİRİR. )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2018/12/mesnevi-beyitlerinde-dikkat-ceken.html?m=1

Tuesday, August 12, 2025

Kalp sünneti

Evvelce "Sünnet meselesi" başlıklı bölümde, "Sünnet" kelimesinin "Adet, Gelenek, Töre, Tradisyon" anlamına geldiğine,  bu kelimenin esasen algılanagelen anlamı değil, Kur'an'daki "Sunnetillah" (Allah'ın âdeti) kavramı çerçevesinde manevi sünneti, yani kitaba uygun, iyi, doğru, güzel düşünce ve davranışlar sergilemeyi temsil ettiğine değinilmiş ve Allah'ın yaratışını değiştirmeye yönelik dogmatik ve satanik bir ritüele dönüşmüş olan "sünnet" uygulamasının tıbbi olumsuzlukları da vurgulanmıştı.

"Fiziki sünnet" anlamı, "Circumcising the foreskin" (Ön derinin dairesel kesilmesi) ifadesiyle sadece Tevrat'ta yer almaktadır. 

1-Genesis-17-11 And YE SHALL CIRCUMCISE THE FLESH OF YOUR FORESKIN; and it shall be a token of the covenant betwixt me and you.

( ÖN DERİNİZİN ETİNİ DAİRESEL KESMELİSİNİZ. Bu, aramızdaki antlaşmanın* belirtisi olacak.)

3-Leviticus-12-3 And in the eighth day the flesh of his FORESKIN SHALL BE CIRCUMCISED.

3-Leviticus-12-3 Çocuk sekizinci gün SÜNNET EDİLMELİ.

*Yaratıcı ile insan arasındaki antlaşmanın belirtisinin, "ön derisi kesilmiş bir penis" olması oldukça düşündürücü bir husus niteliğindedir.

İncil'de ise "Sünnet etme" uygulamasının dogmatik bir ritüel olduğuna, Hz. Musa kanalıyla bu yönde bir bilginin iletmediğine vurgu yapılmaktadır.

43-John-7-22 "Musa size SÜNNETİ BUYURDUĞU İÇİN, ASLINDA BU, MUSA'DAN DEĞİL, ATALARINIZDAN KALMADIR. Şabat Günü birini sünnet edersiniz.

Bu durum, Kur'an'da da ifade edildiği üzere hakim bir şeytani grubun Tevrat'ta "tahrifat" yaptığı hususuna da bir misal mi teşkil etmektedir?

44-Acts-7-51 "Ey dik kafalılar, KALPLERİ VE KULAKLARI SÜNNET EDİLMEMİŞ OLANLAR! Siz tıpkı atalarınıza benziyorsunuz, her zaman Kutsal Ruh'a karşı direniyorsunuz.

45-Romans-2-26 Bu nedenle, SÜNNETSİZLER YASA'NIN (TEVRAT) BUYRUKLARINA UYARSA SÜNNETLİ SAYILMAYACAK MI?

45-Romans-2-27 SEN Kutsal Yazılar'a ve SÜNNETE SAHİP OLDUĞUN HALDE YASA'YI ÇİĞNERSEN, BEDENCE SÜNNETLİ OLMAYAN AMA YASA'YA UYAN KİŞİ SENİ YARGILAMAYACAK MI?

45-Romans-2-28 Çünkü ne dıştan Yahudi olan gerçek Yahudi'dir, NE DE GÖRÜNÜŞTE, BEDENSEL OLAN SÜNNET GERÇEK SÜNNETTİR.

45-Romans-2-29 Ancak içten Yahudi olan Yahudi'dir. SÜNNET DE KALPLE İLGİLİDİR; YAZILI YASANIN DEĞİL, RUH'UN İŞİDİR. İçten Yahudi olan kişi, insanların değil, Tanrı'nın övgüsünü kazanır.

45-Romans-4-9  Bu MUTLULUK YALNIZ SÜNNETLİLER İÇİN Mİ, YOKSA AYNI ZAMANDA SÜNNETSİZLER İÇİN MİDİR? Diyoruz ki, "İbrahim, imanı sayesinde aklanmış sayıldı."

45-Romans-4-10  HANGİ DURUMDA AKLANMIŞ SAYILDI? Sünnet olduktan sonra mı, sünnetsizken mi? Sünnetliyken değil, SÜNNETSİZKEN...

46-1-Corinthians-7-19 SÜNNETLİ OLUP OLMAMAK ÖNEMLİ DEĞİLDİR. ÖNEMLİ OLAN, TANRI'NIN BUYRUKLARINI* YERİNE GETİRMEKTİR.

*Bu ifade, "fiziki sünnet" hususunun "Tanrı buyruğu olmadığına" ve dolayısıyla metinde bir tahrifatın söz konusu olduğuna da işaret gibi görünmektedir.

48-Galatians-6-13  Oysa sünnetlilerin kendileri bile Kutsal Yasa'yı yerine getirmiyor, SİZİN BEDENLERİNİZLE ÖVÜNEBİLMEK İÇİN SÜNNET OLMANIZI İSTİYORLAR.

Zira, Tevrat'ın aşağıdaki ayetlerinde, "fiziki sünneti" tanımlayan ifadenin, müteşabih (sembolik) olarak "Circumcising the foreskin of the heart" (Kalbin ön derisinin dairesel kesilmesi) ifadesi olarak yer aldığı görülmektedir. Yani gerçek sünnetin "Kalpteki kılıfı" yok etmek olduğu bildirilmektedir.

5-Deuteronomy-10-16 CIRCUMCISE therefore THE FORESKIN OF YOUR HEART, and be no more stiffnecked.

(KALPLERİNİZİN ÜZERİNDEKİ DERİYİ KESİN de bundan böyle dikbaşlı olmayın.)

24-Jeremiah-4-4 Circumcise yourselves to the LORD, and TAKE AWAY THE FORESKINS OF YOUR HEART, ye men of Judah and inhabitants of Jerusalem: lest my fury come forth like fire, and burn that none can quench it, because of the evil of your doings.

( Ey sizler, Yahuda halkı ve Yeruşalim'de yaşayanlar, Kendinizi RAB'be adayın ve KALPLERİNİZİN ÖN DERİSİNİ ALIN ATIN. Yoksa yaptığınız kötülüklerden ötürü Öfkem ateş gibi yağacak, Her şeyi yiyip bitirecek Ve söndüren olmayacak.")

Yukarıdaki ayetlerde yeralan ve ruhtan yoksun olmayı, katı kalpliliği, vicdansızlığı, merhametsizliği, inkarcılığı ve şeytaniyeti temsil eden "Kalp üzerindeki deri" teşbihi, "fiziki sünnetten" bahis içermeyen Kur'an'da yer alan "Kalpteki kılıf" teşbihiyle tam uyum arzetmektedir.

2/88 Ve KALU KULUBUNA ĞULF bel leanehumullahu bi kufrihim fe kalilen ma yu'minun

( Ve "Bizim KALPLERİMİZ KILIFLIDIR." DEDİLER. Bilakis Allah onları inkarlarından dolayı lanetledi. Artık çok azı inanır.  )

4/155 Fe bima nakdihim misakahum ve kufrihim bi ayatillahi ve katlihimul enbiyae bi ğayri hakkin ve kavlihim KULUBUNA ĞULF bel tabeallahu aleyha bi kufrihim fe la yu'minune illa kalila

( Sözlerini bozmaları, yok saymaları, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri, habercileri haksızca öldürmeleri ve "KALPLERİMİZ KILIFLIDIR." sözlerinden dolayı. Bilakis Allah, inkarları sebebiyle onların üzerine mühür bastı da pek azı hariç inanmazlar.  )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2016/08/sunnet.html?m=1

"Seçilmişlik" meselesi

“Seçilmişlik” kavramının zihinlerde uyandırdığı ilk algı “özel, farklı, üstün niteliklere haiz olma nedenleriyle “seçilmiş olma” anlamıdır. Oysa ilahi nizamda herhangi bir varlığa atfedilmiş “seçilmişlik” kavramı o varlığın diğerlerine göre olumlu yönde farklılığını, üstünlüğünü veya müstesna özelliğini ifade etmemekte hatta bazı durumlarda tam tersini ifade etmektedir. Bunun sebebi, sınavla tekamül süreçleri sonu itibarıyla yani nihai anlamda, Allah’ın indinde hiçbir varlığın bir diğerine göre farklılık arzetmemesidir. 

Bu duruma, kişi bazında başlıca misaller, ümmi (okuma yazması olmayan) olan Hz. Muhammed'in ve cinayet suçunu işlemiş olan Hz. Musa'nın, habercilik sorumluluğu verilmek üzere "seçilmiş" olmalarıdır.

Dolayısıyla “seçilmişlik”, esasen “sorumluluk ile sınanma ve bu yolla tekamül imkanı sağlanması” anlamını içeren bir kavramdır. 

İsrailoğulları’nın inkarcılığını konu alan aşağıdaki ayet grubu, “sorunlu olanın” ıslah olabilmesi için “seçilmiş” olması hususunda net teyid içermektedir. 

44/30 Ve İSRAİLOĞULLARI'NA alçaltıcı hakir eden azap gönderdik.

44/32 VE ONLARI İLİM ÜZERİNE ALEMLERE ÜSTÜN SEÇTİK.

44/33 Ve onlara içinde apaçık sınav olan ayetlerden verdik.

44/34 Kesinlikle bunlar derler ki, 

44/35 Kesinlikle O, ANCAK İLK ÖLÜMÜMÜZDÜR. BİZLER DİRİLENLER DE OLMAYACAĞIZ.  

Tevrat’taki şu ayet de, Tevrat’ın indirildiği kavim olan İsrailoğulları’nın (Yahudi kavmi) “seçilmiş” olma kriterinin farklı olduğunu ortaya koymaktadır.

5-Deuteronomy-9-6 Şunu anlayın ki, Tanrınız RAB'bin BU VERİMLİ TOPRAKLARI MÜLK EDİNESİNİZ DİYE SİZE VERMESİNİN NEDENİ DOĞRULUĞUNUZ DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ SİZ DİKBAŞLI BİR HALKSINIZ.

5-Deuteronomy-9-7 "TANRINIZ RAB'Bİ ÇÖLDE NASIL KIZDIRDIĞINIZI ANIMSAYIN, HİÇ UNUTMAYIN. Mısır'dan çıktığınız günden buraya varıncaya dek, RAB'BE SÜREKLİ KARŞI GELDİNİZ.

Tevbe suresinin aşağıdaki ayeti ise Arap kavmi misali üzerinden konu bağlamında teyid arzetmektedir. Zira ayette, Kur’an’ın indirildiği kavim olan Arap kavminin “seçilmiş” olma kriterinin ne olduğuna dolaylı olarak işaret edilmektedir.

9/97 ARAPLAR İNKAR VE İKİYÜZLÜLÜK, BOZUKLUK OLARAK DAHA ŞİDDETLİDİRLER. ALLAH’IN, RESULÜNE İNDİRDİĞİ HUDUTLARI BİLMEMEYE DAHA YATKINDIRLAR. Allah bilendir hakimdir.

İncil’in aşağıdaki ayetinde ise “seçim” hususu, Mesih İsa’nın, “birlikte yemek yediği kişileri seçmesi”ne ilişkin söylemi vasıtasıyla netlik kazanmaktadır.

40-Matthew-9-11 Bunu gören Ferisiler, İsa'nın öğrencilerine, "SİZİN ÖĞRETMENİNİZ NEDEN VERGİ GÖREVLİLERİ VE GÜNAHKARLARLA BİRLİKTE YEMEK YİYOR?" diye sordular.

40-Matthew-9-12 İsa bunu duyunca şöyle dedi: "SAĞLAMLARIN DEĞİL, HASTALARIN HEKİME İHTİYACI VARDIR.

Netice itibarıyla, “seçimlerden” ibaret olan ruhsal tekamül süreci, insanın da, “seçimlerini” yaparken son derece hassas ve dikkatli olmasını gerektirmektedir. 

Monday, August 11, 2025

İlk ve asli görev!

Herşeyin özünün yani maddenin de ruhun da özünün, yaratılışın cevheri ve kaynak kodu olan “Kelimeler” olduğu gerçeği, kitaplarda şu ayetler vasıtasıyla bildirilmektedir.

43-John-1-1 BAŞLANGIÇTA KELİME VARDI. KELİME Tanrı'yla birlikteydi ve KELİME TANRI'YDI.

10/82 Ve YUHİKKALLAHUL HAKKA Bİ KELİMATİHİ. ...... 

(Ve ALLAH GERÇEĞİ KELİMELERİ İLE GERÇEKLEŞTİRİR. ....)

Bu bağlamda, Adem’e yani insana ne kadar büyük bir hazinenin teslim ediliği ve Adem’in “ilk ve asli görevinin” ne olduğu da  aşağıdaki ayetlerde ifade edilmektedir.

2/31 Ve ALLEME ADEMEL ESMAE KULLEHA summe aradahum alel melaiketi fe kale ENBİUNİ Bİ ESMAİ HAULAİ in kuntum sadikin

( Ve ADEM’E İSİMLERİN HEPSİNİ ÖĞRETTİ. Sonra onları meleklere arzedip sundu. "O halde, eğer doğrular iseniz, BUNLARI BANA İSİMLERİYLE HABER VERİN." dedi. )

2/32 Kalu subhaneke LA İLME LENA İLLA MA ALEMTENA inneke entel alimul hakim

( "Yücesin sen. O BİZE ÖĞRETTİĞİNİN HARİCİNDE BİZE İLİM YOKTUR. Kesinlikle sen bilensin hakimsin." dediler. )

2/33 Kale YA ADEMU ENBİ'HUM Bİ ESMAİHİM fe lemma enbeehum bi esmaihim kale e lem ekul lekum inni a'lemu ĞAYBES SEMAVATİ VEL ERDİ ve a'lemu ma tubdune ve ma kuntum tektumun

( "EY ADEM, ONLARA ONLARI İSİMLERİ İLE HABER VER." dedi. Böylece onlara onları isimleri ile haber verdiğinde "Size GÖKLERİN VE YERİN GAYBINI kesinlikle ben bilirim demedim mi? O açıkladığınızı ve o gizlemiş olduğunuzu da bilirim." dedi. )

Adem’in yani insanın esasen “Gayb” (Bilinmeyen, Görünmeyen) olarak da anılan ilahi kozmik bilgilerin bir bölümüne de haiz olacak şekilde kodlandığı ayetlerde dolaylı olarak ifade edilmektedir. Kur’an’da, “bilgiye erişmek” anlamını temsil eden “Rab’den kelimeler almak” ifadesi aşağıdaki ayette, Adem ile yani “İnsan” ile ilgili olarak yer almaktadır. 

2/37 Fe TELEKKA ADEMU MİN RABBİHİ KELİMATİN .....

( Böylece ADEM RAB’BİNDEN KELİMELER ALDI ......  )

Yukarıdaki ayetlerde, insanın “ilk ve asli görevinin”, “kelime paylaşımı” olduğu veya bir başka deyişle “edindiği bilgiyi diğerleriyle paylaşmak ve onları da bilgilendirmek” olduğu görülmektedir. Bu epistemolojik ve psikolojik fenomenin fizyolojik tezahürü, hücresel bilgi aktarımı prosesi olan mitoz ve mayoz hücre bölünmesinde görülebilmektedir. Zira, her bir hücrenin "ilk ve asli görevi", kendisindeki bilgiyi aktarmak suretiyle bir başka hücreyi oluşturmak ve içinde bulunduğu, parçası olduğu organizmayı “yaşayan” kılmaktır.  Bu bağlamda, insanın da asli işlevi bilgi paylaşımı yoluyla içinde bulunduğu toplumun “yaşayan” bir toplum olmasına katkı sağlamaktır. 

Bir toplumun “yaşayan” niteliğinin ortadan kalkmasının yegane sebebi “cehalet” yani bilgisizliktir. Ayette de ifade edildiği üzere insanlık düşmanı şeytanların “ilk ve asli görevi” ise toplumu bilgisiz kılmak ve gerçeklerden uzak tutmaktır. 

2/42 ve LA TELBİSUL HAKKA BİL BATİLİ VE TEKTUMUL HAKKA ve entum ta'lemun

( Ve GERÇEĞİ BATIL İLE ÖRTMEYİN VE BİLE BİLE GERÇEĞİ GİZLEMEYİN.  )

3/187 VE İZ EHAZELLAHU MİSAKALLEZİNE UTUL KİTABE LE TUBEYYİNUNNEHU LİN NASİ VE LA TEKTUMUNEH .... 

( VE ZAMANINDA ALLAH, ONU İNSANLARA AÇIKÇA BEYAN EDECEKLER VE ONU GİZLEMEYECEKLER DİYE O KİTAP VERİLENLERİN SÖZLERİNİ ALDI. .... )

Ancak bilgiyi gizlemeyi "ilk ve asli görev" edinmiş şeytanlar, her zamanki “tersten telkin” metodunu kullanarak, her türlü yazınsal ve sembolik iletişimde “sanki İblis insanlığa ışığı ve bilgiyi getirmiş” algısı oluşturmaya çalışmaktadırlar. İblis’in Latince karşılığının asırlardır Lucifer (Işık* getiren) olarak algılatılmaya çalışılması da bu durumu ortaya koymaktadır. Oysa gerçek şu ayette yer almaktadır. 

2/257 ... vellezine keferu evliyauhumut TAĞUTU YUHRİCUNEHUM MİNEN NURİ İLEZ ZULUMATİ ....

(...O inkar edenler, onların dostları AZGINDIR Kİ ONLARI AYDINLIKTAN KARANLIKLARA ÇIKARIR. ... )

*Işık, bilginin sembolü olup, “Aydın insan” ifadesinin “Bilgili insan” anlamına gelmesinin kökeninde de bu sembolizm bulunmaktadır. Bilgiyi gizledikleri gibi kendilerini de gizleyen malum şeytani zümrenin, “Illuminati” (Aydınlanmışlar) (sembolik anlamı ile "Bilgilenmişler") olarak tanımlanmasının sebebi de bu zümrenin, insanlığa karşı kendilerine üstünlük sağladığına inandıkları ilahi kozmik “bilgilere” sahip olduklarını yani kutsal kitapların kodlarını çözdüklerini düşünmeleridir.

Friday, August 8, 2025

İmamların imamı ... "İmam-i Mubin"

"İmam" kelimesi "Önder, Lider, Rehber; Delil, İspat" anlamlarını içeren bir kelime olup, ayetlerde Kur'an'ı da niteleyecek şekilde yer almaktadır. Bu kelimenin çoğulu ise "Eimmet" kelimesidir.

"İmam" yani "Lider / Önder", hedef belirleyebilen, bu hedefi bir topluluğa benimsetebilen ve o topluluğun o hedef  doğrultusunda birlik halinde, istek ve azimle faaliyette bulunmasına vasıta olan karakterdir.

Dolayısıyla öncelikle ortada bir hedef olması gerekmektedir. İnsanlığın temel hedefi çok net olup, hem kalplerde yazılıdır, hem de kalplerdekini hatırlatıcı olarak bahşedilmiş kitaplarda yazılıdır. Bu hedef "1"e ulaşmaktır. Yani mutlu, huzurlu, adaletli, eşitlikçi, paylaşımcı bir ortamda hep "birlikte" yaşamak ve yükselişe hep "birlikte" erebilmektir. İşte bu net hedefi ve hedefe ulaşma yollarını en net tanımlayan kaynak da, gerçek ve tek imam olan Rab'bin kelamını eşsiz bir sistematik yapıyla ve en mütekamil şekilde sunan Kur'an'dır.

Geçmişe bakıldığında nice toplulukların, gerçek imam olan kitabı ihmal edip, şirkte sınır tanımayan ve kitaptan uzaklaştırmaya çalışan sahte imamların pençesinde mahvolup gittikleri görülmektedir. Bugüne bakıldığında ise aynı akıbete aday toplulukların varlığı derin bir üzüntü uyandırmaktadır. 

Kutsal kitapların "gerçek imam"lar olduğuna işaret edilen ilk ayet Hud suresinin aşağıdaki ayetidir.

11/17 E fe men kane ala beyyinetin min rabbihi ve yetluhu şahidun minhu ve min kablihi KİTABU MUSA İMAMEN ve rahmeh ulaike yu'minune bih ve men yekfur bihi minel ahzabi fen naru mev'iduh fe la teku fi miryetin minhu innehul HAKKU min rabbike ve lakinne ekseran nasi la yu'minun

( Peki ya o Rab’binden deliller üzerinde olan? Onu, ondan şahit okur. Ondan önce de MUSA'NIN KİTABINI İMAM ve rahmet olarak. İşte onlar ona inanırlar. Gruplardan kim onu inkar ederse, artık onun vadedilen yeri ateştir. O halde ondan şüphe içinde olma. Kesinlikle o Rab’binden GERÇEKTİR ve lakin insanların çoğunluğu inanmazlar. )

Bu bölümde her ne kadar "sayısal tespit odaklı" olunmak istenmese de Ayet kodunun nümerolojik değerinin 1* olması konu bağlamında dikkat çekmektedir. (Bu blogda yer alan buna benzer nice sayısal tespit, esasen sayıların kelam ve anlam oldukları gerçeğini de hatırlatmaktadır.)

* 11/17 .... 1+1+1+7 = 10 ... 1 (Ayrıca ayet kodundaki rakamların, "Allah" kelimesinin Kur'an'daki tekrar adedi olan 2701 sayısındaki rakamları çağrıştırması da dikkat çekmektedir.)

Öte yandan "İmam" (اِمَامٍ) kelimesinin ebced değeri olan 82 sayısının nümerolojik değeri de 1'dir. ( Elif 1 + Mim 40 + Elif 1 + Mim 40 = 82 ... 1)

"İmam" kelimesinin Kur'an'a işaret edilecek şekilde yer aldığı ilk ayet ise "İmam-i Mubin" ifadesinin zikredildiği Yasin suresinin aşağıdaki ayetidir.

36/12 İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemu ve asarahum ve kulle şey'in AHSAYNAHU Fİ İMAMİN MUBİN

( Kesinlikle biz, biz ölüleri diriltiriz ve o sunduklarını, eserlerini yazarız. Her şeyi, APAÇIK İMAM içinde SAYDIK. )

Ahkaf suresinin aşağıdaki ayetinde de yine Tevrat üzerinden Kur'an'a işaret edilmekte ve "İmam" nitelemesi yapılmaktadır.

46/12 Ve min kablihi KİTABU MUSA İMAMEN ve rahmeh ve haza KİTABUN MUSADDİKUN LİSANEN ARABİYYEN li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ONDAN (KUR'AN'DAN) ÖNCE İMAM olarak ve rahmet olarak MUSA'NIN KİTABIYDI. Bu, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için ARAPÇA LİSAN İLE DOĞRULAYAN KİTAPTIR. )

Maide suresinin aşağıdaki ayetinde de kitap ortadayken, kitaptan başka "imam" / "hakem" aramanın yersiz olduğuna işaret edilmesi ve bunun "haberci" konu alınarak yapılması önem arzetmektedir.

5/43 Ve KEYFE YUHAKKİMUNEKE VE İNDEHUMUT TEVRATU fiha hukmullahi summe yetevellevne min ba'di zalik ve ma ulaike bil mu'minin

( Ve içinde Allah’ın hükmü bulunan TEVRAT YANLARINDAYKEN SENİ NASIL HAKEM YAPARLAR da sonra, bunun ardından yüz çevirirler? Ve onlar inananlar değillerdir.  )

Nihai hedefin ne olduğunu kendilerine açıkça anlatan, daha doğrusu hatırlatan bir kaynağa sahip olan toplumların, kendilerine bu kaynağın dışında farklı "imamlar" aramak yerine ortak hedefte birleşmeleri ve kendilerinin imamları olmaları çok daha hayırlı olacaktır.

Thursday, August 7, 2025

"İnsan Hakları" mı?!

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10.12.1948 tarih ve 217* sayılı Kararıyla ilan edilmiştir. 

Mevcut küresel ortam dikkate alındığında, ilgili beyannamedeki maddelerinin tam aksine durumların gerçekleşmekte olduğuna esefle şahit olunmaktadır. Altına yorum yazılmasına dahi gerek olmayan birkaç İHEB maddesi şöyle sıralanabilir.

Madde 1- BÜTÜN İNSANLAR ÖZGÜR, ONUR VE HAKLAR BAKIMINDAN EŞİT DOĞARLAR. Akıl ve vicdana sahiptirler, BİRBİRLERİNE KARŞI KARDEŞLİK ANLAYIŞIYLA DAVRANMALIDIRLAR.

Madde 4- HİÇ KİMSE KÖLELİK VEYA KULLUK ALTINDA BULUNDURULAMAZ, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.

Madde 13-2 2. HERKES , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, HERHANGİ BİR ÜLKEDEN AYRILMAK VE ÜLKESİNE YENİDEN DÖNMEK HAKKINA SAHİPTİR.

Madde 9- HİÇ KİMSE KEYFİ OLARAK YAKALANAMAZ, TUTUKLANAMAZ VE SÜRGÜN EDİLEMEZ.

Madde 19- HERKESİN DÜŞÜNCE VE ANLATIM ÖZGÜRLÜĞÜNE HAKKI VARDIR. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu 205 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmaksızın, BİLGİ VE DÜŞÜNCELERİ HER YOLDAN ARAŞTIRMAK, ELDE ETMEK VE YAYMAK HAKKINI GEREKLİ KILAR.

Madde 20-3 3. HALKIN İRADESİ HÜKÜMET OTORİTESİNİN TEMELİDİR. ....

Madde 23 - 2. HERKESİN, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, EŞİT İŞ İÇİN EŞİT ÜCRETE HAKKI VARDIR.

Madde 23 - 3. HERKESİN kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü SOSYAL KORUMA ÖNLEMLERİYLE DESTEKLENMİŞ bir yaşam sağlayacak ADİL VE ELVERİŞLİ BİR ÜCRETE HAKKI VARDIR.

İnsan haklarının yazılı olması, insanların bu haklardan yararlanmasını maalesef sağlayamamaktadır. Zira, olması gerekeni yazanlar ile yazdıklarının olmamasını sağlayanlar, küresel tuzaklar (krizler, savaşlar vb.) vasıtasıyla insanlığı asırlardır aldatan ve tahakküm altında tutan aynı münafık (ikiyüzlü) zümredir.

II. Dünya Savaşı'nın, İsrail devletinin kurulması hedefiyle kurgulanmış olması paralelinde, 1948 yılında bu hedefin gerçekleşmiş olması ve aynı yıl İHEB'nin yayımlanması da ayrıca dikkat çekmektedir.

Yapılmaması gerekeni yaparken bir yandan da yapılmaması gerektiğini beyan etme, kanunlaştırma ve halkı suçlama yaklaşımı küreselcilerin kadim maskeleme taktiğidir. Buna en güncel örneklerden biri "Karbon Ayak İzi" ve "İklim Değişikliği" algı operasyonudur. Zira bu kavramları ortaya atan, yıllardır çevreyi kirleten küresel bir enerji şirketidir.

Aşağıdaki ayet dolaylı olarak, konu bağlamında dikkat çekmektedir.  

2/14 O inananlara rastladıklarında "İnandık." derler. Şeytanları ile yalnız kaldıklarında ise "Kesinlikle biz sizinle birlikteyiz, bizler kesinlikle alay edenleriz." derler.

* İnsanlığı "bir"leştirme, "eşit" kılma idealini temsil eden İHEB'nin Karar sayısı olan 217 sayısının, “Allah” kelimesinin Kur’an’daki tekrar adedi olan 2701 sayısındaki rakamlardan oluşması ve nümerolojik değerinin de "vahdet (birlik)", "birleşik insanlık" ve "kolektif bilinç" kavramlarının nümerik sembolü olan 1 sayısı olması da ayrıca batıni bir uyum oluşturmaktadır. 

Tuesday, August 5, 2025

Sorular & Cevaplar (05.08.2025)

Bu bölüm, 05.08.2025 tarihinde iletilen bir dizi soruya cevaben yazılanların "yorumlar" bölümüne sığmaması nedeniyle yazılmıştır.

İnsanlığın temel sorunu, “Bilginin gerçek içeriği” ile “Bilginin yorumlanmış hali” arasında büyük bir fark oluşmasına sebebiyet vermesi ve bundan dolayı da tarih boyunca kendisine acı çektirmesidir. Bu “yorumlama zafiyeti” durumu, esasen çok güzel olan bir spor dalının, kötü oyuncular tarafından seyredilemez derecede kötü oynanmasına benzetilebilir. Bu durumda ilgili spor dalı mı kötüdür yoksa oyuncular mı? Kitap ilmi konusunda da durumun maalesef aynı olduğuna, güncel sosyal yaşamın her safhasında şahit olunabilmektedir.

Kitaplarda “Yahudi”  halkının, kendilerine ilim nimeti bahşedilmiş bir halk olduğu ve bu nedenle de diğer topluluklara göre farklılık arzettiği zikredilir. Ancak, ilahi nizamda bir varlığa veya bir topluluğa nimet bahşedilmesinin amacı, o topluluğu diğerlerine göre salt üstün kılmak değil, o topluluğun o nimeti paylaşarak, yayarak, insanlık yararına kullanıp kullanmayacağının ve bir eşitlik planı oluşturup oluşturmayacağının sınanmasıdır. Söz konusu paylaşımda bulunmayan, elindeki nimetten insanlığa fayda üretmeyen, aksine farklı amaçlara yönelen herhangi bir topluluk, ne seviyede ilme haiz olursa olsun “kötü” bir varlık veya “kötü” bir topluluktur.

Kutsal kitaplarda, Yahudi halkının Yaratıcı’ya karşı sadakatsizlikleri, isyanları, şikayetleri, putperestliğe meyilleri gibi hususlardan bahsedilmektedir. Tevrat'taki bazı örnekler şöyledir.

Tesniye (Deuteronomy) 9:6-7 “Tanrın RAB’bin sana bu verimli ülkeyi sen doğru olduğun için verdiğini sanma. Hayır! Çünkü sen dikbaşlı bir halksın. RAB’bi çölde nasıl öfkelendirdiğini unutma! Mısır’dan çıktığın günden bu yana, bu güne dek RAB’be karşı geldiniz.”

Sayılar (Numbers) 14:27 “Bu kötü topluluk daha ne zamana dek bana söylenecek? İsrailoğulları’nın bana sürekli söylendiğini duydum.”

Tesniye (Deuteronomy) 32:5 “Tanrısal olmayan çocuklar oldular, çarpık ve sapık bir kuşak. Onlar bozdular kendilerini, kusur Tanrı’nın değil.”

Çıkış (Exodus) 32:9-10 “RAB Musa’ya, ‘Bu halkı gördüm,’ dedi, ‘Gerçekten dikbaşlı bir halk bu. Bırak, öfkem alevlensin, onları yok edeyim. Seni büyük bir ulus yapacağım.’”

.....

.....

Ancak kitaplarda yer alan ve toplulukların durumlarını tasvir eden bu tip uyarıcı, azarlayıcı, yerici ancak esasen doğruya çağırıcı ayetler her zaman toplumun ( Arap, İsrailli vb.) tüm bireylerine işaret etmez. Elbetteki ilgili topluluklar içinde kitap öğretisine uygun yaşayan, iyi, doğru, temiz, adil, sevgi dolu olma yolunda çaba sarfeden birçok birey mevcuttur. Örneğin Siyonizm ideolojisi, Yahudi topluluğu içindeki belirli bir zümreden kaynaklanmakta olup, bunun tüm Yahudi halkına mal edilmesi doğru bir yaklaşım değildir.

Yaratıcı için “kurban kesme” daha doğrusu “hayvan kesme” hususu da zaman içinde satanik kan ritüeline dönüştürülmüş ve dejenere edilmiş bir olgudur. Zira, bu noktada esas husus, yemek yeme ihtiyacının giderilmesi amacıyla herhangi bir canlının feda edilmesi durumunda, bu durumun, Allah’ın anılması, O'ndan mağfiret dilenmesi, verilen imkandan dolayı şükredilmesi ve bu imkanın paylaşılması için bir vesile addedilmesidir. 

“Simya” ilmi ise sadece kimya ilmi (metallerin altına dönüştürülmesi) ile ilgili olmayan, özünde “yaratılışın kaynak kodlarının keşfi” ideali bulunan yani esasen “kelimeleri” merkeze alan bir bilgi sistemi ve uygulamalar bütünüdür. Söz konusu arayış, daha doğrusu “aranan”, okült ezoterik cemiyetlerde “Felsefe Taşı” ifadesiyle de simgelenmektedir. Simya ilmi, kaynak kodlar olan kelimelerin kullanılması suretiyle maddeye tesir etme, onu dönüştürme veya yönlendirme tekniklerini araştıran gizemli bir öğretidir. Kur’an’da bazı ayetlerin başında, “hurufu mukatta” olarak anılan belirli harflerin yer alması ve ayetlerde bu harflerin “ayatul kitab" (kitabın ayetleri, kitabın kodları) olarak tanımlanması da simya hususu ile dolaylı olarak ilintilidir. 

Madde planındayken madde planından sıyrılabilmenin yegane yolu "kelimelere odaklanmak"tır. İlk bakışta tuhaf gelen bu cümle esasen, zihnin belirli kelimelere, anlamlara odaklandırılması yoluyla mevcut yaşam planı içinde ayrı ve özel bir düşünsel plan, bir realite oluşturulmasını tanımlamaktadır. Bir başka deyişle, yüksek konsantrasyon ve odaklanma ile "madde cehennemi" içinde "ruhsal cennet" tesis edilebilmesi mümkündür. Özünde "dönüştürme, dönüşüm, halden hale geçiş" olan bu fenomen de "simya" ilmiyle dolaylı olarak ilintilidir.

Gnostik kozmoloji

Madde alemi olan evrenin kaba madde bölümü ve bir ruhsal tekamül merkezi olarak tanımlanabilecek olan dünyada, farklı yorumlara dayalı olarak, farklı isimler altında tezahür etmiş ve insanları bu isimler altında ayrıştırmış olan düşünce ve inanç sistemleri (akımları) mevcuttur. Bu düşünce sistemleri incelendiğinde, esasen hepsinin özünde tek bir kaynaktan çıkmış olan aynı kozmik bilgilerin yer aldığı görülmektedir. Bu akımlardan biri de “Gnostisizm”dir.

Grek kökenli  olan ve mistik, felsefi bir düşünce akımını da temsil eden “Gnostisizm” kelimesi, “Gnosis” (Bilme, Bilgi), “ikos” (ile ilgili) ve “ismos” (-cılık, ile ilgili olma) kelimelerinden oluşmakta ve “Bilgiyle ilgili olmacılık, Bilgicilik, Bilgililik, Bilgelik” anlamlarına gelmektedir.

“Gnostisizm”, evrenin yaratılışını, Yaratıcı Tanrı’nın doğasını ve insan ruhunun ilahi kaynağa dönüş yolunu açıklayan, maddenin kötü, ruhun iyi olduğunu, insanın ancak içindeki ilahi tesirleri fark edip kozmik bilgiyi (gnosis) keşfetmek suretiyle madde aleminden kurtulabileceğini, ilahi bilginin kurtuluşa götüren yegane unsur olduğunu esas alan mistik, felsefi düşünce sistemi olarak tanımlanmaktadır. 

“Gnostisizm”in anlatı detayı ise, Yaratıcı Tanrı’nın (Bythos (Derinlik, Dip, Uçsuz bucaksız boşluk) ) "ışık alemi / bilgi alemi" olan Pleroma (Doluluk, Bütünlük, Tamlık, Kemal, Mükemmellik)’dan çıkan bir Eon (İlahi ruhsal varlık) olan Sophia* (Bilgelik)’nın “yaratıcı gibi olma girişimi” (şirk hatası) sonucunda nefsani, kibirli, ruhsallıktan uzak ve madde bağımlısı bir varlık olan Yaldabaoth (Demiurgos)’un** doğuşuna sebep olmasını, Yaldabaoth (Demiurgos)’un kendisini Yaratıcı’ya ortak koşmasını, madde alemini yaratışını, insanları madde alemine hapsetme arzusunu ve hatası sonrasında düşüş yaşayan Sophia’nın da insanları “Gnosis” (Bilgi) ile kurtarma girişimini konu almaktadır.

* Arapça kelimeler olan ve "Sufi" (Bilen, Bilge, Bilgili) ve "Tasavvuf" (Bilgelik) kelimeleri de "Sophia" kelimesi ile ortak kökendendirler.

** Yaldabaoth : İbranice kökenli olan bu kelime "Yeled" (Çocuk, Oğul) ve "Baoth" (Ordular, Kaos, Güçler) kelimelerinden oluşmakta olup, "Orduların Oğlu” veya “Kaosun Çocuğu" anlamına gelmektedir.

Demiurgos : İbranice kökenli olan bu kelime "Demos" (Halk) ve "Ergon" (İş, Emek, Çalışma) kelimelerinden oluşmakta olup, "Toplum için iş yapan, Halk için çalışan" anlamına gelmekte olup, "Evrenin Yapıcısı, Evrenin Yaratıcısı" anlamında kullanılagelmiştir.

Felsefi içerik olarak belirli bir bağlamda kutsal kitaplar ile uyum arzeden Gnsostisizm, Sophia (Bilgelik)’nın “yaratıcı gibi olma girişimi” (şirk hatası) sonucunda, İblis ile tam uyum arzeden niteliklere haiz olan Yaldabaoth (Demiurgos)'un doğuşuna sebep olduğunu ve madde aleminin Yaldabaoth tarafından yaratıldığını dolayısıyla madde aleminin “ilahi bir hata! sonucu” oluştuğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla bu noktada “Farklı Yaratıcılar” ve “Kusurlu, hatalı, kontrolsüz yaratış” gibi kavramlar tezahür etmektedir ki bu da kutsal kitapların özünde yer alan "Tek ve Kusursuz Yaratıcı" kavramına aykırı bir durum arzetmektedir. 

16/22 İLAHUKUM İLAHUN VAHİD fellezine la yu'minune bil ahirati kulubuhum munkiratun ve hum mustekbirun

( İLAHINIZ TEK İLAHTIR. O ahirete inanmayanlar, onların kalpleri kötüdür. Onlar kibirlenirler. )

67/3 Ellezi haleka seb'a semavatin tibakan MA TERA Fİ HALKİR RAHMANİ MİN TEFAVUTİN ferci'il basare HEL TERA MİN FUTUR

( Yedi gökleri tabakalar olarak O yarattı. RAHMAN’IN YARATIŞINDA FARKLILIK, UYGUNSUZLUK GÖREMEZSİN. Haydi gözü döndür. KUSUR, ÇATLAK GÖRÜYOR MUSUN? )

Gnostisizm muhtelif alt gruplara ayrılmış olmakla birlikte üç önemli alt grup Setianizm (Şitçilik), Ofizm (Yılancılık) ve Arkontisizm (Egemencilik, Hükümrancılık, Cincilik) dikkat çekmektedir.

Setianizm

“Setianizm” (Şitçilik) kelimesinin kökünde Adem’in üç oğlundan birinin  ismi olan İbranice kökenli “Set / Şit” (Yerine konan, İkame edilen) kelimesi yer almaktadır. Kelimenin anlamı, Tevrat’ta, Adem’in Kayin isimli oğlunun öldürdüğü Habil’in yerine Şit’in bağışlanmış olmasından yani Şit’in Habil’in “yerini almasından” kaynaklanmaktadır. Setianizm, sadece Adem’in oğlu Şit (Seth)’in soyundan gelenlerin ilahi bilgiyi (gnosis) alma kapasitesine sahip olduğunu savunmaktadır. Bu akıma göre “gerçek Yaratıcı Tanrı herşeyden münezzeh ve bilinemez” olup, madde kötü, ruh iyidir ve ruhun madde planından kurtulması gerekmektedir. Bu bağlamda, Setianizm felsefesinin Şit’i merkeze alan bir tarikat niteliğinde olduğu görülmektedir.

Ofizm

“Ofizm” (Yılancılık) kelimesi Grek kökenli olan  “Ofis” (Yılan) ve “ismos” (-cılık, ile ilgili olma) kelimelerinden oluşmaktadır. Ofizm, “gerçek Yaratıcı Tanrı’nın herşeyden münezzeh ve bilinemez” olduğunu, kutsal metinlerde (Tevrat, İncil, Kur'an) yer alan ve kötülüğü simgeleyen yılanın, kötü nitelikli İblis olarak değil de bilgi ve aydınlanmanın sembolü bir kurtarıcı olarak yüceltildiği, Adem ve eşinin bilgi ağacından yiyerek cennetten çıkmalarının kurtuluş olarak tanımlandığı, dolayısıyla tanrı olarak ifade edilen Yaldabaoth’un (Demiurgos) sahte ve kibirli bir yaratıcı, Yılanın ise ışığı getiren, gizli bilgiyi açığa çıkaran ve insanı “cennet hapishanesinden”! kurtaran bir figür ( Lucifer* (Işık getiren) ) addedildiği sistemdir. 

(*Evvelki bölümlerde de değinildiği üzere ABD ve Fransa’da bulunan “Özgürlük! Heykeli”, konu bağlamındaki bir sembol olup, Lucifer’in, "ışığı" ve "bilgiyi" getirerek insanı sözde cennetten kurtarmasını yani ona “özgürlüğünü!” vermesini simgelemektedir.)

“Yılan” kelimesinin kutsal kitaplarda negatif, kötü frekansı yani İblis’i simgeleyen bir kavram olarak yer aldığı dikkate alındığında ve Ofit düşünce akımının felsefi anlatısı incelendiğinde bu akımın batıni kökeninde esasen satanizmin bulunduğu düşüncesi hasıl olmaktadır.

40-Matta-12-34 Sizi ENGEREKLER SOYU! KÖTÜ OLAN SİZLER nasıl iyi sözler söyleyebilirsiniz? Çünkü ağız yürekten taşanı söyler.

Arkontisizm

“Arkontisizm” (Egemencilik, Hükümrancılık) Grek kökenli olan “Arkhon” (Hükümdar, Hükümran, Yönetici, Hakim, Egemen) + “tikos” (ile ilgili) + “ismos” (-cılık, ile ilgili olma) kelimelerinden oluşmaktadır. Bu akım, “gerçek Yaratıcı Tanrı’nın herşeyden münezzeh ve bilinemez” olduğunu, maddi evrenin sahte tanrı Yaldabaoth (Demiurgos)’un kötü ve yoz bir yaratışı olduğunu, Yaldabaoth (Demiurgos)’un (İblis) hizmetkarları (hüddam) olan Arkonların (Cinler) insan ruhunu maddeye bağlayarak onu ilahi bilgiden (gnosis) uzak tutmaya çalıştıklarını, Yaldabaoth (Demiurgos)’tan ve onun aldatıcı hizmetkarları, yöneticileri olan Arkonlardan (Cinler) kurtuluşun ise ancak “Gnosis” (Bilgi) yoluyla gerçekleşecebileceğini savunan inanç akımıdır. “Arkontisizm” kelimesi sanki “Arkon” destekçiliği mesajı vermekte gibi olsa da esasen bu akımın özünde “Arkon” karşıtlığı bulunmaktadır.

Her ayet gibi çoklu anlamları olan aşağıdaki ayette, cinlere kulluk eden, onları “egemenler”, “hakimler” addeden ve insanların mallarını gasp ederek onları egemen, hakim cinlere sunan insan ve cin şeytanlarından, “Arkon” (Hükümran, Egemen, Hakim) kavramına işaret eden “Hukkami” (Hakimler, Egemenler) kelimesi vasıtasıyla bahsedilmekte gibidir.

2/188 Ve la te'kulu emvalekum beynekum bil batili ve tudlu biha ilel HUKKAMİ li te'kulu ferikan min emvalin nasi bil ismi ve entum ta'lemun

( Ve mallarınızı aranızda batıl ile boşuna yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, sizler bile bile günah ile yemek için onlarla HAKİMLERE fidye vermeyin. )