20 Şubat 2021 Cumartesi

Bir intiharın ardından 2

Evvelce "Bir intiharın ardından" başlıklı bölümde 23.09.2020 tarihinde henüz 18 yaşındayken intihar eden Furkan Celep'in bıraktığı mektubun içerdiği spiritüel mesaja değinilmişti. Celep bıraktığı mektupta dünya hayatındaki şeytani zorbalık, haksızlık ve ıstırap sistemine değiniyordu. 

Bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/09/bir-intiharn-ardndan.html

Basında yer alan yeni bir habere göre Bursa'da Uludağ Üniversitesi'nde kalp cerrahı olarak görev yapan 35 yaşındaki Mustafa Yalçın 16.02.2021 tarihinde intihar etmiştir. 


                            Dr. Mustafa Yalçın

Mustafa Yalçın da ardında bıraktığı altı sayfalık mesajda yine dünya hayatındaki şeytani kölelik sistemine, maruz kaldığı zorbalığa, zulme, baskıya ve haksızlığa değinmiştir. Yalçın'ın bıraktığı mesaj esasen dünya hayatını deneyimleyen insanların şeytani varlıklar ( cin ve insan şeytanları ) tarafından maruz bırakıldıkları negatif frekansı ve ıstırabı tanımlar niteliktedir. 

Kaba madde alemi dünyanın aldatıcı niteliği, esasında cehennem olduğu, varlıkları maddiyat ve nefsaniyet frekanslarına maruz bırakan bir tuzak ancak aynı zamanda da gerçeğin idrakini sağlayan ve ruhsal tekamüle vesile olan bir sınav planı olduğu Kur'an'da defaatle zikredilir. 

Dünya hayatındaki insan ve cin şeytanları Kur'an'da "Mutekebbir" ( Kibirli ), "Cebbar" ( Zorba ), "Anid" ( İnatçı ) ve "Zalim" kelimeleri vasıtasıyla tasvir edilmektedir.  

14/15 - Vesteftehu ve habe kulli CEBBARİN ANİD ( Ve açılışı istediler ve her İNATÇI ZORBA zarara uğradı. )

26/130 - Ve iza betaştum betaştum CEBBARİN  ( Ve tuttuğunuzda ZORBA gibi tutarsınız. )

40/35 - Ellezine yucadilune fi ayatillahi bi ğayri sultanin etahum kebura makten indellahi ve indellezine amenu kezalike yatbeullahu ala kulli kalbi MUTEKEBBİRİN CEBBAR ( Allah' ın ayetleri hakkında o delilsizce mücadele edenler, onlara Allah' ın indinde ve o inananların indinde büyük hiddet öfke yetip gelir. Allah, her KİBİRLİ ZORBA kalbin üzerine işte böyle mühür basar. )

2/229 ...... men yeteadde hududellahi fe ulaike humuz ZALİMUN ( ....... Kim Allah’ ın hudutlarını aşarsa, artık onlar ZALİMLERDİR. )

Mustafa Yalçın bıraktığı mesajda, içinde bulunduğu ortamdaki kibirli, zorba, inatçı ve zalim davranışlara ve buna dayalı bunalımına dikkat çekmektedir. Mesajı aşağıdaki gibidir.

"Hayattan keyif alamıyorum. Daha önce de defalarca bu durumu yaşadım ama bu daha farklı. Gelecekten umudum kalmadı. Gelecekte bu hayattan keyif alacağımı sanmıyorum. Yaşamak için sürekli çabalıyorum, zorluklar içinde boğuşuyorum. Artık bu beni yoruyor. Mutlu olmak çok anlamsız geliyor. Artık çok yoruldum.

"İnsanların birbirlerine tahammül edememesine tahammül edemez oldum."

"ZORBA İNSANLAR GÜÇLERİNİ KULLANARAK KORKU KRALLIĞI KURUP KENDİNDEN ZAYIFLARI TİT TİT TİTRETİYORLAR VE KALKIP DA BİR ŞEY DİYEMİYORSUN. ÇÜNKÜ SENİ DE ÜZÜYOR. EZİP GEÇİYOR. Neden bu insanlarla uğraşmak zorunda kalayım ki? Yaşamak bile zorunda değilken bunlara maruz kalmak zorunda hiç değilim. "

"Bana hasta diyebilirsiniz. Keşke tedavi olsaydı da kendini öldürmeseydi diyebilirsiniz ama ben sağlıklı olduğumu düşünüyorum. Ben sadece aklımla hayatın azıcık getirdiği mutluluğu, tonla ızdırap ve meşakkate değmeyeceğini teraziye koyup tartıyorum. Kesinlikle değmiyor. Gün içerisinde o kadar oraya buraya koşturma, gerginlik, stres, endişe yaşıyoruz ki buna karşı çok az mutlu oluyoruz. Neden yaşamaya devam edeyim ki? Ölmek ve tüm bu ızdıraba son vermek çok makul değil mi? Ölüp, acı çekeceğim bütün sıkıntılara tek seferde son vermek çok cazip geliyor. Tabi ki ölmek makul olduğu için öldürmedim kendimi. Mutlu olabilsem etrafımdaki insanları üzmemek için bir şekilde yaşayamaya devam ederdim. Mutlu olamayıp, acı çektiğim için ve buna son vermek için hayatımı sonlandırdım."

"İntihar etmenin en yıkıcı tarafı, hayatta kalanlara verilen acı"

"Snowflake fotoğraflarım asla mükemmelliğe ulaşmadı, mükemmel bir snowflake fotoğrafı çekmek isterdim. Kar tanesi fotoğrafçılığını da pek beceremedim. Harika bir kar tanesi fotoğrafçısı olmak isterdim. Tüm kuşların fotoğraflarını çekip kataloglamak gibi bir fikrim vardı. Belki de daha yüzde 10’unu bile başaramadım. En çok utanç duyduğum şeylerden biri de bir enstrüman çalamıyor olmak. Piyano çalamadım. Gittiğim için biraz kendimi ezik hissediyorum. Tüm bunların ötesinde bilim tarihi gezimi gerçekleştiremedim. En çok yarım kalan işim bu diyebilirim. Keşke sevdiğim bilim insanlarının mezarlarını ziyaret edebilseydim. Evrenin bu kadar anlamsız olduğunu anlamamızı sağladıkları için onlara teşekkür edebilseydim. Nasıl yapacaktım ki? Özgür müyüm sanki? Keşke gitmek istediğini söyleseydin diyenler olacaktır. Ben 2 hafta sonra öleceğim bana müsaade edin, kutsal haccımı yapıp geleyim deseydim muhtemelen beni psikiyatr kliniğine kapatırlardı ya da yine gitmeme müsaade edilmezdi. Ne kadar özgürüz ki? Yılda 10 gün deniz tatili yapabilmek için koca 1 yıl çalışmak zorundayız. Kimse istediği zaman istediği yere gidemiyor."

"Daha fazla rol yapamadığımın farkına vardım. Yani ben ölmeye karar verdikten sonra zaten gezen ölü oldum"

"5 yıl önce Bursa’ya geldiğimde Uludağ’da gece tek başıma kamp yaptığım bir yer vardı. Orayı çok sevmiştim ve haritama işaretlemiştim. Tekrar buraya geleceğim demiştim. Gidemedim ama bugüne kısmetmiş. Tezimi bitirmeyi ve yayın yapmayı çok isterdim. Projeyi çok sevdim ve çok emek verdim. Bitirebilseydim harika olacaktı"

"Güzel bir veda yazısı yazabileceğimi düşünmüştüm ama ölüm anı yaklaşınca hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden. Tek söz etmeden de gidebilirdim ama ölümümün arkasından cinayet gibi şeyler düşünülmesin veya kimseden kuşkulanılmasın diye açıklama yazmaya karar verdim. Bu yüzden iştahsız iştahsız yazdım. Bu arada içimde korku yok. Hazırlığımı yaptım. Sanki uzun bir tatile gidecekmişim gibi hissediyorum. Bitkilerim 5 yıldır benimle birliktelerdi. Benden onlarda parçalar var...."

Kaba madde planı dünyanın geçici bir ruhsal tekamül vasatı ve bir okul olduğu gerçeğinin her inanan insan tarafından idrak edilmesi Allah'ın izni ile ilahi nizamda görev yapan tüm vazifeli üst boyut varlıklarının en büyük arzusudur. Kur'an'da insanın kendisini veya bir başkasını öldürmemesi gerektiği Nisa suresinin 29. ayetinde öğütlenmektedir. Ancak elbette ki her varlığın dünya hayatındaki icraatı içinde bulunduğu ortamın koşullarına ve diğer birçok unsura göre değerlendirildiğinden bu noktada "En doğrusunu Allah bilir." cümlesinden başka bir söze gerek bulunmamaktadır.

4/29 - Ya eyyuhellezine amenu la te'kulu emvalekum beynekum bil batili illa en tekune ticaraten an teradin minkum ve LA TAKTULU ENFUSEKUM innellahe kane bikum rahima
( Ey o inananlar, isteğinizle ticarette olmanızın haricinde, mallarınızı aranızda batıl ile yemeyin. KENDİNİZİ, KENDİNİZDEN OLANLARI ÖLDÜRMEYİN. Kesinlikle Allah size merhametlidir.  )

Enbiya suresinin 35. ayetinde de insanların dünya hayatında "kötülükle de iyilikle de sınandığı" ve nihayetinde "tüm nefislerin ölümü tattığı*" vurgulanmaktadır. ( * Ayette "Zak" ( Tatmak ) fiilinin yer alması "ölüm" fenomeninin esasen sonsuz yaşam süreci içindeki bir deneyim, bir halden hale geçiş deneyimi olduğuna dikkat çekmekte gibidir. Ayrıca bkz. "Ölüm = Olum" başlıklı bölüm. )

21/35 - Kulli nefsin ZAİKATUL mevt ve NEBLUKUM biş şerri vel hayri FİTNEH  ve ileyna turceun
( Tüm nefisler ölümü TADAR. Sizi deneme, SINAV olarak kötülük ve iyilik ile SINARIZ. Bize döndürülürsünüz. )








16 Şubat 2021 Salı

İsm-i Azam ve Hiram'ın Kayıp Kelimesi 

Küreselci okült cemiyetin rehberinin de Kur'an olduğuna ancak Kur'an ilminin, bu zümre tarafından dünyevi ve nefsâni menfaatler uğrunda yani rahmani değil de şeytani amaçlar uğrunda manipüle edilerek kullanıldığına evvelki bölümlerde değinilmişti.

Bu çerçevede okült cemiyetler tarafından Kur'an'da yer almayan bazı üretilmiş kavramlar dünya kültürlerine ve tabi islami kültüre de yerleştirilmiştir. Bunlardan biri de "İsm-i Azam" ( Büyük İsim ) veya masonik terminolojiyle "Hiram'ın Kayıp Kelimesi" kavramıdır.

İsm-i Azam

İsm-i Azam, Kur'an'da ve Esmaül Hüsna ( Güzel İsimler ) olarak bilinen Allah'ın isimlerinde yer aldığı ve varlığa herşeyi yapabilme kudreti verdiğine inanılan bir kelimedir. Bu kelimenin sadece bazı haberciler tarafından bilindiğine inanılmaktadır. Bu inancın temeli ise aşağıdaki ayetlere dayanmaktadır.

2/37 - Fe TELEKKA ademu min rabbihi KELİMÂTİN fe tabe aleyh innehu huvet tevvabur rahim ( Böylece Adem Rab’binden KELİMELER ALDI da onun üzerine tevbe eyledi. Kesinlikle O, O tevbeyi kabul edendir merhametlidir. )

2/124 - Ve iz İBTELÂ ibrahime rabbuhu bi KELİMÂTİN fe etemmehunn kale inni cailuke lin nasi imama kale ve min zurriyyeti kale la yenalu ahdiz zalimin ( Ve zamanında Rab’bi İbrahim’ i KELİMELER İLE SINADI. Böylece onları tamamladı. "Kesinlikle ben seni insanlar için önder kıldım." dedi. "Ve soyumdan da." dedi. "Zalimler ahdime erişemezler." dedi. ) 

İslaimi kültürde, Kur'an dışı olmak üzere, "İsm-i Azam Duası" diye bir kavram dahi üretilmiştir. Aşağıdaki resimde duanın okunma adedi olarak 111 sayısı zikredilmektedir. 111 sayısı, tıpkı 11 sayısı gibi farklı boyuta geçiş portalının nümerik sembolü olup, okült cemiyetlerde farklı anlamlar da yüklenmek suretiyle sembolik iletişimde kullanılmaktadır.

Hiram'ın Kayıp Kelimesi

Masonik kültürde Hiram, Hz. Süleyman'ın tapınak inşaatında görevlendirdiği başmimar olarak bilinmektedir. Hiram'ın, masonluğun ( duvarcılığın ) yüksek sırlarını içeren "kelimeyi" bildiği ve bu kelimeyi öğrenmek isteyen bir grup duvarcı tarafından öldürüldüğü rivayet edilir. Anılan "kelime" esasen varlığa ilahi kudret kazandıracağına inanılan ve yaratılışın kaynak kodu olan kelimedir. Hikâyeye göre Hiram kendisine tuzak kurup saldıran duvarcılara kelimeyi vermemiş ve öldürülmüştür. O günden bu yana bu kelime "Hiram'ın Kayıp Kelimesi" veya "Hiram'ın Anahtarı*" olarak anılmaktadır.

* "Anahtar" kelimesi spiritüel ve okült ezoterik ilimlerde "Yeni boyuta açılışı" sembolize etmektedir. "Solomon Key" ( Süleyman'ın Anahtarı ), "Hiram Key" ( Hiram'ın Anahtarı ) kavramları hep bu minvaldeki sembollerdir. Kur'an'ın ilk suresinin ismi de "Fatiha" olup, bu kelime "Açılış, Anahtar" anlamına gelmektedir. ( Fatiha suresinin ilk iki ayetinin 11 nümerolojisi açısından ilginç bir gerçeği barındırdığı evvelce "İlahi iletişim sistemi, Heceler ve Frekans ( Titreşim )" başlıklı bölümde incelenmişti. )

Okült cemiyetler asırlardır bu sözde "gizli kelimenin" arayışı içindedirler. Yine masonik kültürde yer alan ve kainatın sırlarına vakıf olmayı sağlayacağına inanılan "Felsefe Taşı" kavramı da aynı kayıp "kelimeyi" temsil etmektedir. "Kayıp Kelime" kavramı okült ezoterik cemiyetlerin temel sembollerinden de bir olmuştur.

Yunus suresinin 82. ayeti de yaratılışın ve gerçeğin kaynak kodunun / kodlarının "kelime / kelimeler" olduğuna işaret etmektedir.

10/82 - Ve yuhikkallahul hakka bi KELİMATİHİ ve lev kerihel mucrimun ( Ve suçlular hoşlanmasalar da, Allah gerçeği KELİMELERİ ile gerçekleştirir. )

Ayet kodunun ( 10/82 ) nümerolojik değeri yaratılışın özü olan düalite, halden hale geçiş ve döngü kavramlarının nümerik sembolü olan 11 sayısını vermektedir. Zira 11 sayısı okült cemiyetlerdeki en önemli sayısal sembollerden biri konumundadır.

Esasen tüm bu arayışın özünde şirke ve hırsa dayalı şeytani frekanslar bulunmaktadır. Sözde böyle bir kelimeyi biliyor olmakla varlıklar üzerinde ilahi bir tahakküm kudretine haiz olunacağına inanılmaktadır. Oysa ki Allahü Teala'nın Kur'an'da bahşettiği her bir kelime ismül azam niteliğindedir. Bu noktada önemli olan hangi kelime olduğundan ziyade kimin, hangi niyetle bu kelimeyi veya kelimeleri kullanacağıdır. Niyet kötü olduktan sonra en önemli kelime dahi zikredilse sonuç olarak şerden, beladan ve helaktan başka bir şey tezahür etmeyecektir. Öte yandan "Allah" kelimesinden daha "azam" bir kelime arayışı da başlı başına abesle iştigal niteliğindedir.

Dolayısıyla iyi, temiz ve pozitif frekanslar ile yapılan okuma ve zikir Allah'ın izniyle zaten varlıklara kendileri için en hayırlı olanın tezahür etmesine vesile olacaktır.

13 Şubat 2021 Cumartesi

Bedensiz yaşama hazırlık 

Olgu + Algı = Duygu .... her biri birer bilgi frekansını temsil eden kavramlardan oluşan bu denklem yaşayan varlıkların gerçeklik formülü niteliğindedir. Bir varlığın yaşadığını idrak etmesi yani "Öz Bilince / Öz Farkındalıka haiz olması "Duygu" frekanslarının tezahürü ile mümkün olabilir. Anılan duygu frekanslarından pozitif olanlar Sevgi, Sevinç, Coşku, Huzur, Güven, Rahatlık olarak, negatif olanlar ise  Nefret, Üzüntü, Öfke, Hırs, Kıskançlık, Vesvese olarak sıralanabilir.

Yukarıdaki üç kavramın özünü ise yaratılışın da özü olan ilahi "Bilgi" yani "Düşünce / Kelime" oluşturmaktadır. Ruh ve Madde alemi, spritüalizmde "Asli Tesir" olarak da anılan Allah'ın "Bilgi" frekanslarının gücü ile yaratılmıştır. Elbette buradaki "Allah'ın bilgi frekansları" ifadesi insanın sınırlı kelime kapasitesi ile ortaya koyabildiği yetersiz bir ifadeden öteye geçememektedir. Zira tek yaratıcı Allahü Teala'ya ilişkin bir tanımlama veya tasvir yapabilmek yaratılmışlar için imkan dışıdır. 

Allah'ın düşünce / kelime frekansı ile "yaratışı" aşağıdaki ayette bildirilmektedir.

2/117 - Bedius semavati vel ard ve iza kada emran fe innema yekulu lehu KUN FE YEKUN ( O gökleri ve yeri yaratandır. İş yapılası olduğunda, kesinlikle ona "OL." DER DE O OLUR.  )

İlahi sistemde iki tesir frekansı söz konusudur. Asli Tesir ve Ruhsal Tesir frekansları. Bu tesir frekanslarının işlevleri "insan bedeni" örneği üzerinden tanımlanacak olursa;

Asli Tesirler : Soluma, Acıkma, Hazmetme, Kalp Atışı, Kan Dolaşımı, Yaşlanma, Hastalık vb. ( İnsanın iç organ mekanizması ile ve dışarıdan maruz kalacağı unsurlar ile ilgili tesirlerdir. )

Ruhsal Tesirler : Düşünme, Karar Verme, Dış Organ hareketleri,  

Allah'ın insana "ruhundan üflemesi" ifadesi, yaratılışa ilişkin "kelimelerin / bilgilerin" insana aktarılması ve böylelikle insanın "yaşayan varlık" olması anlamını taşımaktadır. Bu noktada "Ruh = Kelime / Bilgi / Bilinç" denklemi oluşmaktadır. 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/11/ruhbeser-insan-nefs.html 

Bu denklemi teyid eden İncil ayeti ise şöyledir.

43- Yuhanna-6-63 Yaşam veren Ruh'tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere SÖYLEDİĞİM KELİMELER RUHTUR, YAŞAMDIR.

Yaratılıştaki olguların bilgi frekansları insanda kayıtlıdır. Bir başka deyişle yaratılışın kodları "ruhtan üflenme" esnasında insana aktarılmıştır. Ancak insan, kozmik olarak kriptolanmış bu bilgilere ruhsal tekamül seviyesine göre erişim sağlayabilmektedir. "Üflenen ruh" insanı idrakli varlık haline getirirken ona düşünce frekansı yoluyla "gerçeklik yaratma" yeteneği de kazandırmıştır. Ancak birçok insan henüz bu fenomenin anlamını ve derin içeriğini tam olarak idrak etmiş değildir.

"Gerçek" adı verilen kavram esasen düşünce / kelime frekansının yansımasıdır. Bir başka deyişle insanın düşündüğü kelimeler ne ise yaşadığı, deneyimlediği gerçek de odur. "Hayallerin gerçek olması." ifadesi de esasen  gerçeğin özünün hayal yani düşünce / kelime olduğu bilgisini teyid eder niteliktedir. Aşağıdaki ayet de bu hususta açık bilgi vermektedir.

10/82 - Ve YUHİKKallahul HAKKA bi KELİMATİHİ ve lev kerihel mucrimun ( Ve suçlular hoşlanmasalar da, Allah GERÇEĞİ KELİMELERİ ile GERÇEKLEŞTİRİR. )

Bugün insanların iletişim aracı olarak kullandıkları mesajlaşma / sosyal iletişim platformları ( mesajlaşma yazılımları ) esasen insanları "bedensiz yaşam deneyimine" tabi tutmaktadır. Zira bu platformlarda kimse birbirini görmemekte, duymamakta, birbirine dokunmamakta ama yazılanlar yani kelimeler vasıtasıyla tüm duyguları yaşamaktadırlar. Sevinci, üzüntüyü, stresi, korkuyu, şaşkınlığı, ferahlamayı vb.... Zaten gerçeklik de bu duygulardan oluşan bir kavram olup, ilâhi nizâm bu vesileyle insanları üst boyuttaki "bedensiz yaşama" hazırlamaktadır. Her ne kadar bu dijital teknoloji küresel şeytanlar tarafından insanın ruhsal tekâmülünü bloke etmek, ruhsal yükselişini engellemek ve onu kaba madde olanı dünyaya hapsetmek amacı doğrultusunda bir tuzak olarak kullanılmaya çalışılsa da Allah'ın tuzağı daima en büyük olduğundan, küreselcilerin tuzak niyetiyle yaptıkları her uygulama esasen insanın tekâmülüne vesile olan bir araca dönüşmektedir.

Rüya fenomeni de bu bağlamda bir gerçeklik teşkil etmektedir. Her türlü duygu frekansı, rüya esnasında deneyimlenmekte ve hatta rüya esnasında bedensel dış organ hareketleri de oluşmaktadır. Dolayısıyla insanın rüya anında yaşadığı da bir başka gerçekliktir. Daha doğrusu yaşam döngüsü süresince deneyimlediği tüm gerçekliklerin bir bölümüdür. Öztürkçe'deki "Dirim" ( Yaşam ) kelimesinin İngilizce'deki "Dream" ( Rüya ) kelimesiyle olan fonetik benzerliği de aradaki anlam ilintisini ve özdeşliği ispatlar niteliktedir.

Bu çerçevede madde olarak algılanan olgunun da düşünce / kelime frekanslarının bir tezahürü olduğu açıklığa kavuşmaktadır. Ruh, maddeyi ( bedeni ) kullanarak ona tekamül sağlayacak deneyimleri yaşar. Tekamül seviyeleri yükselmiş olan ruhlar, esasen Asli Tesirlerin kontrolünde olan maddenin yapısını veya işleyiş mekanizmasını Allah'ın izni nispetinde kısıtlı seviyede değiştirebilecek tesirler iletebilirler. 

Yukarıda insanın düşünce frekansları üretme yoluyla kendisine gerçeklik yaratabileceği ifade edilmeye çalışılmıştır. Zira üst süptil boyutlardaki  ( cennet ve ötesi ) süptil varlıklar ( kaba madde beden olmayan / bedensiz varlıklar )  imajinasyonları ( düşünce / kelime frekanslarını ) vasıtasıyla "istedikleri" gerçeklikleri, düşündükleri anda oluşturabilmektedirler. Bu husus Kur'an'da ve İlahi Nizam ve Kainat kitabında aşağıdaki şekilde yer almaktadır.

39/34 - Lehum ma yeşaune inde rabbihim zalike cezaul muhsinin ( Rab’lerinin indinde ne dilerlerse onlaradır. İyilik yapanların karşılığı budur. )

İlahi Nizam ve Kainat isimli kitapta üst süptil boyuttaki ( cennet ) varlıkların imajinasyonları ile gerçeklik yaratma becerileri aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.

"Onun için bu plânda dünyada olduğu gibi, zahmet, yorgunluk, ıstırap, didinme, mücadele gibi kaba durumlar yoktur. Burada bütün arzular, ufak bir irade darbesiyle, sadece bir istekle âdeta otomatikman, kendiliğinden oluyormuş gibi tahakkuk ediverir. Meselâ varlık, elindeki yarı süptil maddenin zengin imkânları sayesinde imajinasyonu ile, kendisine bir mekân kurup orada istediği gibi yaşayabilir. Gene kullandığı aynı madde ile istediği şekilleri basit bir imajinasyon faaliyetiyle meydana getirebilir ve onları kendisi için objektif kıymetler hâline sokabilir. Bütün bu ameliyeler esnasında o varlık, insanların yorgunluk dedikleri şeylerin hiçbirisini duymaz."

İşte cehennem* olarak nitelenebilecek olan ve kaba madde frekansının zorluklarından ibaret olan alt boyut ( kaba madde boyutu ) alemi dünya, insana esasen cennet* deneyimi imkânı da veren bir frekanstır, bir okuldur. Bu okulda düşünce frekansı ile maddeden sıyrılma becerisi kazanma eğitimi alınır. Dünya okulunda gerçekliğin maddeye bağlı olmadığı düşünceye bağlı olduğu öğrenilir. "Düşündüğün gerçeğindir." cümlesinin manası idrak edilir ve böylelikle insanlar üst boyuttaki süptil / bedensiz yaşama hazırlanırlar.

* Pozitif düşünce frekansı cenneti yaşatırken, negatif düşünce frekansı cehennemi yaşatır. Cennet kelimesi "Örtülmüş, korunmuş" anlamına gelirken, Cehennem kelimesi "Sıcak, sıkıntılı, bunaltan" anlamına gelmektedir. 

Aşağıdaki ayetlerde, "Yemek yemeyen gövde", "Acıkmamak, Susamamak, Üşümemek, Sıcaklanmamak" ifadeleri vasıtasıyla süptil boyuttaki ( cennet ve ötesi ) bedensiz ( süptil hal ) ve sonsuz yaşama ilişkin sezgiler kazandırılmaktadır. 

20/117 Fe kulna ya ademu inne haza aduvvun leke ve li zevcike fe la yuhricennekuma minel CENNETİ fe teşka

( Böylece, "Ey Adem, kesinlikle bu senin için ve eşin için düşmandır. O halde, kesinlikle sizi CENNTTEN çıkarmasın. Yoksa meşakkat içinde bedbaht olursun." dedik. )

20/118 İnne leke en LA TECUA fiha ve LA TA'RA

( Kesinlikle sana orada ACIKMAMAN ve ÇIPLAK OLMAMAN vardır. )

20/119 Ve enneke LA TAZMEU fiha ve LA TADHA

( Ve kesinlikle sen orada SUSAMAZSIN ve SICAKTA YANMAZSIN. )

21/8 Ve ma cealnahum CESEDEN LA YE'KULUNET TAAME ve ma kanu HALİDİN

( Ve onları YEMEK YEMEYEN GÖVDELER, vücutlar kılmadık. EBEDİ de değillerdi. )

Furkan suresinin 7. ayetinde de "Melek" ( Bedensiz Süptil Vazifeli Varlık ) kavramı, inkarcıların, resulün "insan olmayan" ve "yemek yemeyen" varlık olması gerektiğini düşünmeleri misaliyle bildirilmektedir.

25/7 Ve kalu ma li hazer rasuli ye'kulut taame ve yemşi fil esvak lev la unzile ileyhi melekun fe yekune mea hu nezira

( Ve "Bu ne resuldur ki yemek yer ve çarşılarda yürür. Üzerine melek indirilmeliydi de onunla birlikte uyarıcı olmalı değil miydi?" dediler. )

Benzer tasvirler İncil'in Vahiy suresinde de yer almaktadır.

66 Revelations 7-16 Artık ACIKMAYACAK, Artık SUSAMAYACAKLAR. Ne güneş ne kavurucu sıcak çarpacak onları.

66 Revelations 7-17 Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek Ve yaşam sularının pınarlarına götürecek. Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek."






9 Şubat 2021 Salı

Halk ( Yaratış ) = Helak ( Yok oluş ) = Halaka ( Döngü, Daire )

"Yaratılış" ve "Yok oluş"un ilahi nizamın temel düalitesi ve buna bağlı sonsuz "döngüler" silsilesi olduğuna evvelki bölümlerde defaatle değinilmişti. Bu husus Yunus suresinin 34. ayetinde açık bir şekilde bildirilmektedir.

10/34 Kul (1) hel (2) min (3) şurakai (4) kum (5) men (6) yebdeu (7) el (8) HALKA (9) summe (10) yuidu (11) h (12) kul (13) allahu (14) yebdeu (15) el (16) HALKU (17) summe (18) yuidu (19) hu (20) fe (21) enna (22) tu'fekun (23)

( De ki: "Ortaklarınızdan YARATIŞI ortaya çıkarıp başlatan, sonra onu DÖNDÜREN kimse var mıdır?" De ki: "Yaratışı Allah BAŞLATIR sonra onu DÖNDÜRÜR. O halde nasıl döndürülürsünüz?" )

"HLK" kökünden türemiş olan Arapça'daki "Halk" ( Yaratılış ), "Helak" ( Yok oluş ) ve "Halaka"* ( Daire, Döngü ) kelimelerinin fonetik benzerliği de bu gerçeği vurgular niteliktedir. ( * Türkçe'deki "Halka" kelimesi de "Halaka" kelimesinin bir tezahürüdür. )

Ayetin kodunun nümerolojik değeri de yeni döngü başlangıcı ve sonsuz döngü kavramlarının nümerik sembolü olan "8" ( 1+0+3+4 = 8 ) sayısını vermektedir.

Ayette yer alan iki adet "Halk" ( Yaratış ) kelimesinden ilkinin sıra numarası 9, ikincisinin sıra numarası ise 17'dir. Bu iki sayının toplamlarının nümeroloji değeri de "8" sayısını vermektedir. ( 9+1+7 = 17 ... 1+7 = 8 ). Ayetteki ikinci ve son "Halk" kelimesinin sıra numarasının ( 17 ) nümerolojik değeri de "8" sayısını vermektedir.


7 Şubat 2021 Pazar

Bilgiyi unutmak!? 

İlahi nizâmda varlıkların ruhsal tekâmülleri için gerekli olan yegâne unsur, esasen sonsuzluk arzeden "bilgilenme ve bilgiyi artırma" sürecidir. Yeni bilgiyi edinebilmek için mevcut bilginin bir sınır teşkil etmemesi ve tabu haline getirilmemiş olması yani dogmalaşmamış olması gerekir. Spiritüalizmde bu husus "bilgiyi unutmak" olarak anılmaktadır.

İlahi nizâm, temel ilke olan iyilik ve doğruluk frekansları daim olmak üzere, varlıkları sürekli olarak bilgi yağmuru altında tutmaktadır. Her varlık kendi idrak seviyesine göre bu bilgiler ile beslenmekte ve gelişmektedir.

Sembolik özelliği olan "Bilgiyi unutmak" ifadesine Bakara suresinin 106. ayetinde değinilmiştir.

2/106 - Ma NENSAH min AYETİN ev NUNSİHA ne'ti bi hayrin minha ev misliha e lem ta'lem ennellahe ala kulli şey'in kadir

( AYETLERDEN neyi HÜKÜMSÜZ BIRAKIRSAK veya UNUTTURURSAK, ondan daha hayırlısını veya onun aynısını getiririz. Allah' ın kesinlikle herşeye gücü yeten olduğunu bilmez misin? )

Ayette esasen varlıkların, yeni bilgiyi edinebilmeleri için eskisine koşulsuz bağlanmamalarının sağlandığı ve her yeni bilginin de özü daha iyi kavramaya vesile olan hayırlı bir frekans olduğu mesajı verilmekte gibidir.