Çeviri

Sunday, January 5, 2020

Hubble Kanunu

"Edwin Hubble, astronomik araştırmaları sonucunda evrende Samanyolu'ndan başka galaksilerin de olduğunu, ayrıca bu galaksilerin Güneş sistemi'nden gitgide uzaklaştığını keşfetmiştir. Hubble'ın en büyük başarısı, bu uzaklaşmanın galaksiler arasındaki mesafeyle doğru orantılı olduğunu keşfetmesidir. Yani, bir galaksi diğerine ne kadar uzaksa o kadar büyük bir süratle uzaklaşmaktadır.

Hubble Kanunu şu formülle ifade edilmektedir.

Hız = Hubble Sabiti x Mesafe. 

Hubble Sabiti, evren genişleme oranını verir. Zamanla değişiklik gösterir. Şu an kabul edilen HUbble Sabiti değeri 1 megaparsek için 70 km/s'dir."



Furkan suresinin aşağıdaki ayetlerinde "Güneş'in belirli bir yöne doğru çekilmekte olduğu" yani bulunduğu konumdan sürekli olarak uzaklaştığı ifadesi yer almaktadır.

25/45 - E lem tera ila rabbike keyfe meddez zıll ve lev şae le cealehu sakina sümme cealneş şemse aleyhi delıla 
( Rab’binin gölgeyi nasıl çekip uzattığını görmüyor musun? Ve şayet dileseydi, onu hareketsiz kılardı. Sonra, Güneş’i onun üzerine delil kıldık. )

25/46 - Sümme (1) kabadna (2) hü (3) iley (4) na (5) kabdan (6) yesıra (7)
( Sonra onu, yavaş çekmeyle kendimize çekeriz. )

Güneş'in "çekilmesi" kavramının geçtiği ayette "7" kelime bulunması Hubble Sabiti olan 70 km/sn değerinin nümerolojik değeriyle ( 7+0 = 7 ) uyum arzetmektedir.








Saturday, January 4, 2020

Küresel şeytanlar komplolarını ve planlarını neden ifşa ediyor?

Küresel şeytanların, insanların frekanslarının yükselmesini engelleyerek onları kaba madde alemi dünyaya hapsetmeye ve ruhsal tekamüllerini engellemeye yönelik olumsuz uygulamalarını ve planlarını kendi kontrollerinde olan muhtelif mecralar ( TV, Internet, Basılı Medya, Reklam Ajansları, Haber Ajansları vb. ) kanalıyla ifşa etmelerinin üç temel nedeni bulunmaktadır.

1- Cin şeytanları ( reptiller ), insanların yaydıkları korku, endişe, stres, panik ve mutsuzluk enerjisinden beslenmektedirler. Bir başka deyişle şeytanların mutluluk kaynağı insanların mutsuzluğudur. Kendisine komplo yapıldığını öğrenen bir insanın ruhsal durumunun olumsuz etkilenmesi, kendisini çaresiz, zayıf düşmüş hissetmesi ve üzülmesi doğal bir sonuçtur. Dolayısıyla planların, insanlar tarafından bilinmeden uygulanması küresel şeytanların işine gelmemektedir. Zira şeytanlar, komplolarının insanlar tarafından bilinmesinin kendilerini insanların gözünde ilahlaştıracağını da düşünmektedirler. 

2- Planların önceden sık tekrar ( büyü sistemindeki kelime zikri gibi ) metoduyla ifşa edilmesi, plan gerçekleşenene kadar geçen süre içinde insanların, yapılması planlananlara bilinçaltında hazır hale gelmelerini, kabullenmelerini, minimum seviyede tepki göstermelerini ve itaat eder hale gelmelerini sağlamaktadır. Aslında bu tam bir hipnotik trans haline geçirme ( büyüleme ) metodudur. Ayrıca bu metodla "kontrolden çıkabilecek küresel bir kaos" da önlenmiş olmaktadır.

3- Planların medya ve muhtelif kanallarda sık sık doğrudan ve ya dolaylı ifade edilmesi, çok tekrar ilkesine bağlı kitlesel zikir ritüeli ile gerçekleşme enrejisini aktive etmektedir. Yani belirli bir kelimenin veya kavramın belirli frekanslarla tekrarı aynen yaratılışta olduğu gibi tezahüre yani gerçekleşmeye vesile olmaktadır. ( Bu nedenle negatif frekanslı zikire karşı pozitif frekanslı zikir yapılması yegane savunma mekanizması olmaktadır. )

4- Şeytan kurduğu tuzaklar ile övünür, kibirlenir, kendisinin çok zeki olduğunu, zekasıyla diğerlerini aldatarak öne geçtiğini düşünür ve bunun bir şekilde "bilinmesini" ve çevresindekilerin kendisine "korkuyla karışık hayranlık duymasını" ister. İşte bu nedenledir ki Illuminati, Zionist elit vb. olarak anılan şeytanlar yaptıklarını dolaylı ancak sistematik şekilde, yönettikleri sözde muhalifleri iddia ediyormuş havası yaratarak ifşa etmektedirler. Bu onların en büyük tatmin vasıtalarından biridir. İfşa stratejisinin sebeolerinden biri de budur.

Batman film serisinin bir bölümünde yer alan aşağıdaki sahnede Joker isimli kötücül karakter şöyle der. 

"Biliyor musun ne farkettim? Herşey plana göre ilerlediğinde kimse paniklemiyor. Plan dehşet verici olsa bile"


Mü'minun suresinin 89. ayetinde, insanların çoğunluğunun Allah bilinci olmasına rağmen büyü ( sihir ) etkisinde kaldıkları bildirilmektedir.

23/88 - Kul men bi yedihı melekutü külli şey'in ve hüve yuciru ve la yücaru aleyhi in küntüm ta'lemun ( De ki: "Eğer bilenler iseniz, herşeyin mülkiyeti elinde olan, o koruyan ama kendi üzerine korunmayan kimdir?" )

23/89 - Seyekulune lillah kul fe enna tüsharun ( Allah için." diyecekler. De ki: "O halde nasıl sihirlenirsiniz?" )



Friday, January 3, 2020

"Dinler" mi? "Din" mi?

"Din" kelimesinin "Deyn" ( Borç ) kelimesinden türediği, varlıkların Allahü Teala'nın bahşetmiş olduğu yaşam nimetinden dolayı O'na olan manevi borçlarını yani yükümlülüklerini ifade eden kavram olduğuı evvelki bölümlerde defaatle belirtilmişti. ( "Haysiyet" anlamına gelen İngilizce'deki "Dignity" ve Fransızca'daki "Dignite" kelimeleri de aynı köktendir. )

Kur'an'da yer alan "Yahudi" kelimesi Yahudiye bölgesinde yaşayanları, "Nasıralı" kelimesi de Nasıra bölgesinde yaşayanları ifade etmekte olup bu kelimeler "yer" isimleridir. "Yer" isminin din ismi olup olamayacağına en güzel cevabı vicdanlar verecektir. Kur'an'da "Hristiyan"* kelimesi yer almaz. Bunun yerine "Nasıralı" kelimesi yer alır. ( Nasıra kelimesi "Nasr" ( Yardım ) kelimesinden türemiştir. ) ( * Hristiyan kelimesi Yunanca Hristos ( Yağ / Su ile meshedilmiş ) kelimesinden türemiştir. )

Tevrat, İncil, Kur'an ve metinleri gizlenen veya mevcut olmayan daha bir çok bilgi tek bir dini, tek bir ilmi aktarmak üzere tek bir kaynaktan yani Allahü Teala'nın indinden yine sayıları bilinemeyen vazifelileri ( resul varlıklar ) tarafından insanlara indirilmiştir.

3/3 - Nezzele aleykel kitabe bil hakkı müsaddikan li ma beyne yedeyhi ve enzelet tevrate vel incil ( Sana kitabı, kendinden öncekileri gerçek ile doğrulayıcı olarak indirdi. Tevrat' ı ve İncil' i indirdi. )

Dolayısıyla "din tektir" ve Allah'a teslimiyettir. "Dinler" kavramı insanları bölmek ve ayrıştırmak için düzenlenmiş komplonun bir ürünüdür. 

3/19 - İnned dıne indellahil islam ve mahtelefellezine utül kitabe illa min ba'di ma caehümül ılmü bağyen beynehüm ve men yekfür bi ayatillahi fe innellahe serıul hısab

( Allah’ ın indinde din kesinlikle islamdır, teslimiyettir. O, kendilerine ilim geldikten sonra aralarında azgınlık yapanların haricindeki kitap verilenler ihtilaf etmezler. Kim Allah’ ın ayetlerini inkar ederse kesinlikle Allah hızlı hesaplayandır. )

5/68 - Kul ya ehlel kitabi lestüm alal şey'in hatta tükımüt tevrate vel incile ve ma ünzile ileyküm min rabbiküm ve le yezıdenne kesıran minhüm ma ünzile ileyke min rabbike tuğyanen ve küfra fe la te'se alel kavmil kafirın

( De ki: "Ey kitap sahipleri, Tevrat' ı, İncil' i ve Rab’binizden o size indirileni uygulamadıkça bir şey üzerinde değilsiniz." Kesinlikle Rab’binden sana indirilenler, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkarını artıracaktır. O halde inkarcılar kavmi üzerine tasalanma.)

Bakara suresinin 27. ayetinde "İlahi kozmik bilgilerin birleştirme amaçlı değil, ayrıştırma amaçlı kullanıldığı" bildirilmektedir.

2/27 - Ellezine yenkudune ahdellahi min ba'di mısakıh ve yaktaune ma emerallahü bihı en yusale ve yüfsidune fil ard ülaike hümül hasirun

( O verdikleri sözleri sonrasında Allah’a  olan ahdini bozanlar ve Allah’ ın birleştirilmesini emrettiğini kesip ayıranlar ve yerde bozgun yapanlar, işte onlar hasarlananlardır. )

Al'i İmran suresinin 103. ayetinde de dinde bölünülmemesi, kısımlara ayrılınmaması gerektiği bildirilmektedir.

3/103 - Va'tesumu bi hablillahi cemıan ve la teferraku vezküru nı'metellahi aleyküm iz küntüm a'daen fe ellefe beyne kulubiküm fe asbahtüm bi nı'metihı ıhvana ve küntüm ala şefahufratin minen nari fe enkazeküm minha kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatihı lealleküm tehtedun

( Ve Allah’ ın ipine topluca sarılıp bağlanın. Kısımlara ayrılmayın ve Allah’ ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Zamanında düşman olmuştunuz da kalplerinizin arasını birleştirdi. O’nun nimeti ile kardeşler oldunuz. Ateşten çukurun üzerindeydiniz de sizi oradan kurtardı. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Umulur ki yönlenirsiniz. )

Bakara suresinin 136. ayetinde de Habercilerin birbirlerinden ayrılmaması gerektiği, aralarında fark olmadığı, hepsinin Allah'ın kelamını insanlara ileten vazifeliler oldukları bildirilmektedir.

2/136 - Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ve ya'kube vel esbatı ve ma utiye musa ve ıysa ve ma utiyen nebiyyune min rabbihim la nüferriku beyne ehadin minhüm ve nahnü lehu müslimun

( "Allah’a  ve o bize indirdiğine ve o İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve torunlarına indirdiğine, o Musa’ ya ve İsa’ya verilene ve Rab’lerinden o habercilere verilene inandık. Aralarında onlardan hiçbirini ayırmayız ve bizler O'na teslim olanlarız." deyin. )

Nefsani duygularını ilahı yani bir anlamda dini edinenler de Furkan suresinin 43. ayetinde bildirilmektedir.

25/43 - E raeyte men ittehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekıla

( O hevesini ilahı edineni gördün mü? O halde, sen onun üzerine vekil mi olursun? )

Kafirun suresi, şeytani unsurları kendilerine din edilenlere ilişkin çok açık ifadeler içermektedir.

109/1 - Kul ya eyyühel kafirun ( De ki: "Ey inkarcılar." )
109/2 - La a'büdü ma ta'büdun ( O kulluk ettiğinize kulluk etmem. )
109/3 - Ve la entüm abidune ma a'büd ( Ve siz o kulluk ettiğime kul değilsiniz. )
109/4 - Ve la ene abidün ma abedtüm ( Ve ben o kulluk ettiğinizin kulu değilim. )
109/5 - Ve la entüm abidune ma a'büd ( Ve siz o kulluk ettiğime kul değilsiniz. )
109/6 - Leküm dinüküm ve liye din ( Size dininiz ve bana dinim. )

"Din" kavramını inkar eden ve kendilerini "bilimsel" addeden cahil inkarcılar, "Doğa", "Doğa Kanunları", "Doğal Seçilim ( Seleksiyon ) vb. söylemlerinin ardına gizlenmek suretiyle Allah'ı, O'nun yaratışını, O'nun ilahi nizamını ve kurallar bütünü olan dini yalanlamakta ve reddetmektedirler. Bu husus Tin suresinin 7. ve 8. ayetlerinde net olarak bildirilmekte olup, insanın nefsani ve nankör niteliğinden dolayı tekamül etmek üzere "Esfele Safilin" ( Aşağıların aşağısına ) seviyesine ( kaba madde alemi olan 3. boyut dünya ) indirgendiği de bildirilmektedir.

95/4 - Lekad halaknel insane fi ahseni takvim ( İnsanı kıvama koymanın en güzeli içinde yarattık. )
95/5 - Sümme redednahü esfele safilin ( Sonra onu aşağıların en aşağısına döndürüp eriştirdik. )
95/6 - İnnellezine amenu ve amilüs salihati fe lehüm ecrün gayru memnun ( Kesinlikle o inananlara ve iyilikler yapanlara, artık kesintisiz ödül kesinlikle onlaradır. )
95/7 - Fe ma yukezzibuke ba'du bid din ( Böylece sonra sana dini ne yalanlatır? )
95/8 - E leysallahu bi ahkemil hakimin ( Allah hakimlerin hakimi değil midir? )

Ayrıca din kisvesi ve dini söylemler altında yapılan şeytani uygulamaları görüp de "Din buysa ben ateistim." söyleminde bulunarak aslında nefislerine zulmeden insanların ilimlerini artırmaları gerekmektedir. Zira bir olgunun kötü uygulanışı, o olguyu mekruh hale getirmez. Bir basit örnek verilecek olursa ; "Sahada kötü futbol oynanıyorsa, futbol sporu mu kötüdür, futbolcular mı?"

Zaman ... aldatıcı bir kısır döngü

Zaman kavramı Kur'an'da "Dehr" kelimesiyle zikredilmektedir. 

45/24 - Ve (1) kalu (2) ma (3) hiye (4) illa (5) hayatün (6) ed (7) dünya (8) nemutü (9) ve (10) nahya (11) ve (12) ma (13) yühlikü (14) na (15) illa (16) ed (17) DEHR (18) ve ma lehüm bi zalike min ılm in hüm illa yezunun
( Ve "O, dünya hayatı haricindeki değildir. Ölürüz ve diriliriz. O bizi helak eden ancak ZAMANDIR." dediler. Onlara bununla ilgili ilim yoktur. Kesinlikle onlar ancak zannederler. )

Casiye suresinin 24. ayetinde "dünya hayatından başka hayat olmadığı ve ölümün ve dirilişin sadece zaman nedeniyle olduğunu" söyleyenlerin zanna uydukları yani gerçeği söylemedikleri bildirilmektedir. Ayrıca zaman kavramının aldatıcı bir döngü olduğu da "Ölürüz ve diriliriz" ifadesiyle dolaylı olarak bildirilmektedir.

76/1 - Hel (1) eta (2) ala (3) el (4) insani (5) hıynün (6) min (7) ed (8) DEHRİ (9) lem yekun şey'en mezkura 
( İnsana uzun zamandan hatırlanacak bir şey olmadığı zaman gelmedi mi? )

İnsan suresinin ilk ayetinde aslında zaman kavramından münezzeh ve sonsuz varlığı olan insanın kaba madde aleminde henüz tezahür etmediği zaman dilimi ( döngüsü ) "uzun zaman içindeki bir zaman" ifadesiyle bildirilmektedir. Bu ifade esas itibarıyla zaman kavramının olmadığını sadece insanın bir yanılsaması olduğunu bildirir niteliktedir. Zira söz konusu zaman diliminin insana geldiği ve onun bu zaman dilimini idrak etmiş olduğu soru cümlesiyle bildirilmektedir.

Yukarıdaki her iki ayette de "Dehr" ( Zaman ) kelimelerinin sıra değerlerinin ( 18 ... 1+8 = "9" ve "9" ) nümerolojik değerinin "9" sayısına eşit olması düşündürücüdür. Zira 9 sayısı düalitedeki* negatif tarafı yani doğrunun (6) tersi olan yanlışı, sihiri ve aldatmayı sembolize etmektedir.

* 69 sayısını andıran düalitenin sembolü olan meşhur Yin Yang figürü

Not: Evvelki bölümlerde "Şimdi" kavramının sadece birer algı olan "Geçmiş" ve "Gelecek" kavramlarının döngüsünü ifade ettiğine değinilmişti. "Şimdi" kelimesi "Shemitah Döngüsü" ve "Simit"** kelimeleriyle aynı köktendir. Geçmiş ve gelecek kavramlarının sadece dünyevi bir algı ve ilüzyon olduğu düşünüldüğünde algısal döngüyü ifade eden "Şimdi" kavramının da aslında "yok" olduğu veya sadece "Sonsuz Şimdi"'nin var olduğu açığa çıkmaktadır.

** Çember formundaki unlu yiyecek de ismini "Shemitah" kelimesinden almıştır.









Hiyerarşi obsesyonu

Ast ve üst esasına dayalı yapılanmaya verilen isim olan "Hierarchy" ( Hiyerarşi ) kelimesi "Arapça'daki "Hiyerah" ( Tercih, Seçme ) kelimesinden türemiştir. Ruhsal tekamülün alt kademelerinde olan toplumlarda hiyerarşi olgusu, cin neferi olmuş küresel şeytanlar tarafından fiziksel özellikler, mevki, gelir seviyesi, eğitim seviyesi, sosyal statü, ünvan vb. gibi gerçekle ilgisi olmayıp cin telkini olan batıl ve ayrıştırıcı kriterlere göre tezahür ettirilmektedir. Oysa ki her varlık, Allahü Teala'nın kendisine verdiği yetenekler nispetinde, bir diğerine göre üstünlük veya aşağılıklık duygusu içinde olmadan içinde bulunduğu topluma fayda sağlamakla mükelleftir. Bir başka deyişle 3 birim kapasitesi olan 3 birimi, 10 birim kapasitesi olan da 10 birimi*, herhangi bir üstünlük  sıfatı edinmeyi istemeksizin ve ekstra menfaat beklemeden topluma bahşetmek durumundadır. Zira Allah vergisi olan yeteneklerden dolayı kendini üstün görmek ve buna bağlı olarak diğerlerine göre daha fazla maddi ve manevi menfaat beklentisi içinde olmak şeytani bir zihniyettir. Ancak nefsaniyetin maksimum düzeyde olduğu kaba madde alemi dünyada bu düşünce formatının aşılmasının zorluğu aşikardır. Bu nedenle varlıkların temel hedefi, olması gereken ideal için, sonucunun ne olacağı hususunda endişe duymadan ( Sonucu Allah belirler, varlıklar gayretlerinden sorumludur. ) gayret sarfetmek ve bu yolda yılmadan, usanmadan çalışmaktır. ( * 10 birim kapasitesi olan 5 birim performans gösterirken, 3 birim kapasitesi olan 3 birim performans gösteriyorsa 3 birimlik olan çok daha muteberdir ve Allahü Teala tarafından çok daha fazla razı olunmuştur. )

Hiyerarşi kelimesinin esas yazılışı "Hierarchy" şeklinde olup, bu kelime "Hier" ( Yüksek ) ve "Arch"* ( Yay, Taht, Makam ) kelimelerinden oluşmaktadır. ( * "Arch" kelimesi Arapça'daki "Arş" kelimesiyle aynı köktendir. ) Yani "Hierarchy" kelimesi "Yüksek makamlılık" anlamına gelmektedir.

Nefsaniyetin en önde gelen tezahürü olan kibir duygusunun metodik bir yansıması olan "Hiyerarşi sistemi" küresel şeytanların kaba madde alemi dünyadaki insanları kontrol altına alabilmek için tesis ettikleri negatif enerji jeneratörü niteliğinde olan bir kavramdır. Zira sürüngen ( reptil ) şeytanların  üç önemli özelliği ritüel tutkusu, soğukkanlılık ve hiyerarşidir. Şeytanlar insanlara, aralarında mutlaka "ast üst ilişkisi olması gerektiğini", "yönetenlerin ve yönetilenlerin olması gerektiğini" aksi takdirde hiçbir işin yapılamayacağını telkin etmişlerdir ve etmektedirler. Bu telkin insanları, bir kısır döngü içinde birbirleri üzerinde tahakküm kurma gayretine, ihtilafa ve kaosa sevketmektedir.  Zaten şeytanların amacı da dünyada sonu gelmeyecek daimi bir kaos ve savaş ortamının teminidir. Okült ezoterik bir terim olan  "Ordo ab Chao" ( Kaosa Dayalı Düzen ) terimi şeytanların insan neslini manipüle etmedeki yegane yöntemini tasvir etmektedir.

Askeriyede kullanılan şu söylem bile "Hiyerarşi" kavramının yani "Aşağılama"nın nasıl içselleştirildiğinin ispatı niteliğindedir.

"İki kişi bir işi yapacaksa, içlerinden biri komutandır."

Piramit veya Üçgen formu esas itibarıyla tabandaki varlık kitlesinin tekamül ederek tepede birliği ( ünite / vahdet ) oluşturmasını sembolize ederken, doğrunun ve iyinin tersini ilke edinmiş olan şeytanlar bu şekli "tepedeki bir azınlık kitlenin varlık toplumunu yönetmesi, köleleştirmesi" olarak tanımlamaktadırlar.

Oysa ki, sevgi enerjisinin pozitif titreşimlerini daha yoğun algılayarak tekamül sürecinde yükselmeye başlamış olan insanlar "hiyerarşi" yerine "birliktelik" yoluyla işlerin daha etkin şekilde yapıldığını keşfetmişlerdir. Zira hiyerarşi sisteminin olduğu ortamlarda insanlar işin icrasına odaklanmak yerine birbirlerinin açığını bularak birbirlerini zayıf düşürmeye ve böylelikle üstün olduklarını, hiyerarşi sisteminde kendilerinin üstünde olanlara ispat etmeye ve onlar tarafından verilecek uyduruk ünvanların peşinde koşmaya odaklanmışlardır. Böyle bir sistemde sevgi, şefkat, merhamet, paylaşım, özveri, anlayış, yardımlaşma olabilir mi? Birliktelik sisteminde ise nefsaniyet olmadığı ve ünite ( birlik ) bilinci egemen olduğu için işle ilgili kararların alınmasında kolektif bilinç, ortak akıl ve vicdan mekanizması devrede olmaktadır. Böylelikle ihtilaf durumları bile sevgiyle ve anlayışla aşılmakta ve bireyler arasında mutlak ast üst ilişkisi yerine bireyler karşılıklı olarak birbirlerinin yönlendiricileri olmaktadırlar. Bir başka deyişle "biri hepsi, hepsi biri" durumu söz konusudur. Bu durum üst süptil boyutlardaki vazifeli varlıkların ( meleklerin ) çalışma sistemidir.

Bakara suresinin 136. ayetinde Habercilerin dahi aralarında bir üstünlük durumu olmadığı hepsinin kendilerine bahşedilen imkanlar ve yetenekler doğrultusunda vazifelerini ifa ettikleri bildirilmektedir.

2/136 - Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ve ya'kube vel esbatı ve ma utiye musa ve ıysa ve ma utiyen nebiyyune min rabbihim la nüferriku beyne ehadin minhüm ve nahnü lehu müslimun
( "Allah’a  ve o bize indirdiğine ve o İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve torunlarına indirdiğine, o Musa’ ya ve İsa’ya verilene ve Rab’lerinden o habercilere verilene inandık. Aralarında onlardan hiçbirini ayırmayız ve bizler O'na teslim olanlarız." deyin. )

Kasas suresinin 83. ayetinde ise ahiret yurdunun yani tekamül etmiş varlıkların bulunduğu üst boyutun "büyüklük, mevki riyaset ( başa geçme )" saplantısında olmayanlara ait olduğu bildirilmektedir.

28/83 - Tilked darul ahıratü nec'alüha lillezıne la yürıdune ulüvven fil erdı ve la fesada vel akıbetü lil müttekın ( Ahiret yurdu budur. Onu, yerde ululuk, büyüklük ve bozgun istemeyenler için oluştururuz. Sonuç sakınanlar içindir. )

Tevrat'ın 20. suresinde ise "Karınca" misali verilerek, "başkansız" iş yapmanın ve birlikteliğin mümkün olduğu bildirilmektedir. ( Zira hedefin ortak olarak belirlenmesi ve paylaşılması durumunda zaten tekamül etmiş her birey bir bütünün parçası olarak o hedef doğrultusunda gayret göstercektir. )

20-Özdeyişler-6-6 Ey tembel kişi, git, karıncaya bak, Onun yaşamından bilgelik öğren.
20-Özdeyişler-6-7 Başkanları, önderleri ya da yöneticileri olmadığı halde,
20-Özdeyişler-6-8 Yazın erzaklarını biriktirirler, Yiyeceklerini toplarlar biçim mevsiminde.
20-Özdeyişler-6-9 Ne zamana dek yatacaksın, ey tembel kişi? Ne zaman kalkacaksın uykundan?

İlahi nizamda ise varlıklar ruhsal tekamül seviyelerine göre derecelendirilmek suretiyle farklı boyutlarda yaşamlarını sürdürürler. Nefsaniyetleri yok seviyesine inmiş olan ( Nefsaniyet ancak yokluk mertebesinde ortadan kalkmaktadır. ) üst boyutlardaki süptil varlıklar, kendi aralarında veya alt boyutlara yönelik olarak asla ve asla hiyerarşik bir anlayış barındırmazlar. Yani gerek kendi aralarında gerek alt boyuta yönelik olmak üzere tahakküm ( hükmetme ) anlayışı mevcut değildir. Aksine üst boyuttaki varlıklar kendilerini alt boyuttaki varlıkların hizmetkarı addederler ve maksimum sevgi, özveri, cehid ve gayretle alt boyuttaki kardeşlerinin tekamül ederek üst boyutlara geçebilmeleri için çalışırlar.



Thursday, January 2, 2020

Rüyalar

"Rüya" ( Görüm ) kelimesi "Ra" ( Görmek ) kökünden türemiştir. Rüya, yaşam deneyimi sürecinde bilinçaltında toplanan bilgilerin uyku halindeyken, belirli tekâmül ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde derlenmek ve senarize edilmek suretiyle gösterilmesidir. Rüya aynı zamanda farklı boyutlardan bilgi akışı da sağlayan bir fenomendir.

Rüya kelimesi Kur'an'da "Rü'ya" ve "Ahlam" ( Rüyalar ) olmak üzere toplam 11 kere tekrarlanmaktadır. Hatırlanacağı üzere 11 sayısı farklı boyutlara geçiş portalının nümerolojik sembolüdür. 

Bu bağlamda Haberci Yusuf'un 11 yıldız konulu rüyası portal açılması vesilesiyle üst boyut iletişimine net bir örnektir.

12/4 - İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü EHADE AŞERA  kevkeben veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın 

( Zamanında Yusuf babasına "Ey babam, kesinlikle ben ONBİR  yıldız, Güneş ve Ay gördüm. Onları benim için yere kapanırlarken gördüm." dedi. )

12/5 - Kale (1) ya (2) büney (3) ye (4) la (5) taksus (6) RÜ'YA (7) ke (8) ala (9) ıhveti (10) ke (11) fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvün mübın 

( "Ey oğlum, RÜYANI kardeşlerine anlatma. Yoksa sana hile yapıp tuzak kurarlar. Kesinlikle şeytan, insan için apaçık düşmandır." dedi. )

"Rüya" kelimesinin ilk kez geçtiği 12/5 kodlu ayetin ilk cümlesinde de 11 kelime bulunmaktadır.

Rüyanın ilahi kozmik bilgilere ( Akaşa kayıtlarına ) erişim ve üst boyut iletişimi için bir vesile olduğu 17/60 ve 48/27 kodlu ayetlerde de bildirilmektedir.

17/60 - Ve iz kulna leke inne rabbeke ehata bin nas ve ma cealner RU'Yelletı eraynake illa fitneten lin nasi veş şeceratel mel'unete fil kur'an ve nühavvifühüm fe ma yezıdühüm illa tuğyanen kebira
( Ve zamanında sana "Kesinlikle Rab’bin insanları kuşatmıştır." dedik. Sana gösterdiğimiz o RÜYAYI ve o Kur'an' da lanetlenmiş ağacı insanlar için sınav olması haricinde oluşturmadık. Onları korkuturuz da onlara büyük azgınlık haricindekini artırmaz. )

48/27 - Lekad sadekallahü rasulehür RU'YA bil hakk .... ( Allah RÜYAYI resulüne gerçekle doğruladı. )

Tur suresinin 32. ayetinde ise inkârcı müşrikler misal verilerek rüya vesilesiyle farklı boyutlardan alınan negatif tesirler ve bilgilerden iletişiminden bahsedilmektedir.

52/32 - Em te'muruhüm AHLAMÜhüm bi haza em hüm kavmün tağun
( Bunu onlara RÜYALARI mı emreder? Yoksa onlar azgınlar kavmi midirler? )

Rüya hususu İncil'de "Görüm" kelimesiyle ifade edilmiştir.

42 Luke 1-22 Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir GÖRÜM gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu.

"Görüm" kelimesinin ilk kez geçtiği ayetin kodunun nümerolojik değeri de 11 sayısını vermektedir. ( 4+2+1+2+2 = 11 )




Ses frekansı ile zihin kontrolü

"In physics the term “ultrasound” applies to all acoustic energy with a frequency above human hearing (20,000 hertz or 20 kilohertz). Typical diagnostic sonographic scanners operate in the frequency range of 2 to 18 megahertz, hundreds of times greater than the limit of human hearing. Higher frequencies have a correspondingly smaller wavelength, and can be used to make sonograms with smaller details."

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3564184/ 

"The frequencies used for medical imaging are generally in the range of 1 to 18 MHz.

Wikipedia

Yukarıdaki alıntılara göre tıbbı taramalarda maksimum 18 megahertze kadar olan sesötesi ( ultrasound ) dalgalar ( frekanslar ) kullanılmaktadır.

Sesötesi frekans insan kulağının bilinçli haldeyken algılayamayacağı frekanstır. Sesötesi frekans kullanılarak idrak blokeleme, zihinsel yönlendirme ve zihin kontrolü yapılabileceği muhtelif kaynaklarda yer almaktadır.

https://www.google.com/amp/s/www.engadget.com/amp/2015/09/16/sound-wave-brain-cell-control/

Kur'an'ın İsra suresinin 17/64 kodlu ayetinde İblis'in ve ona tabi şeytanların "ses" ile insanların zihinlerini kontrol edebildiklerinden ve onları yönlendirebildiklerinden bahsedilmekte gibidir.

17/64 - Ve (1) istefziz (2) men (3) isteta'te  (4) min (5) hüm (6) bi (7) SAVTİ (8) KE (9) ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şarikhüm fil emvali vel evladi veıdhüm ve ma yeıdühümüş şeytanü illa ğurura
( Ve onlardan kime istidatın olursa SESİN ile yerinden oynat, kımıldat. Atlarınla ve yayalarınla üzerlerine yönel. Onlara malda ve çocuklarda ortak ol. Onlara vaad et. Ve şeytan onlara aldatmanın haricinde vaad etmez. )

- Ayet kodunun ( 17/64 ) nümerolojik değeri ( 1+7+6+4 = 18 )  olan 18 sayısıyla tıp alanında kullanılan maksimum sesötesi dalga frekansı olan 18 mhz arasında uyum bulunmaktadır.

- Ayetin "Savtike" ( Sesin ) kelimesini içeren ilk cümlesinde 9 kelime bulunmakta olup, 18 sayısının nümerolojik değeri olan 9 sayısı ile uyum arzetmektedir.

9 sayısı, okültizmde Allah'ın yaratışının sembolü olan 6 sayısının tersini yani yaratılıştaki düalitenin negatif yönünü sembolize eder. 9 sayısı ayrıca sihir ( büyü ) ile de ilintilidir.

Kur'anda geçen "Bozgunculuk yapan 9 çete", "Firavun'a iletilen 9 ayet" kavramları da bu bağlamda dikkat çekmektedir.

Alaska'da bulunan H.A.A.R.P ( High Frequency Active Auroral Reasearch Programme - Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı ) üssünün, iyonosfere gönderilen "ses" frekansı yayılımı metodu vasıtasıyla zihin kontrolü, sismik ( tektonik ) hareket ve iklim kontrolü için kullanıldığı bazı kaynaklarda ifade edilmektedir.


HAARP / Alaska


1995 yılında piyasaya sürülen "New World Order Illuminati Card Game" kartlarından birinin de "Orbital Mind Control Lasers" ( Yörüngesel Zihin Kontrol Lazerleri ) olması ilginçtir.

1988 yılı yapımı olan "They Live" isimli filmde "farklı boyuttaki varlıkların insanların zihinlerini kontrol etmek ve biliçlerini kapamak için bir kaynaktan sinyaller göndermekte oldukları" konusu işlenmektedir.


"They Live" filminden ilgili sahne. Durumu farkeden bir grup insan diğer insanları uyarabilmek için kaçak yayın yapıyor.



Wednesday, January 1, 2020

Farkedememe sorunu

Nefsaniyet ve kibir safhasını atlatamamış ruhların tesiri altında olan 2. boyut varlıkları süptil madde nitelikli cinler, Öz Varlık'tan nefse yani bedene iletilen tesirleri bloke ederek kaba madde bedene ( nefs / insan ) kendi negatif tesirlerini gönderirler. Bu tesir iletisi sonucunda insanın idrak ve vicdan mekanizması devre dışı kalır ve insan cin kontrolü altına girer. Artık bedeni yönlendiren cindir. Bunun sonucu olarak da gerçeği farkedememe ( delüzyon ) sendromu tezahür eder.

Bu husus Kur'an'da "La yeş'urun*" ( Farketmezler ) ifadesiyle bildirilmektedir. 

* Şuur ( Bilinç ) kökünden türemiş fiil

2/9 - Yuhadiunallahe vellezine amenu ve ma yahdeune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun 
( Allah’ ı ve o inananları aldatmaya çalışırlar da nefislerinden, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve farketmezler. )

İlk "Farketmezler" fiili Bakara siresinin 9. ayetinde geçmektedir. 9 sayısı sihirin nümerolojik sembolüdür.

2/12 - E la innehüm hümül müfsidune ve lakin la yeş’urun 
( İyi bilin ki kesinlikle onlar bozgunculardır ve lakin farketmezler. )

3/69 - Veddet taifetün min ehlil kitabi lev yüdılluneküm ve ma yüdıllune illa enfüsehüm ve ma yeş'urun 
( Kitap sahiplerinden bir grubunuz sizi saptırmayı arzuladılar da nefisleri haricindekini saptırmazlar ve farketmezler. )

6/26 - Ve hüm yenhevne anhü ve yen'evne anh ve in yühlikune illa enfüsehüm ve ma yeş'urun ( Ve onlar, ondan menederler ve kendileri de ondan uzak dururlar. Ancak nefislerini helak ederler ve farketmezler. )

6/123 - Ve kezalike cealna fı külli karyetin ekabira mücrimıha li yemküru fıha ve ma yemkürune illa bi enfüsihim ve ma yeş'urun 
( Ve işte böyle, her şehrin büyüklerini, orada hile yapıp tuzak kurmaları için, oranın suçluları kıldık. Nefislerinden, kendilerinden başkasına hile yapıp tuzak kurmazlar ve farketmezler. )

23/56 - Nüsariu lehüm fil hayrat bel la yeş'urun ( Onlara hayırlarda koşuyoruz. Bilakis farketmezler. )

26/202 - Fe ye'tiyehüm bağteten ve hüm la yeş'urun 
( Böylece onlara ansızın azap gelir de onlar farketmezler. )

27/65 - Kul la ya'lemü men fis semavati vel erdıl ğaybe illellah ve ma yeş'urune eyyane yüb'asun 
( De ki: "O göklerde ve yerde olan kimseler, Allah' ın haricinde gaybı bilmezler. Ne zaman diriltileceklerini farketmezler." )

29/53 - Ve yesta'ciluneke bil azab ve lev la ecelün müsemmen le caehümül azab ve le ye'tiyennehüm bağteten ve hüm la yeş'urun 
( Ve azabı senden acele isterler. İsimlendirilmiş belirli vade olmasaydı, onlara azap gelirdi. Ansızın azap kesinlikle onlara gelir de onlar farketmezler. )

Spermin bileşenleri

Temel bilgi olduğu üzere insan, kadının rahimdeki döllenmemiş yumurtanın erkeğin spermi ile döllenmesi sonucunda oluşmaktadır. Bilimsel kaynaklarda "Spermin" 8 bileşenden oluştuğu belirtilmektedir.

1- Citric Acid ( Sitrik Asit )
2- Free Amino Acids ( Bağımsız Aminoasitler 
3- Fructose
4- Enzymes
5- Phosphorylcholine, 
6- Prostaglandin
7- Potassium
8- Zinc ( Çinko )

https://www.google.com/amp/s/www.news-medical.net/amp/health/Semen-Physiology.aspx


Kur'an'da spermi tanımlayan "Main mehin" ( Adi su ) ifadesi ilk kez Secde suresinin 8. ayetinde geçmektedir. Ayetteki "Ma" ( Su ) kelimesi 8. kelimedir. Spermin bileşenlerinin adedi, ayet numarası ve ayetteki "Ma" kelimesinin sıra numarası arasında 8 nümerolojisi uyumu bulunmaktadır. ( 8 sayısı sonsuz döngü ve yeni döngü başlangıcının nümerolojik sembolü olup, sperm de yeni bir yaşamın başlangıcıdır. )

32/"8" - Sümme (1) ceal (2) nesle (3) hu (4) min (5) sülaletin (6) min (7) main (8) mehin (9)

( Sonra onun neslini adi suyun sülalesinden oluşturdu. )

"İnsan" suresinde spermden "Nutfetin emşacin" ( Karışık su damlası ) olarak bahsedilen 76/2 kodlu ayette "Emşacin" ( Karışık ) kelimesine kadar 8 kelime bulunmakta olup "Emşacin" kelimesi 8. kelimedir.

76/2 - İn (1) na (2) halakna (3) el (4) insane (5) min (6) nutfetin (7) emşacin (8) nebtelihi fe cealnahu semi'an basira 

( Kesinlikle biz insanı, onu sınamak için karışık su damlasından yarattık da onu duyan gören kıldık. )

Tüm ayetleri görseler bile ....

"Kafir" kelimesi "İnkarcı" olarak tercüme edilse de öz anlam olarak "Örten" anlamını taşır. İngilizce'deki "Cover" ( Örtü ), Fransızca'daki "Couvrir" ( Örtmek ) kelimeleri de aynı kökten türemişlerdir. Gerçeğin, bilinmesine rağmen inkar edilmesi, "örtülmesi" kasıtlı, niyetli ve şahsi menfaat gözetisine dayalı bir tutumdur.

2/42 - Ve la telbisül hakka bil batılı ve tektümül hakka ve entüm ta'lemun
( Ve gerçeği batıl ile örtmeyin ve bile bile gerçeği gizlemeyin. )

Allahü Teala'nın ilahi nizamına, ilmine ve doğru yoluna varlıkları inandırmaya çabalamış olan habercilerin ve resuller bu yolda büyük sabır mücadelesi vermişlerdir. Zira şeytanın zihin kontrolüne ve hipnozuna girerek idrak ve vicdan mekanizmaları bloke olmuş, delüzyon sendromuna tutulmuş olanların makul ve mantıklı düşünce sistemleri bloke edilmiş olduğundan her türlü mucize, delil ve ayetle karşılaşsalar da saptıkları inkar yolundan asla dönmezler.

Ankebut suresinin aşağıdaki ayetlerinde Allah'ın kelamını, yaratılışın kodlarını içeren kitabın iletisine vesile kılınan haberciden hala bir işaret getirmesini talep eden gafillerin misali verilmektedir.

29/50 - Ve kalu lev la ünzile aleyhi ayatün min rabbih kul innemel ayatü ındellah ve innema ene nezırun mübın
( Ve "Onun üzerine Rab’binden ayetler indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "Kesinlikle Ayetler Allah' ın indindedir. Kesinlikle ben apaçık uyarıcıyım." )

29/51 - E ve lem yekfihim enna enzelna aleykel kitabe yütla aleyhim inne fı zalike le rahmeten ve zikra li kavmin yü'minun
( Onlara okunan kitabı, senin üzerine nasıl indirdiğimiz onlara kafi olmadı mı? İnanan kavim için kesinlikle bunda rahmet ve hatırlatma vardır. )

43/40 - E fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalin mübın
( O halde sağıra sen mi duyduracaksın veya körü ve o apaçık sapıklık içinde olan kimseleri sen mi yönlendireceksin? )

Dolayısıyla hidayete vesile olma yolundaki tek yöntem bilgi paylaşımı ve rabıta ortamı yaratma gayreti olmalıdır. Bunun dışındaki her yaklaşım "zorlama" kapsamına girecektir. Bu husustaki ayet ise çok açıktır.

2/256 - La ikrahe fid dıni kad tebeyyener ruşdü minel ğayy fe men yekfür bit tağuti ve yü'min billahi fe kad istemseke bil urvetil vüska len fisame leha vallahü semıun alim
( Dinde zorlama yoktur. Doğru yanlıştan açığa çıkmıştır. Kim azgını inkar ederse ve Allah’a  inanırsa artık sağlam kulba tutunmuştur. O ona asla kopmaz. Allah duyandır, bilendir. )

Allah'ın izni olmadıkça inkarcıların saptıkları yoldan dönmeyecekleri ayetlerde defaatle belirtilmektedir. 

6/25 - Ve minhüm men yestemiu ileyk ve cealna ala kulubihim ekinneten en yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in yerav külle ayetin la yü'minu biha hatta iza cauke yücadiluneke yekulüllezıne keferu in haza illa esatırul evvelın
( Ve onlardan seni dinleyenler de vardır. Fakat biz onu anlamasınlar diye kalplerinin üstüne örtüler ve kulaklarının içine ağırlık oluşturduk. Eğer bütün ayetleri görseler bile ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle mücadele ederler. O inkar edenler "Kesinlikle bu ancak evvelkilerin masallarıdır." derler. )

6/111 - Ve lev ennena nezzelna ileyhimül melaikete ve kellemehümül mevta ve haşerna aleyhim külle şey'in kubülen ma kanu li yü'minu illa en yeşaellahü ve lakinne ekserahüm yechelun

( Ve şayet kesinlikle biz onlara melekleri indirseydik ve ölüler de onlara kelam edip söz söyleseydi ve onlara önceki herşeyi toplasaydık, Allah' ın dilemesi haricinde inanacak değillerdi. Lakin çoğunluğu cahillik ederler. )

7/132 - Ve kalu mehma te'tina bihı min ayetin li tesharana biha fe ma nahnü leke bi mü'minın

( Ve "Sen bizi sihirlemek için ayetten her ne getirirsen getir, biz sana inananlar olmayız." dediler. )

7/146 - Seasrifü an ayatiyellezine yetekebberune fil erdı bi ğayril hakk ve in yerav külle ayetin la yü'minu biha ve in yerav sebıler rüşdi la yettehızuhü sebıla ve in yerav sebılel ğayyi yettehızuhü sebıla zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın

( Yerde haksızca kibirlenenleri ayetlerimden men edeceğim, uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri görseler dahi onlara inanmazlar. Eğer doğru yolu görürlerse onu yol edinmezler. Eğer yanlış yolu görürlerse onu yol edinirler. Bu kesinlikle onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan habersiz olmalarındandır.

10/96 - İnnellezine hakkat aleyhim kelimetü rabbike la yü'minun
( Kesinlikle o üzerlerine Rab’binin kelimesi gerçekleşmiş olanlar inanmazlar. )

10/97 - Ve lev caethüm küllü ayetin hatta yeravül azabel elım
( Ve şayet onlara tüm ayetler gelse, elim azabı görene kadar. )

İnkarcıların, Allah istemedikçe inkar yolundan dönmeyeceklerinin bir başka net misali de Mesih İsa'nın onca mucizesine* ( suda yürümesi, rüzgara hükmetmesi, hastalıkları iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, topraktan kuş yaratması vb. ) tanık olmalarına rağmen onu çarmıha germiş olmalarıdır.

* Mucize olarak tanımlanan bu tezahürler aslında tekâmül ederek kaba madde âlemi dünyadan üst süptil boyutlara geçen varlıkların ( insanların ) yetenekleridir. Bu durum, insana ruhundan üfleyen Allahü Teala'nın "Ol." emrinin bir tezahürü niteliğindedir.






Bilimsel olmak ya da olmamak....

"Bu bilimsel değil."
"Bilimsel olarak açıklanamayana inanmam." 

Bu cümleler, bilimin, bildikleriyle sınırlı olduğu yanılgısına kapılanların sıkça sarfettikleri bir cümlelerdir. "Bilim" kelimesi aşikar olarak "Bilmek" kelimesinden türemiştir. "Bilme durumu" anlamına gelen "Bilim", beş duyu vasıtasıyla algılanan olgular ( bilgiler ) arasında ilişkiler kurmak ve sonuçlar çıkarmak suretiyle oluşturulan veri haznesi olarak tanımlanabilir.

Bilim kavramı, sadece kaba madde algısı kapsamındaki neden sonuç ilişkilerine ve ispatlamalara dayalı olarak tanımlandığında kapsamı son derece daraltılmakta ve anlamını yitirmektedir. Zira, gerçek bilim varlıkların algı kapasiteleriyle, deneyimleriyle ve bilegeldikleriyle sınırlı değildir. Yukarıda yer alan "Bilimsel olarak açıklanamayana inanmam." cümlesini sarfeden birisinin evrenin varlığına da inanmaması gerekir. Zira evrenin oluşumunun "bilimsel* olarak açıklanamadığı" aşikardır. ( * Beş duyuya yönelik insanı ve konvansiyonel bilim algısı ifade edilmektedir. )

3/66 - Ha entüm haülai hacectüm fima leküm bihı ılmün fe lime tühaccune fıma leyse leküm bihı ılm vallahü ya'lemü ve entüm la ta'lemun
( İşte sizler böylesiniz, size ilminden olan hakkında tartışırsınız da size ilminden olmayan hakkında neden tartışırsınız? Ve Allah bilir de sizler bilmezsiniz. )

Gerçek bilim, insanların bilim olarak bildikleri ve algıladıklarının çok üzerinde bir anlama sahip olan ve tüm bilimlerin çerçevesini oluşturan ilahi kozmik bilgilerdir. Okuma, araştırma, akıl, ilham ve tefekkür yoluyla bu bilgilere erişimi sağlayacak kaynak kodları ise kutsal kitaplarda yer almaktadır.

Varlığından haberi olunmayan bir olgunun "yok" kabul edilmesi nasıl yanlış bir yaklaşım ise içeriği anlaşılamayan ve kavranamayan bilgilerin "bilimsel olmamak" ile nitelenmesi ve hatta "alay konusu edilmesi" de o derece yanlıştır.

İlahi kozmik ilmin tüm bilimler için ana çerçeve olduğu Kur'an ayetlerinde "İlimle kuşatılmak" ifadesiyle bildirilmektedir.

65/12 - Allahüllezi haleka seb'a semavatin ve minel ardı mislehünne yetenezzelül emru beynehünne li ta'lemu ennallahe ala külli şey'in kadirun ve ennallahe kad ehata bi külli şey'in ilmen
( Allah, o yedi gökleri ve yerden de onların aynısını yaratandır. Emir, kesinlikle Allah' ın herşeye gücü yeten olduğunu bilmeniz için onların arasından iner. Kesinlikle Allah herşeyi ilmen kuşatmıştır. )

İlahi ilmin kavranamamasından dolayı reddedilmesi, yalanlanması ve hatta alay konusu edilmesi sendromu da muhtelif ayetlerde bildirilmektedir.

2/255 - Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum la te'huzühu sinetün ve la nevm lehu ma fis semavati ve ma fil ard men zellezi yeşfeu ındehu illa bi iznih ya'lemü ma beyne eydıhim ve ma halfehüm ve la yühıytune bi şey'in min ılmihı illa bima şa vesia kürsiyyühüs semavati vel ard ve la yeudühu hıfzuhüma ve hüvel alıyyül azım
( Haricinde ilah olmayan Allah diridir daimdir. O'nu uyuklama ve uyku almaz. Yerin ve göklerin içinde ne varsa O’nadır. O’nun izni haricinde O’nun indinde af için vesile olacak kimdir? Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa bilir. O diledikleri dışındakiler, O’nun ilminden bir şeyi kuşatıp kavrayamamışlardır. Kürsüsünün genişliği yeri ve gökleri kapsamıştır. Onların korunması, gözetimi O’nu zora sokmaz. O uludur yücedir. )

10/39 - Bel kezzebu bima lem yühıytu bi ılmihı ve lemma ye'tihim te'vılüh kezalike kezzebellezine min kablihim fenzur keyfe kane akıbetüz zalimın
( Bilakis, O’nun ilmini kuşatıp kavrayamadıklarından dolayı yalanladılar. Onun yorumu onlara asla gelmedi. Onlardan öncekiler de işte böyle yalanlamışlardı. Artık bak zalimlerin sonu nasıl oldu. )

20/110 - Ya'lemü ma beyne eydıhim ve ma halfehüm ve la yühıytune bihı ılma
( Öncelerinde olanı ve sonralarında olanı bilir. Onu ilmen kuşatıp kavrayamazlar. )

27/84 - Hatta iza cau kale e kezzebtüm bi ayatı ve lem tühıytu biha ilmen en maza küntüm ta'melun
( Nihayet geldiklerinde, "Ayetlerimi yalanladınız mı? Onu ilmen kuşatıp kavrayamadınız. Yoksa neydi yapmakta olduğunuz?" dedi. )









İnsanlardan korkmayın. Allah'tan korkun.

Dünyevi menfaatlerin ve imkanların yitirilmesinden duyulan "Korku", ruhsal tekamül sürecindeki en büyük engel ve küresel şeytanların insanı köleleştirerek Allah yolundan saptırmak için kullandıkları yegane yöntemdir.

Korku düşünsel açılımı, frekans yükselişini ve ilmi tekamülü bloke eder. Bir film repliğinde olduğu gibi "Korku öfkeye, öfke nefrete, nefret te ıstıraba götürür." 

Allahü Teala, varlıkların hidayet kapısından geçebilmeleri için kendisinden başka hiçbir şeyden korkmamaları gerektiğini ayetlerinde defaatle bildirmektedir. 

5/44 - İnna enzelnet tevrate fıha hüden ve nur yahkümü bihen nebiyyunellezine eslemu lillezıne hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bi mestuhfizu min kitabillahi ve kanu aleyhi şüheda' fe la tahşevün nase vahşevni ve la teşteru bi ayatı semenen kalıla ve men lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümül kafirun
( İçinde yönlendirme ve aydınlık bulunan Tevrat' ı, kesinlikle biz indirdik. Teslim olan haberciler, Yahudiler için onunla hükmederler. Rab’be adanmışlar ve bilginler, Allah' ın kitabını korumalarından dolayı, onun üzerine şahitler olurlardı. O halde, insanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az değere satmayın. Kim Allah' ın o indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar inkarcılardır. )

Hadid suresinin 23. ayetinde "Yitirilen veya Elde Edilen" dünyevi unsurlar için üzüntü veya sevinç duymak yerine hepsinin Allahü Teala'nın rahmeti ve nimeti olduğunun hatırlanması öğütlenmektedir.

57/23 - Li keyla te'sev ala ma fateküm ve la tefrahu bima ataküm vallahü la yühibbu külle muhtalin fehur
( O size kaybettirdiğine, yitirttiğine üzülmeyesiniz. O size verdiğinden dolayı da ferahlayıp sevinmeyesiniz. Allah şımaranların, övünenlerin hiçbirini sevmez. )

Teslim olan ve iyilikler yapan varlıkların en büyük ödül olarak "korku" ve "hüzün" duygularından arındırılacakları Bakara suresinin 112. ayetinde açıkça bildirilmektedir.

2/112 - Bela men esleme vechehu lillahi ve hüve muhsinün fe lehu ecruhu inde rabbihı ve la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun
( Bilakis. Kim yüzünü Allah’a teslim ederse ve o iyilik yapan olursa böylece Rab’binin indinde ödülü onadır ve üzerlerine korku yoktur ve onlar hüzünlenmezler. )

Korkmak yerine, akılla, ilimle, sevgiyle, takvayla ( sakınma ) ve sabırla mücadele her inananın yegane ilkesi olmalıdır.

İncil'de de konuya ilişkin bilgiler İbraniler suresinin aşağıdaki ayetlerinde belirgin olarak verilmektedir.

58-İbraniler-13-1 Kardeşlik sevgisi kalıcı olsun. 

58-İbraniler-13-2 Yabancılara konukseverlik göstermeyi unutmayın. Bunu yapmakla bazıları bilmeden melekleri ağırladı. 

58-İbraniler-13-3 Sanki kendiniz de onlarla birlikteymişsiniz gibi, cezaevinde bulunanları anımsayın. Kendinizin de bu dünyada yaşadığınızı düşünerek, düşmanca davranışa uğrayanları anımsayın.

58-İbraniler-13-4 Herkes evliliğe saygıyla baksın, evlilik yatağını da lekesiz tutsun. Rasgele cinsel ilişkiye ve evlilik dışı cinsel bağlantıya girenleri Tanrı yargılayacaktır.

58-İbraniler-13-5  Tutumunuz para sevgisinden ırak olsun; elinizdekiyle yetinin. Çünkü Tanrı şöyle demiştir: “Hiçbir koşul altında seni bırakmayacağım. Ne de herhangi bir durumda senden el çekeceğim.”

58-İbraniler-13-6 Öyleyse tam güvenle şunu diyebiliriz: “Rab yardımcımdır, korkmayacağım. İnsan bana ne yapabilir ki?”










Tuesday, December 31, 2019

Her yıl bir veya iki kere olan sınavlar ve 2020

9/126 - E ve la yeravne ennehüm yüftenune fı külli amin merraten ev merrateyni sümme la yetubune ve la hüm yezzekkerun

( Onlar her yıl bir veya iki kere kendilerinin kesinlikle her çeşidinden sınandıklarını görmüyorlar mı? Sonra tevbe etmiyorlar ve onlar hatırlamıyorlar. )

2020 yılının tüm inananlar için hayırlı ve ilim dolu bir yıl olmasını, yıl içinde karşılaşılacak sınavlarda muvaffak olunabilmesini Allahü Teala'dan niyaz ederiz. 

Soldaki keçi Baphomet

"İnatçı keçi", "Keçi inadı" ifadeleri, günlük yaşantıda sıkça duyulan, nefsaniyetin ve kibirin insanlar arasındaki tezahürü niteliğindeki ifadelerdir. "Keçi" inatçı özelliği nedeniyle okült satanik bir sembol haline de gelmiştir.

Şeytani ve nefsani olan "İnat" kavramı Kur'an'da "Cebbarin Anid" ( İnatçı Zorba ) tamlaması kullanılarak Hud ve İbrahim surelerinin  59. ayetinde yer almaktadır. Ayetlerde inatçı ve zorba şeytanların emirlerine tabi olan müşriklerden bahsedilmektedir.

11/59 - Ve tilke adün cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusülehu vettebeu emra külli cebbarin anıd
( Ve işte Ad, Rab’lerinin ayetleri ile cihad ettiler. O’nun resullerine isyan ettiler. Her inatçı zorbanın emirlerine tabi oldular. )

14/15 - Vesteftehu ve habe küllü cebbarin anıd
( Ve açılışı istediler ve her inatçı zorba zarara uğradı. )

Bir sıfat olan "Muhammed" ( Övülmüş ) kelimesinin farklı telafuzu olan "Baphomet" kelimesi şeytanların sembolü olarak kullanılan "Keçi" kafalı varlığa verilen isimdir. Şeytanın "Keçi" ile sembolize edilmesinin sebebi kutsal kitaplardaki teşbihlere ve inatçı özelliğine dayanmaktadır.


Baphomet

İncil'deki "Keçi" misali şöyledir.

40-Matthew-25-31 "İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak.

40-Matthew-25-32 Ulusların hepsi O'nun önünde toplanacak, O da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, insanları birbirinden ayıracak.

40-Matthew-25-33 Koyunları sağına, keçileri soluna alacak.*

* "Sol tarafta bulunmak" veya "solun sahibi olmak" ifadeleri, kitaplarda doğru yoldan sapmak ve şeytana tabi olmak anlamına gelmektedir.

40-Matthew-25-41 "Sonra solundakilere şöyle diyecek: 'Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis'le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!

Kur'an'da ;

Ashabül Meymenet = Sağın Sahipleri ( Cennet ehli )
Ashabül Meş'emet = Solun Sahipleri ( Cehennem ehli )

Sağ = Salim, İyi, Muteber, Doğru .... "Right" ( Doğru - İng. ), "Droit" ( Doğru - Fra. ), "Recht" ( Doğru - Alm. )

Sol = Ters .... "Left" ( "Leave" ( Terketmek ) fiilinin geçmiş zamanı ve Sol anlamında ), "Gauche" ( Beceriksiz, Sol )

İlgili ayetler ise şöyledir.

56/8 - Fe ashabul meymeneti ma ashabul meymeneti ( O halde sağın sahipleri. Nedir sağın sahipleri? )

56/9 - Ve ashabul meş'emeti ma ashabul meş'emeti
( Ve solun sahipleri. Nedir solun sahipleri? )

56/41 - Ve ashabuş şimali ma ashabuş şimali 
( Ve solun sahipleri. Nedir solun sahipleri? )

56/42 - Fi semumin ve hamimin
( İçe işleyen zehirli ateş ve kaynar suyun içindedirler. )

56/43 - Ve zıllin min yahmumin
( Ve kara dumandan gölgeler. )

56/44 - La baridin ve la kerimin
( Soğuk değildir. Faydalı da değildir. )

56/45 - İnnehüm kanu kable zalike mütrefin
( Kesinlikle onlar bundan önce refah şımarıkları idiler. )

56/46 - Ve kanu yüsırrune alel hınsil azım
( Ve büyük günahta ısrar etmekteydiler. )

56/47 - Ve kanu yekulune e iza mitna ve künna turaben ve ızamen e inne le meb'usune
( Ve "Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuzda mı? Kesinlikle biz dirilecek miyiz?" demekteydiler. )

56/48 - E ve abaunel evvelun
( Ve evvelki babalarımız da mı? )





Ruhun reddettiklerini nefs ihtiyaç addeder.

Madde alemi olan kâinatta edindiği deneyimlerle sonsuz tekâmül yolculuğunu sürdürmesi icab eden "Ruh"'un gerçek yaşamsal ihtiyaçları maddesel değildir. Ruh ilim ister. Ruh sezgi ister. Ruh sevgi ister. Ruh iyilik ister. Ruh özüne ulaşmayı, Rab'bin kelimesi olmayı idrak edebilmeyi ister. 

Ruh'un kâinattaki tezahürü olan süptil Öz Varlık'ın kaba madde alemindeki temsili olan Nefs ise Ruh'un reddettiği maddesel unsurları ihtiyaç addeder. Bu maddesel ihtirasın sebep olduğu düşünce, tutum ve davranışlar ise Nefse kötü, suçlu ve günahkâr sıfatlarını kazandırır.

12/53 - Ve ma überriü nefsı innen nefse le emmaratüm bis sui illa ma rahıme rabbi inne rabbi ğafurun rahım

( Ve nefsimi iyi kılıp temizlemiyorum. Kesinlikle nefis, Rab’bimin merhamet gösterdiğinin haricinde, kötülüğü emreder. Kesinlikle Rab’bim affedendir merhametlidir. )

64/16 - Fettekullahe mesteta'tüm vesme'u ve eti'u ve enfiku hayren li enfüsiküm ve men yuka şuhha nefsihi fe ülaike hümül müflihun

( O halde istidatınız olduğunca Allah’tan sakının, duyun, O’na itaat edin ve nefisleriniz için hayırlı olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, artık işte onlar, onlar iflah olanlardır. )

İncil'deki şu ayetler Ruhun ürünü olan iyilikleri ve Nefsin ürünü olan kötülükleri özetler niteliktedir. ( Nefs = Benlik )

48 Galatyalılar 5-19 Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, 

48 Galatyalılar 5-20 putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, 

48 Galatyalılar 5 21 sarhoşluk, çılgın eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı Egemenliği'ni miras alamayacaklar. 

48 Galatyalılar 5-22 Ruh'un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, 

48 Galatyalılar 5-23 yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. 

48 Galatyalılar 5-24 Mesih İsa'ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. 

Nefsin kötülüklerine Vahiy suresinde de değinilmektedir.

66 Vahiy 9-20 Geriye kalan insanlar, yani bu belalardan ölmemiş olanlar, kendi elleriyle yaptıkları putlardan dönüp tövbe etmediler. Cinlere ve göremeyen, işitemeyen, yürüyemeyen altın, gümüş, tunç, taş, tahta putlara tapmaktan vazgeçmediler.

66 Vahiy 21-8 Ama korkak, imansız, iğrenç, adam öldüren, fuhuş yapan, büyücü, putperest ve bütün yalancılara gelince, onların yeri, kükürtle yanan ateş gölüdür. İkinci ölüm budur."

66 Vahiy 22-15 Köpekler, büyücüler, fuhuş yapanlar, adam öldürenler, putperestler, yalanı sevip hile yapanların hepsi dışarıda kalacaklar.


İntikam ve Ceza kavramları

"İntikam" kelimesi "Nekam" ( Birini olumsuz, kötü bir fiilinden dolayı cezalandırmak ) kökünden türemiş olan ve Türkçe'deki "Cezalandırma" anlamına gelen olumsuz bir kelimedir. "Ceza"* kelimesi ise Türkçe'deki "Karşılıklandırma" anlamına gelen nötr bir kelimedir. Zira karşılıklandırma fiilin olumlu veya olumsuz ( iyi veya kötü ) niteliğine göre olumlu veya olumsuz ( iyi veya kötü ) olabilir. ( * "Eczahane" kelimesi "hastalığın tedavisel "karşılığının" temin edildiği yer" anlamına gelmektedir. )

Kur'an'da yer alan ve "Ceza" kelimesinin "Karşılıklandırma", "İntikam" kelimesinin ise "Cezalandırma" anlamında kullanılmasına örnek ayetler şöyledir.

3/4 - Min kablü hüden lin nasi ve enzelel fürkan innellezine keferu bi ayatillahi lehüm azabün şedıd vallahü azızün züntikam
( İnsanlar için öncekilerden yönlendirmedir. Fark yaratanı indirdi. Kesinlikle o Allah’ ın ayetlerini inkar edenler, şiddetli azap onlaradır. Allah yücedir, intikam alandır. )

7/136 - Fentekamna minhüm fe ağraknahüm fil yemmi bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın
( Biz de, kesinlikle onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan habersiz olmalarından dolayı onlardan intikam aldık da onları denizde boğduk. )

14/47 - Fe la tahsebennellahe muhlife va'dihı rusüleh innellahe azızün züntikam
( Allah' ın resullerine olan vaadine ihtilaf edeceğini sanma. Kesinlikle Allah yücedir, intikam alandır. )

15/78 - Ve in kane ashabül eyketi le zalimın
( Ve kesinlikle Eyke' nin sahipleri zalimlerdi. )

15/79 - Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamin mübın
( Böylece onlardan intikam aldık. Kesinlikle onlar apaçık delillerledirler. )

39/37 - Ve men yehdillahü fe ma lehu min müdıll e leysellahü bi azızin zintikam
( Ve Allah kimi yönlendirirse, artık ona saptıran yoktur. Allah yüce ve intikam alan değil midir? )

İnkarcı müşriklerin, Allah'a ve O'nun doğru yoluna olan inançlarından dolayı insanları cezalandırmaları ise aşağıdakiş ayetlerde bildirilmektedir.

85/5 - En nari zatel vekud
( Yakıta sahip ateş. )

85/6 - İz hüm aleyha ku'ud
( Onlar onun üzerinde oturduklarında. )

85/7 - Ve hüm ala ma yef'alune bil mü'minine şühud
( Ve onlar şahitler olarak, inananlara o yaptıklarının üzerindedirler. )

85/8 - Ve ma nekamu minhüm illa en yü'minu billahil azizil hamid
( Ve yüce övülesi Allah’a  inanmaları haricinde onlardan intikam almazlar. )














Mehdi meselesi

"Mehdi" kelimesi "Yönlenen, Yönlendirilen, Hidayete vesile olan, Doğru yola yönlendiren" anlamına gelen ve "Hidayet" kökünden türemiş bir sıfattır. Bu sıfat bir şahısı ifade edeceği gibi bir olguyu, bir kavramı da ifade edebilmektedir. ( Örnek: "Mani" kelimesi de "Engelleyen, geri bırakan" anlamına gelen bir sıfat olup, şahıs, olgu veya kavramı ifade edebilir. )

İslami kültürde "Mehdi", döngü sonunda tezahür etmesi ve insanların hidayete ermelerine vesile olması beklenen bir varlıktır. Bu varlık bir şahıs mıdır? Yoksa insanları doğru yola, birliğe, kolektif bilince sevkeden kozmik ilahi bir enerji midir? Hatırlanacağı üzere evvelce "Mesih İsa'nın ikinci gelişi" kavramının esas itibarıyla "insanlar arasında kolektif bilincin tesisini ve birlikte frekans yükselmesini sağlayan ilahi kozmik tesirleri" ifade ettiği üzerinde durulmuştu. 

Al'i İmran suresinin 3/102 kodlu ayetinde bildirilen husus büyük önem taşımaktadır.

3/102 - Ya eyyühellezine amenüttekullahe hakka tükatihı ve la temutünne illa ve entüm müslimun

( Ey o inananlar, Allah’tan sakının, O’na gerçekten inanın ve teslim olanlar olmadan ölmeyin. )

"Teslim olmadan ölmeyin" .... 

Nisa suresinin aşağıdaki ayetlerinde de kitap sahiplerinin ölümlerinden önce mutlaka "Mesih İsa'ya inanacakları" bildirilmektedir. 

4/157 - Ve kavlihim inna katelnel mesıha ıysebne meryeme rasulellah ve ma kateluhü ve ma salebuhü ve lakin şübbihe lehüm ve innellezinahtelefu fıhi le fı şekkin minh ma lehüm bihı min ılmin illettibaaz zann ve ma kateluhü yekına

( Ve "Kesinlikle biz Allah' ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih' i öldürdük." sözlerinden dolayı. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Lakin onlara benzetildi. Kesinlikle onun hakkında ihtilaf edenler, ondan şüphe içindedirler. Onlara onun ilminden yoktur. Ancak zanna tabi olurlar. Doğrusu onu öldürmediler. )

4/158 - Bel rafeahüllahü ileyh ve kanellahü azızen hakima

( Bilakis Allah onu kendisine yükseltti. Allah yücedir, hakimdir. )

4/159 - Ve in min ehlil kitabi illa le yü'minenne bihı kable mevtih ve yevmel kıyameti yekunü aleyhim şehıda

( Ve kesinlikle kitap sahiplerinden olanlar ölümlerinden önce mutlaka ona inanacaklardır. Ayağa kalkış gününde o, onlara şahit olur. )

4/159 kodlu ayette kıyamet ( ayağa kalkış, idrak yükselişi) olarak anılan büyük döngü sonunda ruhsal tekâmüle ulaşmanın yegane yolunun Mesih İsa'ya iman olduğu bildirilmektedir. 

Bilindiği üzere, defaatle insan olarak reenkarne olan ruhlar nihai hesaplaşma için kıyamet gününde* ( ayağa kalkış sürecinde ) son kez kaba madde alemi olan dünyada reenkarne olacaklar ve tekamül sınavındaki liyakatlerine göre ya üst süptil madde boyutuna geçecekler ya da tekrar kaba madde alemi olan dünyada ( cehennem ) kaba madde olarak reenkarne olmaya devam edeceklerdir. 

Bu çerçevede Nisa suresinin yukarıdaki ayetlerinde Mesih İsa'nın, bir başka deyişle Mesih İsa ile sembolize edilen kozmik ilahi tesirlerin  varlıkları ayağa kalkış gününden ( kıyamet gününden ) önce hidayete ve imana yönlendireceği yani "Mehdi" işlevi göreceği ve hesaplaşma günü olan kıyamet gününde de inananlara şehadet edeceği bilgisi açığa çıkmaktadır. 

Bu husus İncil'de "İlk diriliş" ve "İkinci ölüm" olarak ifade edilmektedir.

66-Vahiy-20-6 İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde yetkisi yoktur. Onlar Tanrı'nın ve Mesih'in kâhinleri olacak, O'nunla birlikte bin yıl egemenlik sürecekler.

*  Kur'an ve İncil'de belirtildiği üzere "Gün" olarak ifade edilen kavram "Bin yıllık" bir süreci tanımlamaktadır.

Ayrıca İncil'de yer alan "İlk insan yerden" ve "İkinci insan gökten" ifadeleri de "Madde" ( Beden ) ve "Ruh" kavramları vurgusuyla ruhsal tekamüle işaret etmektedir.

46-1 Corinthians-15-47 İlk insan yerden, yani topraktandır. İkinci insan göktendir. 

İslami kültüre göre ahir zamanda gelmesi beklenen ve hidayeti yayması beklenen Mehdi'ye ilişkin Kur'an'da açık ayetler bulunmamakla birlikte, Haberci İsa ile ilintili olarak 3 kez kullanılan Mehdi ( Beşikteki ) kelimesi ( Mihad ( Beşik ) kökünden ) ve İncil'de Haberci İsa'nın "geri dönüşünü" konu alan ayetler dikkat çekicidir. ( “Mehdi” kelimesi aynı zamanda “Hidayete eren, Hidayete erdiren, Hidayete vesile olan, Yönlenen, Yönlendiren” anlamına da gelmektedir. )

"Haberci Mesih İsa'nın dönüşü" kavramı ise esasen maddesel, bedensel bir kavramı temsil etmekten ziyade insanlar arasında kolektif bilinci ve ünite ( vahdet, birlik ) anlayışını tesis edecek ilahi kozmik frekansları temsil etmektedir.

40 Matta 23/39 Size şunu söyleyeyim: 'Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!' diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz."

23/39 kodlu yukarıdaki ayette Haberci Mesih İsa kendisinden sonra gelen Haberci Muhammed'i de işaret etmekte gibidir. Zira "övgüler olsun" kavramı "Övülmüş" anlamına gelen "Muhammed" kelimesi ile ilintili görünmektedir. Dolayısıyla Mesih İsa şu mesajı vermektedir. "Benim ve benden sonra gelecek olan Muhammed'in yolundan gidip Allah'a ve O'nun yüce birliğine, tekliğine iman etmedikçe beni tekrar göremeyeceksiniz yani kolektif bilince erişemeyecek, birleşik insanlığı temsil eden üniteyi ( vahdeti, birliği ) tesis edemeyecek ve tekâmül edemeyeceksiniz.

66 Vahiy 22/20 Bunlara tanıklık eden, "Evet, tez geliyorum!" diyor. Amin! Gel, ya Rab İsa!

22/20 kodlu yukarıdaki ayette de "Haberci İsa'nın geri dönüşüne" ilişkin bilgi verilmektedir. Ayetin sure numarasının 66, ayet numarasını oluşturan rakamların toplamının ise ( 2+2+2 ) 6 olması ilahi nümeroloji açısından dikkat çekicidir.

Aşağıdaki ayetlerde de "Mehdi" ( Beşikteki ) kelimesi Mesih İsa ile ilintili olarak zikredilmektedir.

Al'i İmran 3/46 - Ve yükellimun nase fil MEHDİ ve kehlen ve mines salihin

( Ve BEŞİKTE ve erişkinlikte insanlara kelam edip söz söyleyecektir. İyilerdendir. )

Maide 5/110 - İz kalellahu ya iysebne meryemezkur ni'meti aleyke ve ala validetik iza eyyedtuke bi ruhil kudusi tukellimun nase fil MEHDİ ve kehla ve iz alemtukel kitabe vel hikmete vet tevrate vel incil ve iz tahluku minet tiyni ke hey'etit tayri bi izni fe tenfuhu fıha fe tekunu tayran bi izni ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi izni ve iz tuhricul mevta bi izni ve iz kefeftu beni israile anke iz ci'tehum bil beyyinati fe kalellezine keferu minhum in haza illa suhrun mubin

( Zamanında Allah "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Seni kutsal ruh ile desteklediğimde BEŞİKTE ve erişkinlikte insanlara kelam edip söz söylerdin. Sana yazıyı, sırrı, Tevrat' ı ve İncil' i öğrettim. İznimle çamurdan kuşun şekli gibi olanı yarattın. Onun içine üfledin de iznimle kuş oldu. Doğuştan körü ve alacalıyı iznimle iyileştirdin. Ölüleri iznimle çıkardın. Onlara ayetlerle geldiğin ve onlardan inkar edenlerin "Bu kesinlikle apaçık sihirdir." dedikleri zaman İsrailoğulları' nı üzerinden çektim.

Meryem 19/29 - Fe eşarat ileyhi kalu keyfe nukellimu men kane fil MEHDİ sabiyya

( Böylece ona işaret etti. "Çocuk olarak BEŞİKTE olan kimseyle nasıl konuşuruz?" dediler. )

İblis de "Bakılanlardan"dır.

Evvelki bölümlerden de hatırlanacağı üzere "Raina" ( Bizi Gör ) ve "Unzurna" ( Bize Bak ) cümleleri içerdikleri anlamlar itibarıyla birbirlerinden farklıydı. Zira "Görmek" istemsiz de olabilen eylem iken, "Bakmak" istemli bir eylemdir. "Bakıp da görmemek" veya "Dikkatli bakarsan görürsün." cümleleri bu hususu açıklar niteliktedir.

Bakara suresinin 104. ayetinde gösteriş yapmak isteyen kibirlilerin "Raina" ( Bizi gör ) hitablarının batıl olduğu, Allahü Teala'nın rahmetini umanların "Unzurna"* ( Bize bak ) hitaplarının ise hak olduğu bildirilmektedir. ( * Kelime kökü "Nazar" ( Bakış ) kelimesidir. "Nazır" ( Bakan / Bakıcı ), "Nezaret" ( Bakış, Gözleme ) ; "Bakmak" kelimesi "Gözetmek, Korumak" anlamı ile de düşünülmelidir. )

2/104 - Ya eyyühellezine amenu la tekulu raına ve kul ünzurna vesmeu ve lil kafirıne azabün elım
( Ey o inananlar, "Bizi gör." demeyin ve "Bize bak." deyin ve dinleyin. Elim azap inkarcılar içindir. )

Allahü Teala'nın "Bakması", ehemmiyet vermesi, gözetmesi, gözlemesi ve koruması anlamına gelmektedir. Bu nedenle bazı ayetlerde İblis'in saptırmasına tabi olan inkarcı müşrikler için "Ma kanu münzarin" ( Gözlenip bakılanlar olmadılar. ) ifadesi yer almaktadır.

15/8 - Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izen münzarin
( Melekleri gerçek dışında indirmeyiz. O zaman gözlenip bakılanlar olamazlar. )

44/29 - Fe ma beket aleyhimüs semaü vel erdu ve ma kanu münzarin
( Gök ve yer onlar üzerine ağlamadı. Gözlenip bakılanlar da olmadılar. )

Peki Allah'ın yarattıklarından olan İblis'in durumu nedir? O "Münzarin"'dir yani "Bakılanlardan"'dır. Neden? Çünkü yaratılıştaki düalite prensibinin negatif enerji tesirlerinden sorumludur. Düalite prensibi varlıkların tekamülleri için elzem olan temel unsurdur. Varlıklar ancak ve ancak düaliteyi aşmak suretiyle üniteye ( vahdet, birlik ) doğru ilerleme liyakatine erişebilirler. Bu çerçevede İblis'e, döngü sonu olan ayağa kalkış gününe ( Yevmel Kıyameh ) kadar "gözlenip bakılma" imkanının Allahü Teala tarafından sunulması insanların tekamül sınavının bir gereğidir. İblis'e kanarak Allah yolundan sapanlar "Ma kanu münzarin" olurla yani "Bakılmayanlar olurlar."

Konuya ilişkin Kur'an ayetleri şöyledir.

7/12 - Kale ma meneake en la tescüde iz emartük kale ene hayrun minh halaktenı min narin ve halaktehu min tıyn
( “Sana emrettiğim zaman, seni yere kapanmaktan ne men etti?” dedi. “Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." dedi. )

7/13 - Kale fehbıt minha fe ma yekunü leke en tetekebbera fıha fahruc inneke mines sağırın
( "Öyleyse oradan in. Artık sana orada kibirlenmek olmaz. Haydi çık, kesinlikle sen alçaklardansın." dedi. )

7/14 - Kale enzırnı ila yevmi yüb'asun
"Bana, diriltilecekleri güne kadar bak." dedi.

7/15 - Kale inneke minel münzarın
"Kesinlikle sen gözlenip bakılanlardansın." dedi.

7/16 - Kale fe bima ağveytenı le ak'udenne lehüm sıratakel müstekım
"Öyleyse, beni azdırmandan dolayı*, onlara karşı, senin doğru yolunun üstüne oturacağım." dedi.

* Bu ifadede Allahü Teala'ya karşı bir azma, bir hiddetlenme ( haşa ) söz konusu olmayıp, Allahü Teala'nın, vazifesini yapması için İblis'i azdırması söz konusudur.

7/17 - Sümme le atiyennehüm min beyni eydıhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim ve la tecidü ekserahüm şakirın
( Sonra önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara yeteceğim. Onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın. )

7/18 - Kalehruc minha mez'umen medhura le men tebiake minhüm le emleenne cehenneme minküm ecmeın
( "Yerilmiş kovulmuş olarak oradan çık. Onlardan sana kim tabi olursa, cehennemi sizden topluca, tamamen dolduracağım." dedi. )

7/17 - 18 kodlu ayetlerde de İblis görev tanımını anladığını beyan etmektedir.

İncil'de İblis, "Dünyanın egemeni", "Bu çağın ilahı", "Dünyayı denetleyen kötü" olarak tanımlanmaktadır. ( Bu ifadeler inkarcı müşriklerin tanımlamaları olarak zikredilmektedir. )

43 John 14-30 Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu dünyanın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur.

47 2 Corinthians 4-4 Tanrı'nın görünümü olan Mesih'in yüceliğiyle ilgili Müjde'nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir.

62 1 John 5-19 Biliyoruz ki, biz Tanrı'danız, bütün dünya ise kötü olanın denetimindedir.

Bu nedenle karşılaşılan tüm olumsuzlukların, tekamül sınavının bir parçası, yüce Rab'bin kader mekanizmasının olmazsa olmaz bir gereği olduğu daima hatırlanmalı akıl, sabır, dua ve inanç vasıtasıyla dünyanın kaba maddesinden arınılmak suretiyle bu sınav en başarılı bir şekilde verilmeli ve üst alemlerin kapıları aralanmaya çalışılmalıdır.




















Monday, December 30, 2019

Faniden bakiye, maddeden manaya yolculuk

Kur'an ayetlerinde dünya hayatının ve dünya maddesinin aldatıcılığı, saptırıcılığı ve mutlaka tükenip yok olacağı, daimi olanın ise Allah'ın sonsuz kelamı ve sevgisi olduğu defaatle bildirilmektedir.

Bu nedenle, samimiyetle inananların kendilerini maddeden arındırmaları, yaratılışın kaynak kodu olan kelimelere ve manaya yönelmeleri, yaşam enerjilerini ruhsal öğelerden temin eder hale gelmeleri gerekmektedir. Bu tercih, varlıkların sonsuz yaşama ulaşma veya ulaşamama hususunda belirleyici olacaktır.

"Fani" ve "Baki" kavramları Kur'an ayetlerinde şöyle bildirilmiştir.

16/96 - Ma ındeküm yenfedü ve ma ındellahi bak ve le necziyennellezine saberu ecrahüm bi ahseni ma kanu ya'melun
( O indinizdeki tükenir de o Allah' ın indindeki bakidir. Kesinlikle biz o sabredenleri, o yapmış olduklarının daha güzeli olan ödülleri ile karşılıklandıracağız. )

20/131 - Ve la temüddenne ayneyke ila ma metta'na bihı ezvacen minhüm zehratel hayatid dünya li neftinehüm fıh ve rizku rabbike hayrun ve beka
( Ve onlardan eşleri, o faydalandırdıklarımıza gözünü dikme. Onlar, onları sınamamız için dünya hayatının parlaklıklarıdır, süsleridir. Rab’binin rızıkı daha hayırlıdır ve bakidir. )*

* Ayette, tükenmeye muhtaç dünyevi menfaatlerle yani dünya maddesiyle donatılmış olanlara imrenilmemesi "Rab'bin rızkı" olarak tanımlanan ruha, kelimelere ve manaya yönelinmesi gerektiği bildirilmektedir.

28/60 - Ve ma utıtüm min şey'in fe metaul hayatid dünya ve zınetüha ve ma ındellahi hayrun ve ebka e fe la ta'kılun
( Ve o size verilen şeyler dünya hayatının faydası ve süsüdür. O Allah' ın indindeki daha hayırlıdır ve daha bakidir. Artık akıl etmez misiniz? )

42/36 - Fe ma utıtüm min şey'in fe metaul hayatid dünya ve ma ındellahi hayrun ve ebka lillezıne amenu ve ala rabbihim yetevekkelun
( Böylece o verildiğiniz, dünya hayatının faydasıdır. O Allah' ın indindeki, inananlar için ve Rab’lerine dayanıp sığınanlar için daha hayırlıdır ve daha bakidir. )

87/17 - Vel'ahıretü hayrün ve ebka
( Ve ahiret daha hayırlıdır ve daha bakidir. )

55/26 - Küllü men aleyha fan
( Onun üzerinde olan tüm kimseler fanidir. )

55/27 - Ve yebka vechü rabbike zül celali vel ikram
( Ve büyüklük ve ikram sahibi Rab’binin yüzü baki kalır. )

İncil'de ise maddenin sonunda yok olacağı ancak kelimelerin ve mananın ebedi olduğu vurgulanmaktadır. 

40-Matthew-24-35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır."

61-2 Peter-3-10 Ama Rab'bin günü hırsız gibi gelecek. O gün gökler büyük bir gürültüyle ortadan kalkacak, maddesel öğeler yanarak yok olacak, yer ve yeryüzünde yapılmış olan her şey yanıp tükenecek.

Yorgunluk, zahmet ve usançtan arınmış olanlar

Kaba madde alemi dünyadaki tekamülünü tamamlayarak yarı süptil üst boyuta geçme liyakatine erişecek olan varlıkların ortak özelliklerinden biri de iyilik ve doğruluk yolundaki çalışmaları kapsamında yorgunluk, bıkkınlık ve sıkıntı duygularından tamamen arınma safhasına gelmiş olmalarıdır. Zira, Allah yolunda olmak düalitenin engelleyici negatif tesirlerinden sıyrılabilmeyi başarabilmek anlamına da gelmektedir. Vazife planı olarak anılan, yarı süptil boyutun da üzerindeki planlarda bulunan ve kader mekanizmasında işlev gören vazifeli varlıklar ( melekler / tekamül etmiş insan ) yorgunluk ve usanç kavramlarından tamamen arınmış, saf sevgiyle ilahi nizamda işlevlerini yerine getirmektedirler. ( Maddenin süptil niteliğinin tezahür ettiği bu üst planlarda "ölüm" olarak bilinen "olum" ( dönüşüm ) ıstıraplı, sıkıntılı süreçlerle değil sevgi ve huzur dolu geçiş süreçleriyle vuku bulmaktadır. Ayrıca bu üst planlarda hastalık, üzüntü, bunalım, zorluk gibi kavramlarda sözkonusu olmayıp, tekamül aşamaları huzur, sevgi ve mutluluk hissiyatıyla geçilmektedir. ) 

Kaba madde alemi dünya yukarıda anılan özelliklerin kazanılması için bir hazırlık ve sınav planıdır. Bir başka deyişle dünya mezun olunması gereken bir okuldur.

Üst planlardaki varlıkların hissiyatları şu ayetlerde tasvir edilmiştir. 

15/48 - La yemessühüm fıha nesabün ve ma hüm minha bi muhracın
( Onlara orada zahmet, yorgunluk dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. )

35/35 - Ellezi ehallena daral mükameti min fadlih la yemessüna fıha nesabün ve la yemessüna fıha lüğub
( Bizi üstünlüğünden ikamet yurduna o koydu. Bize orada zahmet dokunmayacaktır. Bize orada usanç, yorgunluk da dokunmayacaktır. )

41/38 - Fe inistekberu fellezine ınde rabbike yüsebbihune lehu bil leyli ven nehari ve hüm la yes'emun
( Eğer kibirlenirlerse, o Rab’binin indinde olanlar, gece ve gündüz O’na övgü sözleri söylerler. Onlar usanmazlar. )*

* Duadan, kelime zikrinden asla usanmayan aksine her icra ettiklerinde bir evvelkine göre daha da yüksek heyecan ve sevgi yoğunluğu yaşayan varlıklardan bahsedilmektedir.

50/38 - Ve lekad halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma fi sitteti eyyamin ve ma messena min luğub
( Ve gökleri, yeri ve o onların aralarındakilerini altı günde yarattık. Bize usanç, yorgunluk dokunmadı. ) **

** Allahü Teala'nın izni ve yetkilendirmesiyle gökleri ve yeri yaratma vazifesini üstlenmiş olan Meleül Ala da ( Yüksek İlerigelenler ) "yorgunluk" kavramının kendileri için geçerli olmadığını aynı durumun bulundukları planlarda işlevlerini yerine getirmekte olan diğer varlıklar için de geçerli olması gerektiğini hatırlatmakta ve dolaylı olarak uyarmaktadırlar.

İncil'de ise cennetin tasvir edildiği ayetlerden biri şöyledir.

66 Vahiy 21-4 Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı."