31 Mayıs 2018 Perşembe

Çift Yarık Deneyi - Raina ve Unzurna

Çift Yarık Deneyi, Kuantum Fiziği kapsamındaki bir fenomendir. Çift Yarık Deneyi esnasında, tek bir elektron birbirine paralel ve oldukça yakın çift yarığı olan bir düzleme gönderildiğinde kendisi ile girişim yapmak suretiyle bu iki yarıktan aynı anda geçmekte ve düzlemin arkasında yer alan panoda bir girişim deseni ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda madde diye tanımladığımız tanecik birden dalga formuna dönmekte ve her iki yarıktan da geçebilmektedir.

Ancak ortama, olayı gözlemleyen bir kamera ve/veya yarıkların arkasına bir manyetik detektör yerleştirilip, elektronun iki yarıktan aynı anda nasıl geçtiği tespit edilmeye çalışıldığında, bu defa elektron tanecik gibi hareket etmekte ve yarıklardan sadece birinden geçmektedir.

Bu fenomen, "elektron" adı verilen varlığın bilince sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bir başka deyişle kendsine "bakıldığını", kendisinin " gözlemlendiğini" algılayan bir elektronun davranışı değişmektedir. "Bakılmadığında / Gözlemlenmediğinde" iki yarıka da yönlenen elektron, "Bakıldığında / Gözlemlendiğinde" ise sadece tek yarıka yönlenmekte ve tek yarıktan geçmektedir.



Işık fotonları gözlemlendiklerinde çift yarıktan geçtikten sonra çoklu girişim deseni oluşturmamakta, çift yarık formunda yayılmaktadırlar.

Konu, Kur'an'ın aşağıdaki ayetleri kapsamında incelendiğinde, "Bakışın varlığı tek yola yönlendirmesi" gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

90/7 - E yahsebü en lem YEREhu ehad ( Onu kimse GÖRMEDİ mi sanar? )
90/10 - Ve hedeynahün nECDEYNİ ( Ve onu İKİ YOLA yönlendirdik. )

Ayette Allah'ın varlığı gördüğü ve varlığın iki yol seçeneği olduğu belitriliyor.

16/9 - Ve alellahi KASDUS SEBILİ VE MİNHA CAİR ve lev şae le hedaküm ecmeın ( Ve DOĞRU YOL Allah’a dır. ONDAN EĞRİ OLAN DA VARDIR. Şayet dileseydi sizi topluca yönlendirirdi. )

Bu ayette de varlıkların önünde "İki Yol" ( İki Yarık gibi ) seçeneği olduğundan bahsedilmektedir. 

2/104 - Ya eyyühellezine amenu la tekulu RAINA ve kul ÜNZURNA vesmeu ve lil kafirıne azabün elım (Ey o inananlar, "Bizi gör." demeyin ve "Bize bak." deyin ve dinleyin. Elim azap inkarcılar içindir. )

İnananlara "Bizi Gör" ( Raina ) yerine "Bize BAK" ( Unzurna ) demeleri nasihat edilmektedir. Zira, Allahü Teala zaten herşeyi görmektedir. Ancak varlıkların karışıklık içinde olmaması ve sadece O'nun doğru olan tek yoluna yönlenmeleri O'nun "BAKMASI" / GÖZLEMLEMESİ" sonucu gerçekleşebilmektedir. Aksi halde, Çift Yarık Deneyinin ilk aşamasındaki "Bakılmayan / gözlemlenmeyen Elektron" gibi çoklu ve karmaşık davranış içine girmektedirler.

"Bakılmak" ile "Doğru ve tek yola yönlendirilmek" arasındaki ilintiyi bildiren bazı ayetler ;

15/8 - Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izen MÜNZARİN ( Melekleri gerçek dışında indirmeyiz. O zaman BAKILANLAR, gözetilenler olamazlar. )

44/29 - Fe ma beket aleyhimüs semaü vel erdu ve ma kanu MÜNZARİN ( Gök ve yer onlar üzerine ağlamadı. Gözetilenler, BAKILANLARda olmadılar. )

"Görmek" eylemi istemsiz de gerçekleşebilen bir eylem iken "Bakmak" eylemi isteğe dayalıdır. Kişinin "Bakış" yönü doğrultusuna giren bir nesne görme isteği olmasa da kişi tarafından görülmek durumunda kalabilir. "Bakmadan görmek" fiziki anlamda mümkün olmayıp, görebilmek için öncelikle görülmesi istenen şeye bakılması gerekmektedir. Sık kullanılan "Dikkatli BAKARSAN görürsün." ifadesi bu açıdan önem arzetmektedir.








30 Mayıs 2018 Çarşamba

Akaşa Kayıtları ... Ana Kitap

Ezoterik okültizmde, evrene ve varlıklara ilişkin geçmişte, şimdiki zamanda ve gelecekteki tüm olay, düşünce, deneyim, duygu, sezgi, niyet ve kelime gibi olguların kayıtlandığı fiziksel olmayan plandaki sonsuz eterik bilgi hazinesi Akaşa Kayıtları olarak adlandırılmaktadır. Evrende meydana gelen hiçbir olay, hiçbir hareket yok olmayıp izlerini bırakmakta ve Vazifeli Varlıklar tarafından kaydolunmaktadır. Akaşa kelimesi Sanskrit kökenli bir kelime olup, "Eter" veya "Atmosfer" anlamına gelmektedir.

Kur'an'da yer alan konuya ilişkin ayetler aşağıda yer almaktadır.

36/12 - İnna nahnü nuhyil mevta ve NEKTÜBU ma kaddemu ve ASARUHÜM ve külle şey'in ahsaynahü fı imamin mübin ( Kesinlikle biz, biz ölüleri diriltiriz ve o sunduklarını, ESERLERİNİ * YAZARIZ. Herşeyi, apaçık delil içinde saydık. )

45/29 - Haza kitabuna yentıku aleyküm bil hakk inna künna NESTENSİHU ma küntüm ta'melun ( Bu kitabımız size gerçeği konuşur. Kesinlikle biz o yapmakta olduklarınızı KAYDETMEKTEYDİK. )

50/17 - İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali KAIYD ( İki varan, sağına ve soluna KAYDEDEREK vardıklarında. )

* "Eser" kelimesinin Türkçe anlamı "İz"dir. Yani her vaka, her söz, her davranış ve düşünce bir İZ olup, kaydedilmektedir. "Eser" kelimesinin "Esir" ve "Ether" kelimesiyle olan fonetik benzerliği anlamdaşlık da içermektedir. “Etki” anlamına gelen “Tesir” kelimesi de “Esir / Eser” kelimesiyle ilintilidir.

"Akaşa Kayıtları" Kur'an'da "Levhi Mahfuz" ( Korunmuş Levhalar ) veya "Ümmül Kitap" ( Ana Kitap ) olarak geçmektedir.

85/21 - Bel hüve kur'anün mecid ( Bilakis o şerefli, büyük Kur'an' dır. )
85/22 - Fi LEVHIN MAHFUZ ( KORUNMUŞ LEVHANIN içindedir. )

13/39 - Yemhullahü ma yeşaü ve yüsbit ve ındehu ÜMMÜL KİTAB ( Allah neyi dilerse imha eder ve sabit kılar. ANA KİTAP O’nun indindedir. )






28 Mayıs 2018 Pazartesi

Yunus, Sirius ve Döngü

Ezoterik kaynaklar, memeli deniz varlığı olan Yunusların bilinen form ile enkarne olmuş Sirius gezegeni kökenli varlıklar olduklarını belirtmektedir. Aşağıda konuya ilişkin bazı alıntılar yer almaktadır.

”Sirius’lülerin (Sirians) bir kısmı etherik planlarda enkarnedir,bir kısmı ise üst boyutun (dört boyutlu ortamın) varlıklarıdır. Sirius’lüler birleşik şuurlardan oluşan bir grup şuurudur. Sirius kültürünün izleri Atlantis, Mısır ve Maya uygarlıklarında da görülebilir.”

Teozofik Kaynak

”Dünya’nın genetik projesinde Sirius’lüler rol oynar. Dünya’daki homo-sapiens (insan) türünü genetik olarak yaratan Sirius’lülerdir. İnsan varlığı için Sirius’lülerin boyutuna nüfuz edebilme ancak şuur yoluyla olanaklıdır (...) Yunuslar ve balinalar denetlenen bir evrim sonucunda bugünkü formlarına gelmişlerdir.” 

Lyssa Royal

”Babilliler’e uygarlığı öğretmiş olan, hem suda hem karada yaşayabilen Oannes’ler hakkındaki bilgiler, kaynağın Sirius sistemindeki bir gezegen olduğuna işaret etmektedir” 

Robert Temple

”Denizlerdeki memeliler olan yunuslar ve balinaların kökeni Sirius sistemidir. Bunların beyinlerinde insanlara kıyasla farklı bir lob (epifiz bezi) vardır (...) Dünyadaki homo-sapiens (insan) türünün atalarının maddi genetik yapısındaki DNA’lar, Sirius’lülerin eseridir. ....."

Lori Tostado


Yunusun Sirius ile ilintisi incelendiğinde 10 ve 8 nümerolojisi ile karşılaşılmaktadır. Bilindiği üzere 10 sayıs Allah'ın birliğini ve yaratışını, 8 sayısı ise yaratış döngüsünü ve yerni döngü başlangıcını sembolize etmektedir. Sirus, dünya hayatı sonrasında erişilecek olan Cennet veya ruhçuluk terminolojisiyle Sevgi Planı olarak bilinen ve varlıkları bir üst plan olan Vazife Planına hazırlayan Yarı Süptil Alemdir. Sirius, 8 yıldızdan oluşmuş olan Canis Majoris takımyıldızının en parlak yıldızıdır. Sirius olarak bilinen bu Yarı Süptil madde alemine 4. boyut adı da verilmektedir. ( İnsan 3. boyut varlığı, cin ise 2. boyut varlığıdır. Boyut numaraları varlıkların ruhsal tekamül seviyelerine göre tespit edilmiştir. )


- Yunus suresi Kur'an'ın 10. suresidir. Bu surede 109 ayet bulunmaktadır. ( 1+0+9 = 10 )
- Yunus suresinin 2. ayetinde "Üst boyuttaki gerçeklikten ( realite ) ve kademelerden" bahsedilmekte olup bu ayette 35 ( 3+5 = 8 ) kelime bulunmaktadır. Bu ayetteki "Rab" kelimesi ide 26. ( 2+6 = 8 ) kelimedir.

10/2 - E (1) kane (2) li (3) en (4) nasi (5) aceben (6) en (7) evhayna (8) ila (9) racülin (10) min (11) hüm (12) en (13) enziri (14) en (15) nase (16) ve (17) beşşiri (18) ellezıne (19) amenu (20) enne (21) lehüm (22) KADEME (23) SIDKIN (24) ınde (25) RABbi (26) him (27) kale (28) el (29) kafirune (30) inne (31) haza (32) le (33) sahırun (34) mübın (35) ( İnsanları uyarsın ve inananlara RAB’leri indinde DOĞRU, GERÇEK KADEMELERİN kesinlikle onlara olduğunu müjdelesin diye onlardan bir adama vahyetmemiz insanlara acayip mi geldi? İnkarcılar "Kesinlikle bu apaçık sihirbaz." dediler. )

"8" sayısı ve Yunus adı verilen varlık arasında ilinti söz konusudur.

Yunus kelimesinin İngilizcedeki karşılığı "DOLPHIN" kelimesidir. Bu kelimenin kökünde yer alan DOLPH kelimesi ise İsveç dili kaynaklı olup "Asil KURT" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Yunus, Kurt ve Sirius kavramları arasında okült bir ilişki bulunmaktadır. Kök Türkler, sembolik olarak kurt soyundan indiklerine ve seferlerde kendilerine kurtun yol gösterdiğine inanmaktadırlar. Kurt silueti bayraklarında da yer almaktadır. Sirius'un ait olduğu takımyıldızın kurt / köpek şeklinde olması ve bu nedenle Canis Majoris ( Büyük Köpek ) olarak isimlendirilmesi de önem arzetmektedir.

                                                                   
                           Göktürk Bayrağı

- Bilinen 44 ( 4+4 = 8 ) Yunus türü mevcuttur.


- İnsan ile Yunus arasında "8" temel benzerlik bulunmaktadır.

  1- Sosyal varlıklardır.
  2- Farklı dialektler ile iletişim kurarlar.
  3- Birbirlerini isimlendirirler. ( Farklı ses frekanslarıyla )
  4- Zevk için cinsel temasta bulunurlar
  5- Farklı cinsel kimlikleri bulunmaktadır.
  6- Beyin yapıları benzeişiktir.
  7- Aynada kendi formlarını algılarlar.
  8- Benzer genetik özelliklere sahiptirler.

Yunus suresinin 4. ayetinde ise "O'na dönüşten" ve "Yaratılış Döngüsünden" bahsedilmektedir.

10/4 - İleyhi MERCİUKÜM cemıa va'dellahi hakka innehu yebdeül halka sümme YÜIYDÜHU li yecziyellezine amenu ve amilus salihati bil kıst vellezine keferu lehüm şerabün min hamımin ve azabün elımün bima kanu yekfürunDÖNÜŞÜNÜZ topluca O’nadır. Allah’ ın vaadi gerçektir. Kesinlikle yaratışı o ortaya çıkarıp başlatır. Sonra o inananları ve adaletle iyilik yapanları karşılıklandırmak için onu DÖNDÜRÜR. O inkar edenler, inkar etmiş olmalarından dolayı onlara kaynar sudan içecek ve elim azap vardır. )

Yunus suresinin 10/10 kodlu ayetinde ise Allahü Teala'nın yüceliğinden ve övülesiliğinden bahsedilmektedir.

10/10 - Da'vahüm fıha sübhanekellahümme ve tehıyyetühüm fıha selam ve ahıru da'vahüm enil hamdü lillahi rabbil alemın ( Onların orada duaları, çağrıları "Allahım, sen yücesin.", orada dilekleri duaları "Selam." ve çağrılarının sonu da "Övgü alemlerin Rab’bi Allah içindir." diye olur. )

Bir dönem zihin kontrol süjesi olarak istismar edilmiş Arizona Wilder isimli Amerikalı şahıs, ilgili dönemden hatırlayabildiklerini aşağıdaki şekilde çizmiştir.


Resimde gökteki Yunuslar, deniz üzerinde bir gemi / uçan daire ve yeraltında da alien formunda varlıklar dikkat çekmektedir.

Yunus ve Balık ( Hut ) kelimelerinin birlikte kullanıldıkları tek ayetin kod numarasının ( 37/142 ) nümerolojik değerinin "8 olması ve ayetin "8" kelimeden oluşması da ilginçtir.

37/142 - Fe (1) iltekame (2) hü (3) el (4) hutü (5) ve (6) hüve (7) mülım (8) ( Böylece onu balık yuttu. O kınayandı. )

37/143 - Fe lev la ennehu kane minel müsebbihın ( Şayet kesinlikle o övgü sözleri söyleyenlerden olmasaydı. )

37/144 ayetlte de "Dirilme Gününden" yani "Yeni Döngü Başlangıcından" bahis bulunmaktadır. Ayette yine "8" kelime bulunmaktadır.

37/144 - Le (1) lebise (2) fı (3) batni (4) hı (5) ila (6) yevmi (7) yüb'asun (8) ( Onun karnında diriltilecekleri güne kadar kalacaktı. )

Yunus suresinin 10/16 kodlu ayetinde, süptil alemden bir varlığın insanların yaşadığı madde alemine inmiş olmasından, "Kur'an'ın indirilmesi öncesinde" bir ömür süresince bu alemde kalmış olmasından ve daha sonra tekrar gelmiş olmasından bahsedilmekte gibidir. Böylelikle Haberci Muhammed A.S.'in vazifeli varlık olduğu teyid edilmekte gibidir.

10/16 - Kul lev şaellahü ma televtühu aleyküm ve la edraküm bihı fe KAD LEBİSTÜ FIKÜM UMÜRAN MİN KABLİH e fe la ta'kılun ( De ki: "Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. Onu size bildirmezdi. BEN SİZİN İÇİNİZDE ONDAN ÖNCE ÖMÜR BOYU KALDIM. O halde, akıl etmez misiniz?" )

Yunuslar, yüzlerinde sürekli taşıdıkları "gülme ifadesiyle" pozitif enerji yayan varlıklardır.



Allahü Teala, "Gülmek" kavramına bazı ayetlerinde aşağıdaki gibi yer vermiştir.

27/19 - Fe tebesseme DAHIKEN min kavliha ve kale rabbi evzı'nı en eşküra nı'metekelletı en'amte aleyye ve ala valideyye ve en a'mele salihan terdahü ve edhılnı bi rahmetike fı ıbadikes salihın ( Onun sözünden dolayı GÜLÜP tebessüm ederek "Rab’bim bana, o üzerime ve ana babamın üzerine nimet olarak verdiğin nimetine şükretmeyi ve hoşnut olacağın iyilikler yapmayı yerleştir. Rahmetinle, beni iyi olan kullarının içine sok." dedi. )

80/38 - Vücuhün yevmeizin musfiretun ( O gün parlayan yüzler vardır. )
80/39 - DAHIKETÜN müstebşiretun ( Müjdelenmiş olarak GÜLEN. )

83/34 - Fel yevmellezine amenu minel kuffari YADHAKUN ( O halde inananların inkarcılara GÜLECEKLERİ o gün, )
83/35 - Alel eraiki yenzurun ( Koltukların üzerinde bakarlar. )
83/36 - Hel süvvibel küffaru ma kanu yef'alun ( İnkarcılar o yapmış olduklarından dolayı cezalandırıldılar mı? )











25 Mayıs 2018 Cuma

Cehennemin diğer ismi Dünya

Allah bilinci ve ilim seviyesi yeterli olmayan insanların sıklıkla öne sürdükleri argüman şu olmaktadır.

"Madem herşeyi Allah kontrol edip, yönlendiriyor. Bu durumda iyi kavramı da kötü kavramı da O istediği için mevcut. İyi olan varlığı da kötü olan varlığı da o tayin ediyor. O halde iyi olarak tayin edilip cennete gidenler ile kötü olarak tayin edilip cehenneme gidenler arasında adaletsizlik olmuyor mu? Herşeyi O kontrol ediyorsa, belirliyorsa kime neyin hesabını soruyor da cehenneme gönderiyor?"

Öncelikle yaratılmış olan her varlığın, tekamüle ihtiyacı olduğu gerçeğinin bilinmesi gerekir. Özü ruh ( bilgi, bilinç, kelime ) olan İnsan, kusurlu bilinç durumu nedeniyle süptil plan ( alem ) olan Cennetten çıkarılmış ve kaba madde planı olan ve Dünya olarak bilinen Cehenneme konmuştur. Dolayısıyla cehennemi görmeyen ve deneyimlemeyen hiçbir insan bulunmamaktadır. Esas husus, insanın, reenkarnasyon döngüleri vesilesiyle cehennem deneyimini kaç kez daha tekrarlamak durumunda kalacağıdır. Allah'ın rızası sonucu ilme nail olan ve gerçeği gören insan, göklerin kapılarının açılması vesilesiyle cehennemden yani dünya hayatından kurtulup üst alem olan cennete intikal edebilecektir. ( Dünya hayatından ayrılışın "Büyük Kurtuluş" ( Fevzül Azim ) olduğu ayetlerde bildirilmektedir. )

"Cennet" ve "Cehennem" kelimeleri sırasıyla "Koruma, Gizleme, Örtme" ve "Ateş, Sıcaklık" anlamlarına gelmekte olup, esasen mekândan ziyade "hali" tanımlayan yani pozitif ve negatif ruhsal durumları tanımlayan kavramlardır. 

61/12 - Yağfir leküm zünubeküm ve yüdhılküm cennatin tecri min tahtihel enharu ve mesakine tayyibeten fi cennati adnin zalikel FEVZÜL AZİM

( Size günahlarınızı af eyler. Sizi altlarından nehirler akan bahçelere ve ikamet bahçeleri içindeki temiz meskenlere sokar. Bu BÜYÜK KURTULUŞTUR. )

Konuya ilişkin aşağıdaki ayetlerde, şeytanın hipnozu altındaki insanın nasıl aldandığını ve gerçeğin ne olduğunu nasıl farkedeceği açıkça bildirilmektedir.

3/185 KULLİ NEFSİN ZAİKATUL MEVT ve innema tuveffevne ucurakum yevmel kiyameh fe MEN ZUHZİHA ANİN NARİ VE UDHİLEL CENNETE FE KADA FAZ VE MEL HAYATUD DUNYA İLLA METAUL ĞURUR 

( TÜM NEFİSLER ÖLÜMÜ TADAR. Ve ayağa kalkış gününde ödülleriniz kesinlikle size vefa edilir. KİM ATEŞTEN UZAKLAŞTIRILIP CENNETE SOKULURSA KURTULMUŞTUR. DÜNYA HAYATI ALDATICI META HARİCİNDEKİ DEĞİLDİR. ) 

Ayette yer alan "tüm nefisler ölümü tadar", "ateşten uzaklaştırılma" ve "dünya hayatının aldatıcılığı" ifadeleri insanların, dünya olarak anılan cehennemde bulunan ve yaşadığını sanan ölüler olduklarını yani ölümü deneyimlediklerini ( "ölümü tatma" ifadesi ) ve ancak cehennemden kurtulmak suretiyle yaşama kavuşabileceklerini bildirmektedir. Ayrıca "Dunya" kelimesinin "Alçak, Aşağılık" anlamına gelmesi de cehennem kavramıula uyum arzetmektedir. 

14/48 - YEVME TÜBEDDELÜL ERDU ĞAYRAL ERDI ve semavatü ve berazu lillahil vahıdil kahhar

( O GÜN YER BAŞKA YERE DÖNÜŞÜR. Gökler de. Ve tek kahredici Allah için meydana çıkarlar. )

Yer algısı değişiyor ve bulunulan ortamın cehennem olduğu idrak ediliyor.

14/49 - Ve teral mücrimıne yevmeizin mükarranıne fil asfad

( Ve o gün suçluları kelepçelerin içinde dururlarken görürsün. )

14/50 - SERABİLÜHÜM MİN KATIRANİN ve TAĞŞA VÜCUHEHÜMÜN NAR

( GÖMLEKLERİ KATRANDANDIR ve YÜZLERİNİ ATEŞ ÖRTER. )

"Karbon Gezegen" başlıklı yazı da belirtildiği üzere yer ( dünya ) gerçek yüzünü gösteriyor. ( "Dünya" kelimesi zaten "Alçak, Aşağılık, Alt" anlamına gelmekte olup, semantik olarak da cehennem ilintisi arzetmektedir. )

14/51 - Li yecziyellahü külle nefsin ma kesebet innellahe serıul hısab

( Allah her nefsin karşılığını o kazandığıyla verir. Kesinlikle Allah hızlı hesaplayandır. )

45/34 - Ve kılel yevme nensaküm kema nesıtüm likae yevmiküm haza ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasırın 

( Ve o gün "Sizi, bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi unuttuk." denilir. Yeriniz ateştir. Size yardımcılardan yoktur. )

45/35 - Zaliküm bi ennekümüttehaztüm ayatıllahi hüzüven ve ĞARRATKÜMÜL HAYATÜD DÜNYA fel YEVME LA YUHRACUNE MİNHA ve la hüm yüsta'tebun

( Bu, kesinlikle Allah' ın ayetlerini alay edinmenizdendir. SİZİ DÜNYA HAYATI ALDATTI. Artık BUGÜN ORADAN ÇIKAMAZLAR. Onların özürleri de istenmez. )

Ayette dünyanın cehennem olduğu da “Sizi dünya hayatı aldattı. Artık bugün oradan çıkamazlar.” ifadesiyle bildirilmektedir. Yani döngü sonunda inkarcıların, kaba madde alemi olan dünyayı terkedip de üst boyuta / aleme ( Cennet, Sirius ) geçiş yapamayacakları bildirilmektedir.

79/35 - Yevme yetezekkerül insanu ma se'a ( İnsanın neye koştuğunu hatırladığı o gün. )

79/36 - Ve burrizetil cehimu Lİ MEN YERA

( GÖREN KİMSELER İÇİN için cehennem ortaya çıkarıldığında. )

79/36 kodlu ayette "Cehennemin gören kimseler için ortaya çıkması" ifadesi dünyanın cehennem olduğunun farkına varılması mesajını içermektedir.

2/24 - Fe in lem tef'alu ve len tef'alu fettekun naralletı vekudühen nasü vel hıcarah üıddet lil kafirın

( Eğer yapamazsanız ki asla yapamazsınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan ve inkarcılar için hazırlanmış olan ateşten sakının. )

66/6 - Ya eyyühellezine amenu ku enfüseküm ve ehliküm naren vekudühen nasu vel hıcaretu aleyha melaiketun ğulazın şidadin la ya'sunallahe ma emerehüm ve yef'alune ma yu'merun

( Ey o inananlar, nefislerinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun üzerinde kaba şiddetli melekler vardır. Allah’a , onlara emrettiğine isyan etmezler. Ne emredildilirse yaparlar. )

Yukarıdaki ayetlerde cehennem adı verilen teşbihi ateşin yakıtının insanlar olduğu bildirilmektedir. İnsanların bulunduğu ortamın kaba madde alemi dünya olduğu düşünüldüğünde dünyanın cehennem olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Cehennemi, farklı bir yer sanıp aldananlar, hata yapanlar ve günah işleyenler dünya adı verilen ortamdan yani Cehennemden çıkamayacaklardır.

50/22 - Lekad kunte fi ğafletin min haza fe KEŞEFNA ANKE ĞITAEKE FE BESARUKEL YEVME HADİD

( Bundan habersizlik içinde oldun. ÜZERİNDEN ÖRTÜNÜ KALDIRDIK. ARTIK BUGÜN GÖZÜN, GÖRÜŞÜN KESKİNDİR. )

Şeytanın etkisi yok olacak, hipnoz sona erecek ve insan bulunduğu ortamın cehennem olduğunu keskin bir göz ile görecek.

102/1 - Elhakümüt tekasür ( Çokla övünme sizi alıkoydu, oyaladı. )

102/2 - Hatta zürtümül mekabir ( Kabirlere varıncaya kadar. )

102/3 - Kella SEVFE TA'LEMUN ( Asla, YAKINDA BİLECEKSİNİZ. )

102/4 - Sümme kella SEVFE TA'LEMUN ( Sonra asla YAKINDA BİLECEKSİNİZ. )

102/5 - Kella LEV TA'LEMUNE İLMEL YAKIYN ( Asla, ŞAYET KESİN DOĞRU İLMİ BİLSENİZ. )

102/6 - LE TERAVÜNNEL CEHIM ( CEHENNEMİ GÖRECEKSİNİZ. )

102/7 - SÜMME LE TERAVÜNNEHA AYNEL YAKIYN ( SONRA ONU KESİN DOĞRU GÖZLE GÖRECEKSİNİZ. )

102/8 - Sümme le tüs'elünne yevmeizin anin neım ( Sonra o gün bol nimetten sual edileceksiniz. )

İnanan bir insan, ilim seviyesi arttıkça içinde bulunmakta olduğu dünya hayatının aslında farklı bir yer olduğunu hisseder ve nihayetinde cehennemin dünya olduğunu idrak eder. Üst alem olan cennete farklı bir yaşam formu yani yarı süptil varlık olarak intikal ettiğinde görüşü ve algısı daha da keskinleşir ve dünya hayatını çok daha farklı şekilde algılar. Tekamülünü tamalayıp üst aleme geçiş yapamayan insanlar, insan ve ya daha alt tekamül seviyesindeki bir varlığa ( Kur'an örnekleriyle maymun, domuz vb. ) dönüştürülmek suretiyle cehennem hayatını yaşar. Ancak bu varlıklar cehennemde olduklarını farketmezler. Üst alemdeki yarı süptil varlık ise cehennemdeki ( dünya ) varlıkların duygu ve düşüncelerini algılayıp hissedebilir ve onlarla iletişim kurup yardımcı olmayı arzular.

3/170 - Ferihıne bima atahümüllahü min fadlihı ve YESTEBŞİRUNE BİLLEZİNE LEM YELKAHU BİHİM MİN HALFİHİM yestebşirune billezıne lem yelhaku bihim min halfihım en la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun

( Allah’ ın onlara üstünlüğünden lütfundan verdiklerinden dolayı sevinirler. O ARKALARINDA KALIP ONLARA KATILAŞMIŞ OLANLARA, üzerlerine korku olmadığını, hüzünlenmeyeceklerini MÜJDELEMEYİ İSTERLER. )

Cehennemi deneyimleyen ve ilim seviyeleri henüz yeterli olmayan varlıklar içinde bulundukları ortamın cehennem olduğunu algılayamaz ve farkedemez. Bu farkındasızlık içinde nefsani dürtülerle hareket ederler.

2/9 - Yuhadiunallahe vellezine amenu ve ma yahdeune illa enfüsehüm ve MA YEŞ'URUN

( Allah’ ı ve o inananları aldatmaya çalışırlar da nefislerinden, kendilerinden başkasını aldatmazlar ve FARKETMEZLER. )

Ayetlerde inkarcı insanların alt tekamül seviyesine indirilerek Maymun veya Domuza dönüştürüldükleri bildirilmektedir. Ancak, örneğin, maymuna indirgenmiş veya daha alt seviyeden maymun seviyesine yükselmiş bir varlık aslında cehennemi yaşadığını farketmez. Bu durum, ilim yetersizliği içinde olan insanın durumu ile aynıdır.

5/60 - Kul hel ünebbiüküm bi şerrin min zalike mesubeten ındellah men leanehüllahü ve ğadıbe aleyhi ve CEALE MİNHÜMÜL KIRADATE vel HANAZIRA ve abedet tağut ülaike şerrun mekanen ve edallü an sevais sebıl

( De ki: "Allah' ın indinde musibet olarak bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah' ın lanetlediği ve üzerine öfke eylediği ve onlardan MAYMUNLAR, DOMUZLAR ve azgına kulluk edenler OLUŞTURDUĞU KİMSELER, işte bunlar mekan olarak daha kötüdürler. Düz yoldan daha da sapmışlardır." )

7/166 - Fe lemma atev an ma nühu anhü kulna lehüm KUNU KIRADATEN HASİIN

( Böylece onlardan onlara yasaklayıp men ettiklerimizde inat ettiklerinde, onlara "HOR VE HAKİR MAYMUNLAR OLUN." dedik. )

A’raf suresinin 7/179 kodlu ayetinde tekamül edemeyen kör, sağır ve kalpsiz müşriklerin hayvanlardan daha sapık ve aşağılık oldukları ve bu nedenle “cehennemde yani dünyada bırakılacakları” bildirilmektedir.

7/179 - Ve LEKAD ZERA’NA Lİ CEHENNEME KESIRAN MİNEL CİNNİ VEL İNSİ lehüm kulubün la yefkahune biha ve lehüm a'yünün la yübsırune biha ve lehüm azanün la yesmeune biha ülaike kel en'ami bel hüm edall ülaike hümül ğafilun

( Ve CİNLERDEN VE İNSANLARDAN BİRÇOĞUNU CEHENNEM İÇİN BIRAKTIK. Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Onların gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibidirler. Bilakis daha da sapmışlardır. İşte onlar habersizlerdir. )

Ayrıca Hicr ( Çıkış ) suresinin 43. ve 44. ayetlerinde "Cehennemin 7 kapısından" bahsedilmektedir.

15/43 - Ve inne cehenneme le mev'ıdühüm ecmeın

( Ve kesinlikle vadeleri, mekanları topluca cehennemdir. )

15/44 - Leha seb'atü ebvab li külli babin minhüm cüz'ün maksum

( Orada yedi kapı vardır. Her kapı için onlardan kısımlar bölüştürülmüştür. )

Talak suresinin 12. ayetinde göklerin yedi katmanlı ( boyut vb. ) olması gibi yerin de yedi katmanlı olduğu bildirilmektedir. "Cehennemin yedi kapısı" ve "Yerin yedi katmanı" kavramları yerin yani dünyanın cehennem olduğu bilgisini vermekte gibi görünmektedir.

65/12 - Allahüllezi haleka seb'a semavatin ve minel ardı mislehünne yetenezzelül emru beynehünne li ta'lemu ennallahe ala külli şey'in kadirun ve ennallahe kad ehata bi külli şey'in ilmen

( Allah, o yedi gökleri ve yerden de onların aynısını yaratandır. Emir, kesinlikle Allah' ın herşeye gücü yeten olduğunu bilmeniz için onların arasından iner. Kesinlikle Allah herşeyi ilmen kuşatmıştır. )

Ayrıca Al'i İmran suresinin 103. ayetinde insanların bulundukları yerin ( dünya ) aslında ateşten çukur yani cehennem olduğu ve oradan kurtulmaları gerektiği bildirilmektedir.

3/103 - Va'tesumu bi hablillahi cemıan ve la teferraku vezküru nı'metellahi aleyküm iz küntüm a'daen fe ellefe beyne kulubiküm fe asbahtüm bi nı'metihı ıhvana ve KÜNTÜM ALA ŞEFAHUFRATİN MİNEN NARİ fe enkazeküm minha kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatihı lealleküm tehtedun

( Ve Allah’ ın ipine topluca sarılıp bağlanın. Kısımlara ayrılmayın ve Allah’ ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Zamanında düşman olmuştunuz da kalplerinizin arasını birleştirdi. O’nun nimeti ile kardeşler oldunuz. ATEŞTEN ÇUKURUN ÜZERİNDEYDİNİZ de sizi oradan kurtardı. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Umulur ki yönlenirsiniz. )

Meryem suresinin 71. ayetinde de tüm insanların cehennemi görecekleri yani dünyanın aslında cehennem olduğunu idrak edecekleri bildirilmektedir.

19/68 - Fe ve rabbike le nahşürannehüm veş şeyatıne sümme le nuhdırannehüm havle cehenneme cisiyya

( Böylece ve Rab’bin, onları ve şeytanları kesinlikle toplayacağız. Sonra kesinlikle onları cehennemin etrafında diz çökmüş olarak hazır edeceğiz. )
.....
19/71 - VE İN MİNKÜM İLLA VARİDÜHA kane ala rabbike hatmen makdıyya
( VE KESİNLİKLE SİZDEN OLANLAR İLLA Kİ ORAYA VARIRLAR. Rab’binin üzerine akdedilmiş hükümdür. )

Naziat suresinin aşağıdaki ayetlerinde "Dünya hayatını tercih edenin cehennemi tercih ettiği yani dünyanın cehennem olduğu" açıkça bildirilmektedir.

79/37 - Fe emma men tağa
( Artık ama kim azgınlık etmiş, )

79/38 - Ve aserel hayated dünya
( Ve dünya hayatını tercih etmişse. )

79/39 - Fe innel cahime hiyel me'va
( Artık kesinlikle cehennem, odur varış yeri. )

Saffat suresinin aşağıdaki ayetlerinde "zakkum ağacının kökleri cehennemde olan bir ağaç olduğu" bildirilmektedir. Zakkum ağacının dünyada yetişen bir bitki olduğu dikkate alındığında, öz anlamı "alçaklık, aşağılıklık" olan dünya kelimesinin cehennemi tanımladığı da anlaşılabilmektedir.

37/62 E zalike hayrun nuzulen em şeceratuz zekkum ( Ağırlama, ikram olarak bu mu daha hayırlı? Yoksa zakkum ağacı mı? )

37/63 İnna cealnaha fitneten liz zalimin ( Kesinlikle biz onu zalimler için sınav kıldık. )

37/64 İnneha şeceratun tahrucu fi aslil cehim ( Kesinlikle o cehennemin kökünde, temelinde çıkan ağaçtır. )

24 Mayıs 2018 Perşembe

Halidıne fıha ebeda

Allahü Teala "Sonsuzluk" kavramını Kur'an'da "Halid" ve "Ebed" kelimeleri ile bildirmektedir. Her iki kelime de "Sonsuz, Daimi, Süregelen" anlamlarını taşımaktadır. Kaynaklara göre aynı anlamları taşıdıkları görünen bu iki kelime cennet ve cehennemde kalış sürelerinden bahsedilen ayetlerde yanyana yer almaktadır. Bu durumda "Halid" ve "Ebed" kelimeleri arasında nüans olma durumu kuvvetle muhtemeldir. Yoksa "Ebediyet" olarak bilinen sonsuzluk kavramının da, ilmi Allah'ta olan bir sınırı mı bulunmaktadır? Ve bu sınır "Halid" ve "Ebed" kelimelerinin yanyana kullanılmasıyla mı bildirilmiştir? Yoksa ebediyet de bir döngü müdür?

"Halidıne fıha ebeda" kavramının ( kalıp ifade ) geçtiği "7" ayet aşağıda yer almakta olup, bu kalıp ifadenin ilk kez geçtiği ayetin kodunun ( 4/57 ) nümerolojik değeri "7" ( 4+5+7 = 16 ... 7 ) , son kez geçtiği ayet kodunun ( 33/65 ) nümerolojik değeri ise "8"'dir. ( 3+3+6+5 = 17 ... 8 )

4/57 - Vellezine amenu ve amilus salihati senüdhılühüm cennatin tecri min tahtihel enharu HALİDINE FIHA EBEDA lehüm fıha ezvacün mütahheratün ve nüdhılühüm zıllen zalıla ( Ve o inananları, iyilikler yapanları, onları altlarından nehirler akan, İÇİNDE EBEDİYEN EBEDİ OLACAKLARI bahçelere sokacağız. Onlara orada temiz eşler vardır. Onları koyu gölgelere sokarız. )

4/122 - Vellezine amenu ve amilus salihati se nüdhılühüm cennatin tecrı min tahtihel enharu HALİDINE FIHA EBEDA va'dellahi hakka ve men asdeku minellahi kıyla ( Ve o inananları ve iyilikler yapanları altlarından nehirler akan, İÇİNDE EBEDİYEN EBEDİ OLACAKLARI  bahçelere sokacağız. Allah' ın vaadi gerçektir. Kim sözde Allah'tan daha doğrudur? )

4/169 - İlla tarika cehenneme HALİDINE FIHA EBEDA ve kane zalike alellahi yesıra ( Cehennemin yolu hariç, ORADA EBEDİYEN EBEDİDİRLER. Bu Allah’a  kolaydır. )

5/119 - Kalellahü haza yevmü yenfeus sadikıne sıdkuhüm lehüm cennatün tecrı min tahtihel enharu HALİDINE FIHA EBEDA radıyellahü anhüm ve radu anh zalikel fevzül azım ( Allah "Bu, doğrulara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlara altlarından nehirler akan, İÇİNDE EBEDİYEN EBEDİ OLACAKLARI  bahçeler vardır." dedi. Allah onlardan razı olmuş ve onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bu büyük kurtuluştur. )

9/22 - HALİDINE FIHA EBEDA innellahe ındehu ecrun azımORADA EBEDİYEN EBEDİDİRLER. Kesinlikle Allah ki, büyük ödül O’nun indindedir. )

9/100 - Ves sabikunel evvelune minel mühacirıne vel ensari vellezinettebeuhüm bi ıhsanir radıyallahü anhüm ve radu anhü ve eadde lehüm cennatin tecrı tahtehel enharu HALİDINE FIHA EBEDA zalikel fevzül azım ( Ve muhacirlerden ve yardımcılardan evvelden geçenler ve onlara iyilikle tabi olanlar, Allah onlardan razı, hoşnut oldu. Onlar da O’ndan razı, hoşnut oldular. Onlara altlarından nehirler akan, İÇİNDE EBEDİYEN EBEDİ OLACAKLARI bahçeler hazırladı. Bu büyük kurtuluştur. )

33/65 - HALİDINE FIHA EBEDA la yecidune veliyyen ve la nesıra ( Onun İÇİNDE EBEDİYEN EBEDİDİRLER. Ne dost ne de yardımcı bulamazlar. )









23 Mayıs 2018 Çarşamba

Mü'minin Nitelikleri

Allah'a inanmış ( Mü'min ) kulların sürekli olarak geliştirmeleri gereken nitelikleri Kur'an'da yer alan sıfatlar vesilesiyle aşağıda yer almaktadır. ( Her sıfat için bir örnek ayetin kodu belirtilmiştir. )

Mü'min bir kul;

TESLİM OLANDIR ( MÜSLİM ) : Allah'a ve O'nun doğru yoldaki yönlendirmesine kendini teslim etmiştir. ( 2/128 )

OKUYANDIR ( KARİ' ) : Bilgiye, ilme ulaşmak için sürekli okur, araştırırı ve öğrenir. İlim sahibi olmanın tek yolunun okumak olduğunu bilir. ( 96/1 )

DOĞRUDUR ( SADIK ) :  Daima doğruluktan yanadır, doğru davranış ve tutum içerisindedir. ve doğruyu söyler. (15/64 )

SAMİMİDİR ( MUHLİS ) : İletişiminde, ilişkilerinde ve ibadetinde gizli bir planı yoktur. Açıktır, nettir ve içtendir.  ( 12/24 )

SICAK DOSTTUR ( HALİL / HAMİM ) : İnsanlara yakınlık ve sıcaklık gösterir. Paylaşımcı karakteri sayesinde dost edinmesini ve dost olmasını bilir. ( 25/28 )

GÜVENİLİRDİR ( EMİN ) : Sözüne sadıktır. Tutum ve davranışlarında tutarlıdır. ( 44/18 )

ARAŞTIRANDIR / SUAL EDENDİR ( MUTTALİ / SAİL ) : Bilgiye ulaşmak ve ilmi açıdan gelişebilmek için araştırma yapar, soru sorar. ( 37/54, 12/7 ) 

SAKINANDIR ( MÜTTEKİ ) : Allah'ın gösterdiği doğru yoldan sapmamak, yanlış ve günah olanı yapmamak için maksimum özeni ve dikkati gösterir. ( 2/2 )

ŞÜKREDENDİR ( ŞAKİR ) : Allah'ın bahşettiği nimetlerin bilincinde olarak daima O'na şükranlarını arzeder. Herşeyin O'nun takdiriyle vuku bulduğunu, olduğunu kavramıştır. ( 3/144 )

CÖMERTTİR ( MÜTTEAVVİ ) : Paylaşmayı benimsemiş, "Ben" yerine "Biz" kavramını içselleştirmiştir. Paylaşımlarında, zekatında ve sadakasında ince hesaplar yapmaz. ( 9/79 )

BİLENDİR / BİLGİLİDİR ( ALİM ) : Okuyup araştırdığı için bilgi sahibidir. (29/16 )

AFFEDENDİR ( GAFFUR ) : Yanlış davranışları ve hataları affedebilir. Yapıcı bir yaklaşıma sahiptir. ( 2/109 )

ÖFKESİNİ YENENDİR ( KAZIM ) : Mutabık olmadığı bir durumla, haksızlıkla karşılaşsa dahi nefsinin altında kalmak suretiyle aşırı tepki vermemeye gayret gösterir. Yapıcı ve düzeltici olmaya çabalar. ( 3/134 )

YARDIM EDENDİR ( NASIR ) : ( 3/52 )

İTAAT EDENDİR ( KANİT ) : Allah'ın yönlendirmesine tabi olur, isyan etmez. ( 33/35 )

SABREDENDİR ( SABİR ) : Allah yolunda olan yaşamı içinde karşılaştığı her türlü zorluğa ve sıkıntıya katlanmasını bilir. Tüm bu zorluk ve sıkıntıların kendisi için bir sınav, bir tekamül vesilesi olduğunu idrak eder. ( 2/153 )

HUŞU DUYANDIR ( HAŞİ ) : Allah'ın ismini her duyduğunda, O'nu her hatırladığında, dine ilişkin her türlü hususta saygı ve sevgi dolu bir duygu yoğunluğunu deneyimler. ( 3/199 )

SADAKA VERENDİR ( MÜTESADDİK ) : İhtiyacı olana, yolda kalmışa, darlıkta olana maddi ve manevi destek verir. (33/35 )

ORUÇ TUTANDIR ( SAİM ) : Ramazan ayında veya diğer zamanlarda, Allah'ın buyruğu doğrultusunda oruç tutar. Bu vesileyle Allah'ın nimetleri hususundaki bilinç seviyesini artırır. ( 33/35 )

KORUYANDIR ( HAFİZ ) : Allah'ın ilim emanetine sahip çıkar, onu Allah'ın tayin ettiği tutum ve davranış hudutlarını korur. Ailesine, dostlarına ve insanlara karşı koruyucu ve kollayıcıdır. ( 4/34 )

IRZINI KORUYANDIR ( HAFİZUNE FERC ) : Ahlaklı bir tutum ve davranış içerisinde namusunu korur. Ahlak dışı davranışlardan, zinadan uzak durur. ( 23/5 )

HATIRLAYANDIR ( ZAKİR ) : Allah'ın ismini, ayetlerini sıkça hatırlar, tekrar eder. ( 33/35 )

HOŞGÖRENDİR ( MÜSFİH ) : Yanlışı, hatayı olağan karşılar, aşırılık ve kötü niyet olması dışında kolaylıkla affeder. ( 2/109 )

DUAYA KALKANDIR ( MÜKIMINES SALAT ) : Sabah ve akşam belirli vakitlerde Allah'ı zikretmek, O'na şükranlarını sunmak için duaya kalkar. ( 4/162 )

ÇALIŞANDIR ( AMİL ) : Allah yolunda yani iyilik ve doğruluk yolunda çaba ve özveri gösterir. ( 29/58 )

ADİLDİR ( ADİL ) : Haksızlığa izin vermez. Yakını için dahi olsa adaletten ödün vermez. ( 49/9 )

GÖRENDİR ( BASİR ) : Allah'ın bahşettiği yeti sayesinde gerçeği ve batılı, doğruyu ve yanlışı görebilir. ( 14/19 )

DUYANDIR ( SEMİ ) : Allah'ın ayetlerinin, yaratışının farkındadır. O'nun doğadaki sesini, meleklerin seslenişini hissederek duyar. ( 28/71 )

ŞAHİTTİR ( ŞAHİD ) : Allah'ın yüceliğine, birliğine ve yaratışına şahittir. ( 3/53 )

AKIL EDENDİR ( AKLİY ) : Akıl mekanizmasını çalıştırarak, Allah'ın ayetleri ve deneyimlediği olaylar hususunda neden sonuç ilişkilerini tesbit eder, gerekli analizleri yapar ve sonuçlara ulaşır. ( 2/44 )

DÜŞÜNENDİR / FİKREDENDİR ( MÜTEFEKKİR ) : Düşünce mekanizmasını çalıştırarak, olaylar ve olgular üzerinde değerlendirme ve analizler yapar, sonuçlara ulaşır. ( 6/50 )

YUMUŞAKTIR ( HALİM ) : Uysaldır, uyumludur. ( 9/114 )

VAH EDİP YALVARANDIR ( EVVAH ) : Nefsinin altında kalarak vesile olduğu hatalarından ve günahlarından dolayı vah edip Allah'a yakarır ve dualarında mağfiret diler. ( 9/114 )

GERÇEĞE YÖNELENDİR ( MÜNİB ) : Batıldan uzak durup daima gerçeğin peşinden gider. Gerçeği ve onun delillerini arar. ( 11/75 )

PİŞMAN OLANDIR ( NADİM ) : Nefsinin altında kalarak vesile olduğu hatalarından ve günahlarından dolayı pişmanlık duyar ve mağfiret diler. ( 49/6 )

BİRLEYENDİR ( HANİF ) : Allah'ın birliğini ve yüceliğini kabul eder ve bu gerçeği insanlara aktarmaya çalışır. ( 30/30 )

İDRAK EDENDİR ( MÜDRİK ) : Olayların ve olguların bilincinde ve doğru düşünce içerisindedir. ( 12/45 )

YERE KAPANANDIR ( SACİD ) : Duaya kalktığında, Allah'ın ayetlerini okuduğunda ve okunurken duyduğunda yer kapanır. ( 15/98 )

EĞİLENDİR ( RAKİ ) : Duaya kalktığında, Allah'ın ayetlerini okuduğunda ve okunurken duyduğunda saygı ve huşu ile eğilir. ( 2/43 )

ÖVENDİR ( HAMİD ) : Allah'ı her fırsatta zikredip, O'nu över ve yüceltir. ( 9/112 )

İYİLİĞİ EMREDENDİR ( AMİRİ BİL MA'RUF ) : ( 9/112 )

KÖTÜLÜKTEN MEN EDENDİR ( NAHİ ANİL MÜNKER ) : ( 9/112 )

İYİDİR ( SALİH ) : "İyilik" kavramının tanımını içeren 2/177 kodlu ayette bildirildiği üzere "Allah’a , sonraki güne, meleklere, kitaba, habercilere inananlara, sevdiklerine, yakınlarına, yetimlere, yoksula, yolda kalmışa, dilenenlere, boyunduruk içindekilere sevgiyle mal verir, duaya kalkar, zekatı verir, ahdettiğinde ahdini ifa eder, zorlukta, sıkıntıda, darlıkta ve zor savaş zamanında sabreder. Doğrudur ve sakınır." Ayrıca malı ve nefsi ile Allah yolunda cihad eder. ( 21/105 ) 

DOSTTUR ( VELİ ) : ( 8/72 )

KANAAT EDENDİR ( KANİ ) : Allah'ın verdiği nimete şükreder. Nimete ilişkin kemiyet ( nicelik ) hususunda asla yorum yapmaz. Allah'ın başkalarına verdiği nimete göz dikmez. Nimet kavramının temel sınav unsuru olduğunun bilincindedir. ( 22/36, 53/48 )

FAKİR OLSA DA DİLENMEDEN DURUMUNU ANLATANDIR ( MU'TERR ) : ( 22/36 )

MERHAMETLİDİR ( RAHİM ) : ( 48/29 )

TUTUMLUDUR / ORTA YOLU BULANDIR ( MUKTESID ) : İsraf etmez. Allah'ın nimetinden en etkin ve verimli şekilde faydalanmayı ve faydalandırmayı ilke edinmiştir. ( 5/66 )

HAYIRLARDA İLERLEYEN ( SAİRİ FİL HAYRAT ) : Hayır ve sevap konusunda daimi bir gayret içerisindedir. Diğer insanlara da bu yönde telkinde bulunur ve örnek olmaya çalışır. ( 21/90 )
















Kazım

Arapça “Kazım” kelimesi bir sıfat olup, “Öfkesini yenen, dindiren, meydana çıkarmayan” anlamına gelmektedir. Kazım olabilmek inananlar için önemli sınavlardan biridir. Zira kazım olabilmenin birinci koşulu nefse hakimiyet, nefsin altında kalmamayı becerebilmektir. 

3/134 - Ellezine yünfikune fis serrai ved darrai vel KAZIMINEL ĞAYZA vel afıne anin nas vallahü yühıbbül muhsinın ( Onlar bollukta ve darlıkta harcarlar, kinlerini ÖFKELERİNİ AÇIĞA VURMAZLAR, insanları affederler. Allah iyilik yapanları sever. )

22 Mayıs 2018 Salı

Kader Mekanizması ... Sabır ve Şükür

"Kader" kelimesi "Ölçü" anlamına gelmekte olup, "Mikdar" kelimesi de aynı köktendir. Allahü Teala'nın herşeyi "kader" ile yarattığı ayetlerde bildirilmektedir.

54/49 - İnna külle şey'in halaknahü bi kader ( Kesinlikle biz herşeyi ölçü ile yarattık. )

Kehf suresinde geçen Musa ile Genç Adam'ın ( Vazifeli Varlık ) hikayesi, neden / sonuç ilişkisi, her olgunun bir diğer olguyla ilintili olduğu  ve bir şeyin bir diğer şeyin sonucu olduğu gerçeğini bildirmektedir. Öte yandan kötü veya üzücü olarak algılanan bir olayın esas itibarıyla muhatabı açısından ne denli hayırlı ve iyi sonuçlar oluşturabileceği de kader mekanizması bağlamında vurgulanmaktadır. 

18/71 - Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha kale e harakteha li tüğrika ehleha lekad ci'te şey'en imra ( Öylece yürüyüp gittiler. Nihayet gemiye bindiklerinde, onu yardı. "Onu, sahiplerini boğmak için mi yardın? Sen kötü şey getirdin." dedi. )

18/79 - Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya'melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm melikün ye'huzü külle sefınetin ğasba ( Ama gemi, o denizde çalışan yoksullar içindi. Onun kusurlu olmasını istedim. Zira arkalarında, tüm gemileri gasp edip alan hükümdar vardı. )

Geminin yarılması, yoksulların gemisinin melik tarafından gasp edilmesini ve yoksulların esaret azabından kurtulmalarını sağlamıştır. 

18/74 - Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyeten bi ğayri nefs lekad ci'te şey'en nükra ( Öylece yürüdüler. Nihayet oğlanla, genç adamla karşılaştıklarında, onu öldürdü. "Sen nefis dışında olarak temiz nefsi mi öldürdün? Sen kötü şey getirdin." dedi. )

18/80 - Ve emmel ğulamü fe kane ebevahü mü'mineyni fe haşına en yürhikahüma tuğyanen ve küfra ( Ve ama oğlan, genç adam. Onun ana babası inananlardı. Onları azgınlığa ve inkara sürüklemesinden korktuk. )

Oğlanın öldürülmesi, anne ve babasının inananlar olarak yaşamlarını sürdürmelerine vesile olmuştur. Öldürülen oğlan yeni enkarnasyonunda ( yaratılışında ) daha farklı bir karakter olarak yaşam bulacaktır.

18/77 - Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet'ama ehleha fe ebev en yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaran yürıdü en yenkadda fe ekameh kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra ( Öylece yürüdüler. Nihayet ülkenin sahiplerine geldiklerinde, onun sahiplerinden yemek istediler de onları misafir etmekten kaçınıp çekindiler, direttiler. Böylece onun içinde yıkılmaya meyleden duvar buldular da onu doğrulttu. "Şayet dileseydin onun üzerine ödül edinirdin." dedi. )

18/82 - Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetımeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzün lehüma ve kane ebuhüma saliha fe erade rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmeten min rabbik ve ma fealtühu an emrı zalike te'vılü ma lem testı' aleyhi sabra ( “Ve ama duvar. Şehirin içinde yetim olan iki oğlan içindi. Onun altında onlara hazine vardı. Babaları da iyiydi. Rab’bin olgunluklarına erişmelerini ve Rab’binden rahmet olarak hazinelerini çıkarabilmelerini istedi. Onu işim olduğu üzere yapmadım. İşte o senin, üzerine sabretmeye istidatın olmayanın yorumu budur." )

Duvarın doğrultulması iki yetim olanın nasiplenmesinin sağlanması içindir.

Genç Adam olarak tanımlanan Vazifeli Varlık, yolculuk esnasında Musa'ya sürekli olarak "Kesinlikle sen benimle birlikte sabretmeye istidat edemezsin." demektedir. Bu söylem ile, olayların aldatıcı dünya hayatındaki algı ile değerlendirilmesi durumunda sabır mekanizmasının çalışamayacağı, kişinin üzüntüye, bunalıma, öfkeye ve isyana sürüklenebileceği bildirilmektedir. Zira yolculuk esnasında Vazifeli Varlık'ın her icraatı sonrasında Musa şaşırmakta, kızmakta ve sorular sormaktadır.

İnananlar açısından kader mekanizmasının nasıl algılanması gerektiği Hadid suresinin aşağıdaki ayetinde ;

57/23 - Li keyla te'sev ala ma fateküm ve la tefrahu bima ataküm vallahü la yühibbu külle muhtalin fehur ( O size kaybettirdiğine, yitirttiğine üzülmeyesiniz. O size verdiğinden dolayı da ferahlayıp sevinmeyesiniz. Allah şımaranların, övünenlerin hiçbirini sevmez. )

Kaderini deneyimlemekte olan kullar için "Sabır" ve "Şükür" kelimelerinin en önemli unsurlar olduğu, her iki kelimenin de yan yana geçtiği İbrahim ve Lokman surelerinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmiştir.

14/5 - Ve lekad erselna musa bi ayatina en ahric kavmeke minez zulümati ilen nuri ve zekkirhüm bi eyyamillah inne fı zalike le ayatin li külli sabbarin şekur ( Ve Musa' yı, kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkarsın ve onlara Allah' ın günlerini hatırlatsın diye ayetlerimizle gönderdik. Kesinlikle bunda her sabredip şükreden için ayetler vardır. )

31/31 - E lem tera ennel fülke tecrı fil bahri bi nı'metillahi li yüriyeküm min ayatih inne fı zalike le ayatin li külli sabbarin şekur ( Size ayetlerinden göstermek için, gemilerin denizde Allah' ın nimeti ile aktığını görmedin mi? Her sabredip şükreden için, kesinlikle bunda ayetler vardır. )



11 Mayıs 2018 Cuma

Türk Eyeri ( Sella Turcica ) ve Tuva


İnsan kafatasında SELLA TURCICA ( TÜRK EYERİ ) olarak bilinen ve içinde Pituitary Gland ( Tükürük Bezi )’i ve Pineal Gland ( Kozalak Bezi / Epifiz Bezi *)’ i barındıran bir kemik yapısı bulunmaktadır. Türk Eyeri kemiğinin ismi kemiğin "Eyer" formunda olmasından kaynaklanmaktadır. ( Epifiz Bezi üst frekanslar ile teması sağlayan organdır. )





Türk Eyeri

TÜRK EYERİ kemiği, TUVA TÜRKLERİ ve Kur'an'da yer alan TUVA VADİSİ arasında ilinti olma ihtimali bulunmaktadır. ( Eyer şekil itibarıyla Vadiye ve M harfine benzemektedir. )

20/12 - İnnı ene rabbüke fahla' na'leyk inneke bil VADİL mukaddesi TUVA ( Kesinlikle ben, ben senin Rab’binim. O halde ayakkabını çıkar. Kesinlikle sen kutsal VADİ TUVA' dasın. )

79/16 - İz (1) nada (2) hu (3) rabbü (4) hu (5) bi (6) el (7) VADİ (8) el (9) mukaddesi (10) TUVA (11) ( Zamanında Rab’bi ona kutsal VADİ TUVA' da seslendi. )





TUVA Bayrağındaki figür M harfine benzemektedir.

- Tuva Bayrağı M şeklindedir.

Bkz.




- M harfi Türkçe alfabedeki 16. harftir. Tuva Vadisi kavramının son kez geçtiği ayetin sure ve ayet numaralarında ( 79/16 ) 16 sayısı tezahür etmektedir. ( 7+9 = 16 ve 16 )

- 79/16 kodlu ayette "11" kelime bulunmaktadır. 11 sayısı şekil olarak M harfine benzemektedir.

TUVA bayrağı dikey olarak konumlandırıldığında aşağıdaki şekil oluşmaktadır.



Dikey konumlanmış TUva bayrağında,

"Sarı Üçgen" ile"Piramit
"Beyaz Çizgiler" ile "Işın" veya "Yol"
"Mavi Alan" ile de "Gök" simgelenmektedir.

Yani piramitin tepesinden gökyüzüne iletilen ışın veya çıkan yol tasviri oluşmaktadır. Bu tasvir aşağıdaki piramit resimlerinde de bulunmaktadır.




Mürselad ( Gönderilenler ) suresinin aşağıdaki ayetlerinde yer alan "Üç Çatallı Gölge", "Saray", "Kıvılcım" ve "Sarı Deve" * kavramları göğe ışın saçan piramit tasvirine uymaktadır. ( * Deve, sarı renkli ve gövdesi üçgen şekline sahip bir hayvandır. )

77/29 - İntaliku ila ma küntüm bihi tükezzebun ( O onunla yalanlamış olduğunuza gidin. )

77/30 - İntaliku ila zıllin ziy SELASİ ŞU'ABİN ( ÜÇ ÇATALLI GÖLGEye gidin. )

77/31 - La zalilin ve la yuğniy minel lehebi ( Gölgelendiren değildir ve alevden koruyup fayda vermez. )

77/32 - İnneha termi bi ŞERERİN kel KASRİ ( Kesinlikle o SARAY gibi KIVILCIMLAR atar. )

77/33 - Ke ennehu CİMALETUN SUFRUN ( Kesinlikle o SARI erkek DEVELER gibidir. )


8 Mayıs 2018 Salı

Üç Çatallı Gölge, Gönderilenler, 7 ve 8

Arapçada 7 ve 8 rakamlarının "Üçgen" formunda ifade edilmesi dikkat çekmektedir.


Döngü periyodunun ve periyod sonunun sembolü olan "7" sayısının "Ters Üçgen", yeni döngü başlangıcının sembolü olan "8" sayısının ise "Üçgen" ile ifade edilmesi, "Davud Yıldızı" olarak bilinen ve içiçe geçmiş üçgenlerden oluşan figürü çağrıştırmaktadır. Davud Yıldızı'nın yaratılıştaki döngüleri sembolize eden bir figür olması kuvvetle muhtemeldir.


Evvelce "Piramit" başlıklı bölümde belirtildiği üzere piramitin bir uzay gemisi veya uzay gemisi iniş platformu olduğu düşünüldüğünde 77. sure olan MÜRSELAD ( GÖNDERİLENLER ) suresinin ismi ve aşağıdaki ayetlerindeki ifadeler önem arzetmektedir.

77/28 - Veylün yevmeizin lil mükezzibin ( Vay o gün yalanlayanlar için. )
77/29 - İntaliku ila ma küntüm bihi TÜKEZZİBUN ( O onunla YALANLAMIŞ olduğunuza gidin. )
77/30 - İntaliku ila zıllin ziy SELASİ ŞU'ABİN ( ÜÇ ÇATALLI GÖLGEye gidin. )
77/31 - La zalilin ve la yuğniy minel lehebi ( Gölgelendiren değildir ve alevden koruyup fayda vermez. )
77/32 - İnneha termi bi şererin kel kasri ( Kesinlikle o saray gibi kıvılcımlar atar. )
77/33 - Ke ennehu cimaletun sufrun ( Kesinlikle o sarı erkek develer gibidir. )

"Üç Çatallı Gölge" ifadesinin ilk ve son kez geçtiği ayetin kodunun ( 77/30 ) nümerolojik değerinin "8" olması da ayrıca dikkat çekmektedir. ( 7+7+3+0 = 17 ... "8" )

Bir cismin gölge oluşturabilmesi için yer ile güneş arasında konumlanması gerekir. Ayette ifade edilen "Üç Çatallı Gölge" kavramındaki "Gölge" kelimesinin "Ateş", "Alev" ve daha bir çok batini anlamlarınan biri de gökten yere iniş yapan bir uzay gemisinin yerde tezahür eden gölgesi olabilir. Gölgenin üçgen şeklinde olması ve kıvılcım saçması ifadeleri de  piramit şeklindeki uzay gemisini ve roketini tasvir eder gibidir. Ayrıca 77/33 kodlu ayette geçen "Sarı Deve" ifadesi de "Sarı renkli piramitin" ve/veya "Sarı renkli ateşin" tanımını içermektedir.

Bu veriler ışığında, döngü sonuna yani yeni döngü başlangıcına erişildiğinde, Allahü Teala'nın "Gönderdikleri"nin ( Mürselad ) yani Vazifeli Varlıkların ( Melekler, Resuller ) Hesap Günü ( Yevmel Hısab ) ve Ayrışım Günü ( Yevmel Fasl ) için göklerden uzay gemisi ile yere inecekleri ve mevcut düzene müdahale ederek yeni bir dönem başlatacakları sonucuna ulaşılabilir. ( Satanist küresel elit bu vakayı "Alien Attack" ( Alien Saldırısı ) olarak lanse etmekte ve toplumda düşman uzaylıların saldırı yapacağı algısı oluşturmaya çalışmaktadır. )

Mürselad ( Gönderilenler ) suresinin 77/29 kodlu ayette geçen "Yalanlamış olduğunuza gidin." ifadesi hem "cehennem ateşini / azabını yalanlamak" kavramı ile hem de aşağıda yer alan ve "Gönderilenlerin yalanlandığının" vurgulandığı ayetler ile doğrudan ilintilidir.

15/80 - Ve lekad kezzebe ashabül hıcril murselın ( Ve Hicr' in sahipleri gönderilenleri yalanladılar. )
26/105 - Kezzebet kavmü nuhınil murselın ( Nuh kavmi gönderilenleri yalanladılar. )
26/123 - Kezzebet adünil murselın ( Ad gönderilenleri yalanladı. )
26/141 - Kezzebet semudül murselın ( Semud gönderilenleri yalanladı. )
26/160 - Kezzebet kavmü lutınil murselun ( Lut kavmi gönderilenleri yalanladı. )
26/176 - Kezzebe ashabül eyketil murselın ( Eyke sahipleri gönderilenleri yalanladı. )

15/80 kodlu ayet, ayet numarasının nümeroljik değerinin "8" ( 8+0 = 8 ) olması ve ayetin "8" kelimeden oluşması açılarından önem arzetmektedir.

Ve (1) lekad (2) kezzebe (3) ashabü (4) el (5) hıcri (6) el (7) MURSELIN (8)

Hakka suresinin 69/17 kodlu ayeti de döngü ve yeni döngü başlangıcı nümerolojisi açısından dikkat çekmektedir.

69/17 - Vel meleku ala ercaiha ve yahmilu ARŞE RABBİKE fevkahüm yevmeizin SEMANİYET ( Ve melek onun çevresindedir. O gün onların SEKİZİ, üstlerinde RAB'BİNİN ARŞINI * taşırlar. )

* Ayetteki ARŞ kelimesinin, NOAH ARK / ARŞ ( Nuhun Gemisi ) tamlamasındaki "Gemi" anlamında olması durumunda, göklerden gemi ile geliş kavramı güçlenmektedir.

Tevrat'ın 26. suresi olan HEZEKİEL ( HEZE ( Alır ) + KE ( Seni ) + EL ( Allah ) .... Allah Seni Alır. ) suresinde gökten gelenlere ilişkin aşağıdaki tasvirler yer almaktadır. ( Tevrat'taki Hezekiel suresinin ve Kur'an'daki Şuara suresinin sure numaraları 26'dır. 26 ... 2+6 = "8" )

- Göklerin açılması
- Ateş saçan büyük bulut
- Dört canlı yaratık
- Dört yüzlü yaratık ( Piramit )
- Yaratıkların şimşek çakar gibi hızla ileri geri gitmeleri
- Her birinin yanında yer değen tekerlek ( Piramit geminin tabaındaki dört köşede yer alan roketler )


HEZEKİEL ( HEZE ( Alır ) KE ( Seni ) EL ( Allah ) ) kelimesinin benzeri Kur'an'da yer alan EHAZEHÜMÜLLAH ( EHAZE ( Alır ) HÜM ( Onları ) ALLAH ( Allah ) ifadesidir.

3/11 - Ke de'bi ali fir'avne vellezine min kablihim kezzebu bi ayatina fe EHAZEHÜMÜLLAHÜ bi zünubihim vallahü şedıdül ıkab ( Gidişatları, Firavun' un ailesininki ve onlardan önce ayetlerimizi yalanlayanlarınki gibidir. ALLAH ONLARI onları günahlarından dolayı YAKALADI. Allah azabı şiddetli olandır. )

8/52 - Ke de'bi ali fir'avne vellezine min kablihim keferu bi ayatillahi fe EHAZEHÜMÜLLAHÜ bi zünubihim innellahe kaviyyün şedıdül ıkab ( Firavun'un ailesi ve onlardan öncekilerin gidişatı gibi Allah' ın ayetlerini inkar ettiler. ALLAH' ta ONLARI günahlarından dolayı YAKALADI. Kesinlikle Allah kuvvetlidir, azabı şiddetli olandır. )

40/21 - E ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne kanu min kablihim kanu hüm eşedde minhüm kuvveten ve asaran fil erdı fe EHAZEHÜMÜLLAHÜ bi zünubihim ve ma kane lehüm minellahi min vak ( Yerde gezmediler mi? Onlardan öncekilerin sonu nasıl oldu baksalar ya. Onlar yerde, kuvvetçe ve eserce onlardan daha şiddetli idiler. Böylece, günahlarından dolayı ALLAH ONLARI YAKALADI. Allah' tan onlara koruyucu, gözetici olmadı. )

40/22 - Zalike bi ennehüm kanet te'tıhim rusülühüm bil beyyinati fe keferu fe EHAZEHÜMÜLLAH innehu kaviyyün şedıdül ıkab ( Bu, kesinlikle onlara delillerle gelen resulleri olduğunda inkar etmelerindendir. Böylece ALLAH ONLARI YAKALADI. Kesinlikle O kuvvetli ve azabı şiddetli olandır. )

69/10 - Fe asav resule rabbihim fe EHAZEHÜM AHZETEN RABİYET ahzeten rabiyet ( Böylece Rab’lerinin resulüne isyan ettiler de onları YÜKSELEN YAKALAYIŞLA YAKALADI. )

69/10 kodlu ayette geçen "AHZETEN RABİYET" ( Yükselen Yakalayış ) ifadesi yerden yükselen "Uzay Gemisi" algısı oluşturmaktadır.

Aşağıda yer alan ve Hinduizme ait "8" figür “Cennete Giden Sekiz Yol” olarak tanımlanmaktadır.






5 Mayıs 2018 Cumartesi

Tiyn, El Tiyn, Altın Çağ ve Din Günü

Naim Hâzım Onat tarafından 1944 yılında yazılan "Arapça'nın Türk Diliyle Kuruluşu" kitabı, Arapça dahil bir çok dünya dilinin kökeninin Türkçe olduğuna ilişkin delilleri ortaya koymaktadır.

                                                   

Mu uygarlığını ve Türklerin kökenini araştıran Atatürk'ün şu sözleri ise Türkçe'nin dünya dillerine kaynak teşkil ettiği görüşünü dile getirmektedir. “Türkçe, dünyadaki en eski dilerden biridir, hatta en eski dildir ve dünya'daki diğer dilerin pek çoğu Türkçe’den doğmuştur.” 

Amerikalı yazar Gene D. Matlock tarafından yazılan "Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz" isimli kitap dünya ırklarının kökenlerinin Türklük ile ilintilerini açıklamaktadır.

                                                   

Türkçenin dünya dillerine kaynak ve köken teşkil ettiği hususu evvelce "Tek Topluluk Tek Dil" başlıklı bölümde detaylı olarak ve örnek kelimeler verilerek incelenmişti.

Bu çerçevede, Kur'an'da yer alan ve "Çamur" olarak çevrilen "TIYN" kelimesi kök anlamı itibarıyla geçtiği ayetlere çok farklı anlamlar katmaktadır.

"TIYN" kelimesinin Türkçe'deki TIN / TINI kelimesiyle ilişkisi olması kuvvetle muhtemeldir.

Ayrıca TIN / TINI = Ayırt edici SES. Bir cismin titreşiminden çıkan sesi, başka nitelikteki bir cisimden aynı yükseklikte olarak çıkan SESten ayırt ettiren özellik. Ses frekansı, Ses Titreşimi ( "Titreşim" kelimesindeki Tİ kökünün TIYN kelimesi ile ilintisi bulunmaktadır. Arapçada Titreşim anlamına gelen "İhTİzaz" kelimesi ve ince yani yüksek frekanstaki ses anlamına gelen "Tiz" kelimesi de birbirleriyle ilintilidir. Ayrıca nota sistemindeki 7. ve en ince nota olan Sİ notası batı dillerinde Tİ olarak telafuz edilir. Kulak ÇINlaması hastalığının adı da "TİNNİtus"'tur. )

6/2 - Hüvellezi halekaküm min TIYNİn sümme kada ecela ve ecelüm müsemmen ındehu sümme entüm temterun ( Sizi ÇAMURdan / SES FREKANSINDAN yaratan, sonra da vadelendiren O'dur. Belirlenen vade O’nun indindedir. Sonra siz şüphe ediyorsunuz. )

Ayetteki TIYN kelimesi, TINI / SES FREKANSI olarak çevirildiğinde "İnsanın SES FREKANSINDAN yaratıldığı" anlamı oluşmaktadır. Bu durum, Allahü Teala'nın ""Ol!" deriz olur." söyleminin bir başka tezahürü niteliğindedir.

3/49 - Ve rasulen illa benı israıle ennı kad ci'tüküm bi ayetin min rabbiküm ennı ahlüku leküm minet TIYNİ ke hey'etit tayri fe enfühu fıhi fe yekunü tayran bi iznillah ve übriül ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevta bi iznillah ve ünebbiüküm bima te'külune ve ma teddehırune fı büyutiküm inne fı zalike le ayeten leküm in küntüm mü'minın ( Ve ancak İsrailoğullarına resuldür. "Kesinlikle ben size Rab’binizden ayet getirdim. Kesinlikle ben size, ÇAMURDAN / SES FREKANSINDAN kuşun şekli gibi olanı yaratırım. Böylece onun içine üflerim de o Allah’ ın izni ile kuş olur. Doğuştan körü, alacalıyı iyileştiririm. Allah’ ın izni ile ölüyü diriltirim. O yediklerinizi, o evlerinizin içinde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inananlarsanız, kesinlikle bunda size ayetler vardır." )

32/7 - Ellezi ahsene külle şey'in halekahu ve bedee halkal insani min TIYN ( O herşeyin en güzeli O’nun yarattığıdır. İnsanı yaratmaya ÇAMURDAN/ SES FREKANSINDAN başlamıştır. )

37/11 - Festeftihim e hüm eşeddü halkan em men halakna inna halaknahüm min TIYNil LAZİB ( O halde onlara sor. Yaratılış olarak onlar mı daha şiddetli yoksa bizim yarattıklarımız mı? Kesinlikle onları YAPIŞIK ÇAMURDAN / SABİT TINIDAN, SES FREKANSINDAN yarattık. )

* Lazib = Sabit ; Yapışan

28/38 - Ve kale fir'avnü ya eyyühel meleü ma alemtü leküm min ilahin ğayrı fe EVKID li ya hamanü alet TIYNİ fec'al lı SARHAN leallı ETTALİU ila ilahi musa ve inni le ezunnühu minel kazibın ( Ve Firavun "Ey ileri gelenler, ben size başka ilah bilmem. Haydi bana ÇAMURUN üzerine ATEş YAK/ SESLİ ATEŞ YAK ey Haman. Bana yüksek KÖŞK oluştur. Umulur ki ben Musa' nın ilahına YÜKSELİRİM. Kesinlikle ben onu yalancılardan zannederim." dedi. )

* Tınılı Ateş = Ses çıkaran ateş ... Roket ve Roketle göğe yükselmek

TIYNİ = TIYN = TIN = TEN ... ( İnsanın TENi ... yapısı / frekansı )

Ayetlerde, TINI kelimesinin fonetik özdeşi olan TIYNİ kelimesinin tezahür ettiği görülmektedir.

TINlamak = To Resound, To Resonate
TENor = The highest of the ordinary adult male voice range. ( Yetişkin erkek sesinin en yüksek frekansı )
AnTENna ... AnTEN ( Ses frekanslarının iletimini sağlayan araç )
TEN =10
TENnur ( Fırın ) THUNder ( Şimşek !! sonrası gök gürültüsü )
TAN /TAN Yeri ...TAN ... Ateşin çıkması / Güneşin doğması .... yani SES ve ATEŞ ilintisi
TUN ( Alm. ) = Yapmak !!
TANımak ... Aynı frekansa gelmek ve varlığından haberdar olmak.
TANImlamak = Frekansını belirlemek
TENcere ... Ateş ve Ses ilintisi. Ateşte ses çıkararak yemek pişmesini sağlar.
TİN = Spirit, Ruh
TİNSEL = Spiritual, Ruhsal

Okült açıdan önem arzeden, pagan kültürlerde kutsal addedilen ( ki bu dini bilginin çarpıtılmış yorumudur. ) ve en değerli maden / metal olarak bilinen ALTIN bu noktada ilginç bir durum sergilemektedir. ALTIN elementi periyodik tabloda 11. grupta ve 6. periyodda konumlanmıştır. 6 sayısı ile 11 sayısı çarpıldığında ortaya "66" sayısı çıkmaktadır ki bu sayı ALLAH kelimesini oluşturan Arapça harflerin ( Elif Lam Lam Elif He ) ebced değerleri toplamını vermektedir. Ayrıca 6 ve 11 sayılarının nümerolojik toplamı da ( 6+1+1 = 8 ) döngünün ve sonsuzluğun sembolü olan "8" sayısını vermektedir.


ALTIN kelimesinin kök ayrışımında El ve TIN / TIYN kelimelerinin olması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda ortaya İLAH ve SES ... İLAHIN SESİ veya SES kelimesi ( EL kelimesi ön ek / artikel olarak düşünüldüğünde ) çıkmaktadır.

Batı dilllerindeki GOD ( İlah ) ve GOLD ( Altın ) kelimelerinin fonetik benzerlikleri de ayrıca dikkat çekmektedir.

ALTIN ÇAĞ ( SIRIUS Çağı ) olarak ifade edilen çağın esas itibarıyla Kur'an'da YEVMED DİN olarak tanımlanan DİN GÜNÜ olması kuvvetle muhtemeldir. Bu ifadedeki GÜN kelimesi bir devri, dönemi, çağı ifade etmektedir.

Fatiha suresinin 4. ayetinde Allahü Teala'nın MALİKİ YEVMİD DİN ( DİN GÜNÜNÜN MALİKİ ) olarak tanımlanması vasıtasıyla, bilincin yükseldiği, algıların açıldığı ALTIN ÇAĞda yani DİN GÜNÜNde artık şeytana verilen sürenin dolduğu, tek, gerçek ve daim malik olan Allah'ın gerçeği kelimeleri, sesi ile gerçelleyeceği, gerçeğin batıldan ayrışacağı ve gözlerin keskinleşeceği haber verilmektedir.

İnşikak suresinin aşağıdaki ayetleri, Galaktik ( Kozmik ) Hizalanma sonrasında girilecek yeni bir süreçten, yeni bir döngüden yani Altın Çağ'dan bahsetmektedir.

84/17 - Vel leyli ve ma veseka ( Ve gece ve o barındırdıkları, )
84/18 - Vel kameri izet teseka ( Ve Ay dizilip derlendiğinde, )
84/19 - Le terkebunne tabekan an tabekın ( Kesinlikle tabakadan tabakaya binip karışacaksınız. )

                         


ALTIN ÇAĞ ifadesi EL TIYN ÇAĞ yani SES ÇAĞI veya EL DIYN / DİN çağı ( günü ) olarak düşünüldüğünde aşağıdaki ayetlerin anlamı daha da netleşmektedir.

36/53 - İn kanet illa SAYHATEN vahıdeten fe iza hüm cemiy'ul ledeyna muhdarun ( Kesinlikle ancak tek ÇIĞLIK oldu. Böylece o zaman onlar toplanıp huzurumuzda hazırlananlar oldular. )

38/15 - Ve ma yenzuru haülai illa SAYHATEN vahıdeten ma leha min fevak ( Ve onların o baktıkları ancak tek ÇIĞLIKTIR. Onda gecikme yoktur. )

Altın Çağda / Din Gününde, Allahü Teala'nın ileteceği ses frekansı ile ( TIYN ) sayesinde şeytanın bu ana kadar muhtelif yollar ile yayımladığı saptırıcı ses frekansı kaybolacak ve Allah'ın seçtiği insanlar şeytan hipnotizmasından ( zihin kontrolünden ) kurtulacaklardır.

1998 yılında yayımlanan "Altın Çağ" dergisinin Ağustos 1998 sayısının kapağındaki Türkiye haritası ve Sirius etkileşimi ( Göksel etkileşim ) sembolik ve semantik açıdan önem arzetmektedir.

                 


1978 yılında yaınlanmış olan Ekminezi ( Trans ile geçmişe veya önceki yaşama dönüş ) isimli kitaptaki dünya haritasında Türkiye üzerinde Sirius yazması da dikkat çekicidir.



ALTIN = EL TIYN olgusu aşağıdaki bir başka örnek ile teyid edilebilir.

EDAT ... ED+AT ... ED ( Yardım ; AID ( İng. ) ) AT ( Olma durumu / Olan ) ... EDAT = Yardım Etme Durumu, Alet )

( Örnek : Tahrib+At ... Tahribat ... Harab Etme Durumu )

EDEVAT ...ED+EV+AT ..... EDAT'ın çoğuludur.

Kök kelime "ED" olduğundan EL+ED ... ELED ( Yardım Eden ) yani ALET olarak dönüşmektedir.

Ayrıca Arapça'da ED / EDA kök kelimesi "Yapmak, Yerine Getirmek" anlamındadır. Yani EDMEK / ETMEK ... ED = ET ... ELED ... ALET 

( Not: Gelenek anlamına gelen ADET kelimesi de EDA / ED ve ET kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. EDA+ET ... ADET ... "Yapılma Durumu" )

ALMAK ... EL ile tutmak......EL+MEK ... ELMEK

EL kökü Batı dillerindeki artikel kavramının ( Le, La ( Fra. ) El ( İsp. ) ) Türkçe kaynaklı olduğuna ilişkin işaretler vermektedir.. 

Yani EL KITAB ifadesi... AL KİTAP / AL YAZI anlamında, bir SUNU ifadesi gibi. "AL sana bu kelimeyi verdim." anlamında kullanılmaktadır. Ve EL kelimesinin İLAH / TANRI için kullanılması da ilintiyi kuvvetlendiriyor. Yani "Allah'ın verdiği Kitap / Kalem / Ağaç" anlamı oluşmaktadır.

ARTIKEL kelimesi incelendiğinde ise ART+IK+EL ayrışımı oluşmaktadır.

ART = Sanat / Üretim
IK = Gibi olan ( -ic eki ( Örnek : Gigant+Ic ... Gigantic = Dev gibi olan ) )
EL = Allah

ARTIKEL = ALLAHIN SANATSALLIĞI / ÜRETKENLİĞİ