31 Ekim 2017 Salı

Farklı Toplumlar, Farklı Kültürler, Farklı Lisanlar, Farklı Haberciler ... Aynı İlahi Bilgi

Allahü Teala, ayetlerinde farklı coğrafyalarda yaşayan farklı insan topluluklarına farklı haberciler gönderdiğini ve bu habercilere ilahi veri aktarımını, içinde bulundukları, üyesi oldukları topluluğun lisanı ile yaptığını bildirmektedir.  İletilen ilahi bilgiler, özde aynı evrensel özellikleri taşımakla birlikte ilgili toplumun kültürüne ( yaşam anlayışı ve formatı ) ve yaşam coğrafyasına göre farklı teşbih parametreleriyle de aktarılmıştır.  

Farklı toplulukları ve kültürleri vurgulayan aşağıdaki ayetler önem arzetmektedir.

22/67 - Li külli ümmetin cealna menseken hüm nasikuhü fe la yünaziunneke fil emri ved'u ila rabbik inneke le ala hüden mustekım ( Her topluluk için ibadet usülü oluşturduk. Onlar o ibadet usülüne uyarlar. O halde seninle iş hakkında tartışmasınlar. Rab’bini çağır. Kesinlikle sen doğru yönlendirme üzerinde olacaksın. ) *

* Farklı kültürlere sahip topluluklar için farklı ibadet usülünden bahis bulunmaktadır.

35/24 - İnna erselnake bil hakkı beşıran ve nezıra ve in min ümmetin illa hala fıha nezır ( Kesinlikle biz seni gerçekle müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. İçinde uyarıcı gelip geçmiş olmayan topluluk yoktur. )

14/4 - Ve ma erselna min rasulin illa bi lisani kavmihı li yübeyyine lehüm fe yüdıllüllahü men yeşaü ve yehdı men yeşa' ve hüvel azızül hakimVe resulleri kavimlerininki haricinde lisan ile göndermedik ki onlara açıklasınlar. Allah dilediği kimseyi saptırır, dilediği kimseyi yönlendirir. O yücedir hakimdir. )

41/44 - Ve lev cealnahü kur'anen a’cemiyyen le kalu lev la fussilet ayatüh a'cemiyyün ve arabiyy kul hüve lillezıne amenu hüden ve şifa vellezine la yü'minune fı azanihim vakrun ve hüve aleyhim ama ülaike yünadevne min mekanin beıyd ( Ve şayet onu yabancı Kur'an kılsaydık, "Ayetlerini ayrıntılandırmalı değil miydi?" derlerdi. Yabancı ve Araplara? "O, inananlar için yönlendirmedir ve şifadır. O inanmayanlar, onların kulaklarının içinde ağırlık vardır. O onlara körlüktür. İşte onlara uzak mekandan seslenilir." de. )

22/40 - Ellezine uhricu min diyarihim bi ğayri hakkın illa en yekulu rabbünellah ve lev la def'ullahin nase ba'dahüm bi ba'dıl le hüddimet savamiu ve biyeun ve salevatün ve mesacidü yüzkeru fıhesmüllahi kesıra ve le yensurannellahü men yensuruh innellahe le kaviyyün azız ( Onlar sadece "Rab’bimiz ancak Allah' tır." dediler diye gerçek dışı olarak yurtlarından çıkarıldılar. Şayet Allah insanları birbirleriyle savmasaydı manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah' ın isminin çokça hatırlandığı mescidler yıkılır ezilirdi. Kesinlikle Allah kendisine yardım etmiş olanlara yardım eder. Kesinlikle Allah kuvvetlidir yücedir. )*

* Farklı topluluklara ve kültürlere ait ibadet mekanlarından bahis bulunmaktadır.

7/158 - Kul ya eyyühen nasü innı rasulüllahi ileyküm cemıanillezı lehu mülküs semavati vel ard la ilahe illa hüve yuhyı ve yümıtü fe aminu billahi ve rasulihin nebiyyil ümmiyyellezi yü'minü billahi ve kelimetihı vettebiuhü lealleküm tehtedun ( "Ey insanlar kesinlikle ben sizin hepinize Allah' ın resulüyüm. Göklerin ve yerin bütün mülkü O’nadır. O’nun haricinde ilah yoktur. Öldürür ve diriltir. O halde, Allah’a ve Allah’a ve O' nun kelimelerine inanmış o okuma yazma bilmeyen haberci olan resulüne inanın. Ona tabi olun. Umulur ki yönlenirsiniz." de. ) *

* Belirli bir coğrafyadaki Haberci, tüm insanlara gönderildiğini beyan ediyor.

Coğrafi konuma ve kültüre özel parametreleri içeren ayetler;

24/31 - Ve kul lil mü'minati yağdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünne ve la yübdıne zınetehünne illa ma zahera minha ve yadribne bi humurihinne ala cüyubihinne ve la yübdıne zınetehünne illa li büuletihinne ev abaihinne ev abai büuletihinne ev ebaihinne ev ebnai büuletihinne ev ıhvanihinne ev benı ıhvanihinne ev benı ehavatihinne ev nisaihinne ev ma meleket eymanühünne ev it tabiıyne ğayri ülil irbeti miner ricali ev it tıflillezıne lem yazheru ala avratin nisai ve la yadribne bi ercülihünne li yu'leme ma yuhfıne min zınetihinn ve tubu ilellahi cemıan eyyühel mü'minune lealleküm tüflihun ( Ve inanan kadınlar için gözlerinden sakınmalarını ve ayıplarını korumalarını söyle. Süslerini, onlardan o görünenler haricinde olanları ortaya çıkarmasınlar. Örtülerini, bezlerini yakalarının, koyunlarının üzerine dolasınlar. Süslerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kendi kadınlarının veya o ellerinin malik oldukları veya erkeklerden akıl, kavrayış sahibi olmayan itaatkarlar veya kadınların gizli mahrem yerlerini ele geçiremeyecek olan çocuklar için olması haricinde ortaya çıkarmasınlar. Süslerinden o gizlediklerini bildirmek için ayakları ile vurmasınlar. Topluca Allah’a tevbe edin ey inananlar. Umulur ki iflah olursunuz. ) *

* Arap coğrafyasında erkek ve kadınların giydiği "Hımar" adı verilen yöresel "örtüden", "bezden" bahis bulunmaktadır. Ana mesaj açık saçık ve tahrik edici giyinilmemesi, özel bölgelerin kapatılması gerektiğidir. ( Ancak, "Hımar"'ın evrensel anlamda bilinmeyen yönlerine de vurgu yapılmış olabilir. ) 

2/187 - Ühılle leküm leyletes sıyamin rafesü ila nisaiküm hünne libasün leküm ve entüm libasün lehünn alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm fe tabe aleyküm ve afa anküm fel ane başiruhünne vebteğu ma ketebellahü leküm ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri sümme etimmüs sıyame ilel leyl ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid tilke hududüllahi fe la takrabuha kezalike yübeyyinüllahü ayatihı lin nasi leallehüm yettekun ( Oruç gecesinde kadınlarınız ile cinsel ilişkide bulunmanız size helal kılınmıştır. Onlar size örtüdür ve sizler de onlara örtüsünüz. Allah sizin nefislerinizin altında kalanlar olduğunuzu bilir. Böylece üzerinize tevbe eyler ve sizi affeder. O halde şimdi onlara müjdeleyin ve Allah’ ın o size yazdığını arayın. Beyaz iplik tanyerindeki siyah iplikten size açık görünür olana kadar yiyin ve için. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Sizler mescidin içinde ibadette sebatkar iken o kadınlara müjdelemeyin. Bunlar Allah’ ın hudutlarıdır. O halde onlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini insanlara işte böyle açıklar. Umulur ki sakınırlar. ) *

* Gün batımı ve tan yeri ağarması arasında belirli bir sürenin bulunduğu coğrafyaya göre belirlenmiş "Oruç" vecibesinden ve zamanlamasından bahis bulunmaktadır. Farklı bir coğrafyada farklı bir zamanlama veya oruç formatı söz konusu olabilir.

7/40 - İnnellezine kezzebu bi ayatina vestekberu anha la tüfettehu lehüm ebvabüs semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelü fı semmil hıyad ve kezalike neczil mücrimın ( O ayetlerimizi yalanlayanlara ve onlara kibirlenenlere, onlara göğün kapıları kesinlikle açılmaz. Deve iğne deliğinden geçene kadar cennete giremezler. İşte suçluları böyle karşılıklandırırız. ) *

* Belirli bir coğrafyaya özel bir hayvan örnek verilerek yapılan bir teşbih. ( Deve, Arabistan coğrafyasının önde gelen hayvanlarındandır. Ancak, ayette devenin evrensel anlamda bilinmeyen yönlerine vurgu yapılmış olabilir. ) 

2/266 - E yeveddü ehadüküm en tekune lehu cennetün min nehıylin ve a'nabin tecrı min tahtihel enharu lehu fıha min küllis semerati ve esabehül kiberu ve lehu zürriyyetün duafaü fe esabeha ı'sarun fıhi narin fahterakat kezalike yübeyyinüllahü lekümül ayati lealleküm tetefekkerun ( Sizden biri kendisine, altından nehirler akan, hurmalardan ve üzümlerden bahçe olmasını, ona onun içinde meyvelerin, ürünlerin hepsinden olmasını, ona yaşlılığın isabet etmesini, zayıf soyun ona olmasını, içinde ateş olan zorluğun kasırganın ona isabet edip de yanmasını sever mi, arzular mı? İşte Allah ayetlerini sizlere böyle açıklar. Umulur ki fikredersiniz. )*

* Belirli bir coğrafyaya özel bir meyve örnek verilerek yapılan bir teşbih. ( Hurma, Arabistan coğrafyasının önde gelen meyvelerindendir. Ancak, hurmanın evrensel anlamda bilinmeyen yönlerine de vurgu yapılmış olabilir. )  

4/3 - Ve in hıftüm en la tuksitu fil yetama fenkihu ma tabe leküm minen nisai mesna ve sülase ve ruba' fe in hıftüm en la ta'dilu fe vahıdeten ev ma meleket eymanüküm zalike edna en la teulu ( Ve eğer yetimler hakkında adil olmamaktan korkarsanız, o halde o hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Ancak, adil olmamaktan korkarsanız, teki veya o ellerinizin malik olduğu olmalıdır. Bu doğruluk haricinde olmamaya en yakındır. ) *

* Belirli bir coğrafyadaki özel duruma ilişkin ayet. ( Belirli bir coğrafyada yaşanan olaylardan dolayı çokça yetim ( yakınlarını yitirip tek başına kalmış kişi ) kadının mevcut olması ve nikahlanma hususu )




30 Ekim 2017 Pazartesi

Olgu, Algı, Duygu ve Kader Kodlaması

"Hayat" olarak tanımlanan süreç, esas itibarıyla “Olgular” karşısnda tezahür eden "Algıların" stimülasyonu sonucunda oluşan "Duyguların" değişken trendde ( artan, azalan ) deneyimlenmesinden oluşmaktadır. "Kader" ( Ölçü ) kavramı ise insanın ömür süresi içinde bu duyguları ne zaman ve ne kadar süreyle yaşayacağını belirleyen, Allah'ın takdir ettiği olgudur. ( Dikkat edilirse "Ölçme, Değerlendirme" anlamına gelen "Takdir" kelimesi de "Kader" kökünden gelmektedir. Aşağıda "Kader" kelimesinin "Ölçmek" anlamında net ifadesi yer almaktadır. )

42/27 - Ve lev besetallahür rizka li ıbadihı le beğav fil erdı ve lakin yünezzilü bi KADERin ma yeşa' innehu bi ıbadihı habırun besır

( Ve şayet Allah kullarına rızkı bol verseydi, yerde azarlardı. Lakin dilediğini ÖLÇÜ ile indirir. Kesinlikle O kullarından haberdardır görendir. )

77/21 - Fe cealnahu fi kararin mekin

( Böylece onu sağlam yerin içinde kıldık. )

77/22 - İla KADERin ma'lum

( Bilinen ÖLÇÜYE, KADERE kadar. )

Aşağıda insanın sınav olarak deneyimlediği temel duygular yer almaktadır. Bazı "duygu tanımlayan kavramlar" temel duyguların içinde yer aldığından parantez içinde gösterilmiştir.

Algılar

Varlık, Yokluk, Doğru ( İyi ), Yanlış ( Kötü ), Temiz, Pis, Büyük , Küçük, Uzak, Yakın, Güzel, Çirkin, Yumuşak, Sert, Tehlikeli, Güvenli, Kapalı, Açık, Karanlık, Aydınlık, Ters, Düz, Acı, Tatlı, Tuzlu

Temel Duygular

Sevinç ( Keyif, Huzur ), Üzüntü ( Sıkıntı, Acıma ), Sevgi ( Şefkat, Özlem ), Nefret ( Öfke ), Korku ( Endişe ), Şaşırma, Şehvet, Merak, Tiksinme

"Kader" kavramı bir ilahi "kodlama" olarak nitelendirilebilir. Zira Allahü Teala "Herşeyi saydığını ve ölçülendirdiğini ( kaderlendirdiğini )" ayetlerinde defaatle bildirmektedir. Dolayısıyla "kader" esas itibarıyla ilahi bir yazılımdır. Temel değişkenler olan "Algı" ve "Duygu" ilişkisi çerçevesinde kader yazılımının küçük bir bölümü aşağıdaki gibi örneklenebilir. ( Örnekte "Algılar" ve "Duygular" bilgisayar programlamasında olduğu gibi binomial ( ikilik ) sistem mantığı ile 1 ve 0 kombinasyonlarıyla kodlanmıştır. )

"Büyük" ( 1 ), "Tehlikeli" ( 10 ), "Pis" ( 101 ) algılarının sebebiyet verdiği "Korku" ( 01 ) duygusunun yaşandığı küçük bir kader kesiti şöyle kodlanabilir. "11010101"

İnsan, Allahü Teala tarafından takdir edilen kaderini değiştirebilir mi? Bazı çevrelerde "İnsan, kendi kaderini kendisi yaratır." şeklinde temelsiz söylemler benimsenmiştir. Ancak, bu söylem çok basit iki soru ile batıl kılınabilir. “İnsan kendi yaratılışına kendisi mi karar vermiştir?” “İnsan ne zaman ve nasıl öleceğini bilebilir mi?” Her iki sorunun yanıtı da “Hayır” olduğu müddetçe - ki bu hep böyle olacaktır. – insanın kendi kaderini yaratma ve yönlendirme hipotezi batıl kalacaktır. Öte yandan. "insan kaderini değiştirse!!" bile yine Allahü Teala'nın belirlediği kaderi yaşar. Çünkü bir insan, mevcut ömür sürecinin herhangi bir noktasında yaşamını etkileyen ve müdahale edebileceği değişkenlere ilişkin köklü değişiklikler yaparak o noktadan sonrasını "farklı" olarak algılayacağı bir şekilde yaşasa dahi, söz konusu değişimi yapabilmesi için gerekli "akıl etme yetisi" kendisine yine Allahü Teala tarafından bahşedilecek, vahyedilecektir. Dolayısıyla insanın kaderini "değiştirme", kader sürecindeki herhangi bir vakanın tezahür zamanını "öne alma" veya "erteleme" gibi bir yetisi bulunmamaktadır.

Bu hususta bildirilen aşağıdaki ayetler önem arzetmektedir.

7/34 - Ve li külli ümmetin ecel fe iza cae ecelühüm la yeste'hırune saaten ve la yestakdimun

( Ve her topluluk için vade vardır. Vadeleri geldiğinde, onu saat olarak erteleyemezler ve öne de alamazlar. )

10/49 - Kul la emlikü li nefsı darran ve la nef'an illa ma şaellah li külli ümmetin ecel iza cae ecelühüm fe la yeste'hırune saaten ve la yestakdimun

( "Ben, Allah' ın o dilediği haricinde nefsime ne zarara, ne de faydaya malik olamam, hükmedemem. Her topluluk için vade vardır. Vadeleri geldiğinde artık saatini erteleyemezler ve öne de alamazlar." de. )

23/43 - Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun

( Topluluklardan olanlar vadelerini öne alamazlar ve erteleyemezler. )


















































25 Ekim 2017 Çarşamba

8 ve Döngü Nümerolojisi

"8" sayısı "Yaratılış Döngüsünün" sembolü olduğu, Kur'an'daki "Melek" kelimesi ile "8" nümerolojisi bağlantısına evvelki bölümlerde değinilmişti.

"8" sayısı ile yapılan aşağıdaki işlem akışı incelendiğinde ise "8" sayısının formu kadar matematiksel vasfının da "döngü" nümerolojisi içerdiği ve işlem sonuçlarının nümerolojik değerlerinin "sinyal formunda" bir grafik sergilediği görülmektedir. Aşağıdaki "döngüsel" işlem akışı başka herhangi bir doğal sayı ile mümkün olamamaktadır.



Bir döngü örneği olan “Hücre Bölünmesi” esnasında oluşan şekil de “8” sayısına benzemektedir.




21 Ekim 2017 Cumartesi

Tuva Türkleri

"TUVA" daha doğrusu "TUBA" adına Çin’in "SU" sülalesinin (581-618) kayıtlarında rastlanmaktadır. Bu kayıtlara göre Tubalar Kırgızların doğusunda “KÜÇÜK DENİZ”in (muhtemelen Baykal gölünün) güneyinde ve Uygurların kuzeyinde bulunmaktadırlar. Buna göre Çin kayıtlarında yazılış şekliyle Dubo-Tubalar Sayan dağlarının geniş vadilerinde ve güneyde Tamu-Ola’da meskun idiler. Bugün de Tuvaların oturdukları yerler eskisinden pek farklı değildir ve buraya Tannu-Tuva denilmektedir. Kullandıkları dil Sibir Türk dilinin bir kolu olup, Soyonca veya Uranhayca da denilmişti. Bunların bir kolu olan Karagaslar ise bugün tamamen Tuvalılar içinde kaydedilmektedir. Karagaslara aynı zamanda Tofalar da denilmişti.

Tuva Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 170.500 km2 olup, 1989 nüfus sayımına göre nüfusu 308.557’dir. Yenisey’in aşağı mecrasındaki Tuva’ya güneyde Sibirya, batıda Sayan, Altay, Tannu-Ola, Sangilen ve Doğu Tuva dağları çevreler. Kuzeyinde Krasnoyarsk Kray’ı, kuzeybatısında ise aynı kraya bağlı Hakas Cumhuriyeti batısında Altay Krayı ve buna bağlı Gorno-Altay Cumhuriyeti, güneyinde Moğol Cumhuriyeti ve doğusunda Buryat Cumhuriyeti bulunmaktadır. Başkenti Kızıl (daha önce Kızıl Hoto, ondan da önce Hem Beldiri) olup, belli başlı Turan ve Ersin adlı iki şehir de mevcuttur.

"TUVA TÜRKLERİ" Çin kaynaklarında Tu-po , Tu-p'o şekillerinde geçer. Bulundukları yerler kuzeyde Hsiao-hai ile batıda Kırgız Türkleri, güneyde Uygur Türkleri ile sınırlıdır. Üç boya ayrılmışlardır. Her biri kendini yönetir. Otları toplayıp kulübe yaparlar, tarım ile uğraşmazlardı. Tuva topraklarında çok miktarda ve çok türde ot bulunurdu.

Bunların köklerini toplayıp şifalı yemekler yaparlardı. Avcılık yaparlardı. Kuş, balık yaygın olarak tüketilirdi. Samur kürk ve geyik derisi giyimleri vardı. Ölüleri ağaç kutu ile dağın içine ya da ağaçların üzerine bırakırlardı. Kendilerini saf kan Türk kabul ederler. Toplumda cezalandırmaya gerek duyulmamıştı, çalınan mal olsa iki katı geri ödenirdi. Kurıkan Türklerine yakındırlar.

"Tuva Cumhuriyeti"'nin bayrağında Güneş'in "Sarı" rengi ve Göğün "Mavi" rengi sembolize edilmiştir. Ayrıca, "iki yolun" "tek yola" dönüşmesi ve "tek yolun" da "mavi" zemin içinde devam etmesi tasviri gibi görünen çizgiler "Düalite"'den "Üniteye / Singülarite"'ye geçişi, "Göklere dönüş"'ü mü simgelemektedir?
                                                          

                     Tuva Cumhuriyeti Bayrağı

https://turk-dunyasi.cokbilgi.com/tuva-cumhuriyeti/

TUVA kelimesi, "Övünmüş, Sena edilmiş" anlamına gelmektedir.

Kur'an'da "Tuva" ve "Tuba" kelimeleri Taha ve Naziat surelerinde, bu kelimeleri ifade eden "Oraya" ve "Vadi" kelimeleri ise Neml ve Kasas surelerinde geçmektedir. Allahü Teala'nın, Kur'an'da "Enellah" ( Ben Allah'ım. ) ve "Ene rabbüke" ( Ben Rab'binim. ) ifadelerini sadece kutsal olarak nitelediği "Tuva" kelimesiyle ilintili üç ayette ( 20/12, 27/9, 28/30 ) kullandığı görülmektedir.

20/11 - Fe lemma etaha nudiye ya musa ( Böylece ona vardığında seslenildi "Ey Musa." )

20/12 - İnnı ene rabbüke fahla' na'leyk inneke bil vadil mukaddesi TUVA ( Kesinlikle ben, ben senin Rab’binim. O halde ayakkabını çıkar. Kesinlikle sen kutsal vadi TUVA' dasın. )

27/8 - Fe lemma caeHA nudiye en burike men fin nari ve men havleha ve sübhanellahi rabbil alemın ( Böylece oraya vardığında, "O ateşin içindeki ve onun çevresindeki kimseler bereketli kılınmışlardır. Alemlerin Rab’bi Allah yücedir." diye seslenildi. )

27/9 - Ya musa innehu enellahül azızül hakım ( Ey Musa, kesinlikle ki ben yüce hakim olan Allah’ ım. )

28/30 - Fe lemma etaHA nudiye min şatııl VADİl eymeni fil buk'atil mübaraketi mineş şecerati en ya musa innı enellahü rabbül alemın ( ORAYA yettiğinde, bereketli yerdeki VADİNİN sağındaki ağaçtan "Ey Musa, kesinlikle ben, ben alemlerin Rab’bi Allah' ım." diye seslenildi. )

79/16 - İz nadahu rabbühu bil vadil mukaddesi TUVA ( Zamanında Rab’bi ona kutsal vadi TUVA' da seslendi. )

"Hoşnutluk, hoşluk" anlamına gelen "Tuba" kelimesi ise Ra'd suresinin 29. ayetinde geçmektedir.

13/29 - Ellezine amenu ve amilus salihati TUBA lehüm ve husnü meab ( O inananlar ve iyilikler yapanlar. Onlara HOŞLUK, İYİLİK ve güzel dönülecek yer vardır. )

"Tuva ( Tuba ) Türkleri" ile Kur'an'da geçen "Tuva Vadisi" arasında ilişki bulunmakta mıdır?

TUVA bayrağı dikey olarak konumlandırıldığında aşağıdaki şekil oluşmaktadır.


Dikey konumlanmış TUva bayrağında,

"Sarı Üçgen" ile"Piramit
"Beyaz Çizgiler" ile "Işın" veya "Yol"
"Mavi Alan" ile de "Gök" simgelenmektedir.

Yani piramitin tepesinden gökyüzüne iletilen ışın veya çıkan yol tasviri oluşmaktadır. Bu tasvir aşağıdaki piramit resimlerinde de bulunmaktadır.

                                             


Mürselad ( Gönderilenler ) suresinin aşağıdaki ayetlerinde yer alan "Üç Çatallı Gölge", "Saray", "Kıvılcım" ve "Sarı Deve" * kavramları göğe ışın saçan piramit tasvirine uymaktadır. ( * Deve, sarı renkli ve gövdesi üçgen şekline sahip bir hayvandır. )

77/29 - İntaliku ila ma küntüm bihi tükezzebun ( O yalanlamış olduğunuza gidin. )
77/30 - İntaliku ila zıllin ziy SELASİ ŞU'ABİN ( ÜÇ ÇATALLI GÖLGEye gidin. )
77/31 - La zalilin ve la yuğniy minel lehebi ( Gölgelendiren değildir ve alevden koruyup fayda vermez. )
77/32 - İnneha termi bi ŞERERİN kel KASRİ ( Kesinlikle o SARAY gibi KIVILCIMLAR atar. )
77/33 - Ke ennehu CİMALETUN SUFRUN ( Kesinlikle o SARI erkek DEVELER gibidir. )










20 Ekim 2017 Cuma

Açıl Susam Açıl

"Ali Baba ve Kırk Haramiler" olarak bilinen çocuk hikayesinde yer alan ve içinde hazinelerin saklı olduğu bir mağaranın kapısının açılması için söylenen "Açıl Susam" ( Open Sesame * ) cümlesi esas itibarıyla okült ezoterik bir anlam taşımaktadır. 

Kapısı "Açıl Susam" kelimesiyle açılan ve içi altın, gümüş ve değerli eşya dolu olan "haramilerin deposu" esasen küresel elit şeytanların cinler ile temas için ritüeller vasıtasıyla açtıkları boyut portalının sembolü ve dünyada cinler tarafından korunan benzer mağara-depolarının da tasviridir. "Susam" / "Sesame" kelimesi esasen Talmudik terim olan İbranice "šem-šamáįm" ( sem shamayim ) yani Arapça olarak "İsm-ü Semâ" ( Göğün ismi ) kelimesidir. Yani sihirli cümle olan "Açıl Susam" cümlesi "Açıl Gök / Açıl Göğün İsmi" anlamına gelmektedir. Bu ifade, kodunda 11 nümerolojisi bulunan ayetlerde ( 7/40 ... 7+4+0 = 11, 54/11 ... 5+4+1+1 = 11 ve ayet numarası da 11 ) yer alan "Göğün kapılarının açılması" ifadesiyle uyum arzetmektedir. 

7/40 İnnellezine kezzebu bi ayatina vestekberu anha la tufettehu lehum ebvabus semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelu fi semmil hiyad ve kezalike neczil mucrimin

( O ayetlerimizi yalanlayanlara ve onlara kibirlenenlere, onlara göğün kapıları kesinlikle açılmaz. Deve iğne deliğinden geçene kadar cennete giremezler. İşte suçluları böyle karşılıklandırırız. )

54/11 Fe fetahna ebvabes semai bi main munhemir ( Böylece akıp dökülen su ile göğün kapılarını açtık. )


* Türkçe SUSAM veya İngilizce SESAME kelimelerinin köken analizi yapıldığında SU + SAM, ve SEA ( Deniz ) +SAME ( Benzer/Gibi ) kelimelerinin ayrıştığı görülmektedir. Yani "DENİZ GİBİ" anlamı oluşmaktadır. ( Uzay yani Gökler, Hidrojen atomlarıyla kaplı bir denizdir. Bu nedenle Uzay Gemisi denir. Uzayın yani Göklerin “Deniz” olduğunu teyid eden ayet; 21/33 Ve geceyi ve gündüzü, GÜNEŞ’i ve AY’ı yaratan O'dur. Hepsi dairede YÜZERLER. )

SAM ve SOME ekleri, SAME ( Aynı, Benzer, Gibi Olan, -Li ) kelimesinin anlamını taşımakta olup, sonuna geldikleri isimleri sıfatlaştırmaktadır.

Örnek;

İngilizce - HandSOME ( Elverişli, Kullanışlı, Yakışıklı ) ( Hand = El, Kullanım Some = Gibi olan )
İngilizce - AweSOME ( Dehşetli, Müthiş ) ( Aw = Dehşet, Some = Li, Gibi olan )
Almanca - GrauSAM ( Gaddar, Zalim, Zorba ) ( Grau = Zulüm, Sam = Li, Gibi olan )
Almanca - SeltSAM ( Ender rastlanan, Tuhaf ) ( Selt = Ender, Sam = Gibi olan )

Bu noktada, "Open Sesame" cümlesiyle boyutlar arası bir portal açılması tasvir edilmekte gibidir. Zira, farklı boyuta açılım sağlayan stargate temsillerinde - ki burada stargate SESAME olmaktadır. - geçiş aşaması "su" ile tasvir edilmektedir. Kur'an'da evrenin "Yedi Deniz" ( Yedi Paralel Evren ) olarak tasvir edildiği düşünüldüğünde SESAME'in evrende farklı boyuta açılan bir kapı olduğu izlenimi oluşmaktadır.

SUSAM veya SESAME kelimeleri SİSM / SİSMİK ( Titreşim / Titreşimsel / Dalgasal ) kelimesiyle aynı kökü teşkil etmektedirler. SİSMİK = SEA+SAME+IC ( Deniz Gibi Olan ) Modern İbranice'de SİSM / SİSMA kelimesi "Şifre, Prola" anlamında kullanılmaktadır. 

"Göklerin kapılarının su ile açılması" kavramının Kur'an'da yer aldığı da hatırlanmalıdır. 

54/11 - Fe fetahna ebvabes semai bi main münhemir ( Böylece akıp dökülen su ile göğün kapılarını açtık. )

54/11 kodlu ayetin kodundaki 9 ( 5+4 ) ve 11 sayıları nümerolojik olarak boyutlar arası geçiş portalinin nümerik sembolü olan "11" sayısına dikkat çekmektedir. ( 5+4+1+1 = "11" ) 

Ayrıca SESAME STREET ( Susam Sokağı veya "Su Gibi Olan Yol" ) olarak bilinen çocuk dizisinde yer alan ilginç karakterler de portal ötesindeki farklı varlıkları tasvir eder gibidir. Minik Kuş ( Horus ) , Kurabiye Canavarı ( Cin ), Pırtık, Edi ile Büdü ( Yecuc ve Mecuc' mu? ) vb.

"Açıl Susam Açıl" söyleminin yer aldığı masalların ismi "1001 Gece Masalları"'dır. 1001 sayısı  da "11" sayısının nümerolojik tezahürüdür. sayısını ifade eder.


Mars'ta 1001 gün kalınmasını hedefleyen "Mars 1001" projesi de bu bağlamda önem arzetmektedir.


11 sayısının boyutlar arası geçiş portalinin sembolü olmasından hareketle, satanist elitler 11 nümerolojisine uyumlu bir tarih olan 11.09.2001 tarihinde "İkiz Kuleleri" ( World Trade Center ) yani 11’i yıkarak güya insanların üst boyutla ( frekans, plan, alem ) iletişimin kesme ve onları kaba madde alemi olan dünyaya hapsetme ritüeli yapmıştır.

İncil’de “Göklerin kapılarını insanlara kapatan ikiyüzlü bilginlerden” bahsedilmektedir.

40 Matta 23-13 "Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği'nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!



Evvelkilerin Masalları

İnkarcı ve müşrik kitleye mensup olanların Allahü Teala'nın yaratılıştan bu yana resuller kanalıyla ilettiği bilgilere itibar etmeme, ayetleri yalanlama, batıl kılmaya çalışma, değersizleştirme ve sıradanlaştırma gibi yaklaşımları söz konusudur. Bu yaklaşımın özünde, kadim bilgilerin ve kitapların insanlar tarafından yazılmış hikayeler, gerçek dışı masallar, hurafeler olduğu inancının yaygınlaştırılması, ilahi bilgi akışı ve vahiy mekanizmasının mevcut olmadığının kitlelere telkin edilmesi hedefi yatmaktadır.

Yeryüzündeki tüm kültürler, mistik ve ilahi bilgiler açısından ortak bir içerik arzetmektedir. Bunun nedeni, ilahi bilginin aynı kaynaktan çıkmak suretiyle yeryüzündeki tüm insanlara resuller kanalıyla farklı zamanlarda aktarılmış olmasıdır. Ancak şeytan ve neferleri, özünde aynı olan bu kadim bilgileri "hep aynı masal" olarak nitelemek suretiyle insanların dinden ve bilgiden uzaklaşmalarına sebep olmuşlardır. Oysaki zaten bilgi kaynağı tek, din de tektir. Tek olan dinin adı da "İslam" yani Teslimiyettir. Allah'a teslimiyettir.

Kur'an'da, kitabı itibarsızlaştırma gayretinde olan satanist müşriklerin genel söylemlerinin "Esatirul Evvelin" ( Eskilerin Masalları ) ifadesi olduğu bildirilmektedir. Bu ifadenin kitapta "9" kere tekrarlanmakta olması, satanik "9" nümerolojisine işaret eder gibidir.

6/25 - Ve minhüm men yestemiu ileyk ve cealna ala kulubihim ekinneten en yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in yerav külle ayetin la yü'minu biha hatta iza cauke yücadiluneke yekulüllezıne keferu in haza illa esatırul evvelın ( Ve onlardan seni dinleyenler de vardır. Fakat biz onu anlamasınlar diye kalplerinin üstüne örtüler ve kulaklarının içine ağırlık oluşturduk. Eğer bütün ayetleri görseler bile ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle mücadele ederler. O inkar edenler "Kesinlikle bu ancak evvelkilerin masallarıdır." derler. )

8/31 - Ve iza tütla aleyhim ayatüna kalu kad semı'na lev neşaü le kulna misle haza in haza illa esatırul evvelın ( Ve onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, "Duyduk. Dilersek bunun aynısını biz de söyleriz. Kesinlikle bu ancak evvelkilerin masallarıdır." derler. )

16/24 - Ve iza kıle lehüm maza enzele rabbüküm kalu esatırul evvelın ( Ve onlara "Rab’biniz ne indirdi? denildiği zaman "Evvelkilerin masalları." dediler. )

23/83 - Lekad vüıdna nahnü ve abaüna haza min kablü in haza illa esatırul evvelın ( İşte bize, bizlere ve babalarımıza önceden bu vaad edildi. Kesinlikle bu ancak evvelkilerin masallarıdır. )

25/5 - Ve kalu esatırul evvelinektetebeha fe hiye tümla aleyhi bükraten ve esıyla ( Ve "Onlara yazdırdığı, onun üzerine sabah ve akşam okunan evvelkilerin masallarıdır." dediler. )

27/68 - Lekad vüıdna haza nahnü ve abaüna min kablü in haza illa esatırul evvelın ( Bizler ve babalarımız önceden bundan tehdit edildik, vaad edildik. Kesinlikle bu ancak evvelkilerin masallarıdır. )

46/17 - Vellezi kale li valideyhi üffin leküma e teıdaninı en uhrace ve kad haletil kurunü min kablı ve hüma yesteğıysanillahe vey leke amin inne va'dellahi hakk fe yekulü ma haza illa esatırul evvelın ( Ve o ana babasına "Üff size. Bana çıkacağımı mı vaad ediyorsunuz? Ve benden önce nesiller geldi geçti." diyen. Onların ikisi Allah' tan yardım isteyerek, "Vay sana. İnan. Kesinlikle Allah' ın vaadi gerçektir." Böylece "Bu, evvelkilerin masallarının haricindeki değildir." der.  )

68/15 - İza tutla aleyhi ayatüna kale esatirül evvelin ( Ona ayetlerimiz okunduğunda "Evvelkilerin masalları." der. )

83/13 - İza tutla aleyhi ayatüna kale esatirul evvelin ( Ona ayetlerimiz okunduğunda "Evvelkilerin masallarıdır." der. )


















Yekul Kun fe Yekun ( "Ol." der olur. )

Her şeye kadir olan ve ne isterse yapan Allahü Teala'nın, "OLMA / OLUŞMA" olgusunu "KUN" ( Ol ) emriyle gerçekleştirdiği "Yekul Kün fe Yekun" ( "Ol." der olur. ) ifadesi kullanılarak "8" ayette bildirilmektedir. "8" rakamının "Yaratılış / Oluşum Döngüsünü" simgeliyor olması da nümerolojik açıdan dikkat çekicidir.

2/117 - Bedıus semavati vel ard ve iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun ( O gökleri ve yeri yaratandır. İş yapılası olduğunda, kesinlikle ona "Ol." der de o olur. )

3/47 - Kalet rabbi enna yekunü lı veledün ve lem yemsesnı beşer kale kezalikillahü yahlüku ma yeşa iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun ( Rab’bim "Bana nasıl çocuk olur ve bana insan dokunmadı." dedi. "Allah ne dilerse işte böyle yaratır. İş yapılası olduğunda, kesinlikle "Ol." der de o olur." dedi. )

3/59 - İnne mesele ıysa ındellahi ke meseli adem halekahu min türabin sümme kale lehu kün fe yekun ( Kesinlikle İsa’ nın misali Allah’ ın indinde Adem’ in misali gibidir. Onu topraktan yarattı ve sonra ona "Ol." dedi de o oldu. )

6/73 - Ve hüvellezi halekas semavati vel erda bil hakk ve yevme yekulü kün fe yekun kavlühül hakk ve lehül mülkü yevme yünfehu fis sur alimül ğaybi veş şehadeh ve hüvel hakımül habır ( Ve gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. "Ol." dediği gün o olur. O’nun sözü gerçektir. Boruya üflendiği gün mülk O'nadır . Gaybı ve şahit olunanı bilendir. O hakimdir haberdardır. )

16/40 - İnnema kavlüna li şey'in iza eradnahü en nekule lehu kün fe yekun ( Kesinlikle bir şey için sözümüz, onu istediğimizde, ona "Ol." dememizdir. Böylece o olur. )

19/35 - Ma kane lillahi en yettehıze min veledin sübhaneh iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun ( Allah için çocuk edinmek olmaz. O ondan yücedir. İşi emrettiğinde, kesinlikle ona "Ol." der de o olur. )

36/82 - İnnema emruhu iza erade şey'en en yekule lehu kün fe yekun ( Birşey istediğinde, kesinlikle O’nun emri ona "Ol." demesidir. Böylece o olur. )

40/68 - Hüvellezi yuhyi ve yümıt fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun ( Dirilten ve öldüren O'dur. İş yapılası olduğunda, kesinlikle ona "Ol." der de o olur. )

Ayrıca Allahü Teala'nın tüm gerçekliği "kelimeleriyle yarattığı da Yunus ve Şura surelerinin aşağıdaki ayetlerinde bildirilmektedir.

42/24 - Em yekuluneftera alellahi keziba fe in yeşeillahü yahtim ala kalbik ve yemhullahül batıle ve yühıkkul hakka bi kelimatih innehu alimün bi zatis sudur ( “Allah’a yalan uydurdu." mu derler? Eğer Allah dilerse, kalbinin üzerine mühür basar. Allah batılı imha eder ve gerçeği kelimeleri ile gerçekleştirir. Kesinlikle O göğüslerin sahip olduğunu bilendir. )

10/82 - Ve yühıkkallahül hakka bi kelimatihı ve lev kerihel mücrimun ( Ve suçlular hoşlanmasalar da, Allah gerçeği kelimeleri ile gerçekleştirir. )













19 Ekim 2017 Perşembe

Sihirlenmişler...Buyruğa Alınmışlar

Kur'an'da yer alan ve SİHR ( Büyü, Sihir ) kökünden gelen "MÜSAHHAR / SEHHAR" kelimeleri "Buyruğa alınmış olma / Buyruğa alma" anlamlarını taşımaktadır. 

"Sihir" ( Büyü ) kavramı, birisinin bir diğerini idrak, akıl, mantık ve yorumlama becerisinden soyutlanmış şekilde robotlaştırması, emri altına alması anlamına geliyor. Kur'an'da, Allahü Teala tarafından buyruğa alındığı ( müsahhar ) ve insanların buyruğuna verildiği ( sehhar ) özellikle belirtilen olguların listesi aşağıda yer almaktadır.

Bulutlar, Rüzgar, Deniz, Kuşlar, Ay, Güneş, Yıldızlar, Gemiler ( Fülk ), Gündüz, Gece, Yoğun Gövdeli Hayvanlar ( Büdne ), Hayvanlar/Canlılar ( En'am ), Dağlar, Nehirler

Lokman suresinin 20. ayetinde de "Göklerde ve yerde ne varsa insanların buyruğuna ( sihrine ) verildiği bildirilmektedir.

31/20 - E lem terav ennellahe SEHHARA leküm ma fis semavati ve ma fil erdı ve esbeğa aleyküm niamehu zahiraten ve batıneh ve minen nasi men yücadilü fillahi bi ğayri ılmin ve la hüden ve la kitabin münır ( Allah' ın, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa buyruğunuza verdiğini, nimetlerini üzerinize açık, görünür olarak ve gizli olarak yaydığını görmediniz mi? Ve insanlardan, Allah hakkında ilimsizce, yönlendirmesizce ve aydınlatıcı kitap olmadan mücadele edenler vardır. )

Ancak Allahü Teala'nın, ayetlerinde SAHHAR/SİHR ( Buyruğa Alma ) kelimelerini insan için kullanmadığı, insanın KULLUĞUNDAN ( İBADET ) bahsettiği görülmektedir. Bu husus insanın akıl etme, mantıkla yorumlama, idrak etme özelliklerinin ve özgür iradesinin varlığını ortaya koymaktadır. .

Bu noktada, şeytanın aşağıdaki söylemi, insanı nasıl olumsuz yönde etkilemeye ve Allah yolundan uzaklaştırmaya çalışacağının işareti niteliğindedir.

17/62 - "O benim üzerime faydalı, seçkin kıldığını gördün mü? Eğer beni ayağa kalkış gününe kadar ertelersen, azı haricinde onun soyunu kesinlikle BUYRUĞUMA ALACAĞIM." dedi. 

Şeytan, SİHİR yoluyla insanları etkisi altına almaya çalışmaktadır.





15 Ekim 2017 Pazar

Tek Topluluk Tek Dil

1 Genesis 11-1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.

Türkçe, Arapça ve Batı Dillerinin ortak kelime kökenlerine sahip olması insanların başlangıçta tek dile sahip tek bir topluluk olmalarının delili niteliğindedir. ( Arapça lisanının kökeninde de Türkçe'nin olduğunu ispatlamaya yönelik bazı çalışmalar bulunmaktadır. * )

* Prof. Naim Hazım Onat tarafından 1944 yılında yayınlanmış olan "Arapça'nın Türk Dili İle Kuruluşu" isimli kitap bu kapsamda önemli bir örnek teşkil etmektedir.


Amerikalı bir araştırmacı yazar olan Gene D. Matlock tarafından yazılan ve ilk basımı 200"8" yılında gerçekleşen "Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz" kitabı da, ortak köken ve tek topluluk kavramları açısından dikkat çekmektedir.


Aşağıda Göktürk alfabesi yer almaktadır. Göktürkçe'de "sağdan sola doğru" yazı yazma formatı söz konusudur. Arapça'da da aynı formatın mevcut olduğu düşünüldüğünde Türkçe'nin kök dil olduğu tezi güçlenmektedir.


Öte yandan "21." harf olan "R" harfinin Göktürk alfabesinde "Y" formunda olması ve Tuva Türkleri / Cumhuriyeti bayrağında da yatay bir "Y" formunun bulunması dikkat çekicidir. Zira "Y" formu "İki yoldan yani düaliteden gelip tek yolda, ünitede ( birlikte ) yani RUHta birleşmek" mesajını verir gibidir. "Mavi" renk ise gökleri simgelemektedir.


Arapça "Allah" yazısının 180 derece tersi Göktürkçe "Tengri" yazısına benzemektedir.




Kur'an'ın aşağıdaki ayetleri tek topluluk ve tek dil kavramını bildirmektedir. 

2/213 - Kanen nasü ümmeten vahıdeten fe beasellahüm nebiyyıne mübeşşirıne ve münzirıne ve enzele meahümül kitabe bil hakkı li yahküme beynen nasi fımahtelefu fıh ve mahtelefe fıhi illellezine utuhü min ba'di ma caethümül beyyinatü bağyen beynehüm fe hedellahüllezıne amenu limahtelefu fıhi minel hakkı bi iznih vallahü yehdı men yeşaü ila sıratın müstekım 

( İnsanlar tek topluluktular. Allah onlara müjdeleyen ve uyaran haberciler gönderdi. O ihtilaf ettikleri hakkında insanlar arasında hükmetmeleri için onlarla birlikte gerçek olarak kitabı indirdi. Onlara açık deliller olarak o getirilenden sonra, sadece onu alanlar aralarında azgınlıkla ihtilaf ettiler. Böylece Allah o inananları, kendi izni ile, hakkında ihtilaf ettikleri gerçeğe yönlendirdi. Allah dilediğini doğru yola yönlendirir. )

30/22 - Ve min ayatihı halkus semavati vel erdı vahtilafü elsinetiküm ve elvaniküm inne fı zalike le ayatin lil alimın 

( Ve göklerin, yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin çeşitliliği O’nun ayetlerindendir. Kesinlikle bunda, bilenler için ayetler vardır. ) *

* Tek topluluğun tek bir dili varken dillerin çeşitlendirilmesinin, farklılaştırılmasının bir ayet bir işaret olduğu, bunun bir nedeninin olduğu belirtilmektedir. Bu neden, Yeni Dünya Düzeni adı altında tek bir Dünya Devleti kurarark tüm ulusları boyunduruğu altına almayı ve köleleştirmeyi arzulayan küresel elitin bu hedeflerine erişemelerini engellemek olabilir mi?

"Tek Topluluk" kavramına ilişkin diğer ayetlerde de Dünya'da "Tek Topluluk" olmanın "Allah'a isyan" ortamı yaratacağına ilişkin bilgiler aktarılmaktadır.

5/48 - Ve enzelna ileykel kitabe bil hakkı müsaddikan li ma beyne yedeyhi minel kitabi ve mühayminen aleyhi fahküm beynehüm bima enzelellahü ve la tettebı' ehvaehüm an ma caeke minel hakk li küllin cealna minküm şir'aten ve minhaca ve lev şaellahü le cealeküm ümmeten vahıdeten ve lakin li yeblüveküm fı ma ataküm festebikul hayrat ilellahi merciuküm cemıan fe yünebbiüküm bima küntüm fıhi tahtelifun ( Ve sana da, kitaplardan o ondan öncekileri doğrulayan ve onları kollayan kitabı gerçek ile indirdik. O halde, onların aralarında Allah' ın indirdiği ile hükmet. Onların heveslerine tabi olarak, sana o gerçekten gelen üzerine sapma. Biz, sizlerden herkes için yol ve usül oluşturduk. Şayet Allah dileseydi sizi tek topluluk kılardı. Lakin o size verdikleri hakkında sizi sınamak içindi. Öyleyse hayırlara ilerleyin. Hepinizin dönüşü Allah’a dır. Artık, o hakkında ihtilafa düştüklerinizi size o haber verir. )

10/19 - Ve ma kanen nasü illa ümmeten vahıdeten fahtelefu ve lev la kelimetün sebekat min rabbike le kudiye beynehüm fıma fıhi yahtelifun ( Ve insanlar tek topluluktan başkası değillerdi de ihtilafa düştüler. Şayet Rab’binden geçmiş kelime olmasaydı, o ihtilaf ettikleri hakkında aralarında hüküm verilirdi. )

11/118 - Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmeten vahıdeten ve la yezalune muhtelifın ( Ve şayet Rab’bin dileseydi insanları tek topluluk kılardı da ihtilaf etmekten geri durmazlardı. )

16/93 - Ve lev şaellahü le cealeküm ümmeten vahıdeten ve lakin yüdıllü men yeşaü ve yehdı men yeşa' ve le tüs'elü enne an ma küntüm ta'melun ( Ve şayet Allah dileseydi sizi tek topluluk kılardı. Lakin dilediği kimseyi saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. O yapmakta olduklarınızdan kesinlikle sual edileceksiniz. )

21/92 - İnne hazihı ümmetüküm ümmeten vahıdeten ve ene rabbüküm fa'büdun ( Kesinlikle bu topluluğunuz tek topluluktur. Ben Rab’binizim. O halde bana kulluk edin. )

23/52 - Ve inne hazihı ümmetüküm ümmeten vahıdeten ve ene rabbüküm fettekun ( Ve kesinlikle bu topluluğunuz tek topluluktur. Ben de Rab’binizim. O halde benden sakının. )

42/8 - Ve lev şaellahü le cealehüm ümmeten vahıdeten ve lakin yüdhılü men yeşaü fı rahmetih vez zalimune ma lehüm min veliyyin ve la nesır ( Ve şayet Allah dileseydi, onları tek topluluk kılardı. Lakin, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimler, onlara ne dost ne de yardımcı yoktur. )

43/33 - Ve lev la en yekunen nasü ümmeten vahıdeten le cealna li men yekfüru bir rahmani li büyutihim sukufen min fiddatin ve mearice aleyha yazherun ( Ve şayet insanların tek topluluk olma durumu olmasaydı, Rahman' ı inkar eden kimselerin evleri için gümüş çatılar, tavanlar ve onun üzerine çıkmaya merdivenler oluştururduk. )

Tevrat'ta yer alan aşağıdaki ayetlerde, insanların Dünya'da, Dünya hayatında ( Yerde ) tek topluluk olmaları durumunda Allah'ın hudutlarını aşacakları bu nedenle Meleül Ala'nın sürece müdahale ederek, insanların dillerini ayırdığı ve böylelikle tek topluluk olma durumunun engellendiği bildirilmektedir.

1 Genesis 11 5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.

1 Genesis 11 6 "Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar" dedi,

1 Genesis 11 7 "Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar."

1 Genesis 11 8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.

1 Genesis 11 9 Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.

İncil'de yer alan aşağıdaki ayet ise dillerin ortak tek bir kökü olduğunu bildirir niteliktedir.

44 Acts 2 4 İmanlıların hepsi Kutsal Ruh'la doldular, Ruh'un onları konuşturduğu yabancı dillerde konuşmaya başladılar.

44 Acts 2 5 O sırada Kudüs'te, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu.

44 Acts 2 6 Bunlar sesi işittikleri zaman büyük bir kalabalık halinde toplandılar. Her biri kendi dilinde konuşulduğunu duyunca şaşakaldılar.

44 Acts 2 7 Hayret ve şaşkınlık içinde, «Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?» diye sordular.

44 Acts 2 8 «Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilimizi işitiyoruz?

44 Acts 2 9 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya ilinde,

44 Acts 2 10 Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem öz Yahudi hem de Yahudiliğe dönme Romalı konuklar,

44 Acts 2 11 Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.»

44 Acts 2 12 Hepsi hayret ve şaşkınlık içinde birbirlerine, «Bunun anlamı ne?» diye sordular.

Yaşamının son yıllarında dillerin ve toplumların kökeni araştırmalarına  odaklanan Atatürk'ün yazdığı şiir olan "Hakikat nerede?" şiirindeki ifadeler de "Tek Topluluk ve Türk" kavramları açısından ve Kur'an'daki ifadelerle benzerlikler açısından ilgi çekicidir.

Gafil, hangi üç asır, hangi asır,
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarih söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa' nın Alpler' inde Oğuz torunları,
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil
Türk bütün adamların birliğidir.

Ey birbirine diş bileyen yığınlar!
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gökteki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Mustafa Kemal ATATÜRK

Aynı kaynaktan çıkan kelimeler zaman içinde değişik coğrafyalarda farklı telafuzlara ve hatta anlamları dışında deformasyonlara maruz kalabilmektedirler. Örneğin Türkçe'de "Karga tulumba götürmek" ifadesinde yer alan "Karga tulumba" kelime ikilisi esas itibarıyla İtalyanca bir denizcilik terimi olan "Carga la tromba" ( Yelkenleri / Durdurucuları Topla / Kargola ) ifadesinden gelmektedir. "Tromber" kelimesi, kan akışını durduran hücrelere verilen "Trombosit" kelimesinin de köküdür. "Tromba" kelimesi "yelkenin rüzgarın akışını durdurması" olgusundan kaynaklı olarak kullanılmaktadır. ( Türkçe'deki "Karga" ve "Tulumba" kelimelerinin de kökünde "Cargo" ve "Tromba" kelimelerinin olması kuvvetle muhtemeldir. Zira "Tulumba" su akışını kontrol eden ( akıtan durduran ) bir alettir. )

Ayrıca tüm kavramlar kök olarak tek hecelik kelimelerdir. Şayet bir kavram iki heceden oluşuyor ise mutlak surette ek almış demektir.

"Tek topluluğun tek dili" yaklaşımını destekler nitelikte olan diller arası bazı ortak kelimeler aşağıda yer almaktadır.

Arapça-Türkçe / Türkçe / İngilizce / Fransızca / Almanca

aba, eb = manastır lideri, papaz, baba / abba, abbey / abbé /
abarmak = aşırılaşmak / aberr, aberration / aberration / Aberration
abat = koltuk altları, azaltmak, bastırmak, örtmek (hukuk) / abate, abut ( join, adjoin, be adjacent; touch, border on )
abd = kul, yardımcı / body, buddy
abel = yassı ve enli yaprak, bir tür kavak ağacı / abele ( kind of poplar tree )
abes = abes, karmaşıklık, karışıklık, utanç, boş / abash
abide =  abide, sabit bekleyen, kalma, devam etme, bekleme / abide
abil = koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan, Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan, alışmış / ability, able / habilité / üblich
abis = denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler / abyss / abysse /
abiye = yüzünü örten kadın / / habillée
abs = kurumak, katılaşmak / abscess / abcès / Abszeß
acele, accele  = acele, acil, hızlandırmak / agile, accelerated /agile, accéléré / eilig
acı = ache / 
acil = acil / agile / agile / eilig
ad = isim, eklenen / add / / addieren
adab ( edebin çoğulu ) = Usul, yol, yordam / adapt / adapter / adaptieren
add = saymak, aded, addetmek, hesap / add ( eklemek ), addition / addition / addieren
ağlal, gull = prangalar, pranga, ağıl / 
ahır = diğer, öteki / other / autre / ander
ahşem, yahşem = utandırmak / shame / / schamen
aid = identify, id / identifier / identifizieren
ail = yoksul, fakir / idle / 
aile = aile, hâle ( çevreleyen ) / halo /
akd = anlaşma, sözleşme, muamele icabı ve kabulü / act, action / acte, action / Akt
akdem = daha ileri, daha mühim, ileri seviye / academy ( higher learning ) / académie / Akademie 
akmak = aqua / 
akis, aksetmek = akis / axis / axe / Achse
aksamak = accident / accident /
akza =  kadılıkta ve fıkıh ilminde daha ileri, daha bilgili / accuse / accuser
alem  = alem / realm / Raum
alil = hasta / ill /
altın = el tıyn
ame = yıl, sene / annum / an / 
amen = en emin, en güvenilir, gelecek olanın işareti / omen /  / Omen
amir el bahr = amiral /admiral / admirale / Admiral
amle, umlât = madeni para / amulet / amulette / Amulett
an = üstünde, hakkında / on /   / an
ân = sene, sezon / annum / an /  
anâ = anlama gelmek, anlamak / mean / / meinen
anahtar = enahtartü ( seçtim )
ara = dönem / era / ère / Ära
arab, urba = urban / 
arai = avlu / atrium
ard, arz = sunum / art / art / 
arife = öncesi, geliş / arrive, arrival / arrivée
arim = baraj / armour /    /   
ark = köken, kaynak, orijin, evveli, arkası, arka / archaic / archaïque / archaisch
arka = arkaik, arkeoloji / 
arş = taht / arc, arch / arc /                     
asila = akşam, barınma  / asylum / asile  
askar = asker / oscar / 
asli = asıl / essential / essentiel / 
aşr = on, onlarca, aşırı / 
atak ( türkçe ) = atak / attack / attaquer / 
atikiyyât = antikite / antiquity / antiquité / Antiquität
avan =   ortalama / average / average 
avan = ileri, ilerleme / advance / avant, avancer /   
av, avi = sığınmak, ev / 
avret = açık / / ouvert
ayet = işaret, görünen / eye / oeuil / Auge                  
ay, ayn = göz, pınar, ayna / eye / oueil / Auge
aziz =  / assess / 
azilhane = bakımevi / asylum / asile / Asylum
azl = kovma / asylum / asyle / Asyl
azz = asiz / esteem / estimer / 
ba'd = haricinde, dışında, ama / but / 
ba'd = helak olmak, patlamak / bad, pathology / pathologie / Pathologie
bâd = çürümek, bayatlamak / bad / 
bak = bak / book / / Buch
bakk = böcek / bug / 
bal = / miel / 
bâle = paket, ambalaj / emballage / 
banmak = / bain, se baigner / 
bâs = minibüs, gönderme / bus / bus / Bus
bâse = öpmek / / baiser
basmak = base, basement / basse, bas / 
baş = boss /
batal = kahraman / battle / bataille / 
batale = yenmek / battle / bataille
bâte = yatmak / bed / / Bett
batırmak =  / batir, batter / 
batmak = boat, bath / bateau / Boot
battal = iri gövdeli / battle / bataille /
bayılmak =  / bailler  ( esnemek ) / 
bed (dua) = kötü / bad                  
bedayi, bedi’ = güzellik, güzel / beauty / beauté   
beden = body, bed / batir ( inşa etmek ) /
beğeni = / bien / 
bek = ard arda vurmak / back / 
beka = devamlılık / back
bel = belly / 
benan = parmaklar / banana / banane / Banane
bend = bağ, boğum, mafsal / bend /
berd, barid = soğuk, soguk su ile sulama, bardak 
betar = gösteriş / better / / 
bey'i = alışveriş, alım / buying, bay 
beyt = byte /     
bi half = hilafına, gaybında / on behalf
bîb = boru, pipo / pipe / pipe / Pfeife
bidd = muadil, bedel / bid, bidding / 
bihter (f) = daha iyi / better / / besser                     
bi’iy, biy’yat = ekolojik, ekoloji, biyoloji / biology / biologie / Biologie
birader = kardeş, birader / borther / frère / Bruder
bereket = birikmek
biz-zar, bizar = bıkmış, usanmış, fütur getirmiş, bezginlik (farsça) / bizarre / bizarre /
boğmak = / / boire
bol = poly / poli / 
bak = book / 
boru = bar, bore ( delik açmak ) / / bohren
boy = soy / boy /
bu'd = uzaklık, boy, boyut / 
bozuk = / / / Böse
börü = kurt / bear ( ayı ) / / bar
brüfe = deney, sınav / probe / épreuve, éprouver / prufen
bud = açmak, uyanmak, bilinçlenmek, budperest, putperest / boot, budha / 
buhar / buhur = / / boire
buket = / bucket / bouquet / 
bukle, büklüm = kıvrım / buckle / boucle
burç = / bourgeois / Burg
bureau = uzak / bureau / bureau / Büro
burûz = kabartı, bere / bruise /
but = buttock, butt / 
büklüm = kıvrım / boucle, buckle / boucle / 
can = can, gen / gen / géne / Gen
canavar = jennifer /
cari / cariyet = güncel, akan, akış / current, ( cry ), car, chariot, carry / courant         
camel = deve / camel / chameau / Kamel
can = kudret, kabiliyet, hayat cevheri, kan ( dolaylı ) / can / / kann
câse = kovuşturma, takip / case, chase / cas, chasser / 
ceb = cep / capacity, capability / capacité, capabilité / Kapazität
celidiye = buzul / glacer / glacier / Gletscher
cellede = donmak / gelate / geler
celz = seyretme / jealous / jaloux, jalousie /
cem, cami, Cuma = toplu, toplama /come, common, jamm, cumulate / commun, cumulé / komme
cemeyni = ikisi bir arada, ikizler / gemini / gémeaux
cemian = topluca / / cemian
cemiyet = kemiyet / chemistry / chimie / Chemie
cen, cünnet, cinn, cennet = kapalı, örtülü, kalkan, gizli, kaplı, örtülü / can, canned
cengel  = orman / jungle / /  Dschungel   
cereyan = oluşum / creation / création / 
cerrah, cerrahi cehra = surgery / chirurgie, chirurgien / Chirurgie
ceyb = cep /     
cesur, cesaret = cesar / césar / Kaiserreich                    
cevv = boşluk / cavity, cave / cavite, caverne         
ceyl = insan topluluğu, zümre / jail / 
cifir = rakam, şifre, sayı / cypher / chiffre / Chiffre
cin = / gêner ( rahatsız etmek ) / 
civan = young, rejuvenate / jeune / jung
curum   = suç / crime / crime / Kriminal
cûz = parça, çözüntü /
çember ( tr ) = chamber / chambre / Zimmer
çemen = kimyon, çemen / cummin / cumin / Kümmel
çene = çene / chin / / Kinn
- da = orada / there / la / da
dai, dua = çağıran, dua / due ( date ) / du
daıf = zayıf
dalavere = delivery / livrer
dallin = sapıklar, deliler / delirium  
damm = eklenti / dame / dame / Dame 
dan = alçak, altta / den /    
dar = door / / Tür
dâr = yurt, yer  ( Jerusalem / Yaruşalim )
deccal = kalleş, sahtekar / deceiver / decevoir, déçu
defetmek = defy / défier
değer = dear /                        
dehr = zaman, saat / the hour / heure / uhr
deli = / / délit / 
delirmek = / delirium / délirer / Delirium
delve, edla = kova, delmek, derine inmek, bilgi aramak / delve, delivery    
dem = kan / demography /              
deman  = hiddete kapılmış, feryat, figan, terslik, heybetli, azametli / demon, damned /    / dammen, verdamt   
demek = dictate / dire / 
demlemek = sıvılandırmak, ödem / edema / oedème / Ödem
deprem = depreşme / depression / 
derbent = dere bent / bend /
derra = akmak, dere
desise = gizli hile, yanıltma / decieve, deception / decevoir /                        
desr = defetmek, kovmak / desert, desertion / desert /
destan = destan / destiny / destin / 
dik = horoz, dik, sik, zek / thick, dick / / dick
dikmek, dikiş = dick / 
di’ara = ahlaksızlık / diarrhea ( ishal ) / diarrhé / Diarrhö
dil = til, tepe / tell, till / 
dilim, dilmek, dilimlemek = deal / / teilen
dip = deep / / tief
dirase = ders vermek, eğitmek / / dresser / 
direk = direk / direct / directe / direkt
diş / sin = teeth / dent / Zahn
dişi = kadın / she /
divan = divine / divine /
doğum = dogma /
doğru / duru = through, true, trust / droit /
domalmak = dome / dome /
dönmek = turn / tourner / drehen
drau = kovmak, dışarıya atmak / drive away / dehors / drauss
dua = dua, davet / dieu, deity / dieu
duhter (farsça)  = kız / daughter / Tochter
dul = dul / dull ( sıkıcı, duygusuz )
durabilir = durable / durable / dauerhaft
dürtü, zürt =   / drive / / Trieb
dürüst = trust / / trauen
düvel / devl = Birinin diğerine galip, üstün olması / dwelling /
ebab = bir yere gitmek için hazır olmak, gitmek üzere olmak / above, about /
ebben   = çayır / ebene
ebras = alacalı hastalığı, sürtünerek veya kaşınarak aşınmış yüzey / abrade, abrasion, abraxas ( üzerine yazı yazılmış taş ) / abrasion / Abreibung
ebri = yaratırım, evren, ebren
edeb = adapt / adapter / adaptieren
efra = boşta olan / free / / frei
eğim = aim / 
ehad = bir, tek / ahead / / Hut
ekseri = çoğunluk, çoğunluğu / excess / exces  eksik = exit, extract / extraire / 
ekseriyet = çoklama, çoğumluk / exaggerate / exagérer / 
el = elemek / elite, elect, elephant, eleven / éliminer, élephant / elf
el'ân = şimdi, ani olan, atılım / elan / 
el badincan = patlıcan / aubergine / aubergine / Aubergine
el berkuk = kayısı / apricot / apricot / Aprikose
el cebir = cebir  / algebra / algebra / Algebra
el harezmi = harezmi / algorythm / 
el iksir = tesirli ilaç / elixir                              
el kimya = kimya / alchemy / alchimie / Alchemy
el kuhl  = göze çekilen siyah sürme / alcohol ( “coal” kökü ) / alcool / Alkohol ( “Kohle” yani "Kömür" kökü )
el kubba = küçük oda, kubbe / alcove
assess, el tub = kerpiç, tuğla / adobe / 
elek / elemek = elect, eliminate / éliminer /
emanet = emanation / emanation / 
emaniy = saplantı / mania / manie / Manie
en = ilk, ön, ani, anı, ana, anane / anterior, antiquity / anterieur, antiquité / Antike
enbet ( nebat ) = yetiştirmek, nebat, bitirmek / embed                 
enam = hayvan / animal / animal / 
enzim, tanzim = düzenleme, düzenlerim / enzyme / enzyme / Enzym
emer = acı /  / amer /
emin = immune /
enam = hayvan / animal, animate / animal, animer
enâme = uyuşturmak / benumb / 
enaniyet = inanmak, kendine güvenmek    
encin ( fars. ) = parka parka / engine / engine /         
enderun = iç / intern, interior / interne, interieur / inne, inner
endülüs = ışıklar içinde / in the lights, anda lucia
entin = atmosferik, hava ile ilgili / antenna / Antenne / 
- er = er, asker, rençber, peygamber / doer, maker / herr, er                        
erd = yer / earth / terre / Erd
erişmek = reach, arrive / arriver / erreichen
erken = erken / archaic, archon / archaïque / archaisch 
ermek = arrive / arriver /
esas = varlık, mal / asset, essence, essential /  essentiel /                             
estahyi = çekinmek / abstain / abstenir /
eşref = şerefli, saygın / sheriff        
eyne = hani
ezeli = sonsuz / eternal / eternel /  
fail = fail, failure, foul / faillite  / falsch    
falik =   yaran / phallus                  
fals, iflâs = iflas / false / falsification / Falsch
fan - fani = sonlu, eğlenceli / funny, finite, final / fin, fini / Finale
fanille = fanila / flanel / flanelle / Flanell
faris = yırtıcı / ferocious / féroce
farr, fer = ateş, fırın, ışık / fire, fever / feu, fièvre / Feuer
farr, ferare, firar = kaçmak / far, free / fuir / 
fars = yırtmak, yarmak / ferocious / feroce                  
fart = ansızın gelmek / fart /   / furzen
farz = bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus / phrase / phrase / 
fasd, asfad = pranga / fixed / fixé / fest
fasl, fasıla = ayrım, ayrışım, ayrılma, ayrılmış / facicule / phase / phase
fâşin = salgın / fashion / façon / 
fat = yitirmek / fatal             
fatir = yoktan yaratan / father / / Vater
fau = hatalı, yanlış, hata yapmak / fail, fault  / faut  
fadl, fadıl = üstün, -lük, fazla 
faris = yırtıcı / ferocious / féroce /  
fasl, fassale, fasil = ayrıntılandırmak, ayrıntılandıran / facility / facile
fehm = ululuk, yücelik / fame
felte = hata / fault / faute / Fehler
ferak, firak = ayrık / frequency ( ayrıksallık ) / frequence / Frequenz
ferrar = cıva / ferrari ( oto markası )
fers = vahşi, yırtıcı / fierce, ferocious / feroce / 
ferve, fure = kafa derisi, kürk / fur / fourrure
fevz = kurtulma, safhaya geçme / phase / phase / Phase
felfel = biber / pepper / 
fellah = adam, herif / fellow                       
feramân = ferman / / fermer, fermant / 
feveran = kızışma, kaynama, aniden öfkelenme / fever / fièvre / Feber
feyz = içindeki düşüncesini izhar etmek, açığa çıkarmak, görünür kılmak / face / face / 
fırsat = first
fıymak = / fuir, fuyard
firar, fer = fırlamak 
fidye = feed / / 
firak, tefrik = bölünme, ayrışma / fraction / fraction /
firartüm = kaçarsınız / freedom /
firrü, fer = firar, kaçma, özgürleşme, kurtulma / free, far / fuir / fliehen, fern      
fitil = iplik / / ficelle / Faden
fol = tavuğun yumurtayı bırakacağı yer; kuş, kümes hayvanı / fall; fowl / / fallen
furn = fırın / fourneau / 
fursat = müsait an, elverişli durum, uygun zaman / first / 
furşe = fırça / fork / fourchette / 
furşat = şans / furşat / 
furya = / fury, furious / furieux / 
fuzuli = beyhude, gereksiz, nafile / futile, futility / futile / 
fülk = gemi / flake / flocon, felouque  
füraa = Üçer / three / trois / Drei
fütur = ümitsizlik / future / future / 
gabir = geride kalan, geberen
galebe = üstünlük, çokluk, kalabalık / 
gani, ganimet = zengin, kimseye muhtaç olmayan, varlıklı, bol, alınan mal, ele geçen nimet / gain / gagner /
gapı = kapı, aralayan / gap, gape
ğar = gar / gar / garage / Garage
garafe = kopça / / agrafe
garaz =  / grudge / groll
gark = gorgeous, gargle / gorge, gargariser / Gürgel
garrabe = kovmak / garbage / 
gayb = boşluk, bilinmeyen / gape
gayet = quite
gayl = cima etmek /  /  / geil
gayta = gate / 
gazal = gazal / gazelle  
genç = gen / gene / Gene
gene = again /      
genel, geniş, genleşen, gen = general, gene, genetic, genesis / gène, général / Gen, General
getirmek ( tr ) = get /           
gına = tam olma, gına, gani / / / genau
gizlemek = disguise / déguiser    
guruh = grup / group / groupe / Gruppe
ğulf = kılıf / gulf / golfe / Golfe
ğull = pranga, bağ, gelmek, bağlanmak / gallery, galaxy / galerie, galère / Galere
ğummet = tasa / / Kummer
ğurabey = karga, ( kurabiye – karga lokması ) / crow / corbeau / Rabe
ğussat = lokma, yeme / gusto    
güfte = söz / gift ?
gütmek = yönlendirmek / guide / guider
gymnasium = / cem-i nâs /
hab = tohum tanesi / hub /
habl = ip, kablo / cable / cable / Kabel
habt = kısıtlama, geçersiz kılma / inhibit          had = sınır / head /  / 
hadi' = aldatan, hile yapan / / Heide ( pagan, putperest )
hâdi = yönlendiren / head / 
hain = heinous / haine / 
halak = yaratış / hallucination / hallucination / Halluzination
hale = hale, boşluk / halo, hallow, hall, hole / hall / Halle
halid, huld = ebedi, daimi / hold
halife = kalfa / qualified / qualifié / qualifiziert
halis = bir şeye birisine özel olan / hallucinate / halluciner
halle, ehalle = girmek, giriş / hall; hole / / Halle
hami = koruyan / home / 
hamiyet = vatanseverlik / / / Heimat
hamr = mayalanmış, alkollü, şarap, hamur / 
haram = haram, zararlı / harm                    
hard = hiddetli, kızgın, sert / hard / / hart
hariş = kalın / harsh / 
hart = katı katı olmak / hard /  / hart
harut = koni / carot / carotte / Karotte
hasta = hasta / hasty / 
haşhaşi = katil / assassin / assassin   
hatr = hıyanet / hatred (hınç) / 
havuz = house / / Haus        
hayal = hayal / halo                         
hayevan = canlı, yaşayan / heaven      
hayli = highly /                      
hazine = hazine, hazn, kazanmak, gazino / casino / casino,magasin / Kasino
hain =   hain / heinous                   
hark, tahrik =     yarma, delme / harrow / houe / Harke
hasar = hazard / hazard / 
haz = haz / hedonia / 
hece = / hack / hachis, hedge (çit) / Hackfleisch, Hecke (çit)
hend = tutmak / hand /   / Hand
heven = keyif, sevgi, aşk, sevda, muhabbet, hava / heaven / 
hevn = sükunet, dinginlik / heaven
hırdavat, hurdevat = hırdavat / hardware, hoard / 
hi, hu = o / he 
hid, hidayet = yönlenmek, gitmek / guide / guide
hidr = yeşil / hydrogene / hydrogène / 
hiyerah = seçim, tercih / hierarchy / hiérarchie / Hierarchie
hokuspokus = hoax
hud = miğfer, zırh, kukuleta / hood / / 
huff = ayakkabı / hoof / / Huf
huld = ebedilik, sonu olmama / hold /   / halten
hulf = karşıtlık, ikilik / halph / / halb
hulul = girme, giriş / hall; hollow; hole / / Halle
huri = kadın / whore / Hure
hurt = balta, balta deliği, kulak deliği / hurt (incitmek, delmek) / heurter
hus = dikmek, bir araya getirmek / house /  / Haus 
hut = büyük balık, içine alan, muhit ( ehata ) / hut ( kulübe ) / / Hütte
hülle = içeri girme, örtme, elbise / hullage; hall / / hüllen, Hülle; Halle
ıskarta = ıskarta / discard / écarter /
icabet = cevap verme, kabul / accept / accepter / akzeptieren
ide = vaat / idea / idée / Idee
idrak, derk = anlamak, yönlenmek, erişmek / direct / diriger / richten
idrar = çokça akıtmak, devamlı vermek / drain / drainage
idris = elbise içinde olan, örtülmüş olan / dress / / Dressung 
iflas = false / fausse, faillite / falsch                       
ihbit, inhibat, nehbitu = inme, yerleşme, alçalma / inhibit, inhabitant, habitat / habiter           
ikaf = tutuklama / handcuff / 
ikna = ikna, ayakta iki tarafa da bakmadan durmak / icon, convince / icon, convaincre / Ikon
ille = hastalık, illet, maraz / ill / 
ima = İişaretle anlatmak / image / image
iman = i mean, amen / immune / 
imge = image / image / 
inaf = vazgeçirmeye çalışmak / enough / 
inbiase = davranış, tutum / bias /
ince = mince / mince / 
ind = yan, taraf, iç, öz, İNDirmek / indian, indigenous, internal; induce / indien, interne; induire / Indianer
indimac = içine alma, içselleşme / intimate / intime
ins = insan / initiate / initier / 
insina = ima, dolambaç / insinuate / insinuer /
intalaka = fırlamak, öne çıkmak / intellect / intellect / Intellekt
intimâ' = bağlantı, aidiyet / intimate, intimity / intime, intimité / intim
isa, yesu’ = İsa, Yaşam / Jesus, Jashua, Yashua, is / Jesus, Je Suis / 
ise = olmak, isa / is / / ist
ism, musemmen = isim / semantic / sémantique / semantisch
istim = buhar / steam / 
itâr = lastik / tyre
ittila, teala = yukarıdan aşağı bakmak / altitude / altitude /
iyş = yaşamak / 
izale = yalıtım / isolation / isolation / Isolation
sekulet = iskelet / escalade, scale / escalier, echelle / 
satr, istar, satra = yazı yazma, satırlama / history / histoire /
itmek = hit
izale = yalıtım / isolate, isolation / isolation / Isolation
kabl = önce, evvel, ileride / cable / Cable / Kabel
kaçmak = catch / 
kad, kadi = hüküm vermek / code, god / code / Kode, Gott
kadr, kader, kadir = ölçü / cadre / cadran, cadre /
kaf = dur / handcuff /
kafa = baş, kafa / cap / chapeau / Kopf
kafkafa = zaptetmek / cuff (kelepçe) /
kafir, keffar = örten, tarımcı / cover / couvrir    
kahl = kıraç,çorak, kel / / / kahl
kainat, kane = oluş, olmak / can, gene, genesis / gène / kann, Gen
kalak = sıkıntı, zahmet, meşakkat, endişe / kelek / 
kalas =  / colossus /
kal’a = kale / castle / chalet / Kastell   
kâle = ölçmek / scale / échelle / Skala
kalender = kalender / calendar / calendrier / Kalender  
kalın = column / colonne / Kolonne     
kalmak = yapışmak / coller /    
kamer = ay / camera,  chamber ( çember ) / camera, chamber / Kamera, Kamer
kâmil, kemâl = olgun, olgunluk / cumulative, accumulation /  cumulatif, accumulation / kumulativ, Akkumulation
kamis = gömlek /  / chemise
kamm = süpürmek, taramak / comb / / kämmen
kand = şeker / candy / 
kani = inanmış, kanaat getirmiş / know / connaitre / kennen
kantar = sayaç, tartı, ölçücü / counter / compteur /
kanun, kanuni = canon, canonic /
kap, kapamak, kaplamak, kapsamak = capacity, cup, cope / capacité, coupe / 
kapak = cap / clapet / Klappe
kapmak = capture, captive / / kapieren
kar = toplamak, cem etmek, karmak / car  
karas, karis, tekris = kutsanmış, adanmış / sacred, sacrifice / sacré, sacrifier, consacrer / 
kard, akrad = kredi, borç / acreditif, credit / credit / Kredit
karga = cargo/ carriage /
karın = horn, carn / corne, carne, charne
karmaşa = çatışma / skirmish / escarmouche / 
karn =   nesil, boynuz / horn, carn, crown / corne, carne, charne, couronne / Krone
karada = kemirmek / corrode / corroder / korrodieren
kart = katılaşmış / hard / / hart
kâse = kase / case / caisse / 
kaset = katı, kasılmış / casette, cast / casette       
kasr = saray / / / Kaiser ( hükümdar )
kaşt = kaşımak
katt = kesik,kesmek / cut / couture      
kazan = cauldron / chaudière / Kessel               
kedi = cat /
kemiye = çokluk, miktar / chemistry / chimie / Chemie
kenebe = kanepe / canopy /
ke's = çanak, dolu kadeh, kutu, içerici / case / caisse / Kasse
kehf = mağara, kovuk / cave / caverne / 
kelam = söz, bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde / claim / réclamer / 
kelîl = az, bitik / kill 
kema = kaç, kaç tane / combien  
kemik = chemical / chimique / chemisch
kemm, kemmiye = miktar / / comment, combien / 
kenar = corner / coin /               
kerâc = otogar / carriage / 
kerra = kere / / / kehren ( dönmek )
kerîm = faydalı / cream / crème / Creme
kervan = caravan / 
keş = yoğurt peyniri, yağsız âdi peynir / cheese /   / Käse
keşide = mühür / cacheter
kevn = varlık, yaratılış, oluşum, âlem, kâinat / gen, genesis / genèse / 
keyle = ölçek / scale / échelle / Skala
kıbti = çingene / gipsy / 
kıdr, kudur = çömlek, tencere, kızarmak, kızartmak / cattle, cauldron / cuire, chaudière / Kessel
kır = grey / gris / grau
kıraat, kur'an = okuma, kelimelrle okuyarak yaratma, kurmak / create / créer / erschaffen
kırd = kürd / kurd / kurde / kurde
kıvrım = curve / courbe / Kurve
kıyam = kalk, dur / come / / kommen
ki ( ek ) = / que / 
kibir = büyüklenme, "kabar"ma
kiler = cellar /
kille = azlık, azaltmak, kesat, kesmez olmak, yorulmak / kill / 
kils = kalker, kireç / calcemia / calcémie / Kalzämie
kinneb = kenevir / cannabis / cannabis / Cannabis
kip = / keep /
kirmide = kiremit, kırmızı
kitta = kedi / cat, kitten / chat / Katze
kova = cavity / cavité / 
kovuk = cave / caverne /
koyun = goyim
köşk = kiosk / 
kuffaz = eldiven / handcuff ( kelepçe ) / 
kulliye = külliye / college / collage, collège / College
kum, kıyam = dur, gel, ayağa kalk / come / commun / kommen
kumpas = tuzak, hile / compasses / compas
kun = olmak, oldu / can /   / kann / -kan eki ... çalışkan, üretken 
kunut = birşeye o suretle devam ve mülâzemet edip durmak / continue / continuer /
kur’at = göz aydınlığı, kura 
kurb = yakınlık, yaklaşım / curve / courbe / Kurve
kurs = yuvarlak, dairesel / course / cours / 
kurtarmak = kurt
kût = iyilik getiren, yaşatan rızık, kut / good / / gut
kutn = pamuk / cotton / coton   
kutr = çap / couture, cut / couture, couteau /    
kühl = kömür / coal / / Kohle
külli = hepsi, tümü / all, whole /  / alle
kevme, kavm = küme / cumulative / cumulative / Kümülative
kürek = cureting / curetage / 
kürsü = course / cours / Kurs
kürsü =  / cursor /
lağv = boş söz, yalan / lie / / Lüge
lâm = arap alfabesinin 26. harfi / / lame / 
lami, lamia = parlayan, lamba / lamp / lumière, lame, lampe / Lampe
laçka =  gevşek / slack / relaché / locker
lat = put ismi, çokluk / lot                             
leb (f) = dudak / labia / lèvre / Lippe
leftedev = bırakma / left     
lem'a = parlamak, ışıldamak / luminous / lumière, lumineux /                         
lesb = yalamak, yapışmak, toplamak / lesbian / lesbienne / lesbisch
levha = levha / level          
li ( ek ) = sevimli / lovely  
li'b, lubb = sevgi, eğlence, şehvet / libido / libido / libido, lieben
lime = parça, uzun dilim / limit / limer, limite / 
lîn = yumuşaklık / lenience /
lis = yalayan, lisan / lick / lécher, lisse / lecken
lisan = dil / lexical
luç ( farsça ) = şaşı / / louche /    
lugat = sözlük / language, linguistics, logos / language, linguistique
luss = hırsız, kaybetme / loss / / verliessen
lücce = ayna, engin su / lucifer / luciole / 
ma haza = bu nedir / magazine / magasin              
ma keza = Macedonia                    
madca = şilte / matress / matelas / Matratze
madde = madde / made ( make ), material / 
mâder (f) = anne / mother / / Mutter
ma’dil, ma’dul = sapılacak yer, değişme yeri, modül / module / modeule / Modul
magn = menzil / magnitude, magnet / magnitude / Magnet
mahzen = mahzen, hazne / magazine / magasin / Magazin
ma'ide = ziyafet sofrası, mide 
-mak, mek = yapmak / make, machine / / machen, machine
makt = hiddet / might /
mâlik, meleke = sahip olan, sahip olma / milk / / Milch
mana, manen = anlam / meaning / 
mani, emani = saplantı, mani / mania, manic, maniac / manie, maniaque / manisch
masdar = kaynak, menba / master, must / maitre / Meister
masse = ellemek / massage / masser / massieren
matla = güneşin veya yıldızın zuhuru / / matelas
mek / mak ( ek ) = make / / machen
mana = anlam / meaning /  / Meinung
mantı = mantı / / manteau / Mantel
mascara = mascara / mascarade      
mayi = akıcı, ıslak / moisty / mouillé /                mecr = çokluk asker / majority / majorité / 
mecusi = ateşe tapan, mecusi, sihirbaz / magician, majestic / magician, majestueux / Magie
mekana = güç, kuvvet, imkan / machine, mechanic / machine, mecanique / Maschine, Mekaniker
mekanet = imkan, mekanik / mechanic / mecanique / mechanisch
mekra = hile, makara 
melanet = lanetli olma / malignity / malignité / 
meles = karışım, melez / mixture / mélange / Mischung
melun / melanet = malign / malign /
menkıbe = yol, usül, yordam / mean / moyen  men = ben / man, mine / mien / Mann, mein
menas = sığınılacak yer, kurtuluş / menace / menace 
menat = put ismi / many, money / monnaie    
menî = benlik / mine / mien / mein
meniy = sperm / many    
menidturra = zorunlu, zorda kalan, darda kalan / mandatory / mandat    
mentik = konuşma, mantık / mental, dementia / mental, démence / mental
merad = hastalık /   / malade, maladie, merde ( pislik ) /
merci = merci, rücu edilen dönülen yer /  / merci /
mer'i = erkek, adam, koca /   / mari / 
meria = rahatça, hoşça, güzelce, sağlıkla / Maria, Mary, merry / 
mersiye = birisinin ölümü hakkında yazılan, teessürü anlatan manzume, acıma, acıklı olma / mercy, merciful / 
merkum = rakamlı, işaretli, markalı / mark / marque / Mark
merre = kere / more / / mehr
merrah = kere / mirror / miroir /
merve = güzel koku / marvel / merveille
mesel = masal
mess = cinnet / mess / 
meske = tutacak / mask / masque / Maske 
meş = yürüme, gezme, dolaşma / march / marcher /
meta = madde, fayda / matter / matiere / Materie
metr = çekme, kesme / meter / metre / Meter
meyl = eğilim, yönelme, meyl / mail      
meyz = kayırmak, üstün tutmak / amaze 
me'zer = sığınacak yer, melce / misery / misère /
mignac = kırıtkan / / mignonne / 
mikail = makine / make, mechanic, machine / méchanique, machine / mechanisch, Maschine
milk = mal / milk / / Milch
mira' = gösteriş, riya / mirror / miroire /             
miskal, muskalun, sıklet = ölçü, ağır / muscle, skeleton / muscle, squelette / Muskel, Skelett
misl = aynı, aynısı / missile, similar / missile, similiaire / 
mismâr = çivi / mesmerism ( büyüleme ) / 
muayyen = belirli, aşikar, gözle görünür, göz görüşü ile  ( ortalama ) / mean / moyen 
mudille = model
muhatiy = çevreleyen, saran, kuşatan / mucosa, mucus / muqueuse / 
mukûs = konaklama, konaklayan / mucus / mucus /
munzir = ekran / monitor / moniteur / Monitor 
musiki = müzik / music / musique / Musik
muşt = yumruk / must
mut = saadet / / / Mut, mütig
munhal = boş / annihilate, nihilism          
musika = mızıka, çeşitli ses çıkaran alet / music / musique / Musik
müsi = teselli veren / music / musique / Musik
müteşakis, müteakib = birbirine karşıt, birbirini takip eden / mutual, mutation / mutual, mutation /
mütevakkin = uyanık / awake / / erwachen
müveddet = sevilen / wedding    
müza’bir = hokkabaz /  / zauberer
na'ate = nitelemek
nabil = üstat / noble / noble
nahiye = çevredeki yakın yer / / / Nah
nahif = zayıf / naive / naif / naiv
nahiye = yakında olan / / nah              
nakd = madeni para, nokta
nam = ün, nam, şöhret / name / nom / Name
nâm, nevm = uyumak, uyuşmak / numb / 
narenc = portakal / orange / orange / Orange
nasri = yardıma ihtiyaç duyma / necessary / necessaire
nat' = zahir olmak, görünmek, doğmak / native, nation / naissance, nation, naitre / 
nav = küçük gemi ( f ) / naval, navigation / navale, navigation, navire / 
navl = navlun / naval / naval
nefe, nefa = fayda vermek / benefit / bénéficier /
nekır = çekirdekteki çukur / nacre / nacre
nesc = ağ / net / / Netz
nev = yeni, taze / new / nouveau / neu
nezle = / nosle / nez / Nase
nifak = bozukluk / infection / infection
nihle = mezhep, diyanet / annihilate (yok etmek) / annihiler / 
nizam, nazım = düzen, düzenleyici / enzyme / enzyme / Enzym
nokta = düğüm, nohut / knot / noeud / Knoten
nûtîy = bahriyeli, denizle ilgili / navy, nautical / nautique / nautisch
nüfuz = nüfuz, sızma, girme, geçme / influence / influence / Einfluß
nükra = kötü, pis / nekro, negro                                
neva = nüve, çekirdek / nucleus / noyau / Nukleus
nüzul = indirme / nozzle , nose / nez / Nase
oda = oda / auditorium / 
okul = school / école / schule
ol, olmak = / all / / alle
onur = honor / honneur
ordu = order, ordnance / ordre / ordnung
orta = ortho ( düz, doğru ) 
oylum = oyulmuş, oyuk / volume / volume / Volumen
örgüt / örgü = organisation, organ / 
osurmak = out / / aus
öksürmek = out / / aus
öküz (T) = oax /   / Ochse
ön = one / un / ein
övmek = / ovation / ovation / 
parça = part, parsel / partie / Partei
parlamak = pearl / perle / Perl
patika = path / / Pfad
patoloji = hastalık bilimi, patlamak ( bozunmak )
pay = pay / payer /
paye = pay / payer /
penc = beş / pentagram, pentagon /
peri = cinn, görünmeyen, yok olan / perish / périr
perişan = perish /
pes = arka, ard, geri / pass / passer / passieren
pırlanta = brilliant / brillant / Brillant 
piç = bitch
pis = pis / piss / / pissen
poğça / bohça = / poche /
pulluk = pull, plough / / Pflug
rabt = birbirine bağlamak / reptile, robot, rope / reptile / 
rad = dönmek / radius, rotate / totation / 
ra'd = gök gürültüsü / radio
rafad, rafaz = refuse / refuser / 
rahat =  / / ruhig
rahim = boşluk / realm, room /   / raum
rak, raki = ince, incelmiş / rock, rocky / rocher / 
rakd = vurmak / racket / raquette / Raquets
ramas = çapak / / ramasser
ran = süren, sürücü ( son ek ) hükümran / run
rasasiy = kurşunileşmek, grileşmek /  / rassassier ( bayatlamak ) / 
rasih = mantıklı / rational / rationnel / rational
rasse = eskimek, bayatlamak / / rassasier /
ra’aşa = titreme / rush / 
razi = istekli, razı, hazır / ready / 
raziyye = bela, baskın / razzia / razzia / / Razzia
re's / reis / rasih = baş, ilme başkoymuş / rasyonel / rate, rational / 
recm = kovmak, belirli bir doğrultuya yönlendirmek / regime / régime / Regime
red = red / to get rid of / 
reis = başta olan, yetiştiren / raise / 
retl = read
rezn = bir şeyi kaldırıp ağır mı hafif mi diye görmek, ölçmek, tartmak / reason, reasoning / raison /
rih = koku, rüzgar / / / riechen, Geruch
rişa = rüşvet / rich / riche / reich
riza, rida = rıza, istek / reason, ratio / raison / 
rizk = rızık / risk / risque / Risiko
ruh = rahat, rahvan / / / ruhig
sabit = sabotage / saboter / sabotieren
sacid = secde eden, yay şekli alan / Sagittarius / le Sagittaire / 
sad = sed, engel / sudden / soudain /
sa'd = mihnet, meşakkat, zahmet / sad
sadme = bir vuruş, çarpma, vurma, çatma, birden bire patlama, ansızın başa gelen musibet / sudden / soudain /
safra = sarı / sulphur / souffre / 
safsata = sophist, sophisticated / sophistiqué / 
sahn, suhune = ısıtmak / sauna / sauna / Sauna
sail = akışkan / sail ( yelken ) / 
sak = çanta / sac / sac
sak = bacak, sekmek / sequence / séquence / Sequenz
sakre = güneşin çok olan etkisi ( güneşin ilahi sembol olması ) / sacred / sacré
saky = sulamak, akıtmak, dökmek / sequence ( akış, dizi, sıra ) / séquence / Sequenz
sald = taş, kaya, çok sert şey / solid / solide / solide
sâle = sofa, salon / saloon / salle / Salon
salle = kuru yer / saloon / salle /
salmak = salvation, sail / / segeln
sancak = sign / signe /
sarf, surifet = kayma, yönlenme / surf 
satr, esatir = satır / satire, satirize / satire, satiriser / satirisieren
satranç = strange / etrange ( Catur + Anga ... Dört Unsurlu )
sa’y = gayret / essay / essaie /
sav = / savant / 
savr, tasvir, tasavvur = betimleme / savour / saveur
savt = ses / shout / 
savunmak, savmak = save / sauver / 
say = çaba, gayret, koşturma, akıp gitme
sayıklamak = say / / sagen
saymak = science / 
sebeb = sebep / soupape
sebt = sabit, şabat, yedi / sabotage / sabotage, sept / Sabotage, Sieben
seçmek = / section, sex, sequence, sector
sed = set, engel / set /
sedat = sakin / sedate, sedative                                
sedim = sis / sedimentation / sédimentation /
sefer = sefer / cypher, sphere, safari, shepherd / chiffre, sphère / Ziffer, Sphäre 
sekmek, sektirmek = dizi gibi ilerlemek / sequence / séquence / 
sekrat = sarhoşluk, ayrışım / secret / secret
sekte = kesilme, bölünme, durulma / section, sect, sector / section, secteur, secte / Sektor
sel, seyl = sel / sail /
sele = sele / saddle / selle / Sattel
selef = yerine geçilen / self /  / selbst 
selim = sağlam
sellece = buzlanma / sledge ( kızak ) / 
semin = besili, semiz, semirmek / inseminate / inséminer, semis (ekim)  / insemieren 
semiyya = adaş, aynı / same, similar / similiere /
ser = kafa / cerebral / cerebral / zerebral
seri = hızlı / series / série / Serie
sermediy = sürekli / perpetual, permanent / perpetuel /
serpmek = sperm, spread / 
servet =  serve / servir / 
seyis = at bakıcısı / syce /
seyl = sel / sail, sailor / 
sezmek = kavramı kapmak, algılamak / seize / saisir / 
sıkmak = squeez / 
sıra = serie / série
sırat = yol / street, strategy / stratégie  / Strasse
sia = genişlik, bolluk / sea /   / See
sicil = kayıt defteri, sicil / sigil / 
sicm = akmak, sicim / scheme / / Schema
sikâ' = tulum / sac / sac / Sack
silk = iplik, tel, hayt / silk (ipek) / 
sima = simulation, similar, same / simulation /
simmi = adaş, isimleri aynı olan kişilerin herbiri / symmetry / symétrie / Symmetrie
sine = an / cine ( mo+tion, mo+ment ) / ciné / cinema
sine = göğüs / / sein
sini = büyük tepsi, sini / tin /
sinir = sneer /
sinn = diş / teeth / dent / Zahn
sinsi = / sinister / sinistre /
sibt = kabile / / / Sippe
sitar, sitare / sitra = örtü, yıldız / star / étoile, astre / Stern
siyac = çit / / siège
siye = koyun yatağı /   / siège / 
sokmak = / sock ( çorap ), socket ( priz ) / 
solmak, solgun = solar / soleil 
somut = somatic / somatique / somatisch
söylemek = say / / sagen
sufrit, safarit = fakir, yokluk çeken / sufferer / souffir /
sui = kötülük / sue, suicide / suicider /
sükara = şeker, şekerli, sarhoş / sugar / sucre / Zucker
sultan = salt /
suva = su kabı
süpürge = super
sürur = koltuklar, üstünde olunanlar / sur / surplus
süt = sweet / / Suss
süva = uygun / suitable
şae = dilemek / wish / souhaiter / wünsch
şark, inşirak = yarmak, yarılış / shark ( köpekbalığı ) / 
şat'e = filiz / shoot
şefi = af vesilecisi / chief / chef /
şellah = soymak / shell / / schälen 
şen = hoş hal / shane / / Schön                 
şerab = içecek, şarap / syrup / sirop / Sirup
şeriat = yol, adım / street / / Strasse, Shritt
şikâl = kelepçe / shackles  / / Schelle
şirk = ortak koşmak, yan çizmek / shirk /
şu'le = ateş alevi, aydınlanma / school / école / schule
tab = type, tab / taper / tippen
tabaka = tabaka, tabak, yüzey / tabac, tobacco / tabac / Tabak
taban, tabla = table / table /
tabl = davul, geniş yüzey / table / table, tableau / Tabelle
tamatim = domates / tomatoe / tomate / Tomate
tamele = dip çökeltisi, temel / themelios 
tan = dawn / 
tarade = kovmak / retard / tard, retard /
tarbus = kaporta / turbot (kalkan) / turbot / 
tarık = yol / track / 
taksim = tax, taxonomy / tax
tale = uzamak / tele, tall / 
tâs, tâse = tas, kase / / tasse / Tasse
tay = çay / tea / thé / tee
teblim = çirkin kılmak / blame / blamer
tekir = tiger / tigre / Tigerkatze
tekne = technic / téchnique / Technik
tekvir = yuvarlaklaştırmak, kıvırmak / curve / courber / Kurve
tel = tel / tele, television / télé / 
telesseme = kaybolmak, gayba karışmak, tılsım / talisman / talisman / Talisman 
telle = yatırmak, yaymak / tell /  / Teller
tennur = fırın / thunder / tonnerre / Donner
tepe = top / 
terib = fakir, sefl / terrible / terrible / 
tepmek = tap / taper / tippen
ter’ib = çok korkutma / terrible / terrible / 
teribe = kaburga / rib / / Rippe
terk, tarik = terk, türk / track / trace       
term = atış, vade/ term / terme / Termin
testi = test, testicles / testicule 
tetra = ard arda, dörtlü grup / tetra ( ethyl ) / tetra    
tevriye = variance / 
tıraş = tıraş / trash
tırs, atras = kağıt, sayfa, yazı yazılmış sayfalar, matris / matrix / matrice / Marix, Matrize
tilavet, tel = okumak / tell / 
tiras, teras, teraset, matris = kalkanlar, kalkancılık / tray, trace, terrace, matrix / terasse, trace / Terrase
tiyn = kil / / / Ton
tombul = dome, tomb / tombeau / 
torba = türban / turban 
töre = torah /
tuffah = elma / toffy ( şekerleme ) / 
tule = uzun, yüksek / tall                              
tur = kule, dağ / tower, door / tour / Turm
türev = derivative / dérivé / 
türs = kalkan, gövde / torso, thorax, Taurus / Taureau / 
ubleıy = yutmak, kaybetmek / swallow, ablate, abulia ( loss of will power ) / avaler, ablater, aboulie / schlucken
ubûr = geçiş, öbür /
ulûv = yücelil, ululuk / elevate / élever / 
umumi = genel, kapsayan / / umgebung ( kelimedeki “Um” kökü çevreleyen, saran anlamındadır. )
unuk = boyun / neck / / Nacke
ûtîl = restoran / utility / utile (kullanışlı) / 
übetti = kesmek, yarmak /  / abattre, abattoire / 
üff = of / off /
ümm = anne / / Amme
vadi = vadi / valley / vale / Tal
vahim, vehamet = coşku, şiddet -li / vehemence / véhémence / 
valid = doğurgan, geçerli / valid / valide / güldig 
vardiya = wait / / warten
varis = virus / 
vasi = geniş / vast / vaste /
vaz = koyma, konulma, bırakma / vase / vase / Vase
vehene = zayıflatmak / weaken / 
vekina, vakina, vak = koru bizi, koruma / vagina / vagine / Vagina
veli = dost / valet / 
vermek = vire / virer, virement /
verze = meslek, iş, sanat, şiir bölümü, kafiye, alt bölüm / verse / 
vesika = bağ, bağlılık / viscous, viscosity
vesile = vesile / vessel / vaisseau, vaisselle        vesta = bel / waist / 
vetire = tarz, üslup, tecrübe / veteran, wear / vétéranvetir / Veteran
via, eviye = kap, damar, içine bir şey konulabilen zarf, kanal / via, way / voie / via
vin = siyah üzüm / vine / vin / Wein
vird = söz / word / / Worter
wazz = kaz / goose / oie / Gans
yedek = yedek (senin elinde) / 
yekıyn = kesin doğru, yakın
yap = job / 
yem, yemek = yummy /
yeniçeri = janissary / 
yer = vestière
yeşa = dilemek / wish / wünschen
yete.... = arapça'da fiil ön eki, -bilmek, yapabilmek, yetmek, yetirmek, yetenek / yet (henüz) / 
yortu = yordam
yurd = yard /
yusuf = inleyip ah eden / sigh / soupier / seufzen
zalike = gibi / like /  ( za+like )
zam, yu'zum = artırmak / zoom
zaman = / time / temps / 
zar = zar, zer, ziyaret, mezar ( zer ( atmak, bırakmak ) kökünden )
zebani, zıbın, zibana = tube / tube / Tube
zebr = yazı / ezberlemek / zebra / zèbre / Zebra
zelik = kaygan / slick
zellâce = kızak / sledge / / Schlitten
zerafa = raf, yüksekliği olan / giraffe / giraffe / Giraffe
züd = erken /  / tôt / 
zümre, zümer = grup, topluluk, toplanma / summer / somme  / Sommer
zürka = masmavi / turquoise /

Kelime Kökenleri

- konuş ; konmak kon+uş konum kontak kondansatör konuk

- afrin ( yaratık ) aferin ifrit ( yaratılmış )

- temel themelios tamle ( havuz dibi tortusu )

- feyz ( taşan, kurtulan, açığa çıkan ) faiz feza

- güzel gözel

- bile bilek bilezik ... birle birleştiren birlikte

- istiklal mustakil bağımsızlık

- kurtarmak kutgarmak

- aksan accent ad+cantos

- emek emeklemek emmek em ... gayret, zahmet, eziyet

- tabiat tabi olma tabaa matbaa matbu tabu tab ... mühürlenme

- kaymakam kaimi makam

- seks sects section

- hor vor carnivor köftehor

- gidi ... ahlaksız

- lebiderya leb i derya denizin dudağı

- naçizane na ( olumsuzluk eki ) çiz ( şey )... bir şey olmayaraktan

- tatil atalet atıl.. salma, başıboş bırakma

- hatun kadın

- karga tulumba .. carico ( yük ) de lumba ( taşımak )

Bir kelimenin farklı yazılışı veya seslendirilişi olsa bile aslında hep aynı kelime olduğuna ilişkin bir örnek Türkçe dilinde temelde D ve R harflerinden oluşan "DUR" kelimesi kullanılarak verilmiştir.

Dur = Sabit kal, hareket etme, dikil, engelle
Sur = Yüksek engel ( S aynı zamanda D olarak telafuz edilmektedir. )
Tower = Kule, dikilmiş yapı, uzun yapı ( İngilizce )
Turm = Kule, dikilmiş yapı, uzun yapı ( Almanca )
Tour = Kule, dikilmiş yapı, uzun yapı ( Fransızca )
Door = Kapı, engel, dik duran yapı ( İngilizce )
Tör = Kapı, engel, dik duran yapı ( Almanca )
Türs = Kalkan, engel olan yapı, uzun dikilmiş yapı, sürekli koruyan yapı ( Arapça )
Sirius = Kapı, geçiş noktası, aşama
Thorax = Göğüs, geniş yapı, engelleyen yapı
Duration = Sürme, sabit devam etme, dayanma, dayanıklılık, karşı koyma
Durable = Dayanıklı, süregelen, uzun süren
Direk = Uzun yapı, doğrusal yapı ( Direct, Direction )
Diri = Canlı, daim, süregelen, süren
Sür = Devam et, sabit ilerle
Dirayet = Azim, devamlılık, sebat, daim olma
Dırdır = Sürekli konuşma, daim konuşma
Sure = Sabit, sağlam ve daimi olan ( Sure'nin çoğulu Süver )
Duvar = Sabit uzun yapı, engel olan yapı, devamlı dikilen yapı
Suret = Şekil, daimi görünüş
Sırat = Yol, uzun olan ve üzerinde gidilen alan
Sır = Daimi saklanan, sürekli korunan gizlenen
Tırtıl = Uzun ve sürünen canlı
Doruk = Uzun ve yüksekte olan yer
Dar = Uzun ve ince alan
Droit = Doğru, haklı, matematikte çizgi
Darılmak = Araya engel koyup ilişiği kesmek
Dere = Uzun ince ve sürekli akan su
Deri = İnsan vücudunu kaplayan, koruyan yapı
Adore = Hayran olmak, kapısına kul olmak ( A+Door )
Toraman = Güçlü, heybetli, kuvvetli

Benzer şekilde "Çember" kelimesi incelenecek olursa.

Çember = Yuvarlak, daire, kapalı alan, dış alandan kesilerek ayrılmış alan
Chamber / -re = Oda, ayrılmış bölüm ( İngilizce, Fransızca )
Zimmer = Oda, ayrılmış bölüm ( Almanca )
Kamer = Baro, avukatlar odası ( Almanca )
Kamer = Ay ( Arapça )
Kamera = Yuvarlak ışık yansıtan odacık
Çeper = Bir alanı diğer bir alandan ayıran yuvarlak sınır hattı
Separate = Ayırmak, çeperlemek
Chapter = Kısım, bölüm, ayrılmış alan ( İngilizce )
Chapitre = Kısım, bölüm, ayrılmış alan ( Fransızca )
Kapitel =  Kısım, bölüm, ayrılmış alan ( Almanca )
Capital = Kısım, bölüm, sermaye ( İngilizce )
Kapital = Kısım, bölüm, sermaye ( Almanca )
Zebra = Bedeni çizgilerle kısımlara ayrılmış at cinsi hayvan
Zebur = Kutsal kitap ( Davut'un kitabı )
Koparmak = Ayırmak
Chop = Koparmak, kesmek ( İngilizce )
Gebermek = Ölerek ayrılmak ( Geb+ermek )
Zıbarmak = Ölerek, ayrılmak ( Zıb+armak )
Çap = Daireyi iki eşit alana ayıran düz çizgi
Cap = Şapka

Diğer kelimeler ;

Pençe = El hamlesi, yumruk
Punch = Yumruk ( İngilizce )
Poign = Yumruk ( Fransızca )
Empecher = Önlemek, engellemek ( Fransızca )
Impede = Önlemek, engellemek ( İngilizce )
Pecher = Balık avlamak ( Pençe ile yakalamak kökünden )

Cut = Kesmek ( İngilizce )
Katt = Kesmek ( Arapça )
Katlamak = İki parçaya kıvırmak
Kutr = Çap
Satır = Yazı yazılan düz çizgi hattı, Kesme aleti

Brain = Beyin

Felak = Gün doğumu, gecenin yarılıp gündüzün olması
Falik = Yaran
İnfilak = Patlayarak yarılma
Fülk = Yaran, dik duran, dikilen
Felaket = Yarılma sonucu oluşan afet ( Ay yarıldı ?? )

Break = Kırmak, ayırmak
Bırakmak = Ayırmak, ayrılmak
Baraka = Temelsiz yapı, temelden ayrı yapı
Burak = Eski Türklerde Binek dabbesi, Bir yerden ayrılmayı sağlayan
Burkmak = Tandonların geçici olarak ayrılması

Taam = Yemek ( Taam...Yem ) ( T=Y )
Tatmin
Tamamlamak
Yamamak

Break = Kırmak, bırakmak, ara vermek, arasını açmak
Bırak = Bırakmak fiilinden
Baraka = Birbirinden ayrı küçük evler
Burak = Binek dabbesi, bir yerden bir yere ayrılıp gitmeyi sağlayan binek hayvanı
Burkmak = Tandonların geçici olarak birbirlerinden ayrılmaları

Arınmak = Saflaşmak
Ari ırk = Saf, ayrışmış ırk
Ayrılmak
Yarılmak
Arıtmak
Arı

Engerek = Bir tür yılan
Angry = Sinirli ( İngilizce )
Argerlich = Sinirli ( Almanca )
Angarya = İlave ve gereksiz yük oluşmasından dolayı sinirsellik durumu
Hungry = Aç, boşluğunu doldurma ihtiyacı olan
Hangar = Büyük boşluk, depo
Hunhar
Hünkar
Ancre = Kanca ( Fransızca )
İnkar = İnkar etme
İngrat = Nankör ( Fransızca )
Ungrateful = Nankör ( İngilizce )
Nekro = Tiksinilen, ölü
Negro = Zenci
Nigeria
Ankara

Baş veya başlangıç anlamına gelen "Or" kökünden türemiş kelimeler

Orkun
Orhun
Orgeneral
Orangutan
Oral ( Ağızla ilgili )
Orman
Aurore = Şafak, Tanyeri ( Fransızca )
Aurora = Şafak, Tanyeri ( İngilizce )
Aura = Bedeni çevreleyen enerji çeperi

Su anlamına gelen "Mo" veya "Moo" / "Mu" kökünden türemiş kelimeler.

Move = Hareket etmek ( İngilizce )
Motion
Motive
Mouvoir = Hareket etmek ( Fransızca )
Mobile = Hareketli ( İngilizce ) ( Mo+ble kelimelerinin birleşiminden. Örnek: Flame ( Alev ), Flamm+able ( Alve alabilir )
Meuble = Mobilya ( Fransızca ) ( Hareket edebilir anlamında )
Immeuble = Taşınmaz ( Fransızca )

Hacc suresinin 22/5 kodlu ayetinde "suyun inmesiyle titreşimin, hareketin başladığı" bildirilmektedir.

22/5 ..................ve teral erda hamideten fe iza enzelna aleyhel ma ehtezzet ve rabet ve enbetet min külli zevcin behıc ( ................ Yeri sönmüş kuru görürsün de biz onun üzerine su indirdiğimizde titreşir ve kabarır. Her güzel eşten bitirip yetiştirir. )

Belagat = Ulaştırma, eriştirme
Tebliğ
Belge
Bluğ
Bilge
Bilgi

Türk = Tür + K = Türemiş, kapıdan geçmiş * ( Aç - AçıK, Sap - SapıK ... )
Tür = Çeşit, soy
Zürriyet = Soy, türeme, ekilmiş olma
Tör ( Kapı - Almanca ) = Door ( İngilizce ) ....

Sirius = SERious * = Tiras = Türs = Door= Tör = Tour = Tower

* "Ser" ve "Ra's" kelimeleri Arapça'da "Baş" anlamına gelmektedir. ( Serious = Aklı BAŞ'ında, KAFASı yerinde, Ciddi )

Alp = Yüce, ulu ( ALP Er Tunga )
Alp Dağları
ALPiniste = Dağcı ( Fransızca )
ALPha = Elif... İlk harf, en yüce harf