Çeviri

Tuesday, February 19, 2019

Vicdan Mekanizmasını Aktive Ettiren Ayetler

"Doğru ile yanlışı ayırt etmeyi ve doğruya yönlenmeyi sağlayan öz bilinç" anlamına gelen "Vicdan" kelimesi köken olarak "Vecd / Vicd" ( Bulmak ) kelimesinden türemiş olup "Bulma / Bulgu / Bulunç" anlamını taşır.

Vicdan kelimesinin batı dillerindeki karşılığı da "Bilinç" anlamını içeren aşağıdaki kelimelerdir.

Conscience ( Fra. / İng. )
Gewissen ( Alm. )

Dolayısıyla Vicdan kelimesi esas itibarıyla "Bilgi / Bulgu" anlamını taşımaktadır.

Yükselmiş idrak seviyesi olarak da tanımlanabilecek olan vicdan asla yalan söylemez, vicdan asla aldatmaz, vicdan asla yanıltmaz. Mesele insanda vicdan mekanizmasının aktif olup olmaması meselesidir. BU olgu halk arasında "vicdanının sesini dinlemek" olarak ifade edilegelmiştir.

Kur'an ayetlerinin bazıları, çok doğal olarak, özel bir dönemdeki koşullara, özel bir coğrafyaya ve o coğrafyadaki kültüre ve topluma hitap edecek şekilde ilahi mesajları iletmektedirler. Genellikle sou işaret oluşturan ve cevapları ancak ve ancak vicdan mekanizması ile bulunabilecek bu ayetler aşağıda yer almaktadır.

1- ELLERİNİZİN MALİK OLDUĞU KADINLAR ( CARİYE )

Muhsanat ( Namuslu Kadın ) ile Emet / Ma Meleket Eyman ( Cariye / Ellerin Malik Olduğu ) ayrımı, dönemin ilkel savaş koşullarında ortaya çıkan duruma ilişkin gündeme gelmiş görünmektedir. Zira Muhsanat ( Namuslu Kadın ) olan bir kadın savaş ortamında eşini ve ailesini kaybetmek suretiyle bir başkasının savaş esiri / cariyesi konumunda kalabilmiştir.

2/221 - Ve la tenkihul müşrikati hatta yü'minn ve le emetün mü'minetün hayrun min müşriketin ve lev a'cebetküm ve la tünkihul müşrikıne hatta yü'minu ve le abdün mü'minün hayrun min müşrikin ve lev a'cebeküm ülaike yed'une ilen nar vallahü yed'u ilel cenneti vel mağfirati bi iznih ve yübeyyinü ayatihı lin nasi leallehüm yetezekkerun

( Ve ortak koşan kadınları onlar inanana kadar nikahlamayın. İnanan cariye, hoşunuza gitse bile ortak koşan kadından daha hayırlıdır. Ortak koşan kadını inanana kadar nikahlamayın. İnanan kul, şayet hoşunuza gitse bile ortak koşandan daha hayırlıdır. İşte onlar ateşe çağırırlar. Allah cennete, kendi izni ile affa çağırır. Ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki onlar hatırlarlar. )

4/24 - Vel muhsanatü minen nisai illa ma meleket eymanüküm kitabellahi aleyküm ve ühılle leküm ma verae zaliküm en tebteğu bi emvaliküm muhsınine ğayra müsafihın fe mestemta'tüm bihı minhünne fe atuhünne ücurahünne ferıdah ve la cünaha aleyküm fıma teradaytüm bihı min ba'dil ferıdah innellahe kane alimen hakıma

( Ve kadınlardan o ellerinizin malik oldukları haricindeki temiz ve namuslu kadınlar. Allah üzerinize yazmıştır. İşte o bunlardan başkalarını, iyilikle, namussuz olmadan mallarınızla aramanızı size helal kılmıştır. O halde onlardan olanlardan faydalanın da onlara ödüllerini farz olarak verin. O farzı yerine getirdikten, kesinleştirdikten sonra onu isteyip kabullenmenizde üzerinize günah yoktur. Kesinlikle Allah bilendir hakimdir. )

4/25 - Ve men lem yestetı' minküm tavlen en yenkihal muhsanatil mü'minati fe min ma meleket eymanüküm min feteyatikümül mü'minat vellahü a'lemü bi ımaniküm ba'duküm min ba'd fenkihuhünne bi izni ehlihinne ve atuhünne ücurahünne bil ma'rufi muhsanatin ğayra müsafihatin ve la müttehızati ahdan fe iza uhsınne fe in eteyne bi fahışetin fe aleyhinne nısfü ma alel muhsanati minel azab zalike li men haşiyel anete minküm ve en tasbiru hayrun leküm vellahü ğafurun rahım

( Ve sizlerden kimin temiz ve namuslu kadınları zenginlikle bollukla nikahlamaya istidatı yoksa, o halde o ellerinizin malik olduğu inanan genç kadınlarınızdan. Allah inancınızı bilir. Sizler birbirinizdensiniz. O halde ailelerinin, sahiplerinin izni ile onları nikahlayın ve namussuz olmayan, ahd ile dost edinmeyen kadınlara, onlara ödüllerini iyilikle, bilinen şekilde verin. Artık temiz ve namuslu olarak evlendiklerinde, eğer ahlaksızlığı getirirlerse, onlara o temiz ve namuslu kadınlara olan azabın yarısıdır. Bu sizlerden o günahtan korkup ürperenler, ürkenler içindir. Sabretmeniz size daha hayırlıdır. Allah affedendir merhametlidir. )

2- EL VE AYAKLARIN KARŞITLAMASINA KESİLMESİ
Aşağıdaki ayette yer alan "Tukatta" ( Kesilmesi ) fiili organın vücuttan "ayrılması" anlamında mıdır? Yoksa "fesada vesile olan el ve ayakların" fesad ile ilişiğinin kesilmesi, fesaddan "ayrılması" mıdır? Yani kişinin fesad ( bozgun ) yapamayacak şekilde izole edilmesi, hapsedilmesi midir? Zira ayette idam ve sürgün müeyyidelerinden de bahis bulunmaktadır.

5/33 - İnnema cezaüllezıne yüharribunellahe ve rasulehu ve yes'avne fil erdı fesaden en yükattelu ev yüsallebu ev tükattaa eydıhim ve ercülühüm min hılafin ev yünfev minel ard zalike lehüm hızyün fid dünya ve lehüm fil ahırati azabün azım

( Kesinlikle ki Allah ve O’nun resulü ile harp eden ve yerde bozgun yaparak asileşenlerin karşılığı, öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının karşıtlamasına kesilmesi veya yerde sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için zillettir. Ahirette büyük azap onlaradır. )

Aşağıdaki ayetteki "Katta'na" fiili "Ayırdık" anlamında kullanılmıştır.

7/168 Ve katta'nahum fil erdi umema minhumus salihune ve minhum dune zalike ve belevnahum bil hasenati ves seyyiati leallehum yarciun

( Ve onları yerde topluluklara ayırdık. Onlardan iyi olanlar da vardı ve onlardan bundan başkaları da. Onları güzelliklerle ve kötülüklerle sınadık. Umulur ki dönerler.  )

Aşağıdaki ayette de "Katta'ne eydiyekum" ( Ellerini kestiler ) ifadesi eli bilekten kesmek değil elde kesik yarası oluşması anlamındadır.

12/31 Fe lemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a'tedet lehunne muttekeen ve atet kulla vahidetin minhunne sikkinen ve kaletihruc aleyhinn fe lemma raeynehu ekbernehu ve katta'ne eydiyehunne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekun kerim

( O kadınların tuzaklarını, dedikodularını duyunca, o kadınlara gönderdi. Onlara sofra hazırladı ve o kadınlardan her birine bıçak verdi. "Çık onların karşısına." dedi. Onu gördüklerinde, onu yüceltip büyüttüler ve ellerini kestiler. "Korku Allah için. Bu insan değildir. Kesinlikle bu faydalı melektir." dediler. )

3- HABERCİYE AİLESİNDEKİ KADINLARIN HELAL KILINMASI

Aşağıdaki ayetler, 500'lü yıllar Arabistan'ındaki savaş ve vahşet ortamında, ailelerini ve eşlerini yitiren kadınların durumlarına ilişkin olarak indirilmiş ayetler olarak değerlendirilebilir. "Eciri verilen eşler" kavramı geçimlikleri verilen kadınlar olarak değerlendirilebilir.

33/50 - Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne ve ma meleket yemınüke min ma efaellahü aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellatı hacerne meake vemraeten mü'mineten in vehebet nefseha lin nebiyyi in eraden nebiyyü en yestenkihaha halisaten leke min dunil mü'minın kad alimna ma feradna aleyhim fı ezvacihim ve ma meleket eymanühüm li keyla yekune aleyke harac ve kanellahü ğafurar rahıma

( Ey haberci, ödüllerini verdiğin eşlerini, Allah' ın o sana verdiklerinden elinin malik olduklarını, seninle birlikte hicret eden amcalarının kızlarını, halalarının kızlarını, dayılarının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve kendini haberciye bahşetmiş ve habercinin de onu nikahlamayı istediği inanan kadını, onu inananlar dışında sana halis olarak helal kıldık. Onların eşleri ve o ellerinin malik oldukları hakkında onlara neyi farz kıldığımızı bildik. Senin üzerine zorluk olmaması içindir. Allah affedendir merhametlidir. )

Aşağıdaki ayette, Haberci'nin himayesinde olan kadınlardan Allah yolunda olan veya olmayanlara ilişkin Haberci'nin davranış salahiyeti bildirilmektedir.

33/51 - Türcı men teşaü minhünne ve tü'vı ileyke men teşa' ve men ibteğayte min men azelte fe la cünaha aleyk zalike edna en tekarra a'yünühünne ve la yahzenne ve yerdayne bima ateytehünne küllühünn vallahü ya'lemü ma fı kulubiküm ve kanellahü alimen halıma

( Onlardan dilediğin kimseyi döndürüp geri bırakırsın. Kimi dilersen ve o azledip uzaklaştırdıklarından kimi arzularsan kendine alıkoyarsın. Artık, sana günah değildir. Bu onların gözlerini aydınlatmaya, hüzünlendirmemeye ve o onlara verdiklerin ile hepsinin hoşnut olmalarına en yakındır. Allah kalplerinizin içinde olanı bilir. Allah bilendir yumuşaktır. )

4- HABERCİNİN EVİNE GİRİLMEMESİ

İlahi mesajları alabilmek için sıklıkla trans halinde olan Haberci'nin frekansının bozulmaması için inananların onun evine rasgele zamanlarda girmemeleri istenmiştir. 

33/53 - Ya eyyühellezine amenu la tedhulu büyuten nebiyyi illa en yü'zene leküm  ....

( Ey o inananlar, size yemeğe izin verilmesi haricinde, vaktine bakmadan habercinin evlerine girmeyin.  

5- HABERCİDEN SONRA HABERCİNİN EŞLERİNİN NİKAHLANAMAMASI

Farsça kökenli olan ve "Nekaha" fiilinden türeme "Nikah" kelimesi semantik köken itibarıyla "Bakma, Birine bakma, Gözetme, Bakımını üstlenme" anlamını temsil etmektedir. Ancak bu kelime konuşma dilinde "Evlenmek" anlamında da kullanılagelmiş olup, ayetlerde her iki anlam da tezahür etmektedir.

Ahzab suresinin 53. ayetindeki habercinin eşleri ile ilgili bölümün Arapçası ve genel kabul görmüş Türkçe anlamı şöyledir.

33/53 ... VE MA KANE LEKUM EN TU'ZU RASULELLAHİ VE LA EN TENKİHU EZVACEHU MİN BA'DİHİ EBEDA inne zalikum kane indellahi azima

( VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ NİKAHLAMANIZ SİZE ASLA OLMAZ. Kesinlikle bu, Allah’ın indinde büyüktür. )

Ancak ilgili cümlenin Arapçasındaki gramatik kurgunun, "Nekaha" fiilinin de kök anlamı dikkate alınarak, esasen şöyle olması muhtemeldir.

Cümlenin başında "Ve ma kane lekum" ( Ve size olmaz / Ve siz yapamazsınız ) ifadesi yer almakta olup, hemen ardından bu ifadeye bağlı olan ve "olmayacak, yapılamayacak" olanları temsil eden iki fiil gelmektedir. Bunlar "EN TU'ZU rasulellah" ( Allah'ın resulünü ÜZMENİZ ) ve "LA EN TENKİHU ezvacehu" ( O'nun eşlerini GÖZETMEMENİZ ) cümlelerindeki büyük harfle yazılmış fiillerdir.

Dolayısıyla ayetin ilgili bölümünün Türkçe anlamı şöyle olmakta gibidir.

"VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ GÖZETMEMENİZ* SİZE ASLA OLMAZ."

* Gözetmemeniz, Bakmamanız, Bakımını üstlenmemeniz.

Benzer gibi görünen ancak gramatik farklılık gösteren bir başka ayet de yukarıdaki ayetten bir önceki ayettir. Bu ayette baştaki olumsuzluk ifadesinin "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) ifadesi yerine "La yehillu lekum" ( Size helal olmaz ) olduğu görülmektedir.

33/52 LA YEHİLLU leken NİSAU MİN BA'DU VE LA EN TEBEDDELE bihinne min ezvacin ... 

( BUNDAN BAŞKA KADINLAR ve onları eşlerle DEĞİŞTİRMEK sana HELAL OLMAZ. ... )

Ayetin başındaki "La yehillu" ( Helal olmaz ) ifadesi, "ve" bağlacından sonraki "La" ( Olumsuzluk ön eki ) ile, fiil yinelemesi olmadan tekrarlanmaktadır. Dolayısıyla "La yehillu" fiili esasen ayette iki kere tekrarlanmaktadır. Yani "La en tebeddele" cümlesi esasen "La ( yehillu ) en tebeddele" ( Değiştirmek ( helal ) olmaz ) cümlesini temsil etmektedir.

Ancak bölüme konu olan ve yukarıda analizi yapılan bir sonraki ayette ise cümlelerin başındaki "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) kalıbı, "olmayacak" olan fiilleri yani "Tu'zu" ( Üzmeniz ) ve "La en tenkihu" ( Nikahlamamanız / Gözetmemeniz ) fiillerini kapsamaktadır.  Şayet cümle "Ma kane lekum en tu'zu ... ve en tenkihu" şeklinde olsaydı, meallerde yer alan "Üzmeniz ve nikahlamanız / gözetmeniz size olmaz" anlamı oluşabilirdi.

6- KADINLARIN MİRAS PAYININ ERKEKLERE GÖRE DAHA AZ OLMASI

Kızlarını diri diri gömen, kadınları kölelik için yaratılmış varlıklar addeden hatta kadınların insan dahi olmadığını düşünen bir toplumda kadına miras payından bahsedilmesi bile büyük bir devrim niteliğindedir.

4/11 Yusiykumullahu fi evladikum liz zekeri mislu hazzil unseyeyn fe in kunne nisaen fevkasneteyni fe lehunne sulusa ma terak ve in kanet vahideten fe lehan nisf ve li ebeveyhi li kulli vahidun minhumes sudusu min ma terake in kane lehu veled fe in lem yekun lehu veledun ve verisehu ebevahu fe li ummihis sulus fe in kane lehu ihvetun fe li ummihis sudus min ba'di vesiyyetin yusiy biha ev deyn abaukum ve ebnaukum la tedrune eyyuhum akrabu lekum nef'a feridaten minellah innellahe kane alimen hakima

( Allah size çocuklarınız hakkında vasiyet eder. Erkek için iki kadının payının aynısı kadardır. Eğer kadınlar ikiden fazla ise, o bırakılanın üçte ikisi onlaradır. Eğer tek ise, yarısı onadır. Eğer çocuğu varsa, ana babaları için, her biri için onlardan o bırakılanın altıda biridir. Onun çocuğu yoksa ve onun varisi ana babası ise bu durumda annesi için üçte birdir. Şayet onun kardeşleri varsa bu durumda annesi için vasiyet edilen vasiyetten veya borcundan sonra altıda birdir. Babanızın ve çocuklarınızın hangisinin size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah’tan farzlardır. Kesinlikle Allah bilendir hakimdir.  )

7- ECİRLERİ VERİLEN KADINLARIN HELAL KILINMASI

"Eciri verilen eşler" kavramı geçimlikleri verilen kadınlar olarak değerlendirilebilir.

5/5 - El yevme ühılle lekümüt tayyibat ve taamüllezıne utül kitabe hıllün leküm ve taamüküm hıllün lehüm vel muhsanatü minel mü'minati vel muhsanatü minellezine utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsınıne ğayra müsafihıne ve la müttehızı ahdan ve men yekfür bil ımani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahırati minel hasirın

( Bugün size temizler helal kılındı. O kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mümin kadınlardan temiz ve namuslu olanlar ve o sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür namuslu olanlar, zina etmeksizin ve ahd ile dost edinmeden iyilikle ödüllerini verdiğinizde size helaldir. Kim inancı inkar ederse, çalışmaları boşa gitmiş olur ve o, ahirette hasarlananlardandır. )

Aşağıdaki ayetler, 500'lü yıllar Arabistan'ındaki savaş ve vahşet ortamında, ailelerini ve eşlerini yitiren kadınların durumlarına ilişkin olarak indirilmiş ayetler olarak değerlendirilebilir. "Eciri verilen eşler" kavramı geçimlikleri verilen kadınlar olarak değerlendirilebilir.

33/50 - Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne ve ma meleket yemınüke min ma efaellahü aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellatı hacerne meake vemraeten mü'mineten in vehebet nefseha lin nebiyyi in eraden nebiyyü en yestenkihaha halisaten leke min dunil mü'minın kad alimna ma feradna aleyhim fı ezvacihim ve ma meleket eymanühüm li keyla yekune aleyke harac ve kanellahü ğafurar rahıma

( Ey haberci, ödüllerini verdiğin eşlerini, Allah' ın o sana verdiklerinden elinin malik olduklarını, seninle birlikte hicret eden amcalarının kızlarını, halalarının kızlarını, dayılarının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve kendini haberciye bahşetmiş ve habercinin de onu nikahlamayı istediği inanan kadını, onu inananlar dışında sana halis olarak helal kıldık. Onların eşleri ve o ellerinin malik oldukları hakkında onlara neyi farz kıldığımızı bildik. Senin üzerine zorluk olmaması içindir. Allah affedendir merhametlidir. )

60/10 - Ya eyyühellezine amenu iza caekümül mü'minatü mühaciratin femtehinuhünne allahü a'lemu bi imanihinne fe in alimtümühünne mu'minatin fe la terci'uhünne ilel küffari la hünne hıllün lehüm ve la hüm yehıllüne lehünne ve atühüm ma enfeku ve la cünaha aleyküm en tenkıhuhünne iza ateytümuhünne ücurehünne ve la tümsiku bi ısamil kevafiri ves'elu ma enfaktüm vel yes’elu ma enfeku zaliküm hükmüllahi yahkümu beyneküm vallahü alimun hakim

( Ey o inananlar, inanan kadınlar ayrılıp çıkarak size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların inancını bilir. Böylece eğer onların inanan kadınlar olduklarını öğrenirseniz, onları inkar edenlere döndürmeyin. Onlar onlara helal değillerdir. Onlar da o kadınlara helal değillerdir. Onlara ne harcamışlarsa verin. Ödüllerini verdiğinizde onları nikahlamanızda üzerinize günah yoktur. İnkarcı kadınları tutmayın ve ne harcadınızsa sual edin. Ne harcadılarsa sual etsinler. Bu Allah' ın aranızda hükmettiği hükmüdür. Allah bilendir hakimdir. )

8- DÖRT KADIN İLE NİKAHLANABİLME

Öncelikle bu ayette "Yetim"* kelimesi, hem savaşta eşini ve ailesini kaybetmiş kadnları hem de bu kadınların çocuklarını tanımlamaktadır. Yetimlerin ( kadın ve çocuk ) ortada kalmaması ve zarar görmemesi için inananlara, kadınlardan dörde kadar nikah izni verilmiş görünse de kadınlar arasında adaletin sağlanamayacağı vurgulanarak bir eşin yeterli olacağı bildirilmiştir. ( * Yetim kelimesi "Babası ölmüş çocuk" anlamıyla birlikte "Tek, Eşsiz, Yalnız" anlamına da gelmektedir. )

4/3 - Ve in hıftüm en la tuksitu fil YETAMA fenkihu ma tabe leküm minen nisai mesna ve sülase ve ruba' fe in hıftüm en la ta'dilu fe vahıdeten ev ma meleket eymanüküm zalike edna en la teulu

( Ve eğer YETİMLER hakkında adil olmamaktan korkarsanız, o halde o hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Ancak, adil olmamaktan korkarsanız, teki veya o ellerinizin malik olduğu olmalıdır. Bu doğruluk haricinde olmamaya en yakındır. )

Zira Nisa suresinin 127. ayetinde "Yetim kadınlar" ve "Zayıf bırakılmış çocuklar" olarak iki ayrı kavram bildirilmektedir. Bu ayrışım 4/3 kodlu ayetteki "Yetimler" kelimesinin "Yetim kadınları" yani savaş vb. gibi sebeplerle eşlerini yitirmiş kadınları tanımlamaktadır.

4/127 - Ve yesteftuneke fin nisa' kulillahü yüftıküm fıhinne ve ma yütla aleyküm fil kitabi fı YETAMEN NİSAİLLATI la tü'tunehünne ma kütibe lehünne ve terğabune en tenkihuhünne vel MÜSTAD'AFINE MİNEL VİLDANİ ve en tekumu lil YETAMA bil kıst ve ma tef'alu min hayrin fe innellahe kane bihı alima

( Ve kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: "Onlar hakkında ve üzerlerine o yazılmış olanı kendilerine vermediğiniz ve onları nikahlanmaya rağbet etmediğiniz YETİM KADINLARA ve ÇOCUKLARDAN ZAYIF BIRAKILANLARA ve YETİMLERE adaletle davranmanız hakkında kitapta size okunan ayetler hakkında Allah size fetva verir. Hayırlısından ne yaparsanız, Kesinlikle Allah onu bilendir." )

9- CİZYE VERİLMESİ

Cizye yani vergi, inkarcıların doğruluk yolunda atacakları adımın sembolü olarak ayette yer almaktadır. Cizye vermeye razı olan inkarcı, bu eylemi ile düşünce, tutum ve davranışının değişeceğini beyan etmektedir. 

9/29 - Katilüllezıne la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı minellezine utül kitabe hatta yu'tul cizyete an yedin ve hüm sağırun

( O kitap verilenlerden, Allah’a ve sonraki güne inanmayan, Allah' ın ve resulünün haram kıldığını haram kılmayan ve gerçek dini din edinmeyenlerle, onlar alçalmış olarak elden cizye verene kadar savaşın. )

10- ÖLDÜRME MESELESİ

Yukarıda da bahsedildiği üzere, savaş ortamındaki duruma ilişkin olarak yani kapitalist emperyalist müşriklerin, islamın yayılmasını ve kurdukları tahakküm sisteminin çökmesini engellemek için müslimlere düşünce ve inanç özgürlüğü tanımayıp saldırması durumunda öldürme eyleminin tezahür edebileceği  ancak savaşmayıp barış isteyenlerin üzerine de gidilmemesi gerektiği bildirilmektedir. "Öldürme" talimatının ilk kez geçtiği aşağıdaki ayet ikilisinde bu husus vurgulanmaktadır.

2/190 Ve katilu fi sebilillahillizine yukatilunekum ve la ta'tedu innellahe la yuhibbul mu’tedin

( Ve sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Ve hududu aşmayın. Kesinlikle Allah hudutları aşanları sevmez.  )

2/191 - Vaktüluhüm haysü sekıftümuhüm ve ahricuhüm min haysü ahracuküm vel fitnetü eşeddü minel katl ve la tükatiluhüm ındel mescidil harami hatta yükatiluküm fıh fe in kateluküm faktüluhüm kezalike cezaül kafirın

( Ve onları her nerede bulursanız, onları öldürün. Onları sizi çıkardıkları yerden çıkarın. Fitne öldürmekten daha şiddetlidir. Onlar Mescid-i Haram’ ın indinde, onun içinde sizinle savaşana kadar onlarla savaşmayın. Eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün. İşte inkarcıların karşılıkları böyledir. )

11- SAVAŞTA ÜSTÜNKEN BARIŞA YANAŞMAMA

Savaş esnasında, inkarcı şeytanların aldatma vesilesi olarak "barış talebinde bulunmalarından"  ve bu yolla kurdukları tuzaktan bahsedilmektedir. Bu durumda inananların dikkatli olmaları, bu tuzağı sezebilmeleri istenmektedir.

47/35 - Fe la tehinu ve ted'u iles selmi ve entümül a'levne vallahü meaküm  ve len yetiraküm a'maleküm

( O halde gevşemeyin ve sizler üstünken barışa çağırmayın. Allah sizinle birliktedir. Çalışmalarınızı size yitirmez. )

12- ERKEKLER İÇİN KADINLAR ÜZERİNE DERECE OLMASI

Ayette, erkelerin kadınlar üzerinde koruyucu, himaye edici ve sahiplenici vazifeleri olduğu, "Derece" kelimesi ile ifade edilmiştir.

2/228 - Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru ve la yehıllü lehünne en yektumune ma halekallahü fı erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahır ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fı zalike in eradu ıslaha ve lehünne mislüllezı aleyhinne bil ma’rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh vallahü azızün hakim

( Ve boşanan kadınlar nefisleri için üç adet süresi beklerler. Eğer Allah’a ve sonraki güne inanıyorlarsa, Allah’ ın rahimlerinin içinde o yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. Eğer iyileştirmeyi isterlerse, kocalarının onları eş yapıp geri almaları bu konuda onların menfaatine daha gerçektir. Onlara olanın aynısı iyilikle onların da üzerinedir. Erkekler için o kadınların üzerine derece vardır. Allah yücedir hakimdir. )

Zira Nisa suresinin aşağıdaki ayetinde de erkeklerin kadınlara "Kavvam" ( Koruyucu, Gözetici ) oldukları bildirilmektedir.

4/34 El ricalu kavvamune alen nisai bima faddalellahu ba'dahum ala ba'din ve bima enfeku min emvalihim fes salihatu kanitatun hafizatun lil ğaybi bima hafizallah vellati tehafune nuşuzehunne fe izuhunne vehcuruhunne fil medacii vadribuhunne fe in eta'nekum fe la tebğu aleyhinne sebila innellahe kane aliyyen kebira

( Allah’ın bazılarını bazılarına üstün kılmasından ve mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde koruyan ve gözetendirler. İyileri, saygılı durup itaat edenler, Allah’ın korumasından dolayı gaybı, gizli olanı koruyanlardır. O geçimsizliklerinden korktuklarınıza, onlara öğüt verin. Onları yataklardan ayırın ve onları uzaklaştırın, onlara beyan edin. Eğer size itaat ederlerse onların üzerine yol aramayın. Kesinlikle Allah uludur, büyüktür. )

13- ZİNA EDENİN DERİSİNE VURULMASI

Toplumsal çöküşün en büyük sebeplerinden ve temel ahlaki sorunlardan biri olan zina durumunda, zina edenlerin yaptıklarından utanmalarının sağlanması amacıyla "derilerine vurulması / dokunulması"  müeyyidesi bildirilmektedir. Bu noktada yine ilgili dönemdeki insanların idrak seviyesi dikkate alınmalıdır. Düşük idrak seviyesindeki varlıkların idraki tekamülleri, hatalı düşünce ve eylemleri durumunda kaba müeyyide tatbiki vesilesiyle sağlanmaktadır. Toplumlardaki idrak seviyesi yükseldikçe müeyyideler de kabalıktan süptilleşmeye doğru değişim arzetmektedir. 

24/2 - Ez zaniyetü vez zanı feclidu külle vahıdin minhüma miete celdetin ve la te'huzküm bihima ra'fetün fı dınillahi in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahır vel yeşhed azabehüma taifetün minel mü'minın 

( Zina eden kadın ve zina eden erkek, onlardan her birinin derisine yüz kez vurun. Eğer Allah’a ve sonraki güne inananlar iseniz, Allah' ın dini hakkında, onlardan dolayı sizi merhamet, acıma almasın. İnananlardan bir grup da onların azaplarına şahitlik etsinler. )

14- LUT'UN KIZLARINI FEDA ETMESİ

11/78 - Ve caehu kavmühu yühraune ileyhi ve min kablü kanu ya'melunes seyyiat kale ya kavmi haülai BENATİ hünne atheru leküm fettekullahe ve la tuhzuni fı dayfı e leyse minküm racülür raşıd Ve önceden kötülükler yapmış olan kavmi ona doğru koşarak geldi.

( "Ey kavmim, işte KIZLARIM, onlar size daha temizdirler. O halde Allah’tan sakının ve beni misafirlerimin önünde hüzünlendirmeyin. Sizden akıllı adam yok mudur?" dedi. )

11/79 - Kalu lekad alimte ma lena fı BENATİKE min hakk ve inneke le ta'lemü ma nurıd

( "Sen de bilirsin ki, bize KIZLARIN  konusunda hak yoktur. Kesinlikle sen ne istediğimizi biliyorsun." dediler. )

Ayetlerde Lut, "Benati" ( Kızlarım) ifadesiyle kavmindeki kızları kastetmiş ve eşcinsel ilişki arzulayan sapmış kavmini doğru yola yönlendirmeye çalışmıştır. Keza ayette "Kavmi" ( Kavmim ) ifadesi de yer almaktadır.

Bilim Araştırma Grubu ( Bilim Araştırma Merkezi )

1977 - 1984 yılları arasında Spritüalizm, Ufoloji ve Parapsikoloji üzerine araştırmalar yapan Bilim Araştırma Grubu'na ( Daha sonra Bilim Araştırma Merkezi ( BAM ) ismini almıştır.) ilişkin eldeki veriler aşağıda yer almaktadır.

"Bilim Araştırma Grubu, 1977 ile 1984 yılları arasında İstanbul’da etkinlik göstermiş ruhçu grup. 1970’li yıllarda türkiye metapsişik tetkikler ve ilmi araştırmalar derneği bünyesinde yer alan grup elemanları, 1977 yılında bu dernekten ayrılarak, önce bilim araştırma grubu, daha sonra bilim araştırma merkezi adıyla etkinliklerini dernekten ayrı olarak sürdürmüştür. Haluk egemen sarıkaya ve 12 kişiden oluşan bu grup, Bilim Araştırma Merkezi Yayınevi’ni kurarak, bu yayınevi yoluyla YEDİ yıllık varlıkları süresince, ruhçuluk, teozofi, mistisizm, okültizm gibi alanlarda toplam 99 adet kitap yayınlamışlardır. Yayınladıkları kitaplarıyla bu alanlardaki birçok konuyu Türkiye’de ilk kez işlemiş bulunan bu grubun üyeleri 1982-1983 yıllarında dağılma sürecine girmiş ve 1984 yılında etkinliklerini tümüyle durdurma kararı almışlardır. kitapları, çok arandığından, günümüzde bu grupla ilişiği olmayan kimselerce, fotokopi yoluyla çoğaltılarak korsan şekilde piyasaya sürülmektedir. Türkiye'deki en gizemli topluluklardan biridir. yaklaşık 60-70 sayfalık kitaplarla spirotolojiden vimanaya, sirius misyonundan psikokineziye kadar bir sürü ilginç konuya ilk kez el atmışlar zamanında. 80'lerin ortalarında sebebi bilinmeyen bir şekilde ayrılmaya karar vermişlerdir."

Adeta belirli bir dönemde özel vazifeli olarak tezahür etmiş ve akabinde gayba karışmış gibi görünen Bilim Araştırma Grubu'nun birbirinden farklı ve ilginç yayınlarından biri olan ve kadim yeraltı uygarlığı "Agarta"yı konu alan derginin kapağındaki figürler ve komposizyon Necm suresindeki ayetler ile uyum arzetmektedir.


Kapakta döngü sonu olan Altın Çağ ( Kıyamet Günü / Ayağa Kalkış Günü / Din Günü / Hesap Günü ) "7." aşama olarak Tufan ise "8." aşama yani yeni döngü başlangıcı olarak belirtilmiştir.

"Dünya Rabbi"'nin "Yıldız" ile sembolize edilmesi ve Dünya'nın çevresini saran "İki Kavis ( Yay )" figürü Necm suresinin aşağıdaki ayetleriyle uyum arzetmektedir. Söz konusu "Yıldız"ın "Sirius" olması kuvvetle muhtemeldir. ( Necm suresi ve Sirius konusu evvelki bölümlerde irdelenmişti. )

53/1 - Ven NECMİ iza heva ( Ve YILDIZ aşağı indiğinde. )
.......
53/7 - Ve hüve bil ufukıl a'la ( Ve o en yüksek ufuktadır. )
53/8 - Sümme dena fe tedella ( Sonra yaklaştı da sarktı. )
53/9 - Fe kane kabe KAVSEYNİ ev edna ( Artık mesafesi İKİ YAY kadar veya daha yakındı. )
53/10 - Fe EVHA ila abdihi ma EVHA ( Böylece kuluna o VAHYETTİĞİNİ VAHYETTİ. )

Yine BAM tarafından "Bedri Ruhselman Bilgi Çağı Önderi" ismiyle yayımlanan kitabın 5. sayfasında Ruhselman'ın 21.08.1952 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı'na "Deneysel Spritüalizm" ( Deneysel RUHçuluk ) başlıklı bir rapor ibraz ettiği belirtilmektedir.


"RUHçuluk" ile ilgili raporun ibraz tarihi "21" ( Ruh ) ve "88" ( Melek ) nümerolojisi açısından dikkat çekmektedir.

Bilim Araştırma Grubu'nun yayınladığı kitaplara aşağıdaki linklerden erişilebilir. 



















19- Ekminezi 











30- Karma





35- Mu







































74- Vimana


Monday, February 18, 2019

Yapmadıklarıyla Övülenler

3/188 - La tahsebennellezine yefrahune bima eten ve yühıbbune en yuhmedu bima lem yef'alu fe la tahsebennehüm bi mefaziten minel azab ve lehüm azabün elım ( O yaptıklarından dolayı ferahlayıp sevinenleri ve o yapmadıklarıyla övülmeyi sevenleri hesaba alma. Kesinlikle onları azaptan kurtulanlar sanma. Elim azap onlaradır. )

Ayette, gösteriş amaçlı olarak yaptıkları ve/veya yapmış gibi göründükleri işlerden dolayı övülmek isteyenleri bekleyen azabın haberi verilmektedir.

Ayete toplumsal yaşamdan örnek verilecek olursa akla ilk gelecek olan, nihai amacı her yolu mübah sayarak yüksek miktarlarda para kazanmak olan ancak toplumda hayırsever ve iyi algısı oluşturabilmek için, maliyeti servetinin ihmal edilebilir bir oranına denk gelen, göstermelik hayır işleri yapan ve bunları da reklam amaçlı olarak bağıra bağıra duyuranların misalidir. Bu misal kapsamında olan inkarcı satanistlerin yaptıkları ve yapmadıkları ayetlerde şöyle bildirilmiştir.

69/34 - Ve la yehuddu ala ta'amil miskin ( Ve yoksulun yedirilmesine teşvik etmezdi, yönlendirmezdi. )

104/2 - Ellezi cemea malen ve addedeh ( O malı toplayan ve onu adet adet sayan, )

89/20 - Ve tühıbbunel male hubben cemmen ( Ve malı yığmacasına, toplamacasına sevgiyle seviyorsunuz. )

104/3 - Yahsebü enne malehu ahledeh ( Malının onu ebedi kılacağını sanar. )

16/71 - Vallahü faddale ba'daküm ala ba'dın fir rızk fe mellezine füddılu bi raddı rizkıhim ala ma meleket eymanühüm fe hüm fıhi seva' e fe bi nı'metillahi yechadun ( Ve Allah, rızıklarda bazınızı bazınıza üstün kıldı. Ancak o üstün olanlar rızıklarını o ellerinin malik olduklarına vermezler ki onda eşit olsunlar. Yani Allah' ın nimeti ile cihad mı ediyorlar? )

107/5 - Ellezine hüm an salatihim sahun ( Onlar dualarında habersizdirler. )
107/6 - Ellezine hüm yüraun ( Onlar gösteriş yaparlar. )
107/7 - Ve yemneunel maun (Ve ihtiyaçlığı, yardımı engelleyip menederler. )

4/37 - Ellezine yebhalune ve ye'mürunen nase bil buhli ve yektümune ma atahümüllahü min fadlih ve a'tedna lil kafirıne azaben muhina ( O cimrilik edenler ve insanlara cimriliği emredenler ve Allah’ ın onlara üstünlüğünden lütfundan verdiğini gizleyenler. İnkarcılar için alçaltıcı hakir eden azap hazırladık. )

4/38 - Vellezine yünfikune emvalehüm riaen nasi ve la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahır ve men yeküniş şeytanü lehu karınen fe sae karına ( Ve o mallarını insanlara gösteriş olarak harcayanlar Allah’a ve sonraki güne inanmazlar. Kim ki şeytan ona arkadaş olur, o kötü arkadaştır. )

İşin en acı yönü ise maalesef şeytanın hipnozu altında olan kör, sağır ve dilsiz toplum, ayetlerde misali verilen ve insan denmesi bile zor olan varlık türünü yüceltmekte, onu saygın ve aziz konumunda tutmaktadır. Ancak döngü sonu olan Altın Çağ'da ( Kıyamet Günü / Ayağa Kalkış Günü, Din Günü ) idrak ve bilgi seviyesi yükselen, duyuları açılan insanlar yaptıkları hatayı anlayacaklar ve büyük bir değişimin gerçekleşmesine vesile olacaklardır.









Saturday, February 16, 2019

Fatir ... Father ve İkili Yedi

"Fatir" kelimesi "Yoktan Yaratan" anlamına gelen ve Allahü Teala'nın yüce sıfatlarından biri olan kelimedir. "Fatir" kelimesi batı dillerine de köken teşkil etmiş olup İngilizce'deki "Father" ve Almanca'daki "Vater" ( "V" harfi "F" telafuz edilir. ) kelimelerinin kökeni de "Fatir" kelimesidir. Latince'deki "Pater" ve Grekçe'deki "Pateras" kelimeleri de de yine aynı kökene sahiptir. ( "P" harfi "F" olarak da telafuz edilebilmektedir. )

Kur'an'da ve İncil'deki bazı ayetlerde, insanın yüce Rab'bine karşı olması gereken sevgi duygusunun yoğunluğuna ilişkin nacizane bir sezgi kazandırabilmek amacıyla "Baba" teşbihi yapılmıştır. 

2/200 - Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm ABEKÜM ev eşedde zikra fe minen nasi men yekulü rabbena atina fid dünya ve ma lehu fil ahırati min halak ( İbadetlerinizi tamamladığınızda Allah’ ı, BABALARINIZI hatırladığınız gibi veya daha şiddetli hatırlayın. İnsanlardan kim "Rab’bimiz bize dünyada ver." derse, ona ahirette nasip yoktur. )

40 Matta 5-16 Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek gökteki BABANIZ'I yüceltsinler!"

Kur'an ayetlerinde, "Yoktan Yaratan" anlamına gelen "Fatir" kelimesiyle, yaratılışın nümerik sembolü olan "7" ve "14" ( İkili Yedi * ) sayıları arasında bir ilişki gözlemlenmektedir. 

( * "İkili Yedi" kavramı yaratılıştaki düaliteyi sembolize etmektedir. 

65/12 - Allahüllezi haleka seb'a semavatin ve minel ardı mislehünne .......... ( Allah, o yedi gökleri ve yerden de onların aynısını yaratandır. ..... ) )

- "Fatir" kelimesi Kur'an'da "14" kere tekrarlanmaktadır.
- "Fatir" kelimesinin ilk kez geçtiği ayet En'am suresinin "14." ayetidir. Ve bu ayette "Fatir" kelimesi "7". kelimedir.
- 35. sure olan Fatir suresinde "Fatir" kelimesinin geçtiği 35/1 kodlu ayetin kodunu oluşturan rakamlar ve ayetteki "Fatir" kelimesinin sıra numarası (5)ntoplandığında "14" sayısı elde edilmektedir. ( 3+5+1+5 = "14" )
- "Fatir" kelimesinin Kur'an'da "7". kez geçtiği ayetin kodu 20/72 olup, ayet numarası "7" ve "2" sayılarından oluşmaktadır. ( İkili Yedi )









Thursday, February 14, 2019

Kötülük Öldürmekle Tükenmez

İslami kültürde "Kısas" kavramı dogmatik olarak zihinlere yerleşmiş / yerleştirilmiş bir kavramdır. Hatta Kur'an'ın, kötülüğe maruz kalma durumunda daima kısası yani aynısı ile karşılık vermeyi makbul ve mübah saydığı inanışı da çağlardır süregelmiştir. Oysa kötülük, kötülükle ortadan kalkmamakta bilakis süregelmektedir. Zulüm, zulümle ortadan kalkmamakta sadece süregelmektedir.

4/149 - İn tübdu hayran ev tuhfuhü ev ta'fü an suin fe innellahe kane afüvven kadıra ( Eğer hayırı açıklar veya gizlerseniz veya kötülüğü affederseniz, kesinlikle Allah affedendir gücü yetendir. )

28/54 - Ülaike yü'tevne ecrahüm merrateyni bima saberu ve yedraune bil hasenetis seyyiete ve min ma razaknahüm yünfikun ( İşte onlar, o sabırlarından dolayı onlara ödülleri iki kere verilir. Kötülüğü güzellikle savarlar ve o rızıklandırdıklarımızdan harcarlar. )

Özellikle Şura suresinin 42/40 kodlu ayeti yanlış anlaşılmaya, çarpıtılmaya müsait olan ve özellikle bir sınav olarak Kur'an'da yer alan bir ayettir. ( Tıpkı 4/3 kodlu ayette bahsedilen "yetim kadınların" koruma amaçlı olarak dörde kadar nikahlanması gibi...Bu ayet doğrudan "4 kadına kadar nikahlanmak caizdir." şeklinde yorumlanmaktadır. )

42/40 - Ve cezaü seyyietin seyyietün mislüha FE MEN AFA VE ASLEHA FE ECRUHU ALELLAH innehu LA YÜHIBBUZ ZALİMIN ( Ve kötülüğün karşılığı, aynısı gibi kötülüktür. AMA KİM AFFEDERSE VE İYİLEŞTİRİRSE ONUN ÖDÜLÜ ALLAH'ADIR. Kesinlikle O ZALİMLERİ SEVMEZ. )

Ayetten de açıkça anlaşılacağı üzere, "kötülük öldürmekle tükenmemektedir." Kötülüğü ortadan kaldırmanın tek yolu "Af" ve "Güzellik"tir. Bir katili öldüren bir adam yeryüzündeki katil sayısının azalmasına değil sabit kalmasına vesile olmaktadır.

İncil ayetlerinde yer alan Haberci İsa'nın aşağıdaki sözü de bu kapsamda büyük önem ve derin mana taşımaktadır.

40 Matta 5-38 "'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. 

40 Matta 5-39 Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza tokat atan kimseye öbür yanağınızı da çevirin.

Misli ile karşılık daima çarpışma ve şiddet doğuracağından, şiddeti ve onun olumsuz etkilerini bertaraf edebilmek, huzur ve barış ortamı tesis edebilmek için yumuşatıcı işlev görecek olan "Sabır ve AF Mekanizmasının" çalıştırılması gerekmektedir. Allahü Teala "sabretmeyi ve af eylemeyi" insan için "büyük azim gerektiren işlerdendir." olarak tanımlamıştır.

42/43 - Ve le men sabera ve ğafera inne zalike le min azmil ümur ( Ve kim sabrederse ve affederse, kesinlikle bu büyük ve azimli işlerdendir. )








Bilincin 7 Aşaması ve Düal Bilinç

Psikolojik kaynaklar "Bilinç"in 7 aşaması olduğunu belirtmektedirler. Aşağıda belirtilen aşamalar esas itibarıyla birbirleriyle etkileşm halinde olmakla birlikte 7. seviyeye doğru ilerledikçe alt seviyelerin etkisi azalmaktadır.

1- Fiziki Mevcudiyet ve Güvenlik ( Sağlık, Beslenme, İstikrar, Savunma )
2- Uyumlu İlişkiler ( Arkadaşlık, Aidiyet, Ritüeller )
3- Bireysel Değer Duyusu Oluşturma ( Kibir, Mevki, İtibar, Güç )
4- Transformasyon ( Dönüşüm ) ( Paylaşım, Takımdaşlık, Cesaret )
5- İç Birleşme ( Bütünlük, Yaratıcılık, Dürüstlük, Güven )
6- Fark Yaratma ( İşbirliği, Empati )
7- Hizmet / Vazife ( İnsanlığa ve dünyaya hizmet vazifesinin ifası )



Bilinç kelimesinin Arapça karşılığı "Şuur" kelimesidir. Şuur kelimesinin Kur'an'daki nümerolojik yapısı dikkat çekmektedir.

- "Şuur" kelimesi "27" kere tekrarlanmaktadır. ( 27 sayısı "İkili Yedi" kavramının sayısal ifadesi olup, yaratılıştaki düal ( ikili ) yapıyı sembolize etmektedir. ( Evvelki bölümlerde irdelendiği üzere 7 sayısı Allah'ın yaratışının ve yaratışındaki mükemmelliğin nümerolojik ifadesidir. )

- "Şuur" kelimesinin ilk kez geçtiği ayet Bakara suresinin 2/9 kodlu ayetidir. Bu ayette "14" kelime bulunmaktadır. ( Ayet kodunun nüerolojik değeri de bir başka düalite sembolü olan "11" sayısını vermektedir. ( 2+9 = 11 )

2/9 - Yuhadiun (1) allahe (2) ve (3) ellezine (4) amenu (5) ve (6) ma (7) yahdeune (8) illa (9) enfüse (10) hüm (11) ve (12) ma (13) YEŞ'URUN (14) ( Allah’ ı ve o inananları aldatmaya çalışırlar da nefislerinden, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve BİLİNCİNDE OLMAZLAR / FARKETMEZLER. )

- "Şuur" kelimesinin son kez geçtiği ayet Hucurat suresinin 49/2 kodlu ayetidir. Bu ayette "34" ( 3+4 = "7" ) kelime bulunmaktadır. Ayetin sure numarası da "49" olup yine "İkili Yedi" nümerolojisi mevcuttur. ( 7x7 = 49 )

49/2 - Ya (1) eyyü (2) ha (3) ellezine (4) amenu (5) la (6) terfeu (7) asvate (8) küm (9) fevka (10) savti (11) en (12) nebiyyi (13) ve (14) la (15) techeru (16) lehu (17) bi (18) el (19) kavli (20) ke (21) cehri (22) ba'dı (23) küm (24) li (25) ba'dın (26) en (27) tahbeta (28) a'malü (29) küm (30) ve (31) entüm (32) la (33) TEŞ'URUN (34) ( Ey o inananlar, seslerinizi habercinin sesinin üzerine yükseltmeyin. Ona, bazınızın bazısına bağırarak seslenmesi gibi, sözle bağırarak seslenmeyin. Çalışmalarınız boşa gider de sizler BİLİNCİNDE OLMAZSINIZ / FARKETMEZSİNİZ. ) 

Öte yandan, yaratılıştaki düal yapı ve zamanın olmayışı dikkate alındığında kaba madde aleminde bedenlenmiş insanın süptil alemde astral ( süptil ) varlık hali olduğu aşikardır. Esas itibarıyla Vazifeli Varlıklar insanın tekamül etmiş halinin üst boyutlardaki tezahürleridir. Dolayısıyla insan adı verilen varlığın kendisini nefsaniyet çukuruna götüren negatif vasıflı bilinci olduğu gibi onu üst boyutlara taşıyıp yükseltecek pozitif vasıflı bilinci de olması gerekir. İşte "İkili Yedi" kavramı bilince ilişkin bu düal yapıyı da sembolize eder gibidir.


















Mesih - Mehdi Kavramları ve İsa'nın İkinci Gelişi

"Mesih" kelimesi "Okşayan, Mesheden, El Sürüp Ovalayan ), "Mehdi" kelimesi ise "Yönlenmeye, hidayete Vesile Olan" ve "Beşikte Olan" anlamlarını taşımaktadırlar. Kutsal kitaplara göre her iki kelime de Haberci İsa'nın sıfatı durumundadır. 

3/45 - İz kaletil melaiketü ya meryemü innellahe yübeşşiruke bi KELİMETİN minhü ismühül MESIHU IYS ebnü meryeme vecıhen fid dünya vel ahırati ve minel mükarrabın ( Zamanında melekler, "Ey Meryem, kesinlikle Allah sana kendinden KELİMEYİ müjdeliyor ki onun ismi Meryemoğlu MESİH İSA’ dır. Dünyada ve ahirette saygındır ve yakınlaşanlardandır." dediler. )

3/46 - Ve yükellimün nase fil MEHDİ* ve kehlen ve mines salihın ( Ve BEŞİKTE ve erişkinlikte insanlara kelam edip söz söyleyecektir. İyilerdendir. )

*İsa'nın beşikte iken konuşmaya başlaması bu kapsamda özel durum arzetmektedir.

Döngü sonunda yani Kıyamet Günü'nde ( Altın Çağ ) İsa'nın ikinci kez gelerek inananları bu zalim dünya ortamından kurtaracağı bilgisi mevcuttur. Ancak bu noktada önemli bir hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. İsa, bir "şahıs" mıdır? 

Kur'an'da Haberci İsa için, diğer hiçbir haberci için olmayan ilginç bir tanımlama yer almaktadır. "Kelime" ve "Ruh"

4/171 - Ya ehlel kitabi la tağlu fı dıniküm ve la tekulu alellahi illel hakk innemel MESIHU IYSebnü meryeme rasulüllahi ve KELİMETÜH elkaha ila meryeme ve RUHUN minhü fe aminu billahi ve rusülih ve la tekulu selaseh intehu hayran leküm innemellahü ilahün vahid sübhanehu en yekune lehu veled lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve kefa billahi vekıla ( Ey kitap sahipleri, dininizde azgınlık etmeyin ve Allah üzerine gerçek haricindekini söylemeyin. Meryem oğlu İSA MESİH, kesinlikle Allah' ın resulü, Meryem'e atmış olduğu KELİMESİ ve O’ndan RUHTUR. O halde, Allah’a  ve O’nun resullerine inanın ve üçtür demeyin. Kendi hayrınıza bundan imtina edin, vazgeçin. Kesinlikle ki Allah tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa O’nadır. Vekil olarak Allah kafidir. )

İsa, tüm insanlığı sembolize eden, insanlar arasında kolektif bilincin tesis edilmesini sağlayarak ruhsal tekamüle vesile olan Allahü Teala'nın bahşetmiş olduğu bir bilgi frekansı ( kelime ve ruh ) gibi görünmektedir. "İsa'nın ikinci gelişi" olarak bilinen fenomen de döngü sonunda yani Altın Çağ'da ( Kıyamet Günü ) inananlar arasında oluşan ve onların tekamüllerine vesile olan kolektif bilinci yani onları kaba madde alemi olan dünyadan kurtararak üst boyuta ( Sirius / Cennet ) taşıyacak olan yükselen kitlesel idrak seviyesini / enerjisini temsil etmektedir. Bu bilgiye istinaden, Mehdi veya Mesih sıfatıyla bir "şahısın" fiziki olarak gelişini beklemek doğru bir yaklaşım gibi görünmemektedir.

İsa'nın bir "şahıs" olmak yerine tüm insanlığı etkileyen ve sembolize eden bir "idrak frekansı" olduğu düşüncesini destekleyen en önemli unsur İsa'nın hikayesinin ( Bakireden doğması, 12 havarisi olması, Çarmıha gerilmesi, Ölüp yeniden dirilmesi vb. ) benzerlerinin farklı coğrafyalarda ve kültürlerde de mevcut olmasıdır. Özellikle "Baba, Oğul, Kutsal Ruh" olarak bilinen teslis teşbihi önem arzetmektedir. Bu teşbih, farklı anlamlara çekilerek bir şirk unsuru haline getirilmiş olduğundan Allahü Teala aşağıdaki ayetleri buyurmuştur. 

Yukarıda yer alan 4/171 kodlu ayetteki şu bölüm önemlidir. "O halde, Allah’a  ve O’nun resullerine inanın ve ÜÇTÜR DEMEYİN."

5/73 - Lekad keferallezıne kalu innellahe SALİSÜ SELASEH ve ma min ilahin illa ilahün vahid ve in lem yentehu an ma yekulune le yemessennellezine keferu minhüm azabün elım ( O "Kesinlikle Allah, ÜÇÜN ÜÇÜNCÜSÜDÜR." diyenler inkar etmişlerdir. Tek ilahtan başka ilah yoktur. Eğer o söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan o inkar edenlere elim azap dokunacaktır. )

Bu kapsamda farklı kültürlerde yer alan ve hikayeleri İsa benzeri olan karakterler şöyledir.

- Mithras ( Roma )
- Tammuz ( Mezopotamya ) ( Isthar, Nimrod, Tammuz üçlemesi ... )
- Dionysus ( Yunanistan )
- Brahma( Hindistan ) ( Brahma, Vishnu, Shiva )
- Adonis ( Suriye )
- Attis ( Frigya / Asya )
- Horus ( Mısır ) ( Osiris, İsis, Horus üçlemesi.... )

Döngü sonu olan Kıyamet Gününde ( Altın Çağ ) tezahür edeceği Kur'an'da bildirilen "Ruh ve Meleklerin inmesi" olgusu Mesih'in insanlık üzerinde yüksek bilinç ( idrak ) frekanslarını tesis etmesini, nefs ile hesaplaşmanın yükselen bu idrak seviyesine ve aktif hale gelen vicdan mekanizmasına bağlı olarak gerçekleşmesini bildirmektedir.

78/38 - Yevme yekümur RUHU vel MELAİKETU saffen la yetekellemune illa men ezine lehür rahmanu ve kale savaben ( O gün RUH ve MELEKLER saflar halinde ayakta dururlar. Rahman' ın kendilerine izin verdiği kimseler haricindekiler kelam edemezler, söz söyleyemezler. Ve o da doğruyu söyler. )

17/13 - Ve külle insanin elzemnahü tairahu fı unukıh ve nuhricü lehu yevmel kıyameti kitaben yelkahü menşura ( Ve her insana, uğursuzluk kuşunu boynuna elzem kıldık. Ayağa kalkış gününde onlara, yayımlanmış olarak atılan kitabı çıkarırız. )

17/14 - İkra' kitabek kefa bi nefsikel yevme aleyke hasıba ( Kitabını oku. O gün nefsin, hesap görücü olarak sana yeter. )

50/22 - Lekad kunte fi ğafletin min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid ( Bundan habersizlik içinde oldun. Üzerinden örtünü kaldırdık. Artık bugün gözün, görüşün keskindir.  )

50/22 kodlu ayette bahsedilen "Göz keskinliği", yükselen bilinç seviyesine paralel olarak aktive olan vicdan mekanizmasını sembolize etmektedir. Buna bağlı olarak insan düşünce ve eylemlerinin gerçekte ne anlama geldiğini, ne sonuçlar doğurduğunu idrak edecek ve 17/14 kodlu ayette bildirildiği üzere nefsi ile bir hesaplaşma yaşayacaktır. Bir başka deyişle kendisinin yargıcı olacaktır.

Ayrıca Nisa suresinin aşağıdaki ayetleri, İsa'nın farklı durumunu yani bir şahıstan öte, döngü sonunda insanları birleştirici ve kurtarıcı bir kolektif bilinç tesiri olduğunu ortaya koyar niteliktedir. Ayette döngü sonunda ( Kıyamet Günü / Altın Çağ ) ilim sahiplerinin İsa'nın birleştirici ve kurtarıcı tesiri altına girecekleri ve O'nun da bunu göreceği ifade edilmektedir.

4/157 - Ve kavlihim inna katelnel mesıha ıysebne meryeme rasulellah ve ma kateluhü ve ma salebuhü ve lakin şübbihe lehüm ve innellezinahtelefu fıhi le fı şekkin minh ma lehüm bihı min ılmin illettibaaz zann ve ma kateluhü yekına ( Ve "Kesinlikle biz Allah' ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih' i öldürdük." sözlerinden dolayı. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Lakin onlara benzetildi. Kesinlikle onun hakkında ihtilaf edenler, ondan şüphe içindedirler. Onlara onun ilminden yoktur. Ancak zanna tabi olurlar. Doğrusu onu öldürmediler. )

4/158 - Bel rafeahüllahü ileyh ve kanellahü azızen hakima ( Bilakis Allah onu kendisine yükseltti. Allah yücedir, hakimdir. )

4/159 - Ve İN MİN EHLİL KİTABİ İLLA LE YÜ'MİNENNE BİHI KABLE MEVTİH ve yevmel kıyameti yekunü aleyhim şehıda ( Ve KESİNLİKLE KİTAP SAHİPLERİNDEN OLANLAR ÖLÜMLERİNDEN ÖNCE MUTLAKA O'NA İNANIRLAR. AYAĞA KALKIŞ GÜNÜNDE O, ONLARA ŞAHİT OLUR. )

İncil’in 44. Suresi olan Elçilerin İşleri isimli surede “İsa’nın ikinci gelişi” sure numarasındaki “8” (44 … 4+4 = 8 ) ve ayet kodundaki (44 1-11 … 4+4+1+1+1 = 11 ) “11” nümerolojisi ile bildirilmektedir.


44 Elçilerin İşleri 1-11 «Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?» diye sordular. «Sizden GÖĞE ALINAN İSA, GÖĞE ÇIKTIĞINI NASIL GÖRDÜNÜZSE, AYNI ŞEKİLDE GERİ GELECEKTİR





Wednesday, February 13, 2019

Anatolia ... Yükseliş Kapısı

"ANATOLIA" kelimesi Latin kökenli olduğu bilinen, ANA ve TOLIA köklerinden oluşan bir kelimedir.

ANA = Yukarı, Yüksek, Yükseliş

TOLIA = Tamamlanma, Yükseliş, İcraat, Yerine Getirme ( “Tul” ( Yüksek ) kökü var. ) 

İki kök kelimenin birleşmesine istinaden "Anatolia" kelimesinin "Tamamlanıp Yükselme", "Tamamlanıp Çıkarma" veya "Yüksek İcraat" gibi anlamları içerdiği görülmektedir.

( Köken analizine benzer bir başka örnek de "Anatomy" kelimesidir. Ana = Yukarı, Tomy = Kesme kökleri itibarıyla "Anatomy" kelimesinin "Kesip Çıkarma" anlamını içerdiği görülmektedir. )

Anadolu'nun dünyadaki bir çok kültürün doğum noktası olduğu bilinmektedir. Spritüel kaynaklar da döngü sonu olan Altın Çağ'da ( Din Günü, Kıyamet ( Ayağa Kalkış ) Günü, Hesap Günü, Ayrışım Günü ... ) Türkiye'nin kitlesel bilinç yükselmesi sürecine yani kolektif bilincin oluşmasına aktif katkı sağlayacağı ve insanların tekamül ederek üst plana ( Sirius / Cennet ) geçişlerine bir vasıta olacağı bildirilmektedir.

70'li yıllarda Bilim Araştırma Grubu tarafından yayımlanan kitap serilerinden olan Sirius Misyonu kitabında Türkiye'yi Sirius'un projeksiyonu olarak gösteren harita dikkat çekmektedir.


1998 yılında yayımlanan Altın Çağ dergisinin aşağıdaki kapağı da dikkat çekmektedir.


Secde suresinin aşağıdaki ayeti, 1,000 yıllık bir dönem olması kuvvetle muhtemel olan Altın Çağ'ı ( Kıyamet Günü* ) işaret etmekte gibidir. Zira 1,000 yıllık bir dönem sonunda tüm işlerin O'na döndürüleceğinden bahsedilmektedir. ( * O'nun hesabıyla 1 Gün = Dünya hesabıyla 1,000 yıl olduğu hatırlanmalıdır. ( 22/47 )

32/5 - Yüdebbirul emra mines semai ilel erdı sümme YA'RUCÜ ileyhi fı yevmin kane mıkdaruhu elfe senetin min ma teuddun ( Gökten yere işleri düzenleyip yönetir. Sonra, o sizin saydığınızdan miktarı bin sene olan bir günde O'na YÜKSELİR. )


Kanserleşme....

Kanser hastalığı, belirli bir organda veya vücudun belirli bir bölümündeki hücre yapısında vuku bulan aşırı ve denge bozucu gelişme olarak tanımlanabilir.

İlahi Nizam ve Kainat kitabında "Kanser" kavramı aşağıdaki şekilde aktarılmaktadır. 

"Meselâ bir organizmanın her cüzüne gelen milyarlarca tesiri eğer onun organizatörü, o bedeni idare eden varlık iyi ayarlayamazsa ve bu yüzden bâzı cüzülerin organizatörleri kendilerine tesirleri lüzumundan fazla davet ederlerse o zaman bu organlara fazla tesirler akmaya başlar ve bunun neti- cesi olarak da o grupta, diğer gruptaki cüzülere nazaran aşırı bir faaliyet görülür. Bu aşırı faaliyetler gittikçe, o organın umumî organizma nizamına karşı aykırı hareketlerde bulunmasını mu- cip olur. Ve bu hâl nihayet o organın, organizmada hiçbir nizam tanımıyan âsi bir duruma girmesine sebebiyet verir ki buna da kanserleşmiş bir organ deriz. Şu hâlde, kanserleşme vakası, organizma içindeki bir organın, olduğundan daha ileri bir ham- le alması, inkişaf etmesi ihtiyacını gösterir. İşte, bâzı organların çeşitli hâllerde böyle muvazeneyi bozucu fazla veya eksik faali-yetlerde bulunması, o organların tâbi bulunduğu organizmanın bir gün, çökmeye ve dağılmaya başlamasını intaç eder. Bu hâl insanların kaba iç organlarında olursa insanlar uzvî hastalıklar-dan, ölümlerden bahsederler. Asabî sisteme ait partiküller ara-sında görülürse ruhî hastalıklardan veya şuur bozukluklarından bahsederler." ( İlahi Nizam ve Kainat )

Özetle kanserleşme veya kanser, beden mekanizmasındaki dengeyi bozacak şekilde kısmi veya genel aşırılaşma ve azmaya dayalı olarak tezahür etmektedir.

Dünya'yı içinde bulunduğu maddi ve manevi kötü hale sokan, insanların ıstırabına sebep olan, nefsaniyet girdabına kapılmış, kaba madde bağımlısı inkarcı satanistler de bu dünyanın kanserleşmesinin yegane müsebbibi konumundadırlar. Bu kitle aynen bir kanser hücresi gibi, idraksiz bir şekilde içinde yaşadığı organizmayı ele geçirmek, ona tümden hakim olmak hırsı ile hem kendisini hem de ait olduğu bünyeyi / bedeni helaka sürüklemektedir.

"Kanserleşme" olgusu Kur'an'da "Bozgun", "Hudutları Aşma" ve "Azma" kavramları ile izah olunmaktadır.

2/205 - Ve iza tevella SEA FİL ERDI Lİ YÜFSİDE FIHA VE YÜHLİKEL HARSE VEN NESL vallahü la yühıbbül FESADA ( Ve yüz çevirip başa geçtiğinde, YERDE BOZGUN YAPMAK, EKİNİ VE NESLİ HELAK ETMEK için çabalar. Allah BOZGUNU sevmez. )

4/13 - Tilke HUDUDÜLLAH ve men yütııllahe ve rasulehu yudhılhü cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ve zalikel fevzül azım ( Bunlar ALLAH'IN HUDUTLARIDIR. Kim Allah’a  ve onun resulüne itaat ederse, onu içinde ebedi olacağı, altlarından nehirler akan bahçelere sokar. İşte bu büyük kurtuluştur. )

4/14 - Ve men ya'sıllahe ve rasulehu ve YETEADDE HUDUDEHU yudhılhü naran haliden fıha ve lehu azabün muhin ( Ve kim Allah’a  ve onun resulüne isyan ederse ve onun HUDUDUNU AŞARSA onu, içinde ebedi olacağı ateşe sokar. Alçaltıcı hakir eden azap onadır. )

5/87 - Ya eyyühellezine amenu la tüharrimu tayyibati ma ehallellahü leküm ve LA TE'TEDU innellahe la yühıbbül MU'TEDIN ( Ey o inananlar, Allah' ın size helal kıldığı temizleri haram kılmayın. HUDUDU AŞMAYIN. Kesinlikle Allah HUDUDU AŞANLARI sevmez. )

42/42 - İnnemes sebılü alellezine yazlimunen nase ve YEBĞUNE fil erdı bi ğayril hakk ülaike lehüm azabün elım ( Kesinlikle yol o insanlara zulmedenlerin ve yerde haksızca AZANLARIN üzerinedir. İşte onlar, elim azap onlaradır. )











Mammon

"Mammon" kelimesi Kur'an'da yer alan "Metaül hayatüd dünya" ( Dünya hayatının metası, maddesi, serveti" anlamına gelen kelimedir. Bu kelime İncil'in aşağıdaki ayetlerinde, Kur'an'da olduğu gibi "Metaül hayatüd dünya illa ğurur" ( Dünya hayatı metası, maddesi ancak aldatmacadır. ) ifadesinin içerdiği anlam itibarıyla yer almaktadır.

40 Matta 6-24 No man can serve two masters: for either he will hate the one, and love the other; or else he will hold to the one, and despise the other. Ye cannot serve God and MAMMON. ( "Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem de MAMMON'a / MADDİ SERVETE kulluk edemezsiniz." )

42 Luka 16-13 No servant can serve two masters: for either he will hate the one, and love the other; or else he will hold to the one, and despise the other. Ye cannot serve God and MAMMON. ( "Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem MAMMON'a / MADDİ SERVETE kulluk edemezsiniz." )

42 Luka 16-9 And I say unto you, Make to yourselves friends of the MAMMON of unrighteousness; that, when ye fail, they may receive you into everlasting habitations. ( Size şunu söyleyeyim, dünyanın aldatıcı MAMMON'u / SERVETİ kendinize dost edinmek için kullanın ki, bu servet yok olunca sizi sonsuza dek kalacak konutlara Kabul etsinler." )

42 Luka 16-11 If therefore ye have not been faithful in the UNRIGHTEOUS MAMMON, who will commit to your trust the true riches? ( Dünyanın aldatıcı MAMMON'u / SERVETİ konusunda güvenilir değilseniz, gerçek serveti size kim emanet eder? )

42 Luka 16-13 No servant can serve two masters: for either he will hate the one, and love the other; or else he will hold to the one, and despise the other. Ye cannot serve God and MAMMON. ( "Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem MAMMON'A / MADDİ SERVETE kulluk edemezsiniz." )

Okültizmde hırs, açgözlülük, adaletsizlik, para, zenginlik kelimelerini temsil eden ve cin ismi olarak da bilinen "Mammon" kelimesi İbranicede "Para" anlamına gelmektedir.

"Mammon" veya Türkçede hayvan ismi olarak kullanılan "Maymun" kelimesi esasen Arapça YMN köküne haiz "Yemin" ( Sağ el ) kelimesinin başına "Ma / M" ön eki getirilerek oluşturulmuş olan "Ma yemin" yani ulanmış haliyle "Maymin" ( El altında olan, Elde olan, Bilinen ) kelimesinin tezahürüdür. 

Grekçede "Taklitçi, Maymun" anlamında kullanılan "Mimon" kelimesi de "Ma yemin / Maymin" kelimesinin bir tezahürüdür. 

Mammon tasviri

                  Mammona kulluk tasviri                                                                                                     

"Mammon" kelimesinin "Maymun" kelimesi ile olan fonetik benzerliği ve bu kelimenin cin ismi olarak kullanılması dikkat çekmektedir. Ayrıca Maymunun insana göre alt boyut varlığı olması ve aynı şekilde cinlerin de insana göre alt boyut varlıkları olması da ilginç bir durum ve uyum arzetmektedir. Buradaki boyut kavramı fiziki boyutları ( uzunluk, genişlik, derinlik ) değil idrak seviyesine göre kademelendirilmiş boyutları ( frekansları ) tanımlamaktadır.

Kur'an'da, Vazifeli Varlıkların ( Meleül Ala ) ruhsal tekamülünü tamamlayamayan aksine azgınlıkta en üst seviyeye çıkmak suretiyle oldukça geri durumda kalan inkarcı satanistlere hitabını içeren ayetteki ifadeler de dikkat çekmektedir. Hitapta "insan kategorisindeyken daha alt boyut varlığı olan maymuna dönüştürülen insanlardan" bahsedilmektedir.

2/65 - Ve lekad alimtümüllezına'tedev minküm fis sebti fe kulna lehüm kunu KIRADATEN hasiın ( Ve sizlerden yedinci gün içinde hududu aşanları bildiniz. Böylece onlara, "Kovulup reddedilmiş MAYMUNLAR olun." dedik. 

5/60 - Kul hel ünebbiüküm bi şerrin min zalike mesubeten ındellah men leanehüllahü ve ğadıbe aleyhi ve ceale minhümül KIRADATE vel hanazıra ve abedet tağut ülaike şerrun mekanen ve edallü an sevais sebıl ( De ki: "Allah' ın indinde musibet olarak bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah' ın  lanetlediği ve üzerine öfke eylediği ve onlardan MAYMUNLAR, domuzlar ve azgına kulluk edenler oluşturduğu kimseler, işte bunlar mekan olarak daha kötüdürler. Düz yoldan daha da sapmışlardır." ) 

Ayetlerde "Domuz"a dönüşmekten de bahis olması ve İncil'de "Domuzun içine giren cinlerden" bahsedilmesi "Maymun" ve "Cin" ilişkisine anlam kazandırmaktadır.

40 Matta 8-30 Onlardan uzakta otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı.

40 Matta 8-31 CİNLER İsa'ya, "Bizi kovacaksan, şu DOMUZ sürüsüne gönder" diye yalvardılar.

Bu çerçevede, "Maymunlar Cehennemi" olarak bilinen film serisindeki ana temanın da "İnsanlar ile Cinler arasındaki mücadele" olduğu ortaya çıkmakta gibidir. 2017 yılı yapımı olan "War of the Planet of the Apes" filmi de ismi itibarıyla dikkat çekmektedir. "Maymunlar Gezegeni Savaşı" . Bu "gezegen" hangi gezegendir? Cinlerin tamamen ele geçirmeye çalıştıkları Dünya mıdır?


İnsandaki saldırganlık ve şiddetin kökeninin maymuna dayandığı tezi üzerine Richard Wrangham  ve  Dale Peterson tarafından yazılmış olan "Demonic Males : Apes and the Origins of Human Violence" kitabı  da önem arzetmektedir.


Tekamül edemeyen ancak insan veya cin formunda olan varlıkların alt tekamül seviyesinde  yani alt boyut varlıkları seviyesinde olduklarına, bir başka deyişle "hayvan" olduklarına ilişkin şu ayet önem arzetmektedir.

7/179 - Ve lekad zera'na li cehenneme kesıran minel cinni vel insi lehüm kulubün la yefkahune biha ve lehüm a'yünün la yübsırune biha ve lehüm azanün la yesmeune biha ülaike kel en'ami bel hüm edall ülaike hümül ğafilun ( Ve cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için bıraktık. Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Onların gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibidirler. Bilakis daha da sapmışlardır. İşte onlar habersizlerdir. )















Aslandan kaçanlar...

74/46 - Ve künna nukezzibu bi yevmid dini ( "Ve din gününü yalanlamaktaydık." )
74/47 - Hatta etanel yekınu ( "Nihayet kesin doğru olan bize geldi." )
74/48 - Fe ma tenfe'uhüm şefa'atuş şafi'ıne ( Artık af vesilecilerinin onlara af için vesile olmaları fayda etmez. )
74/49 - Fe ma lehüm anit tezkireti mu'ridıne ( O halde onlara ne oluyor da hatırlamadan yüz çevirip dönüyorlar? )
74/50 - Ke ennehüm humurun mustenfiretun ( Kesinlikle onlar ürkmüş eşekler gibiler. )
74/51 - Ferret min kasveretin ( Aslandan kaçmaktadırlar. )

Ayette bahsedilen "Şafi'ın" ( Af Vesilecileri ), esas itibarıyla döngü sonu olan Altın Çağ'da ( Din Günü, Kıyamet Günü vb. ) birleşik insanlığın tesis edilmesine, kolektif bilincin ve toplu yükselişin sağlanmasına vesile olabilmek amacıyla ilahi bilgileri yayma sorumluluğunu üstlenmiş olan vazifelileri tanımlamaktadır. Söz konusu vazifeliler ayette "Aslan" olarak da tanımlanmıştır. Cehalet ve şeytanın saptırma hipnozu altında olan inkarcılar kendilerine yardım için yaklaşan vazifeli insanlardan ( Af Vesilecisi, Aslan ) kaçmaktadırlar. Bu durum Müddessir suresinin yukarıdaki ayetlerinde "Eşeğin aslandan kaçması" olarak teşbih edilmiştir.

80'li yıllarda Bilim ve Araştırma Merkezi tarafından yayımlanan ve 50'li yıllardaki celse tutanaklarına dayanan kitap serisi içinde yer alan "Vazife ve Türkiye Kozmik Misyon" isimli kitabın 40. sayfasında şu ifadeler yer almaktadır.

"Dünlerin melek, aziz ve peygamber denilen Göksel Rehberleri, özellikle şu son dönemde yeryüzüne çok sayıda inmişler ve beşeriyet içerisinde ünsüz, ünvansız yaşamlarla beşeriyete rehberlik etmiş ve etmektedirler. Onların çağımızda isimleri değişmiş ve beşeriyetin İlahi Çağı'nı oluşturmaya çalışan "Bilinmeyen ASLANLAR" olarak vazifeler görmektedirler."

Araştırmacı teorisyen David Icke'ın, insanlığın ruhsal tekamülüne ve bilinçsel uyanışına vesile olmak üzere yazmış olduğu ve aldatıcı dünya hayatını örneklerle özetlediği "İnsanoğlu Ayağa Kalk" isimli kitabın ismi kıyamet dönemine işaret etmektedir. Kitabın kapağındaki aslan resmi ise aslanın göksel kaynaklardan iletilen ilahi bir sembol, bir teşbih olduğu izlenimini oluşturmaktadır. 


Tevrat'ın Sayılar suresinin aşağıdaki ayetinde yer alan "Halkın aslana benzetilmesi" ve "Uyanış", "Kalkış" kavramları dikkat çekicidir.

4 Sayılar 23-24 İşte halk bir dişi aslan gibi uyanıyor. Avını yiyip bitirmedikçe, Öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat etmeyen aslan gibi kalkıyor."







Tuesday, February 12, 2019

Tekasür Sarhoşluğu ve Azdaki Çokluk

Devre sonunun ( Ayağa Kalkış Günü / Yevmel Kıyameh ) en önemli belirtileri;

1- Ahlaki değerlerin yok olması
2- Madde bağımlılığının ve tutkusunun artması
3- Bireyler arası kıskançlık ve üstün olma duygusunun ( nefsaniyetin ) had safhaya ulaşması
4- Gereksizliğini ve anlamsızlığını idrak edemeden malda, mülkte, mevkide en çoka ulaşma hırsının yayılması
5- Nefsaniyete dayalı işlenen hırsızlık ve cinayet gibi suçlarda artış
6- Aile kavramının yok olması, kadın ile erkeğin bir arada olmasının tek nedeninin cinselliğe bağlanması
7- Eşcinselliğin yaygınlaşması
8- Eğitim ve öğretimin yozlaşması ve yok olması
9- Toplum yöneticileri konumunda olanların vatandaşlarını köleleştirmesi ve kaynakların ferdi menfaat uğruna yağmalanması
.....
.....

Tüm bu sebepleri oluşturan temel faktör ise nefsaniyet olgusunun motivasyonu ile ortaya çıkan "Tekasür" ( Çoklama, Çokluk, Çoka sahip olma ) arzusu ve hırsıdır. Bu husus Tekasür suresinin ilk ayetlerinde bildirilmiştir.

102/1 - Elhakümüt tekasür ( Çokluk, çokla övünme sizi alıkoydu, oyaladı. )
102/2 - Hatta zürtümül mekabir ( Kabirlere varıncaya kadar. )

Çoka sahip olma, en çoğu elde etme saplantısı esas itibarıyla insanları yoksunluğa ve yıkıma götürmektedir. Maddeyi çoklama arzusu, ruhsal yoksulluğun öz sebebidir. Ruhsal yoksulluk ise kısaca "sevgi yoksunluğu" olarak tanımlanabilir. Zira yaratılıştaki tüm varlıkların özü, gerçek anlamının idraki şu kısıtlı ve ilkel dünya hayatında mümkün olmayan "sevgi"dir. Bu bağlamda, özünde zaten madde olmayan insan maddesel çokluğa ulaşmaya çalışmak yerine, en az ile yetinebilmeyi yani kanaat edebilmeyi öğrenebildiği takdirde Öz Varlığı'nın bilincine de varacaktır. Ruhun madde alemi olan kainattaki temsilcisi olan Öz Varlık, madde prangasından, hapishanesinden kurtulduğunda hizmet ettiği ruhun tekamülüne en fazla katkıyı sağlamaya başlayacak ve bu esnada tarifi dünyevi kelimeler ile mümkün olmayan haz, keyif, huzur ve mutluluğa de kavuşacaktır. Ve böylelikle aslında "Azın çok olduğunu" da idrak edecektir.

Bakara suresinin 219. ayetinde "ihtiyaç fazlası olanın başkasına verilmesi" hususu vurgulanmaktadır.

2/219 .... ve yes'eluneke maza yünfikun kulil AFV kezalike yübeyyinüllahü lekümül ayati lealleküm tetefekkerun ( .... ve Sana neyi harcayacaklarını sual ederler. De ki: "FAZLASINI ve iyisini." İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Umulur ki düşünürsünüz. ) 

Müddessir suresinin aşağıdaki ayetlerinde de "çokluk" hırsının saplantılı arzuya dönüşmüş hali örneklenmektedir.

74/14 - Ve mehhedtü lehu temhiden ( Ve ona imkanları yaydım da yaydım. )

74/15 - Sümme yatme'u en ezide ( Sonra daha da artırmamı ümit eder. )

Hümeze suresinin ilk ayetleri de "mal tutkusunu" açıkça ifade eder.

104/1 - Veylün li külli hümezetin lümezeh ( Vay o arkadan konuşup çekiştirenlerin hepsi için. )
104/2 - Ellezi cemea malen ve addedeh ( O malı toplayan ve onu adet adet sayan, )
104/3 - Yahsebü enne malehu ahledeh ( Malının onu ebedi kılacağını sanar. )

Sad suresinin 38/23 kodlu ayeti de "doymak bilmez mal, mülk ve üstünlük hırsına" ilişkin açık bir misal içermektedir.

38/23 - İnne haza ehıy lehu tis'un ve tis'une na'ceten ve liye na'cetün vahıdetün fe kale ekfilnıha ve azzenı fil hıtab ( Kesinlikle bu benim kardeşim. Ona doksandokuz dişi koyun ve bana bir dişi koyun. "Onu bana ver." dedi. Beni söylemde yendi. )

Devre sonunun idrak edildiği bu zamanda sapmış inkarcılar bu nefsani eylemlerini, içinde bulundukları azabı farketmeden, tam bir sarhoşluk içinde icra etmektedirler.

22/2 - Yevme teravneha tezhelü küllü mürdıatin an ma erdaat ve tedau küllü zati hamlin hamleha ve teran nase sükara ve ma hüm bi sükara ve lakinne azabellahi şedıd ( Onu göreceğiniz gün, tüm emziren kadınlar o emzirdiklerinden vazgeçerler. Her yük sahibi yükünü düşürüp bırakır. İnsanları sarhoş görürsün de onlar sarhoş değillerdir. Lakin Allah' ın azabı şiddetlidir. )





Vahiy Vesilesi Yıldızlar, Vazifeli Varlıklar ve Sidratil Münteha

Necm ( Yıldız ) suresinin aşağıdaki ayetleri "Yıldızdan gelen vahiy" kavramı açısından önem arzetmektedir.

53/1 - Ven NECMİ iza heva ( Ve YILDIZ aşağı indiğinde. )
........
53/4 - İn huve illa VAHYUN YUHA ( Kesinlikle o ancak VAHYEDİLMİŞ VAHİYDİR. )
.......
53/7 - Ve hüve bil ufukıl a'la ( Ve o en yüksek ufuktadır. )
53/8 - Sümme dena fe tedella ( Sonra yaklaştı da sarktı. )
53/9 - Fe kane kabe kavseyni ev edna ( Artık mesafesi iki yay kadar veya daha yakındı. )
53/10 - Fe EVHA ila abdihi ma EVHA ( Böylece kuluna o VAHYETTİĞİNİ VAHYETTİ. )
.......
53/13 - Ve lekad raahu nezleten uhra ( Ve onu başka sefer de inerken görmüştü. )
53/14 - INDE SIDRATİ EL MÜNTEHA* ( En son varış noktası Sidre' nin indinde. )

* "Sidratil münteha" kainattaki en üst süptil madde planı olarak tanımlanmaktadır. Ayet kodu ve ayetteki kelime adedi olan sayıların toplamı "8" sayısını vermektedir. ( 5+3+1+4+4 = 17 ... "8" )

Cinn suresinin aşağıdaki ayetinde de "Gökte KIVILCIM formundaki bekçilerden" ve kulak hırsızlığı yapan cinleri "Takip eden Kıvılcım"dan bahsedilmektedir. "Şıhab" ( Kıvılcım ) kelimesi "Yıldız"ı tanımlamakta gibidir. Vazifeli Varlıklar'ın göksel tezahürleri Kaba Madde Alemi'nden ( dünya ) "Yıldız" veya "Kıvılcım" / "Işık Kaynağı" olarak mı algılanmaktadır?

72/8 - Ve enna lemesnes semae fe vecednaha muliet haresen şediden ve ŞÜHÜBEN ( Ve kesinlikle biz göğe dokunduk da onu şiddetli bekçiler ve KIVILVIMLARLA doldurulmuş bulduk. )

72/9 - Ve enna künna nak'udü minha meka'ıde lis sem'ı fe men yestemi'ıl ane yecid lehu ŞİHABEN RESADEN ( Ve kesinlikle biz orada oturma yerlerinde duymak için oturmaktaydık. Artık şimdi kim duyarsa, ona GÖZETLEYEN KIVILCIM bulur. )

Haberci Nuh'un üç oğlundan ( Ham, Sam, Yafet ) üçüncüsü olan Yafet'in 7. oğlu olan TİRAS'ın kelime kökü olarak SİRİUS / TÜRK anlamları taşıdığı bilinmektedir. Bu çerçevede haberci veya melek olarak tezahür eden Vazifeli Varlıkların özlerinde ışık kaynağı yıldız formundaki varlıklar olduğu düşüncesi oluşmaktadır.

İncil'in Matta suresinin aşağıdaki ayetlerinde Haberci İsa'nın "Yıldız" ile tanımlanması yer almaktadır. Bu tanımlama astral bedenin / esiri varlığın fiziksel ( kaba maddesel ) planda algılanmasını ifade etmektedir.

40 Matta 1-24 Yusuf uykusundan kalkınca Rab'bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem'i eşi olarak yanına aldı.
40 Matta 1-25 Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Ve ona İSA adını verdi.
40 Matta 2-1 İsa'nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye'nin Beytlehem Kenti'nde doğmasından sonra bazı bilge adamlar doğudan Yeruşalim'e gelip,
40 Matta 2-2 şöyle dediler: "Yahudiler'in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O'NUN YILDIZINI GÖRDÜK ve O'na tapınmaya geldik."