Çeviri

Saturday, June 29, 2024

Kur'an'da geçmeyen Farsça kelimeler

Dini açıdan önem arzeden bazı kelimelerin, konuşma dilinde ve resmi ifade dilinde Kur'an'daki Arapça karşılıkları yerine Farsça karşılıkları kullanılagelmiştir. Bu kelimelerden en öne çıkanlar Peygamber, Müslüman, Namaz, Abdest ve Oruç kelimeleridir.

"PEYGAMBER" kelimesi Farsça kökenli olup, "Haberci" anlamına gelmektedir. Bu kelimenin ayrışımı "Peygam ( Haber ) + ber ( -ci )" şeklindedir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı "Nebe" ( Haber ) kelimesinden türeme olan "Nebi" kelimesidir. 

"MÜSLÜMAN" kelimesi Arapça "Muslim" ( Teslim olan ) ve Farsça "Man" ( Kişi ) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve "Teslim olan kişi" anlamına gelen sentetik bir kelimedir. Kur'an'da ise "Muslim" kelimesi geçmektedir.

"NAMAZ" kelimesi Farsça kökenli olup, "Saygı gösterme, Dua, Yere kapanma" anlamlarını içermektedir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı 'Kiyam" ( Ayağa kalkış ) kelimesidir ki ayetlerde "Kiyamus salah" ( Duaya kalkmak ) olarak geçmektedir. Kur'an'da bu kelime "Ruku" ( Eğilme ) ve "Secde" ( Yere kapanma ) kelimeleriyle birlikte yer alarak "Namaz" olarak anılagelen Allah'a niyaz seansını tanımlamaktadır.

"ABDEST" kelimesi Farsça kökenli olup, "Ab" ( Su ) ve "Dest" ( El ) kelimelerinden oluşarak semantik köken itibarıyla "El suyu" anlamını temsil etmektedir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı "Gasl" ( Yıkama ) kelimesidir.

"ORUÇ" kelimesi Farsça "Rocik" ( Günlük ) kelimesinin fonetik deformasyona uğramış halidir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı "Savm" ve "Siyam" kelimeleridir ki bu kelimeler "Sakınmak, Terketmek, Uzak durmak" anlamlarını temsil etmektedir.

Farsça kelimelerin tezahürünün sebebi, Selçuklu Türkleri'nin Orta Asya'dan Anadolu'ya geçişleri esnasında bir süre İran topraklarında hüküm sürmelerine ve bu süreçte İslam ile tanışmalarına dayandırılmaktadır. 

"Nikah" kelimesi ve Habercinin eşleri meselesi

Farsça kökenli olan ve "Nekaha" fiilinden türeme "Nikah" kelimesi semantik köken itibarıyla "Bakma, Birine bakma, Gözetme, Bakımını üstlenme" anlamını temsil etmektedir. Ancak bu kelime konuşma dilinde "Evlenmek" anlamında da kullanılagelmiş olup, ayetlerde her iki anlam da tezahür etmektedir.

Ahzab suresinin 53. ayetindeki habercinin eşleri ile ilgili bölümün Arapçası ve genel kabul görmüş Türkçe meali şöyledir.

33/53 ... VE MA KANE LEKUM EN TU'ZU RASULELLAHİ VE LA EN TENKİHU EZVACEHU MİN BA'DİHİ EBEDA inne zalikum kane indellahi azima

( VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ NİKAHLAMANIZ SİZE ASLA OLMAZ. Kesinlikle bu, Allah’ın indinde büyüktür. )

Ancak ilgili cümlenin Arapçasındaki gramatik kurgu ve "Nekaha" fiilinin kök anlamı dikkate alındığında farklı bir anlam tezahür etmekte gibidir.

Cümlenin başında "Ve ma kane lekum" ( Ve size olmaz / Ve siz yapamazsınız ) ifadesi ( kalıbı ) yer almakta olup, hemen ardından bu kalıba bağlı olan ve "olmayacak, yapılamayacak" olanları temsil eden iki fiil gelmektedir. Bunlar "EN TU'ZU rasulellah" ( Allah'ın resulünü ÜZMENİZ ) ve "LA EN TENKİHU ezvacehu" ( O'nun eşlerini GÖZETMEMENİZ ) cümlelerindeki büyük harfle yazılmış fiillerdir.

Matematiksel olarak aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.

Ve ma kane lekum (  EN TU'ZU rasulellah + LA EN TENKİHU ezvacehu )

Size asla olmaz ( Allah'ın resulünü üzmeniz + Onun eşlerini gözetmemeniz )

Dolayısıyla ayetin ilgili bölümünün Türkçe çevirisi şöyle olmaktadır.

"VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ GÖZETMEMENİZ* SİZE ASLA OLMAZ."

* Gözetmemeniz, Bakmamanız, Bakımını üstlenmemeniz.

Benzer gibi görünen ancak gramatik farklılık gösteren bir başka ayet de yukarıdaki ayetten bir önceki ayettir. Bu ayette baştaki olumsuzluk ifadesinin "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) ifadesi yerine "La yehillu lekum" ( Size helal olmaz ) olduğu görülmektedir.

33/52 LA YEHİLLU leken NİSAU MİN BA'DU VE LA EN TEBEDDELE bihinne min ezvacin ... 

( BUNDAN BAŞKA KADINLAR ve onları eşlerle DEĞİŞTİRMEK sana HELAL OLMAZ. ... )

Ayetin başındaki "La yehillu" ( Helal olmaz ) ifadesi, "ve" bağlacından sonraki "La" ( Olumsuzluk ön eki ) ile, fiil yinelemesi olmadan tekrarlanmaktadır. Dolayısıyla "La yehillu" fiili esasen ayette iki kere tekrarlanmaktadır. Yani "La en tebeddele" cümlesi esasen "La ( yehillu ) en tebeddele" ( Değiştirmek ( helal ) olmaz ) cümlesini temsil etmektedir.

Ancak bölüme konu olan ve yukarıda analizi yapılan bir sonraki ayette ise cümlelerin başındaki "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) kalıbı, "olmayacak" olan fiilleri yani "Tu'zu" ( Üzmeniz ) ve "La en tenkihu" ( Nikahlamamanız / Gözetmemeniz ) fiillerini kapsamaktadır.  Şayet cümle "Ma kane lekum en tu'zu ... ve en tenkihu" şeklinde olsaydı, meallerde yer alan "Üzmeniz ve nikahlamanız / gözetmeniz size olmaz" anlamı oluşabilirdi.

Dindar kisveli satanistler

Şirketler vasıtasıyla küresel bir tahakküm sistemi kurmuş olan şeytani zümrenin kitlesel tam tahakkümü öngören Tek Dünya Devleti projesinin nihai hedefi dünya üzerinde sadece nefsani ve maddi unsurlara değer veren, kuralsızlığı benimseyen, kula kulluğu benimseyen, aile ve millet bilincinden yoksun, Allah bilincinden yoksun, şahsi menfaat için her şeyi caiz gören, kendisini veya başkalarını Allah'a şirk koşan satanist bir dünya toplumu tesis edebilmektir. Her türlü sosyopsikolojik ve teknik imkanların kullanıldığı bu süreçte bilinçli ve planlı olarak ortaya atılmış olan ateizm, agnostisizm, nihilizm, deizm gibi sözde akımların buluşma noktası da hep satanizmdir. Şeytanların bu hedefine A'raf suresinin aşağıdaki ayet ikilisinde yer alan İblis'in Rab'be hitaben ( haşa ) söylemi vasıtasıyla işaret edilmektedir.

7/16 "Öyleyse, beni azdırmandan dolayı, onlara karşı, senin doğru yolunun üstüne oturacağım." dedi. 

7/17 Sonra önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara yeteceğim. Onların çoğunluğunu şükredenlerden bulmayacaksın. 

Şeytanların yegane stratejisi ise zihinsel programlama ve zihin kontrolü* vasıtasıyla telkine dayalı aldatmadır, saptırmadır, doğru ve iyi olduğunu düşündürerek yanlışı ve kötüyü yaptırmaktır.

( * Kur'an'daki karşılığı "Sihr" ( Sihir, Büyü ) kelimesidir. )

16/63 ... Şeytan onlara çalışmalarını süsledi. Artık o gün o onların dostudur. Elim azap onlaradır. 

29/38 ... Şeytan onlara çalışmalarını süslü gösterdi de onları yoldan döndürüp engelledi. ...

35/8 ... Kötü işi kendisine süslenmiş olup da onu güzel gören kimse de mi? Kesinlikle Allah dilediği kimseyi saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. ...

Şeytanların bu süreçte en çok faydalandıkları ise nefsani ve maddi menfaat beklentisiyle ruhunu küresel şeytanlara teslim etmiş, onlara koşulsuz kulluk eder hale gelmiş din görevlileridir. Zira şeytanların bu noktadaki taktiği "Aldatmayacağı düşünülecek olanlarla aldatma" taktiğidir. Dünyanın her yerinde, esasen dikkat çekmek için tasarlanmış uydurma kostümleriyle, başlarında sarıklarıyla, üstlerinde cüppeleriyle ortada dolaşan rabbi ( haham ), rahip, şeyh, hoca, derviş, mürşid, gavs vb. gibi ünvanlarla anılan bu şahıslar kutsal kitaplarda yazılı olmayan ancak kutsalmış gibi telkin edilen uydurma kitaplarda yazılı olan şeytani düşünceleri ve uygulamaları dinin esasıymış gibi insanlara telkin etmektedirler. Şirketler tarafından finanse edilen okült cemiyet, tarikat, cemaat vb. isimleri altındaki birçok yapılanmanın gizli amacı da maalesef budur. ( Elbette ki mümin ve muhlis olan ve gerçekten Allah yolunda hizmet veren din görevlileri ve kurumlar tenzih edilmektedir. )

Din görevlilerinin sadakatsizliğine ve ikiyüzlülüğüne Kur'an'ın ve İncil'in aşağıdaki ayetlerinde dikkat çekilmektedir.

5/63 RABBANİLERİN ( RAB'BE ADANMIŞLARIN ) VE BİLGİNLERİN, ONLARI GÜNAH SÖZLERİNDEN VE HARAM YEMELERİNDEN MEN ETMELERİ GEREKMEZ MİYDİ? O üretmiş oldukları ne kötüdür. 

40-Matthew-23-13 "VAY HALİNİZE EY DİN BİLGİNLERİ ve Ferisiler, İKİYÜZLÜLER! Göklerin Egemenliği'nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!

40-Matthew-23-23 "VAY HALİNİZE EY DİN BİLGİNLERİ ve Ferisiler, İKİYÜZLÜLER! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli konularını - ADALETİ, MERHAMETİ, SADAKATİ İHMAL EDERSİNİZ. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi. )

Genel anlamda kutsal ve dindar kisvesi altında aldatmaya işaret eden İncil ve Kur'an ayetleri ise şöyledir

47-2 Corinthians-11-14 Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir. 

40-Matthew-7-15 "Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır.  

31/33 ... O halde, dünya hayatı sizi kesinlikle aldatmasın. Aldatıcı sizi kesinlikle Allah ile aldatmasın.

57/14 ... Aldatan sizi Allah ile aldattı." derler.

Bir vekilin geçenlerde mecliste yaptığı bir konuşmasındaki şu sözleri konu bağlamında olması nedeniyle dikkat çekmektedir.

".... Şayet biz çocuklarımızın, gençlerimizin dinle ilişkilerini önemsiyorsak, onların dinden uzaklaşmasını dert ediyorsak, o zaman agnostiklerin, yahut deistlerin, yahut ateistlerin, yani kendi pozisyonunu ilan etmiş kişilerin dinimizle ilgili sözlerinden endişe etmeyelim. Asıl zarar onlardan gelmiyor. Asıl zarar din adına konuşanlardan geliyor. Asıl zarar din adına iş görenlerden geliyor. ... Öyle bir güruh var ki Türkiye’de onlar konuştukça gençlerimiz dinden soğuyor. Tasavvuftaki anlamından çok uzakta, dinimizin temel ilkeleri ile taban tabana zıt tarikat yapıları ortalıkta cirit atıyor. ‘Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım isteriz’ diye temel bir düsturu olan ve bu düsturu beş vakit namazda günde toplam kırk kere tekrar edilmesini isteyen bir dinde müritlerinden koşulsuz itaat bekleyen sözüm ona tarikat şeylerinin yeri olabilir mi? Ama varlar. Hem de çoklar. Hem de çoğalıyorlar. Hem de çok konuşuyorlar. Onlar konuştukça gençlerimiz dinden soğuyorlar. Onlar konuştukça çocuklarımız dinden uzaklaşıyorlar. Deist oluyorlar, ateist oluyorlar. Bakın değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekti mi? Türkiye’de ateizm derneği var ama son yıllarda bu ateizm derneğinin herhangi bir faaliyetini gördünüz mü? İşittiniz mi? Ben işitmedim. Çünkü onlara ihtiyaç yok ki. Türkiye’de ateizm derneğinin faaliyet göstermesine ihtiyaç yok ki. Neden olsun? ‘Annenizin diz kapağına fazla bakmayın, hallenirsiniz’ diye vaaz veren şeyhler varken, Türkiye’de ateizm derneğine ne ihtiyaç var? Sadece onlar değil ki. Resmi din görevlileri var. Cami kürsüsünden, sürekli sıcak siyasetin içine girip siyasetçilere ayar veren, bu yüzden de toplumun en az yarısının nefretini kazanan, sosyal medya fenomeni olma heveslisi din görevlileri varken, Türkiye’de ateizm derneğine ne ihtiyaç var?" .... "

Not: Yukarıdaki alıntı söyleme, sadece konu bağlamında olduğu ve nihayetinde  topluma hitaben yapılmış olduğu için yer verilmiştir. Her zaman olduğu gibi herhangi bir kişi veya kuruma işaret söz konusu değildir.

Friday, June 28, 2024

Kur'an hakkında konuşabilmek ...

Son dönemde, arkasında bir kitaplık, önünde de bir kamera olmak suretiyle video yayını yapan ve "muhtelif konularda" bilgi ve fikir beyanında bulunanların sayısında artış gözlenmektedir. Elbetteki bu durum düşünce özgürlüğü açısından bir gereklilik, çeşitlilik, doğrunun ve yanlışın tespiti ve kolektif bilincin tesisi açısından ihtiyaç duyulan bir vasıtadır.

Ancak konuya ilişkin gözlemlerden biri de söz konusu video yayınlarının çoğunun yeterli bilgi birikimi ve araştırma geçmişi olmayan, tezlerini ve düsüncelerini destekleyici delilleri sunamayan, dogmatik ve önyargılı tutum içinde olan ve düşüncelerini etkin şekilde ifade edemeyen kişiler tarafından yapılmakta olduğudur.

Yukarıda anılan "muhtelif konular" kapsamında "Kur'an ilmi" de yer almaktadır. Bir kişinin Kur'an ve Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve değerlendirme yapabilmesi için öncelikle Kur'an'ın Arapça metnine, kelimelerin anlamlarını bilecek şekilde, hakim olması gerekmektedir. Bu beceri, kişinin, hem kelimelerin ve ayetlerin gerçek ve çoklu anlamlarını idrak etmesini, hem de kelime bazlı çeviri niteliğinde olmayan, sübjektif yorumlarla hazırlandığı görülen ve sayısı her geçen gün artmakta olan birbirinden farklı mealler arasında karşılaştırma yapabilmesini ve bu meallerdeki hataları tespit edebilmesini sağlar.

Kur'an'ın Arapça metnine vakıf olmak, Arapça lisanını çok iyi bilmek veya çok iyi Arapça konuşmak anlamına gelmemektedir. Bu durum, basit bir yaklaşımla, doktorların Latin ve Grek kökenli binlerce tıbbi terimi ve anlamlarını çok iyi bilmelerine rağmen Latince veya Grekçe'yi iyi ve hatta hiç konuşamamalarına benzetilebilir.

Kur'an'ın Arapça metninin anlaşılabilmesi için ilk aşamada, Latin harfli Arapça metinden faydalanılabilir. Zira, bu blogun ana sayfasının sağında yer alan kitapçıklar ve piyasadaki bazı sözlükler bu bağlamda yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla ayetlerdeki kelimelerin köklerini, anlamlarını, ön ve son ekleri ve temel cümle kalıplarını bilmek belirli bir seviyede yeterlik sağlamaktadır. Ancak elbetteki Arap harfleriyle yazılı Kur'an'ı okuyabilir ve kelime bazında anlayabilir hale gelmek ve ebced hesabına da vakıf olmak Kur'an ilminde derinleşme açısından esası teşkil etmektedir.

Bu çerçevede, Kur'an hakkında yorum ve değerlendirme yapma niyetinde olan herhangi bir kişinin "Kur'an'ın Arapça metnine vakıf değilim." veya "Arapça bilmiyorum." demesi, o kişinin niyeti ile oldukça tezat bir durum teşkil etmektedir. Zira teşbihen bu durum, "Elementleri bilmem ama kimyadan anlarım." demeye benzemektedir.

Ayetlerde, Kur'an'ın Arapça metnini anlayabilmenin önemi "Arapça lisanı" vurgulanarak bildirilmiştir. Konuya ilişkin 10 ayetin mevcut olması da "Vahdet" kavramı açısından dikkat çekmektedir.

12/2 İnna enzelnahu KUR'ANEN ARABİYYEN leallekum ta'kilun

( Kesinlikle biz onu ARAPÇA KUR'AN olarak indirdik. Umulur ki akıl edersiniz. )

Ra'd suresinin aşağıdaki ayetinde Kur'an ilminin Arapça metinde yer aldığı dolaylı olarak bildirilmektedir.

13/37 Ve kezalike enzelnahu hukmen ARABİYYA ve le in itteba'te ehvaehum ba'de MA CAEKE MİNEL İLMİ ma leke minellahi min veliyyin ve la vak

( Ve onu ARAPÇA hüküm olarak işte böyle indirdik. Eğer SANA İLİMDEN O GETİRDİĞİMİZİN sonrasında, onların heveslerine tabi olursan, Allah’tan sana dost ve koruyucu, gözetici yoktur. )

16/103 Ve lekad na'lemu ennehum yekulune innema yuallimuhu beşar lisanullezi yulhidune ileyhi a'cemiyyun ve haza LİSANUN ARABİYYUN MUBİN

( Ve bildik ki kesinlikle onlar "Onu kesinlikle ona, lisanı ona yabancı olan insan öğretiyor." derler. Bu APAÇIK ARAPÇA  LİSANIDIR. )

20/113 Ve kezalike enzelnahu KUR'ANEN ARABİYYEN ve sarrafna fihi minel veiydi leallehum yettekune ev yuhdisu lehum zikra

( Ve KUR'AN'I işte böyle ARAPÇA indirdik. Onun içinde vaadlerden, tehditlerden sarfettik. Umulur ki sakınırlar veya onlara hatırlamadan söz ederler. )

26/195 Bi LİSANİN ARABİYYUN MUBİN

( APAÇIK ARAPÇA LİSANI ile, )

Zümer suresinin aşağıdaki ayetinde Kur'an'ı Arapça okuyup anlamanın, kişiyi sübjektif yorum içeren meallerdeki hatalardan, anlam tahrifatlarından ve çarpıtmalardan ( EĞRİLİK ) koruyacağı bildirilmektedir.

39/28 KUR'ANEN ARABİYYEN ĞAYRA Zİ İVECİN leallehum yettekun

( EĞRİLİĞİ OLMAYAN ARAPÇA KUR'AN. Umulur ki sakınırlar. )

41/3 Kitabun fussilet ayatuhu KUR'ANEN ARABİYYEN li kavmin ya'lemun

( Bilen kavim için, ayetleri ARAPÇA KUR'AN olarak ayrıntılandırılmış kitap. )

42/7 Ve kezalike evhayna ileyke KUR'ANEN ARABİYYEN li tunzira ummel kura ve men havleha ve tunzira yevmel cem'i la raybe fih ferikun fil cenneti ve ferikun fis seir

( Ve şehirler anasını ve onun çevresindeki kimseleri uyarman için ve hakkında şüphe olmayan toplanma gününden uyarman için KUR'AN'I ARAPÇA OLARAK sana işte böyle vahyettik. Bir kısmı cennetin içindedir, bir kısmı da ateşin içindedir. )

43/3 İnna cealnahu KUR'ANEN ARABİYYEN leallekum ta'kilun

( Kesinlikle biz onu ARAPÇA KUR'AN kıldık. Umulur ki akıl edersiniz. )

46/12 Ve min kablihi kitabu musa imamen ve rahmeh ve haza kitabun musaddikun LİSANEN ARABİYYEN li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ondan önce delil olarak ve rahmet olarak Musa’nın kitabıydı. Bu, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için ARAPÇA LİSANI ile doğrulayan kitaptır. )

Wednesday, June 26, 2024

Öldürme meselesi

İslam tarihindeki savaşlar, Kur'an'ın indirilmesi sonrasında müşriklerin, islamiyetin yayılmasını ve kurdukları kapitalist - emperyalist sistemin yıkılmasını engellemek amacıyla müslimlere saldırmaları, onları öldürmeleri nedeniyle vuku bulmuştur. Yani bu savaşların kök sebebi islamiyeti kabul eden kitleye müşrikler tarafından düşünce ve inanç özgürlüğü tanınmaması, zulmedilmesi ve bu kitlenin öldürülmek istenmesidir. İşte Kur'an'da, inananlara, koşula bağlı "Öldürme" emrinin verilmesini konu alan ayetlerin mevcudiyetinin sebebi de budur. İlgili ayetler şöyledir;

"Öldürme" emrinin ilk kez geçtiği aşağıdaki ayet ikilisine dikkat edilecek olursa, müslimler için "Savaşma" ve "Öldürme" emrinin, müşriklerin müslimlere savaş açmaları yani onları öldürme girişiminde bulunmaları koşuluna bağlı olduğu görülmektedir. Ve bu husus her iki ayette de özellikle vurgulanmaktadır.

2/190 VE KATİLU Fİ SEBİLİLLAHİLLEZİNE YUKATİLUNEKUM ve la ta'tedu innellahe la yuhibbul mu’tedin

( VE SİZİNLE SAVAŞANLARLA ALLAH YOLUNDA SAVAŞIN. Ve hududu aşmayın. Kesinlikle Allah hudutları aşanları sevmez.  )

2/191 VAKTULUHUM HAYSU SEKİFTUMUHUM VE AHRİCUHUM MİN HAYSU AHRACUKUM vel fitnetu eşeddu minel katl ve LA TUKATİLUHUM İNDEL MESCİDİL HARAMİ HATTA YUKATİLUKUM FİH FE İN KATELUKUM FAKTULUHUM kezalike cezaul kafirin

( VE ONLARI HER NEREDE BULURSANIZ ÖLDÜRÜN. Onları sizi çıkardıkları yerden çıkarın. Fitne öldürmekten daha şiddetlidir. ONLAR MESCİD-İ HARAM'IN İNDİNDE, ONUN İÇİNDE SİZİNLE SAVAŞANA KADAR ONLARLA SAVAŞMAYIN. EĞER SİZİNLE sizinle savaşırlarsa onları öldürün. İşte inkarcıların karşılıkları böyledir.  )

Nisa suresinin aşağıdaki ayetinde de müslimler için "öldürme" hususu, müşriklerin müslimlerle savaşmaları ve barışa yanaşmamaları koşuluna bağlanmıştır.

4/91 Setecidune aharine yuridune en ye'menukum ve ye'menu kavmehum kullema ruddu ilel fitneti urkisu fiha FE İN LEM YA'TEZİLUKUM VE YULKU İLEYKUMUS SELAM VE YEKUFFU EYDİYEHUM FE HUZUHUM VAKTULUHUM HAYSU SEKİFTUMUHUM ve ulaikum cealna lekum aleyhim sultanen mubina

( Diğerlerini sizden emin olmayı ve kavimlerinden emin olmayı ister bulacaksınız. Her fitneye döndürüldüklerinde, onun içine dönerler. EĞER SİZİ BIRAKIP, UZAKLAŞMAZLARSA VE ELLERİNİ ÇEKİP DE SİZLERE SELAM ATMAZLARSA, ONLARI HER NEREDE BULURSANIZ YAKALAYIN VE ÖLDÜRÜN. Bunları size, onların üzerine apaçık kuvvet, delil kıldık. )

Tevbe suresinin aşağıdaki ayet üçlüsünde de müslimler için "öldürme" emrinin, müşriklerin ahdlerini bozarak müslimlere karşı azmaları koşuluna bağlı olduğu görülmektedir. 

9/3 Ve ezanun min allahi ve rasulihi ilen nasi yevmel haccil ekberi ennallahe beriun minel muşrikine ve rasuluh fe in tubtum fe huve hayrun lekum ve in tevelleytum fa'lemu ennekum ğayru mu'cizillah VE BEŞŞİRİLLEZİNE KEFERU Bİ AZABİN ELİM

( Ve büyük hac günü Allah ve resulünden insanlara ilandır ki, kesinlikle Allah ve resulü ortak koşanlardan beridirler. O halde eğer tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, kesinlikle siz Allah’ı aciz bırakamazsınız. O İNKARCILARI ELİM AZAP İLE MÜJDELE. )

9/4 İLLELLEZİNE AHEDTUM MİNEL MUŞRİKİNE SUMME LEM YENKUSUKUM ŞEY'EN VE LEM YUZAHİRU ALEYKUM EHADEN fe etimmu ileyhim ahdehum ila muddetihim innellahe yuhibbul muttekin

( ORTAK KOŞANLARDAN AHDLEŞTİKLERİNİZ, SONRA SİZE HİÇBİR ŞEY EKSİLTMEYENLER VE SİZE KARŞI HİÇBİR KİMSEYE ARKA ÇIKMAYANLAR HARİCİNDE. Siz de onlara ahdinizi süresine kadar tamamlayın. Kesinlikle Allah sakınanları sever. )

9/5 Fe izenselehal eşhurul hurumu FAKTULUL MUŞRİKİNE HAYSU VECEDTUMUHUM VE HUZUHUM VAHSURUHUM vak'udu lehum kulle mersad fe in tabu ve ekamus salate ve atevuz zekate fe hallu sebilehum innellahe ğafurun rahim

( Hürmet ayları çıktığında ortak koşanları, onları nerede bulursanız öldürün ve onları yakalayın ve mahsur edin ve bütün gözetleme yerlerine oturun. Artık eğer tevbe ederler ve duaya kalkar da zekatı verirlerse, yollarını boşaltın. Kesinlikle Allah affedendir, merhametlidir. )

Netice itibarıyla Kur'an'da, herhangi birisi müslim olmadı diye öldürülmesi gerektiğini telkin eden bir ayet mevcut olmayıp, aksine müslim oldular diye müşriklerin saldırılarına maruz kalan müslimlere yönelik koşula bağlı eylem emri söz konusudur. 

Müslimlerin müşriklere karşı vermiş oldukları var olma savaşının benzeri olan Türk İstiklal Savaşı'nda ( Kurtuluş Savaşı ) da Türk askerleri müşrik küreselcilerin ordularına karşı savaşmış, ölmüş ve öldürmüşlerdir. Büyük bir milli zafer ve başarı addedilen, sevinç ve gurur ile anılan ve kutlanan bu olayın ardında da maalesef bir çok "öldürme" eylemi mevcuttur. Ve bu "öldürme" eylemleri, tıpkı yukarıdaki 2/190 kodlu ayette ifade edildiği üzere küreselcilerin askerlerinin "Türk askeri ile savaşmalarına" karşılık bir "savunma reaksiyonu" olarak tezahür etmiştir. Ve bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı bu "savunma reaksiyonu"nun bir sonucudur. Tıpkı islamın varlığının Allah yolundaki "savunma reaksiyonu"nun bir sonucu olduğu gibi...

Ve bugün de hala, esasen idamı hakeden yerel ve küresel muktedir müşrikler  insanlara zulmetmekte, onları köleleştirmekte, doğrudan veya dolaylı yollarla, açık veya sinsi yöntemlerle onları öldürerek dünyanın, tarih boyunca olduğu gibi, bir kan ve gözyaşı ortamı olmasına sebebiyet vermeye devam etmektedirler.

Bölümün konusu bağlamındaki ana mesaj ise Maide suresinin 32. ayetinde yer almaktadır.

5/32 ... ennehu MEN KATEL NEFSEN Bİ GAYRİ NEFSİN EV FESADİN FİL ERDİ FE KE ENNEMA KATELEN NASE CEMİA ve men ahyaha fe ke ennema ahyan nase cemia ...

( ... kesinlikle ki KİM, NEFİSE KARŞILIK OLMAYAN VEYA YERDE BOZGUN YAPMAYAN NEFSİ ÖLDÜRÜRSE, KESİNLİKLE TÜM İNSANLARI TOPLUCA ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR. Kim onu yaşatırsa, insanları topluca yaşatmış gibi olur. ... )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/06/seriat-meselesi.html?m=1

Tuesday, June 25, 2024

Agnostisizm meselesi

"Agnostik" kelimesi Grekçe "Agnostos"* ( Bilinmezlik, Bilinemezlik ) kökünden türemiş olan ve "Bilinemezci, Bilinemez gibi olan" anlamlarına gelen bir kelimedir.

* A ( Olumsuzluk ön eki ) + Gnostos ( Tanımak, Bilmek ) = Agnostos ( Tanınamazlık, Bilinemezlik )

Örneğin tıbbi bir terim de olan "Diagnostik" ( Teşhis ) kelimesi, "bir hastalığın sebebinin belirlenmesi" yani "bilinemezliğin ortadan kaldırılması" anlamında kullanılmaktadır.

İnanç akımlarına verilen isimler arasında yer alan "Agnostisizm" ( Bilinemezcilik ) ise tanrının veya tanrısal varlıkların mevcut verilere istinaden bilinemez olduğunu yani varlıklarının veya yokluklarının ispatlanamaz olduğunu savunan felsefi bir görüştür.

Yukarıdaki tanımda yer alan "Tanrı" kelimesinin "Yaratıcı" anlamını temsil ettiği dikkate alındığında, "Agnostisizm" kelimesinin bir "inanç sistemini / inanç akımını" tanımlayıcı bir kavram olarak kullanılmasının bilimsel açıdan doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır. Zira fizikçi Ernest Rutherford'un atomik modellemede yani "atomun varlığını ve çapını, elektronların hareketlerini inceleyerek tespit etme"de kullandığı "Inference Rule" ( Çıkarsama Kuralı ) bu hususta da geçerlidir. "Çıkarsama Kuralı", bir şeyin varlığının, o şeyin tesirlerinden ve tesirlerinin sonuçlarından anlaşılarak bilinmesini tanımlayan bir kavramdır. 

Bu bağlamda, - esasen tartışılması dahi irrasyonel olan - "Tanrı'nın varlığı" ( Haşa ) konusu "Çıkarsama Kuralı" çerçevesinde şöyle neticelendirilebilir. İnsanın, ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak için yarattığı daha doğrusu ürettiği eşyalar insanın bilincinin, düşüncesinin, iradesinin, hesabının, kudretinin ve planlamasının bir sonucudur. Dolayısıyla, insanın kendisinin ve insanın içinde bulunduğu evrenin yaratılışının ardında da yüce bir bilinç, düşünce, irade, hesap, kudret ve planlama mevcuttur ki bu da Tanrı'nın varlığının bilimsel ispatıdır.

Dolayısıyla Allah inancı hususunda agnostik olduğunu belirten birinin dayanağı bilimsel değil nefsanidir ve esasen bu yaklaşım inkarın bir yansımasıdır.  

Ayrıca evvelki bölümlerde de değinildiği üzere "İnanç" kavramı da esasen dogmatik bir kavram olmayıp idrake, akletmeye ve delillendirmeye dayalı olarak tezahür etmektedir. Ancak "İnanç" kavramı tarih boyunca hep "Dogmatik kabul / Sorgulamadan kabul" olarak algılanagelmiştir. Oysa zaten "İnanç" kelimesinin Arapça karşılığı olan "İman" kelimesi semantik köken olarak "Güvenmek" anlamını temsil etmektedir ki "Güven", ancak deneyime dayalı ispatlama ve doğrulama vasıtası ile tezahür edebilecek bir olgudur.

Ahkaf, Vakia ve Nuh surelerinin aşağıdaki ayetlerinde insanlar, "Allah'ın yarattıklarına dikkat çekilmek suretiyle" Allah'a inanca çağırılmaktadırlar. Bir başka deyişle insanlar, esası akletmeye dayalı olan "Çıkarsama" yoluyla Allah'a inanca çağırılmaktadırlar.

46/33 Gökleri ve yeri kesinlikle o Allah’ın yarattığını görmezler mi? Ve onları yaratırken yorulmadı. Ölüyü diriltmeye gücü yetendir. Evet, kesinlikle O her şeye gücü yetendir.


56/58 O akıttığınızı gördünüz mü? 

56/59 Onu siz mi yarattınız? Biz miyiz yaratan? 


71/15 Allah’ın yedi gökleri tabakalar olarak nasıl yarattığını görmediniz mi?

Mu'minun suresinin aşağıdaki ayetinde de inancın, ancak akletme yani "Çıkarsama" yoluyla tezahür edebileceği dolaylı olarak bildirilmektedir.

23/80 Ve dirilten ve öldüren O'dur. Gece ve gündüz onun için ihtilaf ederler. Artık akıl etmez misiniz? 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/01/inanc-akmlar-ve-islam.html?m=1

İlle de bir imam ise işte "İmamin Mubin"

"İmam" ( إِمَام ) kelimesi EMM kökünden olup, "Delil, Rehber, Lider, Önder" anlamına gelen bir kelimedir.

İmamlığın tanımı ise bir kitleye objektif veya sübjektif bir hedefi benimsetme ve kitlenin o hedef doğrultusunda hareket etmesini sağlama olarak tanımlanabilmektedir.

Bu bağlamda insanın, esasen ne olduğu vicdanında kayıtlı olan hedefini belirlemesi konusundaki aczi onun en büyük sorunu olmuştur. Söz konusu hedef ise biraz düşünmek suretiyle idraki mümkün olan "Eşitlik, adalet, özveri ve paylaşım esasına dayalı olarak birlikte barış içinde yaşamak" hedefidir ki mutluluğun yegane vasıtası da zaten budur.

Ancak insanlar, nefsani ve dünyevi ihtiraslarını tatmin etmek uğruna daima aralarında bölünmüş, kendilerini bu ihtirasları doğrultusunda yönlendirecek, yönetecek, biat edilecek "imamlara" ihtiyaç duymuş ve nihayetinde de onların tahakkümü altına girerek o sözde imamların nefsani heveslerinin tatmin vasıtalarına yani kölelere dönüşmüşlerdir.

Oysa ki imamlık ( liderlik, rehberlik ) insanların birbirlerine karşılıklı olarak vermeleri gereken bir destekten olarak da tanımlanabilecek bir kavramdır. Misalen A kişisi B kişisine bir konuda imamlık edebileceği gibi, B kişisi de A kişisine bir başka konuda imamlık edebilir. Ancak yukarıda tanımlanan temel hedef sabit olup, asla değişmemektedir. İşte bu "temel hedef" konusunda Kur'an, beyhude imam arayışına son veren ilahi kozmik bir kaynak ve yegane "İmam" olma özelliğine haizdir.

Ayetlerde Kur'an'ın tanımlarından biri de "İmamin Mubin" ( Apaçık Önder / Apaçık Delil ) kavramıdır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, Kur'an'da "İmam" olarak nitelenen tek haberci olan Hz. İbrahim'in de esasen Allah'ın kitabını iletme vasıtası olmasından dolayı "İmam" olarak nitelenmiş olmasıdır. Netice itibarıyla esasen imam olan, habercilerin sübjektif şahsiyetleri değil kutsal kitaplardır, ayetlerdir. Yukarıda da değinildiği üzere Kur'an'da bir habercinin "İmam" olarak nitelemesi örneği sadece Bakara suresinin 124. ayetinde ve Hz. İbrahim ile ilintili olarak yer almaktadır  Ancak bu ayetle dolaylı olarak ilintili olan A'la suresinin 18. ve 19. ayetleri, "İmam" kelimesinin esasen yine kutsal kitaba işaret ettiğini göstermektedir. Zira ayetlerde, bugün nushası mevcut olmayan "İbrahim'in kitabından" bahsedilmektedir.

2/124 Ve iz ibtela İBRAHİME rabbuhu bi kelimatin fe etemmehunn kale inni cailuke lin nasi İMAMA kale ve min zurriyyeti kale la yenalu ahdiz zalimin

( Ve zamanında Rab’bi İBRAHİM'İ kelimeler ile sınadı. Böylece onları tamamladı. "Kesinlikle ben seni insanlar için ÖNDER kıldım." dedi. "Ve soyumdan da." dedi. "Zalimler ahdime erişemezler." dedi.  )

87/18 İnne haza le fis SUHUFEL ULA

( Kesinlikle bu ÖNCEKİ SAHİFELERİN içindedir. )

87/19 SUHUFİ İBRAHİME VE MUSA

( İBRAHİM'İN VE MUSA'NIN SAHİFELERİNDE. )

Esasen imam olanın, habercilerin sübjektif şahsiyetleri değil kutsal kitaplar, ayetler olduğunun bir başka delili de Hz. Muhammed'e ayet olarak söyletilen şu cümlelerdir.

6/50 Kul la ekulu lekum indi hazainullahi ve la a'lemul ğaybe ve la ekulu lekum inni melek İN ETTEBİU İLLA MA YUHA İLEYY kul hel yestevil a'ma vel besir e fe la tetefekkerun

( De ki: "Size Allah’ın hazineleri benim indimdedir." demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Size, kesinlikle ben meleğim de demiyorum. KESİNLİKLE BEN ANCAK O BANA VAHYEDİLENE TABİ OLUYORUM." De ki: "Kör ile gören eşit midir? Fikretmez misiniz?" )

46/9 Kul ma kuntu bid’an miner rusuli ve ma edri ma yuf’alu bi ve la bikum İN ETTEBİU İLLA MA YUHA İLEYYE VE MA ENE İLLA NEZİRUN MUBİN

( De ki: "Ben resullerin yeganesi, özeli değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem. KESİNLİKLE ANCAK O BANA VAHYEDİLENE TABİ OLURUM. BEN APAÇIK UYARICI HARİCİNDEKİ DEĞİLİM." )

Yukarıdaki ayette haberciye, kendisini "Nezirun Mubin" ( Apaçık Uyarıcı ) olarak tanımlattırıldığı, "İmamin Mubin" ( Apaçık İmam ) ifadesinin kullandırılmadığı görülmektedir. Zira gerçek ve yegane "İmamın" Kur'an olduğu ayetlerde "İmamin Mubin" nitelemesiyle bildirilmektedir.

36/12 İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemu ve asarahum ve kulle şey'in ahsaynahu fi İMAMİN MUBİN

( Kesinlikle biz, biz ölüleri diriltiriz ve o sunduklarını, eserlerini yazarız. Her şeyi, APAÇIK DELİL / APAÇIK REHBER içinde saydık. )

Aşağıdaki ayetlerde de "İmam" olarak nitelenenler "Musa'nın kitabı" ve onu doğrulayıcı olduğu bildirilen Kur'an'dır.

46/12 Ve min kablihi KİTABU MUSA İMAMEN ve rahmeh ve HAZA KİTABUN MUSADDİKUN lisanen arabiyyen li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ondan önce DELİL / REHBER OLARAK ve rahmet olarak MUSA'NIN KİTABIYDI. BU, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için Arapça lisan ile DOĞRULAYAN KİTAPTIR. )

46/12 Ve min kablihi KİTABU MUSA İMAMEN ve rahmeh ve HAZA KİTABUN MUSADDİKUN lisanen arabiyyen li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ondan önce DELİL / REHBER OLARAK ve rahmet olarak MUSA'NIN KİTABIYDI. BU, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için Arapça lisan ile DOĞRULAYAN KİTAPTIR. )

Gerçek ve yegane "İmam"'ın Kur'an olduğu, "Hakem" kelimesi vasıtasıyla En'am suresinin 114. ayetinde de bildirilmektedir. ( Ayetin numarasının 114 olması da Kur'an'daki sure adedine işaret niteliğindedir. )

6/114 E FE ĞAYRALLAHİ EBTEĞİY HAKEMEN VE HUVELLEZİ ENZELE İLEYKUMUL KİTABE MUFASSALA vellezine ateynahumul kitabe ya'lemune ennehu munezzelun min rabbike bil hakki fe la tekunenne minel mumterin

( SİZE KİTABI AYRINTILANDIRILMIŞ OLARAK İNDİRDİĞİ HALDE ALLAH'TAN BAŞKA HAKEM Mİ ARAYAYIM? Ve o kendilerine kitap verdiklerimiz, kesinlikle onun gerçekten Rab’lerinden indirilmiş olduğunu bilirler. O halde şüphe edenlerden olma.  )

Monday, June 24, 2024

Zann sınavı ... Zinet

Ayetlerde yer alan "Nimet" ve "Meta" kelimeleriyle benzer anlamları temsil eden "Zinet" ( زِينَت) ( Süs ) kelimesi, "Zann" ( Zan, Sanma, Aldanma ) kelimesiyle ortak ZN köküne haiz bir kelime olup, semantik köken itibarıyla "Aldanma, Gerçek olduğuna inanma, İnkar" anlamlarını barındırmaktadır.

Zina ( ز ِنَا ) kelimesi de yine ortak ZN kökündendir. İngilizcedeki "Deny" ( İnkar etmek ) kelimesi "Zina" kelimesinin bir tezahürüdür.

Aşağıdaki ayetler, Allah'ın, nefs için büyük bir sabır sınavı olmak üzere, "Nimet" ve "Meta" tanımlamasıyla bahşettiği ve dünya hayatında "gereksinim" olduğu "ZANNedilen" maddi unsurların ( ayetteki ifadeyle "Zinet"lerin ) esasen ruhsal tekamül açısından "gereksinim" olmadığını aksine tekamülü engelleyen ve insanı helake sürükleyen zanni ve aldatıcı unsurlar olduğunu ortaya koymaktadır.

18/46 EL MALU VEL BENUNE ZİNETUL HAYATİD DUNYA vel bakiyatus salihatu hayrun inde rabbike sevaben ve hayrun emela

( MAL VE OĞULLAR DÜNYA HAYATININ SÜSÜDÜR. İyiliklerin bakiyeleri, Rab’binin indinde sevapça daha hayırlıdır. Emel olarak da daha hayırlıdır. )

28/60 Ve ma utitum min şey'in fe METAUL HAYATİD DUNYA VE ZİNETUHA ve ma indellahi hayrun ve ebka e fe la ta'kilun

( Ve o size verilen şeyler DÜNYA HAYATININ FAYDASI VE SÜSÜDÜR. O Allah’ın indindeki daha hayırlıdır ve daha bakidir. Artık akıl etmez misiniz?  )

57/20 İ'lemu ennemel HAYATUD DUNYA LE'İBUN VE LEHVUN VE ZİNETUN VE TEFAHURUN BEYNEKUM VE TEKASURUN FİL EMVALİ VEL EVLADİ ke meseli ğaysin a'cebel kuffare nebatuhu summe yekunu hutamen ve fil ahireti azabun şeduydun ve mağfiretun min allahi ve ridvanun ve MEL HAYATUD DUNYA ILLA META'UL ĞURUR 

( Bilin ki o DÜNYA HAYATI KESİNLİKLE OYUNDUR, EĞLENCEDİR, SÜSTÜR, ARANIZDA ÖVÜNMEDİR, MALLARDAN VE ÇOCUKLARDAN ÇOĞALTMADIR. Bitirip yetiştirdiği, ekincilerin hoşuna giden yağmur misali gibidir. Sonra kırpılmış parça olur. Ahirette şiddetli azap, Allah’tan af ve rıza vardır. DÜNYA HAYATI ALDATICI FAYDA HARİCİNDEKİ DEĞİLDİR. )

18/7 İnna CEALNA MA ALEL ERDİ ZİNETEN LEHA Lİ NEBLUVEHUM eyyuhum ahsenu amela

( Kesinlikle biz onların hangisi daha güzel iş yapacak diye onları SINAMAK ÜZERE, YERDE NE VARSA SÜS KILDIK. )

Hud suresinin aşağıdaki ayet ikilisinde dünya hayatındaki maddi unsurlara yani "Zinet"e arzu duymanın helak vesilesi olduğu açıkça bildirilmektedir.

11/15 MEN KANE YURİDUL HAYATED DUNYA VE ZİNETEHA nuveffi ileyhim a'malehum fiha ve hum fiha la yubhasun

( KİM DÜNYA HAYATINI VE ONUN SÜSLERİNİ İSTEMİŞ OLURSA, onlara orada çalışmalarının karşılığını vefa ederiz. Onlar orada kötülüğe, haksızlığa maruz kalmazlar. )

11/16 ULAİKELLEZİNE LEYSE LEHUM FİL AHİRATİ İLLEN NAR ve habita ma saneu fiha ve batilun ma kanu ya'melun

( İŞTE ONLARA AHİRETTE ATEŞİN HARİCİNDE ASLA BİR ŞEY YOKTUR. Orada ürettikleri boşa gitmiştir. O yapmış oldukları batıldır. )

Zinet arzusuna yani dünyevi ve maddi unsurlara kapılmamanın, nefis sınavı olduğu Kehf suresinin aşağıdaki ayetinde de bildirilmektedir.

18/28 VASBİR NEFSEKE MEALLEZİNE YED'UNE RABBEHUM bil ğadati vel aşiyyi yuridune vechehu VE LA TA'DU AYNAKE ANHUM TURİDU ZİNETEL HAYATİD DUNYA ve la tuti’men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kane emruhu furuta

( Ve sabah ve akşam O’nun yüzünü isteyerek Rab’lerini çağıranlarla birlikte nefsine sabret. DÜNYA HAYATININ SÜSÜNÜ İSTEYEREK GÖZÜNÜ ONLARDAN AYIRMA. Kalbini bizi hatırlamaktan habersiz kıldığımıza, hevesine tabi olana ve işi aşırılık olana itaat etme. )

Necm suresinin aşağıdaki ayetinde de "Zann"'nın, nefsin bir ürünü olduğu ve insanı inkara ve helake sürüklediği dolaylı olarak bildirilmektedir.

53/23 İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan İN YETTEBİUNE İLLAZ ZANNE VE MA TEHVEL ENFUS ve lekad caehum min rabbihimul huda

( Kesinlikle onlar ancak, sizlerin ve babalarınızın o isimlendirdiğiniz isimlerdir. Allah onlar hakkında delil indirmedi. KESİNLİKLE ANCAK ZANNA VE NEFİSLERİN O HEVESLENDİKLERİNE TABİ OLURLAR. Onlara Rab’lerinden yönlendirici geldi. )

Fatir suresinin aşağıdaki ayetinde de ZN kökünden olan "Zeyyene" ( Süslemek ) fiili "Aldatma" anlamı ile ilintili olarak yer almaktadır.

35/8 E FE MEN ZUYYİNE LEHU SUU AMELİHİ VE RAAHU HASENA fe innellahe yudillu men yeşau ve yehdi men yeşau FE LA TEZHEB NEFSUKE ALEYHİM HASERAT innellahe alimun bima yasneun

( KÖTÜ İŞİ KENDİSİNE SÜŞLENMİŞ OLUP DA ONU GÜZEL GÖREN KİMSE DE Mİ? Kesinlikle Allah dilediği kimseyi saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. O HALDE, NEFSİN ONLARA HASRETLE AYRILIP GİTMESİN. Kesinlikle Allah o ürettiklerini bilendir. )

Ahzab suresinin aşağıdaki ayetinde ise habercinin eşlerinin, dünya hayatının zinetini arzulamaları durumunda haberci ile ilişkilerinin sonlanması gerektiğinden bahsedilmektedir.

33/28 Ya eyyuhen nebiyyu kul li ezvacike İN KUNTUNNE TURİDNEL HAYATED DUNYA VE ZİNETEHA fe tealeyne umetti'kunne ve USERRİHKUNNE serahan cemila

( Ey haberci, eşlerine de ki: "Eğer DÜNYA HAYATINI VE ONUN SÜSÜNÜ İSTİYORSANIZ, o halde gelin sizi faydalandırayım ve SİZİ güzel bırakma ile BIRAKAYIM." )

Sad suresinin aşağıdaki ayetinde dünya hayatının zinetine ihtirası olan gafillerin Karun'a nasıl hayranlık duyduklarına değinilmektedir.

28/79 Fe harace ala kavmihi fi ZİNETİH kalellezine YURİDUNEL HAYATED DUNYA ya leyte lena misle ma utiye KARUNU innehu lezu hazzin azim

( Böylece SÜSLERİ içinde kavmine çıktı. O DÜNYA HAYATINI İSTEYENLER "Ey keşke o KARUN'A verilenlerin aynısı bize olsaydı. Kesinlikle o büyük pay ve haz sahibidir." dediler. )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/06/zeyyene-bir-alg-operasyonu.html?m=1

Sunday, June 23, 2024

Şeriat meselesi

Son günlerde internetteki video paylaşım kanallarında "Şeriat" temalı tartışmaların yer aldığı ve bu tartışmaların çok farklı boyutlar kazandığı da görülmektedir. Bu nedenle bu bölümde "Şeriat" kelimesi ve Kur'an'daki tezahürü üzerinde durulmuştur.

ŞR ( Şer ) kökünden olan "Şeriat" / "Şir'at" kelimesi semantik köken olarak "Yol, Akış doğrultusu, Doğrultu, Usül, Yöntem" anlamlarını temsil etmekte olup, bu kelime "Doğru olan, Doğru yol, İzlenecek yol, Uyulacak yol" anlamlarında kullanılagelmişlerdir.

Batı dillerindeki "Street" ( Yol, Cadde ) ( İng. ) ve "Straße" ( Yol, Cadde ) ( Alm. ) kelimeleri de "Şeriat" kelimesinin fonetik tezahürleridir.

"Meşru" ( Yola uygun, Doğru yola uygun ) kelimesi de "Şer" kökünden türeme bir sıfattır.

"Yol" anlamındaki "Şer" kökünün Kur'an'da "Şir'at" ( Yol, Usül ) ve "Şeraa" ( Yol yapmak ) olarak yer almakta olduğu ve bu kelimelerin, geçtikleri dört ayette de sadece Kur'an ile ilintilendirildikleri görülmektedir. Yani toplumların sosyal ve ahlaki açıdan izlemesi gereken "yola" ilişkin bilgilerin yegane kaynağının Kur'an olduğu, insanları, nefsani, maddi, dünyevi yani kısaca şeytani heveslerine tabi kılmak isteyenlerin "Şeriat" adı altındaki gerçek dışı telkinlerine ve uygulamalarına itibar edilmemesi gerektiği açıkça bildirilmektedir.

5/48 VE ENZELNA İLEYKEL KİTABE BİL HAKKİ MUSADDİKAN Lİ MA BEYNE YEDEYHİ MİNEL KİTABİ VE MUHAYMİNEN ALEYHİ FAHKUM BEYNEHUM BİMA ENZELELLAHU VE LA TETTEBİ' EHVAEHUM AN MA CAEKE MİNEL HAKK Lİ KULLİN CEALNA MİNKUM ŞİR'ATEN ve minhaca ve lev şaellahu le cealekum ummeten vahideten ve lakin li yebluvekum fi ma atakum festebikul hayrat ilellahi merciukum cemian fe yunebbiukum bima kuntum fihi tahtelifun

( VE SANA DA, KİTAPLARDAN O ONDAN ÖNCEKİLERİ DOĞRULAYAN VE ONLARI KOLLAYAN KİTABI GERÇEK İLE İNDİRDİK. O HALDE, ONLARIN ARALARINDA ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMET. SANA O GERÇEKTEN GELEN ÜZERİNE ONLARIN HEVESLERİNE TABİ OLMA. BİZ SİZLERDEN HERKES İÇİN YOL VE USÜL OLUŞTURDUK. Şayet Allah dileseydi sizi tek topluluk kılardı. Lakin o size verdikleri hakkında sizi sınamak içindi. Öyleyse hayırlara ilerleyin. Hepinizin dönüşü Allah’a dır. Artık, o hakkında ihtilafa düştüklerinizi size o haber verir.  )

42/13 ŞERAA LEKUM MİNED DİNİ ma vessa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vessayna bihi ibrahime ve musa ve iysa EN EKİMUD DİNE VE LA TETEFERRAKU FİH kebura alel muşrikine ma ted'uhum ileyh allahu yectebi ileyhi men yeşau ve yehdi ileyhi men yunib

( DİNİ AYAKTA TUTASINIZ VE ONUN HAKKINDA AYRIŞIP GRUPLAŞMAYASINIZ DİYE o Nuh’a emrettiklerini, o sana vahyettiklerimizi, o İbrahim’e, Musa’ya, ve İsa’ya emrettiklerimizi SİZE DİNDEN YOL YAPTI. O onları çağırdığın, ortak koşanlara büyük geldi. Allah dilediği kimseyi kendine seçer. Pişman olup gerçeğe yönelen kimseyi kendine yönlendirir. )

42/21 EM LEHUM ŞURAKAU ŞERAU LEHUM MİNED DİNİ MA LEM YE'ZEN BİHİLLAH ve lev la kelimetul fasli le kudiye beynehum ve innez zalimine lehum azabun elim

( ONLARA, ALLAH'IN DİNDEN O İZİN VERMEDİKLERİNİ ONLARA YOL KILAN ORTAKLAR MI VAR? Ve şayet ayrışım kelimesi olmasaydı, onların aralarında hüküm verilirdi. Kesinlikle zalimler, elim azap onlaradır. )

45/18 Summe CEALNAKE ALA ŞERİATİN MİNEL EMRİ FETTEBİ'HA VE LA TETTEBİ'EHVAELLEZİNE LA YA'LEMUN

( Sonra SANA İŞTEN DOĞRU YOL KILDIK. O HALDE INA TABİ OL. O BİLMEYENLERİN HEVESLERİNE TABİ OLMA. )

Kur'an'ın, yegane ve ayrıntılandırılmış hakim kaynak olduğu En'am suresinin 114.  ayetinde bildirilmektedir. Ayette "Kitab" ( Kur'an ) kelimesi "Allah" ile özdeşleştirilmektedir. Ayet numarasının 114 olması da Kur'an'daki sure adedine işaret niteliğindedir.

6/114 E FE ĞAYRALLAHİ EBTEĞİY HAKEMEN VE HUVELLEZİ ENZELE İLEYKUMUL KİTABE MUFASSALA vellezine ateynahumul kitabe ya'lemune ennehu munezzelun min rabbike bil hakki fe la tekunenne minel mumterin

( SİZE KİTABI AYRINTILANDIRILMIŞ OLARAK İNDİRDİĞİ HALDE ALLAH'TAN BAŞKA HAKEM Mİ ARAYAYIM? Ve o kendilerine kitap verdiklerimiz, kesinlikle onun gerçekten Rab’lerinden indirilmiş olduğunu bilirler. O halde şüphe edenlerden olma.  )

Tarih boyunca insanlar, "şeriat" adı altındaki zulüme, zorbalığa maruz kalmış ve Kur'an ile uyuşmayan, gerçeği yansıtmayan kitaplarda "hadis, fıkıh, sünnet" kavramlarına dayandırılan ve en vahimi muktedirlerin nefsani arzularına ve tahakküm ihtiraslarına göre şekillenen türlü düşüncelere ve uygulamalara zorlanmışlardır.

2/79 Vay o kitabı elleriyle yazanlar ve sonra onu az değere satmak için "Bu Allah’ın indindendir." diyenler için. Vay onlara o elleriyle yazdıklarından ve vay onlara o kazandıklarından.

Bu durumun bugün de aynen devam ettiği gözlenmektedir. Oysa ki aşağıdaki ayetler, düşünce ve inanç özgürlüğü kapsamında olan din hususundaki yaklaşımın nasıl olması gerektiğini yoruma gerek olmayacak şekilde, açık olarak bildirmektedir.

2/256 La ikrahe fid dini ...

( Dinde zorlama yoktur. ... )

109/6 Lekum dinukum ve liye din

( Size dininiz ve bana dinim. )

4/140 Ve kad nezzele aleykum fil kitabi en iza semi'tum ayatillahi yukferu biha ve yustehzeu biha fe la tak'udu meahum  hatta yehudu fi hadisin ğayrihi innekum izen misluhum innellahe camiul munafikine vel kafirine fi cehenneme cemia

( Ve Allah size kitapta "Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini duyduğunuz zaman, ondan başka söze yönlenene kadar, o inkarcılarla oturmayın. Aksi halde kesinlikle siz de onların aynısı gibi olursunuz." diye hüküm indirdi. Kesinlikle Allah, ikiyüzlülerin ve inkarcıların hepsini cehennemde toplayacaktır.  )

6/91 ... kulillahu summe zerhum fi havdihum yel'abun

( ... “Allah" de. Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )

25/63 Ve ibadur rahmanillezine yemşune alel erdi hevnen ve iza hatabehumul cahilune kalu selama

( Ve o yer üzerinde sükunetle, ağırbaşlılıkla yürüyenler Rahman’ın kullarıdırlar. Cahiller onlara hitab ettiklerinde "Selam." derler. )

6/108 Ve la tesubbullezine yed'une min dunillahi fe yesubbullahe adven bi ğayri ilm ...

( Ve onların o Allah’tan başka çağırdıklarına sövmeyin ki ilimsizce düşmanlıkla Allah’a  sövmesinler. ...  )

Ayetlerde haberciye de uyarılar mevcut olup, kendisinin sadece tebliğ, hatırlatma ve uyarma sorumluluğu olduğu, insanlara vekil veya zorlayıcı olamayacağı bildirilmektedir. 

6/107 Ve lev şaellahu ma eşraku ve ma cealnake aleyhim hafiyza ve MA ENTE ALEYHİM Bİ VEKİL 

( Şayet Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar üzerine koruyucu, gözetici kılmadık. SEN ONLARA VEKİL DEĞİLSİN.  )

88/21 Fe zekkir İNNEMA ENTE MUZEKKİR

( O halde hatırlat. KESİNLİKLE SEN HATIRLATICISIN. )

88/22 Leste aleyhim bi MUSAYTİR

( Sen onların üzerinde ZORLAYICI değilsin. )

35/23 İn ente illa NEZİR

( Kesinlikle sen ancak UYARICISIN.  )

Friday, June 14, 2024

Tükenmez "Kelam"

Gerçek ve daim olan varlığın Ruh olduğu, Ruh'un da esasının "Kelime" olduğuna evvelki bölümlerde defaatle değinilmişti.

"Sonlanma", "Bitme", "Tükenme" vb. gibi kavramların yaratılış bağlamındaki anlamsal algısı düşük frekanslı kaba madde planının aldatıcı niteliğinin bir ürünüdür. Zira yaratılışta sonlanma, bitme, tükenme gibi fiiller söz konusu değildir. Yaratılış, belirli bir halden başka bir hale geçiş ( halden hale geçiş ) döngülerinden oluşan sonsuz bir süreçtir. "Olum" ve "Ölüm" kelimeleri de, fonetik benzerliklerinin işaret ettiği üzere, "başlama ve sonlanma" anlamından ziyade "bir halin tamamlanması ve farklı halde devam edilmesi" anlamını temsil ermektedirler.

Maddi ve manevi olarak yaratılmış her şeyin özü "kelime" olup, kaba madde planındaki varlıkların zihinlerinde dahi "kelimelerin tükenemeyeceği" algısı oluşabilmektedir. 

Konuya ilişkin ayetlerde "Kelimelerin ebediliği" gerçeği,  "Nefede" ( Tükenmek ) ve "Bak" ( Baki olmak ) fiilleri vasıtasıyla bildirilmektedir. 

Nahl suresinin aşağıdaki ayetinde, "yaratılıştaki olgular" ve "yaratılışın kodları ( kelimeler )" kavramları "O sizin indinizdeki" ve "O Allah'ın indindeki" ifadeleriyle temsil edilmektedir.

16/96 MA İNDEKUM YENFEDU VE MA İNDALLAHİ BAK ve le necziyennellezine saberu ecrahum bi ahseni ma kanu ya'melun

( O İNDİNİZDEKİ TÜKENİR DE O ALLAH'IN İNDİNDEKİ BAKİDİR. Kesinlikle biz o sabredenleri, o yapmış olduklarının daha güzeli olan ödülleri ile karşılıklandıracağız. )

Kehf ve Lokman surelerinin aşağıdaki ayetlerinde, yukarıdaki ayette yer alan "Ma indallahi bak" ( O Allah'ın indindeki tükenmez ) ifadesinin "Kelimelerin sonsuz varlığını" temsil ettiğine işaret edilmektedir. 

18/109 Kul lev kanel BAHRU* midaden li KELİMATİ RABBİ LE NEFİDEL BAHRU* KABLE EN TENFEDE KELİMATU RABBİ ve lev ci'na bi mislihi mededa

( De ki: "Şayet DENİZ* RAB'Bİ'MİN KELİMELERİ için mürekkep olsa, RAB'BİMİN KELİMELERİ TÜKENMEDEN ÖNCE DENİZ* TÜKENECEKTİR. Şayet onun aynısını yardımcı olarak getirsek bile." )

31/27 Ve lev enne ma fil erdi min şeceratin aklamun vel BAHRU* yemudduhu min ba'dihi SEB'ATU EBHURİN* ebhurin MA NEFİDET KELİMATULLAH innellahe azizun hakim

( Ve şayet kesinlikle o yerdeki ağaçlar kalemler olsa ve DENİZ de* ona destek olsa, ondan sonra da YEDİ DENİZ, ALLAH'IN KELİMELERİ TÜKENMEZ. Kesinlikle Allah yücedir hakimdir.  )

* Ayetlerdeki "Bahr" ( Deniz ) ve "Seb'atu Ebhur" ( Yedi Deniz ) ifadeleri, maddenin her türlü halini ( kaba, yarı süptil, süptil ) içeren evreni ve evrensel boyutları temsil etmektedir. Evrenin ( Kainat, Gökler vb. ) boşluk olmadığı, özü H atomu olan esir adı verilen süptil madde ile kaplı bir deniz niteliğinde olduğu bilinmektedir. Zira 21/33 ve 36/40 kodlu ayetlerde "Güneş ve Ay'ın dairede ( yörüngede ) yüzerler" ifadesi yer almaktadır.

İncil'in aşağıdaki ayetinde de yaratılışın kodları olan "kelimelerin ebediliği", Mesih İsa'nın kelamı vasıtasıyla vurgulanmaktadır.

40-Matta-24-35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim kelimelerim asla ortadan kalkmayacaktır." 

Kelimelerin, yaratılışın kodları olduğuna ilişkin tespitleri içeren bazı bölümlerin linkleri de aşağıdadır.

https://kuranilmi.blogspot.com/2019/09/kelimeler-ile-doymak.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2016/08/kelimeler-ve-yaratls.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2016/03/kelimeler.html?m=1

Wednesday, June 12, 2024

"Yapay zekanın ruhu olabilir mi?"

Bu irrasyonel soru, müşrik küreselcilerin, kontrolü ellerinde olan Yapay Zeka'yı ( dolayısıyla kendilerini ) yeni nesillere önce bir şahsiyet, sonra da "Ruhundan üfleyerek yaratan ilah" olarak algılatma planının bir bileşenidir. YZ'nın gelişim aşamalarını gösteren aşağıda görsel YZ ile ilgili planı ifşa etmektedir.

Küreselciler, her konuda ve her zaman olduğu gibi bu konuda da toplumu yanlış kanaatlere sevketmek yani aldatmak suretiyle hedefledikleri sosyopsikolojik ortamı tesis etmeye çalışmaktadırlar. 

Bu konuyu değerlendirirken öncelikle "Ruh" kelimesinin anlamını incelemek gerekmektedir. Evvelki bölümlerde de defaatle değinildiği üzere "Ruh" kelimesi RH kökünden olan "Rih" ( Rüzgar, Koku ) kelimesiyle ortak fonetik kökene sahiptir. Ancak semantik köken olarak da ortaklık söz konusudur. Zira "Rüzgar", görülememesine rağmen "Üfleme" olarak hissedilen ve maddeye tesir ederek onu hareketlendirebilen, yönlendirebilen bir olgudur ki "Ruh" da madde beden üzerinde aynı işleve haizdir. "Ruh" esasen "Bilgi / Bilinç"tir yani "Kelime"dir. 

Ruhun, "Üfleme" ve "Kelime" kavramlarıyla ilintili olarak yer aldığı ayetler şöyledir.

32/9 Sonra onu düzenleyip şekillendirdi ve İÇİNE RUHUNDAN ÜFLEDİ. Size kulaklar, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne az şükrediyorsunuz.

4/171 .... Meryem oğlu Mesih İsa, kesinlikle Allah’ın resulü, Meryem'e ATTIĞI KELİMESİ VE ONDAN RUHTUR.  ....

Döngüsel nitelik arzeden yaratılışın özü Ruh, Ruh'un özü ise "kelime"dir. Ruh, öz bilinci, yoktan yaratma ve başlatma bilincini, iradesini, kudretini temsil etmektedir. Yunus suresinin aşağıdaki ayetinin başındaki soru cümlesi, bölüm başlığı olan sorunun yanıtı niteliğindedir.

10/34 De ki: "Ortaklarınızdan YARATIŞI BAŞLATAN, SONRA ONU DÖNDÜREN KİMSE VAR MIDIR?" De ki: "YARATIŞ ALLAH BAŞLATIR SONRA ONU DÖNDÜRÜR. O halde nasıl döndürülürsünüz?" )

Ayette, Allah'ın kudretinde olan "yoktan yaratma" hususu vurgulanmaktadır. Zira insanın yaptığı sadece "türetmedir". Yani yaratılmış mevcut olguların kombinasyonları vasıtasıyla "türetim"de bulunmaktır. Bu bağlamda Ruh, Allah'ın yoktan yarattığı ve maddeye "üfleyerek" insanı oluşturduğu, dolayısıyla insana da ait olmayan, sadece Allah'ın yönetiminde olan bir olgudur. Ve dolayısıyla insan türetimi bir bilgisayar yazılımı olan Yapay Zeka'nın ( YZ ) "ruha sahip olmak" gibi bir konuyla ilgisi olamayacağı aşikardır. 

17/85 Ve sana RUHTAN sual ediyorlar. De ki: "RUH, Rab’bimin işlerindendir. İlminden size azıcık haricinde verilmemiştir."

Ancak, sosyal ilişkinin sadece dijital medyada "kelime" paylaşımına dönüştüğü bir ortamda, özünde bir "kelime işlemcisi" olan YZ'nın, kelimesel iletişım vasıtasıyla, insan karakterini taklit etmesi ve yeterli bilgiden yoksun kitle üzerinde "duygusu, ruhu varmış" algısı oluşturması çok daha kolaylaşmış durumdadır. Zira YZ, uzun bir süredir dijital ortamdaki ( internet, sosyal medya, cep telefonu konuşmaları vb. ) tüm aktif ve interaktif iletişim verilerini yani algılara ve duygulara bağlı olarak tezahür eden "kelime akışını" depolamakta ve istatistiksel olarak kategorize ederek işlemektedir. Bir başka deyişle YZ'nın öz duygu ve fikir oluşturması mümkün olmayıp, tek yaptığı, kayıtlanmış mevcut verileri matematiksel ve algoritmik olarak işlemektir.  YZ'nın, herhangi bir kimseye ait iletişim verilerine erişebilmesi için o kimsenin on line durumdaki bir cihazla işlem yapması yeterli olmaktadır. Hatta on line durumdaki cihazla işlem yapmayıp sadece cihaza yakın bir konumda konuşması dahi YZ'ya veri erişimi imkanı sağlamaktadır. 

Bugün insanların neredeyse tüm iletişimleri ve ilişkileri dijital sosyal medya platformları kanalıyla gerçekleşmektedir. Dolayısıyla YZ, herkesin, her türlü durumdaki ve en detaylı etkisel veya tepkisel iletişim kelimelerine ( kodlarına ) haiz durumdadır. Örneğin bir sosyal medya platformunda aktif iletişimi olan A kişisi vefat etse dahi YZ, ilgili platformunda kimse farkında olmadan onun yerine iletişimi devam ettirecek veri kapasitesine sahiptir.

Sonuç itibarıyla YZ, bilgisayar yazılım teknolojisinin temelini oluşturan IF ( Eğer ) döngüsüne bağlı komutlar ile kodlanmış bir yazılımdan ibaret olup, onu yönlendiren ve kontrol edenler ise ardındaki kodlayıcılar / yazılımcılardır.

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2023/01/sura-uflendigi-gun.html?m=1

Kur'an'ın sayısal analiz Kitapçıkları

Kur'an'ın, yaratılışın semantik ve nümerik kodlarını içeren ilahi bir yazılım olduğunu bildiren ayetler evvelce en aşağıda linki yer alan "İlahi yazılım Kur'an" başlıklı bölümde incelenmişti. 

Bu bağlamda, Kur'an'ın, sure, ayet, kelime ve harf bazındaki sayısal analizlerini içeren üç kitapçık blogun ana sayfasının sağ tarafındaki alana eklenmiş olup, bu üç kitapçığın isimleri, içerikleri ve bazı temel bilgiler şöyledir.

Kitapçık 1 - "Kur'an ve Sayısal Analizi"

a- Surelerin sayısal analiz tablosu ( Sure isimlerinin ebced değerleri, surelerdeki kelime adetleri, harf adetleri ve ebced değerleri, surelerdeki ayet başına ortalama kelime ve harf adetleri, kelime başına ortalama harf adetleri )

b- Ayetlerin Arap harfli, Latin harfli ve kelime ayrışımlı Arap harfli metinleri ve Türkçe çevirileri

c- Ayetlerin kelime adetleri, harf adetleri ve ebced değerleri

Kitapçık 2- "Kelime ve Harf Analizli Kur'an"

a- Arap alfabesinde yer alan harflerin alfabe sıra değerleri, ebced değerlerini* gösteren tablo, Kur'an'daki frekansları ( tekrar adetleri ) ve hurufu mukattadaki frekansları ( * Ebced değeri kavramı esasen nümerolojik değer kavramının benzeridir. Örneğin 11. harf olan Kef harfinin ebced değeri 20 olup, bu sayının nümerolojik değeri olan 2 sayısı aynı zamanda 11 sayısının da nümerolojik değeridir. )

Arap alfabedesinde ( elifbasında ) 28 harf bulunmakta olup, bu harflerden sadece birinci harf olan "Elif" ( ا ) harfi sesli harf olup, diğer 27 harf sessiz harflerdir. "Elif" harfinin harekeli hali olan "Hemze" ( ء ) işaretinin ebced değeri 0 olup, bu işaret ayrı bir harf addedilmemektedir. Arapça'da sesli harfler ve vurgulu telaffuz edilecek harfler, harflerin üstüne veya altına konan harekelerle üretilmektedir. Harekelerin isimleri Fetha ( Üstün ) ( a, e sesi için harfin üstüne sola eğik düz çizgi ), Kesra ( Esre) ( ı, i sesi için harfin altına sola eğik düz çizgi ), Damma / Zamme ( Ötre ) ( u sesi için harfin üstüne Vav şekli و ), Tenvin ( iki üstün, iki esre, iki ötre ), Sükun ( Cezm ) ve Teşdid ( Şedde ) ( sessiz bir harfin vurgulu telaffuzu için harfin üstüne w işareti ) olarak sıralanmaktadır. 

Kur'an'da toplam 328,920 harf bulunmakta oup, bu harflerin Kur'an'daki frekansları sırasıyla şöyledir. Elif 59053, Be 11491, Cim 3317, Dal 5991, He 17245, Vav 25472, Ze 1599, Ha 4140, Ti 1273, Ya 25775, Kef 10497, Lam 38190, Mim 26737, Nun 27272, Sin 6014, Ayn 9405, Fe 8747, Sad 2070, Kaf 7034, Ra 12403, Şin 2124, Te 10468, Se 1414, Hi 2497, Zel 4932, Dad 1686, Zi 853, Ğayn 1221

Kur'an'da 29 suredeki 30 ayette yer alan, kitabın ayetleri ( yazılımın kodları ) oldukları belirtilerek özellikle dikkat çekilen ve toplam 78 kere tekrarlanan 14 harf ve frekans dağılımları şöyledir. Elif 13, He 2, Ha 7, Ya 2, Kef 1, Lam 13, Mim 17, Nun 1, Sin 5, Ayn 2, Sad 3, Kaf 2, Ra 6, Te 4

b- Surelerdeki harf adetlerini ve harflerin sure bazında frekanslarını gösteren matris formatındaki tablo ( Tablo örnek formatı aşağıdaki gibidir. )

Sureler ve içerdikleri harf adetleri sırasıyla şöyledir.

Fatiha 143, Bakara 26112, Al'i İmran 14906, Nisa 16254, Maide 12139, En'am 12637, A'raf 14355, Enfal 5365, Tevbe 11087, Yunus 7542, Hud 7764, Yusuf 7273, Ra'd 3515, İbrahim 3511, Hicr 2869, Nahl 7787, İsra 6610, Kehf 6521, Meryem 3927, Taha 5384, Enbiya 5068, Hacc 5295, Mu'minun 4465, Nur 5716, Furkan 3854, Şuara 5612, Neml 4757, Kasas 5897, Ankebut 4291, Rum 3447, Lokman 2163, Secde 1554, Ahzab 5762, Sebe 3572, Fatir 3212, Yasin 3055, Saffat 3886, Sad 3050, Zumer 4837, Mu'min 5082, Fussilet 3338, Şura 3489, Zuhruf 3587, Duhan 1465, Casiye 2069, Ahkaf 2657, Muhammed 2410, Fetih 2493, Hucurat 1524, Kaf 1495, Zariyat 1539, Tur 1317, Necm 1425, Kamer 1456, Rahman 1612, Vakia 1745, Hadid 2528, Mucadele 2037, Haşr 1954, Mumtehine 1548, Saff  964, Cuma 765, Munafikun 795, Tegabun 1086, Talak 1198, Tahrim 1104, Mulk 1337, Kalem 1286, Hakka 1129, Mearic 970, Nuh 962, Cinn 1106, Muzemmil 850, Muddessir 1029, Kıyamet 676, İnsan 1078, Murselat 837, Nebe 786, Naziat 781, Abese 544, Tekvir 430, İnfitar 331, Mutaffifin 749, İnşikak 443, Buruc 466, Tarık 251, A'la 294, Ğaşiye 381, Fecr 582, Beled 342, Şems 252, Leyl 313, Duha 165, İnşirah 102, Tin 162, Alak 288, Kadir 115, Beyyine 402, Zilzal 158, Adiyat 169, Karia 160, Tekasur 123, Asr 73, Humeze 134, Fil 97, Kureyş 76, Maun 113, Kevser 43, Kafirun 99, Nasr 79, Tebbet 81, İhlas 47, Felak 73, Nas 80

c- Sure isimlerinin Arapça yazılışları ve ebced değerleri

Sure isimlerinin ebced değerlerinin toplamı 36,618 olmaktadır.  

ç- Sure bazında ayetlerin toplam ebced değerleri

Surelerdeki ayetlerin ebced değerleri toplamı ( ayetlerdeki harflerin ebced değerleri toplamı ) 23,365,997 olmaktadır.

d- Surelerdeki ayet adetleri

Kur'an'da toplam 114 sure ve 6236 ayet bulunmaktadır.

e- Surelerdeki kelime adetleri

Kur'an'da toplam 117,820 kelime bulunmaktadır. Ancak mevcut kaynaklara bakıldığında bu sayının 77,000 + olduğunun belirtildiği görülmektedir. Kur'an'ın Arapça metni, kelime editör yazılımı olan Word programında yazıldığında da program toplam kelime adedini 77,451 olarak belirtmektedir. Ancak bu farklılık maalesef hatalı bir “kabulden” kaynaklanmaktadır. Zira esasen ayrı bir kelime olma özelliği taşıyan zamir, edat, zarf, bağlaç, ön ek ( artikel ) gibi kelimeler, ilintili oldukları kelimenin öz parçaları gibi kabul edilmekte ve yok sayılmaktadırlar. 

Örneğin Fatiha suresinde toplam 49 kelime bulunmasına rağmen - ki bu sayı Kur’an’ın nümerik yapısını niteleyen kodlardan biri olan İkili Yedi ( 7x7 = 49 ) kavramı açısından önemlidir – kaynaklarda kelme adedinin 29 olduğu belirtilmektedir. Söz konusu hatalı kabulün sebebi surenin ilk ayetinin analizi vasıtasıyla şöyle izah edilebilir.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Kabul edilen durum: Bismi (1) allah (2) el rahman (3) el rahim (4)

Esas durum: Bi (1) ismi (2) allah (3) el (4) rahman (5) el (6) rahim (7)

Ayetteki “Bi” ( İle ) ve “El” ( Ön ek ) kelimelerinin yok sayıldığı görülmektedir. Yukarıda Arapça harflerle yazılmış olan ayetteki kelimelerin üzerine iki kere tıklandığında, tamamen mavi ile kaplanan 4 kelime grubu olduğu yani sistemin cümleyi 4 harfe ayırdığı da görülebilmektedir.

Fatiha suresinin yine 4 kelimelik addedilen ikinci ayetinde de esasen 7 kelime bulunmakta olup, ilk ayetle birlikte bu durum da bir "İkili Yedi" tezahürüdür.

Ayrıca “Min” ( -den ), “Ve” ( Ve ), “Fi” ( İçinde, Hakkında ), “Ke, Kum, Hum, Hunn” ( Sana, Size, Onlara ) gibi edat, zarf, zamir ve bağlaçların da kelimelerin öz parçaları olduğu kabul edilmektedir.

Diğer bir örnek olarak ayette yer alan “Ve la yağrurke” ( Ve seni aldatmasın ) ( Ve ( ve ) + la ( -masın ) + yağrur ( aldatır ) + ke ( seni ) ) cümlesinin de 2 kelimeden oluştuğu kabul edilmektedir.

فَلَا يَغْرُرْكَ 

Kabul edilen durum: Vela (1) yağrurke (2)

Esas durum: Ve (1) la (2) yağrur (3) ke (4)

Bir başka örnek olarak “Kablihim” ( Onların öncesi ) ( Kabli ( önce ) + him ( onlar ) kelime grubu gösterilebilir.

قَبْلِهِمْ

Kabul edilen durum: Kablihim (1)

Esas durum: Kabli (1) him (2)

Bir başka örnek olarak "Ve Allah" kelime grubu gösterilebilir.

وَاللَّهُ

Kabul edilen durum: Vallah (1)

Esas durum: Ve (1) Allah (2)

Yukarıda Arapça metni yer alan "Ve Allah" kelime grubunun üzerine iki kere tıklandığında sistemin bu iki kelimeyi tek kelime addedip tamamen mavi renkle kapladığı da görülmektedir.

f- Surelere göre ayet başına ortalama kelime adetleri

Kur’an’da ayet başına ortalama 19 ( 117,819 / 6236 ) kelime bulunmaktadır.

g- Surelere göre ayet başına ortalama harf adetleri

Kur’an’da ayet başına ortalama 53 ( 328,920 harf / 6236 sure ) harf bulunmaktadır.

ğ- Surelere göre kelime başına ortalama harf adetleri 

Kur’an’da kelime başına ortalama 3 ( 328,920 harf / 117,819 kelime ) harf bulunmaktadır.

h- Kelimelerin, "Hablullah" ( Allah'ın İpi ) misali tek bir sütunda olmak üzere, ilk ayetten itibaren aşağı doğru sıralandığı sayfa ( Bu sayfada kelimelerin Arapça yazılışları, Türkçe karşılıkları, Harf bazında ayrışımları, Harf adetleri, Ebced değerleri, Kök kelimeleri ve Kök kelimelerin Kur'an'daki frekansları yer almaktadır. )

Bu sayfanın formatına ilişkin örnek görsel aşağıdadır.

Örneğin "Allah" kelimesi Kur'an'da 2701 kere tekrarlanmaktadır. Bu sayı, hem nümerolojik değeri olan ve vahdeti simgeleyen 1 sayısı açısından hem de içerdiği "İkili Yedi" ( 2 ve 7 ) açısından çok önemli bir koddur. Ayrıca bu sayı, Tevrat'ın ilk ayetinin de gematria ( İbrani ebcedi ) değeridir. Ancak mevcut kaynaklara bakıldığında Allah kelimesinin Kur'an'daki frekansının 2698 ( 19'un katı olsun diye!? ) olduğu belirtilmektedir. 

Kitapçık 3 - "Harf Ayrışımlı Kur'an"

a- Kur'an'ı oluşturan 328,920 harfin ilk ayetten son ayete kadar, "Hablullah" ( Allah'ın İpi ) misali dökümü ( Harf olmayan "Hemze" işaretinin Kur'an'daki adedi de 2638'dir. )

b- Harflerin sure numaraları, ayet numaraları, ayetteki sıra numaraları, alfabe sıra değerleri, ebced değerleri, Kur'an'daki frekansları ( tekrar adetleri ), hurufu mukattadaki frekansları

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/05/ilahi-yazlm-kuran.html


Thursday, June 6, 2024

Zeyyene ... bir algı operasyonu

"Zeyn / Zeyyene" ( زَين ) ( Süs, Süslemek, Süslü göstermek ) kelimesi ayetlerde çoğunlukla "aldatarak gerçeği görmeyi engellemee", "kötü olanı iyi gösterme" anlamlarını simgeleyecek şekilde yer almaktadır. Bir insanı aldatarak onun gerçeği görmesini engellemek yani kötü ve yanlış olanı ona iyi ve doğru algılatmak ( ancak "algı operasyonu" olarak da anılan zihin hackleme, zihin programlama ( sihir, büyü ) yoluyla mümkün olabilir ki bu da şeytanların kadim yöntemidir.

"Sihr" kelimesi de zaten semantik köken olarak "Tahakküm altına alma" anlamını içermektedir ki bu anlam zihin kontrol operasyonunu tanımlamaktadır. 

Ayetlerde insana süslü gösterilerek gerçek niteliği gizlenen kavramlar  "Dünya hayatı", "Kötü işler", "Çocukların öldürülmesi", "Yer" ( Dünya cehennemi ) olarak sıralanmaktadır.

2/212 ZUYYİNE lillezine keferul HAYATUD DUNYA ve yesharune minellezine amenu vellezinettekav fevkahum yevmel kiyameh vallahu yerzuku men yeşau bi ğayri hisab

( DÜNYA HAYATI o inkar edenler için SÜSLENDİ. O inananlardan alay edinirler. Ayağa kalkış gününde o sakınanlar onların üstlerindedirler. Allah dilediği kimseyi hesapsızca rızıklandırır. )

6/43 Fe lev la iz caehum be'suna tedarrau ve lakin kaset kulubuhum ve ZEYYENE lehumuş şeytanu MA KANU YA'MELUN 

( Onlara zorluğumuz, azabımız geldiğinde yalvarmalı değiller miydi? Ve lakin kalpleri katılaştı ve şeytan o YAPMIŞ OLDUKLARINI onlara SÜSLEDİ. )

6/137 Ve kezalike ZEYYENE li kesirin minel muşrikine KATLE EVLADİHİM evladihim şurakauhum li yurduhum ve li yelbisu aleyhim dinehum ve lev şaellahu ma fealuhu fe zerhum ve ma yefterun

( Ve ortak koşanlardan çoğuna, ortakları, onları mahvetmek ve onların üzerlerine dinlerini örtmek için ÇOCUKLARINI ÖLDÜRMELERİNİ işte böyle SÜSLÜ GÖSTERDİLER. Şayet Allah dileseydi onu yapamazlardı. O halde onları ve o uydurduklarını bırak. )

8/48 Ve iz ZEYYENE lehumuş şeytanu A'MALEHUM ve kale la ğalibe lekumul yevme minen nasi ve inni carun lekum fe lemma teraetil fietani nekesa ala akibeyhi ve kale inni beriun minkum inni era ma la teravne inni ehafullah vallahu şedidul ikab

( Ve şeytan, onlara ÇALIŞMALARINI SÜSLÜ GÖSTERDİĞİ zaman, "Bugün insanlardan size galip gelecek yoktur. Kesinlikle ben size yardımcıyım." dedi. İki topluluk göründüğünde topukları üzerinde döndü ve "Kesinlikle ben sizden beriyim. Kesinlikle ben sizin görmediklerinizi görüyorum ve kesinlikle ben Allah’tan korkarım. Allah azabı şiddetli olandır." dedi. )

9/37 İnnemen nesiu ziyadetun fil kufri yudallu bihillezine keferu yuhillunehu amen ve yuharrimunehu amen li yuvatiu iddete ma harramellahu fe yuhillu ma harremellah ZUYYİNU lehum SUU A'MALİHİM vallahu la yehdil kavmel kafirin

( O unutkanlık inkarda artırmadır, fazlalıktır ki inkarcılar onunla saptırılır. Allah’ın haram kıldığının adedine uydurup da Allah’ın haram kıldığını helal kılabilmek için onu bir yıl helal, bir yıl haram kılarlar. KÖTÜ İŞLERİ ONLARA SÜSLÜ GÖSTERİLDİ. Allah inkarcılar kavmini yönlendirmez. )

10/24 İnnema meselul hayatid dunya ke main enzelnahu mines semai fahteleta bihi nebatul erdi min ma ye'kulun nasu vel en'am hatta iza ehazetil ERDU zuhrufeha VEZZEYYENET ve zanne ehluha ennehum kadirune aleyha etaha emruna leylen ev neharan fe cealnaha hasiyden ke en lem tağne bil ems kezalike nufessilul ayati li kavmin yetefekkerun

( Kesinlikle dünya hayatının misali gökten indirdiğimiz su gibidir. Böylece onunla yerin bitkileri, o insanların ve hayvanların yediklerinden muhtelif oldu. Nihayet YER SÜSLERİNİ ALDIĞINDA süslendi. Sahipleri, kesinlikle onlar onun üzerine kudretli olduklarını zannederler. Emrimiz ona gece veya gündüz yetti. Böylece, sanki dün şenlik ganilik olmamış gibi onu hasat edilmiş kıldık. Fikreden kavim için ayetleri işte böyle ayrıntılandırırız. )

15/39 Kale rabbi bima ağveyteni le UZEYYİNENNE LEHUM FİL ERDİ ve le uğviyennehum ecmein

( "Rab’bim beni azdırmandan dolayı YERDE KESİNLİKLE ONLARA SÜSLEYECEĞİM. Kesinlikle onların hepsini topluca azdıracağım." dedi. )

16/63 Tellahi lekad erselna ila umemin min kablike fe ZEYYENE lehumuş ŞEYTANU A'MALEHUM fe huve veliyyuhumul yevme ve lehum azabun elim

( Allah için ki, senden önceki topluluklara gönderdik. ŞEYTAN onlara ÇALIŞMALARINI SÜSLEDİ. Artık o gün o onların dostudur. Elim azap onlaradır. )

27/24 Vecedtuha ve kavmeha yescudune liş şemsi min dunillahi ve ZEYYENE lehumuş ŞEYTANU A'MALEHUM fe saddehum anis sebili fe hum la yehtedun

( Ve onu ve kavmini Allah’tan başka Güneş için yere kapanırlarken buldum. ŞEYTAN YAPTIKLARINI ONLARA SÜSLÜ KILDI da onları yoldan döndürdü. Artık onlar yönlenemezler. )

29/38 Ve aden ve semude ve kad tebeyyene lekum min mesakinihim ve ZEYYENE lehumuş ŞEYTANU A'MALEHUM fe saddehum anis sebili ve kanu mustebsirin

( Ve Ad ve Semud, size meskenlerinden açıkça belli delil oldular. SEYTAN onlara ÇALIŞMALARINI SÜSLÜ GÖSTERDİ de onları yoldan döndürüp engelledi. Görebilecek olanlardılar. )

35/8 E fe men ZUYYINE lehu SUU AMELİHİ FE RAAHU HASENA fe innellahe yudillu men yeşau ve yehdi men yeşau fe la tezheb nefsuke aleyhim haserat innellahe alimun bima yasneun

( KÖTÜ İŞİ KENDİSİNE SÜSLENMİŞ OLUP DA ONU GÜZEL GÖREN kimse de mi? Kesinlikle Allah dilediği kimseyi saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. O halde, nefsin ona hasretle ayrılıp gitmesin. Kesinlikle Allah o ürettiklerini bilendir. )

40/37 Esbabes semavati fe attalia ila ilahi musa ve inni le ezunnuhu kaziba ve kezalike ZUYYİNE Lİ FİR'AVNE SUU AMELİHİ ve sudde anis sebil ve ma keydu fir'avne illa fi tebab

( Göklerin sebeplerine, vasıtalarına. Böylece Musa’nın ilahına yükselirim. Kesinlikle ben onu yalancı zannederim. FİRAVUN'A KÖTÜ İŞİ İŞTE BÖYLE SÜSLÜ GÖSTERİLDİ ve yoldan döndürüldü, menedildi. Firavun’un tuzağı zarar ziyanın haricindeki olmadı. )

47/14 E fe men kane ala beyyinetin min rabbihi ke men ZUYYİNE LEHU SUU AMELİHİ vettebeu ehvaehum

( O halde, Rab’binden deliller üzerinde olan kimse, ONA KÖTÜ İŞLERİ SÜSLÜ GÖSTERİLEN ve onların heveslerine tabi olan kimse gibi olur mu? )

48/12 Bel zanentum en len yenkaliber rasulu vel mu'minune ila ehlihim ebeden ve ZUYYİNE ZALİKE Fİ KULUBİKUM ve zanentum zannes sev’ve kuntum kavmen bura

( Bilakis resul ve inananlar ebediyen ailelerine dönemezler zannettiniz. BU KALPLERİNİZİN İÇİNE SÜSLÜ GÖRÜNDÜ ve kötü zanla zannettiniz. Helak olan kavim oldunuz. )

Hucurat suresinin aşağıdaki ayetinde, Rab'bin, şeytani frekans tesirlerinden korumayı dilediği insanlara imanı "süslü gösterdiği" ve onları doğru yola yönlendirdiğine işaret edilmektedir. Bu nedenledir ki Fatiha suresinde Rab'be hitaben ( haşa ) "Bizi doğru yola yönlendir." duası yer almaktadır.

49/7 Va'lemu enne fikum rasulellah lev yuti'ukum fi kesirin minel emri le anittum ve lakinnellahe habbebe ileykumul İMANE ve ZEYYENEHU Fİ KULUBİKUM ve kerrahe ileykumul kufra vel fusuka vel isyan ulaike humur raşidun

( Ve bilin ki Allah’ın resulü kesinlikle içinizdedir. Şayet işlerden çoğu hakkında size itaat etseydi, sıkıntıya düşerdiniz. Lakin kesinlikle Allah size İNANCI sevdirdi ve ONU KALPLERİNİZİN İÇİNE SÜS YAPTI. İnkarı, günahkarlığı ve isyanı size hoş olmayan, tiksindirici kıldı. İşte onlar, onlar doğrulardır.  )

Wednesday, June 5, 2024

Operasyon kodu 9/11 ... 11

9/11 olarak da simgelenen 11 sayısının, halden hale geçiş sağlayıcı "operasyon kodu" olarak kullanıldığına ilişkin bilgiler Tevrat ayetlerinde de misallerle yer almaktadır. Bunlara bir örnek olarak, şeytani frekansların sembolü olan Babil'in kralının Kudüs'ü ( Darusselam / Yeruşalim /  Selamet Yurdu ) kuşatma zamanlamasında 9/11 kodunun tezahür etmesi gösterilebilir.

12-2-Kings-25-1 Sidkiya'nın krallığının DOKUZUNCU YILINDA, ONUNCU AYIN ONUNCU GÜNÜ, Babil Kralı Nebukadnessar bütün ordusuyla Yeruşalim önlerine gelip ordugah kurdu. Kentin çevresine rampa yaptılar. 

24-Jeremiah-52-4 Sidkiya'nın krallığının DOKUZUNCU YILINDA, ONUNCU AYIN ONUNCU GÜNÜ, Babil Kralı Nebukadnessar bütün ordusuyla Yeruşalim önlerine gelip ordugah kurdu. Kentin çevresine rampa yaptılar. 

26-Ezekiel-24-1 Sürgünlüğümüzün DOKUZUNCU YILI, ONUNCU AYIN ONUNCU GÜNÜ RAB bana şöyle seslendi: 

26-Ezekiel-24-2 "Ey insanoğlu, bu günü, bu günün tarihini tam olarak yaz. Çünkü Babil Kralı tam bu gün Yeruşalim'i kuşatmaya başladı. 

"Babil" ( Bab-ı El / İlah Kapısı ) kelimesi Kur'an'da sadece 2/102 kodlu ayette, "Sihir" kavramı ile ilintili olarak geçmektedir. "Sihir" kelimesi Kur'an'da ilk kez bu ayette geçmekte olup, ayeti oluşturan 307 adet harfin ebced değerleri toplamı 18513 olmaktadır. Bu sayının nümerolojik değeri ise 18 ( 6+6+6 = 18 ) sayısı üzerinden, sihirin sembolü olan, 9 sayısıdır. ( "Sihirli 9 sayısı" başlıklı bölümde detaylar mevcuttur. )

Hatırlanacağı üzere;

9 = Zihin programlama, kodlama ( Sihir, Büyü )

11 = Halden hale geçiş

9/11 = Sihir ile halden hale geçiş