6 Ağustos 2020 Perşembe

Çember iyice daraldı.

Her gün bir başka safhaya evriltilmeye çalışılan, başlatıldığından beri aralıksız olarak "korku, panik, dehşet" frekansı yayınına vesile olan COVID19 süreci küreselcilerin insanlığı tam tahakküm altına alma planları açısından çok önemli bir atlama taşı niteliğinde ilerlemektedir. 

Salgın süreci, özünde "ölüm korkusu" temasını barındırdığı için küreselciler için her türlü telkin ve yaptırım eylemi oldukça kolay hale gelmiştir. Sürece ilişkin veri iletişimi de zaten medyayı da yöneten küreselcilerin kontrolünde olup istatistikler duruma göre uydurulup manipüle edilebilmektedir.

Ölüm oranı aslında çok düşük olan ve her geçen gün yeni bir bulaşma koşulu, yeni bir semptomu ( belirtisi ) ve yeni bir etkisi daha üretilen bu virüs adeta bir canavara dönüştürülmüştür. Virüsün mutasyon geçirmesi söylemleri ise sürekli gündemde tutulmaktadır. 

Bulaş riskini azaltmak için telkin edilen "sosyal mesafe" ve "maske" uygulamalarının kapalı ve kalabalık ortamlar için geçerli olması gerekirken koşulsuz olarak sosyal mesafe uygulanması ve sürekli maske takılması yönünde telkin ve zorlamalar yapılmaktadır. Sürekli maske takmanın insanı oksijensiz bıraktığı, zamanla maskenin malzemesinin solunmasından dolayı histotoksik hipoksi ( toksikasyon ve oksijensizlik ) oluştuğu ve ayrıca bakteri oluşumu için de uygun ortam yaratıldığı evvelce belirtilmişti.  Maske, baskılanmış ve susturulmuş toplumu sembolize etmesi açısından da toplumda bilinçaltı negatif tesirler yaratmaktadır. Ayrıca okullar açıldığında küçük çocukların sınıflarda sürekli maskeli ve sosyal mesafeli oturmaları hem hijyenik hem de psikolojik açıdan büyük olumsuzluklar barındırmaktadır.

Toplum, "Vaka adedi" kriteri bazında diken üstünde tutulmaya çalışılmakta ve medyadaki "korku" temalı manşetlerle de psikolojik açıdan çökertilmeye, direnci kırılmaya, çaresiz hissettirilmeye ve teslimiyete sürüklenmekte gibidir. "Vaka" bir kişinin virüsü bulundurma durumu olup, insan vücudunda nitelikleri ve tesirleri tam bilinmeyen, hastalığa sebebiyet vermeyen sayısız virüs bulunmaktadır. Dolayısıyla bu noktada önemli olan "Hasta" ve "Ölüm" adedidir. Daha doğrusu "Hasta Oranı" ( Vaka Adedi / Test Adedi ) ve "Ölüm Oranı" ( Ölüm Adedi / Vaka Adedi ) 'dır. Ölüm vakalarının çoğunun kronik hastalığı bulunan kişilerden kaynaklandığı da bildirilmektedir. Ayrıca uygulanan kortizon ve antibiyotik tedavisinin de, aslında dinlenerek kurtulabilecek bir hastayı, bağışıklık sistemi çökmesine bağlı olarak öldürebildiği bildirilmektedir.

Virüsün varlığının tespiti için kullanıldığı söylenen test metodu RT-PCR ( Reverse Transcription - Polymerase Chain Reaction ) olarak bilinen test metodur. RT-PCR, RNA kopyalama suretiyle numune miktarının çoğaltılmasını sağlayan ve böylelikle detaylı analiz imkanı sağlayan bir işlemdir. Diğer bir deyişle RT-PCR testi virüsü izole etmemekte yani "virüsü tespit etmemektedir". Bu test sadece, test süjesi olan genetik materyeldeki bazı kimyasal değişimlere göre "virüs var demek ki" mealinde bir sonuç vermektedir. Ayrıca test adedinin artmasıyla vaka adedinin de artacağı aşikardır. Önemli olan vaka oranıdır yani Vaka adedi / Test adedidir.

Sürekli gündemde tutulan, sanki bir müjde gibi beklentisi oluşturulmaya çalışılan ve aslında zaten salgının başladığı tarihten önce mevcut olması muhtemel aşı hususu ise sürecin en kritik aşamasını teşkil etmektedir. Zira evvelce de değinildiği üzere aşılamanın iyileştirmek veya korumak dışında farklı hedefleri de olabilir. Bunlar;

1- İnsan vücuduna 7/24 dijital kontrol sağlayacak nanobotların enjekte edilmesi veya kuantum nokta dövme ( quantum dot tattoo ) vurulması,

2- İnsanın DNA'sının ve immün ( bağışıklık ) sistemininin aşamalı olarak değiştirilmesi ve zayıflatılması,

3- Dünya nüfusunun azaltılması saplantısı kapsamında insanın kısırlaştırılması yoluyla üremesinin durdurulması olabilir mi? 


Aşının içeriğindeki bileşenler neler olacaktır? 

Aşının yan etkileri olacak mıdır? 

Aşının herkese yapılması gerekir mi? 

Yaş gruplarına göre aşının farklı etkileri olabilir mi?

Sinsi plan, insanın artık periyodik olarak aşılanmadan fiziki yaşamına devam edemeyeceği bir noktaya getirilmesi olabilir mi?

Aşılama sürecinin, "mutasyon" söylemleri vasıtasıyla daimi olması yani yıllık bazda tekrarlanması hedeflenmekte midir?

Aşılamanın sosyoekonomik ve sosyopolitik bir ayrışım unsuru olması da planlanmakta mıdır? 

Bu tesbitler ve sorular daha da uzatılabilir. Ancak bu aşamada insanların kendi selalametleri için farketmeleri gereken "Çemberin iyice daraldığıdır." Zira küresel şeytanlar idrak seviyesi yükselmeye başlamış olan ve kaba madde alemindeki ruhsal tekamülünü tamamlama yolunda hızla ilerleyen insanın bu yükselişini engellemeye ve tam tahakküm ve kontrol vasıtasıyla kendilerine köle yapmaya devam etmek istemektedirler. 

Yapılması gereken hijyen kurallarına uymak ancak süreçte dayatılan ve rasyonel desteği olmayan bazı uygulamaları da sorgulamak ve bu uygulamaları mevcut sağlığı bozmayacak şekilde gerçekleştirmek önem arzetmektedir.










Demokrasi hipnozu...

"Demokrasi" kelimesi "Demo" ( Halk ) ve "Krasi" ( Güç, Egemenlik ) kelimelerinden oluşmakta olup, "Halkın Egemenliği" anlamına gelmektedir. Bu kavram halkın kendi kendini yönettiği, diktatörlük, sömürü ve istismar sisteminin olmadığı, halk arasında eşitliğin, adaletin ve özgürlüğün hakim olduğu bir sistemi tanımlamaktadır.

Ancak insanlık, asırlardır "demokrasi hipnozuna" maruz bırakılmış olup, halkın kendi kendini yönettiği algısı oluşturan ve "partili sistem" olarak anılan tuzak vasıtasıyla bir kısır döngünün içine hapsedilmiştr. Zira gerçek anlamda yürürlükte olan tek sistem "demokrasi maskesi altındaki tahakküm ve diktatörlük sistemi"dir.

Şirket sahibi küreselci elit ailelerin ülkeler için kurguladıkları çok partili demokratik! yönetim sistemi, aslında talimatları kendilerinden veya temsilcilerinden alan ve tek bir şirket gibi faaliyet gösteren "iktidar ve muhalefet" ikilisinden oluşmaktadır. Bu çerçevede, siyasi arenada görünen tüm siyasiler aslında küreselcilerin belirledikleri görevlilerdir. Diğer bir deyişle, iktidara kim gelirse gelsin küresel agendayı yürütmek durumundadır. İnsanlar şöyle bir durup düşünecek olurlarsa siyasilerin hiçbirini kendilerinin seçmediklerini, sadece kendilerine sunulan alternatifler içinden birini seçmeye ve desteklemeye mecbur bırakıldıklarını ve ortada demokrasi diye bir olgunun olmadığını idrak edeceklerdir.

Bu aldatma düzenini ortadan kaldırmanın tek yolu, dünya insanlarının kolektif bilinç ile gerçekleştirecekleri kitlesel harekettir. Ancak bu hareket fiziki tepkisel aksiyonlar, saldırgan yaklaşımlar ve protesto eylemleri şeklinde tezahür etmemelidir. İnsanların günlük yaşantıları içinde karşılaştıkları adaletsiz, haksız ve zalimce olan her türlü duruma "Hayır." demeleri yeterli olacak ve bu şeytani sistem çok kısa bir sürede ortadan kalkacaktır. Zaten bu şeytani düzenin süregelmesinin tek sebebi de insanların sürekli olarak dış tesirler vasıtasıyla bölünmeye maruz kalmalarıdır.

İnsanlar, piramidal ve hiyerarşik bir yapıda süregelen "telkin - kabul" kısır döngüsünü kırıp, sistemin istediğinin aksine birbirlerinin polisi, ispiyoncusu, düşmanı olmayı bırakıp zaten açık ve net olan ortak hedefte birleştiklerinde sorun zaten çözülmüş olacaktır. Nedir o ortak hedef? Adil, eşit, özgür, saygılı, mutlu ve huzurlu bir sosyal ortamın tesisidir. Böyle bir hedef için başta bir sözde lider olmasına gerek var mıdır? Allahü Teala, Kur'an ayetlerinde bu hedefi zaten net olarak ortaya koymuş, şeytanların tuzağına düşmemeleri için insanların birlik olmalarını öğütlemiştir.

2/208 - Ya eyyühellezine amenüdhulu fis silmi KAFFEH ve la tettebiu hutuvatüş şeytan innehu leküm adüvvün mübin

( Ey o inananlar, hepiniz TOPLUCA barışın içine girin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Kesinlikle o sizlere apaçık düşmandır. )

Yani huzur ve mutluluğa açılan kapının önündeki tek engel yine insanın kendisidir. İnsanlar birilerini yönetici, kurtarıcı, lider hatta ilah addedip kendilerini ve hayatlarını onlara teslim etmeyi bırakıp ortak vicdani değerlerde buluşmalı ve gerçek demokrasiyi tesis etmelidirler. Tabi bunun için ön koşul nefsaniyetten, dünyevi menfaat ihtirasından ve tahakküm saplantısından arınmış bir insan topluluğunun tezahürüdür. İşte içinde bulunduğumuz bu döngü sonu süreci ( Yevmel Kıyameh / Ayağa Kalkış Günü ) böyle bir toplumun oluşumuna vesile olacaktır. Bu husus Al'i İmran suresinin 64. ayetinde bildirilmektedir.

3/64 - Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm en la na'büde illellahe ve la nüşrike bihı şey'en ve la yettehıze ba'duna ba'dan erbaben min dunillah fe in tevellev fe kul üşhedu bi enna müslimun

( De ki: "Ey kitap sahipleri, bizim ve sizin aranızda aynı, eşit olan kelimeye geliniz. Ancak Allah’a kulluk edelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Bazılarımız bazılarını Allah’tan başka Rabler edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse, şahit olarak kesinlikle biz teslim olanlarız deyin." )























5 Ağustos 2020 Çarşamba

Ya NASİB ya kısmet!!

"Ya nasib ya kısmet" söylemi ancak Allah'ın takdiri neticesinde elde edilebilecek maddi / manevi payı tanımlamakta olup, halk diline yerleşmiş kadim bir söylemdir.

Cümledeki "Nasib" kelimesi esas itibarıyla "Nasbeden, Diken" ve "Pay, Hisse, Kısmet" anlamlarını taşımaktadır. Aynı kökten yani NSB kökünden türeyen diğer bir kelime de "Nasb" ( Dikilitaş ) kelimesidir.

Bu çerçevede "Ya nasib ya kısmet" söylemi "Ey diken ey pay" veya "Ey hisse ey pay" gibi anlamlara gelmektedir.

"Nasb" kökünden türeyen "Nüsub / Ensab" ( Dikilitaşlar ) kelimesi Kur'an'da, ilah addedilen cinlere atfen put niteliğinde yere dikilen ve cinlerle frekans iletişimi vasıtası olarak kullanılan taş monolitleri tanımlamak için kullanılmıştır. Cinleri sembolize eden dikilitaşların önünde dilekte bulunmak, adak sunmak şeytani ve kadim bir ritüeldir. ( Filmlere ve romanlara konu olmuş "Dile benden ne dilersen." şeklindeki cin sözü de küresel şeytanlar tarafından halk diline yerleştirilmiştir. )

Bu bağlamda "Ya nasib ya kısmet" söylemi cinleri sembolize eden dikilitaştan nefsani menfaat ( kısmet ) ummak anlamına mı gelmektedir?

Dikilitaşların şeytani ve kötücül olduğunu bildiren ayetler;

5/3 - Hurrimet aleykümül meytetü demü ve lahmül hınzıri ve ma ühille li ğayrillahi bihı vel münhanikatü vel mevkuzetü vel müteraddiyetü ven netıyhatü ve ma ekeles sebüu illa ma zekkeytüm ve ma zübiha alen nüsubi ve en testaksimu bil ezlam zaliküm fisk el yevme yeissellezine keferu min dıniküm fe la tahşevhüm vahşevni el yevme ekmeltü leküm dıneküm ve etmentü aleyküm nı'metı ve radıytü lekümül islame dına fe men idturra fı mahmesatin ğayra mütecanifin li ismin fe innellahe ğafurun rahım
( Ölü, kan, domuz eti, o Allah’tan başkası için kesilmiş, boğulmuş, vurulmuş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış, canavarın yiyip yırttığı o diri iken kesmedikleriniz, DİKİLİTAŞLAR üzerine o boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar günahkarlıktır. Bugün inkarcılar, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. O halde, onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size, dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım. Size din olarak islamı, teslimiyeti istedim. Günaha istekle yönelme haricinde, açlıktan zorda olup mecbur kalana kesinlikle Allah affedendir, merhametlidir. )

5/90 - Ya eyyühellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ENSABÜ vel ezlamü ricsün min ameliş şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun ( Ey o inananlar, kesinlikle şarap, kumar, DİKİLİTAŞLAR ve fal okları şeytan çalışmasından, işinden pisliktir. O halde onlardan kaçının. Umulur ki iflah olursunuz. ) 

70/43 - Yevme yahrucune minel ecdasi sira'an ke ennehüm ila NUSUBİN yufidun
( O gün, sanki onlar kesinlikle DİKİLİTAŞLARA gönderiliyorlarmış* gibi mezarlarından hızlıca çıkarlar. )

( * Adak verileceklermiş, kurban edileceklermiş gibi )

Georgia Guidestones ( Georgia Rehber Taşları ) meselesi

Amerika'nın Georgia eyaletinin Elbert County bölgesinde 1980 ylında dikildiği bilinen ve Georgia Guidestones ( Georgia Rehber Taşları ) olarak anılan 6 monolit bulunmaktadır. Söz konusu 6 monolitin her birinin iki yüzüne 2 dilde olmak üzere toplam 12 dilde ( 8 çağdaş dil, 4 eski çağ dili ) yazılmış talimat niteliğinde 10 madde bulunmaktadır.


Monolitlerin üzerinde yer alan ve çevreci, adil ve eşitlikçi anlayış kisvesi altında insanlığın tahakkümünü, hatta katlini öngören  10 madde şöyledir.

1- Maintain humanity under 500,000,000 in perpetual balance with nature.
( Doğa ile sürekli denge halinde kalarak insanlığı 500,000,000'un altında tut. )

2- Guide reproduction wisely — improving fitness and diversity.
( Üremeyi, uyumluluğu ve çeşitliliği ıslah ederek akıllıca yönlendir. )

3- Unite humanity with a living new language.
( İnsanlığı yaşayan yeni bir dil ile birleştir. )

4- Rule passion — faith — tradition — and all things with tempered reason.
( Tutkuya, inanca, geleneğe ve herşeye ılımlı bir yaklaşımla hükmet. )

5- Protect people and nations with fair laws and just courts.
( Halkı ve milletleri adil kanunlar ve dürüst mahkemeler ile koru. )

6- Let all nations rule internally resolving external disputes in a world court.
( Her milletin kendi içişlerini yönetmesine, dış çatışmalarını ise dünya mahkemesinde çözümlemesine izin ver. )

7- Avoid petty laws and useless officials.
( Küçük kanunlardan ve gereksiz resmi makamlardan kaçın. )

8- Balance personal rights with social duties.
( Kişilik haklarını sosyal vazifeler ile dengele. )

9- Prize truth — beauty — love — seeking harmony with the infinite.
( Gerçeği, güzelliği ve sevgiyi, sonsuzla uyumu gözeterek ödüllendir. )

10- Be not a cancer on the Earth — Leave room for nature — Leave room for nature.
( Yeryüzünde kanser olma! Doğaya yer bırak. Doğaya yer bırak. )

Yaratıcıyı taklit etmek ve O'na kendilerini şirk koşmak suretiyle insanlığı tam tahakküm altına alma obsesyonuna tutulmuş olan şeytanların bir ürünü olduğu açık olan monolitlerin üzerindeki ilk maddeye tekrar bakılacak olursa şu cümle ile karşılaşılmaktadır.

"1- Maintain humanity under 500,000,000 in perpetual balance with nature." 
( Doğa ile sürekli denge halinde kalarak insanlığı 500,000,000'un altında tut. )


Bu cümlenin diğer bir ifadesi "Mevcut insan nüfusunu muhtelif komplo kurgularıyla ( savaş, kıtlık, salgın, ekonomik kriz, suni doğal afetler vb. ) aşamalı olarak azalt." yani "İnsanları öldür."!! şeklinde olmaktadır.

Monolitlerin ortasında ise "Let these be guidestones to an age of reason" ( Bunlar bir idrak çağının rehber taşları olsun!" ) yazmaktadır.


Açıkça görülmektedir ki küresel cin ve insan şeytanları her zaman yaptıkları gibi kendilerini Rab'be ortak koşarak ve Tevrat'ın Tekvin suresinin 1-3 kodlu ayetindeki "Let there be light!" ( Işık olsun! ) cümlesindeki aynı üslubu taklit ederek sanki ilahi bir talimatmış, bir vahiymiş gibi bu cümleyi de monolitlerin üzerine yazmışlardır.

Tüm tahakküm taktiklerinin temelini "Korku yayma" oluşturan bu küresel şeytanlar bu monolitlerde de aynı taktiği izleyerek birinci maddeye, insanlığı tehdit edercesine yukarıdaki malum cümleyi yazabilmişlerdir. Allahü Teala'nın ilahi nizamında herşey belirli bir kader ( ölçü ) ile tezahür etmekte ve yine aynı nizamın sistematiğine göre de döngülere maruz kalmaktadır. 

Dolayısıyla hiç kimsenin "insan nüfusunun fazla olduğu", "insanın doğanın kanseri olduğu", "inançların yönetilmesi gerektiği" gibi söylemlerde bulunmaya hakkı olmadığı gibi bu yaklaşım açık ve net bir şekilde şirk günahı kapsamına girmektedir. Allahü Teala nimeti bol ve lütufkar olandır. Şu anda dünyada mevcut nüfusun yüzlerce kat fazlasına yetecek hatta artacak nimet ve rızık mevcuttur. Toprağa bir tohum atıldığında binlerce tohumun tezahür ettiği bir alemde kıtlıktan söz edilmesi mümkün değildir. 

Sistematik ve planlı bir şekilde nimetleri gasp edip insanların yaşam koşullarını zorlaştıranlar, kıtlıklara, sosyoekonomik ve sosyohijyenik ( salgın vb. ) krizlere sebebiyet verenler, doğayı mahvedenler, insanları sömürenler ve yoksullaştıranlar bu monolitleri diken şeytanların ta kendileridir.

Kur'an'ın Şuara suresinin 128. ayetinde bu tip satanik sembolizm içeren yapıtlara ve bu yapıtları ayet süsü veren şeytanlara işaret edilmektedir. 

26/128 - E tebnune bi külli riy'ın ayeten ta'besun
( Her tepeye ayet bina kurar da abesle iştigal edip eğlenir misiniz? )

Maide suresinin 90. ayetinde ise "Ensab" ( Dikilitaşlar ) kavramına dikkat çekilmekte ve kötü anlam yüklenerek negatif frekans yayması için  inşa edilen dikilitaşlar "şeytan işi pislik" olarak tanımlanmaktadır.

5/90 - Ya eyyühellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ENSABÜ vel ezlamü ricsün min ameliş şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun
( Ey o inananlar, kesinlikle şarap, kumar, DİKİLİTAŞLAR ve fal okları şeytan çalışmasından, işinden pisliktir. O halde onlardan kaçının. Umulur ki iflah olursunuz. )

En'am suresinin 112. ayetinde de şeytanların birbirlerine sapık düşünceleri ve eylemleri süslü ve aldatıcı söylemlerle vahyettikleri bildirilmektedir.

6/112 - Ve kezalike cealna li külli nebiyyin adüvven şeyatınel insi vel cinni yuhıy ba'duhüm ila ba'dın zuhrufel kavli ğurura ve lev şae rabbüke ma fealuhü fe zerhüm ve ma yefterun
( Ve her haberci için insan ve cin şeytanlarını işte böyle düşman kıldık. Onlar birbirlerine aldatıcı süslü sözler vahyederler. Şayet Rab’bin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları ve o uydurduklarını bırak. )














Lübnan'ın sedirleri!

04.08.2020 tarihinde Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta bir havai fişek! fabrikasında meydana gelen çok şiddetli ve ölümcül patlama dikkatleri Lübnan'a yöneltmiştir. Bu vesileyle bu bölümde de kısaca Lübnan kelimesi irdelenmiştir.

Lübnan, Sedir Ağaçları ile bilinen ve Akdeniz'e sahili olan bir Ortadoğu ülkesidir. Ülkeye ismini veren "Lübnan" kelimesi "Lübna" ( Bal gibi yapışkanlı sütü olan bir ağaç ) ve "an" ( gibi olan ) kelimelerinden oluşmaktadır. 

Lübna + an ( gibi olan ) = Bal sütlü ağaç gibi olan

"Sedir Balı" diye bilinen ve Sedir ağacından çıkarılan bir "bal" türü de bulunmaktadır.

"Lebene" kelimesi ise yine LBN kökünden türemiş olan ve "Süt" anlamına gelen Arapça bir kelimedir.

Süt gibi özü olan Sedir Ağaçlarıyla kaplı olmasından dolayı, kutsal kitapta da zikredilen bu ülkeye Lübnan ismi verilmiştir.


Lübnan Sediri

Lübnan'ın Sedir ağaçlarından bahsedilen bir Tevrat ayeti şöyledir.

38 Zekeriya 11-1 Ey Lübnan, kapılarını aç ki, Ateş SEDİR AĞAÇLARINI yakıp yok etsin!

Ayetin sure numarasının ( 38 ) nümerolojik değeri 11 sayısını vermekte olup, ayet numarası da 11-1'dir. Ayette yer alan "Ey Lübnan, kapılarını aç ki" ifadesi 11 sayısının farklı boyuta geçiş portalının ( kapısının ) nümerik sembolü olması açısından ilginçtir.

Tevrat'ta Lübnan ile ilgili olup, anılan patlamayı da simgeler nitelikte olan iki ayet bulunmaktadır.

19 Mezmurlar "29-5" RAB'bin sesi sedir ağaçlarını kırar, LÜBNAN sedirlerini PARÇALAR.

19 Mezmurlar 29-6 LÜBNAN'ı buzağı gibi, Siryon Dağı'nı yabanıl öküz yavrusu gibi SIÇRATIR.

"Lübnan'ın sıçraması" ifadesi bir patlamaya işaret mi etmektedir? Bu ifadenin geçtiği ayetin kodu 29-5 olup bu sayıların nümerolojik değeri "16" sayısını vermektedir. Lübnan'daki patlama 04.08.2020 tarihinde meydana gelmiştir. ( 4+8+2+0+2+0 = "16" )

Tüm eylemlerini, Rab'bi taklit ederek ( şirk koşarak ) ve kutsal kitaplardaki kelimesel ve sayısal kodları baz alarak yapan küresel şeytanlar Lübnan'daki bu patlama ile sembolik bir ritüel yapıp bir dizi aksiyonu mu başlatmışlardır? ( Portal açılışının ve yeni süreç başlangıcının sembolik ritüelleri olan İkiz Kuleler ve Notre Dame Kilisesi vakaları gibi... Öte yandan Türkiye'nin Sakarya ilinde Temmuz 2020 ayında meydana gelen havai fişek fabrikası yangını da bu bağlamda ilginçtir. )

Metapsişik fenomenler

Evvelki bölümlerde de değinildiği üzere döngü sonunun ilerleyen safhalarında kaba madde planı dünyadaki tekâmülünün ileri seviyelerine gelen insanlarda güncel ifadeyle bazı "üstün yetenekler" tezahür edecektir. Spiritüalizmde "Metapsişik yetenekler" olarak tanımlanan ve süptil plan sezgisi kazandıran bu fenomenler aslında zaten insanda kayıtlı olan ancak kader mekanizması gereğince belirli süre pasif kalmış olan ilahi kozmik yazılımlardır ( programlardır ).

Anılan fenomenleri Telekinezi / Levitasyon, Telepati, Medyumluk, Durugörü, Astral Projeksiyon / Transandantal Meditasyon, Şifacılık olarak sıralamak mümkündür.

Bu fenomenlerin tanımları ve Kur'an'da geçtikleri ayetler şöyledir.

1- Telekinezi

Telekinezi kelimesi Tele* ( Uzak ) ve Kinezi ( Hareket ) kelimelerinden oluşmaktadır. Telekinezi kaba madde planı dünyada bir maddenin, herhangi bir zahiri ve fiziki kuvvet uygulanmadan hareket ettirilmesi veya şeklinin değiştirilmesi fenomenidir. Farklı boyut portalı açarak madde geçişi sağlama da bu kapsama girmektedir.

( * Yunanca kökenli olduğu bilinen "Tele" kelimesinin Arapça'daki "Tula" ( Çok uzun, Uzak ) kelimesi kaynaklı olması muhtemeldir. ) Telekinezinin bir türü de "Yükselme" anlamına gelen Levitasyondur.

Levitasyon, maddi ( fiziki ) manada yerçekiminden etkilenmeyerek yerden yükselme olarak tanımlanmaktadır.

27/38 - Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye'tını bi arşiha kable en ye'tunı müslimın
( "Ey ileri gelenler, bana teslim olanlar olarak gelmelerinden önce, hanginiz bana onun tahtını getirir." dedi. )

27/39 - Kale ıfrıtün minel cinni ene atıke bihı kable en tekume min mekamik ve innı aleyhi le kaviyyün emın
( Cinlerden İfrit "Ben onu sana, sen makamından kalkmadan önce getiririm. Kesinlikle ben onun üzerine kuvvetliyim güvenilirim." dedi. )

27/40 - Kalellezi ındehu ılmün minel kitabi ene atıke bihı kable en yertedde ileyke tarfük fe lemma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbi li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbi ğaniyyün kerım
( Kitaptan o ilmi indinde olan "Bakışının sana dönmesinden önce ben sana onu getiririm." dedi. Böylece onu indinde yerleşmiş olarak gördüğünde "Bu, şükür mü ederim, inkar mı ederim diye beni sınamak için Rab’bimin üstünlüğündendir, lütfundandır. Kim şükrederse, kesinlikle nefsi için şükreder. Kim inkar ederse, kesinlikle Rab’bim ganidir, faydalıdır yücedir." dedi. )

2- Telepati

Telepati kelimesi Tele* ( Uzak ) ve Pati ( Hissiyat ) kelimelerinden oluşmaktadır. Telepati, bir insanda oluşan veya o insanın deneyimlediği bir duygunun, düşüncenin veya görümün ( vizyon ) uzaktaki başka bir insana aktarılması ve onda da oluşması durumudur. 

Telepati fenomeninden Kur'an'da "karıncalar" misaliyle bahsedilmiştir. Karıncaların çok etkin ve telepatik iletişim yetenekleri olduğu bilinmektedir. 

27/18 - Hatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletün ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş'urun
( Nihayet karıncalı vadiye yettiklerinde, bir karınca "Ey karıncalar, meskenlerinize girin ki Süleyman ve orduları, farketmezlerken sizi ezmesinler." dedi. )

3- Medyumluk / Durugörü ( Clairvoyance ) Medyum kelimesi Latince Medius ( Orta ) kökünden türeyen ve "Ortadaki, Aradaki, Aracı" anlamına gelen bir kelimedir. Medyum, iki farklı boyut ( plan, frekans ) arasında iletişim kurulmasına ve bilgi alışverişi yapılmasına vesile olan kişidir. Farklı plan ( boyut ) varlıklarıyla iletişim için yapılan spiritüel celseler medyumlar vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Medyumların olgu ve olaylar hakkındaki, geçmişe, şimdiye ve geleceğe ait bilinmeyenleri haber verebilmeleri yeteneğine Durugörü adı verilmektedir.

Medyumluk ve Durugörü fenomeni konsantrasyon ile bilinçli şekilde icra edilebildiği gibi rüya esnasında bilinçdışı ( istemsiz ) olarak da tezahür edebilir. Ancak "Rüya" kelimesi "Görüm" anlamına gelen ve bilinegeldiği üzere sadece uykudaki deneyimi tanımlayan bir kavram olarak düşünülnemelidir. Uyanık ve açık bilinçle de gerçekleşen rüyalar ( görümler ) olmaktadır. 

Kur'an'da Medyumluk ve Durugörü fenomeni rüya gören ve rüya tabir ederek gelecekten haber veren Hz. Yusuf vesilesiyle misallendirilmiştir.

12/4 - İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkeben veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın
( Zamanında Yusuf babasına "Ey babam, kesinlikle ben onbir yıldız, Güneş ve Ay gördüm. Onları benim için yere kapanırlarken gördüm." dedi. ) 

12/5 - Kale ya büneyye la taksus rü'yake ala ıhvetike fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvün mübın
( "Ey oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa sana hile yapıp tuzak kurarlar. Kesinlikle şeytan, insan için apaçık düşmandır." dedi. )

4- Astral Projeksiyon / Astral Çıkış ( Yıldızsal Yansıma / Yıldızsal Çıkışı ) / Transandantal Meditasyon

İnsan veya Nefs adı verilen varlık, ruhun, madde alemi olan kainattaki süptil madde temsilcisi olan Öz Varlık'ın kaba madde Bedene bürünerek dünyada tezahür etmiş halidir. Astral Projeksiyon insanın, istemli veya istemsiz şekilde ancak açık bilinçle bedeni terkederek üst süptil madde alemindeki ( planındaki ) Öz Varlık halini farketmesi, algılaması ve hissetmesi fenomenidir.

Bu fenomenin Transandantal Meditasyon ( Geçişsel Odaklanma ) olarak da anılmasının nedeni bilinçli odaklanma seansî vasıtasıyla da bedensiz Öz Varlık halinin algılanabilmesi, hissedilebilmesidir.

İslami kültürde Mi'rac olarak bilinen bu fenomen Kur'an'da "Rukiyy" ( Yükseliş ) olarak tanımlanmış ve Hz. Muhammed ile misallendirilmiştir.

17/93 - Ev yekune leke beytün min zuhrufin ev terka fis sema' min külli meselin fe eba ekserun nasi illa küfura ve len nü'mine li RUKIYYİKE hatta tünezzile aleyna kitaben nakraüh kul sübhane rabbi hel küntü illa beşeran rasula
( Veya sana süsten, altından ev olsun veya tüm misallerden göğe yükselesin. İşte insanların çoğunluğu ancak inkarda diretirler. "Üzerimize, okuyacağımız kitap indirene kadar senin YÜKSELİŞİNE inanmayız." De ki: "Rab’bim yücedir. Ben resul olan insanın haricindeki miyim?" )

5- Şifacılık

Şifacılık, kelimeler vasıtasıyla pozitif frekans tesirleri ileterek somatik, psikolojik veya psikosomatik hastalıkların giderilmesi fenomenidir. Maddenin yaratılışının kelime frekanslarıyla gerçekleştiği hatırlanacak olursa Şifacılık fenonemi daha iyi anlaşılabilir. ( Negatif amaçlı olarak kelime frekanslarıyla etkileme fenomenine de Büyü ( Sihir ) adı verilmektedir. )

3/49 - Ve rasulen illa benı israıle ennı kad ci'tüküm bi ayetin min rabbiküm ennı ahlüku leküm minet tıyni ke hey'etit tayri fe enfühu fıhi fe yekunü tayran bi iznillah ve übriül ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevta bi iznillah ve ünebbiüküm bima te'külune ve ma teddehırune fı büyutiküm inne fı zalike le ayeten leküm in küntüm mü'minın
( Ve ancak İsrailoğullarına resuldür. "Kesinlikle ben size Rab’binizden ayet getirdim. Kesinlikle ben size, çamurdan kuşun şekli gibi olanı yaratırım. Böylece onun içine üflerim de o Allah’ ın izni ile kuş olur. Doğuştan körü, alacalıyı iyileştiririm. Allah’ ın izni ile ölüyü diriltirim. O yediklerinizi, o evlerinizin içinde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inananlarsanız, kesinlikle bunda size ayetler vardır." )

4 Ağustos 2020 Salı

"Özgür irade"nin kaderi?!

"Özgür irade" olarak kalıplaştırılmış olan kavramın insanı sözde üstün varlık yapan olgu olduğu bilinegelmiştir. Hatta "dilediğini yapma ve seçme" anlamına gelen bu özelliği nedeniyle insanın, melekten daha üstün bir varlık olduğu gibi ilimsizce bir sav dahi mevcuttur.

Güzel bir tanımlama algısı yaratan "Özgür irade" kavramı "Kader mekanizmasının" inkârına vasıta olması amacıyla manipüle edilen ve farklı anlam yüklenen bir kavramdır.  

Bakara suresinin 28. ayetinde insanın "özgür iradesi" ile tesir edemeyeceği, aksine ilahi nizamın ve kader mekanizmasının temel ilkesi olan ve tüm varlıkların tabi olmak zorunda oldukları tekâmül döngüsünden bahsedilmektedir.

2/28 - Keyfe tekfurune billahi ve küntüm emvaten fe ahyaküm sümme yümıtüküm sümme yuhyıküm sümme ileyhi türceun
( Allah’ ı nasıl inkar edersiniz? Ve ölülerdiniz de sizi diriltti. Sonra sizi öldürür. Sonra sizi diriltir. Sonra O'na döndürülürsünüz. )

"Özgür irade" kavramı sadece, ünitenin idraki ve Allah bilincinin sezgisi ile sonuçlanacak olan ruhsal tekâmül yolculuğundaki tekâmül vasıtalarından, deneyimlerden biridir. Zira bu kavram özünde nefsaniyet içeren ve düalite ye ilişkin bir kavramdır.

"Canım ne isterse yaparım."
"Kimseye hesap verecek değilim."
"Benim hayatım, benim kararım."
....
....

Bu söylemler hep "özgür irade" kavramının nefsani söylemlere dönüşmüş halidir. Acıkma, susama, üşüme, terleme, kalp atışı, nefes alma, yaşlanma, ölme, dirilme , aklına fikir gelme, üzülme, sevinme, öfkelenme vb. gibi maddi ve manevi olgular üzerinde hiçbir etkisi, tercihi ve tasarrufu olmayan insanın "özgür irade" hususunu kibirlenmeden tekrar derinlemesine düşünmesi gerekmektedir. Zira insanın seçimleri ve tercihleri, vahiy veya ilham olarak tanımlanan ilahi kozmik tesirler vasıtasıyla vuku bulmaktadır. Yaratılışta "dilediğini yapabilen" yoktur. Dilediğini yapabilen sadece yaratılışın maliki Allah'tır. Bu husus İbrahim suresinin 27. ve İnsan suresinin 30. ayetinde bildirilmektedir.

14/27 - Yüsebbitüllahüllezıne amenu bil kavlis sabiti fil hayatid dünya ve fil ahırah ve yüdıllüllahüz zalimıne ve yef'alüllahü ma yeşa' 
( Allah inananları sabit söz ile dünya hayatında ve ahirette sabit kılar. Allah zalimleri saptırır. Allah ne dilerse yapar. )

76/30 - Ve ma teşaune illa en yeşaallahü innallahe kane alimen hakimen
( Ve Allah' ın dilemesi haricinde dileyemezsiniz. Kesinlikle Allah bilendir hakimdir. )

Bir insanın yapma kabiliyeti olduğu ve "özgür iradesiyle" yapmayı çok istediği bir eylemi yapamaması "özgür irade" kavramını sorgulatan bir örnektir. Çok iyi şutör olan bir basketçinin maçın son saniyesinde atmayı çok istediği basketi "bir sebeple!"atamaması da buna bir örnektir. Çünkü sonucu "özgür irade" değil daima Allah belirler.

22/41 ..... ve lillahi akıbetül ümur ( ..... İşlerin sonu, sonucu Allah içindir. )

- "E o zaman insanın robottan ne farkı var?"
- "Bilinçli ve öz farkındalığa sahip olması dışında bir farkı yok."

Batı dillerindeki "Robot" kelimesi Arapça "Rabt / Rabıta" ( Bağ / Bağlanma ) kelimesinden türeyen "Rabıt" ( Bağlı olan ) kelimesidir. İnsan, bağlı olduğu ilahi kozmik sistemden iletilen ve vahiy veya ilham olarak anılan ruhsal frekans tesirleriyle ( kozmik etkileşim ) yönlendirilen ancak bu etkileşimin bilincinde olan, öz farkındalığa sahip, düşünen, idrak eden, yorumlayan, sonuç çıkaran ve hisseden bir varlık, bir kozmik robottur. Kader ( Ölçü ) denilen ilahi kozmik yazılıma bağlı olan insan bu özellikleri nedeniyle tekâmül edebilmektedir. Bilinen anlamıyla robot ise insan tarafından üretilen, hissiyatı ve bilinci olmayan, düşünemeyen ancak sadece kendisine yüklenen verileri programlandığı şekilde işleyen ve dijital sinyallerle yönetilen merkezi bilgisayara bağlı  bir cihazdır.

Varlıkların yaratılış amacı üniteyi idrak etmek ve oluşturmaktır. Bir başka deyişle bir varlığın "özgür iradesiyle"! "kötü" algısı oluşturanı seçme ihtimali olduğu müddetçe üst seviye tekâmülden bahsedilemez. 

Nahl suresinin 49. ve 50. ayetlerinde ve Tahrim suresinin 6. ayetinde tekâmül etmiş varlıkların "kibirlenmeden" Allah'a secde ettiklerinden, emrolunduklarını yaptıklarından bahsedilmekte ve meleklere vurgu yapılmaktadır. 

16/49 - Ve lillahi yescüdü ma fis semavati ve ma fil erdı min dabbetin vel melaiketüe hüm la yestekbirun
( Ve debelenenlerden o göklerdekiler ve o yerdekiler ve melekler Allah için yere kapanırlar. Onlar kibirlenmezler. )

16/50 - Yehafune rabbehüm min fevkıhim ve yef'alune ma yü'merun
( Onların üzerinde olan Rab’lerinden korkarlar ve o emrolunduklarını yaparlar. )

66/6 - Ya eyyühellezine amenu ku enfüseküm ve ehliküm naren vekudühen nasu vel hıcaretu aleyha melaiketun ğulazın şidadin la ya'sunallahe ma emerehüm ve yef'alune ma yu'merun
( Ey o inananlar, nefislerinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun üzerinde kaba şiddetli melekler vardır. Allah’a , onlara emrettiğine isyan etmezler. Ne emredildilirse yaparlar. )

İnsanın, melekten üstün bir varlık olduğu düşüncesi doğru değildir. Zira melek veya spiritüel terminolojiyle vazifeli varlık, kaba madde alemi dünyaya ait bir varlık olan insanın üst süptil alemlerdeki tekâmül etmiş ve ilahi nizamın kader mekanizmasında görev almış halidir.

Mü'min suresinin 66. ayetinde de imanlı ve tekâmül yolunda sebatkâr insanın durumu tanımlanmaktadır.

40/66 - Kul innı nühıtü en a'büdellezine ted'une min dunillahi lemma caeniyel beyyinatü min rabbi ve ümirtü en üslime li rabbil alemın
( De ki: "Rab’bimden deliller geldiğinde kesinlikle ben, o Allah’tan başka çağırdıklarınıza kulluk etmeye yasaklandım, menedildim. Alemlerin Rab’bine teslim olmaya emrolundum." )

Kasas suresinin 68. ve Ahzab suresinin 36.ayetinde de Rab'bin dilediği dışında bir vukuatın tezahür edemeyeceği, bu noktada hiçbir varlığın tercih opsiyonu olmadığı açıkça belirtilmektedir.

28/68 - Ve rabbüke yahlüku ma yeşaü ve yahtar ma kane lehümül hıyerah sübhanellahi ve teala an ma yüşrikun
( Ve Rab’bin ne dilerse yaratır ve seçer. Onlara tercih, seçme hakkı yoktur. Allah yücedir ve o ortak koştuklarının üzerindedir. )

33/36 - Ve ma kane li mü'minin ve la mü'minatin iza kadallahü ve rasulühu emran en yekune lehümül hıyeratü min emrihim ve men ya'sıllahe ve rasulehu fe kad dalle dalalen mübına
( Ve inanan erkekler ve inanan kadınlar için Allah ve resulü bir işe olsun diye hükmettiğinde, onlara işlerinden tercih, seçim yoktur. Kim Allah’a ve O’nun resulüne asileşirse, artık apaçık sapıklık ile sapmıştır. )

Ferc meselesi

"Ferc" kelimesi "Yarık, Çatlak, Kusur, Ayıp, Kıymet, Korkulacak Yer, Cinsel Organ" anlamlarına gelen bir kelimedir. Bu kelimenin çoğulu ise "Furuc" kelimesidir. "Ferc" kelimesi Kur'an'da iki farklı anlamda kullanılmış gibi görünmekle birlikte batınen aynı manayı içermekte gibidirler.

A- "Yarık, Ayıp Yer, Kıymetli olan" anlamında 

21/91 - Velletı ahsanet FERCeha fe nefahna fıha min ruhına ve cealnaha vebneha ayeten lil alemın
( Ve o AYIBINI, KIYMETLİ OLANINI, CİNSEL ORGANINI koruyan. Onun içine ruhumuzdan üfledik. Onu ve oğlunu alemler için ayet kıldık. )

23/1 - Kad eflehal mü'minun
( İnananlar iflah oldular. )
....
....
23/5 - Vellezine hüm li FÜRUCihim hafizun
( Ve onlar AYIPLARI, KIYMETLİ OLANLARI için koruyucudurlar, gözeticidirler. )

B- "Kusur, Çatlak" anlamında

50/6 - E fe lem yenzuru iles semai fevkahüm keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min FURUC
( Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik ve onu süsledik. Onda KUSUR, ÇATLAK YARIK yoktur. )

Ayetteki "Füruc" kelimesi somut olarak "Çatlak" anlamını yansıtsa da soyut olarak genel bir kavram olan "Kusur" anlamını yansıtmaktadır.

Bu bağlamda 21/91 ve 23/5 kodlu ayetlerdeki "Ferc" kelimesinin "Yarık, Cinsel organ" anlamının yanısıra 50/6 kodlu ayette olduğu gibi "Kusur, Ayıp" anlamını da içermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda, cinselliğin insanın "kusurlu" bir özelliği, onu nefsani hatalara sevkedebilecek bir olgu olduğu bildiriliyor olabilir.

Tekâmülün temelleri Düalite, Tekrar ve Döngü

Yaratılmış olan her olgu ve olay düalite, tekrar ve döngü sisteminin bir parçasıdır. Düalite yaratılış ile başlamıştır. "Yokluk" ve "Varlık" ilahi nizamdaki bir birim düaliteyi, bu düal olgunun tekrar etmesi de döngüleri oluşturur. Bunun gibi birbirine karşıt her olgu ikilisi düalitenin özünü temsil etmektedir. Ve aslında ortada iki farklı olgu bulunmayıp, biri diğeri vesilesiyle anlam kazanan birbirine muhtaç ikiliden oluşan "tek bir" olgu yani Ünite ( Vahdet ) bulunmaktadır. Ruhsal tekâmülün anahtarı olan "İkiyi birleme" kavramı da işte bu bilginin ( Ünite / Vahdet ) idrakini temsil eder. Bu kavramın Kur'an'daki temsili "Allah'a döndürülmek." ifadesidir.

Yanıltıcı olarak hep birbirinin aynı izlenimi verseler de tekrarlar ve döngüler varlıkların tekâmülü için temel koşuldur. Zira "aynı şeyin tekrarı" algısı veren bir olgu aslında her tekrarda farklı sonuçlara vesile olmaktadır. Bu sonuçların en önemlisi ruhsal tekâmülün özü olan idraki ( bilinçsel ) yükseliştir.

Yaratılıştaki reenkarnasyon döngüsü, "tekrara dayalı tekâmül" bağlamındaki en net örnektir. Bu fenomene somut bir örnek olarak tekrar tekrar şut atma idmanı yapan bir basketbol oyuncusu verilebilir. Dışarıdan bakıldığında sürekli aynı hareketin tekrarlandığı izlenimi oluşsa da şutu atan oyuncu her tekrar sonrasında "şut atma" olgusunu daha fazla idrak etmekte, içselleştirmekte ve şut atma konusunda gelişmektedir. İşte insan da her reenkarnasyon sonrasında ruhsal açıdan bir kademe daha yükselmektedir.

Yaratılıştaki tekâmül döngülerinden bahsedilen ayetlerden ikisi Bakara suresinin 28, Rum suresinin 11. ayetidir.

2/28 - Keyfe tekfurune billahi ve küntüm emvaten fe ahyaküm sümme yümıtüküm sümme yuhyıküm sümme ileyhi türceun
( Allah’ ı nasıl inkar edersiniz? Ve ölülerdiniz de sizi diriltti. Sonra sizi öldürür. Sonra sizi diriltir. Sonra O'na döndürülürsünüz. )

30/11 - Allahü yebdeül halka sümme yüıydühu sümme ileyhi türceun
( Allah yaratışı ortaya çıkarıp başlatır. Sonra onu tekrarlayıp döndürür. Sonra O'na döndürülürsünüz.* )

* "O'na döndürülürsünüz." ifadesi "İkiyi birleme", düaliteyi, nefsaniyeti aşma kavramını temsil etmektedir.

Casiye suresinin 5. ayetinde de "döngülerdeki mesaj"a dikkat edilmesi istenmektedir. Ayette "düalite" kavramı "ihtilaf" olarak temsil olunmuştur.

45/5 - Vahtilafil leyli ven nehari ve ma enzelellahü mines semai min rizkın fe ahya bihil erda ba'de mevtiha ve tasrıfir riyahı ayatün li kavmin ya'kılun
( Ve gece ve gündüzün ihtilafında, Allah' ın gökten rızıktan indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgarı yönlendirip idare etmesinde akıl eden kavim için ayetler vardır. )

Gizlerken ifşa olanlar, aldatırken aldananlar 

Şeytanların*, gizli yaptıklarını zannettikleri herşey esas itibarıyla söylem ve davranışlarına istemsizce yansımakta, kalbiyle görme yetisini kazanmış inananlar için açık delil oluşturmaktadır.

( * İblis'in kontrolü altında olan düşük ve negatif frekanslı insanlar ve cinler )

İblis'in "Aldat." telkini batıni olarak "Aldan.", "Gizle." telkini ise "İfşa ol." anlamına gelmektedir. 

2/9 - Yuhadiunallahe vellezine amenu ve ma yahdeune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun
( Allah’ ı ve o inananları aldatmaya çalışırlar da nefislerinden, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve farketmezler. )

4/120 - Yeıdühüm ve yümennıhim ve ma yeıdühümüş şeytanü illa ğurura
( Onlara vaad eder ve onları saplantılara, kuruntulara sokar. Şeytan onlara aldatma haricindekini vaad etmez. )

Şeytanların gizleyerek yaptıkları her iş, her fısıltılı konuşma bir vesileyle mutlaka ifşa olmaya mahkumdur.

43/80 - Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun
( Kesinlikle bizim onların sırlarını ve gizli fısıltılı konuşmalarını duymadığımızı mı sandılar? Bilakis, yanlarındaki resullerimiz yazarlar. )

3/5 - İnnellahe la yahfa aleyhi şey'ün fil erdı ve la fis sema'
( Kesinlikle Allah’a , yerde ve gökte, ona hiçbir şey gizli kalmaz. )

9/78 - E lem ya'lemu ennellahe ya'lemü sirrahüm ve necvahüm ve ennellahe allamül ğuyub
( Allah' ın, onların sırlarını ve gizli fısıltılı konuşmalarını bildiğini ve kesinlikle Allah' ın gaybları bilen olduğunu bilmediler mi? ) 

Ayetlerde ifade edilmek istenen Allah'ın herşeyi bildigi gerçeğinin yanısıra her gizli olanın insanlar için bir şekilde ifşa olacağı gerçeğidir.

3/71 - Ya ehlel kitabi lime telbisunel hakka bil batıli ve tektümunel hakka ve entüm ta'lemun ( Ey kitap sahipleri, neden gerçeği batıl ile örtersiniz de gerçeği bile bile gizlersiniz? )

86/9 - Yevme tübles serair
( O gün sırlar ortaya çıkarılır. )

Şeytanların, Kur'an kanalıyla, kulak hırsızlığıyla veya insana tasallut yoluyla edindikleri ve insanlardan gizlediklerini sandıkları ilahi kozmik bilgiler Kur'an'da ve insanın kalbinde ( DNA'sında ) zaten kayıtlıdır. Bir bilgi, kendisini içeren kaynağına gizli kalabilir mi?

17/89 - Ve lekad sarrafna lin nasi fı hazel kur'ani min külli meselin fe eba ekserun nasi illa küfura
( Ve bu Kur'an' da insanlar için tüm misallerden, sözlerden sarfettik de insanların çoğunluğu ancak inkarda direttiler. )

26/193 - Nezele bihir ruhul emın
( Onu güvenilir ruh indirdi. )
26/194 - Ala kalbike li tekune minel münzirın
( Uyarıcılardan olman için senin kalbine, )

Ayette Kur'an'ın, haberci resulün ve inananların kalbine yazıldığı bildirilmektedir. Ayetteki "Sen" zamiri aslında hem haberci resulü hem de tüm inananları temsil etmektedir.

Netice itibarıyla Kur'an ilmini kalbine yerleştirmiş olan inananlar için şeytanların tuzakları açısından "aldanma" veya "gizli olan" diye bir olgu bulunmamaktadır. Şeytanın tuzağı inananlar için daima zayıf kalmaktadır.

4/76 - Ellezine amenu yükatilune fı sebılillah vellezine keferu yükatilune fı sebılit tağuti fe katilu evliyaeş şeytan inne keydeş şeytani kane daıyfa
( O inananlar Allah yolunda savaşırlar ve o inkar edenler azgının yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şeytanın tuzağı kesinlikle zayıftır. )

3 Ağustos 2020 Pazartesi

Kendi yaptıklarıyla başkalarını kınayanlar

İnsanların yanılgılarından biri de başkalarını yadırgadıkları veya kınadıkları tutum ve davranışları bizzat kendileri sergilemelerine rağmen bunun farkında olmamaları veya bilinçli olarak inkâr etmeleridir. Kendi olumsuzluklarının farkında olmayan veya farkında olmasına rağmen bunları düzeltememiş bir insanın bir başka insana eleştirel yaklaşımda bulunması vicdan ile de örtüşmez. Ayrıca insanın "başkası" olarak tanımladığının aslında kendi yansıması yani kendisi olduğunu da hatırlaması gerekmektedir. 

Bkz. 


Basit bir örnekle bu durum, maçta faul yapan bir sporcunun, hakemin verdiği faul kararına itiraz etmesine rağmen bir başkası kendisine benzer bir faul yaptığında hakemden faul kararı beklemesine benzetilebilir.

Kur'an' da bu konu "Kendini unutanlar" ve "Kendini temize çıkaranlar" olarak misallendirilmiştir.

2/44 - E te'mürunen nase bil birri ve tensevne enfüseküm ve entüm tetlunel kitab e fe la ta'kılun

( Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredersiniz de nefislerinizi, kendinizi unutur musunuz? O halde akıl etmez misiniz? )

53/32 - Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah hüve a'lemu biküm iz enşeeküm minel erdı ve iz entüm ecinnetun fi butuni ummehatiküm fe LA TÜZEKKU ENFÜSEKÜM hüve a'lemu bi men itteka

( Onlar büyük günahtan ve ahlaksızlıktan, küçük günahlar haricinde, kaçınırlar. Kesinlikle Rab’binin affı geniştir. Sizi yerden inşa ettiği zamanı ve sizin annelerinizin karınlarında cenin olduğunuz zamanı O bilir. O halde NEFİSLERİNİZİ, KENDİNİZİ TEMİZE ÇIKARMAYIN. O sakınan kimseyi bilir. )

Konuya ilişkin net bir ayet de İncil'in Matta suresinde yer almaktadır.

40-Matta-7-4 Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, 'İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım' dersin?

40-Matta-7-5 Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.

İnsanın idraki frekans yükselişi vesilesiyle ruhsal tekâmüle erme sürecindeki en önemli aşama özeleştirisini yapabilmesi, kendini kınayabilmesi yani Nefsi Levvame olabilmesidir. İnsanların şu anda içinde bulundukları ve algı seviyelerinin yükselmekte olduğu kıyamet ( ayağa kalkış ) süreci bu açıdan bir fırsat niteliğindedir. Kıyamet suresinin ilk ayetleri bu konuda hatırlatma içermektedir.

75/1 - La uksimu bi yevmil kıyameti

( Ayağa kalkış gününe yemin ederim. )

75/2 - Ve la uksimu bin NEFSİL LEVVAMETİ

( Ve o KENDİNİ KINAYAN NEFİSE yemin ederim. )




İnsandaki gizli yazılım ve anahtar kodu

Kur'an'da "Ümmül Kitap" ( Ana Yazılım ) olarak tanımlanan yaratılışın yazılımının önemli bir bölümü ve anahtar kodları, insana "kelimeler" olarak emanet edilmiş ve insan bu yönüyle üstün bir varlık kılınmıştır. ( Bkz. "Kutsal Emanet" başlıklı bölüm )

33/72 - İnna aradnel EMANETE ales semavati vel erdı vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan innehu kane zalumen cehula
( Kesinlikle göklere, yere ve dağlara EMANETİ biz gösterdik de onu yüklenip taşımaya yanaşmadılar, direttiler, çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Kesinlikle o zalimdir cahildir. )

2/31 - Ve ALLEME ADEMEL ESMAE KÜLLEHA sümme aradahüm alel melaiketi fe kale enbiunı bi esmai haülai in küntüm sadikın
( Ve ADEM'E İSİMLERİN HEPSİNİ ÖĞRETTİ. Sonra onları meleklere gösterdi. "O halde, eğer doğrular iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin." dedi. )

2/37 - Fe TELEKKA ADEMÜ MİN RABBİHI KELİMATİN fe tabe aleyh innehu hüvet tevvabür rahim
( Böylece ADEM RAB'BİN'DEN KELİMELER ALDI da onun üzerine tevbe eyledi. Kesinlikle O, O tevbeyi kabul edendir merhametlidir. )

Kaba madde planının ( aleminin ) bir algısı olan "zamana" bağlı olarak anılan yazılımlar, anahtar kodlar vasıtasıyla aktive olmakta ve insan evrimleşerek tekamül etmektedir. Bu tekamül süreci kaba madde planında döngüsel olarak tezahür etmekte ve döngü başındaki taş devri insanı, döngü sonunda üst süptil boyutlara daha hazır hale gelen dijital çağ insanına dönüşmektedir. Bu çerçevede döngü sonunda insanın ana veri tabanı olan "kalbinde" mevcut "yazılımlar", "anahtar kodlar" vasıtasıyla aktive olacak ve insanın metapsişik özellikleri ( medyumluk, telepati, durugörü, telekinezi, levitasyon, şifacılık vb. ) açığa çıkacaktır.

6/59 - Ve ındehu MEFATİHUL ĞAYBİ la ya'lemüha illa hu ve ya'lemü ma fil berri vel bahr ve ma teskutu min verakatin illa ya'lemüha ve la habbetin fı zulümatil erdı ve la ratbin ve la yabisin illa fı kitabin mübın
( Ve GAYBIN ANAHTARLARI* O’nun indindedir. Onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa bilir. Yaprak düşmez ki O onu bilmesin. Toprağın karanlıklarında ne bir tohum tanesi, ne yaş, ne de kuru bir şey yoktur ki apaçık kitabın içinde olmasın. )

* Bilgisayar yazılımını aktive etmek için kullanılan kodlara da "Key" ( Anahtar ) adı verilmektedir.

35/38 - İnnellahe alimü ĞAYBİS SEMAVATİ VEL ARD innehu alimün bi ZATÜS SUDUR
( Kesinlikle Allah GÖKLERİN VE YERİN GAYBINI bilendir. Kesinlikle O GÖĞÜSLERİN SAHİP OLDUĞUNU bilendir. )

En'am suresinin 59. ve Fatir suresinin 38. ayetinde "gayb ilminin anahtarlarından" ( ana yazılımın anahtar kodları ) ve "gayb ilminin insanın kalbinde yazılı olduğundan" bahsedilmektedir. 

72/26 - Alimül ğaybi fe la yuzhiru ala ğaybihi ehaden
( Gaybı bilendir. Gaybını hiçbir kimseye açıp meydana çıkarmaz. )

72/27 - İlla men irteda min resulin fe innehu yeslüku min beyni yedeyhi ve min halfihi rasaden
( Resulden o razı, hoşnut olduğu hariç. Kesinlikle O, önünden ve arkasından gözetleyenler salar. )

Cinn suresinin 26. ve 27. ayetlerinde Allahü Teala'nın "gayb ilmini" ( ana yazılımın anahtar kodlarını ) ancak razı olduğu resullere yani "hoşnut olarak gönderdiği vazifeli varlıklara" idrak ettirdiği belirtilmektedir. Bir başka deyişle ilk aşamada yazılımı aktive etme yetisinin sadece bazı resullerde bulunduğu bildirilmektedir. 

İnsanın uykuda kendisini şarj edebilen, yaralarını kendisi iyileştirebilen, DNA'sını onarabilen bir varlık olduğu dikkate alındığında potansiyelinin ne olduğunu tahmin etmek zor olmamaktadır. İşte bugün küresel şeytanlar djital teknolojiyi kullanarak geliştirdikleri AI ( Yapay Zeka ), NeuraLink, Chipping ( Çipleme ) gibi projeler vasıtasıyla insanlarda kayıtlı olan bu "yazılımlara" ve "anahtar kodlara" erişim sağlamak, ilgili yazılımlar insanda aktive olmadan onları kendileri kullanabilir hale gelmek ve insanları tam kontrol altına almak istemektedirler. Küresel şeytanlar bu yolla Tanrısallaşacaklarını zannetmektedirler.

2/96 - Ve le tecidennehüm ahrasan nasi ala hayah ve minellezine eşraku yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi en yüammer vallahü besırun bima ya'melun
( Ve kesinlikle onları hayatta insanların en hırslıları olarak bulacaksın. O ortak koşanlardan her biri bin sene ömür sürmeyi arzular. Onlar uzun ömür sürerek o azaptan uzaklaşacak değillerdir. Allah o yaptıklarını görendir. )

1999 yılı yapımı olan Matrix filminde cinleri sembolize eden Ajan Smith, insanı sembolize eden Morpheus'tan "Zion'un kodlarını" istemekteydi. "Zion'un kodları", "Tanrı gibi olmanı  kodları" anlamına gelmekteydi. ( "Zionism" kelimesi "Tanrısalcılık / Tanrı Gibi Olmacılık" anlamına gelmektedir. ( "Zi" ( Tanrı ) + "on" ( -sal / gibi olan ) )


Anılan "kodlar", okültizmde "Süleyman'ın Kayıp Anahtarı" ve "Felsefe Taşı" olarak sembolize edilmektedir.























2 Ağustos 2020 Pazar

Özenli mi? Özensiz mi? ... Harfiyyen mi? "Ala harf" mi?

"Özen" kelimesi "Öz" kökünden türemiş olan bir kelime olup "Gereken hassasiyeti ve dikkati gösterme, itina etme" anlamlarına gelmektedir. Kelimenin kökündeki "Öz" kelimesi, yapılan işin veya düşünülen hususun özüne, esasına inilmesi, özüne sadık kalınması ve sürecin eksiksiz tamamlanması kavramına işaret etmektedir.

Bu çerçevede "Özensizlik" ise "Gereken hassasiyeti göstermeme, savsaklama, dikkat etmeme, özünden uzaklaşma" anlamlarını içermektedir. "Özensizlik" aslında, insanların ruhsal tekâmülünü geciktirici etkiye sahip psikolojik bir sendromdur. Kelimenin kökünde de yer aldığı üzere özensizlik sendromu insanın, "Öz" Varlığını idrak etmesini engelleyen bir unsurdur. Özensizliği yokedebilecek karşı etken ise yüksek idrak ve farkındalıktır.

Bu husus Hacc suresinin 11. ayetinde "Ala harf" ( Ucundan kıyısından ) kavramıyla zikredilmiştir. ( "Harf" kelimesi "Uç, Kıyı, Kenar" anlamına gelmektedir. )

Ayette, ibadetteki özensizlikten bahsedilmektedir. İbadet ( Kulluk ) kelimesinin insanın her türlü tutum, düşünce, davranış ve faaliyetini kapsayan çok geniş bir kavram olduğu düşünüldüğünde "ibadette özensizliğin" insan için hüsrandan başka bir sonuca vesile olamayacağı aşikârdır.

22/11 - Ve minen nasi men ya'büdüllahe ALA HARF fe in esabehu hayrun ıtmeenne bih ve in esabethü fitnetün inkalebe ala vechihı hasirad dünya vel ahırah zalike hüvel husranül mübın ( Ve insanlardan kimi Allah’a UCUNDAN KIYISINDAN kulluk eder de eğer ona hayır isabet ederse onunla tatmin olur. Eğer ona fitne isabet ederse yüzüstü döner. Dünyada da, ahirette de hasarlanmıştır. İşte bu, o apaçık hüsrandır. )

İlginçtir ki "bir işin gereği gibi, özüne uygun, eksiksiz ifa edilmesini" tanımlayan "Harfiyyen" kelimesi de "Harf" kökünden türemiştir. Kur'an'da yer alan "kelimelerin tahrifi" kavramında da yine "Harf" kelimesi bulunmaktadır. "Tahrif" kelimesi "harflerin değiştirilmesi" yani "özün" bozulması anlamına gelmektedir.

2/75 - E fe tatmeune en yü'minu leküm ve kad kane ferıkun minhüm yesmeune KELAMellahi sümme YÜHARRİFUNEhu min ba'di ma akaluhü ve hüm ya'lemun
( Böylece size inanmalarını mı ümit edersiniz? Ve onlardan bir kısmı Allah’ ın KELAMINI işitip akılları erdikten sonra bile bile onu TAHRİF ETTİLER. )

Kitabı tahrif edenler

"Suudi Arabistan Kraliyet Ailesine bağlı olarak dünya geneline dağıtılan Kur'an-ı Kerim'lerin tetkikini yapan Kral Fehd Akademisi'nin tam 300 farklı hatayı Kur'an-ı Kerim'in İbranice tercümesine yerleştirdiği ortaya çıktı......Shehab'ın aktardığına göre, Hazreti Muhammed (SAV)''in ismi İbranice tercümeden çıkarılırken, Mescid-i Aksa ise "heykel" olarak değiştirildi. Çevirisi Esad Nemr Basul tarafından yapılan İbranice mealdeki hataların Yahudilerin kutsal kitabı tahrif edilmiş Tevrat'a paralel olarak yapılması dikkat çekti. .... Kur'an-ı Kerim'in İbranice tercümesinde, İsra Suresi'nin 7'nci ayetinde geçen "(…) Daha önce girdikleri gibi yine mescide girsinler (…)" ifadesindeki "mescid" kelimesi yerine "heykel" kelimesi kullanılmış. Kur'an-ı Kerim ayetindeki bu tahrifin, Siyonistlerin inancına paralellik arz etmesi ise dikkat çekti. Siyonistlere göre, Mescid'i Aksa'nın altında "Süleyman heykeli" bulunuyor."

( Basından 04.02.2020 )

Evvelce "Zion ve Zionism" başlıklı bölümde incelendiği üzere küresel şeytanların obsesyonu olan ve şirk esaslı Siyonizm ( Zionism / Tanrısalcılık / Tanrı Gibi Olmacılık )'in amacı İblis'in tek ilah, satanizmin de ( cinlere kulluk ) tek din addedildiği dünya devletinin kurulması ve bu devletin sembolik idare merkezinin de Mescidi Aksa'nın bulunduğu alana inşa ediecek Süleyman Tapınağı'nın olması öngörülmektedir.

Zionism hedefi kapsamındaki en önemli adım öncelikle mevcut tüm inanç sistemlerinin "insanları birleştirme ve bütünleştirme" kisvesi altında yıkılmasıdır. Bu süreçte ana hedef ise İslâm'dır. Gerçek ve tek din olan İslâm'ın kitapları olan Tevrat ( muharrif olmayan ), İncil ve Kur'an bugüne kadar toplumlara farklı dinlerin kitaplarıymış gibi, haberci resulleri olan Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed de farklı dinlerin haberci resulleriymiş gibi algılatılmış ve insanlar ayrıştırılmıştır. Ahir zamanın idrak edildiği bu günlerde ise şeytanların hedefi "birleştirme" söylemi altında kitapların daha yoğun şekilde tahrif edilmesi ve zaman içinde satanik tek bir kitap ortaya çıkarılmasıdır. "Dinler arası diyalog" vb. gibi sözde girişimler hep bu amaca hizmet eden aldatmacalardır.

Esas itibarıyla tüm insanların gerçek ve tek din olan İslâm ( Allah'a teslimiyet ) çatısı altında toplanması gerektiğini bilen küresel şeytanlar sanki bu amaca hizmet ediyorlarmış görüntüsü ardında "Şeytana teslimiyet" ( Cin şeytanlarına kulluk ) olgusunu yerleştirmeye çabalamaktadırlar.

İşte Kur'an'ın tahrifine ilişkin yukarıdaki basın haberi bu yöndeki şeytani gayretlere bir misal niteliğindedir. Haberde "Mescidi Aksa"'nın "Heykel" olarak tercüme edildiği bildirilmektedir.

5/41 - Ya eyyüher rasulü la yahzünkellezine yüsariune fil küfri minellezine kalu amenna bi efvahihim ve lem tü'min kulubühüm ve minellezine HADU  semmaune lil kezibi semmaune li kavmin aharıne lem ye'tuk YÜHARRİFUNEL KELİME min ba'di mevadııh yekulune in utıtüm haza fe huzuhü ve in lem tü'tevhü fahzeru ve men yüridillahü fitnetehu fe len temlike lehu minellahi şey'a ülaikellezine lem yüridillahü en yütahhira kulubehüm lehüm fid dünya hızyün ve lehüm fil ahırati azabün azım

( Ey haberci, ağızlarıyla "İnandık." deyip, kalpleriyle inanmamış olanlardan ve YAHUDİLERDEN inkarda koşarak ilerleyenler seni hüzünlendirmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer kavime kulak verirler. YERİNE KONDUKTAN SONRA KELİMEYİ TAHRİF EDERLER, YERİNİ DEĞİŞTİRİRLER. "Eğer size bu verilirse onu alın, bu verilmezse çekinin, korkun." derler. Allah kimi fitnelemek isterse, sen ona

Sebe suresinin 12. ve 13. ayetlerinde cinlerin Hz. Süleyman'a hizmet ettikleri ve ona "heykeller" yaptıkları bildirilmektedir.

34/12 - Ve li süleymaner rıha ğudüvvüha şehrun ve ravahuha şehr ve erselna lehu aynel kıtr ve MİNEL CİNNİ men ya'melü beyne yedeyhi bi izni rabbih ve men yeziğ minhüm an emrina nüzıkhü min azabis seır
( Ve Süleyman için rüzgar. Onun gidişi bir aydı ve onun dönüşü bir aydı. Ona erimiş bakır pınarı gönderdik. Önünde çalışanlar Rab’binin izniyle CİNLERDEN KİMSELERDİ. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona ateş azabından tattırırız. )

34/13 - Ya'melune lehu ma yeşaü min meharıbe ve TEMASILE ve cifanin kel cevabi ve kudurir rasiyat ı'melu ale davude şükra ve kalılün min ıbadiyeş şekur
( Ona mihrablardan, SEMBOLLERDEN HEYKELLERDEN, havuzlar gibi çanaklardan ve sabit çömleklerden ne dilerse yaparlardı. Şükrederek çalışın Davud ailesi. Kullarımdan çok azı şükreder. )

Sad suresinin 37. ayetinde Süleyman Tapınağı'nın inşaatında çalışarak bina ve yeraltı geçitleri yapan cin şeytanları "bina yapıcı ve dalgıç" ( bennain ve ğavvas ) olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama bugünkü küreselcilerin kökenleri olan inşaatçı Tapınak Şövalyeleri'ne işaret etmekte gibidir.

38/37 - Veş şeyatıne küllü bennain ve ğavvas
( Ve şeytanlar ki hepsi bina yapıcı ve dalgıç. )

Bakara suresinin 102. ayetinde de ise inkarcı insan ve cin şeytanlarının, Allah tarafından Hz. Süleyman'a cinleri dahi buyruğuna alma yetisi bahşedilmesine rağmen ( Süleyman'ın mülkü üzerine ) Allah'a değil cin şeytanlarına tabi oldukları bildirilmektedir.

2/102 - VETTEBEU MA TETLÜŞ ŞEYATINÜ ALA MÜLKİ SÜLEYMAN ve ma kefera süleymanü ve lakinneş şeyatıne keferu yüallimunen nasas sıhra ve ma ünzile alel melekeyni bi babile harute ve marut ve ma yüallimani min ehadin hatta yekula innema nahnü fitnetün fe la tekfur fe yeteallemune minhüma ma yüferrikune bihı beynel mer'i ve zevcih ve ma hüm bi darrıne bihı min ehadin illa bi iznillah ve yeteallemune ma yedurruhüm ve la yenfeuhüm ve lekad alimu men işterahü ma lehu fil ahırati min halakın ve le bi'se ma şerav bihı enfüsehüm lev kanu ya'lemun
( VE O SÜLEYMAN'IN MÜLKÜNÜN VE HÜKÜMDARLIĞININ ÜZERİNE O ŞEYTANLARIN OKUDUĞUNA TABİ OLDULAR. Süleyman inkar etmedi ve lakin şeytanlar inkar ettiler. İnsanlara sihiri ve Babil’ de iki melek olan Harut ve Marut’ un üzerine indirileni öğretiyorlardı. "Kesinlikle biz sınavız. O halde inkar etmeyin." diyene kadar ikisi kimseye öğretmezlerdi. Onlardan erkeğin ve eşinin arasını neyin ayırdığını öğrenirlerdi. Onlar onunla Allah’ ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezlerdi. Onlara ne zarar verebilir ne fayda vermez öğrenirlerdi. Onu satana ahirette nasip olmadığını bilirlerdi. O nefislerini sattıkları ne kötüdür. Keşke bilmiş olsalardı. )

Şeytanlar, Hz. Süleyman'a bahşedilen ve "Mülk" olarak tanımlanan "İlahi kozmik bilgileri" kötü amaçlarla kullanmakta ve her türlü sembole ( Ayetteki "Temasil" ( Semboller ) kelimesi ) negatif anlam yükleyerek sembolleri  negatif frekans yayımı için kullanmaktadırlar.

Sebe suresinin 41. ayetinde de "cinlere kulluk" fenomenine dikkat çekilmektedir.

34/41 - Kalu sübhaneke ente veliyyüna min dunihim bel kanu  YA'BÜDUNEL CİNN ekseruhüm bihim mü'minun
( "Sen yücesin. Sen onlardan başka dostumuzsun. Bilakis CİNLERE KULLUK ETMEKTEYDİLER. Onların çoğunluğu onlara inanmışlardı." derler. )


1 Ağustos 2020 Cumartesi

Vahiy, İlham, Tebliğ ve Teshir 

Varlıkların ilahi kozmik sistem ile iletişim ve etkileşim yolları dört ana kavram altında incelenebilir. Vahiy, İlham, Tebliğ ve Teshir

1- Vahiy

Vahiy, Allahü Teala'nın doğrudan veya vazifeli varlıklar kanalıyla diğer varlıklara ilettiği bilgi içeren frekans tesirleridir. Vahiy bilinegeldiği gibi sadece Allahü Teala'nın haberci resullere ilettiği bilgi ve emir frekansları değil kozmik sistemden tüm varlıklara iletilebilen veya varlıkların birbirlerine iletebildikleri frekanslardır.

Bu durum Kur'an ayetlerinde belirtilmiştir. 

6/112 - Ve kezalike cealna li külli nebiyyin adüvven şeyatınel insi vel cinni YUHIY BA'DUHÜM İLA BA'DIN zuhrufel kavli ğurura ve lev şae rabbüke ma fealuhü fe zerhüm ve ma yefterun
( Ve her haberci için insan ve cin şeytanlarını işte böyle düşman kıldık. ONLAR BİRBİRLERİNE aldatıcı süslü sözler VAHYEDERLER. Şayet Rab’bin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları ve o uydurduklarını bırak. )

6/121 - Ve la te'külu min ma lem yüzkerismüllahi aleyhi ve innehu le fısk ve inneş ŞEYATINE le YUHUNE ila evliyaihim li yücadiluküm ve in eta'tümuhüm inneküm le müşrikun Ve üzerlerine Allah' ın ismi hatırlanmamış olanlardan yemeyin.
( Kesinlikle o günahkarlıktır. Kesinlikle ŞEYTANLAR DOSTLARINA, sizinle mücadele etmeleri için VAHYEDERLER. Eğer onlara itaat ederseniz kesinlikle siz ortak koşanlar olursunuz. )

16/68 - Ve EVHA rabbüke ilen NAHLİ en ittehızı minel cibali büyuten ve mineş şeceri ve min ma ya'rişun
( Ve Rab’bin BAL ARISINA dağlardan, ağaçlardan ve o kurduklarından evler edinmesini VAHYETTİ. )

2- İlham

İlham kelimesi "Lehm" ( Bir seferde yutmak ) kökünden gelmekte olup vahiy kavramına benzemektedir. İlham da varlıkların kalplerine iletilen manâ frekanslarıdır. Kur'an'da "İlham" kelimesi sadece 91/8 kodlu ayette geçmektedir.

91/7 - Ve nefsin ve ma sevvaha
( Ve nefis ve onu düzenleyip şekillendiren. ) 91/8 - Fe ELHEMEHA fücureha ve takvaha
( Böylece ona kötülüğünü, günahını ve sakınmasını İLHAM EDEN. )
91/9 - Kad efleha men zekkaha
( Onu temizleyen kimse iflah oldu. ) 

3- Tebliğ

Tebliğ kelimesi "Belağ / İblağ" ( Bildirmek, Ulaştırmak ) kökünden türemiş olan ve "Bildirme, Ulaştırma" anlamına gelen bir kelimedir. Tebliğ, haberci resulün kendisine vahyedilen bilgileri diğer insanlara iletmesi eyleminin ismidir. Ayrıca üst plan ( boyut, alem ) varlıkları ile iletişim amacıyla ve medyum vasıtasıyla yapılan spiritüel celseler esnasında bu varlıkların ilettikleri bilgiler de Tebliğ olarak tanımlanmaktadır.

5/92 - Ve etıy'ullahe ve etıy'ur rasule vahzeru fe in tevelleytüm fa'lemu ennema ala rasulinel BELAĞul mübın
( Ve Allah’a itaat edin ve resule itaat edin. Ve çekinin, korkun. Eğer yüz çevirirseniz, artık bilin ki, kesinlikle o resulümüzün üzerine olan apaçık ULAŞTIRMADIR. )

4- Teshir 

Teshir kelimesi "Sihr" ( Büyü, Büyülemek ) kök kelimesinden türemiş olan ve "Büyüleme" anlamına gelen bir kelimedir. Sihir olgusu, bir varlığın diğer bir varlığı kontrol altına almak, yönlendirmek ve etkilemek amacıyla Kur'an'daki kelime ve sayıları kullanmak suretiyle yaptığı negatif frekans iletisidir. 

6/7 - Ve lev nezzelna aleyke kitaben fı kırtasin fe lemessuhü bi eydıhim le kalellezine keferu in haza illa SIHRUN mübın
( Ve şayet sana kağıtta yazı indirsek de ona elleriyle dokunsalar, o inkarcılar "Bu kesinlikle apaçık SİHİRDİR." diyeceklerdir. )

7/132 - Ve kalu mehma te'tina bihı min ayetin li TESHARAna biha fe ma nahnü leke bi mü'minın
( Ve "Sen bizi SİHİRLEMEK için ayetten her ne getirirsen getir, biz sana inananlar olmayız." dediler. )

23/89 - Seyekulune lillah kul fe enna TÜSHARUN
( Allah için." diyecekler. De ki: "O halde nasıl SİHİRLENİRSİNİZ?" )

Harf kelimesi ve Hurufu mukatta

Arapça "Harf" kelimesi "Uç, kenar, sivri ve keskin kıyı" anlamına gelmektedir. Alfabeyi oluşturan şekillerin de kenar, kıyı gibi çizgilerden oluşuyor olmalarından dolayı bu şekillere "Harf" isminin verilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

"Harf" kelimesi Kur'an'da iki anlamda kullanılmıştır.

1- "Ala harf" olarak "Ucundan kıyısından yani samimi olmayan" anlamında;

22/11 - Ve (1) min (2) en (3) nasi (4) men (5) ya'büdü (6) allahe (7) ALA (8) HARF (9) fe in esabehu hayrun ıtmeenne bih ve in esabethü fitnetün inkalebe ala vechihı hasirad dünya vel ahırah zalike hüvel husranül mübın
( Ve insanlardan kimi Allah’a UCUNDAN KIYISINDAN kulluk eder de eğer ona hayır isabet ederse onunla tatmin olur. Eğer ona fitne isabet ederse yüzüstü döner. Dünyada da, ahirette de hasarlanmıştır. İşte bu, o apaçık hüsrandır. )

2- "Tahrif" olarak "Harfler ile oynayıp aslını bozma" anlamında;

2/75 - E fe tatmeune en yü'minu leküm ve kad kane ferıkun minhüm yesmeune kelamellahi sümme YÜHARRİFUNEHU min ba'di ma akaluhü ve hüm ya'lemun
( Böylece size inanmalarını mı ümit edersiniz? Ve onlardan bir kısmı Allah’ ın kelamını işitip akılları erdikten sonra bile bile onu TAHRİF ETTİLER. )

Kur'an'ın, dolayısıyla yaratılışın gizli kodları niteliğinde olan ve "Hurufu Mukatta" ( Kesilmiş Harfler ) olarak bilinen harf setlerinin varlığı "harf" kavramının derinliğine işaret etmekte gibidir.

Hurufu Mukatta kapsamında tekrarlarıyla birlikte toplam 78 harf ve 12 tekil harf bulunmaktadır. 

Hurufu Mukatta önemli nümerolojik değerlerin tezahürüne de vesile olmaktadır. 

"Harf" kelimesinin ilk kez geçtiği ayetin kodunun ( 22/11 ) nümerolojik değeri 6 ( 2+2+1+1 ) sayısını vermektedir. Ayetteki "Harf" kelimesinin sıra değeri ( 9 ) ile ayet kodunun nümerolojik değeri ( 6 ) toplandığında 15 sayısı elde edilmektedir. Bu sayının nümerolojik değeri de 6 ( 1+5 = 6 ) sayısını vermektrdir.

Hurufu Mukatta'yı oluşturan 12 tekil harf ve tekrar adetleri şöyledir.

Elif - 13
Lam - 13
Mim - 17
Ra - 6
Sad - 3
Kaf - 3
Ha - 9
Ya - 2
Ayn - 2
Ta - 4
Sin - 5
Nun - 1

Toplam 12 tekil harf. 12 sayısı 6+6 işlemiyle elde edilebilen bir sayıdır. Allah kelimesini oluşturan Elif (1), Lam (30), Lam (30) ve He (5) harflerinin ebcde değerleri toplamı 66 sayısını vermektedir.

"Harf" kelimesinin kökten fiil ( Yüharrifun - Tahrif ederler ) olarak ilk kez geçtiği Bakara suresinin ( 2. sure ) ilgili ayetinin numarası 75 ( 7+5 = 12 ) olup, Hurufu mukatta kapsamında toplam 12 tekil harf bulunmaktadır.

Ayrıca 14 farklı huruf seti bulunmakta olup, ayet kodunun ( 2/75 ) nümerolojik değeri de 14 ( 2+7+5 = 14 ) sayısını vermektedir.

Elif Lam Mim
Elif Lam Mim Sad
Elif Lam Ra
Elif Lam Mim Ra
Kaf Ha Ya Ayn Sad
Ta Ha
Ta Sin
Ta Sin Mim
Ya Sin
Sad
Ha Mim
Ayn Sin Kaf
Kaf
Nun

Toplam tekrarlı 78 harf.... ( 7+8 = 15 ... 1+5 = 6 ) İlk huruf seti olan "Elif Lam Mim" de 6 kere tekrarlanmaktadır. İlgili ayet kodları sırasıyla şöyledir. 2/1, 3/1, 29/1, 30/1, 31/1, 32/1

"Görmek" anlamına da gelen "Ra" harfi 6 kere tekrarlanmaktadır.

10/1 Elif Lam Ra
11/1 Elif Lam Ra
12/1 Elif Lam Ra
13/1 Elif Lam Mim Ra
14/1 Elif Lam Ra
15/1 Elif Lam Ra 

ve bu harfin ilk zikredildiği ayette hurufu mukattanın Kur'an'ın işaretleri, ayetleri yani kodları olduğu bildirilmektedir.

10/1 - Elif lam ra tilke ayatül kitabil hakım
( Elif lam ra. Bunlar hakim kitabın ayetleridir. ) 

Ayette huruf haricinde yer alan cümle 6 harften oluşmaktadır. "Tilke (1) ayatü (2) el (3) kitabı (4) el (5) hakim (6) " Ayrıca "Hakim" kelimesi Allah'ın isimlerinden biridir.

Toplam 29 ( 2+9 = 11 ) surede huruf seti bulunmaktadır. 11 sayısının nümerolojik anlamı dikkate alındığında Hurufu Mukatta'nın farklı boyuta geçiş portalı açma vesilesi olduğu idrak edilmektedir. "Harf" kelimesi ilk kez Hacc suresinin 11. ayetinde geçmektedir.  

31 Temmuz 2020 Cuma

Kurban meselesi

"Kurban" kelimesi, "Kurb" ( Yakınlık, Yakında oluş ) kökünden ve "an" ( gibi olan ) ekinden oluşan ve "Yakınlaşan" anlamına gelen bir kelimedir. ( "Akraba" kelimesi de "Kurb" kökünden olup "Yakınlar, Yakınlığı olanlar" anlamına gelmektedir. Kur'an'da bu anlam "Zil kurba" olarak zikredilir. )

2/83 - Ve iz ehazna mısaka benı israıle la ta'büdune illellah ve bil valideyni ıhsanen ve Zİ L KURBA vel yetam vel mesakıni ....

( Ve zamanında İsrailoğullarının sözlerini aldık. Allah’ ın haricindekilere kulluk etmeyin, ana babaya, YAKINLIĞI OLANLARA, yetimlere ve yoksullara iyilik edin. ... )

İslami kültürde "Kurban" kelimesi "Kesilecek hayvan*" anlamıyla özdeşleştirilmiş olup, esas itibarıyla "Kurban" kelimesi insanları birbirlerine ve dolayısıyla Allah'a "yakınlaştıran / yakınlaşan kılan" ( kurban eden ) iyi ameller, doğruluk ve yüksek ahlak kavramlarını temsil etmektedir.

9/99 - Ve minel a'rabi men yü'minü billahi vel yevmil ahıri ve yettehızü ma yünfiku KURUBATİN ındellahi ve salevatir rasul e la inneha KURBETÜN  lehüm se yüdhılühümüllahü fı rahmetih innellahe ğafurun rahım

( Ve Araplardan kimi Allah’a ve sonraki güne inanır ve o harcadığını, Allah' ın indine ve resulün dualarına YAKINLAŞMA  addeder. İyi bilin ki kesinlikle o onlara YAKINLAŞMADIR. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Kesinlikle Allah affedendir merhametlidir. )

* Kur'an'da "kesilecek hayvan, davar" anlamına gelen kelime "Zibh" kelimesidir. Hz. İbrahim'in oğlunu boğazladığını gördüğü ve batıni mesaj içeren rüyasını konu alan ayet setinde bu kelime yer almaktadır. ( Türkçe'de de kullanılan "Mezbaha" kelimesi de "Zibh" kökünden türemiş olup "Hayvan kesim yeri" anlamına gelmektedir. )

37/107 - Ve fedeynahü bi ZİBHIN azım
( Ve BOĞAZLANACAK BÜYÜK HAYVANI ona fidye verdik. )

Bu ayet setinde, Allah yolunda ilerlemenin ve ruhsal tekâmülün nefsaniyetten feragat gerektirdiği teşbihi olarak yani sembolizm yoluyla bildirilmiştir.

"Kurb" kök kelimesi Bakara suresinin 72. ve Ahkaf suresinin 28. ayetinde "Yakınlaşma" anlamında kullanılmıştır.

4/172 - Len yestenkifel mesıhu en yekune abden lillahi ve lel melaiketül MÜKARRABUN ve men yestenkif an ıbadetihı ve yestekbir fe seyahşüruhüm ileyhi cemıa

( Mesih ve YAKINLAŞMIŞ melekler Allah için kul olmaktan çekinmezler. Kim O’na kulluk etmekten çekinir ve kibirlenirse, onların hepsini kendine toplayacaktır. )

46/28 - Fe lev la nesarahümüllezınettehazu min dunillahi KURBANEN aliheh bel dallu anhüm ve zalike ifkühüm ve ma kanu yefterun

( O halde, o Allah’tan başka YAKINLAŞMA OLARAK ilah edindikleri onlara yardım etmeli değiller miydi? Bilakis onlardan saptılar. Bu onların uydurma yalanları ve o iftira ettikleriydi. )

"Kurban" kelimesinin, zekât ve yakınlaşma vesilesi olmak üzere "kesilen hayvan" anlamında kullanıldığı ayetler şöyledir.

3/183 - Ellezine kalu innellahe ahide ileyna en la nü'mine li rasulin hatta ye'tiyena bi KURBANİN te'külühün nar kul kad caeküm rusülün min kablı bil beyyinati ve billezı kultüm fe lime kateltümuhüm in küntüm sadikın

( O "Kesinlikle Allah bize, resul bize ateşin yediği KURBAN ile gelene kadar inanmayacağımıza ahd verdi." diyenlere de ki: "Resuller önceden size açık deliller ve o söylediklerinizle geldiler. O halde eğer doğrular iseniz, neden onları öldürdünüz?" ) 

5/27 - Vetlü aleyhim nebeebney ademe bil hakk iz karraba KURBANEN fe tükubbile min ehadihima ve lem yütekabbel minel ahar kale le aktülennek kale innema yetekabbelüllahü minel müttekın Ve onlara Adem'in iki oğluyla ilgili haberi gerçekten oku.

( Zamanında KURBAN sunmuşlardı da onların birinden kabul edilmiş ve diğerinden kabul edilmemişti. " Seni kesinlikle öldüreceğim." dedi. Diğeri de "Kesinlikle Allah, sakınanlardan kabul eder." dedi. )

Beslenme amacıyla hayvan kesilmesi durumunda etinin adak ve zekât olarak ihtiyacı olanlara bağışlanması hususu belirli günlerde ifa edilecek bir eylem değil yaşam süresince ifa edilmesi gereken bir eylemdir. Bu husus Hacc suresinin 36. ayetinde bildirilmektedir. ( Bu ayette "Büyük, yoğun gövdeli kesilecek hayvan" anlamında kullanılan kelime "Büdne" kelimesidir. )

22/36 - Vel BÜDNE cealnaha leküm min şeairillahi leküm fıha hayrun fezkürüsmellahi aleyha savaf fe iza vecebet cünubüha fe külu minha ve at'ımül kania vel mu'terr kezalike sehharnaha leküm lealleküm teşkürun

( Ve BÜYÜK, YOĞUN GÖVDELİLERİ, onları size Allah' ın işaretlerinden kıldık. Onlarda size hayır vardır. O halde, saflar halinde dururlarken onların üzerine Allah' ın ismini hatırlayın. Yanları yaslandığında onlardan yiyin, kanaat edene ve fakir olup da dilenmeden durumunu anlatana yedirin. İşte onları böyle buyruğunuza verdik. Umulur ki şükredersiniz. )