Çeviri

Tuesday, August 6, 2019

Vicdanın temsilcisi “Kalp”

"Doğru ile yanlışı ayırt etmeyi ve doğruya yönlenmeyi sağlayan öz bilinç" anlamına gelen "Vicdan" kelimesi köken olarak "Vecd / Vicd" ( Bulmak ) kelimesinden türemiş olup "Bulma / Bulgu / Bulunç" anlamını taşır.

Vicdan kelimesinin batı dillerindeki karşılığı da "Bilinç" anlamını içeren aşağıdaki kelimelerdir.

Conscience ( Fra. / İng. )
Gewissen ( Alm. )

Dolayısıyla Vicdan kelimesi esas itibarıyla "Bilgi / Bulgu" anlamını taşımaktadır.

“Vicdan”, Öz Varlık’ın tekamülünü sağlayan temel mekanizmadır. Nefsaniyetini yani ferdi tatmin için madde alemine olan bağımlılığını azaltan her varlık vicdani açıdan ve dolayısıyla ruhsal açıdan yükselme kaydeder. Vicdan ve nefsaniyet düalitesi bir birimi ifade eden varlığın sınavı niteliğindedir. Ruhun kainattaki temsilcisinin Öz Varlık olması misali, “Vicdan” kavramının, kaba madde alemindeki temsilcisi “Kalp”’tir. Halk arasında yaygın olan “Kalpsiz” kelimesi, “Vicdansız” ( Merhametsiz, Anlayışsız, Sağduyusuz vb. ) kelimesi anlamında kullanılmaktadır. Sevginin sembolünün kalp olması, karşılıklı olumlu duygulara sahip insanların senkronik düşünmelerine istinaden söylenegelen "Kalp kalbe karşı" cümlesi de kalbin, vicdanın ve sevginin kaba madde alemindeki sembolü ( temsili ) olduğunu teyid etmektedir.

Kur’an’da “Kalp” kelimesinin “Vicdan” kavramına işaret edecek şekilde yer aldığı görülmektedir.

2/7 - Hatemallahü ala kulubihim ve ala sem’ıhim ve ala ebsarihim ğışaveh ve lehüm azabün azim ( Allah’ ın mühürü onların kalplerinin ve kulaklarının üzerindedir ve gözlerinde de perde vardır. Büyük azap onlaradır. )

2/10 - Fi kulubihim meradun fe zadehümüllahü merada ve lehüm azabun elimun bima kanu yekzibun ( Kalplerinde hastalık vardır. Böylece Allah onlara hastalıklarını artırır ve yalanlamış olduklarından dolayı elim azap onlaradır. )

2/88 - Ve kalu kulubüna ğulf bel leanehümüllahü bi küfrihim fe kalılen ma yü'minun ( Ve "Bizim kalplerimiz kılıflıdır." dediler. Bilakis Allah onları inkarlarından dolayı lanetledi. Artık çok azı inanır. )

Ayette şeytanların “vicdansız” olduklarını açıkça beyan ettiklerinden bahsedilmektedir. Onlar bu özelliklerini bir meziyet, bir ayrıcalık, şeytani bir ödül addetmektedirler.

6/43 - Fe lev la iz caehüm be'süna tedarrau ve lakin kaset kulubühüm ve zeyyene lehümüş şeytanü ma kanu ya'melun ( Onlara zorluğumuz, azabımız geldiğinde yalvarmalı değiller miydi? Ve lakin kalpleri katılaştı ve şeytan o yapmış olduklarını onlara süsledi. )

İlahi ilmin de ancak vicdan mekanizmasının işlemesi vesilesiyle kavranıp idrak edilebileceği Şuara suresinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmektedir.

26/192 - Ve innehu le tenzılü rabbil alemın ( Ve kesinlikle o alemlerin Rab’binin indirmesidir. )

26/193 - Nezele bihir ruhul emın ( Onu güvenilir ruh indirdi. )

26/194 - Ala kalbike li tekune minel münzirın ( Uyarıcılardan olman için senin kalbine, )

Ayrıca "Görmek" olarak bilinen eylemin gerçek manâsının "İdrak etmek, Akletmek, A lamak" olduğu, esas itibarıyla görmenin yani idrak ve akletmenin "Göz" ile değil "Kalp" ile yani "Vicdan" ile gerçekleştiği, göz ve kalp kelimelerinin sadece kaba madde alemindeki semboller olduğu ayetlerde bildirilmektedir.

22/46 - E fe lem yesıru fil erdı fe tekune lehüm KULUBÜN YA"KILUNE BİHA ev azanün yesmeune biha fe inneha LA TA'MEL EBSARU VE LAKİN TA'MEL KULUBÜLLETİ FIS SUDUR.

( O halde yerde gezmiyorlar mı? Onu AKIL ETMEYE KALPLERİ veya onu duymaya kulakları olsun. Kesinlikle GÖZLER KÖR OLMAZ VE LAKİN GÖĞÜSLERİN İÇİNDEKİ KALPLER KÖR OLUR. )

A'raf suresinin 179. ayetinde de "Anlama" eyleminin "Kalp" vasıtasıyla gerçekleştiği bildirilmektedir.

7/179 Ve lekad zera'na li cehenneme kesiran minel cinni vel insi LEHUM KULUBUN LA YEFKAHUNE BİHA ve lehum a'yunun la yubsirune biha ve lehum azanun la yesmeune biha ulaike kel en'ami bel hum edall ulaike humul ğafilun

( Ve cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için bıraktık. ONLARIN KALPLERİ VARDIR, ONLARLA ANLAMAZLAR. Onların gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibidirler. Bilakis daha da sapmışlardır. İşte onlar habersizlerdir. )

Kozmik iletişimin ( vahiy ) boyutlar arası portal kanalıyla gerçekleştiğinin "İki yay" ( Kavseyni ) teşbihi ile bildirildiği Necm suresinin aşağıdaki ayet setinde "Kalbin görmesi" ifadesi dikkat çekmektedir.

53/9 - Fe kane kabe kavseyni ev edna ( Artık mesafesi iki yay kadar veya daha yakındı. )

53/10 - Fe evha ila abdihi ma evha ( Böylece kuluna o vahyettiğini vahyetti. )

53/11 - Ma kezebel FUADU MA RAA ( KALP O GÖRDÜĞÜNÜ yalanlamadı. )








Monday, August 5, 2019

Zenginleşme ancak gasp ile olur.


Düalite olgusunun kaba madde alemi olan dünyadaki tezahürlerinden biri de “Zengin” ve “Fakir” kavramlarıdır. Bir topluluk içinde birisinin veya birilerinin “zengin” olması diğerinin veya diğerlerinin “fakir” olması gerekliliğini doğurur. Bunun aksi veya farklı bir versiyonunun tezahürü mümkün değildir. Tek nefisi teşkil eden bireylerin birbirlerinin yansıması oldukları ve bir vücudu oluşturan organlar gibi oldukları düşünüldüğünde, zengin olmaya çalışan birisi aslında kendisni fakir kılmaya çalışmaktadır.

Çok basit bir örnek incelenecek olursa; birlikte çalışıp üreten ve ürünü eşit olarak paylaşarak yaşamlarını devam ettiren bir topluluk içinde birilerinde daha çok ürün olması için ne olmuş olması gerekir? Elbetteki o “birilerinin” eşit paylaşılmak üzere depolanan ürünü gasp etmiş olmaları, çalmış olmaları gerekir. İşte bugün dünya üzerindeki zenginlik kavramı bu temel sistematiğe bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bugün “şirket” olarak anılan kuruluşlar esas itibarıyla hammadeye, ürüne, onu barındıran toprağa yani nimete malik olduklarını iddia etmek suretiyle, ihtiyaçlarını gidermek isteyen insanları kendilerine mecbur etmektedirler.

Halk arasında anonim olarak bilinen şu söz de oldukça çarpıcıdır. “Fakir, çalmasını bilmediği için fakirdir.”

Allahü Teala, nimetlerin, rızıkların insanlara eşit olarak bahşedilmiş olduğunu Fussilet suresinin aşağıdaki ayetinde bildirmektedir.

41/10 - Ve ceale fıha ravasiye min fevkıha ve barake fıha ve kaddera fıha akvateha fı erbeati eyyam sevaen lis sailın ( Ve "Orada, onun üstünde dağlar oluşturdu. Orada bereket verdi. Orada, gıdaları azıkları, araştıranlar için dört günde eşit olarak düzenleyerek ölçülendirdi." )
Nefsani unsurların esiri olarak madde obsesyonuna tutulmuş ve daha fazlasına sahip olma hırsına kapılmış insanlara ilişkin de aşağıdaki ayet önem arzetmektedir.

38/23 - İnne haza ehıy lehu tis'un ve tis'une na'ceten ve liye na'cetün vahıdetün fe kale ekfilnıha ve azzenı fil hıtab ( Kesinlikle bu benim kardeşim. Ona doksandokuz dişi koyun ve bana bir dişi koyun. "Onu bana ver." dedi. Beni söylemde yendi. )


Varlıklar arasında nimetin eşit dağılımını bozacak unsurların bertaraf edilmesi gerektiğine ve  madde çoklamanın helak edici unsuruna ilişkin aşağıdaki ayetler öne çıkmaktadır.

16/71 - Vallahü faddale ba'daküm ala ba'dın fir rızk fe mellezine füddılu bi raddı rizkıhim ala ma meleket eymanühüm fe hüm fıhi seva' e fe bi nı'metillahi yechadun ( Ve Allah, rızıklarda bazınızı bazınıza üstün kıldı. Ancak o üstün olanlar rızıklarını o ellerinin malik olduklarına vermezler ki onda eşit olsunlar. Yani Allah' ın nimeti ile cihad mı ediyorlar? )

2/219 - Yes'eluneke anil hamri vel meysir kul fıhima ismün kebirun ve menafiu lin nasi ve ismühüma ekberu min nef'ıhima ve yes'eluneke maza yünfikun kulil afv kezalike yübeyyinüllahü lekümül ayati lealleküm tetefekkerun ( Sana şaraptan ve kumardan sual ederler. De ki: "Onlarda insanlar için büyük günah ve faydalar vardır. Onların günahları faydalarından daha büyüktür." Sana neyi harcayacaklarını sual ederler. De ki: "Fazlasını ve iyisini." İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Umulur ki düşünürsünüz. )

102/1 - Elhakümüt tekasür ( Çokla övünme sizi alıkoydu, oyaladı. )
102/2 - Hatta zürtümül mekabir ( Kabirlere varıncaya kadar. )

104/2 - Ellezi cemea malen ve addedeh ( O malı toplayan ve onu adet adet sayan, )

104/3 - Yahsebü enne malehu ahledeh ( Malının onu ebedi kılacağını sanar. )

Kaba madde illüzyonunun gözlerini kör, zihinlerini sarhoş ettiği inkarcıların zihniyet olarak gelebilecekleri aşama Al’i İmran suresinin aşağıdaki ayetinde bildirilmektedir.

3/181 - Lekad semiallahü kavlellezine kalu innellahe fekırun ve nahnü ağniya senektübü ma kalu ve katlehümül enbiyae bi ğayri hakkın ve nekulü zuku azabel harık ( Kesinlikle "Allah fakirdir ve bizler zenginiz." diyenlerin sözlerini Allah duydu. O dediklerini ve habercileri haksızca öldürmelerini yazacağız. "Yakıcı azabı tadın." diyeceğiz. )

Thursday, August 1, 2019

Tekamül kademeleri ve nefsi arındırma

Tekamül sürecinde, herhangi bir varlık kademesinin ( planın ) üst tekamül sınırı bir üst kademenin alt seviyesi olan nefsaniyet unsurunu, nefsaniyete yakın alt tekamül sınırı da alt varlık kademesinin ( planın ) üst sınırını teşkil etmektedir. Bir örnek ile izah edilecek olursa, dünya hayatındaki nefsani düşünce, tutum ve davranışlar bir alt planda yani hayvan kademesinde insanlığa tekâmül etme vesilesi olan olgular konumundadır. Yani bir hayvanın insan olabilmesi için bilincinde olmadığı nefsaniyetin, benlik duygusunun ve bencilliğin oluşması, gelişmesi ve bilince yerleşmesi gerekmektedir. Varlığın insanlık kademesinden daha üst kademelere  çıkabilmesi için de bu nefsaniyet olgularını bilinçli olarak terketmesi gerekmektedir. Bu sürece Öz Varlığın temizlenmesi,  nefsin arındırılması süreci de denilebilir.

“Nefsaniyetten kurtulma” kavramı aşağıdaki ayetlerde net bir şekilde bildirilmiştir.

2/54 - Ve iz kale musa li kavmihı ya kavmi inneküm zalemtüm enfüseküm bittihazikümül ıcle fe tubu ila bariiküm faktülu enfüseküm zaliküm hayrun leküm inde bariiküm fe tabe aleyküm innehu hüvet tevvabür rahim ( Ve zamanında Musa kavmine "Ey kavmim siz buzağıyı kendinize edinerek kesinlikle nefislerinize zulmettiniz. O halde tevbe edip güzel yaratanınıza tabi olun da nefislerinizi öldürün. Bu, güzel yaratanınızın indinde size hayırlıdır." dedi. Böylece üzerinize tevbe eyledi. Kesinlikle O, O tevbeyi kabul edendir merhametlidir. )
Ayetteki “Nefisleri öldürmek” kavramı, nefsani olguları terketmek anlamını içermektedir.

64/16 - Fettekullahe mesteta'tüm vesme'u ve eti'u ve enfiku hayren li enfüsiküm ve men yuka şuhha nefsihi fe ülaike hümül müflihun ( O halde istidatınız olduğunca Allah’tan sakının, duyun, O’na itaat edin ve nefisleriniz için hayırlı olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden, kıskançlığından korunursa, artık işte onlar, onlar iflah olanlardır. )

12/53 - Ve ma überriü nefsı innen nefse le emmaratüm bis sui illa ma rahıme rabbi inne rabbi ğafurun rahım    ( Ve nefsimi iyi kılıp temizlemiyorum. Kesinlikle nefis, Rab’bimin merhamet gösterdiğinin haricinde, kötülüğü emreder. Kesinlikle Rab’bim affedendir merhametlidir. )


İnsan kademesinde olup da bir alt tekamül kademesi olan hayvan kademesinin üst nefsaniyet sınırını aşamamış olan ve günlük yaşamda her gün çokça karşılaşılan varlıkların durumu A’raf suresinin 179. ayetinde bildirilmiştir.


7/179 - Ve lekad zera'na li cehenneme kesıran minel cinni vel insi lehüm kulubün la yefkahune biha ve lehüm a'yünün la yübsırune biha ve lehüm azanün la yesmeune biha ülaike kel en'ami bel hüm edall ülaike hümül ğafilun ( Ve cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için bıraktık. Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Onların gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibidirler. Bilakis daha da sapmışlardır. İşte onlar habersizlerdir. )


Varlıklar, tekamül edebilmek için öncelikle kendilerine bahşedilen yaşam olgusunun, yemek, içmek, dışkılamak, ısınmak, serinlemek, cinsel tatmin sağlamak olarak sayılacak kaba madde ihtiyaçlarının karşılanmasından ibaret olmadığını idrak etmek durumundadırlar. Özetle, kaba madde planı olan dünyayı ruhsal tekamül yolunda bir vasıta addetmeyip, nefsani arzularının tatmini için bir vasıta addedenler cehennem olarak da anılan kaba madde planına ( dünya ) defaatle enkarne olmaya mahkumdurlar.

Bilgiyi terkedebilmek !?

Tekamül yolculuğunda ilerilere gidildikçe karşılaşılan bilgiler de artmakta, mahiyetleri ve manaları genişlemektedir. Bu nedenle tekamül etmek isteyen varlıkların belirli sabit bilgilere saplanıp kalmamaları, onları özümsemeleri ancak sabit fikir haline getirmemeleri gerekmektedir. Aksine, eldeki bilgiler ile yetinmeyip araştırmalara devam etmek ve araştırmalar sonucunda gelen yeni bilgiler ile eldeki bilgileri harmanlamak, yorumlar yapmak, sonuçlar çıkarmak ve böylelikle tekamül vesilesi olacak daha yeni bilgilere de erişmeye çalışmak gerekir. Tekamül yolculuğu sonsuz bir yolculuktur.

Bir varlığın kendi öz deneyimleri sonucu edindiği bilgilerin dışında bilgi olamayacağına kendisini inandırması, kendisini bilgi açısından yeterli görmesi ve mevcut bilgisini terkedemediği için gelişememesi fenomeni “Pragmatik Dogma Obsesyonu” olarak isimlendirilebilir. ( Bir varlığın, kendi öz deneyimi de olmadan sadece dış çevresinden aldığı bilgileri doğru ve gerçek bilgi addetmesi ise "Statik Dogma Obsesyonu" olarak adlandırılabilir. )

Bu fenomen Kur’an’ın Bakara suresinin 106. ayetinde bildirilmiştir.

2/106 - Ma nensah min ayetin ev nünsiha ne'ti bi hayrin minha ev misliha e lem ta'lem ennellahe ala külli şey'in kadır ( Ayetlerden neyi hükümsüz bırakırsak veya unutturursak, ondan daha hayırlısını veya onun aynısını getiririz. Allah' ın kesinlikle herşeye gücü yeten olduğunu bilmez misin? )

Ayette müteşabih bir ifadeyle, bir varlıkın idrak seviyesindeki değişime göre ayetlerin de mahiyet ve mana olarak genişleyeceğinden, detaylanacağından bahsedilmektedir. Zira Kur'an ayetlerinin her okunuşta farklı anlam, farklı algı ve hissiyat oluşturması fenomeni bu durumun ispatı niteliğindedir.

Dünya hayatı yanılgısı ve normal algısı


“Normal” kelimesi “Kural, Standart” anlamına gelen “Norm” kelimesinde türemiş olup “Kurala Uygun, Standarda Uygun” anlamına gelmektedir. “Normal” kavramı, insanın gerçek varlığı olan ruhunun yansıması olan Öz Varlığını bloke edip, onu fiziksel belirli kalıplara yani “dünya hayatına” hapsederek kontrol altına almak amacıyla satanik elit kitle tarafından telkin edilen düşünce, tutum ve davranışlar bütünü yani bir anlamda “standart” tanımıdır. 

Nedir bu “normlar”? 

Malum kitlenin tesis ettiği eğitim sisteminde empoze edilenleri temel bilgiler addetmek, onların istediği eğitimi almak, onların kurdukları şirketler sisteminde, topluma zerre kadar fayda sağlamadan, aksine dünyada dökülen kan ve gözyaşının bizzat müsebbibi olanlara köle olmak suretiyle hizmet etmek, parayı en büyük güç ve ulaşılması gereken bir hedef addetmek, onların izin verdiği bilgilere ulaşabilmek, onların istediklerini tüketmek, onların istedikleri yerlere gitmek, onların istedikleri gibi düşünmek ve davranmak, onların görülmesini, duyulmasını, hissedilmesini istediklerini görmek, duymak ve hissetmektir. Kısaca onlar neyi telkin ediyorlar ve neyin yapılmasını istiyorlarsa onları yapmak ve neyi “anormal” olarak telkin edip yasaklıyorlarsa ondan uzak durmak ve onu mekruh addetmektir.


Bu bağlamda, yaratılışın ve kainatın gerçeklerini içeren ilahi bilgilerinin araştırılması, metapsişik yeteneklerin geliştirilmesi ve ruhsal uyanış çalışmalarının yapılması gibi hususlar “anormal” ve tuhaf olarak algılatılmaya çalışılmakta veya yine aynı kitlenin kontrolündeki medya tarafından bu hususların saptırılmak suretiyle iletişimi yapılmaktadır. Bir başka deyişle, filmlerde, dizilerde, müziklerde ve muhtelif yayınlarda gerçek ilahi bilgiler kullanılmakta ancak satanik mesajlar verilmektedir. ( Kur’an’da yer alan “İlim üzerine sapmak” ifadesi bu meyanda önem arzetmektedir. )

Kur’an’da, tekamül sürecindeki bir sınav ve bir aldatmaca ( illüzyon ) olan “Dünya hayatı” yanılgısı bazı ayetlerde şöyle ifade edilmiştir.

3/185 - Küllü nefsin zaikatül mevt ve innema tüveffevne ücuraküm yevmel kıyameh fe men zuhziha anin nari ve üdhılel cennete fe kad faz ve MEL HAYATÜD DÜNYA İLLA METAUL ĞURUR ( Tüm nefisler ölümü tadacaktır. Ve ayağa kalkış gününde ödülleriniz kesinlikle size vefa edilecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp, cennete sokulursa kurtulmuştur. DÜNYA HAYATI ALDATICI META / MADDE / FAYDA HARİCİNDEKİ DEĞİLDİR. ) 

10/7 - İnnellezine la yercune likaena ve radu bil hayatid dünya vatmeennu biha vellezine hüm an ayatina ğafilun ( Kesinlikle o bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı, hoşnut olanlar, onunla tatmin olanlar ve o ayetlerimizden habersiz olanlar, )

30/7 - Ya'lemune zahiran minel hayatid dünya ve hüm anil ahırati hüm ğafilun ( Dünya hayatından görüneni bilirler. Onlar ahiretten habersizdirler. )

6/130 - Ya ma'şeral cinni vel insi e lem ye'tiküm rusülün minküm yekussune aleyküm ayatı ve yünziruneküm likae yevmiküm haza kalu şehidna ala enfüsina ve ğarrathümül hayatüd dünya ve şehıdu ala enfüsihim ennehüm kanu kafirın ( Ey cin ve insan topluluğu, sizden size ayetlerimi anlatan ve bu gününüze kavuşacağınız hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Nefsimiz üzerine şahidiz." dediler. Dünya hayatı onları aldattı ve nefisleri üzerine kesinlikle inkarcı olduklarına şahitlik ettiler. )


13/26 - Allahü yebsütur rizka li men yeşaü ve yakdir ve ferihu bil hayatid dünya ve mel hayatüd dünya fil ahırati illa meta ( Allah, rızkı dilediği kimseye genişletir ve daraltır. Dünya hayatıyla ferahlayıp sevinirler. Oysa dünya hayatı ahiretin yanında meta / madde haricindeki değildir. )

İnsanı, sadece 5 duyudan oluşan kaba madde alemi ( dünya ) algısına zorlayan ve bu suretle onu köleleştirmeye, robota dönüştürmeye çalışan bu satanik kitle kolektif bilincin uyanışı ve tesisi sürecinde olunan bu son dönemde bu amacı doğrultusunda dijital teknolojiyi ( yapay zeka, cloud teknolojisi, transhümanizm ( süper insan ! ) projesi vb. ) yoğun şekilde kullanmaya başlamıştır. Bu teknoloji insanların mevcut yeteneklerini de ( düşünme, hayal etme, yazma, okuma, yürüme vb. ) bloke etmek, insanı adeta felç etmek üzere kurgulanmaktadır.

Özünde, ruhun tesirindeki bedensiz Öz Varlık olan ve kendisine tekamüle dayalı sonsuz yaşam ve sonsuz kabiliyetler bahşedilmiş olan insan cahil bırakılmak suretiyle sadece maddesel olan dünya hayatının var olduğu bunun ötesinde bir şey olmadığı yanılgısına düşürülmektedir. Allahü Teala’nın açılım ve idrak yükselmesi bahşettiği insanlar ise gerçeği farketmekte, kolektif bilincin ve farkındalığın tesisi için çalışmaktadırlar

Wednesday, July 31, 2019

“Yunus” kelimesinin gizemi ...

Spiritüel ( Ruhsal ) uyanışın idrak edildiği, içinde bulunulan kıyamet ( idraki uyanış, ayağa kalkış ) döneminde döneme uygun filmlerin de vizyona girdiği görülmektedir. Bu filmlerin bazılarında, filmin ana karakteri olan ve toplayıcı, bir araya getirici, yönlendirici niteliğe sahip karakterin isminin “Jonas” olduğu dikkat çekmektedir. Bu filmlerden bazıları “The Giver”, “Dark”, “Sense 8” olarak sayılabilir.

“Jonas” ismi “Yunus” isminin batı dillerindeki telafuz edilmiş halidir. “J” harfi, “Y” olarak telafuz edilebilmektedir. Kur’an’da Yunus’un, balığın karnında kalma kısası yer almaktadır.

Yunus kelimesi kök olarak incelendiğinde “Yun” ve “us” kelimeleri ortaya çıkmaktadır. Yunus kelimesinin kökü “Yun” olup, “us” bir ektir. ( Örnek : Calcul – Calculus, Novo – Novus ... ) “Yun” kelimesindeki temel harfler de “Y” ve “N” harfleridir. ( Kök analizinde ünsüz harfler dikkate alınır. )

Bu çerçevede, aşağıdaki kelimeler içerdikleri ortak anlam olan “Başkalaşma, Diğer tarafa geçiş, Diğer hale geçiş” anlamları itibarıyla önem arzetmektedirler. ( Yunus’un balığın karnında kalması da bulunduğu ortamdan / boyuttan başka bir ortama / boyuta geçişinin sembolü niteliğindedir. )

JENes = Ötesi, diğer tarafı ( Alm. )
YAN = Bulunulan yerin öte tarafı
YANi = Diğer deyişle
YENi = Diğer ilk
YİNe = Diğer sefer
YİN YANg = Düalite ve diğeri kavramını içeren ezoterik sembolün ismi
YANmak = Maddenin karbona yani diğer hal olan amorf hale dönüşmesi
YANsımak = Bir cismin diğer tarafta görülmesi
YANkı = Sesin diğer taraftan da duyulması, sesin düal olarak tezahürü
YONtmak = Maddenin şeklinin değiştirilmesi, başka hale sokulması
YÖN = Gidilecek taraf, mevcut konuma göre oluşma potansiyeli olan değişiklik
YENmek = Diğerine göre ileriye geçmek, üste çıkmak
JEUNesse = Gençlik ( Fra. ), yaşlılığa göre değişim
JUNGheit = Gençlik
YOUNg = Gen ( İng. )

YONİ = Sanskritçede “Yaşam Kaynağı Organ, Vajina, Kaynak, Doğum Yeri, Yaşamın Başlanngıcı” gibi anlamlara sahip olan bir kelime olup, vajina veya dikey bir göze benzeyen şekil ile sembolize edilmektedir.


Düalitenin ve sonsuz döngünün ( sürekli YENİlenmenin / YİNElenmenin ) sembolü olan figürün ismi olan "Yin Yang" kelime setinde de "Yeni / Yine" ve "Young / Jung" kelimeleri görülmektedir.



Antik Roma’da, başlangıçların, kapıların, geçişlerin, zamanın, düalitenin, kapı yollarının, geçitlerin ve bitişlerin tanrısına verilen isim JANUS’tur. Janus, farklı yönlere bakan iki baş ile sembolize edilmektedir. ( “J” harfi “Y” olarak telafuz edilebildiği gibi “C” olarak da telafuz edilebilmektedir. Bu durumda “Janus” kelimesi “Canus” olarak düşünüldüğünde ve ünlü harfler çıkarıldığında ortaya “CNS” kökü çıkmaktadır. Bu kök, farklılığın, türleşmenin kelimesi olan “CİNS” kelimesinin kökü olabilir. Bu bağlamda, “Cinsel İlişki” kavramı, cinlerle ilişki anlamı saklı kalmak suretiyle, “Geçişli, birbirine geçişli ilişki / Farklılıkların ilişkisi ( kadın / erkek )” anlamına geliyor olabilir. )

Yunus suresinin 10. sure olması ve 109 ayetten oluşması, “1” ( 1+0 ) ve “1” ( 1+0+9 = 1 ) yani “11” nümerolojisi açısından dikkat çekmektedir. Bilindiği üzere “11” sayısı portal açılışı vesilesiyle farklı boyuta / aleme / frekansa / plana geçişin nümerolojik sembolüdür.

Ayrıca Kur’an’da “Yunus” kelimesi ilk kez Bakara suresinin 163. ayetinde zikredilmektedir. ( 1+6+3 = 10 ... “1” )

4/163 – İn (1) na (2) evhayna (3) iley (4) ke (5) kema (6) evhayna (7) ila (8) nuhın (9) ve (10) en (11) nebiyyıne (12) min (13) ba'di (14) h (15) ve (16) evhayna (17) ila (18) ibrahıme (19) ve (20) ismaıyle (21) ve (22) ishaka (23) ve (24) ya'kube (25) ve (26) el (27) esbatı (28) ve (29) ıysa (30) ve (31) eyyube (32) ve (33) YUNÜSE (34) ve (35) harune (36) ve (37) süleyman (38) ve (39) ateyna (40) davude (41) zebura (42)

( Kesinlikle biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen habercilere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a , Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. )

Tuesday, July 30, 2019

Sen nefsinin prangalarından kurtuldun mu ki?

İnsanın en büyük yanılgısı, sanki kendisi doğruyu yapıyormuş, kendisi farklıymış gibi diğer insanları eleştirmesi, onları yönlendirmeye hatta onlara hükmetmeye çalışmasıdır. Bu hususa Kur’an’da aşağıdaki ayetlerle dikkat çekilmektedir.

2/44 - E T’EMÜRUNEN NASE BİL BİRRİ VE TENSEVNE ENFÜSEKÜM ve entüm tetlunel kitab e fe la ta'kılun 

( Kitabı okuduğunuz halde, İNSANLARA İYİLİĞİ EMREDERSİNİZ DE NEFSİNİZİ UNUTUR MUSUNUZ? O halde akıl etmez misiniz? )

53/32 - Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah hüve a'lemu biküm iz enşeeküm minel erdı ve iz entüm ecinnetun fi butuni ummehatiküm fe LA TÜZEKKU ENFÜSEKÜM hüve a'lemu bi men itteka

( Onlar büyük günahtan ve ahlaksızlıktan, küçük günahlar haricinde, kaçınırlar. Kesinlikle Rab’binin affı geniştir. Sizi yerden inşa ettiği zamanı ve sizin annelerinizin karınlarında cenin olduğunuz zamanı O bilir. O halde NEFİSLERİNİZİ TEMİZE ÇIKARMAYIN. O sakınan kimseyi bilir. )

Bu husus bir atasözü ile de dile getirilmiştir. “Çuvaldızı kendine, iğneyi başkasına batır.”

İncil’de konuya ilişkin şu ayet seti yer almaktadır.

40 Matta 7-3 Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin?

40 Matta 7-4 Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, 'İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım' dersin?

40 Matta 7-5 Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.

Hatta günümüzde, “Bilinçli olarak ! başkalarını kendi yaptıklarıyla suçlama” eğilimi yayılmış durumdadır.

Başkalarına yönlendirme ve yardımda bulunmak isteyen varlıkların öncelikle “Öz Varlıklarını” ( Nefslerini ), onu kaba madde alemi olan dünyaya bağlayıp hapseden prangalarından kurtarmaları ve arınmaları gerekmektedir. Nefsin kendisini arındırması gereken olgular, Kur’an’da ilk yer aldıkları ayet kodu ile aşağıda belirtilmiştir.

İkiyüzlülük ( Nifak ) ( 3/167 )
Nankörlük ( Kenud ) ( 100/6 )
Zorbalık ( Cebbar ) ( 5/22 )
İnatçılık ( Ledd, Marid, Anid ) ( 2/204, 4/117, 11/59 )
Kıskançlık ( Hased ) ( 2/109 )
Hırs ( Hırs ) ( 2/96 )
Şehvet ( Şehvet ) ( 3/14 )
Kibir, Ululanma, Büyüklenme ( Kibr, Ulüvv ) ( 2/34, 27/31 )
Yalan ( Kezzab ) ( 2/10 )
İftira ( İftira ) ( 3/24 )
Tuzak, Hile ( Mekir, Keyd ) ( 3/54, 3/120 )
İhanet ( İhanet ) ( 8/27 )
Haksızlık, Zulüm, Adaletsizlik ( Bi Gayril Hakk, Zulüm, Bi Gayri Adl ) ( 2/61, 2/35, 4/3 )
Cehalet ( 2/67 )
Çokluk Arzusu ( Tekasür ) ( 102/1 )

Monday, July 29, 2019

Spiritüel Çağ ... “21.” Yüzyıl

Kaba maddeye, ruhun kainattaki temsilcisi olan Öz Varlık tarafından kuvvet uygulandığında, kaba maddenin ya şekli değişmekte ya da hareket etmektedir. Bu fenomen, temel niteliği ataletten ibaret olan Kaba Maddenin harekete, farklılaşmaya, ilerlemeye karşı direncinin, tepkisinin bir tezahürüdür. Bir başka deyişle, "Kaba Madde", tabiatı itibarıyla tekâmül karşıtı bir durum arzetmektedir.

Spritüalizmde "Tesir" olarak anılan kavram, kainatın temel yapısını oluşturan ve insan algısına göre yok hükmünde olan amorf maddeye iletilen ve kainat içinde ses frekansı olarak tezahür eden olgudur. Her amorf madde, bir isme karşılık gelen ses frekansı sayesinde algılanabilir halini ( şeklini ) alıp "madde" olmaktadır. Böylelikle algılanabilir "yaratılış" vuku bulmaktadır. Adem'e öğretilen ve "emanet" olarak nitelenen "isimler" bu nedenle yaratılışın kodları yani "ses frekansı"nı oluşturan "kaynak kodları" niteliğini taşımaktadır.

Temel düalite olan "Yokluk ve Varlık" kavramlarından sonraki safhadaki, yani "Varlık"'ın sebebi olan “Yaratılıştaki” aktif olgu Ruh, pasif olgu ise Maddedir. İkincil düalite budur. "İyi ve Kötü" düalitesiyle bakıldığında ise Ruh iyi, Madde kötü konumundadır. İşte bu nedenledir ki 2'nin 1'lenmesi yani algıda maddenin yok olması sadece ruhun kalması gerekmektedir. 21 sayısı da bu yüzden ruhun sembolü olarak tezahür etmekte ve bu nedenle 21. Yüzyıl "Spiritüel Çağ” ( Ruhsal Çağ ) olarak adlandırılmaktadır.  

Hatırlanacağı üzere, "Ruh" kelimesinin nümerik sembolü 21 sayısıdır. Zira "Ruh" kelimesi Kur'an'da 21 kere tekrarlanmaktadır. "Ruh ilminden" bahsedilen yegane ayet olan İsra suresinin aşağıdaki ayetinin kodunun nümerolojik değeri de 21 olmaktadır. ( 1+7+8+5 = 21 ) Ayrıca bu ayet 21 kelimeden oluşmaktadır.

17/85 Ve (1) yes'elune (2) ke (3) an (4) er (5) RUH (6) kul (7) er (8) RUHU (9) min (10) emri (11) rabb (12) i (13) ve (14) ma (15) utitum (16) min (17) el (18) ilmi (19) illa (20) kalila (21) 
( Ve sana RUHTAN sual ediyorlar. De ki: "RUH, Rab’bimin işlerindendir. İlminden size azıcık haricinde verilmemiştir." )

Çağlar Şeması incelendiğinde, şemada 21. yüzyıldan sonra "yüzyıl" olarak tanımlanan bir dönem olmadığı görülmektedir.

                 
Kur’an’da “Ruh ilminden” bahsedilen ayette 21 nümreolojisi bulunduğu hatırlanmalıdır.

17/85 – Ve (1) yes'elune (2) ke (3) an (4) er (5) RUH (6) kul (7) er (8) RUHU (9) min (10) emri (11) rabb (12) i (13) ve (14) ma (15) utıtüm (16) min (17) el (18) ılmi (19) illa (20) kalıla (21) ( Ve sana RUHTAN sual ediyorlar. De ki: "RUH, Rab’bimin işlerindendir. İlminden size azıcık haricinde verilmemiştir." )

-        Ayet kodunun nümrolojik değeri 21 olmaktadır. ( 1+7+8+5 = 21 )
-        Ayette 21 kelime bulunmaktadır.
-        Ayrıca “Ruh” kelimesi Kur’an’da 21 kere tekralanmaktadır.

Sunday, July 28, 2019

Kaba Madde Olmayan Öz Varlık

Madde alemi olan kainat içinde var olan ve Ruh alemindeki ruhlardan iletilen tesirler ile idrak ve devinim kazanan varlıklar için, idraki tekamül durumlarına göre üç farklı tezahür kategorisi bulunmaktadır.

1- Kaba Madde ( Bedenli / Nefs - Dünya / Cehennem / Siccin )

2- Yarı Süptil Madde ( Yarı Bedenli - Cennet / Sirius / Sevgi Planı )

3- Süptil Madde ( Bedensiz Öz Varlık - İlliyin )

Kur'an'da sıkça ifade edilen "Dünya hayatının metası / maddesi ancak bir aldatmacadır." ifadesi Öz Varlık'ın gerçek yaşam planının dünya olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Kaba Madde varlık için "farkındalık sınavına" konu olan bir illüzyondan, bir yanılsamadan ibarettir.

3/185 - Küllü nefsin zaikatül mevt ve innema tüveffevne ücuraküm yevmel kıyameh fe men zuhziha anin nari ve üdhılel cennete fe kad faz ve MEL HAYATÜD DÜNYA İLLA METAUL ĞURUR ( Tüm nefisler ölümü tadacaktır. Ve ayağa kalkış gününde ödülleriniz kesinlikle size vefa edilecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp, cennete sokulursa kurtulmuştur. DÜNYA HAYATI ALDATICI  META / MADDE / FAYDA HARİCİNDEKİ DEĞİLDİR. ) 

Vazife planındaki varlık kategorisi olan Süptil ( Bedensiz ) Varlık aşamasından önceki plan / alem Cennet kelimesiyle sembolize edilen ve bir staj yeri niteliğinde olan Yarı Süptil plandır. 

Kur'an'da, Yarı Süptil alem olan cennetteki varlıkların maddesel niteliklere haiz olmadıkları, Taha suresinin aşağıdaki ayetlerinde yeme, içme, ısınma ve serinleme gibi temel maddesel ihtiyaçların söz konusu olmadığı vurgulanarak belirtilir. Ayrıca cennetten çıķarılıp kaba madde alemi olan dünyaya intikal ettirilmenin "meşakkat" vesilesi olduğu da bildirilir.

20/117 - Fe kulna ya ademü inne haza adüvvün leke ve li zevcike fe la yuhricenneküma minel cenneti fe teşka ( Böylece, "Ey Adem, kesinlikle bu senin için ve eşin için düşmandır. O halde, kesinlikle sizi cennetten çıkarmasın. Yoksa meşakkat içinde bedbaht olursun." dedik. ) 

20/118 - İnne leke en la tecua fıha ve la ta'ra ( Kesinlikle sana orada acıkmaman ve çıplak olmaman vardır. ) 

20/119 - Ve enneke la tazmeü fıha ve la tadha ( Ve kesinlikle sen orada susamazsın ve sıcakta yanmazsın. ) 

Cennetin niteliklerinden bahsedilen ayet setinin ilk ayetinin kodunun nümerolojik değeri 11 olmaktadır. ( 2+0+1+1+7 = 11 )

Aynı bilgiler İncil'in Vahiy suresinin 66 Vahiy 7-16 kodlu ayetinde de verilmektedir.

66 Vahiy 7-16 Artık acıkmayacak, Artık susamayacaklar. Ne güneş ne kavurucu sıcak çarpacak onları.

66 Vahiy 7-17 Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek Ve yaşam sularının pınarlarına götürecek. Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek."

Maddesel olmayan varlıklara ilişkin bir başka bilgi de Enbiya suresinin 8. ayetinde ters örnekleme yöntemiyle ve ebediyet vurgusuyla aktarılmaktadır. 

21/8 - Ve ma cealnahüm ceseden la ye'külunet taame ve ma kanu halidın ( Ve onları yemek yemeyen gövdeler, vücutlar kılmadık. Ebedi de değillerdi. ) 

- Ayet kodunun nünerolojisi yine 11 olmaktadır. ( 2+1+8 = 11 ) 
- Ayrıca ayet numarasının 8 olması da "Yeni döngü başlangıcı" sembolizmine dikkat çekmektedir. 

Yukarıda yer alan ayetler nefsaniyet olgusunun esiri olmuş insanlığın peşinde koştuğu şehvet, iştah, mülkiyet ve riyaset dörtlüsünün ( rabia ! ) aslında var olmayan, batıl ve aldatıcı kavramlar olduklarını bildirmektedirler. 

Kur'an'da, cehennem olarak sembolize edilen kaba madde alemi dünya "Siccin" ( Zindan ) kavramıyla, Öz Varlık'ın özgürlüğüne ulaştığı süptil alem ise "İlliyin" ( En yüksek gök / plan / alem ) kavramıyla ifade edilmektedir. Her iki kavramın da aslında bir yazı, bir kodlama olduğu da "Kitab-ı merkum" ( Rakamlandırılmış kitap ) ifadesiyle açıklanmaktadır. 

83/7 - Kella inne kitabel füccari le fi SİCCİN ( Hayır. Kesinlikle günahkarların kitabı, yazısı SİCCİNİB içindedir. ) 

83/8 - Ve ma edrake ma SİCCİN ( Ve SİCCİNİN ne olduğunu sana ne bildirir? ) 

83/9 - Kitabun merkum ( Rakamlandırılmış kitap. ) 

...............

83/18 - Kella inne kitabel ebrari le fi İLLİYİN ( Asla kesinlikle iyilerin kitabı, yazısı İLLİYİNİN içindedir. ) 

83/19 - Ve ma edrake ma İLLİYUN ( Ve İLLİYİNİN ne olduğunu sana ne bildirir? ) 

83/20 - Kitabun merkum ( Rakamlandırılmış kitap. )

Emanetin gizli kodu “Kan”

İnsan, yaratma kudretinin, yaratılışın, ünitenin ve ilahi nizamın kodlarını Rab'bin "emaneti" olarak taşımaktadır. Kur'an'da geçen "Ruhundan üfleme." ( 32/9 ) ve "Emaneti insan yüklendi." ( 33/72 ) ifadeleri bu durumu açıklamaktadır. Akaşa Kayıtları veya Ana Kitap ( Ümmül Kitab ) olarak da bilinen, yaratılışın ve kader mekanizmasının temelini oluşturan bu kozmik bilgilerin / kodların yani insanın taşımayı üstlendiği emanetin kaba madde alemi olan dünyadaki depolanma yeri insanın kaba bedeninin içindeki "Kan"'dır. 

Türkçe'deki "Kan" kelimesi "Oldurma, Yapabilme Kudreti" anlamı itibarıyla Arapça'daki "Kun" ( Olmak ), İngilizce'deki "Can" ( Yapabilmek ) ve Almanca'daki "Kann" ( Yapabilmek ) fiilleriyle ortak kökene sahip görünmektedir. 

Atatürk'ün "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki adil kanda mevcuttur." söylemi bu bağlamda büyük önem ve derin mana arzetmektedir. 

Arapça'da "Kan" kelimesinin karşılığı "Dima / Dem" kelimesi olup, bu kelime de "Daim olma, Zaman, Kıvama gelme, Olgunlaşma" anlamlarını içermektedir. ( Örnek : Daimi, Devam, Demlemek ) 

Kur'an'da "Dem" ( Kan ) kelimesi ilk kez 2/30 kodlu ayette, Ünite'nin ve Rab'bib birliğinin sembolü olan "10" yani "1" ( 1+0 = 1 ) nümerolojisi ile yer almaktadır. 

Ayette yüce Rab'bimiz bir "halife" yani "takipçi" ( emanetçi ! ) yaratacağını bildirmektedir. 

2/30 - Ve (1) iz (2) kale (3) rabbü (4) ke (5) li (6) el (7) melaiketi (8) inn (9) I (10) caılün (11) fi (12) el (13) erdı (14) halifeh (15) kalu (16) e (17) tec'alü (18) fı (19) ha (20) men (21) yüfsidü (22) fı (23) ha (24) ve (25) yesfikü (26) ed (27) DİMA (28) ve (29) nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek kale innı a'lemü ma la ta'lemun ( Ve zamanında Rab’bin meleklere "Kesinlikle BEN yerde halife oluşturacağım." dedi. "Biz seni övgünle överken ve seni kutsarken orada bozgun yapan, KAN döken birini mi oluşturacaksın?" dediler. "Kesinlikle ben sizin bilmediğinizi bilirim." dedi. ) 

- Ayette Rab'bi tanımlayan "I" ( Ben ) zamiri 10. kelime, "Dima" ( Kan ) kelimesi ise 28. ( 2+8 = 10 ) kelimedir. 

- Ayrıca Kur'an'da "Melek" kelimesinin de ilk kez geçtiği bu ayetteki "Melaiket" ( Melekler ) kelimesi "8." kelimedir. ( 8 sayısı melek, sonsuz döngü ve yeni döngü başlangıcı kavramlarının nümerik sembolüdür. Melek kelimesi Kur'an'da 88 kere tekrarlanmaktadır. )

Friday, July 26, 2019

Ben aslında BİZim.

Toplumsal bellek ve idrak bileşimi olan ve Ünite'yi ( Birliği ) oluşturan Kolektif Bilinci özümseme ve onun bir parçası olma seviyesine erebilmiş olan varlıklar artık ferdi mevcudiyetlerinin söz konusu olmadığını, her bir varlığın bir diğerinin yansıması olduğunu dolayısıyla "Ben" yerine büyük bir "Biz"'in olduğunu hissetmektedirler. 

Evvelki bölümlerde incelendiği üzere Kur'an'da yer alan "Tek nefisten yaratılmış olma" kavramı aslında "Biz" olan "Birliği" tanımlamaktadır. 

Kur'an'da "Biz" ( Na ) zamiri ilk kez Ünite yolunda ilerleyen ve kader mekanizmasında sorumluluk alarak varlıkların tekâmülüne vesile olan Vazifeli Varlıkları tanımlamak üzere bir fiilin çekim hali içinde ve bulunduğu ayetteki 8. kelime olarak geçmektedir. 

Ayetteki ikinci "Na" ( Biz ) zamiri ise 11. kelimedir. 

2/23 - Ve (1) in (2) küntüm (3) fı (4) raybin (5) min (6) ma (7) nezzelNA (8) ala (9) abdi (10) NA (11) fe e'tu bi suratin min mislih ved'u şühedaeküm min dunillahi in küntüm sadikın ( Ve eğer o kulumuza indirdiğiMİZden şüphe içindeyseniz haydi aynısından bir sure getirin. Eğer doğrular iseniz Allah’tan başka olan şahitlerinizi de çağırın. ) 

Yeni döngü başlangıcı, sonsuz döngü ve melek kavramlarının nümerik sembolü olan 8 sayısı ve üst boyuta / aleme / plana / frekansa geçiş kapısının nümerik sembolü olan 11 sayısının "Biz" ( Na ) zamirine ilişkin olarak kullanılmış olması hem ünitenin  nümerik sembolü olan "1" sayısı ( 8+1+1 = 1 ), hem de 8x11 = 88 sayısı açısından dikkat çekmektedir. ( 88 sayısı Melek kelimesinin Kur'an'daki tekrar adedi olan sayıdır. )

Wednesday, July 24, 2019

Din = Borç = Ahde vefa

“Din” kelimesinin kökeni “Deyn” ( Borç ) kelimesine dayanmaktadır. Batı dillerindeki “Dignity”, “Dignite” ( Haysiyet ) kelimesi de aynı kökten kaynaklanmaktadır. “Din” kelimesi özünde “Verilen bir sözün, ahdin yerine getirilmesi”, “Borcun ödenmesi” anlamını taşımaktadır.

Bu durumda “Din”, “Ruh”’tan gelen tesirlerle madde alemi olan kainatta titreşen idrakli süptil madde halindeki bir “Öz Varlığın”, tekamül amacıyla kendisine kaba madde alemi olan dünyada “Beden”li yaşam ( İnsan olma ) bahşedilmeden önceki aşamada, yaşam sürecinde uyması gereken hususlar ve ifa etmesi gereken işler konusunda Yaratıcı’ya verdiği sözü ve buna karşılık O’ndan aldığı “borcu” ( yaşam liyakati ) ifade etmektedir. Özetle ortada ilahi ve kozmik bir “anlaşma” bulunduğu görülmektedir.

Konuya ilişkin ayetler şöyledir.

33/72 - İnna aradnel emanete ales semavati vel erdı vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan innehu kane zalumen cehula ( Kesinlikle göklere, yere ve dağlara emaneti biz gösterdik de onu yüklenip taşımaya yanaşmadılar, direttiler, çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Kesinlikle o zalimdir cahildir. )

2/40 - Ya benı israılezkür ni'metiyelletı en'amtü aleyküm ve evfu bi ahdı ufi bi ahdiküm ve iyyaye ferhebun ( Ey İsrailoğulları*, o üzerinize verdiğim nimeti hatırlayın ve ahdime vefa edin ki ben de ahdinize vefa edeyim. Ve ancak benden korkun. )

*Ayetteki “İsrailoğulları” ifadesi, “İsra” ( Gönderi ), “El” ( İlah ) kök kelimelerini içermekte ve esas itibarıyla “Allah’ın Gönderisi” anlamını taşımakta ve dünyaya gönderilen “İnsan”’ı temsil etmektedir.

“Yevmed Din” ( Din Günü ) ve “Yevmel Hısab” ( Hesap Günü ) kavramlarının aynı dönemi temsil etmelerindeki sebeb de söz konusu dönemin, insanın yaşam sürecindeki düşünce, tutum ve davranışlarına ilişkin bir “hesap verme”, “borç ödeme durumunun değerlendirmesi” dönemi olmasıdır.

Ayrıca "Din" belirli ritüelleri sürekli tekrarlamaktan öte bir kavram olup, din, iyiliği ve doğruluğu aramak, kötülükten ve nefsaniyetten arınmaktır. "İyilik"'in anlamı ise Bakara suresinin 177. ayetinde açık olarak bildirilmiş ve dogmatik ritüelin ( Dua esnasında yüzün doğuya ve batıya çevirilmesi gibi ) tek başına dini vecibenin iifası anlamına gelemeyeceği vurgulanmıştır.

2/177 - Leysel birra en tüvellu vücuheküm kıbelel meşrikı vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahıri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyın ve atel male ala hubbihı zevil kurba vel yetama vel mesakıne vebnes sebıli ves sailıne ve fir rikab ve ekames salate ve atez zekah vel mufune bi ahdihim iza ahedu ves sabirıne fil be'sai ved darrai ve hıynel be's ülaikellezine sadeku ve ülaike hümül müttekun 
( Yüzünüzü doğu ve batı doğrultusuna çevirmenizde iyilik yoktur. Lakin iyilik, o Allah’a , sonraki güne, meleklere, kitaba, habercilere inananlara, sevdiklerine, yakınlarına, yetimlere, yoksula, yolda kalmışa, dilenenlere, boyunduruk içindekilere sevgiyle mal verenlere, duaya kalkanlara, zekatı verenlere, ahdettiklerinde ahdlerini ifa edenlere, zorlukta, sıkıntıda, darlıkta ve zor savaş zamanında sabredenleredir. İşte onlar doğrudurlar ve işte onlar sakınırlar. )

İlahi Nizam ve Kainat kitabında yer alan aşağıdaki bölüm de bu kapsamda dikkat çekmektedir.

“O insanın dünyada yaşaması, kendisine sahip olan varlığın, dünyaya inmezden evvel diğer vazifelilerle birlikte hazırlamış olduğu dünya tatbikatı plânını gerçekleştirmesi içindir. Binaenaleyh o varlık dünyaya gelmezden evvel yapması lâzım gelen işleri tasarlamış, gözüne almış ve onları yapacağına söz vermiştir. Mademki o buna söz vermiştir, dünyaya inişi de bu verdiği sözün tatbiki içindir, o hâlde dünyaya indikten sonra onun verdiği sözü tutması ve borcunu ödemesi, yâni tasarlanmış plânı tatbik etmesi şart olur. Zira vazife plânının tensibi ile kararlaştırılmış işlerin yapılması zarurîdir. Böylece karar verilen işler vicdan mekanizması muvazenesinin ahengi içinde tatbik edilir......... Bu kadar ince hesaplarla hazırlanmış bir plân etrafında bir sürü vazifelinin faaliyeti, emeği geçerek meydana getirilmiş bir bedenin sahibi olan varlığın, mensup bulunduğu mâşerî plânın fertlerine karşı elbette borçları olacaktır. Ve bu borçları o, daha dünyaya gelmezden evvel tekeffül etmiştir. Buna rağmen bir gün kalkar da bu hazırlayıcılar ve yardımcılar muvacehesinde vermiş olduğu sözü unutur, kararlarından döner, borçlarını red-deder, plânını tatbik etmekte tembellik gösterir ve hattâ üstelik intihar da etmeye kalkışırsa vazife sezgisine ne kadar aykırı ve uzak bir harekette bulunmuş olur. .................. Beden bir varlığa hizmet eder ve kaba dünya maddelerinde o varlığın sembolü olur. Tıpkı ruhun sembolü de daha derin mânâda varlık olduğu gibi. Şu hâlde dünyada, bedenden ruha kadar uzanan bu birbirinden farklı beden-varlık-ruh münasebeti insanlarda, bedenin içinde ruh varmış zehabını uyandırır.”

Tuesday, July 23, 2019

“SATmak”, “SATan” ve “ŞEYTan”

Kelimelerin ortak tek bir kökenden geldikleri, etimolojik analizlerden ve diller arasındaki kelime paylaşımlarından anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda, Türkçe’de yer alan “Satmak” filinin kökü ve Arapça’da yer alan “Sat” fiilinin kendisi olan “Sat” kelimesi ile batı dillerinde “Satan” olarak telafuz edilen “Şeytan” kelimesindeki “Sat” veya “Şeyt” kökleri ilginç bir durum arzetmektedir.

Sat’ = Yüksek olmak, Kesmek ( Anlam içeriği, “Büyüklenip, nimete kendisinin sahip olduğunu zannedip diğerlerinin erişimini kesmek, kısıtlamak. )

Şeyt = Helak olmak, Kaynamak, Yanmak

“Sat” ve “Şeyt” kelimelerinin anlamları İblis’in ve onun neferi şeytanların temel işlevini tanımlamakta gibidir. “Her türlü nimeti engellemek, varlıkları ateş azabına ve helake sürüklemek”

Zira “Satmak” fiili, Allahü Teala’nın karşılıksız olarak bahşettiği nimetlerin birileri tarafından gasp edilmesi ve diğerlerine dünya metası karşılığında kısıtlı olarak verilmesi eyleminden ibarettir.


Sat+an, Şeyt+an .... sondaki “an” eki “gibi olan, yapan” anlamı taşımaktadır. ( Örnek: Kurb+an ( Yakınlaşan ), İtaly+an ( İtalya ile ilgili olan ) )

A’raf ve Maun surelerinin aşağıdaki ayetleri, nimete erişimin İblis tarafından nasıl engellendiğinin açık beyanı niteliğindedir.

7/16 - Kale fe bima ağveytenı le ak'udenne lehüm sıratakel müstekım ( "Öyleyse, beni azdırmandan dolayı, onlara karşı, senin doğru yolunun üstüne oturacağım." dedi. )

107/7 - Ve yemneunel maun ( Ve ihtiyaçlığı, yardımı engelleyip menederler. )
“Şirketler satış için kurulurlar.” Bu cümledeki “Şirket” ve “Satış” kelimeleri konu bağlamında ilginç anlamlar barındırmaktadırlar.

Şirket = Ortak koşma ( Şirk kökünden ) yani kendini Rab gibi addetme.
Satış = Nimeti kısıtlama

İnsanlar, birbirlerine karşılıksız fayda sağlamak yerine "faydayı satmak" kavramını zihinlerinden çıkarmadıkları ve her gün marketteki kasadan "düt" diye geçirilen mal gibi şirketlerin kapısından geçtikleri müddetçe şeytanın bu aldatma düzeni daim olacaktır. Zaten kapitalist emperyalist küresel şeytanlar çalışanları "Human Resource" ( İnsan Kaynağı ), "Asset" ( Varlık / Mal ) gibi kelimelerle tanımlamaktadırlar. Bordrolarda "İşverene maliyetiniz .... TL." yazmaktadır. Yani çalışana "Sen malsın." denmektedir. ) 

Her bireyin bir diğerinin faydasına olacak farklı ürünleri, hizmetleri temin etmek için ve zaten birbiri için çalıştığı bir ortamda tekrar birbirlerine dönüp ""Para vermezsen vermem." demeleri çok ilginç bir hipnoz durumu gibi tezahür etmektedir.

Ticaret adı altındaki mevcut gasp ve sömürü sistemi, şeytanın negatif tesirleri nedeniyle, tarih boyunca öylesine içselleştirilmiş, öylesine kalıplaştırılmış durumdadır ki bunun dışındaki bir sistem ütopik, hayal ürünü ve saçma olarak nitelendirilmektedir. Ancak döngü sonuna gelinen bu dönemde yükselen idrak seviyesi ve tesis edilen kolektif bilinç yeni döngünün başlamasına vesile olacaktır.

Büyüklük tutkusunun sonucu bozgunculuktur.


“Ululuk, Büyüklük, Yücelik” tutkusu maalesef insanoğlunun vazgeçmekte en çok zorlandığı saplantılarının başında gelmektedir. Küçüklükten itibaren “diğerlerine göre üstün ol”, “hayat denen yarışta !? kazanan ol”, “büyük balık ol”, “ezmezsen ezilirsin” telkinleriyle yetiştirilen insan bu batıl ve satanik hedeflerin sarhoşluğu içerisinde sonunda dünyadaki kan ve gözyaşının temel müsebbibi haline gelmektedir.

Zira, olması gerekene yani ilahi düzene aykırı olan “üstünlük gayretinin” sonucu doğal olarak “bozgun”  olmaktadır. İnsanlar bu batıl saplantıları yüzünden her türlü hileye, yalana, ikiyüzlülüğe, ihanete kısaca her türlü kötülüğe başvurabilmekte, yaptıklarının aslında kötü olduğu kendilerine hatırlatıldığında ise “iyi olanı yaptıklarını”, “bunun olması gereken olduğunu”, “sistemin böyle işlediğini” savunmaktadırlar. ( "Kaostan faydalanma", "Kaostan beslenenler", "Kaosa dayalı düzen" söylemleri bilinçli olarak kaosa sebebiyet veren bozguncuları işaret etmektedir. )

Konuya ilişkin Kur’an ayetleri son derece net mesajlar içermektedir.

28/83 - Tilked darul ahıratü nec'alüha lillezıne la yürıdune ulüvven fil erdı ve la fesada vel akıbetü lil müttekın ( Ahiret yurdu budur. Onu, yerde ululuk, büyüklük ve bozgun istemeyenler için oluştururuz. Sonuç sakınanlar içindir. )

Ayet numarasındaki 11 nümerolojisi ( 83 ... 8+3 = 11 ), 11 sayısının inkarcı satanistler tarafından sapkın anlam* yüklenmek suretiyle sembolleştirileceğini haber vermekte gibidir. ( * Haşa Rab’bin üzerinde olmak )

17/4 - Ve kadayna ila benı israile fil kitabi le tüfsidünne fil erdı merrateyni ve le ta'lünne ulüvven kebira ( Ve kitapta İsrailoğulları' na, yerde iki kere bozgun yapacaksınız ve büyük ululanma ile ululanacaksınız diye hükmettik. )
Dikkat edilecek olursa, Kur’an’da “Ululanmak” ( Ulüvven ) ve “Bozgunculuk” ( Fesad ) kavramları birlikte yer almaktadır.

27/31 - En la ta'lu aleyye ve'tunı müslimın ( Benim üzerime ululanmayın ve bana teslim olanlar olarak gelin. )

27/31 kodlu ayette inkarcı satanistlerin, İblis’in saptırması* sonucunda, Allahü Teala’ya karşı durdukları ve ululanmaya cüret etme sapkınlığında bulundukları bildirilmektedir.

*38/75 - Kale ya iblısü ma meneake en tescüde li ma halaktü bi yedeyy estekberte em künte minel alın ( "Ey İblis, seni kuvvetimle yarattığım için yere kapanmaktan ne men etti? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa ululananlardan mı oldun?" dedi. )

Sure kodunda 11 nümerolojisi bulunmaktadır. ( 38 ... 3+8 = 11 )

2/11 - Ve iza kıle lehüm la tufsidu fil ardı kalu innema nahnü müslihun ( Ve onlara "Yerde bozgun yapmayın." denildiğinde, "Kesinlikle bizler iyileştirenleriz." derler. )
Bozguncuların kendilerini “iyilik yapanlar” addettiklerini bildiren ayetin numarası da 11 nümerolojisi içermektedir.

47/14 - E fe men kane ala beyyinetin min rabbihı ke men züyyine lehu suü amelihı vettebeu ehvaehüm ( O halde, Rab’binden deliller üzerinde olan kimse, ona kötü işleri süslü gösterilen ve onların heveslerine tabi olan kimse gibi olur mu? )

“Kötü işleri kendilerine süslü gösterilenler”den bahsedilen ayetin ait olduğu surenin numarasında yine 11 nümerolojisi bulunmaktadır. ( 47 ... 4+7 = 11 )