28 Şubat 2019 Perşembe

Cuma Suresindeki 8 ve 11 Nümerolojisi

"Cuma" kelimesi "Toplanma" anlamına gelmekte olup, Kur'an'daki 62. sure ismini bu kelimeden almaktadır. "Toplanma"'nın döngü sonunda tüm insanların bir araya getirilmesiyle tezahür edecek ve yeni döngü başlangıcına vesile olacak vaka ( Kıyamet / Din Günü / Toplanma Günü / Altın Çağ.... ) olduğu malumdur. Yeni döngü başlangıcı ve düalite kavramlarının ilahi nümeroloji sisteminde "8" ve "11" sayıları ile sembolize edildiklerini muhtelif tespitler teyid etmektedir.

"Cuma" suresinde "8" ve "11" sayılarına ilişkin dikkat çekici bir nümerolojik durum bulunmaktadır.

- Cuma suresi 62. suredir. 6+2 = "8" 
- Surede "11" ayet bulunmaktadır.
- Suredeki 11 ayette toplam 263 kelime bulunmaktadır. ( 2+6+3 = "11" )
- Surenin ilk ayeti olan 62/1 kodlu ayette 20 kelime bulunmaktadır. 6+2+1+2+0 = "11" 
- Surenin son ayeti olan 62/11 kodlu ayette 29 kelime bulunmaktadır. 2+9 = "11"
- Surede 29 kelime içeren iki ayet bulunmakta olup bu ayetlerin numaraları "8" ve "9"'dur. 8+9 = 17 ... 1+7 = "8"
- Surede 29 kelime içeren ilk ayet "8". ayettir.

Kur'an'da döngü sonu olan Altın Çağ'ı ( Kıyamet / Ayağa Kalkış Günü ) ifade eden "Yevmel Cem" ( Toplanma Günü ) ifadesinin geçtiği 42/7 kodlu ayette 35 kelime bulunmaktadır. 3+5 = "8" ( "Yevmel Kıyameh" ( Ayağa Kalkış Günü ) ifadesinin ise Kur'an'da 53 ( 5+3 = "8" ) kere tekrarlandığı evvelki bölümlerde belirtilmişti. )

Cuma suresi;

62/1 - Yüsebbihu lillahi ma fis semavati ve ma fil ardı el melikil kuddusil azizil hakim ( Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah için övgü sözleri söylerler. Yüce hakim kutsal malik, hükümdar. )

62/2 - Hüvellezi be'ase fil ümmiyyine resulen minhüm yetlu aleyhim ayatihi ve yüzekkihim ve yü'allimühümül kitabe vel hikmete ve in kanu min kablu lefi dalalin mübin ( Okuma yazma bilmeyenlerin içine, onlara O’nun ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve sırrı öğreten, onlardan resul diriltip gönderen O'dur. Önceden kesinlikle apaçık sapıklık içindeydiler. )

62/3 - Ve aharine minhüm lemma yelhaku bihim ve hüvel azizül hakim ( Ve onlara katılmamış olan sizden diğerlerine. O yücedir hakimdir. )

62/4 - Zalike fadlüllahi yu'tihi men yeşa'u vallahü zul fadlil azım ( Bu Allah' ın üstünlüğüdür, lütfudur. Onu dilediği kimseye verir. Allah büyük üstünlük, lütuf sahibidir. )

62/5 - Meselüllezine hümmilüt tevrate sümme lem yahmilüha ke meselil hımari yahmilu esfaren bi'se meselül kavmillezine kezzebu bi ayatillahi vallahü la yehdil kavmez zalimin ( O Tevrat' ı yüklenip de sonra onu taşıyamayanların misali, büyük kitaplar taşıyan eşeğin misali gibidir. Allah' ın ayetlerini yalanlayan o kavmin misali ne kötüdür. Allah zalimler kavmini yönlendirmez. )

62/6 - Kul ya eyyuhellezine hadu in zeamtüm enneküm evliyau lillahi min dunin nasi fe temennevül mevte in küntüm sadikin ( "Ey o Yahudiler, eğer insanlardan kesinlikle sadece sizin Allah’a  dostlar olduğunuzu sanıyorsanız, eğer doğrular iseniz ölümü temenni edin." de. )

62/7 - Ve la yetemennevnehu ebeden bima kaddemet eydihim vallahü alimun biz zalimin ( Ve onu, o ellerinin sunduklarından dolayı, ebediyen temenni edemezler. Allah zalimleri bilendir. )

62/8 - Kul innel mevtellezi tefirrune minhu fe innehu mülakıküm sümme türeddune ila alimil ğaybi veş şehadeti fe yünebiiuküm bima küntüm ta'melun ( "Kesinlikle o kendisinden kaçtığınız ölüm, kesinlikle o size kavuşacaktır. Sonra gaybı ve şahit olunanı bilene döndürüleceksiniz. Böylece ne yapmakta olduğunuzu size haber verecek." de. )

62/9 - Ya eyyühellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cümü'ati fes'av ila zikrillahi ve zerül bey'a zaliküm hayrun leküm in küntüm ta'lemun ( Ey o inananlar, toplanma günü duaya çağrıldığında Allah' ı hatırlamaya koşun. Alışverişi bırakın. Eğer bilenler iseniz bu size daha hayırlıdır. )

62/10 - Fe iza kudıyetis salatü fenteşiru fil ardı vebteğu min fadlillahi vezkürullahe kesiren le'alleküm tüflihun ( Böylece dua yapıldığında, yerde dağılın. Allah' ın üstünlüğünü, lütfunu arayın. Allah' ı çokça hatırlayın. Umulur ki iflah olursunuz. )

62/11 - Ve iza reev ticareten ev lehven infaddu ileyha ve terekuke kaima kul ma indallahi hayrun minel lehvi ve minet ticareh vallahu hayrur razıkin ( Ve ticaret veya eğlence gördüklerinde ona gittiler. Seni ayakta bıraktılar. De ki: "O Allah' ın indinde olan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah rızıklandıranların en hayırlısıdır." )



27 Şubat 2019 Çarşamba

Gerçeğin Günü

"Gerçeğin Günü", tüm gizli olanların açığa çıktığı, yanıltıcı olanların batıl olduğu ve doğrunun, gerçeğin açığa çıktığı devre sonu olan "Altın Çağ" veya "Kıyamet Günü"'dür. ( Ayağa Kalkış Günü )

86/9 - YEVME tübles serair ( O GÜN sırlar ortaya çıkarılır. )

78/38 - YEVME (1) yekümu (2) er (3) ruhu (4) ve (5) el (6) melaiketu (7) saffen (8) la yetekellemune illa men ezine lehür rahmanu ve kale savaben ( O GÜN ruh ve melekler saflar halinde ayakta dururlar. Rahman' ın kendilerine izin verdiği kimseler haricindekiler kelam edemezler, söz söyleyemezler. Ve o da doğruyu söyler. )

78/38 kodlu ayette "Ruh ve Meleklerin" toplumda kolektif bilinci yaymak suretiyle idrak seviyesini yükseltecek olan tesirleri artırmaları "Ayakta durma" olarak ifade edilmiştir. Ayetin ilk cümlesi "8" kelimeden oluşmakta ve ayet kodunun nümerolojik değeri de "8" olmaktadır. ( 7+8+3+8 = 26 ... 2+6 = "8" )

78/39 - Zalikel YEVMÜL HAKKU fe men şaettehaze ila rabbihı meaben ( Bu GERÇEĞİN GÜNÜDÜR. Artık dileyen kimse Rab’bine dönüş yeri edinsin. )

78/40 - İnna enzernaküm azaben kariben YEVME YENZURUL MER'U MA KADDEMET YEDAHU ve yekulül kafiru ya leyteni küntü turaben ( Kesinlikle biz sizi yakın azap ile uyardık. O GÜN KİŞİ ELLERİNİN NE SUNDUĞUNA BAKAR. İnkarcı "Ey keşke ben toprak olsaydım." der. )

"Gerçeğin Günü"'nün ( Yevmel Hakk ) aynı zamanda "Hesap Günü" ( Yevmel Hısab ) olduğu da 78/39-40 ayetlerinde bildirilmektedir. 



Döngü Sonu Tanımlamaları olan "Günler"

Kur'an'da, 70,000 yıllık döngünün ( devre ) sonu olan ve 1000 yıl sürmesi kuvvetle muhtemel olan "Altın Çağ“, “Gün“ kavramı ile tanımlanmıştır.

Döngü sonunu tanımlayan "Gün"ler ve tekrar adetleri aşağıda belirtilmiştir.

1- Yevmed Din ( Din Günü ) ( 13 )
2- Yevmel Fasl ( Ayrışım Günü ) ( 3 ) 
3- Yevmel Hısab ( Hesap Günü ) ( 4 )
4- Yevmel Kıyameh ( Ayağa Kalkış Günü ) ( 53 )
5- Yevmet Telak ( Karşılaşma Günü ) ( 1 )
6- Yevmed Tenad ( Sesleniş Günü ) ( 1 )
7- Yevmel Hakk ( Gerçeğin Günü ) ( 1 )
8- Yevmel Veiyd ( Vadedilen Gün ) ( 1 )
9- Yevmel Cem ( Toplanma Günü ) ( 1 ) 
10- Yevmez Zulleh ( Gölgeli Gün ) ( 1 )
11- Yevmel Hasrat ( Hasar Günü ) ( 1 )
12- Yevmül Ba’s ( Diriliş Günü ) ( 2 )
13- Yevmül Hulud ( Ebediyet Günü ) ( 1 )
14- Yevmül Huruc ( Çıkış Günü ) ( 1 )
15- Yevmel Ahıri ( Sonraki / Diğer Gün ) ( 26  )

Frekansı en yüksek olan iki tanımlama ve frekans değerli aşağıdadır.

"Yevmel Kıyameh" ( Ayağa Kalkış Günü ) ( 53 kere ... 5+3 = "8" ) 
"Yevmel Ahıri" ( Sonraki / Diğer Gün ) ( 26 kere ... 2+6 = "8" ) 

Her iki tanımlamanın frekanslarının nümerolojik değerlerinin "8" olması yeni döngü başlangıcının nümerolojik sembolizmi açısndan önem arzetmektedir.

"Gün" tanımlamalarının toplam tekrar adedi ( frekansı ) ise 110 sayısını vermektedir. Bu sayı da düalite ve döngü kavramlarının nümerik sembolü olan "11" sayısı açısından önem arzetmektedir.




23 Şubat 2019 Cumartesi

Melek Olacak İnsan

İnsanın, ruhsal tekamül yoluyla üst alemlere intikal ettiğinde melek adı verilen vazifeli varlık halini alacağı A'raf ve İsra surelerinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmekte gibidir. 

7/20 - Fe vesvese lehümeş şeytanü li yübdiye lehüma ma vuriye anhüma min sev'atihima ve kale ma nehaküma rabbüküma an hazihiş şecerati illa EN TEKUNA MELEKEYNİ EV TEKUNA MİNEL HALİDIN ( Şeytan onların ayıplarından, çirkinliklerinden o onlara gizlenmişleri, örtülmüşleri onlara açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi. "Rab’biniz, ancak İKİ MELEK VEYA EBEDİLERDEN OLURSUNUZ DİYE sizi şu ağaçtan men etti." dedi. )

Saptırma metodu sadece seçenek sunmak, olanı yok, olmayanı var göstermek ve mevcut ilmin farklı algılanmasını sağlamak olan şeytanın, 7/20 kodlu ayetinde yer alan sözlerinde "insanın melek olacağı" bilgisi gizlidir. Zira ayette şeytan "Rab, o ağaca giderseniz melek olursunuz." dememekte, "Melek olasınız diye Rab o ağaca gitmeyin." demektedir. Bir başka deyişle olanı yok, olmayanı var algılatmaya çalışan şeytan, zaten melek olma yolunda olan ve yarı süptil alemde ( cennet ) yaşam bulmuş olan insanı, "Allah melek olmalarını istemiyormuş." algısı yaratmak suretiyle aldatmaktadır. 

17/94 - Ve ma menean nase en yü'minu iz caehümül hüda illa en kalu E BEASELLAHÜ BEŞERAN RASULA ( Ve insanlara yönlendirme geldiğinde, inanmalarına "ALLAH RESUL OLARAK İNSAN MI GÖNDERDİ?" demeleri haricindeki mani olmaz. )

17/95 - Kul LEV KANE FİL ERDI MELAİKETÜN YEMŞUNE MUTMEINNINE LE NEZZELNA ALEYHİM MİNES SEMAİ MELEKEN RASULA ( De ki: "ŞAYET YERDE TAMAMLANMIŞ HALDE YÜRÜYEN MELEKLER OLSAYDI, ONLARIN ÜZERİNE GÖKTEN RESUL OLARAK MELEK İNDİRİRDİK." )

17/95 kodlu ayette yer alan "Melaiketün Mutmeinnıne" ( Tamamlanmış Melekler ) ifadesi, sınav ve ceza olarak kaba madde alemi olan dünyada yaşamak durumunda kalmış ve henüz ruhsal tekamül sürecinin başında olan insanın melek olma potansiyelinden bahsedilmektedir. "Tamamlanmış Melekler" ifadesi "Tamamlanmamış Melekler" ifadesi ile aynı anlama gelmektedir. Dolayısıyla ayette "insanın henüz tamamlanmamış ancak tamamlanma sürecinde olan melek" olduğu bildirilmektedir. ( Melek kelimesi "Bilgi ve Maharet ( Beceri )" anlamına gelen "Meleke" köküne ait bir kelime olup, "Vazifeli Varlık" tanımını içermektedir. )

İnsanlar henüz melek vasfı kazanmamış oldukları için üst alemden gönderilen ve süptil madde iken kaba madde aleminde enkarne olan vazifeli varlık ( resul ) da insana "insan" olarak görünmektedir.

Tekamül sürecinin İdraksiz Varlık, Yarı İdrakli Varlık, İdrakli Varlık olarak süregeldiği düşünüldüğünde; Varlığın, taş iken bitki, bitki iken hayvan, hayvan iken insan ve insan iken melek ( vazifeli süptil varlık ) olacak şekilde tekamül etmesi son derece olası görünmektedir. Bu noktada Mevlana'ya ait olduğu belirtilen ve tekamülü tasvir eden aşağıdaki dizeler dikkat çekmektedir.

"Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
Allah’tan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım."

İnsan'ın melek olacağı bilgisi, En'am suresinin 6/50 kodlu ayetinde resulün olumsuz cümle içeren ifadesiyle dolaylı olarak bildirilmektedir.

6/50 - Kul la ekulü leküm ındı hazainüllahi ve la a'lemül ğaybe ve LA EKULÜ LEKÜM İNNI MELEK in ettebiu illa ma yuha ileyy kul hel yestevil a'ma vel besır e fe la tetefekkerun ( De ki: Size Allah' ın hazineleri benim indimdedir." demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. SİZE, KESİNLİKLE BEN MELEĞİM DE DEMİYORUM. Kesinlikle ben ancak o vahyedilene tabi oluyorum." De ki: "Kör ile gören eşit midir? Fikretmez misiniz?" )

Ayrıca 2/30 kodlu ayette Allahü Teala insanı yaratacağını meleklere bildirdiğinde melekler insanın vasfına ilişkin yorumda bulunmaktadırlar.

2/30 - Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı caılün fil erdı halifeh kalu e tec'alü fıha men yüfsidü fıha ve yesfiküd dima ve nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek kale innı a'lemü ma la ta'lemun ( Ve zamanında Rab’bin meleklere "Kesinlikle ben yerde halife oluşturacağım." dedi. "Biz seni övgünle överken ve seni kutsarken orada bozgun yapan, kan ve gözyaşı döken birini mi oluşturacaksın?" dediler. "Kesinlikle ben sizin bilmediğinizi bilirim." dedi. )

Melekler, daha Adem oluşturulmadan önce "insanın kan ve gözyaşı dökeceğini" nasıl bilmektedirler? Bunun nedeni, esas itibarıyla zaman kavramının olmadığı yaratılıştaki sonsuz döngü içerisinde insanın tekâmül ederek melek olma mertebesine ulaşmasıdır. Bir başka deyişle ayette Allahü Teala'nın beyanına muhatap olan melekler tekâmül ederek insan kademesini geride bırakmış olan Vazifeli Varlıklardır. Bu nedenle insanın vasfını bilmektedirler.

Zuhruf suresinin 60. ayetinde de "İnsanlardan melek olabileceği" bilgisi verilmektedir.

43/60 - Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun
( Ve şayet dileseydik, sizlerden yerde halef olacak melekler oluştururduk. )



















Yerkürenin Çakraları - Ley Hatları ( Alttan Akan "Nehirler" )

Yaşayan bir organizma, bir varlık olan Dünya'nın da bioelektrik enerjisi, aurası ve enerji yoğunlaşma noktaları ( çakra ) bulunmaktadır. Söz konusu bioelektrik enerji insan bedenindeki sinir sistemine benzer bir hat yapısı ile yerin içindeki enerji yoğunlaşma noktaları arasında negatif ve pozitif akımlar halinde sirküle olmaktadır. Enerji sirkülasyonunu sağlayan bu hatlara Arkeolog Alfred Watkins tarafından "Ley Hatları" ismi verilmiştir. Watkins antik ve önemli yapıların bu hatlar üzerine inşa edildiklerini tespit etmiştir. Bu durum, insan vücudundaki elektrik enerjisi yoğunlaşma noktalarına ( çakra ) uygulanan Akupunktur yöntemini çağrıştırmaktadır. Akupunktur, vücuttaki belirli enerji noktalarına sabitlenen "iğneler" kanalıyla sinir sisteminin uyarılmasına dayalı bir tedavi yöntemidir. Bilindiği üzere insan bedeninde "7" enerji noktası ( çakra ) bulunmaktadır. 


Batıda ‘’Ley Hatları’’, Uzak Doğu'da ise ‘’Ejderha Patikaları’’ olarak anılan elektrik enerji hatları, negatif ve pozitif enerji akışı ile oluşmaktadır. Negatif akışı sağlayan hatlar Kara Akım, pozitif akışı sağlayan hatlar ise Beyaz Akım olarak isimlendirilmişlerdir.

                          
Ley Hatları Haritası

Kaynaklarda yerkürenin de aynı insan vücudunda olduğu gibi "7" enerji noktasına ( çakra ) haiz olduğu bildirilmektedir.

Kur'an'da cennet tasviri kapsamında geçen "Cennati tecri min tahtihel enhar" ( Altlarından nehirler akan bahçeler ) ifadesindeki "Enhar" ( Nehirler ) kelimesi Ley Hatları'nı ve bu hatlar kanalıyla akarak sirküle olan  elektrik enerjisini mi sembolize etmektedir?

"Cennati tecri min tahtihel enhar" ( Altlarından nehirler akan bahçeler ) ifadesinin Kur'an'da 34 kere tekrarlanması da "7" çakra ile olan nümerolojik uyum açısından dikkat çekmektedir. ( 34 ... 3+4 = "7" )

Ayrıca "Cennati (1) tecri (2) min (3) tahti (4) ha (5) el (6) ENHAR (7)" ifadesi "7" kelimeden oluşmaktadır. "Enhar" ( Nehirler ) kelimesi ise 7. kelimedir.














22 Şubat 2019 Cuma

Dağın İçindeki Vazifeliler - Ağrı Dağı, Agarta ve Sirius

"Agarta" adı verilen ve yüksek tekamül seviyesine sahip olan kadim topluluğun Sirius yıldızının dünyadaki projeksiyonu olması kuvvetle muhtemeldir. Agarta uygarlığının, insanlığın dünya çapındaki idraki uyanışına vesile olacak vazifeli "yeraltı uygarlığı" olduğu spritüel kaynaklarca bildirilmektedir. Agarta kaynaklarda hep "Dağ" ile ilintilendirilmektedir. Bir başka deyişle, dağın derinliklerinde ( yeraltında ) faaliyette bulunan bir topluluk olduğu bilgisi mevcuttur.



Agarta uygarlığının, Sirius misyonunu yürütmekten sorumlu yüksek idrak seviyeli, dünyada bedenlenmiş vazifeli süptil varlıklar topluluğu olduğu düşünüldüğünde, Agarta'nın konumunun Türkiye'de olması da kuvvetle muhtemel görünmektedir. ( Evvelki bölümlerde Sirius ve Türkiye ilişkisi incelenmişti. ) Bu çerçevede, "Agarta" kelimesi ile "Ağrı Dağı" arasındaki fonetik benzerliğin yanısıra semantik bir ilişki de olabilir.

Agar + Ta

Ağrı + Dağ

"Ağr / Ağar" kelimesi "Beyaz" anlamına gelmektedir.

"Ta" kelimesi "Uzakta, İleride, "Yüksekte, Derinde" anlamlarında kullanılmaktadır. ( Örnek : Taa orada bir ev var. )

Almanca'da "Da" kelimesi "Orada, İleride" anlamı taşımaktadır.

Türkçe'deki "Dağ" kelimesi de "Ta" kökünden gelmekte olup "Yüksek ve uzak olan" anlamını taşımaktadır.

Arapça'da "Agarr" kelimesi "Beyaz" anlamına gelmektedir. "Ta" kelimesi ise "Dek, Nihayet, Kadar" anlamına gelmektedir. Bu durumda "Agarr+Ta" kelimesi "Beyaza Dek / Uzaktaki Beyaz / Yüksekteki Beyaz" anlamlarını taşımaktadır. Dolayısıyla "Agarta" veya "Ağrı Dağ" kelimeleri "Yüksekteki / Uzaktaki Beyaz" anlamına gelebilir. Zira dağın tepesindeki kar, yüksekteki beyaz olarak tanımlanmış olabilir. "Sirius" yıldızı da "Yüksekteki / Uzaktaki Beyaz" olarak tanımlanmaktadır. "Ağrı Dağı", Sirius yıldızının kaba madde alemindeki projeksiyonu olabilir. Ayrıca dağın asıl isminin "Ağari Dağ" olması kuvvetle muhtemeldir. Zira "Ağari Dağ" Beyazlı Dağ anlamına gelmektedir.

"Sirius (α CMa) is the alpha star in this trusty hound and is roughly 8.5 light years away from Earth, making it one of the closest stars to us. It has a tiny companion star making it a binary system composed of “SIRIUS A” the main component (which is a WHITE main sequence star) and “Sirius B,” a white dwarf star. As seen with the naked eye, Sirius can be seen to twinkle many different colours low in the winter evening sky."

https://www.universetoday.com/92678/why-does-sirius-twinkle/

Kur'an ayetlerinde "dağların yaşayan ve hareket eden varlıklar" oldukları belirtilmektedir.
18. sure olan Kehf ( Mağara ) suresi bu kapsamda dikkat çekmektedir. Zira "Ashab-ı Kehf" ( Mağara Sahipleri ) kavramı, Altın Çağ'da vazife icra edecek olan Agarta uygarlığını ifade ediyor olabilir. ( Kur'an'daki her kelime ve kavramın birden çok anlamı olduğu her zaman hatırlanmalıdır. )

18/47 kodlu ayette "dağların hareket ederek, yeri meydana çıkardıklarından" bahsedilmektedir.

18/47 - Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizeten ve haşernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada ( Ve o gün dağları seyirtiriz. Yeri meydana çıkmış, açık olarak görürsün. Onları toplarız da onlardan kimseyi bırakmayız. )

27/88 kodlu ayette de dağların canlı olduklarından ( yaşam barındırdıklarından ) ve "bulut gibi"* hareket etmelerinden ( açılıp kapanmalarından / havalanan varlıklar barındırdıklarından ) bahsedilmektedir. Bu durum da dağların içinde ileri teknoloji ve ilim seviyesine sahip toplulukların mevcudiyetine işaret eder niteliktedir.

27/88 - Ve teral cibale tahsebüha camideten ve hiye temürru merras sehab sun'allahillezı etkane külle şey' innehu habırun bima tefalun ( Ve dağları görürsün de onları cansız gibi sabit sanarsın. Onlar bulutun* geçmesi gibi geçerler. O, herşeyi yapan Allah' ın sanatıdır. Kesinlikle O ne yaptığınızdan haberdardır. )


( * Evvelce incelenen "Sehabın Merkum" ( Toplanmış Bulut ) ifadesi ile "Kısfen Mines Semai Sakıtan" ( Gökten Düşen Parça ) ifadesi arasındaki "üst plandan / alemden gelen varlıklar" ( UFO ) bağlantısı da anlam kazanmaktadır.

52/44 - Ve in yerav kisfen mines semai sakıtan yekulu sehabun merkum ( Ve eğer parçayı gökten düşerken görseler, "Toplanmış bulut." derler. ) )

38/18 kodlu ayette de dağların / dağlarda yaşayan varlıkların ( Agartalılar / Sirius Misyonu Vazifelileri ) Allah'ı övdükleri bildirilmektedir.

38/18 - İnna sehharnel cibale mea hu yüsebbıhne bil aşiyyi vel işrak ( Kesinlikle biz dağları onunla birlikte buyruk altına aldık. Akşam ve gündoğumu ışığında övgü sözleri söylediler. )

80'li yıllarda yayımlanmış olan "Star Gate" ( Yıldız Kapısı ) isimli film serisinde, bir dağın içinde yapılan astronomik araştırmalar ve uzay / zaman yolculukları konu edilmekteydi.

Jay B. Holberg tarafından yazılmış olan "Sirius : Brightest Diamond in the Night Sky" isimli kitapta Agarta ve Sirius ilintisi, masonik locadan bahsedilen aşağıdaki bölümde aktarılmaktadır.



Yukarıdaki alıntı da yer alan "The Great WHITE Chapter of SIRIUS" ( Büyük BEYAZ SIRIUS Locası" ifadesi de ayrıca dikkat çekmektedir. Zira "Beyaz" ve "Sirius" kavramları "Yüksekteki Beyaz" anlamına gelen "Agarta" kelimesi ile doğrudan ilintiyi ortaya koymaktadır.

Ağrı Dağı'nın yüksekliğini ve koordinatlarını oluşturan rakamların "7" nümerolojisi oluşturması da dikkat çekmektedir.
Yükseklik : 5137 m ... 5+1+3+7 = 16 ... 1+6 = "7"

Enlem : 39 d 42 dk
Boylam : 44 d 17 dk

3+9+4+2+4+4+1+7 = 34 ... 3+4 = "7"

Tevrat ayetlerinde "Nuh'un Gemisinin", Ararat Dağlarına ( Ağrı Dağı ) oturduğu "7" ve "8" ( 17 ... 1+7 = 8 ) nümerolojisi ile bildirilmektedir. “Nuh’un Gemisi” olarak bildirilen olgu yeni döngü başlangıcındaki varlıkların yaşamına vesile olan ruhsal bir varlık, süptil bir varlık, bir uzay gemisi veya bir mekan mıdır?

1 Tekvin 8-4 Gemi YEDİNCİ ayın ONYEDİNCİ günü Ararat dağlarına oturdu.

"Yüksekteki Beyaz" anlamına gelen "Agarta"nın Sirius yıldızını da sembolize ettiği düşünüldüğünde Illuminati Piramidi ( Aydınlanmışlar Piramidi ) olarak bilinen sembol ve tepesindeki ayrışmış beyaz piramid “Nuh’un Gemisi” ve “Sirius” açısından anlam kazanmaktadır. ( İlmin tek ve nötr olduğu, ona yüklenen anlamın ve niyetin önem arzettiği daima hatırlanmalıdır. )


















21 Şubat 2019 Perşembe

Şirk ve Şirket Aldatmacası

"Şirket" kelimesi, "Ortaklık" anlamına gelmekte olup, kök "Şerik" ( Ortak ) kelimesi ve ek olan "Et" ( -lık ) kelimesinden oluşmaktadır. Esas itibarıyla insanların, bir düşünce ve hedef ortaklığı tesis etmek suretiyle, birlik ve beraberlik içinde faaliyette bulunmaları Allahü Teala'nın varlıklardan yegane beklentisidir.

Ancak, insanlık tarihinin başlangıcından yani devre başlangıcından bu yana dünya üzerinde kurulan ortaklıkların çoğunlukla insanlık açısından kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve hedefler çerçevesinde tesis edildiği görülmektedir. Söz konusu düşünce ve hedefler, insanların ruhsal tekamülünü engelleyecek ve belirli bir azınlık kitleye menfaat ve güç sağlayacak şekilde küresel bir sistem oluşturulması, Allah'ın insanlara sınırsız, bire bin verecek şekilde ve eşit olarak bahşettiği dünya nimetlerinin gasp edilmesi ve dünya kaynaklarının kıt olduğu aldatmacasının telkin edilmesi suretiyle insanların nimete ulaşmalarının bu azınlık kitleye kölelik etme şartına bağlanması, sürekli oluşturulan mikro ve makro kaos ortamları vesilesiyle insanların sürekli olarak korku ve endişe altında tutulmalarının ve birbirleriyle rekabet halinde olmalarının sağlanması ve bu yolla ilahi bilgiye, sonsuz özgürlüğe ve huzura giden yolun kapatılması olarak sıralanabilir. İnsanlar, tıpkı vargücüyle içinde bulunduğu tekerliği döndüren ve koştuğunu sanan ancak kısır döngüden başka bir şeyin içinde bulunmayan ve hiç yol katedemeyen hamsterlara dönüştürülmüşlerdir. Söz konusu hain ve sinsi düşüncelere istinaden oluşturulan eylem planlarının uygulayıcıları, dünyada dökülen kan ve göz yaşının müsebbibi olan "şirketlerdir."

Kendilerini ilahlaştırmak amacıyla, Allah tarafından insanlara eşit olarak bahşedilmiş olan nimetleri gaspederek zenginleşmiş olan bir  grup insanın, nimete ulaşmak isteyen diğer insanları, nimetten pay verme karşılığında kendilerine kulluk etmeye zorladıkları organize şirk müesseselerine "Şirket" ( Ortak koşma durumu, Ortaklık ) adı verilmiş olmasında batıni bir mesaj bulunmaktadır.

Hırsızlığın ve gaspın meşrulaştırılması için kisve ve maske işlevi gören şirketler, zulmün, zorbalığın ve adaletsizliğin belirli bir sistematik içerisinde tezahür ettiği, insanların doğal hakları olan nimetten eşit şekilde faydalanma haklarının sömürüldüğü, hayatlarını zaten hakları olan nimetlere ulaşmak için tüketen insanları korku ve panik duygularının hakim olduğu hiyerarşik bir yapı içerisinde, uyduruk, sahte ve putlaştırılmış ünvanları hedef göstererek kölelikte yarıştıran şirket sahiplerine ( gaspçı şeytanlar ) aldatıcı menfaat sağlayan, çoğu insanın farkedemediği veya farketmek istemediği köle evleridir. Şirketler, piramidal** organizasyon yapıları ve "düzen" olarak algılatılan kaos ortamları ile ( Ordo ab Chao / Kaosa Dayalı Düzen ) insanlardaki kıskançlık, kibir, nefsaniyet ( bencillik ), haksızlık, adaletsizlik, açgözlülük, zorbalık, zulüm, kapris, inat, hırs, riya, kin, nefret, öfke, iftira, yalan, ikiyüzlülük, ihanet olgularının bilinçli olarak aktive ettirildiği negatif enerji jeneratörleridir. "Birinin sözde mutluluğunun bir diğerinin mutsuzluğuna endeksli" olduğu, "Birinin, bir diğerinin omuzuna basarak sözde yükseldiği***" bu satanik yapı, kontrolü ellerinde tutan alt boyut varlıkları ( cinler ) ve onların hibrid neferleri tarafından toplumun genelinde olması istenen yapıdır. Zira insanların, bu planlı kaos ortamında debelenmeleri ve kendilerine "Neden?" sorusunu asla sormaya fırsat bulamamaları istenmektedir. Bu satanik ve kaotik sisteme aykırı düşünceye sahip olanlar ve bunu tutum ve davranışlarına yansıtanlar ise "uyumsuz", "sorunlu", "başarısız" gibi sıfatlar takılmak suretiyle sistem dışına itilmektedirler.

Bugün dünya toplumlarını, esası "tarikat" niteliği arzeden şirketler kanalıyla tahakküm altına almaya ve köleleştirmeye çalışan küresel aileler kurdukları şirketlerin tepe yöneticileri için CEO ( Chief Executive Officer ) ismini uydurmuşlardır. CEO yazılıp SİO okunan bu kelime vasıtasıyla Zion ( Zi ( Tanrı ) + On ( Üstünde, Gibi olan ) ... Tanrı’nın Üstünde Olduğu / Tanrı Gibi Olan ) kelimesi dolaylı olarak zikredilmektedir. Şirketlerde CEO’lar çalışanların kaderini belirleyen, sübjektif yargılarıyla çalışanları değerlendiren, çalışanlar arasında hiyerarşi ve kademe tayin eden, herşeye karar veren, herşeye yetkisi olan bir konumda tutulmak suretiyle sözde Tanrı sembolizmi yapılmaktadır.

* Daha iş başvurusu aşamasında gündeme gelen "Baskı altında çalışabilme becerisi" kavramı dahi sistemin özünün zulme ve zorbalığa dayandığını ispat etmektedir. )

** Piramidal / Üçgensel yapının gerçek anlamda, kainattaki varlıkların idrak seviyesi tekamüllerine göre ilerlemelerini ve nihayetinde bireyselliği tamamen yok ederek tek bir topluluk, tek bir bütün, tek bir varlık ( nefs ) olarak üniteye erişmelerini ifade etmektedir. Ancak şeytanlar, herşeye yanlış anlam yükledikleri gibi piramit yapıya da yanlış anlam yükleyerek bu yapıyı insanlar arasında bir farklılık, üstünlük, derecelendirme unsuru olacak şekilde hiyerarşik yapı formatı olarak kullanmaktadırlar. Zavallı insanlar, aldatıcı ve batıl hedefler uğrunda bu üçgen yapı içinde yarıştırılmaktadırlar. Bu sahte yarışın da ne kadar anlamsız olduğu yarış kulvarının üçgen yapısından anlaşılmaktadır. Bir koşu yarışını örnek alalım. Koşu yarışında koşu pisti düz ve eşit aralıklı kulvarlardan oluşur. Ve şayet yarışmacıların yetenekleri ve fiziki durumları eş seviyedeyse aynı anda birden çok kişinin, hatta teorik olarak yarışanların hepsinin birinci gelme ihtimalleri mevcuttur. Ancak yarış pisti düz olacağına "üçgen" şeklinde yapılır ve bir tane birinci olacak denirse yarışmacılar arasında daha ilk hamlede itişme, didişme ve kaos başlar. İşte şirketlerdeki yapı da böyle olup, insanların sözde yükselmelerinin sadece ve sadece birbirlerinin omuzuna basarak gerçekleşebileceği bu ortamda insanlar sürekli olarak itişmekte, didişmekte ve kaos ortamı yaratmaktadırlar. Kaosa dayalı düzen ilkesini benimsemiş yöneticiler de bu şeytani süreci körüklemekte, her çalışana farklı farklı konuşmak, farklı farklı vaadlerde bulunmak yani onları aldatıp tuzak kurmak suretiyle çatışmayı artırmaktadırlar. Aynı kişiye veya aileye ait farklı şirketlerin birbirleriyle giriştikleri "pazar payı kapma" mücadelesi de bu kısır döngüsel bu kaosa en net örnektir. Para aynı şeytanın cebine girmesine rağmen insanlar anlamsız ve mantıksız bir mücadelenin içine sokulmaktadırlar.

*** Gerçek ve baki olan yükselme ruhsal tekamül yoluyla yükselmedir. Ve bu yükselme ancak ve ancak toplu halde ( kolektif olarak ), karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde olmak vesilesiyle gerçekleşebilir. Bireysel yükselme düşüncesi, o birey için çöküşten başka hiç bir şeye vesile olamaz. )

Maalesef halkı soyanlara hizmeti kariyer yapmak sanan insanlar "şirketleri", güç, para, mevki edinimi ile toplumda itibar ve üstünlük kazanabilme vesilesi olan ve hayatta kalabilmek için dahil olunması gereken ortamlar olarak addetmekte, kendilerini, çocuklarını ve dostlarını bu yönde motive etmektedirler. Oysa ki bu görüş ve girişim insanın ruhsal tekamül yolunda başarısız olmasından ve dünyada kan ve göz yaşının daim olmasından başka hiç bir sonuç doğurmamaktadır.

"Şirk" kelimesi ise "Allah'a ortak koşma" yani yaratılmış bir varlığın, şeytanın aktive ettiği nefsaniyet mekanizmasının olumsuz tesiri neticesinde kendisini yaratıcı yerinde addetmesi suretiyle diğer yaratılmışlar üzerinde kontrol ve hakimiyet kurma düşüncesi ve eylemi olarak tanımlanabilir. Öte yandan, Allah'a kulluk yerine O'nun yarattığı varlıklara kul, köle olanlar da "şirk" eylemini ifa etmiş olmaktadırlar. Bu çerçevede "şirket" kelimesi, "ortak koşma mekanı" olarak da anılabilir. Şirket sahiplerinin çoğu, bilinçaltında, çalışanlarının kendilerini Tanrı gibi görmelerini arzu ederek şirk günahını işlemektedirler. Hatta şirket sahiplerinin şu sözleri çok yaygındır. “Şu kadar kişiye ekmek veriyorum.”, “Rızkınızı veriyorum daha ne istiyorsunuz?”, “Dışarıda sizin yerinizde olmak isteyen binlerce kişi var.” Bu cümleler kibirle dolu şirk söylemleridir. Dolayısıyla şirketleşme, kibirin, gasp için organize olmanın ve şeytanlaşmanın tezahürüdür. Bu nedenledir ki şirket ortamı bir bataklık niteliğinde olup, bu ortamda "başarılı" olmayı arzulayanlar ve bu yolda çabalayanlar esasında her hamlelerinde bataklığa daha da çok batmaktadırlar. En'am suresinin 91. ayeti bu hususa işaret etmektedir.

6/91 .... kulillahü sümme zerhüm fı havdıhüm yel'abun

( .... De ki: "Allah" Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )

Şirketleşme yoluyla şirk koşma hususunda cinlerle ortaklık yapılması hususu Kur'an'da yine "Şüraka" ( Ortaklar ) kelimesiyle bildirilir.

6/100 - Ve CEALU lillahi ŞÜRAKAEL CİNNE ve halekahüm ve haraku lehu benıne ve benatin bi ğayri ılm sübhanehu ve teala an ma yesıfun

( Ve Allah için CİNLERİ ORTAKLAR KILDILAR. Halbuki onları yarattı. İlimsizce O’na oğullar, kızlar uydurdular. O yücedir ve o vasfettiklerinin üzerindedir. )

10/66 - E la inne lillahi men fis semavati ve men fil ard ve ma yettebiullezıne yed'une min dunillahi ŞÜRAKA'' in yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun

( İyi bilin ki göklerdeki kimseler ve yerdeki kimseler Allah içindir. Allah’tan başka ORTAKLARI çağıranlar tabi olmazlar. Onlar ancak zanna tabi olurlar. Kesinlikle onlar ancak saçmalarlar. )

Şirketlerdeki faaliyetlerin temelini Satış, Pazarlama ve Finans üçlemesi oluşturur. dayanır.

Satış : Allah'ın varlıklara eşit ve yeterli olarak bahşettiği nimetlerin bazı varlıklar tarafından gasp edilmesi ve diğer varlıklara, kendilerine hizmet etmeleri koşuluyla kısıtlı olarak verilmesi eylemidir. "SATmak" kelimesi kökeninde şeytan anlamına gelen SATAN kelimesiyle aynı köke sahiptir.

Pazarlama : Şeytani bir uygulama olan satış eylemini, kitlelere makul, mantıklı ve gerekliymiş gibi algılatabilmek için organize edilen, yalan ve aldatma temeline dayalı iletişim uygulamalarıdır. Bu uygulamalarda sosyal sorumluluk söylemi altında, vicdani, duygusal ve sevgi mesajı içeren ögelere yer verilerek toplum istismar edilir. Zira nihai hedef topluma maksimum satışı yapabilmektir.

Finans : Gerçekte mevcut olmayan bir kavram olan paranın satılarak para kazanılması eylemidir. Bu uygulamanın yegane örneği özü tefecilik olan bankacılıktır. Bankacılık sistemi fakiri daha fakir zengini daha zengin yapma ilkesine dayanır. Bir bankacının şu söylemi bu hususa açıklık getirmektedir. "İşte açıkça söylüyorum. Biz fakirden alıp zengine veriyoruz."

Bkz.


Ayrıca şirketlerdeki hiyerarşik yapı da sürüngen ( reptilian / cin ) zihniyetinin şeytani bir ürünüdür. Zira bir işin yapılması için kaç kişiye ihtiyaç varsa yani kaç kişi gayret gösterip çalışıyorsa hepsinin konumları ve imkânları eşit olmalıdır. Ast-üst, yönetici - yönetilen vb. gibi nefsani ve şeytani kavramlar olmamalıdır. Ekstra yetenekli olan, daha deneyimli olan diğerlerine göre üstün addedilemez ve farklı konumlandırılamaz. Çünkü onlardan zaten o özelliklerini kullanmaları beklenir. Deneyimi az olan veya yeteneği az olanın da kendi yapabilecekleri kapsamında çalışması beklenir. Dolayısıyla bir işin yapılması için emek verenler arasında ayırımcılık yapmak şeytani ve nefsani bir eylemdir. Tabi bu yaklaşıma toplumun büyük çoğunluğunun vereceği tepki "Öyle bir dünya yok?" cümlesi olacaktır. Ancak "Öyle bir dünya yok." deyip, en ufak bir gayret göstermeden mevcut şeytani sistemi desteklemenin de gereği yoktur. Zira varlıkların yaratılış amacı da zaten "öyle bir dünyanın olması" için cehid ve gayret göstermeleridir.

Şirket sistemi, şeytan tarafından olması gerekenmiş gibi algılatılan bir sistemdir. Unutulmaması gerekir ki elbette iyi niyetli ve dürüst insanların sadece hizmet etmek düşüncesi ve amacıyla kurdukları şirketler de mevcuttur. Ancak niyet iyi de olsa bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu yolla, büyük şirk ve şirketler sisteminin içinde yer alınmakta ve olmaması gereken sisteme destek verilmektedir. Ayrıca mesela, dürüst olarak faaliyet göstermekte olduğunu beyan eden küçük ölçekli bir şirketin sahibi küresel bir şirketle doğrudan bir tedarik anlaşması yapma fırsatını elde etse bunu büyük bir başarı olarak niteleyip reklamını yapar mı yapmaz mı bunu da dikkate almak önem arzetmektedir.  

Kur'an'da "şirk" kelimesinin geçtiği bazı ayetlerde bu kelimenin anlamı misallerle izah edilmektedir.

2/96 - Ve le tecidennehüm ahrasan nasi ala hayah ve minellezine eşraku yeveddü ehadühüm lev yüammeru elfe seneh ve ma hüve bi müzahzihıhı minel azabi en yüammer vallahü besırun bima ya'melun

( Ve kesinlikle onları hayatta insanların en hırslıları olarak bulacaksın. O ortak koşanlardan her biri bin sene ömür sürmeyi arzular. Onlar uzun ömür sürerek o azaptan uzaklaşacak değillerdir. Allah o yaptıklarını görendir. )

Ayette ortak koşanların, sonu yıkımdan başka bir şey olmayan dünya hayatına kendilerini nasıl kaptırdıkları "Bin yıl ömür sürme arzusu" misali ile bildirilmektedir.

2/105 - Ma yeveddüllezıne keferu min ehlil kitabi ve lel müşrikıne en yünezzele aleyküm min hayrin min rabbiküm vallahü yehtessu bi rahmetihı men yeşa vallahü zül fadlil azım

( O kitap sahiplerinden inkarcı ve ortak koşan olanlar, Rab’binizden üzerinize hayırlı olandan indirilmesini sevmezler, arzulamazlar. Allah rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Allah büyük üstünlük sahibidir. )

Ayette ortak koşanların insanlar için hayırı istemedikleri açıkça vurgulanmaktadır.

3/186 - Le tüblevünne fı emvaliküm ve enfüsiküm ve le tesmeunne minellezine utül kitabe min kabliküm ve minellezine eşraku ezen kesira ve in tasbiru ve tetteku fe inne zalike min azmil ümur

( Mallarınız ve nefisleriniz hakkında sınanacaksınız. O sizden önce kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan eziyet verici çok şey duyacaksınız. Eğer sabrederseniz ve sakınırsanız, kesinlikle bu büyük ve azimli işlerdendir. )

Ayette ortak koşanların insanlara maddi ve manevi nasıl eziyet ettikleri bildirilmektedir. İnanan ve iyilikler yapan insanların bu süreçlerden sabır ve takva ( sakınma ) yoluyla kurtulabilecekleri de ayrıca bildirilmektedir.

4/48 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa' ve men yüşrik billahi fe kad iftera ismen azıma ( Kesinlikle Allah, O'na ortak koşulmasını affetmez. İşte o bundan başkasını dilediği kimseler için affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa büyük günah uydurur. )

4/116 - İnnellahe la yağfiru en yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa ve men yuşrik billahi fe kad dalle dalalen beıyda ( Kesinlikle Allah, O’na ortak koşulmasını affetmez. Bunun haricindekini dilediği kimse için affeder. Allah’a ortak koşan kimse, uzak, derin sapıklığa sapmıştır. )

Ayetlerde Allahü Teala'nın şirk günahını asla affetmeyeceği bildirilmektedir.

Peki bu "şirket" adı altında sürüp gitmekte olan kölelik sistemi yerine nasıl bir sistem olmalıdır? Toplum içindeki her bireyin, bilgisi, becerisi ve yeteneği nispetinde o toplum için gerekli olan yaşam unsurlarının sağlanmasına katkıda bulunduğu ve ortaya çıkan faydadan da eşit şekilde pay aldığı bir sistem olmalıdır. Zaten "Şirket" ( Ortaklık ) kelimesi, bir topluluğun birlikte yaptığı bir işten ortaya çıkan faydayı ortaklaşa ve eşit olarak paylaşımını gerektirmektedir. Ancak toplumda sürüp giden şirket anlayışı ise bir şekilde ! maddi değer sahibi olmuş bir veya birkaç kişinin, bir çok kişinin emeğini kullanarak fayda elde etmesi ve bu faydanın çok büyük bölümünü, oransal olarak neredeyse tamamına yakınını kendilerine ayırmalarına, o faydanın oluşması için emek verenlere sadaka gibi pay dağıtmalarına dayanmaktadır. Bu kölelik durumu, söz konusu birkaç kişi tarafından şöyle savunulmaktadır. "E parayı ben koydum. Yatırımı ben yaptım." veya "Fikir benimdi." .... Bu söylemlere karşı yanıt şöyle olmaktadır. "Peki para veya fikir senindi de sen elde edilen bu büyük faydayı ( maddi değer ) tek başına oluşturabilir miydin? Senin veya sizinle birlikte olan insanların emekleri olmasaydı bu büyük maddi değer ortaya çıkar mıydı? Ayrıca ortaya çıkan bu maddi değeri toplumun geneli ile "satmak" dışında bir paylaşımın oldu mu? Elbetteki bu gaspçı, kibirli ve açgözlü kitle bu soruları yanıtsız bırakacak ve hatta saldırganlaşacaktır.

Yukarıda da değinildiği üzere bugün dünya üzerindeki sistem bazı bireylerin diğerlerinin doğal hakkını gaspetmesine ve bu gaspa istinaden diğerleri üzerinde kontrol ve hakimiyet kurmasına dayalı bir sistemdir. Bireylerin zeka ve fiziki durumları ( boy, görünüş vb. ) gibi unsurlar Allahü Teala'nın bahşettiği nimetler olup, bu unsurlar insanlar arasında farklılık ( üstünlük veya aşağılık ) kriterleri olamaz. Her birey kendi kapasitesinin olabildiğince fazlasını ortaya koyduğu sürece sorun yoktur. Örneğin 10 birim kapasitesi ( zeka, kuvvet vb. ) olan A bireyi, üyesi bulunduğu toplum için 5 birim katkı sağlarken, 5 birim kapasitesi olan B bireyi 4 birim katkı sağlıyorsa B bireyinin ilahi terazideki konumu çok daha yücedir. Bir başka deyişle A bireyi, Allah vergisi olan kapasitesinin B'ye göre yüksek olması nedeniyle B'ye göre ayrıcalık veya nimetten daha fazla faydalanma hakkı talep edemez. Allahü Teala bireylere her özelliği belirli bir amaç ve ruhsal tekamül sürecinde o birey için sınav olacak şekilde bahşetmiştir. Dolayısıyla her birey içinde bulunduğu toplumun ikbali için imkanları ve yetenekleri nispetinde maksimum gayreti gösterdiği ve sonuçları da eşit paylaştığı takdirde o sistemde adaletsizlik, zorbalık, zulüm, acı, ıstırap, haksızlık söz konusu olmaz.

Bir başka örnek olarak toplumun ihtiyacı olan iki unsurun oluşturulmasında çalışan iki insanı ele alalım. Birisi peynir üretiminden sorumlu olsun, diğeri de tekerlek üretiminden. Şimdi her ikisi de toplumun ihtiyacı olan unsurları ürettiklerinden aralarında bir ticaret veya para ilişkisi olması mantıklı mıdır? Her iki çalışmanın ürünleri ortak alanda depolanır. Toplum bireyleri bu depodan paylarını alırlar. Zira diğer bireylerde söz konusu depoya kendi ürettikleri yaşam unsurlarını getirmektedirler. Bu yaşam unsurları sadece maddi olmayıp, manevi de olabilir. Tıpkı öğretmenlik, eğitim, sağlıkla ilgili hizmetler gibi. Dolayısıyla her birey, üretilen faydadan en fazla oranda faydalanabilmek düşüncesi yerine "ortak alana" elinden geldiğince değer sağlamak ve ihtiyacı kadar olanla yetinmek zihniyetinde olduğu müddetçe o toplumda adalet, bolluk ve huzur daim olur.

Toplum içinde, bugün olduğu gibi oturduğu koltuktan yıllarca kalkmayan "yönetici" kavramı olamaz. Ancak ve ancak o toplumun ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin süreçlerin koordinasyonu söz konusu olabilir. Bu koordinasyon da toplumun kendi içinden adil bir şekilde seçeceği görevliler vasıtasıyla ifa olunur. Koordinasyon görevlileri diğer bireylere göre herhangi bir ayrıcalığa, farklılığa sahip değillerdir ve olamazlar. Ayrıca bu koordinasyon görevi de dönüşümlü olarak bireylere verilir ve her birey süreç içinde bu görevi ifa eder. Çok basit bir örnek olarak apartma yönetimlerini ele alalım. Genel kurulda sakinlerin ortak rızaları ile seçilen "Yönetici"nin amacı göreve gelince sakinlere hükmetmek, onları kontrol altına almak yani onları "yönetmek" midir? Hayır. Amaç, sakini olduğu apartmanın fiziki ihtiyaçlarını ( onarım, bakım vb. ) gidermek ve diğer sakinlerin huzurlu yaşamalarını sağlayacak hususların koordinasyonunu sağlamak yani apartmana ilişkin süreçleri "yönetmektir". Kısa süren görev süresi sonrasında yine apartman sakinlerinin demokratik kararı ile yeni "yönetici" seçilir ve her sakin bu görevi ifa etmek suretiyle bir döngü sağlanır. Oysa bugün şirketlerdeki ortama bakıldığında, hiç söz hakkı bulunmayan bireylerin, icabında hiç tanımadıkları kişiler ile bir arada çalışmaya ve hatta onlardan emir almaya zorlandıkları görülmektedir. Üstelik bu emir komuta zinciri daha üst kademelerde bulunan ve o şirkete egemen olan breyin / bireylerin iki dudakları arasında tezahür etmekte ve yine bu bireylerin keyfine göre sürüp gitmektedir.

Ayrıca toplumdaki insanlar arasında maddi imkanlara veya itibara dayalı bir "hiyerarşik yapı da" olamaz. Dünyaya hükmetmek obsesyonuna tutulmuş inkarcı satanistler ilahi sistemde mevcut olan ve varlıkların idrak seviyelerine göre aşamalarını ifade eden piramit yapısını, birbirlerine eşit olan dünya insanları arasında bir hükmetme ve kontrol aracı olarak oluşturmaktadırlar. Piramit yapısı, ilahi sistemde, farklı idrak seviyelerini ifade eden farklı alemlerdeki ( boyut / frekans ) varlıkların tekamül süreçlerini sembolize etmektedir. Piramidin en alt seviyesinde ( en alt idrak seviyesi ) en alt boyut varlıkları yani maddesel, bireysel ve nefsani nitelikleri yoğun varlıklar bulunmaktadır. Bir üst idrak seviyesine yani bir üst boyuta geçildiğinde maddesellik, bireysellik ve nefsaniyet azalmakta bireyler birleşerek gruplara dönüşmekte ve bu gruplar birlikte çalışmak suretiyle alt boyuttaki kardeş varlıkların tekamüllerine yardımcı olmaktadırlar. Bu süreçte üst boyut ve alt boyut diye hiyerarşik bir anlayış da söz konusu olmayıp sadece ve sadece birlikte yükselmek ve karşılıklı yardımlaşma düşüncesi hakimdir. Boyutlar yukarı doğru devam ettikçe grup adetleri de azalmakta yani gruplar da birleşerek daha büyük grupları oluşturmaktadır. Nihayetinde bütün gruplar birleşip tek ve büyük bir grup olduğunda artık bu grup tek bir varlık gibi hareket eden bir yapıyı yani "Üniteyi" oluşturur.

Özetle;

İnsanlar, birbirlerine karşılıksız fayda sağlamak yerine "faydayı satmak" kavramını zihinlerinden çıkarmadıkları ve her gün marketteki kasadan "düt" diye geçirilen mal gibi şirketlerin kapısından geçtikleri müddetçe şeytanın bu aldatma düzeni daim olacaktır. Zaten kapitalist emperyalist küresel şeytanlar çalışanları "Human Resource" ( İnsan Kaynağı ), "Asset" ( Varlık / Mal ) gibi kelimelerle tanımlamaktadırlar. Bordrolarda "İşverene maliyetiniz .... TL." yazmaktadır. Yani çalışana "Sen malsın." denmektedir. )

Her bireyin bir diğerinin faydasına olacak farklı ürünleri, hizmetleri temin etmek için ve zaten birbiri için çalıştığı bir ortamda tekrar birbirlerine dönüp ""Para vermezsen vermem." demeleri çok ilginç bir hipnoz durumu gibi tezahür etmektedir.

Ticaret adı altındaki mevcut gasp ve sömürü sistemi, şeytanın negatif tesirleri nedeniyle, tarih boyunca öylesine içselleştirilmiş, öylesine kalıplaştırılmış durumdadır ki bunun dışındaki bir sistem ütopik, hayal ürünü ve saçma olarak nitelendirilmektedir. 

Negatif frekans ( kibir, hırs, bencillik, nefret, kıskançlık, tuzak, dedikodu, ikiyüzlülük, ihanet vb. ) temeli üzerine kurulmuş olan "şirket" yapısı içinde bulunup da pozitif frekans ( hoşgörü, paylaşım, dürüstlük, sadakat, sevgi, yardımseverlik vb. ) beklentisinde olmak en basit tabiriyle gaflettir.

Şirketleşme, insanları, şikayet ettikleri zulüm sisteminin bizzat destekçisi ve müsebbibi konumuna sokmaktadır. Şirketleşmeyi savunanlar gasp ile zulüm sistemine destek veren ve dünyanın bir cehennem olmasına bizzat vasıta olanlardır.

Ancak döngü sonuna gelinen bu dönemde yükselen idrak seviyesi ve tesis edilen kolektif bilinç yeni döngünün başlamasına vesile olacaktır.


Şeytanın Faaliyet Metodolojisi

İnsanın ruhsal tekamülünü engelleyerek kaba madde alemi olan dünyada tutsak kalmasını sağlamaya çalışan şeytan faaliyet gündemini neferlerine aşağıda şekilde telkin eder.

- Ajanları ve yardımcıları her yere yerleştir. Heryeri, herşeyi gözetle, kontrol et ve yönet.

- Medyayı kontrol altına al ve planların propagandası için kullan.

- Düzeni, sürekli kaos, çatışma ve savaş ortamıyla sağla ( Ordo ab Chao / Kaosa Dayalı Düzen ) ve sürekli olarak ırklar, dinler, etnik gruplar, siyasi ve sosyal görüş sınıfları arası çatışma ve terör ortamı yarat. Sürekli çıkardığın bu savaşlarda, tarafları finanse edip borçlandırarak kontrol altına al.

- Tek çözümün Tek Dünya Devleti formatındaki Yeni Dünya Düzeni olduğunu her yerde dile getir.

- Kötü olanı iyi, iyi olanı kötü olarak göster ( Kölelik = Özgürlük , Savaş = Barış )

- Potansiyel kişileri muhtelif okült metodlarla tespit et, zihin kontrolüne al ve onları egolarına ( şöhret, para, cinsellik, güç ) hitab ederek kritik pozisyonlara yerleştir.

- Rüşvet, Şantaj ve Zihin Kontrol Programı ile ( MK ULTRA Project Monarch ) kontrol altında tutulacak kukla liderleri belirle ve atamaları yap.

- Din kavramını, temeli materyelizme dayanan Satanizm ile ikame et.

- Kutsal kitapların içeriğini değiştirip meallerini saptırarak tek olan dini ve kitaplarını ayrıştır.
Toplumu «din» bazında gruplara böl. Toplumun kutsal kitaplardaki bilgilere ulaşmasını ve bilgileri anlamasını engelle. Aşamalı olarak gerçek din kavramını yok et ve din olarak Satanizm’ i telkin et.

- Yerel cemaat liderlerini kullanarak halkı kitaplardan uzaklaştırıp, liderlerin söylemlerine yaklaştır. İnanç kavramının içine, aşamalı olarak, satanizm ve materyelizm öğelerini yerleştir. Dinler Arası Diyalog yaklaşımıyla, aşamalı olarak gerçek dini, tek Dünya dini olması planlanan Satanizm ile ikame et.

- Eğitim sistemini, yanlış bilgilendirme ve cehaleti artırmaya göre yapılandır. Bilgiyi elinde tut ve paylaşma. Bilgi sayesinde cahil kitleleri köleleştirebilirsin. Bilgi en büyük güçtür ve seni Tanrı gibi yapar.

- Sistem karşıtı olanları tehdit ederek ve korkutarak sustur.

- İnsanları neye inandırmak istiyorsan, onu periyodik olarak tekrar et. Beyinleri, mantıktan ziyade kalıpsal eşleştirme bazında çalışan çoğunluk büyülenip ( hipnotize olup ) buna inanacaktır.

- Dikkat dağıtan, odaklanmayı engelleyen, düşünmekten, araştırmaktan ve sorgulamaktan uzaklaştıran, insanları tek tip klonlara dönüştürecek bir eğlence ortamı yarat. ( TV şovları, yarışma programları, magazin ve moda programları, diziler, uyuşturucu, alkol, seks, kumar, sinema, müzik klipleri, bilgisayar oyunları, alışveriş merkezleri vb. )

- Muhtelif yarışma programları kanalıyla «bireysel çıkarların» toplum çıkarlarından, yoldaşlıktan, dostluktan, yardımseverlikten, kader birliğinden, sevgiden daha önemli olduğu mesajını, yine başka tür yarışma programları kanalıyla da  «İnsanı Tanrılaştırma» olgusunu sübliminal olarak ver.

- Sübliminal mesajlarla zihinlere cinselliği, sapıklıklığı, şiddeti, parayı, zorbalığı, ölümü yerleştir. Özellikle çocuk kitlesini hedef al.

- İnsanların birbirlerini ihbar etmelerini teşvik et.

- İnsanlar arasında sürekli gerilim ortamı olmasını sağla. İlişkileri yıprat.

- Kitleleri sürekli meşgul durumda tut, soru sormalarına, sorgulamalarına zaman ve fırsat bırakma.

- Medyayı kullanarak satanik okült işaretleri toplumun bilinçaltına yerleştir.

- Zihin Kontrol Programı kapsamındaki popçular ve film oyuncuları kanalıyla “satanizmi” genç kitleye telkin et.

- Maddi ve manevi tüm olguların para ile alınıp satılabilecek «mal» olduğu fikrini benimsemiş ve paraya tapan bir dünya toplumu yarat. Böylelikle parayı elinde tuttuğun için seni Tanrı  gibi görecekler.

- Toplumu sürekli borçlandırarak köleleştir. Her yeni doğan çocuğun «borçlu» doğmasını sağla.  Borç = Kölelik

- Eğitimli ve aydın kitleyi kariyer aldatmacası ile sömür ve onları topluma zararlı parazitlere dönüştür.

- Kölelik düzeninin merkezcil kontrolünün hedeflendiği globalleşme ( küreselleşme ) konseptini bir ihtiyaç, bir gereklilik ve huzur için tek çözüm olarak algılat ve reklamını yap.

- Globalleşmeyi ( küreselleşme ) sağlayabilmek için insanları bir arada tutan din, milliyet, aile kavramlarını aşamalı olarak yok ederek maddi menfaat odaklı Bireyselcilik kavramını zihinlere yerleştir.

- Sadece tüketen, zihninde sadece mal ve meta olan, düşünmekten ve gerçeği görmekten arındırılmış bir toplum yarat.

- Özel tekniklerle insanların zihinlerini kontrol altına al ve uzaktan yönlendir. ( HAARP, MK ULTRA )

- Ana amacın demokrasi, eşitlik, özgürlük, insan hakları, kardeşlik olduğunu sürekli tekrar ederek “kitle zihin programlaması” yap.

- Piyasaları manipüle et, periyodik olarak kriz çıkar.

- Müzik, Film, Porno, Uyuşturucu ve Kadın Ticareti piyasalarını yönet ve finanse et.

- Sentetik hastalıklar ( Kanser Türleri, AIDS, Domuz Gribi ) üreterek, hem nüfusu azalt, hem de ilaç satışı yoluyla bu faaliyetlerden para kazan.

- GDO’ lu ürünler ile hedef kitlelerin bağışıklık sistemlerini aşamalı olarak zayıflat.

- Suni doğal afetler ( deprem, tsunami ) üreterek kaos ortamını destekle. ( HAARP )

- Ulus devletleri ortadan kaldır ve ülkeleri bölerek, tek merkezden yönetilecek bölgeler / eyaletler haline getir.

- Tüm insanları ,vücutlarına RFID Implant Microchip yerleştirilmiş, 7/24 kontrol edilebilir  robotlara dönüştür. İnsanları köleleştirmesi planlanan AI ( Yapay Zeka ) ve Transhümanizm gibi projeleri “üstün ve ölümsüz insan yaratma” projesi olarak telkin et.

- UFO Tehdidi, Alien İstilası, Terörist Saldırısı, Küresel Isınma, 2012 Felaketi gibi kavramlarla toplumu sürekli korku ve tehdit altında tut. Bu unsurlar “Yeni Dünya Düzeni”’ ni kurabilmen için temel dayanakların olacaktır.

- Zihin Kontrolü sağlayan Kabalistik okült ezoterizmi ( sembolizm, medyumluk, kara büyü vb. ) kitle kontrolünü sağlamak amacıyla kullan.

- Satanik unsurlar olan evlilik dışı seksin, anonim seksin, eşcinselliğin, ensest ilişkinin, bestialitenin ( hayvanlarla seks ), fetişizmin, nüdizmin, sapık cinsel ilişki modellerinin ve pedofilinin  “Cinsel Özgürlük” olarak algılanmasını sağla.

- İnsanları, şirket adı verilen hapishanelere kapatarak aralarında üstünlük yarışına sok. Ve nedenini sorgulamalarına fırsat bırakma.

- İnsanları, kıskanç, hain, hırslı, kibirli, zalim, zorba, bencil, umursamaz, sadece kendi menfaatini düşünen yaratıklara dönüştür.

- Medyayı kullanmak suretiyle evlilik ve aile kavramlarını aşamalı olarak yok et. Mikro toplum olan aile içi ayrışmayı sağlayabilirsen, ulusları da çok kolay ayrıştırısın.  ( Örnek filmler : Umutsuz Ev Kadınları, Evlilik Programları vb. ) Filmlerde, şarkılarda cinayeti, zinayı, sapkın cinsel ilişkiyi, uyuşturucu bağımlılığını ve küfürlü konuşmayı yoğunlaştır.

- Kadını, zihinlerde tapılası bir “seks objesi” olarak putlaştır.  ( Kabbala öğretisinin temelinde «Kadına Şehvet ile Tapmak» ve «Satanizm» yer almaktadır. )

- Porno sitelerinin ücretsiz olmasını sağlaki olabildiğince insan sisteme girebilsin.

Şeytanın bu saptırma faaliyetlerindeki temel metodolojisi ve konuya ilişkin uyarı niteliğindeki ayetler ise üç ana başlıkta aşağıda sıralanmıştır. 

1- Zihin Kontrolü ( Sihir ( Büyü ) / Hipnotizma )

Kara Büyü ( Black Magic ) olarak bilinen sihir, insanın idrak mekanizmasını bloke edip, delüzyona ( yanılsama ) maruz kalmasına sebebiyet vermektedir. Aktif hipnoz olarak da tanımlanabilecek bu duruma maruz kalan ve programlanabilir bir robota dönüşen insanlara her şeyin yaptırılması mümkündür. Sihir ( Büyü ) bireylerin üzerinde uygulanabildiği gibi toplumlar üzerinde de uygulanmaktadır. Bugün Türkiye toplumu üzerinde uygulanan sihirin sonuçlarını bireylerdeki dogmatik ve çarpık düşünce ve davranışlarda müşahade etmek mümkündür.

7/116 - Kale elku fe lemma elkav seharu a'yünen nasi vesterhebuhüm ve cau bi sıhrin azım ( "Atın." dedi. Attıklarında insanların gözlerini sihirlediler ve onları şaşırttılar. Büyük sihir oluşturdular. )

15/15 - Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun ( "Kesinlikle gözlerimiz sarhoş oldu. Bilakis biz sihirlenmişler kavmiyiz." derlerdi. )

23/89 - Seyekulune lillah kul fe enna tüsharun ( Allah için." diyecekler. De ki: "O halde nasıl sihirlenirsiniz?" )

2- Kan Ritüeli

Kan, cinlerin madde aleminde tezahür edebilme ve tesir oluşturabilmeleri için gerekli olan yegane negatif enerji kaynağıdır. Negatif enerji türü olan "Korku" enerjisinin açığa çıkmasını sağlayan cinayetlerin ve savaşların temelinde bu sebep yatmaktadır. Hipnoz ile zihin kontrolüne alınmış olan şeytan neferleri öldürerek ve kan dökerek icra ettikleri şeytana adak verme ritüelleri suretiyle negatif enerjinin açığa çıkmasını ve cinler ile iletişim kurulmasını sağlamaktadırlar.

4/29 - Ya eyyühellezine amenu la te'külu emvaleküm beyneküm bil batıli illa en tekune ticaraten an teradın minküm ve la taktülu enfüseküm innellahe kane biküm rahıma ( Ey o inananlar, isteğinizle ticarette olmanızın haricinde, mallarınızı aranızda batıl ile yemeyin. Kendinizi, kendinizden olanları öldürmeyin. Kesinlikle Allah size merhametlidir. )

23/67 - Müstekbirıne bihı samiran tehcürun ( Gece toplantılarında ona kibirlenerek karşı geldiniz. )

Ayette şeytanların geceleri düzenledikleri kan ritüellerine atıf bulunmaktadır.

17/31 - Ve la taktülu evladeküm haşyete imlak nahnü nerzükuhüm ve iyyaküm inne katlehüm kane hit'en kebira ( Ve çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları ve sizleri biz rızıklandırırız. Onların öldürülmesi büyük suçtur, günahtır. )

Ayette mal ve mülk elde edebilmek amacıyla kan ritüellerinde çocuklarını şeytana adak verenlerden bahsedilmektedir.

5/3 - Hurrimet aleykümül meytetü demü ve lahmül hınzıri ............ zaliküm fısk ( Ölü, kan, domuz eti, ..... size haram kılındı. Bunlar günahkarlıktır. ..... )

"Öldürme" unsurunun günümüzde medyada ( filmler, diziler, müzik klipleri vb. ) ne kadar yaygınlaştırıldığı açıkça görülmektedir.

3- Ters Cinsel İlişki

Allahü Teala'nın, tekamül edebilmeleri için insanlardan yapmalarını istediklerinin tersini yapmak ve yaptırmak da şeytanın metodlarındandır. Yine negatif enerjinin açığa çıkmasını sağlayan bir diğer unsur da ters cinsel ilişki ve eşcinselliktir.

26/165 - E te'tunez zükrane minel alemın ( Alemlerden erkeklere mi gidiyorsunuz? )

26/166 - Ve tezerune ma haleka leküm rabbüküm min ezvaciküm bel entüm kavmün adun ( Ve Rab’binizin o size yarattığı eşleri bırakıyorsunuz. Bilakis sizler hududu aşan kavimsiniz. )

27/55 - E inneküm le te'tuner ricale şehveten min dunin nisa' bel entüm kavmün techelun ( Kesinlikle siz kadınların dışında, şehvetle erkeklere mi yetiyorsunuz? Bilakis sizler cahillik eden kavimsiniz. )

"Ters İlişki ve Eşcinsellik" unsurlarının günümüzde medyada ( filmler, diziler, müzik klipleri vb. ) ne kadar yaygınlaştırıldığı açıkça görülmektedir.

Konuya ilişkin İncil'de de çarpıcı ayetler bulunmaktadır.

45 Romalılar 1-24 Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti.

45 Romalılar 1-26 İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler.

45 Romalılar 1-27 Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar.