"Kapitalizm" ve "Emperyalizm" kelimelerinin etimolojik kök analizi ve anlamları şöyledir.
Capitalism ... Cap ( Baş ) + Ital ( -Çı ) + Ism ( -Lık ) .... "Başçılık" yani "Başa Birinin Geçmesi" / "Başta Sahip Olan Birinin Olması"
Imperialism ... Imper ( Emir ) + Ial ( Gibi olan ) ..... "Emir Verme Gibi Olan" yani "Tahakküm / İstibdad / Diktatörlük"
İnsanlığı mağdur eden, eşitliğe ve adil bir sistem yapılanmasına imkan tanımayan şeytani bir sistem olan Kapitalist & Emperyalist sistemin özü, siyasi, sosyal ve finansal gücün tek merkezde toplanması ve tüm sistemin o gücü elinde bulunduranlar tarafından sevk ve idare edilmesine dayanmaktadır. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana dünyaya hakim olan bu sistem, nimet kaynaklarının insanlar arasında eşit olarak paylaşılmasını engellemekte, İblis'in dünyadaki neferleri olan şeytanlardan oluşan belirli bir zümrenin bu nimetleri gasp etmesine ve insanları kendilerine köle haline getirmesine imkan vermektedir.
Bkz.
Ekonomi bilimindeki "Kıt Kaynaklar" kavramı dahi insanların bilinçaltına "Dünyada herkese yetecek kadar nimet yok." mesajını yerleştirmek amacıyla yine bu şeytanlar tarafından uydurulmuş bir cümledir. Oysa ki Fussilet suresinin 10. ayetinde Allahü Teala'nın yeryüzündeki nimetleri insanlar için "Eşit" olarak düzenlediği bildirilmektedir.
41/10 - Ve ceale fıha ravasiye min fevkıha ve barake fıha ve kaddera fıha akvateha fı erbeati eyyam SEVAEN lis sailın
( Ve "Orada, onun üstünde dağlar oluşturdu. Orada bereket verdi. Orada, gıdaları azıkları, araştıranlar için dört günde EŞİT OLARAK düzenleyerek ölçülendirdi." )
Bakara suresinin 212. ayetinde ise Allahü Teala'nın inananları hesapsızca rızıklandırdığı bildirilmekte ve "Kıt kaynaklar" kavramının batıllığı vurgulanmaktadır.
2/212 - Züyyine lillezıne keferul hayatüd dünya ve yesharune minellezine amenu vellezinettekav fevkahüm yevmel kıyameh vallahü yerzüku men yeşaü bi ğayri hısab
( Dünya hayatı o inkar edenler için süslendi. O inananlardan alay edinirler. Ayağa kalkış gününde o sakınanlar onların üstlerindedirler. Allah dilediği kimseyi hesapsızca rızıklandırır. )
Zuhruf suresinin 32. ayetinde ise nimetlerin, insanlar arasında eşit olarak bölüştürülmesi hususunda Vazifeli Varlıkların ( Meleklerin ) görevlendirildikleri bildirilmektedir. Ayette ayrıca, insanlar arasında adaletle hükmedilmesi ve nimetlerin adil bir şekilde paylaşılması amacıyla belirli konularda ilmen ve tekamülen daha ileride olanlara diğerlerinin de rızası ve mutabakatıyla yönlendirme ve yardımcı olma imkanı verildiğinden bahsedilmektedir. Bu son ifade asla ve asla "Birilerinin diğerleri üzerinde mutlak tahakküm ve istibdad kurması ve onları köleleştirmesi" anlamına gelmemekte olup, adil bir düzenin tesisi için yapılan bir görev taksimini tanımlamaktadır. Zira ayette yer alan "Ba'dahüm ba'dın" ifadesi "Bazılarının bazılarını" yani "Birbirlerini" anlamını taşımakta olup, sürekli tekamül halinde olan insanların karşılıklı olarak birbirlerini yönlendirdikleri, birbirlerine liderlik ettikleri demokratik bir sistemden bahsedilmektedir. Zira her bireyin bir diğerine göre üstün olduğu hususlar olduğundan bireyler karşılıklı ve sürekli olarak birbirlerini yönlendirmektedirler.
43/32 - E hüm YAKSİMUNE rahmete rabbik NAHNÜ KASEMNA beynehüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa'na ba'dahüm fevka ba'dın deracatin li yettehıze ba'duhüm ba'dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrun min ma yecmeun
( Rab’binin rahmetini onlar mı BÖLÜŞTÜRÜYORLAR? Dünya hayatında, onların aralarında geçimliklerini BİZ BÖLÜŞTÜRDÜK Bazılarının bazılarını buyruk vermek üzere edinmeleri için bazılarını bazılarının üstüne derecelerle yükselttik. Rab’binin rahmeti, o toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. )
16/71 Vallahü faddale ba'daküm ala ba'dın fir rızk fe MELLEZİNE FÜDDILU Bİ RADDI RİZKIHİM ALA MA MELEKET EYMANÜHÜM FE HÜM FIHİ SEVA'' e fe bi nı'metillahi yechadun
( Ve Allah, rızıklarda bazınızı bazınıza üstün kıldı. Ancak O ÜSTÜN OLANLAR RIZIKLARINI O ELLERİNİN MALİK OLDUKLARINA VERMEZLER Kİ ONDA EŞİT OLSUNLAR. Yani Allah' ın nimeti ile cihad mı ediyorlar? )
16/71 Vallahü faddale ba'daküm ala ba'dın fir rızk fe MELLEZİNE FÜDDILU Bİ RADDI RİZKIHİM ALA MA MELEKET EYMANÜHÜM FE HÜM FIHİ SEVA'' e fe bi nı'metillahi yechadun
( Ve Allah, rızıklarda bazınızı bazınıza üstün kıldı. Ancak O ÜSTÜN OLANLAR RIZIKLARINI O ELLERİNİN MALİK OLDUKLARINA VERMEZLER Kİ ONDA EŞİT OLSUNLAR. Yani Allah' ın nimeti ile cihad mı ediyorlar? )
Kendisinde,
nimeti insanlar arasında bölüştürme yetkisi olduğu inancına kapılarak şirk
günahını işleyen şeytanların temel gasp ve hırsızlık metodu kurdukları
bankacılık sistemidir. Bankacılık sistemi, "Para"* adı verilen ve
aslında mevcut olmayan bir olgu vasıtasıyla emeğin ve hakkın, bankaların da
sahibi olan şirketler** tarafından sürekli olarak sömürülmesini ve şirketlerin
sürekli olarak zengin kılınmasından ibarettir. Bir başka deyişle bankacılık
sistemi "Fakirden alıp zengine verme" sistemidir. Böylelikle toplumda
zengin ve fakir kavramları daim olmaktadır. Zaten bir toplumda zengin ve fakir
diye kavramların mevcut olması o toplumda mutlak surette gasp ve hırsızlığın
olduğu anlamına gelmektedir. ( * Bkz. “Money = Para = Mani = Engel”
başlıklı bölüm. ** Bkz. “Şirk ve Şirket Aldatmacası” )
Sömürü sisteminin üç temel parametresi bulunmakta olup bunlar istismar aracı olarak kullanılan "Faiz", "Vergi" ve "Enflasyon"*dur. Devlet tarafından, halkın ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla alınması gereken faiz ve verginin, mevcut kapitalist sistemde tekrar şirketlere geri döndürülmekte olduğu görülmektedir. Faiz ve Vergi tutarları şirketler tarafından mal ve hizmet fiyatlarına dahil edildiğinden sonuç itibarıyla söz konusu finansal yük sürekli olarak emek sahibi halkın üzerine binmekte ve böylelikle halk daimi olarak fakirleştirilmekte ve köleleştirilmektedir. Bir başka deyişle halkın sürekli çalışarak verdiği emek, kendisini sürekli köleleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır. ( * Enflasyon, halkın alım gücünün azalmasına ve ürün fiyatının artışına sebep olan şeytani bir tuzaktır. )
Bu çerçevede maddeler halinde şöyle bir özet yapılabilir.
1- Para kavramının ortaya çıkarılmasının temel amacı küçük bir azınlığın zengin, büyük çoğunluğun ise fakir kılınabilmesi ve bunun hep böyle devam etmesi sağlanarak toplumun sürekli baskı ve kontrol altında tutulmasıdır.
2- Emekçi çalışıp ürettiğini kendisini istihdam eden şirkete teslim etmektedir.
3- Şirket, devlete ve bankaya ödediği faizi ve vergiyi ürün fiyatına yansıtmaktadır.
4- Kendi emeği olan ürünü pazardan parayla satın almak zorunda bırakılan emekçi, fiyata yansımış olduğu için, faizi ve vergiyi de yine kendisi ödemektedir.
5- Faizi tahsil eden banka ve vergiyi tahsil eden devlet bununla tekrar yerel ve küresel şirketleri finanse etmektedirler. ( Bankalar da zaten bu şirketlerindir ve Devlet de zaten vergiyi etkin şekilde toplayamamaktadır! )
6- Küresel bazda Merkez Bankaları'nın mülkiyetinin önemli bir oranı, Federal Rezervin de ( FED ) sahibi olan ailelerde ( şirketlerde ) olduğu için Merkez Bankaları'nı aslında FED yönetmektedir. Parayı istedikleri kadar basıp sirkülasyona sokmakta ve istedikleri zaman da kriz çıkarabilmektedirler. Dolayısıyla Merkez Bankalarının rezervlerinin t zamanında ne kadar olduğu hep bir muammadır.
7- Bir ülkeye, FED kararıyla dışarıdan para enjeksiyonu yapılması ve bunun miktarı o ülkenin o an için küresel hedefler açısından performansına ve durumuna bağlıdır. Yani biraz kaba bir ifadeyle istenirse ölü bile diriltilebilmektedir.
8- Sonuç olarak, geçim derdiyle bu zulüm sistemi içinde emek vermek zorunda kalan emekçinin döktüğü her damla ter onu daha da köleleştirmektedir.
Bu çerçevede maddeler halinde şöyle bir özet yapılabilir.
1- Para kavramının ortaya çıkarılmasının temel amacı küçük bir azınlığın zengin, büyük çoğunluğun ise fakir kılınabilmesi ve bunun hep böyle devam etmesi sağlanarak toplumun sürekli baskı ve kontrol altında tutulmasıdır.
2- Emekçi çalışıp ürettiğini kendisini istihdam eden şirkete teslim etmektedir.
3- Şirket, devlete ve bankaya ödediği faizi ve vergiyi ürün fiyatına yansıtmaktadır.
4- Kendi emeği olan ürünü pazardan parayla satın almak zorunda bırakılan emekçi, fiyata yansımış olduğu için, faizi ve vergiyi de yine kendisi ödemektedir.
5- Faizi tahsil eden banka ve vergiyi tahsil eden devlet bununla tekrar yerel ve küresel şirketleri finanse etmektedirler. ( Bankalar da zaten bu şirketlerindir ve Devlet de zaten vergiyi etkin şekilde toplayamamaktadır! )
6- Küresel bazda Merkez Bankaları'nın mülkiyetinin önemli bir oranı, Federal Rezervin de ( FED ) sahibi olan ailelerde ( şirketlerde ) olduğu için Merkez Bankaları'nı aslında FED yönetmektedir. Parayı istedikleri kadar basıp sirkülasyona sokmakta ve istedikleri zaman da kriz çıkarabilmektedirler. Dolayısıyla Merkez Bankalarının rezervlerinin t zamanında ne kadar olduğu hep bir muammadır.
7- Bir ülkeye, FED kararıyla dışarıdan para enjeksiyonu yapılması ve bunun miktarı o ülkenin o an için küresel hedefler açısından performansına ve durumuna bağlıdır. Yani biraz kaba bir ifadeyle istenirse ölü bile diriltilebilmektedir.
8- Sonuç olarak, geçim derdiyle bu zulüm sistemi içinde emek vermek zorunda kalan emekçinin döktüğü her damla ter onu daha da köleleştirmektedir.
Faiz kelimesinin Kur'an'daki karşılığı "Riba" kelimesi olup, bu kelime "Herhangi bir karşılığı olmadan elde edilen fayda" anlamına gelmektedir. ( Batı dillerinde bu kelimenin karşılığı Rebate ( İng. ) ve Rabatt ( Alm. ) kelimeleri olup aynı kökten gelmektedir. )
2/275 - Ellezine ye'küluner RİBA la yekumune illa kema yekumüllezı yetehabbetuhüş şeytanü minel mess zalike bi ennehüm kalu innemel bey'u mislür riba ve ehallellahül BEY'A ve harramer RİBA fe min caehu mevızatün min rabbihı fenteha fe lehu ma selef ve emruhu ilellah ve men ade fe ülaike ashabün nar hüm fıha halidun
( O FAİZ yiyenler, onlara şeytanın dokunuştan çarptığı ayağa kalkanlar gibi olmasının haricinde ayağa kalkmazlar. Bu kesinlikle onların, "Alışveriş kesinlikle faizin aynısıdır." demelerindendir. Allah ALIŞVERİŞİ helal kıldı, FAİZİ haram kıldı. Kendisine Rab’lerinden öğüt gelip de ondan vazgeçene, geçmişte olanlar ona ve işi Allah’a dır. Kim adetine geri dönerse, işte onlar ateşin sahipleridirler. Onlar onun içinde ebedidirler. )
2/276 - Yemhakullahür RİBA ve yürbis sadekat vallahü la yühıbbü külle keffarin esım
( Allah FAİZİ imha eder, mahveder. Sadakaları bereketlendirir. Allah günahkar inkarcıların hiçbirini sevmez. )
Vergi kelimesinin Kur'an'daki karşılığı ise "Cizye" kelimesidir. Vergi, halkın ihtiyaçlarının karşılanması için halkın elde ettiği gelirden devlet tarafından alınan tutardır. Ancak yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı vergi uygulaması da sadece doğrudan halkın üzerine binen bir yükten ibaret olmaktadır.
9/29 - Katilüllezıne la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı minellezine utül kitabe hatta yu'tul CİZYETE an yedin ve hüm sağırun
( O kitap verilenlerden, Allah’a ve sonraki güne inanmayan, Allah' ın ve resulünün haram kıldığını haram kılmayan ve gerçek dini din edinmeyenlerle, onlar alçalmış olarak elden CİZYE verene kadar savaşın. )
İncil'in aşağıdaki ayetlerinde Vergi konusunun, yetkililer tarafından bir soygun sistemine dönüştüğü "Vergi görevlilerin günahkarlığı" kavramı ile dolaylı olarak bildirilmektedir.
40-Matthew-5-46 Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?
42-Luke-15-1 Bütün vergi görevlileriyle günahkârlar İsa'yı dinlemek için O'na akın ediyordu.
42-Luke-19-2 Orada vergi görevlilerinin başı olan, Zakkay adında zengin bir adam vardı.
42-Luke-3-12 Bazı vergi görevlileri de vaftiz olmaya gelerek, "Öğretmenimiz, biz ne yapalım?" dediler.
42-Luke-3-13 Yahya, "Size buyrulandan çok vergi almayın" dedi.
42-Luke-3-14 Bazı askerler de, "Ya biz ne yapalım?" diye sordular. O da, "Kaba kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın" dedi, "Ücretinizle yetinin."
Finansal sistemi köleleştirme aracı olarak kullanan şeytanların tutum ve davranışlarını tasvir eden Kur'an ayetleri şöyledir.
83/1 - Veylün lil mutaffifin ( Vay ölçüde tartıda hile yapanlar için, )
83/2 - İllezine izektalu alen nasi yestevfun ( Onlar insanlardan aldıklarında tam ölçerler. )
83/3 - Ve iza kalühüm ev vezenühüm yuhsirun ( Ve onlara ölçtüklerinde veya onlara tarttıklarında eksiltirler. )
3/75 - Ve min ehlil kitabi men in te'menhü bi kıntarin yüeddihı ileyk ve minhüm men inte'menhü bi dınarin la yüeddihı ileyke illa ma dümte aleyhi kaima zalike bi ennehüm kalu leyse aleyna fil ümmiyyıne sebıl ve yekulune alellahil kezibe ve hüm ya'lemun
( Ve kitap sahiplerinden kime kantarlarca yüklerle emanet edersen, onu sana iade eder. Bir dinarı onlardan kime emanet edersen, onun tepesinde sürekli dikilmeden onu sana döndürüp, iade etmez. Bu kesinlikle onların, "Okuma yazma bilmeyenler hakkında bize asla yol yok." demelerindendir. Onlar bile bile Allah’a yalan söylerler. )
102/1 - Elhakümüt tekasür ( Çokluk / Çokla övünme sizi alıkoydu, oyaladı. )
102/2 - Hatta zürtümül mekabir ( Kabirlere varıncaya kadar. )
104/2 - Ellezi cemea malen ve addedeh ( O malı toplayan ve onu adet adet sayan, )
104/3 - Yahsebü enne malehu ahledeh ( Malının onu ebedi kılacağını sanar. )
Olması gereken sistem ise her bireyin üretime, eğitime, hizmete kapasitesi, yetenekleri ve becerileri nispetinde maksimum katkı verdiği, bireylerin birbirlerini denetledikleri ve nihayetinde ürünlerden ve hizmetlerden eşit pay aldıkları bir sistemdir.
Olması gereken sistem ise her bireyin üretime, eğitime, hizmete kapasitesi, yetenekleri ve becerileri nispetinde maksimum katkı verdiği, bireylerin birbirlerini denetledikleri ve nihayetinde ürünlerden ve hizmetlerden eşit pay aldıkları bir sistemdir.
No comments:
Post a Comment