Grek kökenli bir kelime olan "Sophos" (Bilgelik, Akıl, Anlayış) ve "Sophia" ( Bilgili olma, Bilgelik) kelimeleri Arapça'daki "Sufi" (Bilge) kelimesinin etimolojik kaynağıdır.
"Tasavvuf" kelimesi ise "Sufi" kelimesinin, başına isim yapım öneki olan "T" harfini almış olan ve "Bilge olma, Bilgelik durumu" anlamına gelen kelimedir.
Bilindiği üzere Tasavvuf felsefesine göre "insan-ı kamil" olunabilmesi için "Dört Kapı" sürecinden geçilmesi gerekmektedir. Bu kapılar şöyle sıralanmaktadır.
1- Şeriat : Kur'an, Fıkıh, Hadis, Sünnet bilgilerini referans kaynağı addeden ve "yolun kapısı" olarak tanımlanan temel aşama
2- Tarikat : Bir mürşidin rehberliğinde nefsin terbiyesi, ahlaki olgunlaşma ve Allah’a yaklaşma amacıyla takip edilen manevi eğitim yolu
3- Marifet : İlahi sırların ve hakikatlerin, akıl ve ilim ötesinde, gönül yoluyla kalpte doğrudan idrak edilmesi ile elde edilen deruni bilgi
4- Hakikat : Kulun, Allah’ın varlığı karşısında tümüyle yok olduğunu (fena) idrak etmesi ve mutlak birlik (vahdet) hakikatine ulaşması
Yukarıdaki "kapılar" incelendiğinde, son iki "kapıya" ulaşılabilmesi için ön koşul addedilen ilk iki "kapı" bazı hassas noktaları içermektedir.
Öncelikle Kur'an, her konuda bilgiyi, herkesin anlayabileceği nitelikte ifadelerle içeren sahih Arapça lisanı ile indirilmiş yegane referans kaynağıdır.
39/27 Ve bu Kur'an’da insanlar için tüm meselelerden, sözlerden beyan ettik. Umulur ki hatırlarlar.
26/195 Apaçık Arapça lisanı ile,
6/38 ... Biz kitabın içinde hiçbir şeyden eksik bırakmadık. ....
İlahi kozmik bilgileri ve kodları içeren bu eşsiz kaynağın, gerçeğin algılanabilmesi için yeterli olamayacağı düşüncesini kitlelere telkin etmeye çalışmak temel bir yanlıştır. Zira, temiz, samimi ve önyargısız yaklaşımla Kur'an okuyan herkesin, ayetlerdeki bilgileri ve gerçekleri idrak etme potansiyeli mevcuttur. Burada ifade edilmek istenen "başka herhangi bir kaynaktan bilgi desteği alınmasına gerek olmadığı" değil, "Kur'an'ın ilahi bilgilerin kavranabilmesi için yeterli olmadığı" görüşünün yanlışlığıdır. Bu yanlış görüş paralelinde ortaya çıkmış birçok uydurma yazı ve hadis mevcut olduğu gibi fıkıh ve sünnet adı altında ayetlerle ilgisi bulunmayan uygulamalar da söz konusudur.
2/79 Vay o kitabı elleriyle yazanlar ve sonra onu az değere satmak için "Bu Allah’ın indindendir." diyenler için. Vay onlara o elleriyle yazdıklarından ve vay onlara o kazandıklarından.
Diğer ve en önemli husus ise "Tarikat Kapısı" olarak anılan ancak "Şirk Kapısı" olma potansiyeli arzeden ikinci "kapı"dır. Zira bu noktada, Allah'a yönelebilmek, doğru yola yönlenebilmek (hidayete erebilmek) yani "Rüşd" için bir "Mürşidin" (Doğruya yönlendiren, Rehber) gerekliliği ifade edilmektedir. Ancak tarikat sistemlerindeki "mürşid - mürid" ilişkisi incelendiğinde "manevi yol arkadaşlığı” ve “eğitmenlik” kavramlarının ötesinde bir durumun söz konusu olduğu, mürşid sıfatı verilmiş kişilerin adeta ve haşa Rab'bin yerdeki tezahürleri gibi algılatılmaya çalışıldığı ve onların sözüne koşulsuz itaatin şart koşulduğu görülmektedir. İşte bu durum, "kula kulluk mekanizması" vasıtasıyla şirk unsurunun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu bağlamda uydurulmuş olan "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır." cümlesi de şirk günahının bilinçli ve planlı şekilde topluma telkin edilmeye çalışıldığını göstermektedir.
Kehf suresinin aşağıdaki ayeti "yegane mürşidin Allah" olduğuna işaret etmektedir.
18/17 Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza ğarabet takriduhum zateş şimali ve hum fi fecvetin minh zalike min ayatillah MEN YEHDİLLAHU FE HUVEL MUHTED VE MEN YUDİLL FE LEN TECİDE LEHU VELİYYEN MURŞİDA
( Ve uzayıp yükseldiğinde, Güneş’in mağaralarının sağına meylettiğini ve battığında onları solundan makasladığını görürsün. Onlar onun geniş yerindeydiler. Bu Allah’ın ayetlerindendir. ALLAH KİMİ YÖNLENDİRİRSE ARTIK O YÖNLENMİŞTİR VE KİMİ SAPTIRIRSA ATTIK ONA DOST MÜRŞİD BULAMAZSIN.)
Ayrıca "Tarikat Kapısı" kavramına yüklenen anlam, tek olan ilimde bölünme ve ayrışma faktörü olan çoklu tarikat sisteminin türemesine ve şirkin yayılmasına sebep olmuştur.
Şura suresinin aşağıdaki ayeti, "Şeriat" (Yol tutma, Usül edinme) kelimesinin kökü olan "Şeraa" (Yol yapmak) kelimesi vasıtasıyla, yegane mürşid olan Allah'ın kelamını içeren kitapların yeterli olduğu ve tarikatlere ayrışmamak gerektiği şirk hususuna da işaret edilmek suretiyle bildirilmektedir. Ayette ayrıca, sadece samimiyetle gerçeğe yönelmek isteyenlerin "Hakikat Kapısı"ndan girebilecekleri ve hidayete erebilecekleri belirtilmektedir.
42/13 ŞERAA LEKUM MİNED DİNİ ma vessa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vessayna bihi ibrahime ve musa ve iysa en EKİMUD DİNE VE LA TETEFERRAKU FİH KEBURA ALEL MUŞRİKİNE ma ted'uhum ileyh ALLAHU YECTEBİ İLEYHİ MEN YEŞAU VE YEHDİ İLEYHİ MEN YUNİB
( DİNİ AYAKTA TUTASINIZ ve onun hakkında AYRIŞIP GRUPLAŞMAYASINIZ DİYE o Nuh’a emrettiklerini, o sana vahyettiklerimizi, o İbrahim’e, Musa’ya, ve İsa’ya emrettiklerimizi SİZE DİNDEN YOL YAPTI. O onları çağırdığın, ORTAK KOŞANLARA BÜYÜK GELDİ. ALLAH DİLEDİĞİ KİMSEYİ KENDİNE SEÇER VE GERÇEĞE YÖNELEN KİMSEYİ KENDİNE YÖNLENDİRİR. )
Ayrıca bkz.
https://kuranilmi.blogspot.com/2018/12/mesnevi-beyitlerinde-dikkat-ceken.html?m=1
No comments:
Post a Comment