Allahü Teala'nın gaffur ( affeden ) ve rahim ( merhametli ) sıfatının en büyük delillerinden biri "kalbinde iman olmasına rağmen yanlış söylem ve davranışa zorlananlara" karşı da bu sıfatlarını tecelli ettirmesidir.
Zira insan, ruhsal tekâmül yolunda muhtelif nefsani tesirlerin veya zalim zorlamaların etkisiyle istemeden de olsa yanlış söylem veya davranışta bulunabilmektedir.
Bu noktada önemli olan o insanın kalbinde samimiyetle inancı ve takvayı taşıyor olmasıdır. Buna en çarpıcı örnek olarak inkâra ( yanlış söylem, yalan, ahlaksız davranış vb. ) ailesinin, yakınlarının ölümü ile tehdit edilen inançlı ve iyi işler yapan bir insan verilebilir. Böyle bir durumda bu insanın, yakınlarını feda etmek suretiyle ferdi kurtuluşunu mu önceliklendirmesi gerekir yoksa ailesinin ve yakınlarının selametini mi önceliklendirmesi gerekir? İşte bu aşamada insanın referans merci vicdanı olacaktır. Samimiyetle inanan bir insan olması nedeniyle, Allah'ın izni ve rızasıyla, vicdan mekanizması onu, içinde bulunduğu koşullar özelinde bir muhasebe yapmaya sevkedecek ve ona en doğru kararı aldıracaktır. Zira yapmaya zorlandığı husus ile tehdit edildiği husus arasındaki kıyas da büyük önem arzetmektedir.
İnkâra zorlanma meselesi Nahl suresinin 106. ayetinde bildirilmiştir.
16/106 - Men kefera billahi min
ba'di ımanihı İLLA MEN ÜKRİHE ve kalbühu mutmeinün bil ımani ve
lakin men şeraha bil küfri sadran
fe aleyhim ğadabün minellah ve
lehüm azabün azım
( Kalbi inanç ile tatmin olduğu
halde, ZORLANANLAR HARİCİNDE, kim inancından sonra Allah' ı inkar
ederse ve lakin kim göğsünü
inkara açarsa, artık onların
üzerine Allah’tan öfke vardır.
Büyük azap onlaradır. )
Tabi bu konu çok hassas olup istismara da açıktır. Zira kendisini zorlanmış göstererek bilinçli şekilde ve nefsani ihtiraslara yenik düşerek günah işleyenler çoğunluktadır. Ancak Allahü Teala göğüslerin sahip olduğunu bilen ( Alimus zatis sudur ) olduğundan hükmü de şüphesiz adil olmaktadır.
No comments:
Post a Comment