22 Temmuz 2020 Çarşamba

Kur'an'da yer almayan kelimeler

Kur'an'da bulunmayan ancak İran'daki ateşe tapma konseptli satanist akımlar olan Zerdüştlük* ve Mecusilik'ten bir şekilde! islâmi kültüre transfer edilerek kalıplaştırılmış Farsça kökenli bazı kelimeler şöyledir. ( İran halkının %90'ı Şii mezhebine bağlıdır. )

( * Zerdüştlük / Mecusilik tek Tanrılı din olarak geçse de yüceltilenin ne olduğu önem arzetmektedir. )

NAMAZ

Kur'an'daki "Kıyamüs Salah" ( Duaya Kalkmak ) kavramı yerine Farsça’da “Tâzim için eğilmek, kulluk, ibadet” anlamına gelen "Namaz" kelimesi kullanılagelmiştir. "Namaz" kelimesi ateşe tapan İranlı Zerdüştlerin dili olan "Zendçe"'den ( Avesta ) gelmektedir. Batı dillerindeki "Nomad" ( Besin arayan, Göçmen ) kelimesinin "Namaz" ile ortak anlamı olması kuvvetle muhtemeldir. Zira "Namaz"* kelimesi "Rızık için kulluk" anlamı içermektedir.

( * Arapça'da "z" harfi "d" olarak da telaffuz edilmektedir. Beyaz / Beyad, Bazı / Badı, Razı / Radı )

2/3 - Ellezine yu’minune bil gaybi ve YUKİMUNES SALATE ve min ma razaknahüm yünfikun

( O gayba inananlar, DUAYA KALKANLAR ve o rızıklandırdıklarımızdan harcayanlar. )

ORUÇ

Kur'an'daki "Savm / Sıyam" kelimesinin yerine kullanılagelen "Oruç" kelimesi Farsça kökenli olup "Günü tutmak" anlamına gelmektedir. Kök kelime "Roç / Roçag / Rüz" ( Gün ) kelimesi olup Arapça'da "Rızk" ( Günlük ihtiyaç, yiyecek ) olarak telaffuz edilmektedir.

2/183 - Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümüs SIYAMÜ kema kütibe alellezine min kabliküm lealleküm tettekun

( Ey o inananlar, ORUÇ o sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Umulur ki sakınırsınız. ) 

ABDEST

Kur'an'daki "Gasl / Gusül" ( Yıkama ) kelimesinin yerine kullanılagelmiştir. Farsça bir kelime olan "Abdest" ( Su tutmak ), "Ab" (Su) ve "Dest" ( Yutmak, Kavramak) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.

5/6 - Ya eyyühellezine amenu iza kuntüm iles salati fAĞSİLU vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafikı vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka'beyn .... 

( Ey o inananlar, dua edecek olduğunuzda, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi YIKAYIN. .... )

PEYGAMBER

Kur'an'daki "Nebi" ( Haberci ) yerine kullanılagelen Farsça kökenli "Peygamber" ( Haberci ) kelimesi "Peygam" ( Haber, İleti ) ve "ber" ( -ci ) kelimelerinden oluşmaktadır. Batı dillerinde "Hacı" anlamına gelen "Pilgrimer" ( İng. ), "Pélerin" ( Fra. ) ve "Pilger" ( Alm. ) kelimeleri de "Peygamber" kelimesinin farklı telaffuz edilmiş halleridir.

8/64 - Ya eyyühen NEBİYYÜ hasbükellahü ve men ittebeake minel mü'minın

( Ey HABERCİ, Allah sana ve inananlardan sana tabi olanlara yeter. )

AZRAİL / İSRAFİL

Arapça kökenli olup ancak yine Kur'an'da yer almayan iki kelime de "Azrail" ve "İsrafil" kelimeleridir.

"Azrail" ( Azr ( Sevgili) + İl ( Allah ) ) kelimesinin "Ölüm Meleği"'nin ismi olduğu öne sürülse de Kur'an'da Cibril ve Mikal dışında melek ismi zikredilmemektedir. Ölüm meleği ise açık ifadesiyle "Melekül Mevt" olarak zikredilmektedir.

32/11 - Kul yeteveffaküm melekül mevtillezı vükkile biküm sümme ila rabbiküm türceun

( De ki: "Sizi, o size vekil edilen ölüm meleği vefat ettirir. Sonra Rab’binize döndürülürsünüz." )

Aynı şekilde "İsrafil" kelimesinin de "Sura üfleyen Melek"in ismi olduğu söylenegelmiştir. Kur'an'ds bu melekten bahsedilmemektedir. Kur'an'da, inkarcıların melekleri kadın isimleriyle isimlendirdikleri ve büyük bir hata yaptıkları da bildirilir.

53/27 - İnnellezine la yu'minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa

( Kesinlikle o ahirete inanmayanlar, melekleri kadın isimleriyle isimlendiriyorlar. )

HRİSTİYAN

Hristiyan kelimesi Yunanca Hristos ( Mesheden, Ovalayan ) kökünden türemiş olan ve "Meshedenci" anlamına gelen bir kelimedir. Batı dillerindeki Jesus Christ ismi İsa Mesih'in karşılığıdır. Kur'an meallerinde görülen "Hristiyan" kelimesinin Arapça Kur'an metnindeki karşılığı "Nesara" ( Nasıralı, Yardımcı ) kelimesidir. Ayrıca Nasıra, Mesih İsa'nın doğduğu Yahudiye içindeki Celile ( Galile ) bölgesindeki bir nahiyenin ismidir. 

2/62 - İnnellezine amenu vellezine hadu ven NESARA ves sabiıne min amene billahi vel yevmil ahıri ve amile salihan fe lehüm ecruhüm ınde rabbihim ve la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun
( Allah’a ve sonraki güne inananlardan ve iyilikler yapanlardan olan o inanan Yahudilere, NASIRALILARA ve Sabiilere, artık onlara Rab’lerinin indinde kesinlikle ödülleri vardır. Onlara korku yoktur. Onlar hüzünlenmezler. )




Veri aktarım ve işleme süreci Uyku

"Uyku" gün içinde edinilen bilgilerin işlendiği, segmente edilerek hafızaya kaydedildiği, özümsendiği ve öğrenildiği bir süreçtir. Ayrıca uyku halinde ( hipnozda ) öğrenmenin maksimize olduğu da bilinmektedir. Suggestology, uyku haline geçilip frekans yükseltilmesi yoluyla bilgi ekimini tanımlayan bir kavramdır.

* Hipnoz ( Hypnosis ) kelimesi Yunanca'da "Uyku" anlamına gelen "Hupnos" kelimesidir. Sondaki "osis" ektir.

8. sure olan Enfal suresinin 11. ayetinde "Uyku" esnasında gökten indirilen "Su" ( Kozmik bilgi akışı ) vesilesiyle sağlanan ilahi destekten bahsedilmektedir. Ayette uykunun bir veri aktarım süreci olduğuna işaret edilmektedir. Sure numarasının 8 ve ayet numarasının 11 olması da yeni döngü başlangıcı ve farklı boyuta geçiş portalı sembolizmi açısından dikkat çekmektedir.

8/11 - İz yüğaşşikümün NÜASE  emeneten minhü ve yünezzilü aleyküm mines semai MAEN li yütahhiraküm bihı ve yüzhibe anküm riczeş şeytani ve li yerbita ala kulubiküm ve yüsebbite bihil akdam

( Zamanında, kendinden güvenlik olarak size UYKU örtüyordu. Sizi onunla temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı, adımlarınızı onunla sabitlemek için gökten üzerinize SU indiriyordu. )

Kehf suresinin aşağıdaki ayetlerinde de uyku halindeki bilgi transferine dikkat çekilmektedir. 

18/11 - Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinıne adeda

( Böylece mağaranın içinde seneler adediyle kulaklarına vurgulayıp beyan ettik. )

18/18 - Ve tahsebühüm EYKAZAN ve hüm RUKUDÜN ve nükallibühüm zatel yemıni ve zateş şimali ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesıyd lev ittala'te aleyhim le velleyte minhüm firaran ve le müli'te minhüm ru'ba

( Ve onları UYANIK sanırdın ama onlar UYKUDAYDILAR. Onları sağa ve sola çevirirdik. Köpekleri ön ayaklarını kapı eşiğine uzatıp yaymıştı. Şayet onları görseydin firar ederek onlardan yüz çevirirdin ve onlardan korku ile doldurulurdun. )

18/11 kodlu ayetin kodunun ve ayet numarasının nümerolojik değerleri yine 11 sayısını vermektedir. ( 1+8+1+1 = 11 ; 11 )

78/9 - Ve cealna nevmeküm sübaten

( Ve uykunuzu sabitlenme, dinlenme kıldık. ) 

Ayetteki "Sübat" kelimesi "Sebt / Sabit" ( Sabitlenme, Durulma, Sağlam kılınma ) kökünden gelmekte olup uykunun bir sabitlenme, sağlam kılınma süreci olduğu bilgisi verilmektedir. Bu ifade ile verilerin, bilgilerin hafızada sabitlendiği anlamı da iletilmekte gibidir. Bilgisayarda bilgilerin depolandığı üniteye "Sabit Disk" adı verilmesi de bu bağlamda ilginçtir.

21 Temmuz 2020 Salı

İnsan en üstün varlık mıdır?

Resmi bir sitede yer alan makaleden alıntılanmış olan aşağıdaki bölümde "İnsanın evrendeki en üstün yaratık olduğu" ifade edilmektedir.

"Bugünkü sohbetimizde Allah’ın EN ÜSTÜN YARATIĞI OLAN İNSANDAN sözedeceğiz. Kainatı ve kainatta olan her şeyi yaratan Allah Teâlâ’dır. Çünkü O’ndan başka yaratıcı yoktur. ALLAH TEALA'NIN YARATTIKLARI İÇERİSİNDE EN ÜSTÜN OLANI İNSANDIR........ ALLAH TEALA EVRENDE OLAN HER ŞEYİ ONUN İÇİN ONA HİZMET İÇİN YARATMIŞ VE EMRİNE VERMİŞTİR. ..... İnsandan başka var olan her şeyi ona hizmet için yarattığı gibi, insanı da kendisini tanımak ve yalnız ona ibadet etmek için varetmiştir."

Makalede İsra suresinin 70. ayetine yer verilmesine rağmen insanın en üstün yaratık olduğu ifadesinin kullanılması ilginç bir durum arzetmektedir.

17/70 - Ve lekad kerramna benı ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve FADDALNAHÜM ALA KESIRİN MİN MEN HALAKNA TEFDIYLA

( Ve Ademoğulları'nı iyi, faydalı yaptık. Onları karada ve denizde taşıdık. Onları temizlerden rızıklandırdık. ONLARI O YATATTIKLARIMIZDAN ÇOĞUNA ÜSTÜN KILDIK. )

Ayette insanın en üstün varlık olmadığı açıkça bildirilmektedir.

Yaratılışın amacı ruhların tekâmülüdür. Ruhlar da bu sonsuz tekâmül yolculuğu içinde öncelikle madde alemi olan kainattaki süreçlerini, süptil, yarı süptil ve kaba madde olarak tamamlamak durumundadırlar. Kainattaki yani evrendeki sayısız galaksilerde muhtelif madde formlarında ( kaba, yarı süptil ve süptil madde ) varlıklar bulunmaktadır. Bu varlıklar kendilerine bahşedilen yaşam deneyimleri vasıtasıyla eriştikleri ruhsal ve idraki tekâmül seviyelerine göre farklı varlık hallerine evrilerek yolculuklarına devam etmektedirler. İşte bu minvalde "İnsan", Güneş Sistemi içindeki en mütekâmil varlıktır.

Ancak insan, kaba madde alemi olan Dünya'daki reenkarnasyonları ( bedenlenmeleri ) sonucunda Cennet'e ( Yarı süptil Sirius ) intikal liyakatini kazandığı takdirde bu üst boyuta ( alem, plan ) farklı bir varlık olarak geçecektir. Zira insan, ruhların kaba madde alemindeki en mütekâmil haline verilen isimdir. Örneğin insanın tekâmül etmiş hali olan "Melekler"* ( Vazifeli Varlıklar ) süptil boyutlara ait varlıklar olup, Allahü Teala'nın izniyle insanın yaratılışı ve kaba madde alemindeki tekâmül süreçlerine destek sağlamakla görevli varlıklardır.

Öte yandan ve en önemlisi yaratılışta esas itibarıyla varlıklar arasında salt üstünlüğün olmadığı, varlıkların muhtelif özellikleriyle birbirlerine üstünlükleri olduğu ve her varlığın ilahi nizamdaki vazifesinin bir diğer varlığın ruhsal tekâmülüne vesile olmak olduğu gerçeğidir.

"Birbirlerine üstün kıldığımız" kavramı "Faddalna ba'dahüm ala ba'd" ifadesini içeren bazı ayetler aşağıdadır.

4/34 Er ricalü kavvamune alen nisai bima faddalellahü ba'dahüm ala ba'dın ...

( Allah’ ın birbirlerine / bazılarını bazılarına üstün kılmasından ve mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde koruyan ve gözetendirler. .... )

13/4 nüfaddılü ba'daha ala ba'dın fil ükül inne fı zalike le ayatin li kavmin ya'kılun

( ... Yemişleri birbirlerine / bazılarını bazılarına üstün kılarız. Kesinlikle bunda, akıl eden kavim için ayetler vardır. )

2/253 Tilker rusülü faddalna ba'dahüm ala ba'd minhüm

( İşte o resulleri, birbirlerine / bazılarını bazılarına üstün kıldık. )

2/285 .... la nüferriku beyne ehadin min rusülih ....

( ....Resullerinden hiçbirini aralarında ayırmayız. .... )

Kutsal Emanet

33/72 - İnna aradnel EMANETE ales semavati vel erdı vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan innehu kane zalumen cehula

( Kesinlikle göklere, yere ve dağlara EMANETİ biz gösterdik de onu yüklenip taşımaya yanaşmadılar, direttiler, çekindiler ve ondan korktular. ONU insan yüklendi. Kesinlikle o zalimdir cahildir. )

Ayette yer alan "Emanet" kelimesi, Allah'ın ruhundan üflemesiyle insana sınav olarak emanet edilen ancak henüz idrakine tam olarak nail olamadığı ve cinlerin peşinde olduğu ilahi yaratış kudreti yani yaratılışın gizli kelime kodlarıdır. Cinler bu kozmik bilgiye, kaynak kodlara erişebilmek ve yaratıcıya kendilerini ortak koşabilmek için insana tasallut etmekte ve onları kontrol altına almaya çalışmaktadırlar.

Okültizmde "Felsefe Taşı", kutsal kitaplarda "Tabuti Sekine" ( Sükunet Sandığı ) veya "Ahit Sandığı" olarak da sembolize edilen "Kelimeler ile Yaratış Kudreti", harf ve kelimelerin belirli sayılarda zikrine dayalı Kabala ( Kabul ) ve Cifir öğretisinin de özünü ve nihai amacını oluşturmaktadır.

2/37 - Fe telekka ademü min rabbihı KELİMATİN fe tabe aleyh innehu hüvet tevvabür rahim

( Böylece Adem Rab’binden KELİMELER aldı da onun üzerine tevbe eyledi. Kesinlikle O, O tevbeyi kabul edendir merhametlidir. )

Matrix filminde Ajan Smith, Morpheus'un kafasını iki eliyle sıkarak şunu söyler;

"Bana Zion'un kodu lâzım. Biliyorum ki o senin bu kafanın içinde."

"Zion"'un ( Zi ( Tanrı ) + on ( Gibi olan, Üzerinde ) Kodu = "Tanrısallığın / İlahsallığın Kodu" Zionism = Tanrısalcılık

Ayrıca Bkz.

20 Temmuz 2020 Pazartesi

Yaşlı ve İhtiyar 

"Yaş" kelimesi "Yıl" ve "Islak" anlamlarına gelen bir kelime olup, kelimenin bu iki anlamı içermesi ilahi kozmik bilginin sembolü olan su vasıtasıyla yükselme, bilgilenme ve yıllanma kavramlarına bir işaret niteliği taşımakta gibidir.

"Yaşlanmak" fiili de yıllanmak ve olgunlaşmak anlamını vermektedir.

"İhtiyar" kelimesi ise "Hiyerat"* ( Seçim ) kelimesinden türemiş olup "Seçme, Seçilmiş olma" anlamına gelmektedir. İhtiyar kelimesi özünde "yaşı çok ilerlemiş" anlamını içernemektedir. "İhtiyari" kelimesi de "Seçime bağlı, mecburi olmayan" anlamına gelmektedir.

* Batı dillerindeki "Hiyerarşi" ( Seçime dayalı sistem ) kelimesi de "Hiyerat" kökünden türemiş bir kelimedir.

28/68 - Ve rabbüke yahlüku ma yeşaü ve yahtar ma kane lehümül HIYERAH sübhanellahi ve teala an ma yüşrikun

( Ve Rab’bin ne dilerse yaratır ve seçer. Onlara tercih, SEÇME hakkı yoktur. Allah yücedir ve o ortak koştuklarının üzerindedir. )

Bu bağlamda "Yaşlı" ve "İhtiyar" kelimelerinin halk arasında hiç dikkate alınmayan "Bilgelik" ve "Seçilmişlik" anlamlarını da düşünmek gerekmektedir. Zira bir insanın ilahi sistem tarafından ileri yaşlara eriştirilmesi aslında onun, birçok olgu ve olayı deneyimlemek ve bilgilenmek üzere seçildiği anlamına gelmektedir.

19 Temmuz 2020 Pazar

Vardavar Yortusu

Bugün Ermenilerin "Vardavar Yortusu*" kutlanmaktadır. Vartavar kelimesi "Vard"** ( Gül ) ve "Var" ( Yükselen, Işık saçan, Parlak, Yanan ) kelimelerinden oluşmaktadır. Yortunun konsepti Nuh Tufanı sonrasında yağan ilk yağmurla hayatın yeniden başlamasının ve Mesih İsa'nın öğtencilerinin önünde ışık saçarak değişmesinin insanların birbirlerini ıslatatması suretiyle sembolik olarak kutlanmasıdır.


Su, bilginin, saflığın vev yaşamın sembolü olup Gusül Abdesti ve Vaftiz olarak bilinen suya dayalı ritüeller de özde sudan yaşam enerjisi alınmasını, saflaşmayı ve ruhsal temizlenmeyi sembolize etmektedir.

* "Yortu" kelimesi Arapça'daki "Yordam" ( Yerine getirme, Edâ, Gösteriş ) kelimesinin farklı telaffuz edilmiş halidir.

** Ermenice'deki "Vard" ( Gül ) kelimesi Arapça'deki "Verd" kelimesidir. Bu kelime Rahman suresinin 37. ayetinde zikredilmekte ve "göğün gül gibi olması" kavramlarıyla birlikte kullanılmaktadır. Bu durum ortak bir kök bilgiye işaret etmekte gibidir.

55/37 - Fe izen şakkates semaü fe kanet VERDeten ked dihan

( Böylece gök yarılıp da kırmızı yağ gibi GÜL renginde olduğunda, )

"Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun."

İncil'in aşağıdaki ayetinde Mesih İsa,  "Beni bir daha göremeyeceksiniz." ifadesiyle "İkinci Gelişi" olarak sembolize edilen insanlığın kolektif bilinç yükselişini tanımlamaktadır. 

40 Matta 23-39 Size şunu söyleyeyim: "Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!" diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz." 

Ayette yer alan "Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!" cümlesi içerdiği kavramlar itibarıyla Kur'an'ın ilk suresi olan Fatiha suresinin ilk ayetine ve Hz. Muhammed'e işaret etmektedir.

1/1 - BİSMİLLAHir rahmanir rahim

( Şefkatli, merhametli ALLAH'IN İSMİ İLE, )

Hz. Muhammed insanlara besmele ile yani "Allah'ın ismi ile" gelmiş olup, Muhammed kelimesi de "Övülmüş" anlamına gelmektedir. 

Mesih İsa'nın Hz. Muhammed'in gelişini bildirmesi Saff suresinin 6. ayetinde yer almaktadır.

61/6 - Ve iz kale ıysebnü meryeme ya beni israile inni resulullahi ileyküm musaddikan li ma beyne yedeyye minet tevratı ve mübeşşiren bi RESULİN YE'Tİ MİN BA'Dİ İSMÜHU AHMEDU fe lemma caehüm bil beyyinati kalu haza sihrun mübin

( Ve zamanında Meryem oğlu İsa "Ey İsrailoğulları, kesinlikle ben size, Tevrat' tan o benden öncekini doğrulayıcı ve BENDEN SONRA İSMİ AHMED* OLARAK GELECEK RESULÜ müjdeleyici olarak Allah' ın resulüyüm. Böylece onlara açık deliller ile geldiğinde "Bu apaçık sihirdir." dediler. )

* Ahmed = Çok övülesi

İncil'in Yuhanna suresinin aşağıdaki ayetinde de Mesih İsa kendisinden sonraki haberci resulü bildirmektedir.

43 Yuhanna 16-7 Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O'nu size gönderirim.

43 Yuhanna 16-8 O gelince günah, doğruluk ve gelecek yargı konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir:

"N" harfindeki gizli anlam

Latince, Yunanca, İngilizce, Fransızca ve Almanca'da "Bir"* kelimesi sırasıyla "Unus /  Enas / One / Un / Eins" olarak yazılmaktadır. Bu kelimelerin hepsi Türkçe'deki "On" kelimesiyle fonetik uyum arzetmekte olup hepsi de "N" kökünden türemişlerdir. "On" sayısının nümerolojik değerinin "Bir" sayısını vermesi de nümeroloji olgusuna yönelik ilahi bir işaret gibi görünmektedir.

* Türkçe'deki "Bir" kelimesi ise Arapça'da ki "Ber" ( Yaratmak, Üzerine, İyilik ) kelimesiyle de ilintili görünmektedir. Ayrıca Türkçe'de de yer alan "Beri / Beri de" kelimesi "Öne çıkan, Ayrışan" anlamlarını içermektedir.

58/9 - Ya eyyühellezine amenu iza tenaceytüm fe la tetenacev bil ismi vel udvani ve ma'sıyetir resuli ve tenacev bil BİRRİ vet takva vettekullahelleziy ileyhi tuhşerun

( Ey o inananlar, gizli fısıltılı konuştuğunuzda, günahı, düşmanlığı ve resule isyanı gizli fısıltılı konuşmayın. İYİLİĞİ ve sakınmayı gizli fısıltılı konuşun. )

2/54 .... fe tubu ila BARİiküm .... ( ..... o halde YARATICINIZa tabi olun. ... )

Öte yandan İngilizce'deki "On" kelimesi "Üstte, Üstünde, Üzerinde" anlamını vermekte olup, batıni açıdan "Allah'ın BİRLİĞİ ve herşeyin ÜZERİNDE oluşu" kavramı ilintisi söz konusu olabilir.

Türkçe'de yer alan aşağıdaki bazı kelimeler de "N" kökünden türemiş olup hepsi de "Büyüklük, Çokluk, Nicelik ve Öncelik" anlamlarını içermektedir.

En = Ölçüdeki artı veya eksi yöndeki büyüklüğük, çokluk, Bir nesnenin geniş boyutu

An / -ı = Önceden olan ( ANane, ANterior ( Öndeki, Ön ( İng. ) )

Ün = Çok tanınma

Ön* = En baştaki, En ilerideki

* Fransızca'da UN ( Bir ) ÖN okunur.

Un = Ekmeğin ana maddesi ( Fransızca'daki "Un" ( Bir ) kelimesi ilintisi kuvvetle muhtemeldir.

Ana = İlk olan, Öz olan Ayrıca

Arapça'da kelimenin sonuna gelen AN eki kelimeyi ÇOĞUL yapar yani miktar olarak büyütür, yükseltir. ( Örnek: Âlim, ÂlimAN )

Arapça'da "An" kelimesi uzağı gösteren işaret ismi olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca Arapça'da "An" kelimesi, İngilizce'deki "On" ( Üzerinde, Üstünde ) kelimesiyle aynı anlama da gelmektedir. Örnek;

35/34 - Ve kalül hamdü lillahillezı ezhebe ANnel hazın inne rabbena le ğafurun şekur

( Ve "Övgü, ÜZERİmizden hüznü gideren Allah içindir. Kesinlikle Rab’bimiz affedendir, şükredeni karşılıklandırandır." derler. )

18 Temmuz 2020 Cumartesi

DNA'yı Kelimeler ile programlamak

Biliminsanları kelime frekansları kullanılarak DNA'nın yeniden programlanabileceğini, hastalıkların ortadan kaldırılabileceğini ve insan bedeninde maddi değişim sağlamanın mümkün olabileceğini ispatlamışlardır. 

Yapılan araştırmalar DNA'nın, kelimelerin bir yansıması olduğunu, kelimelere odaklanarak yapılan her türlü frekans yükseltme seansının ( konsantrasyon, meditasyon, hipnoz, dua ) DNA üzerinde değişim sağlayıcı etkisi olduğunu ve DNA sisteminin işleyişinin dillerdeki grammer kurallarına benzediğini ortaya koymaktadır.


https://www.earth-matters.nl/74/10667/dna/scientist-dna-reprogrammed-words-frequencies.html

https://www.earth-matters.nl/74/10667/dna/scientist-dna-reprogrammed-words-frequencies.html

http://lapensinemutine-english.eklablog.com/how-dna-is-reprogrammed-by-words-and-frequencies-a170330116

Ruhun da maddenin de özü olan kelime frekanslarının DNA ve beden üzerindeki etkisine ve yaratılışın kaynak kodunun kelimeler olduğuna Kur'an'da muhtelif ayetlerde dikkat çekilmektedir.

2/117 - Bedıus semavati vel ard ve iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun

( O gökleri ve yeri yaratandır. İş yapılası olduğunda, kesinlikle ona "Ol." der de o olur. ) 

3/45 - İz kaletil melaiketü ya meryemü innellahe yübeşşiruke bi KELİMETİN minhü ismühül mesıhu ıysebnü meryeme vecıhen fid dünya vel ahırati ve minel mükarrabın 

( Zamanında melekler, "Ey Meryem, kesinlikle Allah sana kendinden KELİMEYİ müjdeliyor ki onun ismi Meryemoğlu mesih İsa’ dır. Dünyada ve ahirette saygındır ve yakınlaşanlardandır." dediler. )

4/171 ..... innemel mesıhu ıysebnü meryeme rasulüllahi ve KELİMETÜH elkaha ila meryeme ve ruhun minhü .....

( ..... Meryem oğlu İsa Mesih, kesinlikle Allah' ın resulü, Meryem'e atmış olduğu KELİMESİ ve O’ndan ruhtur. .... )

10/82 - Ve YÜHIKKALLAHÜL HAKKA Bİ KELİMATİHI ve lev kerihel mücrimun

( Ve suçlular hoşlanmasalar da, ALLAH GERÇEĞİ KELİMELERİ İLE  GERÇEKLEŞTİRİR. )

17 Temmuz 2020 Cuma

Gerçek Terfi

"Terfi" kelimesi "Yükselme, Yükseliş" anlamına gelen ve "Raf" ( Yükselmek, Yükseltmek ) fiilinden türemiş bir isimdir. Türkçe'deki "Raf" ( Üstüne nesne konan yüksek platform ) kelimesi de aynı köktendir.

Halk arasında "Terfi" ( Yükseliş ) kelimesi doğrudan "Çalıştığı kuruluşta, şirkette bir üst kademeye yükselmek" olarak algılanmaktadır. Maalesef materyalist ve şeytani sistemdeki "Terfi" sadece ve sadece "Diğer insanlar / çalışanlar üzerinde yetki ve tahakküm gücü elde etmekten" ibarettir. Zira "birilerinin üzerine yükselmek o birilerini aşağılamak" anlamına gelmektedir. Böyle bir "Terfi" arzusunda olanlar ilahi nizamdaki ruhsal tekâmül süreci itibarıyla büyük bir yanılgı içindedirler. Zira insanlığı tahakküm altına alıp köleleştirmek için kurulmuş bir sistem içerisindeki "Terfi" ruhi ve batıni açıdan "Tenzil" anlamına gelmektedir. Öte yandan bu şeytani sistem içindeki batıl terfi süreçlerinin zulme, adaletsizliğe ve haksızlığa ne denli vesile olduğu da ayrı bir gerçektir.

İnsanların nihai kurtuluşunu sağlayacak olan gerçek ve rahmani terfi ise ilimde, idrakte ve imanda tezahür etmesi gereken ve üst alemlere geçiş vesilesi olacak ilahi terfidir. 

Kur'an'da "İlahi Gerçek Yükselme" konusundan şöyle bahsedilmektedir.

6/83 - Ve tilke huccetüna ateynaha ibrahıme ala kavmih NERFEU deracatin men neşa' inne rabbeke hakımün alim

( Ve bu, kavmi üzerine İbrahim'e verdiğimiz delilimizdir. Dilediğimiz kimseyi derecelerle YÜKSELTİRİZ. Kesinlikle Rab’bin hakimdir, bilendir. )

7/176 - Ve lev şi'na le RAFA'NAHÜ  biha ve lakinnehu ahlede ilel erdı vettebea hevah fe meselühu ke meselil kelb in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhü yelhes zalike meselül kavmillezıne kezzebu bi ayatina faksusıl kasasa leallehüm yetefekkerun

( Ve şayet dileseydik onu onlarla YÜKSELTİRDİK. Lakin kesinlikle o yere girdi ve kendi hevesine tabi oldu. Artık onun misali o köpeğin misali gibidir. Üzerine yüklensen de solur, bıraksan da solur. Bu, ayetlerimizi yalanlayan kavmin misalidir. O halde bu hikayeyi anlat. Umulur ki fikrederler. )

19/57 - Ve RAFA'NAHÜ mekanen aliyya

( Ve onu yüksek mekana YÜKSELTTİK. )

35/10 - Men kane yürıdül ızzete fe lillahil ızzetü cemıa ileyhi yas'adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfeuh vellezine yemkürunes seyyiati lehüm azabün şedıd ve mekru ülaike hüve yebur

( Kim üstün kudreti istiyorsa, saygınlık üstün kudret tümüyle Allah içindir. Temiz kelime O’na yükselir. İyi işler de onu yükseltir. O kötülüklerle tuzak kuranlar, şiddetli azap onlaradır. İşte onların tuzağı, o batıp dağılır. )

Ayette gerçek yükselişin "Temiz kelime" yani "Temiz varlık" olmak yoluyla gerçekleşebileceği aldatıcı dünya hayatında üstünlük, kudret ve yükselme arzulayanların azaptan kurtulamayacakları bildirilmektedir.

40/15 - RAFIUD deracati zül arş yülkır ruha min emrihı ala men yeşaü min ıbadihı li yünzira yevmet telak

( Dereceleri arşa, tahta YÜKSELTİR. Karşılaşma gününden uyarmak için emrinden ruhu dilediği kimsenin üzerine atar. )

58/11 - Ya eyyühellezine amenu iza kıle leküm tefessehu fil mecalisi fefsehu yefsehillahu leküm ve iza kılenşuzu fenşuzu YERFE'ıllahullezine amenu minküm vellezine utül ilme derecatin vallahü bima ta'melune habir

( Ey o inananlar, size "Meclislerde yer açın." denildiğinde yer açın. Allah size yer açar. "Kalkın." denildiğinde kalkın ki Allah sizden o inananları ve o ilim verilenleri derecelerle YÜKSELTSİN. Allah ne yaptığınızdan haberdardır. )

Ayette gerçek yükselişin iman ve ilim vesilesiyle vuku bulacağı bildirilmektedir.

27/31 - En la TA'LU* aleyye ve'tunı müslimın

( Benim üzerime ULULANMAYIN ve bana teslim olanlar olarak gelin. )

38/75 - Kale ya iblısü ma meneake en tescüde li ma halaktü bi yedeyy estekberte em künte MİNEL ALİN*

( "Ey İblis, seni kuvvetimle yarattığım için yere  kapanmaktan ne men etti? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa ULULANANLARDAN MI oldun?" dedi. )

* "Yüksek, Yüce, Ulu" anlamına gelen bir diğer kelime de "Ali" kelimesidir. Tanrı, ilah anlamına gelen "El" kelimesi de aynı "L" kökündendir.

Ayetlerde "ululuk, yükseklik" arzusunda olanların esas itibarıyla Allah'a karşı bu yanlış zihniyette oldukları ve bu yanlışta İblis'in tesirlerinin de varlığından bahsedilmektedir.

16 Temmuz 2020 Perşembe

Kozmik Bilanço

Bilindiği üzere Bilanço, "Varlıkların" ve "Kaynakların" durumunu gösteren ve denge / eşitlik arzetmesi gereken muhasebesel bir tablodur. Bilanço kelimesinin kökeni Fransızca'daki "Balance" ( Denge ) kelimesi olup bir Bilanço denklemi özetle şöyle oluşur. 
Varlıklar ( Dönen V. + Duran V. + Maddi Olmayan Duran V. ) = Kaynaklar

Bilanço denklemindeki kavramlar, ilahi nizamdaki kozmik dengeyi oluşturan kavramlar ile benzerlik arzetmektedir.

Dönen Varlıklar = Reenkarnasyon döngüsüne tabi tekâmüle konu varlıklar ( İnsan, Hayvan, Bitki )

Duran Varlıklar = Dönen Varlıklara yaşam ortamı sağlayan varlıklar ( Gezegenler, Yıldız Sistemleri )

Maddi Olmayan Duran Varlıklar = Ruhlar 

Kaynaklar* = Spiritüalizmde Ünite veya Kaynak olarak tanımlanan Allahü Teala'nın yaratılış rızası

* Bilançodaki "Varlıklar", "Kaynaklar" vasıtasıyla temin edilmektedir. Kaynaklar ise "Yabancı Kaynaklar" ve "Öz Kaynaklar" olarak ikiye ayrılmakta olup ilahi nizamda elbetteki Allahü Teala'nın tesirleri yani "Öz Kaynak" dışında bir kaynak söz konusu değildir.

İlahi nizamdaki muhasebe sistemini tasvir eder nitelikte olan bazı ayetler kavram bazında şöyledir.

DÖNEN VARLIKLAR

10/34 - Kul hel min şürakaiküm men yebdeül halka sümme yüıydüh kulillahü yebdeül halkü sümme YÜIYDÜHU fe enna tü'fekun

( De ki: "Ortaklarınızdan yaratışı ortaya çıkarıp başlatan, sonra onu döndüren kimse var mıdır?" De ki: "Yaratışı Allah başlatır sonra onu DÖNDÜRÜR. O halde nasıl döndürülürsünüz?" )

İLAHİ HESAP MUTABAKAT SİSTEMİ

14/51 - Li yecziyellahü külle nefsin ma kesebet innellahe serıul hısab

( Allah her nefsin karşılığını o kazandığıyla verir. Kesinlikle Allah hızlı hesaplayandır. ) 

17/14 - İkra' kitabek kefa bi nefsikel yevme aleyke HASIBA

( Kitabını oku. O gün nefsin, HESAP GÖRÜCÜ olarak sana yeter. )

21/47 - Ve nedaul MEVAZINEL KISTA li yevmil kıyameti fe la tuzlemü nefsün şey'a ve in kane miskale habbetin min hardelin eteyna biha ve kefa bina HASİBIN

( Ve ayağa kalkış günü için ADİL TARTILAR kurarız. Böylece nefse şey kadar bile zulmedilmez. Eğer hardalın tohum tanesi ağırlığında dahi olsa onu getiririz. Biz HESAP GÖRÜCÜ  olarak kafiyiz. )

57/25 - Lekad erselna rusulena bil beyyinati ve enzelna meahumul kitabe vel MİZANE li yekumen nasu bil kıstı ve enzelnel hadide fihi be'sun şedidun ve menafiu lin nasi ve li ya'lemallahu men yensuruhu ve rusulehu bil ğaybi innallahe kaviyyun aziz

( Resullerimizi deliller ile gönderdik. İnsanların ölçülü olmaları için onunla birlikte kitabı ve ÖLÇÜYÜ indirdik. İçinde insanlar için şiddetli azap, zorluk ve fayda olan demiri de indirdik. Allah' ın, O’na ve resullerine gıyabında yardım edenleri bilmesi içindir. Kesinlikle Allah kuvvetlidir yücedir. )

MUHASEBE KAYITLARI

45/29 - Haza kitabuna yentıku aleyküm bil hakk inna künna nestensihu ma küntüm ta'melun

( Bu kitabımız size gerçeği konuşur. Kesinlikle biz o yapmakta olduklarınızı kaydetmekteydik. )

VARLIK DEĞERLENDİRME

101/6 - Fe emma men sekulet mevazınüh

( Böylece ama kimin ölçüleri, tartıları ağır gelirse. )

101/7 - Fe hüve fi ıyşetir radıyeh

( Böylece o hoşnut eden hayatın içindedir. ) 

101/8 - Ve emma men haffet mevazınüh

( Ve ama kimin ölçüleri, tartıları hafif gelirse. ) 

101/9 - Fe ümmühu havıyeh

( Böylece onun aslı, anası haviyedir, ıssız ateştir. )

BORÇLANMA VE İLAHİ FAİZ

57/11 - Men zellezi yukridullahe kardan hasenen fe yuda'ıfehu lehu ve lehu ecrun kerim

( Kim Allah’a güzel borç verirse, onu ona kat kat artırır. Faydalı ödül de onadır. )

14 Temmuz 2020 Salı

Darb kelimesi

"Darb" kelimesi aşağıda belirtildiği üzere muhtelif anlamlar içeren ilginç bir kelimedir. 

1- Beyan etmek / Vurgulamak
2- Vurmak
3- Uzaklaşmak, Gezmek, Uzaklaştırmak, Gezdirmek
4- Örtmek, Kondurmak

"Darb" kelimesinin bu farklı anlamlarda kullanıldığı ve çoğunlukla yanlış tercümeye maruz kalan ayetler şöyledir.

1- Beyan Etmek / Vurgulamak anlamında 36/13 - VADRİB lehüm MESELEN ashabel karyeh iz caehel murselun

( Onlara, zamanında gönderilenlerin geldiği şehirlerin sahiplerinin MİSALİNİ BEYAN ET. ) 

4/34 - Er ricalü kavvamune alen nisai bima faddalellahü ba'dahüm ala ba'dın ve bima enfeku min emvalihim fes salihatü kanitatün hafizatün lil ğaybi bima hafızallah vellatı tehafune nüşüzehünne fe ızuhünne vehcüruhünne fil medaciı VADRİBUHÜNNE fe in eta'neküm fe la tebğu aleyhinne sebıla innellahe kane aliyyen kebira

( Allah’ ın bazılarını bazılarına üstün kılmasından ve mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde koruyan ve gözetendirler. İyileri, saygılı durup itaat edenler, Allah’ ın korumasından dolayı gaybı, gizli olanı koruyanlardır. O geçimsizliklerinden korktuklarınıza, onlara öğüt verin. Onları yataklardan ayırın VE ONLARI UZAKLAŞTIRIN, ONLARA BEYAN EDİN. Eğer size itaat ederlerse onların üzerine yol aramayın. Kesinlikle Allah uludur, büyüktür. )

2- Vurmak anlamında

24/31 ..... ve LA YADRİBNE bi ercülihünne li yu'leme ma yuhfıne min zınetihinn .....

( ..... Süslerinden o gizlediklerini bildirmek için ayakları ile VURMASINLAR. .... )

3- Gezmek / Gezdirmek anlamında

2/273 - Lil fükaraillezıne uhsıru fı sebılillahi la yestetıy'une DARBEN FİL ERDI yahsebühümül cahilün ağniyae minet teaffüf ta'rifühüm bi sımahüm la yes'elunen nase ilhafa ve ma tünfiku min hayrin fe innellahe bihı alim

( O YERDE GEZMEYE istidatları olmayan, Allah yolunda mahsur kalmış fakirleri, iffetli namuslu olduklarından dolayı cahiller onları zengin sanarlar. Onları simalarından tanırsın. İsrarla isteyerek insanlara sual etmezler. Hayırlısından ne harcarsanız kesinlikle Allah onu bilendir. )

4- Örtmek / Kondurmak anlamında

24/31 ..... ve YADRİBNE bi humurihinne ala cüyubihinne .....

( ...... Örtülerini, bezlerini yakalarının, koyunlarının üzerine dolayıp ÖRTSÜNLER ..... )

O gün vezir bulamazsın.

"Vezir" kelimesi "Yük taşıyan, Yüklenici" anlamına gelen ve "Vizr" ( Yük, Ağırlık ) kökünden türemiş bir kelimedir. Kur'an'da bu kelime "Günah" kelimesine atfen de kullanılmıştır. Dünya hayatında yapılan amellerin karşılığının idrak edildiği ahir günde ( Yevmel Ahıri ) hiç kimsenin hiç kimseyi önceden olduğu gibi vezir ( yüklenici ) tayin edemeyeceği, her amelin karşılığının bizzat alınacağı bildirilmektedir. Her insan iyiliklerinden de kötülüklerinden de bilfiil sorumlu olacaktır. O gün dostluk, arkadaşlık, akrabalık kalmayacaktır.

Ancak inkârda ve şirkte ileri gidenlerin durumunun daha ağır olduğu, ilimsizce ve nefsaniyetle tabi olduklarının da günah yüklerini taşıyacakları bildirilmektedir. 

Konuya ilişkin ayetler şöyledir.

23/101 - Fe iza nüfiha fis suri fe la ensabe beynehüm yevmeizin ve la yetesaelun

( Borunun içine üflendiğinde, o gün onların aralarında akrabalık kalmaz ve birbirlerini sual edemezler. )

6/164 - Kul e ğayrallahi ebğıy rabben ve hüve rabbü külli şey' ve la teksibü küllü nefsin illa aleyha ve TEZİRÜ VAZİRATÜN VİZRA UHRA sümme ila rabbiküm merciuküm fe yünebbiüküm bima küntüm fıhi tahtelifun

( De ki: "O herşeyin Rab’bi iken, Rab olarak Allah’tan başkasını mı arayayım? Her nefis kendi üzerine olması haricinde kazanmaz. Kendi YÜKÜNÜ TAŞIYAN BAŞKASININ YÜKÜNÜ TAŞIMAZ. Sonra dönüşünüz Rab’binizedir. Artık o hakkında ihtilaf etmiş olduğunuzu size haber verir." )

17/15 - Men ihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe innema yedıllü aleyha ve LA TEZİRÜ VAZİRATÜN VİZRA UHRA ve ma künna müazzibıne hatta neb'ase rasula

( Kim yönlenirse kesinlikle nefsi için yönlenir. Kim saparsa kesinlikle onun üzerine sapar. Kendi YÜKÜNÜ TAŞIYAN BAŞKASININ YÜKÜNÜ TAŞIMAZ. Biz resul gönderene kadar azap eden olmayız. )

35/18 - Ve LA TEZİRÜ VAZİRATÜN VİZRA UHRA ve in ted'u müskaletün ila hımliha la yuhmel minhü şey'ün ve lev kane za kurba innema tünzirullezıne yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve ekamus salah ve men tezekka fe innema yetezekka li nefsih ve ilellahil mesır

( Ve YÜKÜNÜ TAŞIYAN BAŞKASININ YÜKÜNÜ TAŞIMAZ. Eğer yükü ağır gelen, onu yüklenip taşımaya çağırsa, şayet yakını bile olsa ondan hiçbir şeyi yüklenip taşımaz. Kesinlikle o Rab’lerinin korkusunu gıyabında duyanları ve duaya kalkanları uyarırsın. Kim temizlenirse, böylece kesinlikle nefsi için temizlenir. Dönüş yeri Allah’adır. )

53/38 - En LA TEZİRÜ VAZİRATÜN VİZRA UHRA  
( YÜKÜNÜ TAŞIYAN BAŞKASININ YÜKÜNÜ TAŞIMAZ diye. )

16/24 - Ve iza kıle lehüm maza enzele rabbüküm kalu esatırul evvelın

( Ve onlara "Rab’biniz ne indirdi? denildiği zaman "Evvelkilerin masalları." dediler. )

16/25 - Lİ YAHMİLU EVZARAHÜM kamileten yevmel kıyameti VE MİN EVZARİLLEZİNE YÜDILLUNEHÜM bi ğayri ılm e la SAE MA YEZİRUN

( Ayağa kalkış gününde, YÜKLERİNİ VE ONLARI İLİMSİZCE SAPTIRMIŞ OLANLARIN DA YÜKLERİNİ tamamen YÜKLENİP TAŞIMALARI İÇİNDİR. İyi bilin ki O YÜKLENİP TAŞIDIKLARI KÖTÜDÜR. )

13 Temmuz 2020 Pazartesi

Dünya A.Ş. ?!

Tek Dünya Devleti yapısını öngören ve Yeni Dünya Düzeni ( YDD ) adı verilen küresel zulüm ve kölelik sistemi esas itibarıyla birçok insanın her gün giriş kartını "düt" diye öttürerek market kasasından geçen mal* gibi içine girdiği mikro köle evi olan "şirket" sisteminin makro düzeyde planlanan halidir.

* Şirketlerde kullanılan "Human Resources" ( İnsan Kaynakları ) terimi de insanın küresel şeyranlarca alınıp satılabilir ve harcanabilir bir mal addedildiğinin delili niteliğindedir.

Evvelce "Şirk ve Şirket Aldatmacası" başlıklı bölümde irdelendiği üzere Allah'ın insanlara eşit olarak bahşettiği nimetlerin gasp edilmesi ve kula kulluk ve para karşılığında insanlara azar azar verilmesi esasına dayalı olarak kurulan şirketler haksızlık, hırsızlık, adaletsizlik, zulüm, hırs, kin, nefret, kıskançlık, kibir gibi düşük negatif frekansların jeneratörleri olarak işlev görmektedirler. İnsanlığın frekans yükselmesi ve ruhsal tekâmülü, şirketlerden yayılan negatif ve bloke edici frekanslarla engellenmeye çalışılmaktadır. Bu dogmatik aldatma sistemi insanlara öylesine benimsetilmiş ve insanlar bu sisteme öylesine alıştırılmışlardır ki bu şirketlere hizmet etmenin sosyal statü edinmek ve topluma hizmet etmek olduğuna inandırılmışlardır. 

Bloke edici frekanslar nedeniyle kalpleri ile görme yeteneğini ( vicdanlarını ) kaybetmiş olan insanlar bu şirketlere hizmet ederek aslında dünyadaki kan ve gözyaşının dolaylı müsebbipleri olduklarını idrak edememektedirler.

Medyatik ve sistemin kendilerine aldatıcı güç verdiği bazı kişilerin şu söylemleri söz konusu hedefi tanımlar niteliktedir.

"Ülkenin şirket gibi yönetilmesi lâzım." 

"Dünyayı finans sektörü yönetmeli."

YDD, küresel ölçekte "paranın" tek değer kavramı, "satanizmin" de tek din olmasını öngörmektedir. Nefsani arzularını ve heveslerini ilah edinmiş, maddi menfaat ve para için herşeyi yapmaya meyilli insanların da YDD'nini oluşturan toplum olması planlanmaktadır. Bu toplumun da sürekli birbirleriyle rekabet halinde tutulması, birbirleriyle yarıştırılması ve ayrışması istenmektedir. Bir cehalet sürüsüne indirgenmiş bu toplumun Dünya A.Ş.'nin asgari ücretli memurları / köleleri olması öngörülmektedir.

Küresel Sosyalizm söylemiyle zikredilen ancak Sosyalizm Görünümlü Küresel Diktatörlük'ten başka bir şey olmayan bu düzeni planlayanlar için kavramlar farklı anlamlar içermektedir.

Vatan / Dünya = Arsa
Devlet = Şirket
Küresel Aileler = Patron
Vatandaş / İnsan = Memur / Köle / Mal

Bu planın gerçekleşmemesi, insanların nefsani heveslerini ilah edinmeyi bırakmalarına, eşitlik, adalet ve iyilik için yardımlaşmalarına ve "ben" yerine "biz" kavramını içselleştirmelerine bağlıdır.

25/43 - E raeyte men ittehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekıla

( O hevesini ilahı edineni gördün mü? O halde, sen onun üzerine vekil mi olursun? )

5/2 ...... ve teavenu alel birri vet takva ve la teavenu alel ismi vel udvani vettekullah innellahe şedıdül ıkab

( ....... İyilik ve sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan sakının. Kesinlikle Allah azabı şiddetli olandır. )

35/29 - İnnellezine yetlune kitaballahi ve ekamus salate ve enfeku min ma razaknahüm sirran ve alaniyeten yercune ticaraten len tebur

( Kesinlikle o Allah' ın kitabını okuyanlar, duaya kalkanlar ve o onları rızıklandırdıklarımızdan gizlice ve açıkça harcayanlar kesinlikle batmayan ticareti umarlar. )

Stockholm Sendromu

Bir insanın, kendisine zulmedene, kendisini aşağılayana karşı zaman içinde sempati duyması ve bağlanması fenomenine Stockholm Sendromu adı verilmektedir. ( Sendromun ismi İsveç'in Stockholm şehrinde gerçekleşen bir banka soygununda rehin alınan bir kadının soyguncuya bağlanması vakasından kaynaklanmaktadır. )

Bu sendroma Zuhruf suresinin 54. ayetinde işaret edilmektedir.

43/54 - FESTEHAFFE kavmehu fe ETAUH innehüm kanu kavmen fasikın

( Böylece kavmini KÜÇÜMSEDİ de ONA İTAAT ETTİLER. Kesinlikle onlar günahkarlar kavmi oldular. )

Al'i İmran suresinin 119. ayetinin ilk cümlesi de yine sendrom tanımı gibidir.

3/119 - Ha entüm ülai TÜHIBBUNEHÜM VE LA YÜHIBBUNEKÜM ve tü'minune bil kitabi küllih ve iza lekuküm kalu amenna ve iza halev addu aleykümül enamile minel ğayz kul mutu bi ğayzıküm innellahe alimün bi zatis sudur

( Ha sizler öylesiniz ki, kitabın hepsine inanmanıza rağmen ONLARI SEVERSİNİZ DE ONLAR SİZİ SEVMEZLER. Size rastladıklarında, "İnandık." derler. Yalnız kaldıklarında ise, kinden, öfkeden üzerinize parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kininizle, öfkenizle ölün." Kesinlikle Allah göğüslerin sahip olduğunu bilendir. )

Bugün küresel çapta kurgulanan olaylarla ( Terör, Ekonomik kriz, Salgın vb. ) insanlara zulmedilmekte, çaresizlik duygusu açığa çıkarılmakta ve insanların, tüm bunları kurgulayarak zulmeden ve insanlara nefret besleyen küresel çeteye "kurtarıcı" gibi biat etmesi yani Stockholm Sendromu'nun tezahürü sağlanmaya çalışılmaktadır. Sendrom geliştirici bu yöntem travma bazlı zihin kontrolü vasıtasıyla ölümüne sadık müridlerin yaratıldığı gizli tarikat ve cemiyetlerde kullanılan yöntemin makro düzeydeki uygulamasıdır.

Bu kitlesel sendromu aşabilmenin yegane yolu ise ilmi artırmak ve kolektif bilinci tesis etmektir.


12 Temmuz 2020 Pazar

Ayasofya meselesi

"Ayasofya* Kilisesinin camiye dönüştürülmesi" bir ibadethane imkânı oluşturulmasının yanısıra, esas itibarıyla kadim bir hata olan "dinin bölünmesi / dinde ayrışma / dinde gruplaşma" olgusunu fiilen tahrik eden ve provoke eden bir uygulama olmuştur.

* Ayasofya kelimesi "Hagia" ( Kutsal ) ve "Sophia" ( Bilgi ) kelimelerinin birleşmesinden oluşmakta ve "Kutsal Bilgi" anlamına gelmektedir.

Evvelki bölümlerde Yahudi ( Yahudiye'de yaşayan ) ve Nasıralı ( Nasıra'da yaşayan ) kelimelerinin belirli bir coğrafi bölgede yaşayan insanları tanımladığına, ayrı ayrı din isimleri olmadıkları defaatle belirtilmişti. Keza Musacılık ( Musevilik ), İsacılık ( İsevilik ) ve Muhammedcilik ( Muhammedilik ) gibi bölünmelerin batıllığı ve irrasyonelliğine de değinilmişti.

Bakara suresinin 62. ayetinde nereli olursa olsun "Allah'a ve ahiret gününe inananların" bir olduğu vurgulanmaktadır.

2/62 - İnnellezine amenu vellezine hadu ven nesara ves sabiıne min amene billahi vel yevmil ahıri ve amile salihan fe lehüm ecruhüm ınde rabbihim ve la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun 

( Allah’a ve sonraki güne inananlardan ve iyilikler yapanlardan olan o inanan Yahudilere, Nasıralılara ve Sabiilere, artık onlara Rab’lerinin indinde kesinlikle ödülleri vardır. Onlara korku yoktur. Onlar hüzünlenmezler. )

Dinde bölünme olmaması ve daima birleştirici olunması gerektiği de ayetlerle bildirilmektedir.

2/27 - Ellezine yenkudune ahdellahi min ba'di mısakıh ve yaktaune ma emerallahü bihı en yusale ve yüfsidune fil ard ülaike hümül hasirun

( O verdikleri sözleri sonrasında Allah’a olan ahdini bozanlar ve Allah’ ın birleştirilmesini emrettiğini kesip ayıranlar ve yerde bozgun yapanlar, işte onlar hasarlananlardır. )

6/159 - İnnellezine ferreku dınehüm ve kanu şiyean leste minhüm fı şey' innema emruhüm ilellahi sümme yünebbiühüm bima kanu yef'alun 

( O dinlerini ayıranlar ve gruplar, bölükler olanlar, onlardan sana asla bir şey yoktur. Kesinlikle onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra onlara o yaptıklarını haber verir. )

Hacc suresinin 40. ayetinde ise ismi ne olursa olsun "İçinde Allah'ın isminin çokça anıldığı yerlerin eş olduğu" ve Allah tarafından daima korunacağı bildirilmektedir.

22/40 - Ellezine uhricu min diyarihim bi ğayri hakkın illa en yekulu rabbünellah ve lev la def'ullahin nase ba'dahüm bi ba'dın LE HÜDDİMET SAVAMİU VE BİYEUN VE SALEVATÜN VE MESACİDÜ YÜZKERU FIHESMÜLLAHİ KESIRA ve le yensurannellahü men yensuruh innellahe le kaviyyün azız

( Onlar sadece "Rab’bimiz ancak Allah' tır." dediler diye gerçek dışı olarak yurtlarından çıkarıldılar. Şayet Allah insanları birbirleriyle savmasaydı İÇİNDE ALLAH'IN İSMİNİN ÇOKÇA HATIRLANDIĞI MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR VE MESCİDLER YIKILIR EZİLİRDİ. Kesinlikle Allah kendisine yardım edenlere yardım eder. Kesinlikle Allah kuvvetlidir yücedir. )

Ayette geçen "Biya" ( Kiliseler ) kelimesi ( "Bia" kelimesinin çoğulu ) özü itibarıyla "Bağlanma, Yönelme, Meyletme" anlamlarını içermekte olup, "İnsanların bağlandıkları, yöneldikleri, toplandıkları yer" kavramıyla da "Kilise"* anlamını vermektedir. ( "Biat" kelimesi de "Bağlanma" anlamını içermektedir. )

Keza "Camî" ve "Kilise"* kelimeleri özlerinde aynı anlamı taşımaktadırlar.

Cami : Arapça "Cem" ( Toplanma ) kelimesinden türemiş olup ( Toplayan, Toplanma Yeri" anlamına gelmektedir.

Kilise : Yunanca "Ecclesia"* ( Toplayan, Toplanma ) kelimesinden türemiş olup "Toplayan, Toplanma, Toplanma Yeri" anlamına gelmektedir.

* "Kilise" kelimesi "Ecclesia" kelimesinin Türkçe telaffuzu olup, Türkçe'deki "Eğilmek" kelimesindeki "Eğl" kökü ile "Ecclesia" kelimesindeki "Eccl" kökünün özdeş olması kuvvetle muhtemeldir. Zira "Eğilmek" eylemi de "Bir yöne meyletmeyi, bir yönde toplanmayı" ifade eden bir kavramdır.

Ayrıca "Secde" ( Yere kapanma ) kelimesi de "Vücudun eğilmek suretiyle belirli bir yönde toplanması" eylemini tasvir etmektedir.

22/40 kodlu ayetteki "Mesacid" kelimesi "Secde" kökünden türemiş olup "Yere kapanma yeri" anlamına gelmektedir. Yani "Kiliseden camiye dönüştürmek" cümlesi semantik açıdan batıl ve irrasyonel olmaktadır.

Öte yandan ilahi kozmik bilgilerin indirildiği, ruhun ve vicdanın temsilcisi olan "Kalbin" gerçek ve tek ibadethane olduğu, bina niteliğindeki mekanların sadece maddi semboller olduğu samimiyetle inanan insanlar tarafından zaten çok iyi bilinmektedir.

İnkâra zorlananlar

Allahü Teala'nın gaffur ( affeden ) ve rahim ( merhametli ) sıfatının en büyük delillerinden biri "kalbinde iman olmasına rağmen yanlış söylem ve davranışa zorlananlara" karşı da bu sıfatlarını tecelli ettirmesidir. Zira insan, ruhsal tekâmül yolunda muhtelif nefsani tesirlerin veya zalim zorlamaların etkisiyle istemeden de olsa yanlış söylem veya davranışta bulunabilmektedir.

Bu noktada önemli olan o insanın kalbinde samimiyetle inancı ve takvayı taşıyor olmasıdır. Buna en çarpıcı örnek olarak inkâra ( yanlış söylem, yalan, ahlaksız davranış vb. ) ailesinin, yakınlarının ölümü ile tehdit edilen inançlı ve iyi işler yapan bir insan verilebilir. Böyle bir durumda bu insanın, yakınlarını feda etmek suretiyle ferdi kurtuluşunu mu önceliklendirmesi gerekir yoksa ailesinin ve yakınlarının selametini mi önceliklendirmesi gerekir? İşte bu aşamada insanın referans merci vicdanı olacaktır. Samimiyetle inanan bir insan olması nedeniyle, Allah'ın izni ve rızasıyla, vicdan mekanizması onu, içinde bulunduğu koşullar özelinde bir muhasebe yapmaya sevkedecek ve ona en doğru kararı aldıracaktır. Zira yapmaya zorlandığı husus ile tehdit edildiği husus arasındaki kıyas da büyük önem arzetmektedir.

İnkâra zorlanma meselesi Nahl suresinin 106. ayetinde bildirilmiştir.

16/106 - Men kefera billahi min ba'di ımanihı İLLA MEN ÜKRİHE ve kalbühu mutmeinün bil ımani ve lakin men şeraha bil küfri sadran fe aleyhim ğadabün minellah ve lehüm azabün azım

( Kalbi inanç ile tatmin olduğu halde, ZORLANANLAR HARİCİNDE, kim inancından sonra Allah' ı inkar ederse ve lakin kim göğsünü inkara açarsa, artık onların üzerine Allah’tan öfke vardır. Büyük azap onlaradır. ) 

Tabi bu konu çok hassas olup istismara da açıktır. Zira kendisini zorlanmış göstererek bilinçli şekilde ve nefsani ihtiraslara yenik düşerek günah işleyenler çoğunluktadır. Ancak Allahü Teala göğüslerin sahip olduğunu bilen ( Alimus zatis sudur ) olduğundan hükmü de şüphesiz adil olmaktadır.

11 Temmuz 2020 Cumartesi

Ahde vefa ve tekâmül döngüsü

İnsan her bedenlenme ( enkarnasyon ) döngüsü öncesinde ruhsal tekâmülü için gerekli kader kurgusunu seçer, bu hususta ilahi sistem ile ahdleşir, kendisine verilen ilahi kozmik bilinç emanetini yüklenir ve gerekeni yapacağına yani bu bilinci yükselteceğine ve ruhen tekâmül edeceğine söz verir. 

Bedenlenme süreci sonunda ( aslında yeni bir "olum" olan "ölüm" akabinde ) ise spatyomda ( A'raf ) artık kaba madde değil süptil madde Öz Varlık halindeyken bedenlenme sürecindeki icraatlarının öz değerlendirmesini yapar. Bir anlamda kendisini ( nefsini ) hesaba çeken insan iyilikleri sonucunda oluşan pozitif frekansların ( huzur, sevinç, mutluluk, sevgi ) ve kötülükleri sonucunda oluşan negatif frekansların ( ıstırap, üzüntü, öfke, azap, nefret ) duygusal sonuçlarını çok yoğun bir şekilde deneyimler.

Spatyomdaki duyguların çok yoğun olmasının nedeni insanın bu ortamda sadece ve sadece nefsiyle yüzleşmesi ve hiçbir dış tesire maruz kalmamasıdır. Bu durum rüyada hissedilen yoğun duygulara benzemektedir. ( "Kabir azabı" olarak anılan olgu spatyomdaki negatif duyguların bir tasviridir. )

Spatyom süreci sonundaki değerlendirmede Öz Varlık ( Ruhun madde alemi olan kainattaki temsili ) gereken ruhsal tekâmül seviyesine ulaşmış ise tekrar bedenlenmez ( reenkarne olmaz. ) ve üst yarı süptil boyuta ( Cennet / Sirius ) geçiş yapar. Ancak gereken ruhsal tekâmül seviyesine ulaşamamış ise yeniden enkarne olmak suretiyle eksiklerini gidermek üzere yeni kader kurgusunu seçer, bu hususta ilahi sistemle mutabık olup ahdleşir ( söz vererek ) ve reenkarne olarak ( yeniden bedenlenerek ) dünyaya gönderilir. Tekâmül seviyesi yetersizliğiyle sonuçlanan her döngü sonunda döngü tekrarlanır. Her insan büyük kozmik döngü içinde ortalama 600-700 kere bedenlenir.

Yukarıda özetlenen süreç bileşenlerine ilişkin bilgileri içeren bazı ayetler şöyledir.

A- İnsanın Emaneti Yüklenmesi

33/72 - İnna aradnel emanete ales semavati vel erdı vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan innehu kane zalumen cehula

( Kesinlikle göklere, yere ve dağlara emaneti biz gösterdik de onu yüklenip taşımaya yanaşmadılar, direttiler, çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Kesinlikle o zalimdir cahildir. )

B- İnsanın Allah'a Verdiği Ahde Vefa Etmesinin Beklenmesi 

16/91 - Ve evfu bi ahdillahi iza ahettüm ve la tenkudul eymane ba'de tevkıdiha ve kad cealtümüllahe aleyküm kefıla innellahe ya'lemü ma tef'alun

( Ve ahdettiğinizde, Allah’a ahdinize vefa edin. Yeminlerinizi, onları sağlamlaştırmanızın ardından bozmayın. Allah' ı üzerinize kefil kıldınız. Kesinlikle Allah ne yaptığınızı bilir. ) 

C- İnsanın Ahdini Unutması Vakası

20/115 - Ve lekad ahıdna ila ademe min kablü fe nesiye ve lem necid lehu azma

( Ve önceden Adem' e ahdettik de unuttu. Onda azim bulamadık. )

D- A'raf ( Spatyom ) Haline Geçiş

7/46 - Ve beynehüma hıcab ve alel a'rafi ricalün ya'rifune küllen bi sımahüm ve nadev ashabel cenneti en selamün aleyküm lem yedhuluha ve hüm yatmeun

( Ve onlar arasında perde vardır. Yüksek mevki üzerinde hepsini simalarından tanıyan adamlar vardır. Cennet sahiplerine "Selam üzerinize olsun." diye seslenirler. Henüz oraya girmemişlerdir ve fakat umut etmektedirler. ) 

E- İnsanın Nefsinin Hesap Görücü Olması 

17/14 - İkra' kitabek kefa bi nefsikel yevme aleyke hasıba 

( Kitabını oku. O gün nefsin, hesap görücü olarak sana yeter. )

F- Değerlendirme Mekanizması ve Reenkarnasyon

23/102 - Fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun

( Artık kimin ölçüleri, tartıları ağır gelirse, işte onlar iflah olurlar. )

23/103 - Ve men haffet mevazınühu fe ülaikellezine hasiru enfüsehüm fı cehenneme halidun

( Ve kimin ölçüleri, tartıları hafif gelirse, işte onlar nefislerini hasarlandırırlar. Cehennemin içinde ebedidirler. )

Ayetlerde belirtilen Cennet, ruhsal tekâmül seviyesi yeterli olanların intikal edeceği üst yarı süptil boyut yani Sirius, Cehennem ise ruhsal tekâmül seviyesi yeterli olmayanların reenkarne olacakları ( tekrar bedenlenecekleri ) kaba madde boyutu yani Dünya'dır.

Akleden kalp, mana ve maneviyat

Ruhun da maddenin de özünün kelime olduğu hususuna evvelki bölümlerde defaatle değinilmişti. Dolayısıyla kelimenin anlamının yani "mananın" idraki ruhsal tekâmül sürecindeki en temel olgudur. Mana, maneviyatın özü olup, maneviyat da "mananın kalben idraki" söz konusu olduğunda tezahür eden bir olgudur. Dolayısıyla Manayı bilmeyen maneviyattan yoksundur.

İnsanların çoğu kullandıkları bir çok kelimenin gerçek anlamını bilmemekte, kelimeleri halk arasında kabul edilegelmiş anlamlarına istinaden ve hatta bundan da habersiz şekilde dogmatik ve robotik şekilde kullanmaktadırlar. Kullanılan kelimenin anlamını yani manasını bilmemek o kelimenin kalben hissedilmemesine sadece söylenmiş olmak için söylenmesine sebebiyet verir ki bu durumda o söz batıl olur. Kelimenin anlamı bilinmesine rağmen hissetmeden yani gerçek duyguları yansıtmayacak şekilde söylenmesi ise ikiyüzlülük ve yalan olgularının tezahürüne sebebiyet verir. Bu husus Kur'an'da "Kalbinde olmayanı ağzıyla söyleyenler" ifadesiyle bildirilmektedir.

3/167 - Ve li ya'lemellezine nefeku ve kıle lehüm tealev katilu fı sebılillahi evidfeu kalu lev na'lemü kıtalen letteba'naküm hüm lil küfri yevmeizin akrabü minhüm lil ıman yekulune bi efvahihim ma leyse fı kulubihim vallahü a'lemü bima yektümun

( Ve o ikiyüzlülük yapanları bilmesi içindir. Onlara "Allah yolunda savaşa gelin veya müdafaya geçin." denildi. "Şayet savaşmayı bilseydik, size tabi olurduk." dediler. Onlar o gün, inanç yerine inkara onlardan daha yakındırlar. O kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylerler. Allah neyi gizlediklerini bilir. )

48/11 - Se yekulü lekel mühallefune minel a'rabi şeğaletna emvalüna ve ehluna festağfir lena yekulune bi elsinetihim ma leyse fi kulubihim kul fe men yemlikü leküm minellahi şey'en in erade biküm darran ev erade biküm nefa bel kanellahü bima ta'melune habıra

( Araplardan geri kalanlar sana "Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Haydi bize af iste." diyecekler. O kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: "Size zararı isterse veya size faydayı isterse, size Allah’tan bir şeye kim malik olabilir, güç yetirebilir. Bilakis Allah ne yaptığınızdan haberdardır." )

Kalp, ruhun kaba madde alemi dünyadaki temsili ve bilginin yerleştiği haznedir, veri deposudur. Bu nedenle Kur'an'da "İmanın kalbe yerleşmesi" ve "Kitabın vahiy kanalıyla kalbe indirilmesi" ifadeleri yer alır. 

26/193 - Nezele bihir ruhul emın
( Onu güvenilir ruh indirdi. ) 

26/194 - ALA KALBİKE li tekune minel münzirın
( Uyarıcılardan olman için SENİN KALBİNE, ) 

Halk dilindeki "Kalpsiz" sıfatının "Duygusuz, vicdansız, merhametsiz" anlamında söylenmesi de kalbin, ilmi ve ruhi frekansların temsilcisi olduğunu ispat eder niteliktedir. Bu husus Kur'an'da "Kalpleri katılaşanlar", "Kalbi mühürlü olmak" ve "Gözler değil kalpler kör olur." ifadeleriyle bildirilmektedir.

22/53 - Li yec'ale ma yülkış şeytanü fitneten lillezıne fı kulubihim meradun vel kasiyeti kulubühüm ve innez zalimıne le fı şikakın beıyd

( O şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri katılaşanlara sınav kılmak içindir. Kesinlikle zalimler uzak, derin bir ayrılık, kopukluk içindedirler. )

2/7 - Hatemallahü ala kulubihim ve ala sem’ıhim ve ala ebsarihim ğışaveh ve lehüm azabün azim

( Allah’ ın mühürü onların kalplerinin ve kulaklarının üzerindedir ve gözlerinde de perde vardır. Büyük azap onlaradır. )

22/46 - E fe lem yesıru fil erdı fe tekune lehüm kulubün ya'kılune biha ev azanün yesmeune biha fe inneha la ta'mel ebsaru ve lakin ta'mel kulubülletı fis sudur

( O halde yerde gezmiyorlar mı? Onu akıl etmeye kalpleri veya onu duymaya kulakları olsun. Kesinlikle gözler kör olmaz ve lakin göğüslerin içindeki o kalpler kör olur. )

Ayrıca ve çok dikkat çekici olmak üzere 22/26 kodlu ayette "Kalp ile akletme" ifadesi yer almaktadır. Yani esas itibarıyla akletme, idrak ve manayı özümseme prosesinin kalp vasıtasıyla olduğu bildirilmektedir. Bu bağlamda kalbin bilgi deposu ve idrak merkezi, beynin ise, kalp vasıtasıyla anlamlandırılan veriyi işleyen bir  işlemci niteliği arzettiği ortaya çıkmaktadır. 

A'raf suresinin 179. ayetinde de "Anlama" eyleminin "Kalp" vasıtasıyla gerçekleştiği bildirilmektedir.

7/179 Ve lekad zera'na li cehenneme kesiran minel cinni vel insi LEHUM KULUBUN LA YEFKAHUNE BİHA ve lehum a'yunun la yubsirune biha ve lehum azanun la yesmeune biha ulaike kel en'ami bel hum edall ulaike humul ğafilun

( Ve cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için bıraktık. ONLARIN KALPLERİ VARDIR, ONLARLA ANLAMAZLAR. Onların gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibidirler. Bilakis daha da sapmışlardır. İşte onlar habersizlerdir. )

Bilimsel araştırmalar kalbin beyinle 4 yollu iletişimi olduğunu ve aslında kalbin beyni kontrol ettiğini ortaya koymaktadır. Zira kalp, beynin kontrol etmediği tek organ olup aksine beynin işlevselliği doğrudan kalbe bağlıdır. Ayrıca ana rahmindeki embriyonun ilk gelişen organı da kalptir.

1- Nörolojik ( Sinirsel frekansların iletimiyle )
2- Biyokimyasal ( Hormonlar ve nötroileticiler ile )
3- Biyofiziksel ( Dalga basıncıyla )
4- Enerjik ( Elektromanyetik alan etkileşimiyle )

https://www.heartmath.org/research/science-of-the-heart/heart-brain-communication/

https://patch.com/michigan/dexter/bp--your-heart-controls-your-brain


Bir başka araştırma ise "Kalbin idrak ve bilgi depolama" merkezi olduğunu ispatlar niteliktedir.

1- Kalpten beyine bilgi ileten 40,000 duyusal nöron bulunmaktadır. Bu nedenle biliminsanları kalbi "Küçük Beyin" olarak adlandırmaktadırlar.

2- Kalp, içerdiği nöronlar sayesinde beyinden bağımsız olarak öğrenebilmekte, hatırlayabilmekte ve karar alabilmektedir.

3- Kalp aktivitesi beyin aktivitesinden 60 kat daha güçlü bir elektriksel alan ve 5,000 kat güçlü bir elektromanyetik alan oluşturmaktadır.

4- Kalbin elektromanyetik alanı sadece EKG işleminde vücuda takılan elektrotlarla değil vücuttan birkaç adım öteden dahi ölçülebilmektedir.

5- İki insanın elektromanyetik alanları birbirleriyle etkileşime geçebilmekte, birinin kalbinin enerjik aktivitesi diğerinin beyin dalgaları vasıtasıyla ölçülebilmektedir.

6- Kalbin ve beynin elektriksel faaliyetleri senkronize edilebilmekte olup bu "coherence" fenomeni üst seviye organ fonksiyonelliği ve gelişmiş immün sistem ile ilintilendirilmektedir.

http://www.swcs.net.au/heart.htm

Halk arasında yaygın olan "Kalbinin sesini dinlemek", "Vicdansız / Kalpsiz", "Taş Kalpli" gibi ifadelerin ezoterik kökeni de kalbin esas idrak ve duygu merkezi olduğu gerçeğini desteklemektedir. Kalp komuta merkezi, Beyin ise işlemci niteliğindedir. Bilgisayarın işlemcisi komut almadan faaliyet gösteremez. Bir bilgisayar işlemcisi, içinde önceden kayıtlanmış komut listesini kullanarak "dışarıdan gelen komutlara göre" işlem yapar. İşte insan beyni de kompleks sinir yapısını ve kendisinde yaratılıştan kayıtlı komutlardan faydalanarak kalpten gelen ( dışarıdan gelen ) komutları icra eder. "İstek" komutu kalpten gelir. Halk arasındaki "İçimden gelmek", "Gönülden istemek / Kalpten istemek" söylemleri de Kalbin ana komuta merkezi olduğu gerçeğine dayanmaktadır.



10 Temmuz 2020 Cuma

Büyü mü? Maddi menfaat beklentisi mi? 

Döngü sonunun idrak edildiği bu süreçte dikkat çeken en ilginç fenomen maddi çokluğa, haksız güce ve tahakküme vasıta olan "yanlışlığı, günahı, ahlaksızlığı ve suç olduğu aşikâr olanı destekleme ve savunma" eğilimidir. Bu fenomen psikolojide "Delusion"* ( Delüzyon ) yani "Doğruluğu her türlü delil ile desteklenen bir olguyu yanlış addedip reddetme ve yanlışı ve yanlışı yapanı destekleme" sendromu olarak tanımlanmaktadır.

Ayrıca Bkz.


* Delusion ... De ( -sız ) + ludere ( oyun ) ... "Oyunu bozma"

Negatif ve şeytani tesir frekanslarının ( Büyü ) sebep olduğu "Delüzyon" fenomeni Kur'an'da "Gerçeği istememek" ve "Doğru yolu görüp onu yol edinmemek" ifadeleriyle yer almaktadır. 

23/70 - Em yekulune bihı cinneh bel caehüm bil hakkı ve ekseruhüm lil hakkı karihun

( "Onda cinlik var." mı diyorlar? Bilakis onlara gerçek ile geldi. Onların çoğunluğu gerçek için isteksizdirler, zorlanıp hoşlanmayanlardır. ) 

7/146 - Seasrifü an ayatiyellezine yetekebberune fil erdı bi ğayril hakk ve in yerav külle ayetin la yü'minu biha ve in yerav sebıler rüşdi la yettehızuhü sebıla ve in yerav sebılel ğayyi yettehızuhü sebıla zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilın

( Yerde haksızca kibirlenenleri ayetlerimden men edeceğim, uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri görseler dahi onlara inanmazlar. Eğer doğru yolu görürlerse onu yol edinmezler. Eğer yanlış yolu görürlerse onu yol edinirler. Bu kesinlikle onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan habersiz olmalarındandır. )

Delüzyon konusu İncil'de de "yanıltıcı inanç" kavramıyla şöyle bildirilir.

53 2 Selanikliler 2-11 İşte bu nedenle Tanrı yalana kanmaları için onların üzerine güçlü bir yanıltıcı inanç gönderiyor.

Bu konu gündeme geldiğinde bir çok kişi şu söylemde bulunmaktadır;

"Büyüden falan değil maddi menfaat beklentisinden"

Ancak, bir insanın "maddi menfaat nedeniyle gerçeği reddetmesi" durumuna sebebiyet veren zaten büyünün kendisidir. Büyü, negatif frekansların idraki bloke etmesi, hipnotik ve yanıltıcı bir algı yaratması halidir. Bu nedenledir ki insan gerçeği, doğruyu reddedip kendisini helake ve ıstıraba sürükleyecek olan maddi menfaati yani yanlış olanı tercih etmektedir. İlmi eksikliği, korkusu ve şüphesi olan bir çok insan dahil oldukları ortamlarda sistematik büyü operasyonlarına maruz kalmakta ve bambaşka kişilere dönüştürülmektedirler.

"Onları yenemezsen, onlara katıl." ??!!

Elon Musk isimli küresel sistem görevlisi insan beynine çip takılmasını öngören Neuralink projesi kapsamında 28.08.2020 tarihinde bir etkinlik düzenleyeceğini ilan etmiştir. Etkinlik seçilen slogan şöyledir;

"Onları yenemezsen, onlara katıl."




Ne demektir bu? "Makineleri, robotları yenemezsen makine, robot ol." veya "Makinelerin kölesi ol."

Teknolojinin amacı insana savaşa açmak değil insana fayda sağlamaktır. Allah'ın bahşettiği ilim çerçevesinde teknolojiyi bizzat geliştiren insanın "teknolojiyi yenmesi" veya "teknolojiyle savaşması" gibi bir kavram olabilir mi?

İşte bu slogan esasında insana savaş açıp "insanı yenmeye çalışanın" kendileri olduğunu net olarak ortaya koymaktadır.

Peki insana kim savaş açar?

"İnsan olmayan şeytanlar ve onlara hizmet eden hipnozdaki insanlar".

Allahü Teala inkarcı şeytanların insanı "yenme" saplantısını Fussilet suresinin 26. ayetinde Kur'an misalini kullanarak bildirmiştir.

41/26 - Ve kalellezine keferu la tesmeu li hazel kur'ani velğav fıhi lealleküm tağlibun

( Ve o inkar edenler "Bu Kur'an' ı dinlemeyin ve okunurken boş konuşup gürültü yapın. Umulur ki yenersiniz." dediler. )

Ayette inkarcı şeytanların, insanların Kur'an'ı anlamalarını ve idraki yükselişlerini engelleyebilmek için "gürültü" yaptıklarından bahsedilmektedir. Ayetteki "gürültü" kelimesi bir sembol olup ilahi kozmik frekansların ( tesirlerin ) insana iletilmesini engelleyen negatif ve bloke edici şeytani frekansları simgelemektedir. İşte Neuralink projesi, insanın beynine takılacak çip ile beyin frekanslarına dışarıdan müdahale edilebilmesini ve frekansların manipüle edilerek idrak mekanizmasının bozulmasını öngören bir projedir. Batıni ve nihai hedef Allah yolundan saptırma ve köleleştirmedir. 

NeuraLink projesinin amacı Elon Musk'un söylediği gibi felç, Alzheimer, otizm, şizofreni vb. gibi zihinsel ve fiziksel hastalıklarî tedavi etmek değil aksine insan beynindeki kodları henüz çözülememiş gizli verilere ulaşmak, beynin "kullanılamayan" diye anılan bölümündeki bilgileri yapay zekâya aktarabilmektir. Bu noktada şeytanlar Enbiya suresinin 18. ayetine ters anlam yüklemek suretiyle "batılı gerçeğe atıp insanın beynini çıkartmayı" istemektedirler.

21/18 - Bel nakzifü bil hakkı alel batıli fe yedmeğuhu fe iza hüve zahık ve lekümül veylü min ma tesıfun ( Bilakis, gerçeği batılın üzerine atarız da onun beynini çıkarır. O zaman o yok olur. O vasfettiklerinizden dolayı sizlere vaylar olsun. )

Kur'an'da insanın şeytanlara karşı savaşmak durumunda olduğu ve insanın "sabırla" savaşması gerektiği şöyle beyan edilmiştir. 

4/74 - Fel yükatil fı sebılillahillezıne yeşrunel hayated dünya bil ahırah ve men yükatil fı sebılillahi fe yuktel ev yağlib fe sevfe nü'tıhi ecran azıma

( O halde o dünya hayatını ahirete satıp değiştirenler Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya yenerse ona yakında büyük ödül veririz. )

8/65 - Ya eyyühen nebiyyü harridıl mü'minıne alel kıtal in yekün minküm işrune sabirune yağlibu mieteyn ve in yekün minküm mietün yağlibu elfen minellezine keferu bi ennehüm kavmün la yefkahun

( Ey haberci, inananları savaşa kızıştır teşvik et. Eğer sizlerden sabreden yirmi kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler. Eğer sizlerden yüz kişi olursa, o inkar edenlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü kesinlikle onlar anlamayan kavimdirler. )

8/66 - El ane haffefellahü anküm ve alime enne fıküm da'fa fe in yekün minküm mietün sabiratün yağlibu mieteyn ve in yekün minküm elfün yağlibu elfeyni bi iznillah vallahü meas sabirın

( Şimdi Allah sizi hafifletti ve kesinlikle içinizde zafiyet olduğunu bildi. Böylece eğer sizlerden sabreden yüz kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler. Eğer sizlerden bin kişi olursa, Allah' ın izniyle ikibin kişiyi yenerler. Allah sabredenlerle birliktedir. )


9 Temmuz 2020 Perşembe

Nebula ve Dumansı Gök

Yıldız patlamaları sonucunda oluşan hidrojen ve helyum içerikli gaz ve toz bulutlarına "Nebula" ismi verilmektedir.



                                  Nebulalar

"Nebula" kelimesi Fransızca "Nebuleux" kelimesinin İngilizce'deki yazılışı olup "Dumansı" anlamına gelmektedir.

Fussilet suresinin 11. ayetinde yerin yaratılışı esnasında evrenin durumu tasvir edilmekte ve "Dühanün" ( Dumansı ) kelimesiyle nebulalara işaret edilmektedir. 

41/9 - Kul e inneküm le tekfurune billezı halekal ERDA fı yevmeyni ve tec'alune lehu endada zalike rabbül alemın

( De ki: "Kesinlikle siz, YERİ iki günde yaratanı inkar edecek ve O’na eşler mi oluşturacaksınız? Alemlerin Rab’bi budur." ) 

41/11 - Sümmesteva iles SEMAİ ve hiye DÜHANÜN fe kale leha ve lil erdı'tiya tav'an ev kerha kaleta eteyna taiın

( Sonra GÖĞE seviyelendi. O DUMANSIYDI. Ona ve yere "İsteyerek veya zorlanıp istemeyerek itaat edip gelin." dedi. "İsteyerek geldik." dediler. )

Hırsın hırsız titreşimleri

Arapça bir kelime olan "Hırs" kelimesi "Şiddetli ve aşırı istek, Öfke, Kızgınlık, Açgözlülük" anlamlarını taşımaktadır. Bu bağlamda hırs, arzunun ( isteğin ) saplantıya dönüşmüş, amacından sapmış hayırsız hali olarak da tanımlanabilmektedir.

Hırs kökünden türemiş diğer kelimeler şöyledir.

İhtiras = Hırslı olma
Haris = Hırslı olan
Ahras* = En hırslı olanlar * "Ahras" kelimesi 

Bakara suresinin 96. ayetinde, bir önceki ayetteki "Zalim" sıfatıyla ilintili olarak yer almaktadır. Yani hırsın zulme vasıta olan hayırsız negatif bir duygu frekansı olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu noktada "Hırs"ın, "Arzu"nun kontrolden çıkmış hali olduğu söylenebilir.

2/95 - Ve len yetemennevhü ebeden bima kaddemet eydıhim vallahü alimün biz ZALİMIN

( Ve o ellerinin sunduğundan dolayı, onu asla ebediyen temenni edemeyecekler. Allah ZALİMLERİ bilendir. )

2/96 - Ve le tecidennehüm AHRASAN NASİ ala hayah ve minellezine eşraku yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi en yüammer vallahü besırun bima ya'melun

( Ve kesinlikle onları hayatta İNSANLARIN EN HIRSLILARI olarak bulacaksın. O ortak koşanlardan her biri bin sene ömür sürmeyi arzular. Onlar uzun ömür sürerek o azaptan uzaklaşacak değillerdir. Allah o yaptıklarını görendir. )

İnsanları yarıştıran, nefsi tahrik eden, kıskançlık ve düşmanlık duygularını körükleyen ve negatif frekanstan beslenen küresel şeytanlar ise insanlara daima hırsı ve hırs olmadan başarı ve mutluluğa ulaşılamayacağı yalanını telkin etmektedirler. Oysa ki hırs frekansı insanlara yıkım ve ıstıraptan başka bir şey getirmemektedir. Tarih hırsları yüzünden hem kendilerini hem de toplumlarını helak etmiş zalimlerle doludur.

Hırsa dönüşmemiş "Arzu" ise insanlar için hayırlara vesile olan, onları gayelerine eriştiren bir frekanstır. Kur'an'da daima öğütlendiği üzere "Ortası bir yol edinmek" yani itidal insanlar için en uygun tutumdur. Zira iyiliğe vesile olabilecek bir hususta "Kerh" ( İsteksizlik ) de, "Hırs" da olumlu sonuç vermeyecektir. "Kerh" iyiliğin gerçekleşmesine mani olurken, "Hırs" ise amaçtan sapmaya neden olacaktır. İnsanlar için nihai amacın nefsaniyeti terk yoluyla ruhsal tekâmül olduğu düşünüldüğünde tamamen nefsani ve negatif nitelikli hırs duygusuyla gerçekleştirilen hiçbir icraatın amaca hizmet etmeyeceği aşikârdır. 

Hırs duygusunun nihai amaca hizmet etmeyeceği, ruhsal tekâmül açısından isteneni elde etmeye vesile olamayacağı Haberciye uyarı niteliğinde olan Nahl suresinin 37. ayetinde bildirilmektedir.

16/37 - İn TAHRIS ala hüdahüm fe innellahe la yehdı men yüdıllü ve ma lehüm min nasırın

( Eğer sen onların yönlenmeleri üzerine HIRSLI olsan bile, kesinlikle Allah saptırdığı kimseyi yönlendirmez. Onlara yardımcı yoktur. )

Ek bilgi : "Hırsız" kelimesi, "Hırs" kök kelimesi ile ilintili olmayıp "Hayır" kelimesiyle ilintilidir. "Hayırsız" kelimesi zaman içinde telaffuz evrimi geçirerek "Hırsız" halini almıştır. Ancak "Hırs"ın "Hayırsız" olduğu yani bir huzur ve mutluluğu çalan bir "Hırsız" olduğu da aşikârdır.:)