20 Haziran 2020 Cumartesi

Virüs salgını ve psikolojik sendromlar

Virüs salgını kurgusu nedeniyle oluşan ve medya vasıtasıyla da desteklenen kaygı ve korku ortamı sebebiyle insanlarda kalıcı psikolojik sendromların gelişmesi kuvvetle muhtemel hale gelmiştir. Bu sendromlar şöyle sıralanabilir. 

1- Anksiyete ( Kaygı ) Bozukluğu 

Tehlike algısı durumunda ortaya çıkan ve doğal bir savunma mekanizması olan kaygı duygusunun bir tehlike yokken çok şiddetli şekilde kendini göstermesi ve uzun süre devam etmesidir. Başlıca belirtileri özgüvensizlik, karamsarlık, toplumdan uzaklaşma, kas ağrıları, hızlı nefes alıp verme, umutsuzluk, ağlama hissi, çabuk yorulma ve uykusuzluk olarak sıralanabilir. 

Virüs salgını yavaşlamış olsa bile vakaların yeniden artması, mutasyona uğramış yeni bir virüsün ortaya çıkması gibi kaygı ve korku unsurları hep gündemde tutulmaktadır. 

2- Panik Atak 

Ani gelişen saldırıya uğrama ve tehlikede kalma hissi olup belirtileri baygınlık, kalbin hızlı atması ve nefesin kesilmesidir. Ataklar birkaç dakika ya da birkaç saat sürebilmektedir. Panik Atak'ın Anksiyete Bozukluğu'ndan farkı kısa süreli ataklar halinde oluşması ve geçici olmasıdır. 

3- Agorafobi ( Açık Alan Korkusu )

Agora ( Açık Alan ) ve Fobi ( Korku ) kelimelerinden oluşan bu sendrom Açık Alan Korkusu anlamına gelmektedir. 

Salgın nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasakları agorafobi gelişimi için ideal koşulu oluşturmaktadır. 

4- Sosyal Fobi 

İnsanları tehdit ve tehlike unsuru olarak görme ve bu nedenle toplumdan uzak durma sendromudur. 

Maske takılması ve sosyal mesafe uygulaması bu sendromun gelişmesine zemin hazırlamaktadır. 

5- Bipolar Bozukluk ( Çift Kutupsal Bozukluk )

Manik depresyon olarak da anılan, kısa süreler içinde ani ve zıt duygusal değişimleri deneyimleme sendromudur. Kişi neşeli, dışa dönük ve pozitif iken bir anda kederli, içe dönük ve depresif olabilmektedir. 

Virüs salgını sürecinde vakaların, azalma eğilimine girerken tekrar artmasıyla oluşan inişli çıkışlı durum insanlarda bu sendromun gelişmesine neden olabilmektedir. 

6- Travma Sonrası Stres Bozukluğu 

Yaşanan bir travma sonrasında travmanın etkilerinden kurtulamama sendromudur. Sendrom, travmaya neden olan olayın sık sık hatırlanması, olay yeniden oluyormuş veya olacakmış hissine kapılınması, sosyal çekilme, suçluluk duygusu, duygu kontrolünde bozulma, somatik yakınmalar halinde ortaya çıkmaktadır. 

Virüs salgını kapsamında medyada sürekli ve ısrarla yer alan korku temalı manşetler, düzenli yayımlanan vaka ve ölüm sayısı raporları travmanın devamlılığını sağlayan unsurlara dönüşmüşlerdir.

Bu süreçte insanların, negatif düşüncelerden sıyrılmaları, öz varlıklarına odaklanmaları, kendileri için ruhsal tekâmül vesilesi olacak hususları keşfetmeleri ve korku duygusundan kendilerini arındırmaları en önemli savunma mekanizması olacaktır. Zira korku duygusu virüsten çok daha tehlikeli ve yıpratıcı bir olgudur. Allahü Teala, şeytanın yegane silahının korkutma olduğunu ancak korkulması gerekenin sadece kendisi olduğunu ve bu korkunun da aslında iyi ameller yapmamış olmaktan dolayı hesap gününde duyulacak mahcubiyet korkusu olduğunu bildirmektedir.

3/175 - İnnema zalikümüş şeytanü yühavvifü evliyaehu fe la tehafuhüm ve hafuni in küntüm mü'minın
( Kesinlikle bu size şeytandır. Dostlarını korkutur. O halde, eğer inananlar iseniz, onlardan korkmayın da benden korkun. )




İnkâr ve Kötülük ... Cehli mi? İlmi mi?

Kötü ve yanlış olduğu bariz olanı düşünsel ve davranışsal olarak destekleme fenomeni "Delüzyon"* olarak tanımlanmaktadır. 

( Bkz. "Delüzyon sarhoşluğu" ) ( * Delusion ... De ( -siz ) + Lusion ( Işıklanma ) ... Işıksızlanma ( Görememe / Algılayamama ) 

Delüzyon, idrak ve vicdan mekanizmasının negatif frekanslar vasıtasıyla bloke edilmesiyle vuku bulur ki bu durum "Cehalet" olgusuna da zemin hazırlar. Ancak, delüzyon ve cehalet unsurları olmadan kötünün ve yanlışın yapılması veya desteklenmesi ise "Bilinçli" bir durum yani "Bilerek yapma" durumudur. Bu durumun ortaya çıkmasının nedeni yoğun nefsaniyet kaynaklı dünyevi ve maddi menfaat edinme ihtirasıdır. Esas itibarıyla bu bir sendrom olup, bu sendromun tesiri altında olanlar nefsani heveslerini adeta ilah edinmişler yani satanizmi kendilerine din edinmişlerdir. 

25/43 - E raeyte men ittehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekıla ( O hevesini ilahı edineni gördün mü? O halde, sen onun üzerine vekil mi olursun? ) 

Kutsalları, "maddi menfaat" olan bu kitlenin en temel nitelikleri de "İkiyüzlülük" ( Nifak ) ve "Döneklik" ( İnkilab / İrtidat )'tir. 

Al'i İmran suresinin 175. ayetinde ikiyüzlülerin dönekliği de vurgulanmaktadır. 

3/167 - Ve li ya'lemellezine NEFEKU ve kıle lehüm tealev katilu fı sebılillahi evidfeu kalu lev na'lemü kıtalen letteba'naküm hüm lil küfri yevmeizin akrabü minhüm lil ıman YEKUKUNE Bİ EFVAHİHİM MA LEYSE FI KULUBİHİM vallahü a'lemü bima yektümun 

( Ve o İKİYÜZLÜLÜK yapanları bilmesi içindir. Onlara "Allah yolunda savaşa gelin veya müdafaya geçin." denildi. "Şayet savaşmayı bilseydik, size tabi olurduk." dediler. Onlar o gün, inanç yerine inkara onlardan daha yakındırlar. O KALPLERİNDE OLMAYANI AĞIZLARIYLA SÖYLERLER . Allah neyi gizlediklerini bilir. ) 

Al'i İmran suresinin 144. ayetinde ise "döneklik" kavramı "topuklarının üzerinde dönme" ifadesiyle tasvir edilir. 

3/144 - Ve ma muhammedün illa rasul kad halet min kablihir rusül e fe in mate ev kutilENKALEBTÜM ALA A'KABİKÜM ve men yenkalib ala akıbeyhi fe len yedurrallahe şey'a ve seyeczillahüş şakirın 

( Ve Muhammed resulün haricindeki değildir. Ondan öncede resuller geldi geçti. O halde, eğer ölürse veya öldürülürse, TOPUKLARINIZIN ÜZERİNDE GERİYE Mİ DÖNECEKSİNİZ? Ve kim topuklarının üzerinde, geriye öncesine dönerse, Allah’a şey kadar bile zarar veremez. Allah şükredenleri karşılıklandıracaktır. ) 

Bilinçli inkâr hususu Kur'an'da "Ve entüm ta'lemun" ( Ve sizler biliyorsunuz / Ve sizler bile bile ) ifadesiyle vurgulanır. Yani "cehalet harici bilinçli bir durum" tanımlanır. 

2/22 .... fe la tec'alu lillahi endaden ve entüm ta'lemun 
( .... O halde bile bile Allah için eşler oluşturmayın. ) 

2/42 Ve la telbisül hakka bil batılı ve tektümül hakka ve entüm ta'lemun 
( Ve gerçeği batıl ile örtmeyin ve bile bile gerçeği gizlemeyin. ) 

2/75 E fe tatmeune en yü'minu leküm ve kad kane ferıkun minhüm yesmeune kelamellahi sümme yüharrifunehu min ba'di ma akaluhü ve hüm ya'lemun 
( Böylece size inanmalarını mı ümit edersiniz? Ve onlardan bir kısmı Allah’ ın kelamını işitip akılları erdikten sonra bile bile onu tahrif ettiler. ) 

2/188 Ve la te'külu emvaleküm beyneküm bil batıli ve tüdlu biha ilel hukkami li te'külu ferıkan min emvalin nasi bil ismi ve entüm ta'lemun 
( Ve mallarınızı aranızda batıl ile boşuna yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, sizler bile bile günah ile yemek için onlarla hakimlere fidye vermeyin. ) 

3/75 ...... ve yekulune alellahil kezibe ve hüm ya'lemun 
( ....... Onlar BİLE BİLE Allah’a yalan söylerler. ) 

8/27 Ya eyyühellezine amenu la tehunüllahe ver rasule ve tehunu emanatiküm ve entüm ta'lemun 
( Ey o inananlar, Allah’a ve resule ihanet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize ihanet etmeyin. ) 

58/14 ....... ve yahlifune alel kezibi ve hüm ya'lemun 
( ...... Onlar bile bile yalan üzerine yemin ederler. )

"Baba - Oğul - Kutsal Ruh" ... Teslis meselesi

40-Matthew-28-19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin;

"Baba - Oğul - Kutsal Ruh" olarak bilinen üçlü kelime seti, bir sınav niteliğinde olmak üzere, asırlardır Teslis ( Üçleme ) kavramı altında yanlış yoruma sebep olmuş ve şirkin sembolü halini almıştır. Esas itibarıyla bu üçlü kelime seti "Allah - İnsan - Kutsal Ruh" kavramlarını ifade etmektedir.

Allah = Yaratıcı
İnsan = Ruhun madde alemi olan kainattaki en üst seviyedeki temsili olan süptil Öz Varlığın*, ilahi kozmik ilim vesilesiyle tekamül etmesi beklenen kaba madde ( Nefs ) hali 
Kutsal Ruh = Allah'ın bahşettiği ilahi kozmik ilmin ( kutsal kitaplar ) insana aktarılma vesilesi olan ruh niteliğindeki varlık

( * Öz Varlık + Kaba madde Beden = Nefs ) 

Kutsal kitaplarda "Baba" ve "Oğul" kavramları, konu bağlamında olmak üzere şöyle yer almaktadır.

BABA

2/200 - Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm abeküm ev eşedde zikra fe minen nasi men yekulü rabbena atina fid dünya ve ma lehu fil ahırati min halak
( İbadetlerinizi tamamladığınızda Allah’ ı, babalarınızı hatırladığınız gibi veya daha şiddetli hatırlayın. İnsanlardan kim "Rab’bimiz bize dünyada ver." derse, ona ahirette nasip yoktur. )

40-Matthew-6-9 "Bu nedenle siz şöyle dua edin: 'Gökteki Babamız, adın kutsal kılınsın.

Baba kelimesi, kaba madde planında algılanan biyolojik baba kavramının ötesinde bir kavram olup, insanın Allahü Teala'ya olması gereken büyük sevgisinin insanlara sezdirilebilmesi için kullanılmış olan sembolik bir kelimedir. 

OĞUL

Bu husus Kur'an'da "Allahü Teala'nın çocuk edinmemesi" ifadesiyle net olarak bildirilmektedir.

25/2 - Ellezi lehu mülküs semavati vel erdı ve lem yettehız veleden ve lem yekün lehu şerıkün fil mülki ve haleka külle şey'in fe kadderahu takdira
( O’dur ki, göklerin ve yerin mülkü, hükümdarlığı O’nadır. Çocuk edinmez ve mülkte, hükümdarlıkta O’na ortak olmaz. Herşeyi yaratıp, onları ölçü ile ölçülendirmiştir. )

KUTSAL RUH

16/102 - Kul nezzelehu ruhul kudüsi min rabbike bil hakkı li yüsebbitellezine amenu ve hüden ve büşra lil müslimın 
( De ki: "Onu, o inananlara sebat vermek için ve teslim olanlara yönlendirme ve müjde olarak Rab’binden kutsal ruh indirdi." )

Teslis ( Üçleme ) kavramının büyük bir şirk günahı olduğu ise Nisa ve Maide surelerinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmektedir.

4/171 - Ya ehlel kitabi la tağlu fı dıniküm ve la tekulu alellahi illel hakk innemel mesıhu ıysebnü meryeme rasulüllahi ve kelimetüh elkaha ila meryeme ve ruhun minhü fe aminu billahi ve rusülih ve LA TEKULU SELASEH intehu hayran leküm innemellahü ilahün vahid sübhanehu en yekune lehu veled lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve kefa billahi vekıla
( Ey kitap sahipleri, dininizde azgınlık etmeyin ve Allah üzerine gerçek haricindekini söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, kesinlikle Allah' ın resulü, Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve O’ndan ruhtur. O halde, Allah’a  ve O’nun resullerine inanın ve ÜÇTÜR DEMEYİN. Kendi hayrınıza bundan imtina edin, vazgeçin. Kesinlikle ki Allah tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa O’nadır. Vekil olarak Allah kafidir. )

5/73 - Lekad keferallezıne kalu innellahe salisü selaseh ve ma min ilahin illa ilahün vahid ve in lem yentehu an ma yekulune le yemessennellezine keferu minhüm azabün elım
( O "Kesinlikle Allah, üçün üçüncüsüdür." diyenler inkar etmişlerdir. Tek ilahtan başka ilah yoktur. Eğer o söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan o inkar edenlere elim azap dokunacaktır. )

Teslis kavramı okült nümerolojide negatif frekanslı anlam yüklemek suretiyle 111 veya 666 sayıları ile sembolize edilmektedir.

111 sayısı üç adet 1'den oluşmaktadır. Yaratıcının "tekliğini, birliğini" yani "vahdetini" ve "kusursuzluğunu" sembolize eden 1 sayısından referans alınmak suretiyle bir üçleme yapılmaktadır. ( Esas itibarıyla 111 sayısı aynı 11 sayısı gibi farklı boyuta geçiş portalının sembolüdür. )

666 sayısı ise Allahü Teala'nın yaratışının sembolü olan 6 sayısından ve Allah kelimesini oluşturan harflerin ebced değeri olan 66 sayısından referans alınmak suretiyle Teslisi yani şirki sembolize eden bir sayıdır. Evvelki bölümlerde defaatle incelendiği üzere, İncil'de bu sayı "İnsanı simgeleyen canavarın sayısı" olarak tanımlanır. Bu ifade "şeytanı ve onun kontrolüne girmiş insanı/insanları" sembolize etmektedir. Zira şeytanın insanı aldatma ve saptırma metodlarının başında "insanın kendisinin Tanrı olduğu" fikrini telkin etmesi gelir. Görüleceği üzere yine temel faktör "kibir" mekanizmasının aktivasyonudur.








19 Haziran 2020 Cuma

Bir çevre aktivisti ve ID Dergisi

2018 yılında ( 2+1+0+8 = 11 ) Greta Tintin Eleonora Ernman Thunberg isminde İsveç vatandaşı 15 yaşındaki bir kıza muhtelif platformlarda çevre ile ilgili konuşmalar yaptırılmaya ve medyada yer verilmeye başlatılmıştır. Thunberg konuşmalarında, küresel iklim değişikliği konusunda gerekli önlemleri almadıkları için dünya liderlerini suçlayıcı ifadeler kullanmaktadır.

Thunberg'e 2019 yılındaki Birleşmiş Milletler İklim Aksyonu Zirvesi'nde "How dare you?" ( Nasıl cüret edersin? ) sorusunun ikonlaştığı bir konuşma yapma fırsatı da verilmiştir. Thunberg, Time dergisi tarafından "En Nüfuzlu 100 İnsan" kategorisine dahil edilmiş ayrıca "Yılın İnsanı" seçilerek Time dergisine kapak yapılmıştr. Forbes ise Thunberg'i 2019 yılının "En Güçlü 100 Kadını" listesine dahil etmiştir. Thunberg ayrıca 2019 ve 2020 yıllarında "Nobel Barış Ödülü"'ne de aday gösterilmiştir.

IPCC ( İnternational Panel of Climate Change ) raporuna göre Sera Etkisi yaratarak küresel ısınmaya sebebiyet veren atmosferdeki karbondioksid miktarı artışının ana sebepleri fosil yakıt tüketimi, çimento kullanımı ve orman alanlarının azaltılmasıdır.  Bu sebepler doğru olmakla birlikte diğer bazı bilimsel kaynaklar, "iklim değişikliği" olarak anılan fenomenin dünyanın döngüleriyle de ilgili olduğunu, periyodik olarak dünyanın sıcak ve soğuk dönemlere maruz kaldığını  bildirmektedir. Elbette ki hangi unsurun daha etkili olduğunun tespiti ancak detaylı ölçümler ve analizler ile mümkün olabilir.

Bu bölümde vurgulanmak istenen ise küresel ısınmaya sebebiyet verdiği belirtilen unsurların müsebbiblerinin de, "Küresel Isınma Tehdidi" kavramını ortaya atan ve bu durumdan insanlığı suçlayanların da aynı küresel aileler olmasıdır. Küresel ailelerin projelerinden biri olan ve bu blogda içeriği hakkında detaylı bilgiler verilmiş olan Agenda 21'in ana teması "doğanın insanın üzerinde olduğu ve insanın doğa için bir tehdit oluşturduğudur". Bu kavram, küresel şeytanların insanları tam kontrol altına almak ve dünyaya hapsetmek amacıyla gündeme getirdikleri bir kavramdır. Nüfusun azaltılması,  insanların kodlanması ve toplama kampı niteliğindeki belirli şehir merkezlerinde 7/24 kontrol ve takip altında tutulması gibi aksiyonlar Agenda 21'in maddeleri içindedir.

Ayrıca Bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/03/durum-ozeti-ve-agenda-21.html

Küresel çapta tüm bilinen şirketleri, organizasyonları ve kurumları küresel ailelerin yönettiği artık herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla 15 yaşındaki bir çocuğa bu platformlarda konuşma ve eleştirme imkanı verilmesi, insanların özgürlüğüne darbe niteliğinde olacak aksiyonların alınmasına haklı sebep yaratma arayışı gibi görünmektedir.

Moda magazin kategorisinde yayımlanmakta olan ve diğerleri gibi kitlesel agenda iletişimi ve telkini işlevi gören "ID"* isimli İngiliz dergisinin tüm kapaklarında "Tek Göz" sembolizmi ( herşeyin gözetlenmesi ve kontrol edilmesinin nümerik sembolü 666'nın jestsel temsili ) bulunması dikkat çekmektedir. Meşhur aktivist! Greta Thunberg de kapakta yerini almıştır. ( * Gündemde olan bir kısaltma ve kavram ID = Identification / Kimlik ; Küresel dijital kimliklendirme projesinin ismi de ID2020'dir. )




  Greta Thunberg'in "Tek Göz" sembolizmi içeren diğer kapak fotoları...

ID dergisinin hemen hemen tüm kapaklarında "Tek Göz" sembolizmi bulunmaktadır.

Kapağın altında "My ID" ( Benim Kimliğim ) ifadesi yer almaktadır. Yani "Benim kimliğim 666"


Bu kapakta ise kadının perçemine 6/66 şekli verildiği görülmektedir.



Derginin Haziran 2020 sayısının kapağında ise yine Tek Göz sembolizmi ve ayrıca ID yazısının üstinde ve altında gündemle uyumlu iki ilginç kavram yer almaktadır. "Faith in chaos" ( Kaosa güven ) ve "Connectivity" ( Bağlantı )















Kıyamet simülasyonu yapan müşrikler

Allahü Teala'nın tüm insanlara eşit olarak bahşettiği nimetleri gasp ederek insanları köleleştirmek isteyen küresel müşrikler ( kendilerini Allah'a ortak koşanlar ) akıllarınca kıyamet sürecini ( ayağa kalkış sürecini ) kontrol altına almaya ve bir simülasyona dönüştürmeye çalışmaktadırlar. Küreselciler tüm uygulamalarını Kur'an'daki ilme ve nümerolojiye göre yapmaktadırlar.

Mevcut durumda, küreselcilerin komploları nedeniyle dünyanın deneyimlediği ve deneyimlemesi öngörülebilen olaylar esas itibarıyla Allahü Teala'nın ilahi planının gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Ancak müşrik küreselciler aslında ilahi nizamın kader mekanizması gereği dünya hayatındaki kötü amellerinin karşılığında maruz kalacakları olumsuz durumlara insanları maruz bırakma gayretindedirler.

Gerçekleşen olaylar ile uyum sergileyen bazı Kur'an ayetleri;

1- İnsanların tüm verilerinin Big Data ( Büyük Veri ) olarak anılan merkezi sisteme kaydedilmesi ve gereği halinde insanların aleyhine kullanılması,

45/29 - Haza kitabuna yentıku aleyküm bil hakk inna künna nestensihu ma küntüm ta'melun
( Bu kitabımız size gerçeği konuşur. Kesinlikle biz o yapmakta olduklarınızı kaydetmekteydik. )

2- Sosyalizm görünümlü küresel diktatörlük sistemiyle insanların susturulması ve baskılanması, ( Bir kurgu ve tuzak olan COVID19 süreci kapsamında insanlar evlere kapatılmış, sürekli maske takmaya mecbur edilmişlerdir. Maske, "susuturulmuş toplumun" sembolü haline gelmiştir. )

27/85 - Ve vekaal kavlü aleyhim bima zalemu fe hüm la yentıkun
( Ve o zulmetmelerinden dolayı onlar üzerine söz vaki olur. Artık onlar konuşamazlar. )

3- İnsanların, dijital dönüşüm adı altında yürütülen dijital köle oluşturma sürecine dahil olanlar ve olmayanlar yani sisteme uyanlar ve uymayanlar olarak ayrıştırılması planlanmaktadır. Küreselciler akıllarınca insanlar için dünyada cennet ve cehennem simülasyonu yapmaya çalışmaktadırlar. Dijital köleliği ebedi yaşam, ölümsüzlük, cennet söylemleriyle telkin etmeye, dijital sisteme uyum sağlamayanları da cehennem ile tehdit etmeye çalışmaktadırlar.

37/21 - Haza yevmül faslillezı küntüm bihı tükezzibun
( Bu, o yalanlamış olduğunuz ayrışım günüdür. )

4- Dünya insanlarının dijital kimlik kisvesi altında nano çipler vasıtasıyla kodlanması ve merkezi bilgisayardan AI kanalıyla kontrol ve takip edilmesi,

İncil ayetleri;

66-Vahiy-13-16 Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduruyordu.
66-Vahiy-13-17 Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin.
66-Vahiy-13-18 Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı altıyüzaltmışaltıdır.

5- Sürekli kontrol ve takip sistemiyle dünyanın insanlar için kurtulmak isteyecekleri bir hapishaneye dönütürülmesi,

22/22 - Küllema eradu en yahrucu minha min ğammin üıydu fıha ve zuku azabel harık
( Gamdan dolayı, oradan her çıkmayı istediklerinde oraya geri döndürülürler. Tadın yakıcı azabı. )

6- İnsanların sürekli korku halinde tutulmaları,

3/151 - Senülkıy fı kulubillezıne keferur ru'be bima eşraku billahi ma lem yünezzil bihı sültana ve me'vahümün nar ve bi'se mesvez zalimın
( O onlarla delil indirilmemiş olanları Allah’a ortak koşmalarından dolayı, o inkar edenlerin kalplerine korku atacağız. Onların mekanları ateştir. Zalimlerin meskenleri ne kötüdür. )











18 Haziran 2020 Perşembe

Ayırma ve Ayrıştırma

İlahi nizam, varlıkların tekamül etmek suretiyle "ünite / vahdet / birlik" bilincine erişmeleri üzerine kurgulanmıştır. Dolayısıyla "birleşme, birlik olma" rahmani bir nimet iken "ayırma, ayrıştırma" ise şeytani bir müdahaledir. ( Elbette ki insanların faydasına olan rahmani ayırmalar da mevcuttur. Ancak bunların da hedeflenen nihai sonucu insanların kolektif bilinci oluşturarak vahdeti idrak etmeleridir. )

İnsanların yaratılış safhasında Allahü Teala'ya "Birliği oluşturma" sözü vermişlerdir. Bakara suresinin 27. ayetinde bu sözü tutmayanlardan yani ahde vefa etmeyenlerden bahsedilmektedir. 

2/27 - Ellezine yenkudune ahdellahi min ba'di mısakıh ve yaktaune ma emerallahü bihı en yusale ve yüfsidune fil ard ülaike hümül hasirun
( O verdikleri sözleri sonrasında Allah’a  olan ahdini bozanlar ve Allah’ ın birleştirilmesini emrettiğini kesip ayıranlar ve yerde bozgun yapanlar, işte onlar hasarlananlardır. )

Ayetteki "ayırma" kavramı kitapların birbirlerinden ayrıştırılması ve dinde gruplar oluşturulması yoluyla insanların birbirlerinden ayrıştırılması kavramına dikkat çekmektedir.

rum suresinin 32. ve Şura suresinin 13. ayetlerinde "Dinde ayrışma" hususundan bahsedilmektedir.

30/32 - Minellezine ferraku dınehüm ve kanu şiyea küllü hızbin bima ledeyhim ferihun
( O onlardan olanlar dinlerini ayırdılar ve gruplar, bölükler oldular. Her grup, o yanında olanla ferahlayıp sevinir. )

42/13 - Şeraa leküm mined dıni ma vessa bihı nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vessayna bihı ibrahıme ve musa ve ıysa en ekımüd dıne ve la teteferraku fıh kebüra alel müşrikıne ma ted'uhüm ileyh allahü yectebı ileyhi men yeşaü ve yehdı ileyhi men yünıb
( Dini ayakta tutasınız ve onun hakkında ayrışıp gruplaşmayasınız diye o Nuh' a emrettiklerini, o sana vahyettiklerimizi, o İbrahim' e, Musa' ya, ve İsa' ya emrettiklerimizi size dinden yol yaptı. O onları çağırdığın, ortak koşanlara büyük geldi. Allah dilediği kimseyi kendine seçer. Pişman olup gerçeğe yönelen kimseyi kendine yönlendirir. )

42/14 - Ve ma teferraku illa min ba'di ma caehümül ılmü bağyen beynehüm ve lev la kelimetün sebekat min rabbike ila ecelin müsemmen le kudiye beynehüm ve innellezine urisül kitabe min ba'dihim lefı şekkin minhü mürıb
( Ve onlara ilim gelmesinin sonrası haricinde aralarında azgınlıkla ayrışıp gruplaşmadılar. Şayet isimlendirilmiş belirli vadeye kadar Rab’binden geçmiş kelime olmasaydı, onların aralarında hüküm verilirdi. Kesinlikle o onlardan sonra kitaba varis olanlar, ondan endişeli, vesveseli şüphe içindedirler. )

Bakara suresinin 102. ayetinde bahsedilen muhtelif konulardan biri de "Erkekle kadının aralarının ayrılması"dır.

2/102 - Vettebeu ma tetlüş şeyatınü ala mülki süleyman ve ma kefera süleymanü ve lakinneş şeyatıne keferu yüallimunen nasas sıhra ve ma ünzile alel melekeyni bi babile harute ve marut ve ma yüallimani min ehadin hatta yekula innema nahnü fitnetün fe la tekfur fe yeteallemune minhüma ma yüferrikune bihı beynel mer'i ve zevcih ve ma hüm bi darrıne bihı min ehadin illa bi iznillah ve yeteallemune ma yedurruhüm ve la yenfeuhüm ve lekad alimu men işterahü ma lehu fil ahırati min halakın ve le bi'se ma şerav bihı enfüsehüm lev kanu ya'lemun
( Ve o Süleymanın mülkünün ve hükümdarlığının üzerine o şeytanların okuduğuna tabi oldular. Süleyman inkar etmedi ve lakin şeytanlar inkar ettiler. İnsanlara sihiri ve Babil’ de iki melek olan Harut ve Marut’ un üzerine indirileni öğretiyorlardı. "Kesinlikle biz sınavız. O halde inkar etmeyin." diyene kadar ikisi kimseye öğretmezlerdi. Onlardan erkeğin ve eşinin arasını neyin ayırdığını öğrenirlerdi. Onlar onunla Allah’ ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezlerdi. Onlara ne zarar verebilir ne fayda vermez öğrenirlerdi. Onu satana ahirette nasip olmadığını bilirlerdi. O nefislerini sattıkları ne kötüdür. Keşke bilmiş olsalardı. )

Dünyadaki sisteme bakıldığında kadim bir ayrıştırma, birbiriyle yarıştırma ve hatta birbirine düşman etme komplosunun varlığı farkedilmektedir. Şeytani ve uydurma kavramlar olan hiyerarşiye göre ayrıştırma, sosya statüye göre ayrıştırma, gelir seviyesine göre ayrıştırma, düşünce ve görüşlere göre ayrıştırma, muhtelif kurgular ( savaş, terör, virüs salgını vb. ) vesilesiyle fiziksel ayrıştırma, çarpık ve sapık eğilimler empoze etmek suretiyle doğallıktan ayırma ( eşcinsellik, zina vb. )

Nihayetinde birleştirme vesilesi olan rahmani "ayırma"ya en güzel iki örnek İsra suresinin 106. ayetinde ve A'raf suresinin 168. ayetinde yer almaktadır. 

7/168 - Ve katta'nahüm fil erdı ümema minhümüs salihune ve minhüm dune zalike ve belevnahüm bil hasenati ves seyyiati leallehüm yarciun
( Ve onları yerde topluluklara ayırdık. Onlardan iyi olanlar da vardı ve onlardan bundan başkaları da. Onları güzelliklerle ve kötülüklerle sınadık. Umulur ki dönerler. )

Ayette insanların topluluklara ayrılmasının, birlik gerçeğini idrak etmeleri için bir sınav niteliği taşıdığı bildirilmektedir.

17/106 - Ve kur'anen feraknahü li takraehu alen nasi ala müksin ve nezzelnahü tenzıla
( Ve Kur'an' ı sana, onu insanlara sindirerek okuman için ayırdık. Onu bölüm bölüm, azar azar indirdik. )

Ayette bildirildiği üzere insanların daha rahat ve kolay öğrenip anlayabilmeleri için Kur'an'ın surelere ve ayetlere ayrılmıştır.






Unutmak inkârdır.

"Nisyan" ( Unutma ) kelimesi Kur'an'da şeytanın zihin kontrol ve tasallut yoluyla saptırmasının bir tezahürü olarak zikredilmektedir. Zira "Unutkanlık" sendromu tıbbi terminolojide "Dementia"* ( Demans ) olarak anılmaktadır. "Dementia" kelimesi "Zihin Kaybı" anlamına gelmekte olup, özü itibarıyla "Zihin kontrolünün kaybı" anlamını içermektedir. 

* "Dementia"  .... "De" ( -siz ) + Mentia ( Zihin ) .... "Zihinsizlik / Zihin Kaybı" 

Not: Dementia ve beyindeki fiziki atrofi nedeniyle vuku bulan Alzheimer sendromları tıbbi hastalıklar olsa da sonuç itibarıyla her hastalık gibi negatif ve düşük frekanslı enerji tesirleriyle tezahür etmektedirler.

Öte yandan "Unutma" eylemi bilinçli veya bilinçsiz olarak "önemsememe, değer vermeme, ilgi göstermemenin" bir sonucu olarak da tezahür eden bir olgudur. Bu durum da özünde "inkârı" barındırmaktadır.

9/37 - İnnemen NEZIÜ ziyadetün fil KÜFRİ yüdallü bihillezıne keferu yühıllünehu amen ve yüharrimunehu amen li yüvatıu ıddete ma harramellahü fe yühıllu ma harremellah züyyine lehüm suü a'malihim vallahü la yehdil kavmel kafirın
( O UNUTKANLIK İNKARDA artırmadır, fazlalıktır ki inkarcılar onunla saptırılır. Allah' ın haram kıldığının adedine uydurup da Allah' ın haram kıldığını helal kılabilmek için onu bir yıl helal, bir yıl haram kılarlar. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Allah inkarcılar kavmini yönlendirmez. )

Taha suresinin 115. ayetinde Adem'in ilk inkar olarak "yasaklanan cinlerin soyağacına yaklaşması " "Unutma" olarak tanımlanmaktadır.

20/115 - Ve lekad ahıdna ila ademe min kablü fe NESİYE ve lem necid lehu azma
( Ve önceden Adem' e ahdettik de UNUTTU. Onda azim bulamadık. )

Yine Taha suresinin 126. ayetinde "Ayetlerin unutulması" hususu bildirilmektedir. 

20/126 - Kale kezalike etetke ayatüna fe NESİTEHA ve kezalikel yevme TÜNSA
( "İşte böyle, sana ayetlerimiz geldi de onları UNUTTUN. Bugün de böyle UNUTULURSUN." dedi. )

Mü'minun suresinin 110. ayetinde şeytanların zihin kontrolü yoluyla doğru ve iyi olanı hatırlamayı unutturduklarından hatta ayetlerle alay ettirdiklerinden bahsedilmektedir.

23/110 - Fettehaztümuhüm sıhriyyen hatta ENSEYKÜM zikrı ve küntüm minhüm tadhakun
( Ama siz onları alaya aldınız. Nihayet size beni hatırlamayı UNUTTURDU. Onlara gülmekteydiniz.

Bakara suresinin 44. ayetinde iyiyi, doğruyu bilmelerine ve hatta insanlara öğütler vermelerine rağmen şeytanın negatif frekans tesirleri nedeniyle dünyevi ve nefsani ihtiraslarının altında kalanların misali verilmektedir.

2/44 - E te'mürunen nase bil birri ve TENSEVNE enfüseküm ve entüm tetlunel kitab e fe la ta'kılun
( Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredersiniz de nefislerinizi UNUTUR MUSUNUZ? O halde akıl etmez misiniz? )

Bakara suresinin 106. ayetinde iyi olanın "Unutulması" eyleminin de yine herşeyde olduğun gibi Allah'ın izniyle vuku bulduğu bildirilmektedir.

2/106 - Ma nensah min ayetin ev NÜNSİHA ne'ti bi hayrin minha ev misliha e lem ta'lem ennellahe ala külli şey'in kadır
( Ayetlerden neyi hükümsüz bırakırsak veya UNUTTURURSAK, ondan daha hayırlısını veya onun aynısını getiririz. Allah' ın kesinlikle herşeye gücü yeten olduğunu bilmez misin? )

Bakara suresinin 286. ayetinde inananların, şeytanın tesiriyle "Unutma" eyleminde bulunmaktan korkmaları ve mağfiret için rab'be yakarışları konu edilmektedir. Ayette "Hata etmek" fiili "Unutmak" fiilinden ayrıştırılmıştır.

2/286 - La yükellifüllahü nefsen illa vüs'aha leha ma kesebet ve aleyha mektesebet rabbena la tüahızna İN NESİNA ev ahta'na rabbena ve la tahmil aleyna ısran kema hameltehu alellezine min kablina rabbena ve la tühammilna ma la takate lena bih va'fü anna vağfir lena verhamna ente mevlane fensurna alel kavmil kafirın
( Allah nefisleri genişliklerinin haricinde kefil tutmaz. Ne kazandılarsa onlaradır. Kazanmış oldukları onların üzerlerinedir. "Rab’bimiz EĞER UNUTURSAK veya hata edersek Rab’bimiz bizi sorumlu tutup sorgulama. O bizden öncekilerin üzerine yükleyip taşıttığın gibi, üzerimize ağırlık yükleme Rab’bimiz. O takatımız olmayanı bize yükleme. Bizi affet ve bize af ve bize rahmet eyle. Sen dostumuzsun. İnkarcılar kavmine karşı bize yardım et." )

Maide suresinin 13. ve 14. ayetlerinde ise "Hatırlatıldıklarından nasiplenmeyi unutanlar" yani "Ayetleri unutanlar"ın misali verilmektedir.

5/13 - Fe bima nakdıhim mısakahüm leannahüm ve cealna kulubehüm kasiyeh yüharrifunel kelime an mevadııhı ve NESU HAZZAN MİN MA ZÜKKİRU BİH ve la tezalü tettaliu ala hainetin minhüm illa kalılen minhüm fa'fü anhüm vasfah innellahe yühıbbül muhsinın
( Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Kelimeleri tahrif edip yerlerinden değiştirirler. O HATIRLATILDIKLARINDAN PAYLANMAYI UNUTTULAR. Onlardan azı hariç, onlardan hainlik görmeyi gideremezsin. Ancak yine de onları affet ve hoşgör. Kesinlikle Allah iyilik yapanları sever. )

5/14 - Ve minellezine kalu inna nesara ehazna mısakahüm fe NESU HAZZAN MİN MA ZÜKKİRU BİHI fe ağrayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kıyameh ve sevfe yünebbiühümüllahü bima kanu yasneun
( Ve o "Biz kesinlikle Nasıralıyız." diyenlerden sözlerini almıştık. Ama O HATIRLATILDIKLARINDAN PAYLANMAYI UNUTTULAR. Böylece aralarına ayağa kalkış gününe kadar düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah üretmiş olduklarını onlara haber verecektir. )

En'am suresinn 44. ayetinde "Unutanların" ve bunu idrak etmeyenlerin aldatıcı dünya menfaatlerine gark edildikleri ve böylelikle bataklığa daha battıkları ancak hesap gününde durumlarını idrak ettikleri zikredilmektedir.

6/44 - Fe lemma NESU ma zükkiru bihı fetahna aleyhim ebvabe külli şey' hatta iza ferihu bima utu ehaznahüm bağteten fe iza hüm müblisun
( O hatırlatılanları UNUTTUKLARINDA, onlara herşeyin kapısını açtık. Nihayet o verilenlerden dolayı ferahlayıp sevindiklerinde onları ansızın yakaladık. Böylece o zaman onlar ümitsizler oldular. )

A'raf suresinin 51. ayetinde dünyevi menfaatlerin ve nefsaniyetin aldatıcılığı ve gerçeği unutturma tesiri bildirilmektedir.

7/51 - Ellezinettehazu dınehüm lehven ve leıben ve ğarrathümül hayatüd dünya fel yevme NENSAHÜM kema NESU likae yevmihim haza ve ma kanu bi ayatina yechadun
( O dinlerini eğlence ve oyun edinenler ve dünya hayatının kendilerini aldattıkları. Artık bugün onları, bu günlerine kavuşacaklarını UNUTTUKLARI gibi ve o ayetlerimizle cihad ettikleri gibi UNUTURUZ. )

Tevbe suresinin 67. ve Haşr suresinin 19. ayetinde "Unutmanın ikiyüzlülük olduğu" bildirilmekte ve inkarcların aşırılıklarını "Allah'ı unutma" seviyesine taşıdıkları da vurgulanmaktadır. 

9/67 - El münafikun vel münafikatü ba'duhüm min ba'd ye'mürune bil münkeri ve yenhevne anil ma'rufi ve yakbidune eydiyehüm NESÜLLAHE fe NESİYEHÜM innel münafikıne hümül fasikun
( İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar, onlar birbirlerindendirler. Kötülüğü emrederler ve iyilikten menederler. Ellerini sıkarak sıkı tutarlar. ALLAH'I UNUTTULAR. Böylece onları UNUTTU. Kesinlikle ikiyüzlüler, onlar günahkarlardır. )

59/19 - Ve la tekunu kellezine NESULLAHE fe ENSAHÜM ENFÜSEHÜM ulaike hümül fasikun
( Ve o ALLAH'I UNUTANLAR gibi olmayın. Böylece ONLARA NEFİSLERİNİ UNUTTURDU*. İşte onlar, onlar günahkarlardır. )

* Allah'ın bir varlığa nefsini unutturması, ona Öz Varlık bilincini vermesi ve nefsin aldatıcılığının idrakine erdirmesi anlamına gelmektedir. İdraki yükselen varlık bu vesileyle ne büyük bir hata yaptığını anlar.

Kehf suresinin 63. ve Mücadele suresinin 19. ayetlerinde "Şeytanın, zihin kontrolü yoluyla unutturması"na dikkat çekilmektedir.

18/63 - Kale e raeyte iz eveyna iles sahrati fe innı NESITÜL hute ve ma ENSANIHU İLLEŞ ŞEYTANÜ en ezkürah vettehaze sebılehu fil bahri aceba
( "Gördün mü? Kayaya sığındığımızda kesinlikle ben balığı UNUTTUM. Onu hatırlamayı bana ŞEYTAN HARİCİNDEKİ UNUTTURMADI. Denizin içinde acayip yolunu tuttu." dedi. )

58/19 - İstahveze aleyhimüş ŞEYTANU fe ENSAHÜM ZİKRİLLAHİ ulaike hizbüş şeytan e la inne hizbeş şeytani hümül hasirun
( ŞEYTAN onların üzerini istila etti de onlara ALLAH'I HATIRLAMAYI UNUTTURDU. İşte onlar şeytanın grubudurlar. İyi bilin ki, kesinlikle şeytanın grubu, onlar hasarlanırlar. )

Yasin suresinin 78. ayetinde de "Yaratılışını unutan" insandan bahsedilmektedir.

36/78 - Ve darabe lena meselen ve NESİYE HALKAH kale men yuhyil ızame ve hiye ramım
8 Ve bize misal beyan etti. YARATILIŞINI UNUTTU. "Çürümüş dağılmış iken kemikleri kim diriltir?" dedi. )

Diğer ayetler;

45/34 - Ve kılel yevme nensaküm kema NESITÜM likae yevmiküm haza ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasırın
( Ve o gün "Sizi, bu gününüze kavuşmayı UNUTTUĞUNUZ gibi unuttuk." denilir. Yeriniz ateştir. Size yardımcılardan yoktur. )

58/6 - Yevme yeb'asühümüllahü cemian fe yünebbiuhüm bima amilu ahsahüllahu ve NESUHU vallahü ala kulli şey'in şehid
( O gün Allah onları topluca diriltir de onlara o yaptıklarını haber verir. Allah onları saymıştır. O'nu UNUTTULAR. Allah herşeye şahittir. )









Huruc ( Çıkış ) nimeti

Reenkarnasyon süreçleri boyunca dünya hayatındaki mükellefiyetlerini ifa etmiş ve bu vesileyle tekamül safhasına ermiş inananlar "Huruc" ( Çıkış ) nimetine nail olmaktadırlar. "Çıkış", kaba madde  frekansı / planı olan dünyadan yarı süptil frekans / plan olan üst boyut ( Cennet / Sirius / Sevgi Planı ) geçişi ifade etmektedir. Madde alemi olan kainattaki her planda sürecini tamamlayan varlıklar "Çıkış" vesilesiyle bir üst plana geçiş yaparlar. Üst plana geçiş ile birlikte varlıkların maddi yapıları değişerek süptilleşir. Kaba madde planının üstündeki yarı süptil planın üstünde ise süptil planlar bulunmakta olup, bu aşamadan sonra varlıklar Öz Varlıklarının tam bilincine varmak suretiyle ilahi nizamda vazife almaya yani Vazifeli Varlık ( Melek ) olmaya hazır hale gelirler. ( Evvelki bölümlerde de iade edildiği üzere, Kaba, Yarı Süptil ve Süptil madde formlarının sezgisi, kaba madde planı olan dünyada "suyun üç hali" ( katı, sıvı, gaz ) ile misallendirilmiştir.

Reenkarnasyon süreçleri boyunca nefsaniyet ve kibir olgularından arınamamış ve dolayısıyla döngü sonu itibarıyla tekamülünü tamamlayamamış olan varlıklar ise "Huruc" ( Çıkış ) nimetine nail olamayıp tekrar kaba madde planı olan dünyada reenkarnasyon süreçlerine tab tutulurlar. İşte bu fenomen de Dünya olarak bilinen kaba madde planının esas itibarıyla Cehennem olduğu gerçeğini ispatlar. Zira ilk insan Adem daha başlangıç safhasında nefsaniyetine yenik düşmüş ve yarı süptil plan olan Cennetten "çıkarılarak" kaba madde planı olan Dünyaya yani Cehenneme intikal ettirilmişti. Kutsal kitaplarda gerçek yaşam planı olan cennetten çıkış ölüm olarak ifade edilir. Bir başka deyişler kaba madde planı dünyadaki mevcudiyet ölüm olarak tanımanır.

Tevrat 1-Genesis-3-3 "Ama Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi."

Kuran 39/30 - İnneke meyyitün ve innehüm meyyitun ( Kesinlikle sen ölüsün ve kesinlikle onlar da ölüler. )

Zira Kur'an'da "Huruc" ( Çıkış ) kavramı "ölümden diriliş" tasviriyle bildirilir. İlgili ayetler şöyledir.

50/11 - Rizkan lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldeten meyta kezalikel HURUC
( Kullar için rızık olarak. Onunla ölü beldeyi dirilttik. İşte ÇIKIŞ böyledir. )

Ayetin numarası 11 olup bilindiği üzere 11 sayısı farklı boyuta geçiş portalının ve döngünün sembolüdür.

50/42 - Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike YEVMÜL HURUC
( O gün çığlığı gerçekten duyarlar. Bu ÇIKIŞ GÜNÜDÜR. )

50/43 - İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesır
( Kesinlikle biz, bizler diriltiriz ve öldürürüz. Varış yeri bizedir. )

"Huruc" kelimesinin yer aldığı ayetin kodunun ( 50/42 ) nümerolojik değeri yine 11 ( 5+0+4+2 = 11 ) sayısını vermektedir.

65/2 - Fe iza belağne ecelehünne fe emsikuhünne bi ma'rufin ev farikuhünne bi ma'rufin ve eşhidu zevey adlin minküm ve ekımuş şehadete lillahi zaliküm yu'azu bihi men kane yü'minu billahi vel yevmil ahıri ve men yettekıllahe yec'al lehu MAHRECEN
( Böylece vadelerine eriştiklerinde, onları iyilikle tutun veya onları iyilikle ayırın. Sizden adil iki kişiyi şahit kılın. Allah için şahitliğe kalkın. Allah’a ve sonraki güne inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah’tan sakınırsa, ona ÇIKIŞ oluşturur. )

"Mahrecen" kelimesi "Hurc" kökünden gelmekte olup "Çıkma" anlamını taşır. Ayetin sure numarası 65 olup, yine 11 ( 6+5 =11 ) nümerolojisi dikkat çekmektedir.

30/25 - Ve min ayatihı en tekumes semaü vel erdu bi emrih sümme iza deaküm da'veten minel erdı iza ENTÜM TAHRUCUN
( Ve göğün ve yerin O’nun emri ile ayakta durması O’nun ayetlerindendir. Sonra SİZİ YERDEN ÇAĞRI OLARAK ÇAĞIRDIĞINDA, O ZAMAN SİZLER ÇIKARSINIZ. )

Tekamüllerini tamamlayamamış olmalarından dolayı kaba madde planı dünyadan yani cehennemden çıkamayıp tekrar reenkarnasyon süreçlerine tabi olacakların durumu ise ayetlerde şöyle bildirilir.

7/40 - İnnellezine kezzebu bi ayatina vestekberu anha LA TÜFETTEHU LEHÜM EBVABÜS SEMAİ VE LA YEDHULUNEL CENNETE *hatta yelicel cemelü fı semmil hıyad ve kezalike neczil mücrimın
( O ayetlerimizi yalanlayanlara ve onlara kibirlenenlere, ONLARA GÖĞÜN KAPILARI AÇILMAZ açılmaz. Deve iğne deliğinden geçene kadar cennete giremezler. İşte suçluları böyle karşılıklandırırız. )

* Ayette cennetin evrendeki bir başka yıldız sistemi ve süptil madde planı olduğu da bu vesileyle bildirilmektedir.

Ayetin kodunun ( 7/40 ) nümerolojik değeri 11 ( 7+4+0 = 11 ) sayısını vermektedir.

22/22 - KÜLLEMA ERADU EN YAHRUCU MİNHA min ğammin ÜIYDU FİHA ve zuku azabel harık
( Gamdan dolayı, oradan her ÇIKMAYI İSTEDİKLERİNDE ORAYA GERİ DÖNDÜRÜRLER. Tadın yakıcı azabı. )

Ayette inkarcılara "Çıkış" olmadığı ve her çıkmak istediklerinde kaba madde planında tekrar tekrar enkarne olacakları bildirilmektedir. Ayetin kodunun ( 22/22 ) nümerolojk değeri 8 olup, bu sayı hem yeni döngü başlangıcının hem de "sonsuz döngünün" sembolüdür.

45/35 - Zaliküm bi ennekümüttehaztüm ayatıllahi hüzüven ve ĞARRATKÜMÜL HAYATÜD DÜNYA FEL YEVME LA YUHRACUNE MİNHA ve la hüm yüsta'tebun
( Bu, kesinlikle Allah' ın ayetlerini alay edinmenizdendir. SİZİ DÜNYA HAYATI ALDATTI. ARTIK BUGÜN ORADAN ÇIKARILMAZLAR. Onların özürleri de istenmez. )

Ayette dünya hayatının inkarcıları aldattığı yani inkarcıların dünyanın cehennem olduğunu anlayamadıkları, dünyevi ve nefsani olgulara gark oldukları ve tekamül edemedikleri için de dünya cehenneminden çıkamayacakları bildirilmektedir.







17 Haziran 2020 Çarşamba

Önceki gelişmiş nesiller ve Süleyman'a verilen ilim

Radyodan ve Siyah beyaz televizyondan Yapay Zekâya uzanan ve hala da gelişime devam eden bir süreç deneyimlenmektedir. Döngü sonu olan kıyamet ( ayağa kalkış ) sürecine tanık olan bir nesil tüm bu gelişmelerin son 50 yıla sığdığını gören ve görmeye de devam eden bir nesil oldu.

Peki tüm bu gelişmeler neden son 50 yıla sığdı veya öyle algılatıldı? Daha evvelki binlerce yıl içinde bu bilgiler bilinmiyor muydu? Önceden, bugünkünden çok daha gelişmiş, ilimde çok daha ileri seviyede olan nesiller / uygarlıklar yok muydu? Elbette ki bu bilgiler biliniyordu ve daha gelişmiş nesiller vardı. ( Örnek : Mu, Sümer, Mısır uygarlıkları ) Bu konuda birçok delil de mevcuttur. Örneğin Kur'an'ds Hz. Süleyman'a verilen üstün ilimden bahsedilmektedir.

21/81 - Ve li süleymaner rıha asıfeten tecrı bi emrihı ilel erdılletı barakna fıha ve künna bi külli şey'in alimın
( Ve Süleyman için, onun emriyle, o bereketlendirdiğimiz yere doğru akan kuvvetli rüzgar verdik. Herşeyi bilenler olduk. )

21/82 - Ve mineş şeyatıni men yeğusune lehu ve ya'melune amelen dune zalik ve künna lehüm hafizın
( Ve şeytanlardan ona dalgıçlık yapanları ve bundan başka işler yapanları. Onlara koruyucu, gözetici olduk. )

27/16 - Ve verise süleymanü davude ve kale ya eyyühen nasü ullimna mentıkat tayri ve utına min külli şey' inne haza le hüvel fadlül mübın
( Ve Süleyman Davud' a varis oldu. "Ey insanlar, bize kuşların konuşması öğretildi. Bize herşeyden verildi. Kesinlikle bu, o apaçık üstünlüktür, lütuftur." dedi. )

27/17 - Ve huşira li süleymane cünudühu minel cinni vel insi vet tayri fe hüm yuzeun
( Ve cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları, askerleri Süleyman için toplandı. Artık onlar düzenlenip hizalanıyorlardı. )

34/12 - Ve li süleymaner rıha ğudüvvüha şehrun ve ravahuha şehr ve erselna lehu aynel kıtr ve minel cinni men ya'melü beyne yedeyhi bi izni rabbih ve men yeziğ minhüm an emrina nüzıkhü min azabis seır
( Ve Süleyman için rüzgar. Onun gidişi bir aydı ve onun dönüşü bir aydı. Ona erimiş bakır pınarı gönderdik. Önünde çalışanlar Rab’binin izniyle cinlerden kimselerdi. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona ateş azabından tattırırız. )

Dolayısıyla tam olarak bilinmeyen ancak tarih boyunca bilinmeye çalışılmış ve bazı nesillerce de ileri seviyede çözülmüş olan kodlarla dolu ilahi bir ilmin ve kozmik zaman planının varlığı aşikârdır. İşte binlerce yıldır kan bağlarını bozmadan bugünlere gelen, Süleyman'a verilen ilmi öğrenmiş ancak insanlardan gizlemiş ve doğru yoldan sapmış olan küresel şeytanlar tüm aksiyonlarını, şimdilik insanların çoğuna mechul olan bu ilme ve zaman planına göre almaktadırlar. Uhrevi ve kozmik ilimlerde derinleşmiş ve süreci idrak etmiş insanların azlığı, buna mukabil dünyevi yanılsama unsurların  esiri olmuş insanların çokluğu nedeniyle ilme vakıf bu küresel şeytanlar kontrol ve tahakküme yönelik eylemlerini asırlardır icra edebilmektedirler. Ve işte bu yüzden nümeroloji ve sembolizm bunların saplantısı ve vazgeçilemezi durumundadır. Süleyman'a verilen ilim üzerine sapan şeytanların durumu ayetlerde şöyle yer alır.

2/102 - Vettebeu ma tetlüş şeyatınü ala mülki süleyman ve ma kefera süleymanü ve lakinneş şeyatıne keferu yüallimunen nasas sıhra ve ma ünzile alel melekeyni bi babile harute ve marut ve ma yüallimani min ehadin hatta yekula innema nahnü fitnetün fe la tekfur fe yeteallemune minhüma ma yüferrikune bihı beynel mer'i ve zevcih ve ma hüm bi darrıne bihı min ehadin illa bi iznillah ve yeteallemune ma yedurruhüm ve la yenfeuhüm ve lekad alimu men işterahü ma lehu fil ahırati min halakın ve le bi'se ma şerav bihı enfüsehüm lev kanu ya'lemun
( Ve o Süleymanın mülkünün ve hükümdarlığının üzerine o şeytanların okuduğuna tabi oldular. Süleyman inkar etmedi ve lakin şeytanlar inkar ettiler. İnsanlara sihiri ve Babil’ de iki melek olan Harut ve Marut’ un üzerine indirileni öğretiyorlardı. "Kesinlikle biz sınavız. O halde inkar etmeyin." diyene kadar ikisi kimseye öğretmezlerdi. Onlardan erkeğin ve eşinin arasını neyin ayırdığını öğrenirlerdi. Onlar onunla Allah’ ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezlerdi. Onlara ne zarar verebilir ne fayda vermez öğrenirlerdi. Onu satana ahirette nasip olmadığını bilirlerdi. O nefislerini sattıkları ne kötüdür. Keşke bilmiş olsalardı. )

45/23 - Fe raeyte men ittehaze ilahehu hevahü ve EDALLEHÜLLAHÜ ALA İLMİN ve hateme ala sem'ıhı ve kalbihı ve ceale ala besarihı ğışaveh fe men yehdıhi min ba'dillah e fe la tezekkerun ( Hevesini ilahı edinen kimseyi görmez misin? ALLAH ONU İLİM ÜZERİNE SAPTIRIR. Kulağının ve kalbinin üzerine mühür basar. Gözünün üzerine perde oluşturur. Artık Allah’tan sonra onu kim yönlendirebilir? O halde hatırlamaz mısınız? )

Kur'an'ın muhtelif ayetlerinde de "Önceki nesillerin ilmi gelişmişliklerinden", "Eşeddü" ( Daha şiddetli ) sıfatıyla bahsedilmektedir.

28/78 - Kale innema utıtühu ala ılmin ındı e ve lem ya’lem ennellahe kad ehleke min kablihı minel kuruni men hüve eşeddü minhü kuvveten ve ekseru cem'a ve la yüs'elü an zünubihimül mücrimun 
( "Kesinlikle o indimdeki ilim üzerine verildi." dedi. Kesinlikle Allah' ın ondan önce, kuvvet olarak ondan daha şiddetli ve topluluk olarak daha çok olan nesillerden kimseleri helak ettiğini bilmez mi? Ve suçlular günahları hakkında sual edilmezler. )

43/8 - Fe ehlekna eşedde minhüm batşen ve meda meselül evvelın 
( Böylece, kuvvetçe, tutuşça onlardan daha şiddetlilerini helak ettik. Evvelkilerin misali de geçmiştir. )

50/36 - Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm eşeddu minhüm batşen fe nekkabu fil bilad hel min mehıys 
( Ve onlardan önce, kuvvetçe, tutuşça onlardan daha şiddetli olan ve beldeleri delen nice nesilden helak ettik. Kaçacak yer var mı? )


16 Haziran 2020 Salı

"I can't breathe." ... Maskedendir!

Sosyal medyada yer alan yukarıdaki maske takma uyarısı mesajındaki "Virüs kaybolup gitmeden" ifadesi oldukça düşündürücüdür. Zira gerçekten "Virüsün kaybolup gittiği" bilgisini kim verecek? Verileri son derece güven arzeden DSÖ mü? Ülkelerin Sağlık Bakanlıkları mı?!!

Bu bilginin net olarak verilmeyeceği aksine risk algısının ve korku duygusunun bilinçli olarak daim kılınacağı aşikârdır. Medyada sıkça yer alan "Virüs salgını 1 veya 2 yıl sürebilir." söylemleri de bu durumu desteklemektedir. Süreç, meşhur küresel hedef 2023'e ve sonrasına bağlanacak gibi görünmektedir.

"ABD'de yapılan bir araştırmaya göre coronavirüsün D614G adı verilen mutant versiyonu, virüsün 10 kat daha hızlı yayılmasına neden oluyor." ( Basından 15.06.2020 )

COVID19 sürecinde, küresel çetenin yüklenicisi medyanın da desteğiyle "Evrilt, Korkut, İlerle" metodu uygulanmaktadır. Dolayısıyla süreç "Bundan böyle bununla yaşamaya alışacaksınız." noktasına doğru götürülmektedir. Tabi "bununla" kelimesinin kapsamı oldukça geniş olup planlar kapsamında daha da genişletilebileceği açıktır. Maske tak, Uzak dur, Evde kal, Kod al, Test ol, Aşı ol, Ne dersek onu ol !!.........

Öte yandan maske de "Susturulmuş ve nefesi kesilmiş toplum"un sembolü olarak tarihteki yerini almak üzeredir.  Zira maskeyle* hem nefes almak, hem de konuşmak oldukça zor olmaktadır. 25 Mayıs 2020 tarihinde ABD vatandaşı George Floyd'un, bir polis tarafından boğulurken söylediği "I can't breathe" ( Nefes alamıyorum. ) cümlesi, maskeyi bir organlarıymış gibi taşımaya zorlanan dünya toplumlarının durumunu tasvir eder niteliktedir.

( * Ayrıva Bkz. "Sosyal formatlama, Agorafobi ve Maske meselesi" başlıklı bölüm.

Evvelki bölümlerde de bahsedildiği üzere, azınlık bir zümrenin büyük bir çoğunluğu kontrol ve tahakküm altında tutabilmesi için en temel unsur "Korku" unsurudur. Düşük frekanslı korku enerjisi, tıpkı düşük frekanslı hastalık gibidir. Bir başka deyişle korku aslında bir hastalıktır. Korku hastalığına tutulmuş bir topluma her şey dikte ettirilebilir, yaptırılabilir. Mevcut durumda küreselcilerin menüsünde aşağıdaki korku çeşitleri bulunmaktadır.

- Virüs salgını korkusu
- Deprem korkusu
- Terör korkusu
- Savaş korkusu
- Ekonomik kriz korkusu
- Geçinememe korkusu
- İşsizlik korkusu
- Kıtlık korkusu
- Fişlenme korkusu
- Soruşturma korkusu
- Hapise atılma korkusu
- Asteroid çarpması korkusu
- Uzaylı istilası korkusu

Küreselciler periyodik olarak bu farklı lezzetlerle insanların hizmetindedirler. Ta ki insanlar kolektif bilinci tesis edip ve ruhsal yükselişlerini tamamlayıp bu hizmetleri almayı reddedene kadar....





Hadis meselesi

"Hadis" keimesi "Haber, Söz" anlamına gelen bir kelime olup, "Hadise" ( Olay ) kelimesi de aynı kökten türemiştir. İslami kültürde "Hadis" kelimesi, vuku bulan bir olay veya bir olgu hususunda Habercinin sarfettiği ibret alınacak söz olarak bilinmektedir.  

Çok güzel ve ibret alınması gereken hadisler mevcut olmakla birlikte zaman içerisinde hadis konusu özünden saptırılmış ve tarikatler tarafından Kur'an'ın anlaşılabilmesi için olmazsa olmaz bir koşul olarak algılatılmaya başlanmıştır. Hatta bazı cemaatlerde ve tarikatlerde "Hadisin Kur'an'a ihtiyacından ziyade Kur'an'ın hadise ihtiyacı vardır." veya "Kur'an müslümanlığı sapıklıktır." gibi söylemlerde de bulunulmuştur. Elbetteki bu durum, haberciyi ve dolayısıyla kendilerini Allah'a ortak koşmak isteyen ve bu yolla iyi niyetli masum insanlar üzerinde tahakküm kurarak nefsani menfaat sağlamaya çalışan ve küresel şeytanların ajanı konumundaki din istismarcılarının icraatlarının bir sonucudur.  

Ayrıca yine din istismarcıları tarafından Habercinin ömrünün sarfetmeye vefa edemeyeceği kadar çok hadis ortaya atılmış ve bunlar muhtelif isimli kitaplar halinde topluma arz edilmiştir. 

Kur'an, hadis konusuna ilişkin çok açık ayetler içermektedir.

Tur suresinin aşağıdaki ayetlerinde gerçek hadisin Allahü Teala tarafından Haberciye vahyedilen ve Kur'an ayetlerini oluşturan hadisler olduğu bildirilmektedir.

52/33 - Em yekulune tekavveleh bel la yü'minun ( "Onu uydurup söyler." mi derler? Bilakis inanmazlar. )
52/34 - Fel ye'tu bi HADİSİN mislihi in kanu sadikın ( O halde, eğer doğru iseler, onun aynısı gibi SÖZ getirsinler. )

Vakia suresinin aşağıdaki ayetlerinde ise ayetlerde yer alan Allah kelamının yani gerçek hadisin müşrik inkarcılar tarafından küçümsendiği, itibarsızlaştırıldığı bildirilmektedir.

56/80 - Tenzilun min rabbil alemin ( Alemlerin Rab’binden indirilmiştir. )
56/81 - E fe bi hazel HADİSİ entüm mudhinun ( O halde sizler bu SÖZÜ mü küçümseyenlersiniz? )

Zümer suresinin 23. ayetinde ise "Ahsenel hadis"'in ( En güzel söz ) Allah'ın kelamından oluşan Kur'an ayetleri olduğu bir kez daha vurgulanmaktadır.

39/23 - Allahü nezzele AHSENEL HADİSİ kitaben müteşebihen mesaniye takşeırru minhü cüludüllezıne yahşevne rabbehüm sümme telınü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillah zalike hüdellahi yehdı bihı men yeşa' ve men yudlilillahü fe ma lehu min had
( EN GÜZEL SÖZÜ, benzetmeli ikili kitap olarak Allah indirdi. O Rab’lerinden korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra Allah' ın hatırlamasına derileri ve kalpleri yumuşar. Bu Allah' ın yönlendirmesidir. Onunla dilediği kimseyi yönlendirir. Allah kimi saptırırsa, artık ona yönlendiriciden yoktur. )

Yunus suresinin 15. ayetinde ise nefsaniyetlerine ters olduğu için Kur'an'ı reddedenlerin misali verilmektedir.

10/15 - Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezine la yercune likaenE'Tİ BİR KUR'ANİN ĞAYRİ HAZA EV BEDDİLH kul ma yekunü lı en übeddilehu min tilkai nefsı in ettebiu illa ma yuha ileyy innı ehafü in asaytü rabbi azabe yevmin azım
( Ve onlara ayetlerimiz açık deliller olarak okunduğunda, o bize kavuşmayı ummayanlar "BUNDAN BAŞKA KUR'AN GETİR VEYA ONU DEĞİŞTİR." dediler. De ki: "Benim için onu bundan kendimce değiştirmek olmaz. Kesinlikle ben ancak o bana vahyedilene tabi olurum. Eğer Rab’bime isyan edersem, kesinlikle ben büyük günün azabından korkarım." )

Bazı hadis kitaplarında yer alan ve Resulullah Hz. Muhammed'in sarfettiği belirtilen bazı sözleri;

Hadis 1

Yâ Rasûlallah, biz senin gibi değiliz. Allah senin olmuş olacak günâhlarına mağfiret etmiştir, derlerdi de, öfke alâmeti yüzünde bilinecek kadar kızar ve ondan sonra da: "En ziyâde takvalınız ve Allah'ı en çok bileniniz, şübhesiz ki benim." buyururdu." ( Sahihi Buhari - Sayfa 54 )

Öncelikle bu cümle İslamın özüne ve Resulün tabiatına ters olan "nefsaniyet" ve "kibir" olgularını içeren bir cümledir. Zira, "Takva seviyesinin" ve "Allah'ı bilme seviyesinin" ( haşa ) insanlar tarafından takdirinin mümkün olmadığı, böyle bir değerlendirme yapılamayacağı, Allahü Teala'nın anlayışlara ve kavrayışlara sığmayacak kadar yüce olduğu resul ve muhlis mü'minler tarafından çok iyi bilinmektedir. İnsanlar Allah kelamına Resul vesilesiyle nail olmuş olsalar bile ve Resul elbetteki daha bilgili olsa dahi Resulün, vermek istediği mesajı böyle kibir dolu bir cümle ile vermeyeceği düşüncesi tezahür etmektedir. Zira hadise göre Resul bilgi seviyesinin yanısıra "Takva seviyesinden" de bahsetmektedir ki takva ( sakınma ) seviyesi ancak Allahü Teala tarafından takdir edilebilir. Hz. Muhammed'in ayetlerde yer alan şu sözleri zaten durumu ortaya koymaktadır.

6/50 - Kul la ekulü leküm ındı hazainüllahi ve la a'lemül ğaybe ve la ekulü leküm innı melek in ettebiu illa ma yuha ileyy kul hel yestevil a'ma vel besır e fe la tetefekkerun
( De ki: "Size Allah' ın hazineleri benim indimdedir." demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Size, kesinlikle ben meleğim de demiyorum. Kesinlikle ben ancak o bana vahyedilene tabi oluyorum." De ki: "Kör ile gören eşit midir? Fikretmez misiniz?" )

18/110 - Kul innema ene beşerun mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahün vahid fe men kane yercu likae rabbihı fel ya'mel amelen salihan ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada
( De ki: "Kesinlikle ben aynınız gibi insanım. Bana, kesinlikle ilahınızın tek ilah olduğu vahyediliyor. O halde, Rab’bine kavuşmayı ummakta olan kimse, artık iyi iş yapsın ve Rab’bine kullukta hiçbir kimseyi ortak koşmasın." )

Hadis 2

"Rasûlullah yine o sözü tekrar ettikten sonra: - Ey Sa 'd, bir adama, Allah onu yüzü koyun ateşe atmasın diye başkasını daha ziyâde sevdiğim hâlde ihsanda bulunduğum olur, buyurdu. Bu hadîsi Zuhrî'den Yûnus, Salih ibn Keysân, Ma'mer ibn RâĢid ve Zuhrî'nin erkek kardeĢinin oğlu Muhammed ibn Abdillah da rivayet etti." ( Sahihi Buhari - Sayfa 65 )

Allah'ın bir insanı "ateşe atması veya atmaması" ( yani tekamüle erdirmeyip tekrar kaba madde alemi dünyada enkarne ettirmesi veya ettirmemesi ) sadece Allahü Teala'nın bilgisi ve yetisi kapsamındadır. Dolayısıyla hiçbir resulün ve hiçbir varlığın, Allah'ın tasarrufunu tahmin edebilmek ve onu etkileyip değiştirebilmek gibi bir yeteneği söz konusu değildir. Ayrıca "resulün kimi daha fazla veya daha az sevdiğinin" ruhsal tekamül sürecindeki önemi ve işlevi de sorgulanabilir bir olgudur.

Hadis 3

Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Her kim îmânından dolayı ve ecrini yalnız Allah'tan umarak kadr gecesini tâatle geçirirse, onun lehine geçmiş günâhları mağfiret olunur" buyurdu.( Sahihi Buhari - Sayfa 77 )

Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim ramazânda îmânı sebebiyle ve ecrini yalnız Allah'tan umarak nafile ibâdetlerle uğraşırsa, kendisi lehine, geçmiş günâhları mağfiret olunur" ( Sahihi Buhari - Sayfa 79 )

Bir insanın günahlarının hangi koşullarda ve nasıl affedileceğinin bilgisi sadece ve sadece Allahü Teala'nın indindedir. Ayrıca ilahi nizamda, belirli bir zaman dilimindeki icraatlara bağlı tarifeli mağfiret mekanizması da söz konusu değildir.

74/56 - Ve ma yezkurune illa en yeşaallahü hüve ehlut takva ve ehlul mağfireti
( Ve Allah' ın dilemesi haricinde hatırlayamazlar. Sakındırmanın ve affın sahibi O'dur. )

Hadis 4

Ona da Ebû Saîd Hudrî haber verdi ki, kendisi Rasûlullah(S)'dan şöyle derken işitmiştir: "Bir kul müslümân olur ve müslümânlığı da güzel olursa, Allah onun evvelce işlemiş olduğu her kötülüğünü örter. Ondan sonra sıra kısasa (yânî mükâfat ve mücâzâta) gelir. Bir hasene, ondan yedi yüz kat büyük hasene ile; bir seyyie (yânî kötülük) ise, yalnız kendi misli ile karşılanır: meğer ki Allah o seyyieyi afveder. ( Sahihi Buhari - Sayfa 85 )

Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Biriniz İslâm'a girişini güzel yaparsa, yapacağı her bir hasene, kendisi lehine on mislinden yedi yüz katına kadar büyük derecelerle yazılır; yapacağı her bir seyyie ise, ancak kendi misli ile yazılır" ( Sayfa 86 )

Hadise göre "iyiliğin karşılığı yapılanın on ile yedi yüz katı arasında karşılık bulur, kötülüğün karşılığı ise yapılanın aynısıdır." Bu hadis, anlam ve on sayısı açısından ayetle uyum arzetmekle birlikte hadisteki "yedi yüz" sayısının kaynağı mechuldür. Zira Kur'an'da böyle bir sayı zikredilmemekte, "iyiliğin kat kat karşılığının olduğundan" bahsedilmektedir. Ancak yedi yüz sayısının nümerolojik değeri olan yedi sayısının Kur'an'da zikredilmekte olması dolaylı bir ilinti oluşturabilir.

34/37 - Ve ma emvalüküm ve la evladüküm billetı tükarribüküm ındena zülfa illa men amene ve amile salihan fe ülaike lehüm cezaüd dı'fi bima amilu ve hüm fil ğurufati aminun
( Ve mallarınız ve çocuklarınız sizi indimize yakınlık sağlayarak yaklaştıracak değildir. Ancak o inanmış olanlar ve iyilik yapmış olanlar, işte onlar, o yaptıklarının onlara kat kat karşılığı vardır. Onlar köşkler içinde güvendedirler. )

42/40 - Ve cezaü seyyietin seyyietün mislüha fe men afa ve asleha fe ecruhu alellah innehu la yühıbbüz zalimın
( Ve kötülüğün karşılığı, aynısı gibi kötülüktür. Ama kim affederse ve iyileştirirse onun ödülü Allah’a dır. Kesinlikle O zalimleri sevmez. )

Hadis 5

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) İn Hadîsine Tazim Ve Ona Muarız Olanı Tehdid Babı 12) El-Mikdam b. Ma'dîkerib el-Kindiy (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki : "Süslü tahtına - koltuğuna - yaslanmış adama, benim hadislerimden birisi okunur da o (kişi) nin, vaziyetini hiç bozmadan «Bizlerle sizler arasında Allah Teâlâ'nm Kitabı vardır. Ondan bulduğumuz helâl şeyleri, helâl sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz." (Yani bu hadis Kur'an'da bulunan hükümlerin dışındadır. Onun için bu hadise itibar etmeyiz.) diyebilme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri ikaz ediyorum! (Kur'an-ı Kerim'-de bulunan bütün hükümler haktır.) Ve Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in haram kıldığı şeyler Allah Taâlâ'nm haram kıldığı şeyler gibidir. ( Kitab ve Sünnet arasında bir ayırım yapılamaz. ) ( Süneni İbni Mace )

Hadiste, Resulün sözünün Kur'an ayeti hükümde olduğu söylenmektedir. Bu söylemin şirk tezahürü olduğu açıktır. Üstelik hadiste "Helal ve haram kavramlarının kitaba göre olması gerektiğini " belirtenlere Resulün tepki gösterdiği iddia edilmektedir. Oysa Tahrim suresinin 1. ayeti bu konuda Resule açık bir uyarıda bulunmaktadır.

66/1 - Ya eyyühen nebiyyü lime tüharrimu ma ehallellahu leke tebteğıy merdate ezvacike vallahü ğafurun rahımun
( Ey haberci, eşlerinin rızasını arayarak, Allah' ın sana helal kıldığını neden haram kılıyorsun? Allah affedendir merhametlidir. )

Hadis 6

Ebu Zerr (Cündeb İbnu Cünade el-Gıfari) (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana Cebrail aleyhisselam gelerek "Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer" müjdesini verdi" dedi. Ben (hayretle) "zina ve hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum. "Hırsızlık da etse, zina da yapsa" cevabını verdi. Ben tekrar: "Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!" dedim. "Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) dördüncü keresinde ilave etti: "Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir". ( Buhari, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizi, İman 18, (2646) )

Hadiste "Hırsızlık ve zina yapılsa dahi cennete girilebileceği" belirtilmektedir. Mağfiret Allah'a mahsus olup neyin affedilip neyin affedilmeyeceğini Allah bilse de bir resulün "serbestlik verir" gibi böyle bir beyanda bulunması düşündürücüdür. Zira her iki konu da Kur'an'da zikredilmiştir.

5/38 - Ves sariku ves sarikatü faktau* eydiyehüma cezaen bima keseba nekalen minellah vallahü azızün hakım
( Ve hırsızlık eden erkeğin ve kadının, o kazandıklarına karşılık, Allah’tan şiddetli ibret azabı olarak artık ellerini kesip ayırın*. Allah yücedir hakimdir. )

* Ayetteki "Aktau eydiyehüm" ( Ellerini kesin, ayırın ) ifadesi, hem elde iz bırakacak şekilde kesik atılması hem de faili hırsızlık yapmaktan men etme anlamlarını içermektedir.

60/12 - Ya eyyühen nebiyyu iza caekel mü'minatü yubayi'neke ala en la yuşrikne billahi şey'en ve la yesrıkne ve la yeznine ve la yaktülne evladehünne ve la yet'ine bi bühtanin yefterinehu beyne eydihinne ve erculihinne ve la ya'sıyneke fi ma'rufin fe bayi'hünne vestağfir lehünnallahe innallahe ğafurun rahiım
( Ey haberci, inanan kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarını, hırsızlık yapmayacaklarını, zina etmeyeceklerini, çocuklarını öldürmeyeceklerini, elleri ve ayakları arasında uydurdukları iftirayı getirmeyeceklerini ve sana iyilikte isyan etmeyeceklerini beyan ederek sana geldiklerinde beyanlarını al. Onlara Allah’tan af iste. Kesinlikle Allah affedendir merhametlidir. )

24/2 - Ez zaniyetü vez zanı feclidu külle vahıdin minhüma miete celdetin ve la te'huzküm bihima ra'fetün fı dınillahi in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahır vel yeşhed azabehüma taifetün minel mü'minın
( Zina eden kadın ve zina eden erkek, onlardan her birinin derisine yüz kez vurun. Eğer Allah’a ve sonraki güne inananlar iseniz, Allah' ın dini hakkında, onlardan dolayı sizi merhamet, acıma almasın.İnananlardan bir grup da onların azaplarına şahitlik etsinler. ) 

Mevahib-i Ledünniyye isimli hadis kitabında ise Allahü Teala'nın kelamı olduğu! iddiasıyla ve adeta Hz. Muhammed'i diğer resullerden üstün algılatmak amacıyla kasıtlı olarak zikredilmiş ifadeler yer almaktadır. Oysa ki Bakara suresinin 136. ayeti habercilerin, resullerin birbirleriyle karşılaştırılamayacaklarını ve ayrıştırılamayacaklarını bildirmektedir.

2/136 - Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ve ya'kube vel esbatı ve ma utiye musa ve ıysa ve ma utiyen nebiyyune min rabbihim la nüferriku beyne ehadin minhüm ve nahnü lehu müslimun
( "Allah’a  ve o bize indirdiğine ve o İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve torunlarına indirdiğine, o Musa’ ya ve İsa’ya verilene ve Rab’lerinden o habercilere verilene inandık. Aralarında onlardan hiçbirini ayırmayız ve bizler O'na teslim olanlarız." deyin. )

Mevahib-i Ledünniyye'den alıntılar;

"Âdem aleyhisselam, Arş’ta gördüğü nurun mahiyetini sual etti. Hak teâlâ buyurdu ki: (Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.)

Allahü teâlâ, yine hadis-i kudsîlerde buyuruyor ki: (Yâ Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.)

(Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, “Yâ Rabbî, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet” diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği hâlde, cevabını diğer insanların duyması için] “ Yâ Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselam da, “Arşta, La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına, ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün” dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: “ Yâ Âdem, doğru söyledin. O, bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım.”) "

Hz. Muhammed'e "Kainatın Efendisi" tanımlamasının yapılması ve ilahlaştırılması da son yıllarda planlı ve kasıtlı olarak tezahür eden bir şirk uygulamasıdır. Şüphe yoktur ki kainatın efendisi, onun yaratıcısı olan Allahü Teala'dır. ( Bu husus Fatiha suresinin 2. ayetindeki "El hamdü lillahi rabbil alemin" ( Övgü alemlerin Rab'bi Allah içindir." ) ifadesiyle de sabittir. )

Söz konusu şirk eylemi Mesih İsa'nın konu edildiği Maide suresinin 116. ayetinde misallendirilmektedir.

5/116 - Ve iz kalellahü ya iysebne meryeme e ente kulte lin nasittehızunı ve ümmiye ilaheyni min dunillah kale sübhaneke ma yekunü lı en ekıle ma leyse lı bi hakk in küntü kultühu fe kad alimteh ta'lemü ma fı nefsı ve la a'lemü ma fı nefsik inneke ente allamül ğuyub
( Ve zamanında Allah "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara "Beni ve annemi, Allah’tan başka iki ilah edinin" dedin?" dedi. "Yücesin sen, benim için gerçek olmayanı söylemek olmaz. Eğer onu demiş olsam, sen onu bilirdin. Sen benim nefsimde ne varsa bilirsin ve ben senin nefsinde olanı bilmem. Kesinlikle sen, sen gaybları bilensin." dedi. )







































15 Haziran 2020 Pazartesi

Dunning - Kruger Sendromu

New York Cornell Üniversitesi öğretim üyesi olan iki psikolog Justin Kruger ve David Dunning 1999 yılında algıda yanılgı ve yanlılık sendromunu tanımlamışlar ve 2000 yılında bu çalışmalarından dolayı Nobel Ödülü almışlardır. Algıda yanılgı ve yanlılık sendromu halk arasında "Cahil Cesareti" olarak anılan olgu olup, psikoloji biliminde ise "Dunning - Kruger Sendromu" olarak anılmaktadır. Dolayısıyla Cahil Cesareti deyip geçilen bu husus aslında tedavi gerektiren ciddi bir psikolojik hastalıktır.

Dunning - Kruger Sendromu mağdurları başlıca şu belirtileri arzederler.

1- Bilgi ve algı seviyesi olarak düşük nitelikli olduklarını farketmezler ve durumlarını inkar ederler.
2- Mevcut düşük niteliklerini abartma, kibirlenme ve muhatabı üzerinde tahakküm kurma eğilimi sergilerler.
3- Kendilerine göre daha bilgili ve daha yüksek algı seviyeli insanları algılamaktan ve onları gerektiği gibi nitelendirmekten, değerlendirmekten de acizdirler.
4- Bilgi eksikliğine ve buna bağlı algı zafiyetine rağmen konuştukları konuya tam hakimmiş izlenimi yaratmaya çalışırlar ve hatta aşağılayıcı sözler sarfetmek suretiyle muhtaplarıyla sert tartışmalara dahi girebilirler. Ayrıca tartıştıkları konuya ilişkin gerekli delilleri ortaya koymaktan da acizdirler.
5- Bilgi ve algı eksikliğinin giderilmesini de içeren psikolojik terapi akabinde bu düşük nitelikli insanlar, durumlarının farkına varmaya başlarlar.

Dunning-Kruger Sendromu, Kur'an ayetlerinde muhtelif konulu misaller vesilesiyle bildirilmiş ve inananlar uyarılmıştır.

2/18 - Summün bükmün umyün fe hüm la yarciun
( Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler. )

2/11 - Ve iza kıle lehüm la tufsidu fil ardı kalu innema nahnü müslihun
( Ve onlara "Yerde bozgun yapmayın." denildiğinde, "Kesinlikle bizler iyileştirenleriz." derler. )

2/12 - E la innehüm hümül müfsidune ve lakin la yeş’urun
( İyi bilin ki kesinlikle onlar bozgunculardır ve lakin farketmezler. )

2/78 - Ve minhüm ümmiyyune la ya'lemunel kitabe illa emaniyye ve in hüm illa yezunnun
( Onlardan okuma yazma bilmeyenler, kitabı saplantılı istekleri haricinde bilmezler. Kesinlikle onlar ancak zannederler. )

6/116 - Ve in tütı'eksera men fil erdı yüdılluke an sebılillah in yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun
( Ve eğer yerdeki kimselerin çoğunluğuna itaat edersen, seni Allah yolundan saptırırlar. Kesinlikle ancak zanna tabi olurlar ve kesinlikle onlar ancak saçmalarlar. )

41/26 - Ve kalellezine keferu la tesmeu li hazel kur'ani velğav fıhi lealleküm tağlibun
( Ve o inkar edenler "Bu Kur'an' ı dinlemeyin ve okunurken boş konuşup gürültü yapın. Umulur ki yenersiniz." dediler. )

22/3 - Ve minen nasi men yücadilü fillahi bi ğayri ılmin ve yettebiu külle şeytanin merıd
( Ve insanlardan Allah hakkında ilimsizce mücadele eden kimse, her asi azgın şeytana tabi olur. )

22/8 - Ve minen nasi men yücadilü fillahi bi ğayri ılmin ve la hüden ve la kitabin münır
( Ve insanlardan kimi, ilimsizce, yönlendirme olmadan ve aydınlatıcı kitap olmadan Allah hakkında mücadele eder. )

30/29 - Bel ittebeallezıne zalemu ehvaehüm bi ğayri ılm fe men yehdı men edallellah ve ma lehüm min nasırın
( Bilakis kesinlikle o zulmedenler ilimsizce heveslerine tabi oldular. Artık, o Allah' ın saptırdığı kimseyi kim yönlendirebilir? Ona yardımcı yoktur. )

Buraya kadarki ayetlerde görüldüğü üzere Dunning-Kruger sendromlu inkarcıları yönlendiren bilgi ve algı değil, şeytani ve nefsani olgular olan "hevesler" ve "zan"dır.

Al'i İmran suresinin 154. ayetinde "Zan" ve "Cehalet" kavramları bir arada yer almaktadır.

3/154 .... yezunnune billahi ğayral hakkı zannel cahiliyyeh ..... ( ....... Haksızca Allah’a zan içindeydiler. Cahiliyenin zannı......... )

31/20 - E lem terav ennellahe sehhara leküm ma fis semavati ve ma fil erdı ve esbeğa aleyküm niamehu zahiraten ve batıneh ve minen nasi men yücadilü fillahi bi ğayri ılmin ve la hüden ve la kitabin münır
( Allah' ın, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa buyruğunuza verdiğini, nimetlerini üzerinize açık, görünür olarak ve gizli olarak yaydığını görmediniz mi? Ve insanlardan, Allah hakkında ilimsizce, yönlendirmesizce ve aydınlatıcı kitap olmadan mücadele edenler vardır. )

2/111 - Ve kalu len yedhulel cennete illa men kane huden ev nesar tilke emaniyyühüm kul hatu bürhaneküm in küntüm sadikın
( Ve "O Yahudi olanların veya Nasıralıların haricindekiler cennete giremezler." dediler. Bu onların saplantılı istekleridir. De ki: "Eğer doğrular iseniz delilinizi getirin." )



Sonucunu bile bile!!??

İlmi tefekkür halinde olanların sık sık aklına şu soru gelebilmektedir. 

"Şeytana tabi olup kötülük yapanlar, bu amellerinin nihai sonucunun helak olduğunu bile bile neden kötülük yapmaya devam ederler?" 

Bu sorunun iki cevabı vardır. 

1- İblis'in ve onun cin şeytanı neferlerinin hipnotik zihin kontrolü ( cin tasallutu ) altında olup idrak mekanizmalarının bloke edilmiş, kalplerinin kapanmış olması ve icraatlarının kendilerine şeytan tarafından güzel ve iyi gösterilmekte olması, 

İlgili ayetler;  

23/88 - Kul men bi yedihı melekutü külli şey'in ve hüve yuciru ve la yücaru aleyhi in küntüm ta'lemun ( De ki: "Eğer bilenler iseniz, herşeyin mülkiyeti elinde olan, o koruyan ama kendi üzerine korunmayan kimdir?" ) 

23/89 - Seyekulune lillah kul fe ENNA TÜSHARUN ( Allah için." diyecekler. De ki: "O halde nasıl SİHİRLENİRSİNİZ?" ) 

8/48 - Ve iz zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm ..... ( Ve şeytan, onlara çalışmalarını süslü gösterdiği zaman, ..... ) 

2- Yaptıklarından dolayı helak olacaklarını bilmelerine rağmen dünyevi menfaat ihtirasının, nefsaniyetin kölesi haline gelinmiş olması. Bu durum, sigaranın zararlarını bilmesine ve hatta bu yüzden bir bacağı kesilmiş olmasına rağmen "Biliyorum öldürüyor ama bırakamıyorum." diyen adamın misaline benzemektedir.

2/22 - ...... fe la tec'alu lillahi endaden VE ENTÜM TA'LEMUN ( ..... O halde BİLE BİLE Allah için eşler oluşturmayın. ) 

2/42 - Ve la telbisül hakka bil batılı ve tektümül hakka VE ENTÜM TA'LEMUN ( Ve gerçeği batıl ile örtmeyin ve BİLE BİLE gerçeği gizlemeyin. )

2/42 - Ve la telbisül hakka bil batılı ve tektümül hakka VE ENTÜM TA'LEMUN
( Ve gerçeği batıl ile örtmeyin ve BİLE BİLE gerçeği gizlemeyin.

2/75 - E fe tatmeune en yü'minu leküm ve kad kane ferıkun minhüm yesmeune kelamellahi sümme yüharrifunehu min ba'di ma akaluhü ve HÜM YA'LEMUN
( Böylece size inanmalarını mı ümit edersiniz? Ve onlardan bir kısmı Allah’ ın kelamını işitip akılları erdikten sonra BİLE BİLE onu tahrif ettiler. )

2/188 - Ve la te'külu emvaleküm beyneküm bil batıli ve tüdlu biha ilel hukkami li te'külu ferıkan min emvalin nasi bil ismi VE ENTÜM TA'LEMUN
( Ve mallarınızı aranızda batıl ile boşuna yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, sizler BİLE BİLE günah ile yemek için onlarla hakimlere fidye vermeyin. )

3/75 .... ve yekulune alellahil kezibe ve hüm ya'lemun ( ..... Onlar bile bile Allah’a yalan söylerler. )

8/27 - Ya eyyühellezine amenu la tehunüllahe ver rasule ve tehunu emanatiküm VE ENTÜM TA'LEMUN
( Ey o inananlar, Allah’a ve resule ihanet etmeyin. BİLE BİLE  kendi emanetlerinize ihanet etmeyin. )

58/14 - E lem tere ilellezine tevellev kavmen ğadıballahu aleyhim ma hüm minküm ve la minhüm ve yahlifune alel kezibi VE HÜM YA'LEMUN
( Allah' ın o üzerlerine öfke eylediği kavime yüz çevirenleri görmedin mi? Onlar sizlerden ve onlardan değildirler. Onlar BİLE BİLE yalan üzerine yemin ederler. )