26 Mart 2022 Cumartesi

Hokus Pokus

"Hocus Pocus" ( Hokus Pokus ) ifadesi, tıpkı "Abrakadabra" ifadesi gibi, sihir eylemini ( büyülemeyi ) temsil eden bir kelime seti olarak hafızalarda yer etmiştir. Hatırlanacağı üzere "Abrakadabra" sözü, Arapça "Ebri ke debri" ( Konuştuğumda yaratırım ) cümlesinin bir tezahürü olup ayrıca yaratılışın kaynağının "kelimeler" olduğunu da açığa çıkaran bir ifadedir. 

"Hocus Pocus" kelime setinin ise "Hoc est enim corpus meum" ( Bu benim bedenim ) cümlesindeki "Hoc est corpus" ( Bu beden ) kısmının kısaltması olduğu yönünde kaynaklarda bilgiler mevcuttur. Konuya "sihirleme ( büyü ) yoluyla tasallut" kavramı açısından bakıldığında bu bilgi geçerli olabilecek nitelikte görünmektedir. Zira sihir eyleminin tanımlarından biri de "insan bedeninin farklı bir varlık tarafından kontrol altına alınması"dır ki bu fenomene "Tasallut" adı verilmektedir. Süptil varlık olan ve kaba madde dünya planında insanlar üzerinde tahakküm kurmaya, insanın yerine geçmeye çalışan cinlerin, muhtelif vasıtalarla insan bedenlerini kontrol altına almaları vakaları "Tasallut" veya "Büyülenme" olarak anılmaktadır. "Demonic Possession" ( Cin Tarafından Sahiplenme ) olarak da anılan bu konuyu işleyen yüzlerce film de çekilmiştir. Arapçada "Deli" anlamında kullanılan "Mecnun" kelimesi de esasen "Cinli" yani "cin tasallutu altında olan" anlamını içermektedir. ( Cin tasallutu altında olmak, sanıldığı üzere fiziksel değişime uğramayı, tuhaf hareketler yapmayı veya tuhaf konuşmayı tanımlamaktan ziyade iyilik ve doğruluk yolunda yani Allah yolunda olmayan her türlü düşünceyi, söylemi ve eylemi tanımlamaktadır. Tarih boyunca hep olduğu gibi bugün de toplumun her kesiminde normal insan görünümünde olmasına rağmen cin tasallutu altında olan milyonlarca insan bulunmaktadır. )

Dolayısıyla, "Hocus Pocus" yani "Hoc est enim corpus meum" ( Bu benim bedenim ) cümlesi kıskanç, hırslı ve zalim nitelikli cinlerin düşüncelerini yansıtmakta gibidir. 


Bir filmdeki "Tasallut" ( Demonic POssession ) tasviri




İk önemli ve farklı kavram ... İslam ve İman

"İslam" kelimesi "SLM" kökünden türemiş olan ve "Teslimiyet, Kurtuluş" anlamlarına gelen bir kelimedir. Selim, Selâm, Salim, Selamet kelimeleri de aynı kökten türemiş diğer kelimelerdir.

"İman" kelimesi ise "MN" kökünden türemiş olan ve "İnanç, Güven, Emin olma" anlamlarına gelen bir kelimedir. Amin, Emanet, Emniyet kelimeleri de aynı kökten türemiş diğer kelimelerdir.

"İslam" ve "İman" kelimeleri, Kur'an ayetlerinde anlam farklılıkları vurgulanacak şekilde yer almakta ve "İmanın", "İslamdan" yani "İnancın", "Teslimiyetten" anlam derecesi olarak daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Hucurat suresinin 14. ayetinin ilk cümlesi bu hususa açık bir misal teşkil etmektedir.

49/14 Kaletil a'rabu AMENNA kul LEM TU'MİNU ve lakin kulu ESLEMNA ve LEMMA YEDHULİL İMANU Fİ KULUBİKUM ve in tutiy'ullahe ve rasulehu la yelitkum min a'malikum şey'a innellahe ğafurun rahim

( Araplar "İNANDIK." dediler. De ki: "İNANMADINIZ. Lakin "TESLİM OLDUK." deyin. İNANÇ KALPLERNİZİN İÇİNE GİRMEDİ. Eğer Allah’a  ve O’nun resulüne itaat ederseniz, size çalışmalarınızdan hiçbir şey eksiltmez. Kesinlikle Allah affedendir merhametlidir." )

Ayette "İnancın", "İslam" sonrası kalplerde yeşeren bir olgu olduğuna dikkat çekilmektedir. Zira inkarcı bir insanda inanç oluşabilmesi için öncelikle onu inkarından vazgeçirecek, inkar faaliyetlerini sonlandıracak yani ilk önce onun "teslim olmasını" sağlayacak bir durumun hasıl olması gerekmektedir. Zira aşağıdaki ayette de belirtildiği üzere "teslimiyet inanca yönlendirilme vasıtası" niteliğindedir.

3/20 Fe in haccuke fe kul eslemtu vechiye lillahi ve men ittebean ve kul lillezine utul kitabe vel ummiyyine e eslemtum fe in eslemu fe kadihteden ve in tevellev fe innema aleykel belağ vallahu besirun bil ibad

( Eğer seninle tartışıp mücadele ederlerse, De ki: "Ben yüzümü Allah’a  teslim ettim ve o bana tabi olanlar da." O kitap verilenler ve okuma yazma bilmeyenler için "Teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa yönlendirilmiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, senin üzerine olan kesinlikle ulaştırmadır. Allah kullarını görendir. )

Ayrıca "Teslimiyet", çaresizlik, zorlama, mecbur kalma durumunda isteksiz olarak tezahür edebilen de bir olgu iken "İman", bilinç, istek, heves duygularının varlığı halinde tezahür edebilen ve ilahi nizamda esas geçerliliği olan olgudur. Mesela, bir kişinin kimlik kartında "İslam" yazması onun kalben islam olduğunun yani Allah inancının varlığının bir delili olamamaktadır. 

Kur'an'da "İslam" ( Teslim olma ) ve "İman" ( İnanma ) kavramlarının yer aldığı bazı ayet örnekleri şöyledir. ( Kur'an'da "Allah'a iman" ifadesi daima "Ahirete iman" ifadesi ile birlikte yer almaktadır. )

2/8 Ve minen nasi men yekulu amenna billahi ve bil yevmil ahiri ve ma hum bi mu’minin

( Ve insanlardan kimileri Allah’a ve sonraki güne inandık derler de onlar inananlar değillerdir. )

2/131 İz kale lehu rabbuhu eslim kale eslemtu li rabbil alemin

( Zamanında Rab’bi ona "Teslim ol." dedi. "Alemlerin Rab’bine teslim oldum." dedi. )

3/52 Fe lemma ehasse iysa minhumul kufra kale men ensari ilellah kalel havariyyune nahnu ensarullah amenna billah veşhed bi enna muslimun

( Böylece İsa onlardan inkarlar hissettiğinde, "Allah’a  yardımcılarım kimlerdir?" dedi. Havariler, "Allah’ ın yardımcıları bizleriz. Allah’a  inanırız ve kesinlikle bizim teslim olanlar olduğumuza şahit ol." dediler. )

2/112 Bela men esleme vechehu lillahi ve huve muhsinun fe lehu ecruhu inde rabbihi ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenun

( Bilakis. Kim yüzünü Allah’a teslim ederse ve o iyilik yapan olursa böylece Rab’binin indinde ödülü onadır ve üzerlerine korku yoktur ve onlar hüzünlenmezler. )

4/125 Ve men ahsenu dinen min men esleme vechehu lillahi ve huve muhsinun vettebea millete ibrahime hanifa vetettehazellahu ibrahime halila

( Ve din olarak, iyilik yapan ve birleyip doğruluğa yönelen olarak İbrahim' in milletine tabi olarak yüzünü Allah’a teslim edenden daha güzel kimdir? Ve Allah İbrahim’ i sadık samimi dost edinmişti. )

31/22 Ve men yuslim vechehu ilellahi ve huve muhsinun fe kad istemseke bil urvetil vuska ve ilellahi akibetul umur

( Ve kim yüzünü Allah’a teslim ederse ve o iyiyse, artık sağlam kulba tutunmuştur. İşlerin sonu, sonucu Allah’adır.  )







22 Mart 2022 Salı

İlahi kuşatma ve Fagositoz

Phagocytosis ( Fagositoz ), bir hücrenin, plazması vasıtasıyla patojenik bir organizmayı "kuşatarak" etkisiz hale getirmesi fenomenine verilen isimdir.

Phago = Yemek
Cytose = Hücre

Phagocytosis = Hücre yemesi


Fagositoz ( Patojenik ( Hastalığa sebebiyet veren ) partikülün hücre plazması tarafından kuşatılarak etkisiz hale getirilmesi )

Kur'an ayetlerinde yer alan "Onları o alay ettikleri kuşatır." / "Cehennem onları kuşatır." ( Kötülüğün kuşatılarak yokedilmesi ) ifadelerinin çoklu anlamlarından biri de biyolojik sistemdeki Fagositoz fenomenine işaret etmekte olabilir. Zira yaratılış sisteminde, en küçüğünden en büyüğüne kadar, var olan tüm olgular ve olaylar birbilerinin projeksiyonu ve farklı hallerdeki temsilleridirler. 

"Kuşatarak helak etme" kavramı ayetlerde "Muhit" ( Kuşatan ) ve "Haka" ( Kuşatır ) kelimeleri vasıtasıyla şöyle yer almaktadır.

6/10 Ve lekad istuhzie bi rusulin min kablike fe HAKA billezine sehiru minhum ma kanu bihi yestehziun

( Ve senden önce de resullerle alay edildi de onlardan o alay edenleri, o alay etmiş oldukları KUŞATTI. )

9/49 Ve minhum men yekulu'zen li ve la teftinni e la fil fitneti sekatu ve inne cehenneme le MUHİYTATUN bil kafirin

( Ve onlardan "Bana izin ver ve beni fitneye düşürme." diyenler var. İyi bilin ki, fitneye kendileri düştüler. Kesinlikle cehennem inkarcıları KUŞATAN olacaktır. )

11/8 Ve le in ehharna anhumul azabe ila ummetin ma'dudetin le yekulunne ma yahbisuh e la yevme ye'tihim leyse masrufen anhum ve HAKA bihim ma kanu bihi yestehziun

( Ve eğer onlardan azabı adedi belirli süreye kadar ertelersek, "Onu engelleyen nedir?" diyeceklerdir. İyi bilin ki, onlara yettiği gün asla onlardan geri çevrilmez. O alay etmiş oldukları onları KUŞATIR. )

16/34 Fe esabehum seyyiatu ma amilu ve HAKA bihim ma kanu bihi yestehziun

( Böylece onlara, o yaptıklarının kötülüğü isabet etti ve o alay etmiş oldukları onları KUŞATTI. )

21/41 Ve lekad istuhzie bi rusulin min kablike fe HAKA billezine sehiru minhum ma kanu bi hi yestehziun

( Ve senden önce de resuller ile alay edildi. Böylece onlardan alay edenleri, o alay etmiş oldukları KUŞATTI. )

29/54 Yesta'ciluneke bil azab ve inne cehenneme le MUHİYTATUN bil kafirun

( Azabı senden acele isterler. Kesinlikle cehennem inkarcıları KUŞATACAKTIR. )

39/48 Ve beda lehum seyyiatu ma kesebu ve HAKA bihim ma kanu bihi yestehziun

( Ve onlara o kazandıkları kötülükler meydana çıkar. Onları, o alay etmiş oldukları KUŞATMIŞTIR. )

45/33 Ve beda lehum seyyiatu ma amilu ve HAKA bihim ma kanu bihi yestehziun

( Ve onlara, o yaptıkları kötülükleri meydana çıkarıldı. Onları o alay etmiş oldukları KUŞATTI. )

Ayetlerde yer alan "O alay etmiş oldukları" ifadesi inkarcıların asla kabullenmek istemedikleri Allah'ın birliği ve yüceliği "Gerçeğini" temsil etmektedir. Zira Bakara suresinin 19. ayetinde, herşeyi kuşatan Allahu Teala'nın, inkarcıları da helak etmek üzere kuşattığı bildirilmektedir.

2/19 Ev ke sayyibin mines semai fihi zulumatun ve ra'dun ve berk yec'alune esabiahum fi azanihim mines savaiki hazeral mevt VALLAHU MUHİYTUN BİL KAFİRİN

( Veya içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek olan gökten yağmur bulutu gibidir. Yıldırımlardan ölme çekincesinden, korkusundan,  parmaklarını kulaklarının içine götürürler. ALLAH İNKARCILARI KUŞATANDIR. )







17 Mart 2022 Perşembe

Günahın küçüğü büyüğü olur mu? 

Olur. Ve bu durum başlıbaşına bir ruhani / vicdani tekâmül sınavı vasıtasıdır. 

Herşeyi mükemmel bir nizam ile yaratan Yüce Rab'bimiz, Gaffur ( Affeden ) ve Vehhab ( Bahşeden, Bağışlayan ) sıfatlarını insan adı verilen nefsani varlığa fazlasıyla tahsis etmektedir. Öyle ki, Allahu Teala'nın, insan için kaçınılmaz, hatta ilahi nizam gereği bir mecburiyet olan ve aynı zamanda da bir idrak sınavı olan "günahlar" konusunda ne denli toleranslı olduğu ve af nimetindeki cömertliği ayetlerde bildirilmektedir.

"Günah derecelendirmesi" hususu ayetlerde "Kebairal ism" ( Günahların büyükleri ) ve "Lemem" ( Küçük günahlar ) ifadeleriyle zikredilmektedir.

4/31 İn tectenibu KEBAİRA MA TUNHEVNE ANHU nukeffir ankum seyyiatikum ve nudhilkum mudhalen kerima

( Eğer o YASAKLANDIĞINIZIN, MENEDİLDİĞİNİZİN BÜYÜKLERİNDEN sakınırsanız, size kötülüklerinizi örteriz. Sizi dahil olunacağın faydalısına sokarız. )

42/37 Vellezine yectenibune KEBAİRAL İSMİ vel fevahişe ve iza ma ğadibu hum yağfirun

( Ve onlar GÜNAHIN BÜYÜKLERİNDEN ve ahlaksızlıklardan kaçınırlar. Onlar, öfkelendiklerinde onlar affederler. )

53/32 Ellezine yectenibune KEBAİRAL İSMİ vel fevahişe İLLEL LEMEM inne rabbeke vasiul mağfirah huve a'lemu bikum iz enşeekum minel erdi ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a'lemu bi men itteka

( Onlar GÜNAHIN BÜYÜKLERİNDEN ve ahlaksızlıklardan, KÜÇÜK GÜNAHLAR HARİCİNDE, kaçınırlar. Kesinlikle Rab’binin affı geniştir. Sizi yerden inşa ettiği zamanı ve sizin annelerinizin karınlarında ceninler olduğunuz zamanı O bilir. O halde nefislerinizi temize çıkarmayın. O sakınan kimseyi bilir. )

Bu noktada insanın, idraksiz ve ilimsiz bir yaklaşımla "Bunlar küçük günah. Allah affeder." diyerek bazı günahlarda bilinçli olarak ısrarcı olup olmaması önemli ve hassas bir durum oluşturmaktadır. Zira ısrarla işlenen "küçük" günahlar nihayetinde "büyük" günahların tezahürüne vasıta olabilmektedir.

Nur suresinin 15. ayetinde de düşük idrak seviyeli insanın kendi aklınca günahlarını kategorize etme, derecelendirme sürecinde yanılgılara düştüğü bildirilmektedir.

24/15 İz telekkavnehu bi elsinetikum ve tekulune bi efvahikum ma leyse lekum bihi ilmun ve TAHSEBUNEHU HEYYİNEN VE HUVE İNDELLAHİ AZİM 

( Onu dilinize doladığınızda, ağızlarınızla, o size ilmi olmayanı söylüyorsunuz. Onu BASİT, ÖNEMSİZ SANIYORSUNUZ. O ALLAH'IN İNDİNDE BÜYÜKTÜR. )

Nisa suresinin 49. ayetinde de insanın, "kendisini temize çıkarma" yanılgısından bahsedilmektedir.

4/49 E lem tera İLELLEZİNE YUZEKKUNE ENFUSEHUM belillahu yuzekki men yeşau ve la yuzlemune fetila

( O NEFİSLERİNİ TEMİZE ÇIKARANLARİ GÖRMEZ MİSİNİZ? Bilakis, Allah dilediği kimseyi temizler ve fitil kadar zulmetmez. )

En büyük ve affedilmez olan günahın "Şirk" olduğu yani "Allah'a ortak koşmak" olduğu da ayetlerde bildirilmektedir.

4/116 İNNELLAHE LA YAĞFİRU EN YUŞRAKE BİHİ ve yağfiru ma dune zalike li men yeşa ve men yuşrik billahi fe kad dalle dalalen beiyda

( KESİNLİKLE ALLAH, O’NA ORTAK KOŞULMASINI AFFETMEZ. Bunun haricindekini dilediği kimse için affeder. Allah’a  ortak koşan kimse, uzak, derin sapıklığa sapmıştır. )

Ancak insanın bilmesi gereken sadece "La ilahe illallah" ( Allah'tan başka ilah yoktur. ) cümlesini zikretmenin asla yeterli olmayacağıdır. Zira "Şirk" kavramının kapsamı son derece geniş olup, nefsine / hevesine yenik düşen insanın düşünsel veya eylemsel olarak işlediği birçok günahın kök sebebinde, kendisi farkedemese de, şirk frekansı bulunmaktadır. Bu husus ayetlerde "Hevesini ilah edinmek" kavramı ile bildirilmektedir. Bu kavram, Allah'a teslim olmak yerine nefsani arzulara teslim olmayı ve böylelikle bilinçli veya bilinçsizce Allah'a ortak koşmayı ifade etmektedir.

25/43 E raeyte MEN İTTEHAZE İLAHEHU HEVAH e fe ente tekunu aleyhi vekila

( O HEVESİNİ İLAHI EDİNENİ gördün mü? O halde, sen onun üzerine vekil mi olursun? )





15 Mart 2022 Salı

"Hayevan" olanı arzulamak

Türkçedeki "Hayvan" kelimesi esasen Arapça "Hayye" ( Yaşamak ) kök kelimesine "-van" ( gibi olan ) ekinin ilave edilmesiyle oluşan ve "Yaşayan" anlamına gelen bir kelimedir. ( Benzer örnek : "Rahvan" ( Sakin, Gevşek ) ... "Rah / Rahat" ( Sükunet, Gevşeklik, Rahatlık ) + "-van" ( gibi olan ) )

"Hayevan" kelimesi Kur'an'da sadece Ankebut suresinin 64. ayetinde, "Ahiret" kavramını nitelemek üzere geçmektedir. Ayet kodunun,  halden hale geçişin sembolü olan 11 ve 111 nümerolojisini ( 29 ... 11, 64 ... 1 ) yansıtması da dikkat çekmektedir. 

29/64 Ve ma hazihil hayatud dunya illa lehvun ve leib ve inned DAREL AHİRATE LE HİYEL HAYEVAN lev kanu ya'lemun

( Ve bu dünya hayatı eğlence ve oyun haricindeki değildir. Kesinlikle AHİRET YURDU, O YAŞAYANDIR. Keşke bilmiş olsalardı.  )

"Ahiret" kelimesi "Diğeri olma hali, Öbür hale geçiş" anlamlarına gelmekte olup, ayette gerçek yaşamın ahirette yani üst süptil boyutlarda olduğu bilgisi verilmekte ve "keşke bilselerdi" ifadesiyle de kaba madde boyutundaki insanların bunu algılamakta zorlanacakları vurgulanmaktadır. Zira, bozunma, dağılma, yok olma olarak nitelenen oysa sadece bir "halden hale geçiş"ten, bir "olum"dan ibaret olan "ölüm" kavramı kaba madde boyutuna ait algısal bir yanılgıdan başka bir şey değildir.

Kur'an ayetlerinde sıkça vurgulanan en önemli husus "dünya hayatının aldatıcılığı, aldatıcı madde olduğu ve ahiretin gerçekliği" kavramıdır. Ayrıca "Allah inancı" kavramı ayetlerde daima "Ahiret inancı" kavramı ile birlikte yer almakta ve şu cümle ile zikredilmektedir. ".... amene billahi vel yevmil ahiri .... " ( .... Allah'a ve ahiret gününe inanan .... )

Zümer suresinin 30. ayetinde kaba madde boyutu dünyanın gerçek yaşam öncesi yani süptil boyut ( ahiret ) öncesi bir idraki hazırlık planı / boyutu olduğu "Ölü olmak" ifadesiyle bildirilmektedir.

39/30 İnneke MEYYİTUN ve innehum MEYYİTUN

( Kesinlikle sen ÖLÜSÜN ve kesinlikle onlar da ÖLÜLER. )

Rum suresinin 7. ayetinde idraki tekâmüle henüz erememiş insanların, yaşamı, düşük frekanslı kaba madde boyutu olan dünyadan ibaret sanmaları konu edilmektedir. 

30/7 Ya'lemune zahiran minel hayatid dunya ve hum anil ahirati hum ğafilun

( Dünya hayatından görüneni bilirler. Onlar ahiretten habersizdirler.  )

Al'i İmran suresinin aşağıdaki ayetlerinde ise kaba madde boyutunda "ölüm" olarak nitelenen olgunun, Allah yolundaki salih amelleri neticesinde ruhsal tekâmüle ermiş* insanlar için "olum" yani "ahiret" olarak anılan "gerçek yaşama kavuşma" ( üst suptil boyuta geçiş ) olduğu bildirilmektedir. Ahiret" kavramı esasen büyük döngü sonu akabinde insanların geçmeyi hakettikleri "hali" tanımlamaktadır. Bu bağlamda  ruhsal tekâmülünü tamamlamış ruhlar için ahiret, üst süptil boyutlarda süptil yaşam iken, ruhsal tekamülünü tamamlayamamış ruhlar için ahiret, reenkarne olmak yani tekrar insan sıfatıyla bedenlenmek suretiyle dönülecek olan ıstıraplı kaba madde halini ve ait olduğu boyut olan dünyayı tanımlamaktadır. 

3/169 Ve LA TAHSEBENNELLEZİNE KUTİLU Fİ SEBİLİLLAHİ EMVATE BEL AHYAUN inde rabbihim yurzekun

( Ve kesinlikle o ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLERİ ÖLÜLER SANMAYIN. BİLAKİS DİRİDİRLER, Rab’lerinin indinde rızıklanırlar. )

3/170 Ferihine bima atahumullahu min fadlihi ve YESTEBŞİRUNE billezine lem yelhaku bihim min halfihim en la havfun aleyhim ve la hum yahzenun

( Allah’ ın onlara üstünlüğünden lütfundan verdiklerinden dolayı sevinirler. O arkalarında kalıp onlara katılamamış olanlara, üzerlerine korku olmadığını, hüzünlenmeyeceklerini MÜJDELEMEYİ İSTERLER. )

3/171 Yestebşirune bi ni'metin minellahi ve fadlin ve ennellahe la yudiy'u ecral mu'minin

( Allah’tan nimeti, O’nun üstünlüğünü lütfunu müjdelemeyi isterler. Kesinlikle Allah inananların ödülünü yitirmez. )

Mu'min suresinin 39. ayetinde de dünya hayatının sadece geçici meta / madde olduğu, esas kalıcı olanın ise ahiret olduğu bildirilmektedir.

40/39 Ya kavmi innema hazihil hayatud dunya meta'un ve innel ahirate hiye darul karar

( Ey kavmim, bu dünya hayatı kesinlikle faydadır. Kesinlikle ahiret, durak yurdu odur. )

Hadid suresinin 20. ayetinde dünya hayatının gerçek yüzü net olarak tanımlanmakta ve 21. ayetinde ise selâmetin ahireti / cenneti arzulamakta olduğu bildirilmektedir.

57/20 İ'lemu ennemel hayatud dunya le'ibun ve lehvun ve zinetun ve tefahurun beynekum ve tekasurun fil emvali vel evladi ke meseli ğaysin a'cebel kuffare nebatuhu summe yekunu hutamen ve fil ahireti azabun şeduydun ve mağfiretun min allahi ve ridvanun ve mel hayatud dunya illa meta'ul ğurur

( Bilin ki o dünya hayatı kesinlikle oyundur, eğlencedir, süstür, aranızda övünmedir, mallardan ve çocuklardan çoğaltmadır. Bitirip yetiştirdiği, ekincilerin hoşuna giden yağmur misali gibidir. Sonra kırpılmış parça olur. Ahirette şiddetli azap, Allah’tan af ve rıza vardır. Dünya hayatı aldatıcı fayda haricindeki değildir. )

57/21 Sabiku ila mağfiretin min rabbikum ve cennetin arduha ke ardis semai vel ardi u'iddet lillezine amenu billahi ve rusulihi zalike fadlullahi yu'tihi men yeşa'u vallahu zul fadlil azim

( Rab’binizden affa, Allah’a  ve O’nun resullerine inananlar için yayılıp düzenlenmiş, genişliği yerin ve göğün genişliği gibi olan cennete ilerleyin. Bu Allah' ın üstünlüğüdür, lütfudur. Onu dilediği kimseye verir. Allah büyük üstünlük, lütuf sahibidir. )

Dolayısıyla insan, düşük frekanslı kaba maddeye bağlılığını ve tutkusunu azalttığı oranda frekansını yükseltmekte, gerçek yaşamı sezmeye, hissetmeye başlamakta ve sonsuz huzurun hakim olduğu süptil hale doğru yönelmektedir.





11 Mart 2022 Cuma

Şeytanların kardeşleri ... "Musrif"ler ve "Mubezzir"ler

Türlü hile ve tuzaklar ile kitleleri tahakküm altına almış ve onları fakirleştirmek ve aciz bırakmak suretiyle iktidarını daim kılmayı hedef edinmiş şeytanların en öne çıkan özelliklerinden biri olan "Savurganlık" sendromu Kur'an ayetlerinde "Musrif" ve "Mubezzir" kelimeleriyle ifade edilmektedir.

"Musrif" ( İsraf eden, Savurgan ) kelimesi "Sarf" ( Harcamak, İsraf Etmek, Sarfetmek ) kökünden, "Mubezzir" ( Savurgan ) kelimesi ise "Bezr" ( Savurganlık yapmak, İsraf etmek ) kökünden türemiştir. 

Allahu Teala'nın bahşettiği nimetleri bencilce ve hesapsızca tüketme eylemi olan "Savurganlık", özünde negatif şeytani frekansları barındıran bir hastalıktır. Bu hastalığın türevlerinden biri de  ihtiyaç dışı müsrifçe satın alma obsesyonunu tanımlayan "Onyomani*" ( Satın alma obsesyonu ) sendromudur. 

* Onio ( Satılık olma ) + mania ( saplantılı istek )

Kur'an ayetlerinde yer alan "Fi kulubihim merad" ( Kalplerindeki hastalık ) ifadesi, dünyevi, nefsani, şeytani frekansları tanımlayan ve "Savurganlık" kavramını da içeren çok anlamlı ve çok geniş kapsamlı bir ifadedir. 

"Musrif" ve "Mubezzir" kelimelerinin yer aldığı bazı ayetler şöyledir.

7/31 Ya beni ademe huzu zinetekum inde kulli mescidin ve kulu veşrabu ve la tusrifu innehu la yuhibbul MUSRİFİN

( Ey Ademoğulları, her mescid içinde süslerinizi alın. Yiyin ve için ve fakat israf etmeyin. Kesinlikle O İSRAF EDENLERİ sevmez.  )

26/151 Ve la tutiy'u emral MUSRİFİN

( Ve MÜSRİFLERİN emrine itaat etmeyin. )

26/152 Ellezine yufsidune fil erdi ve la yuslihun

( Onlar yerde bozgun yaparlar ve iyileştirmezler. )

44/31 Min FİR'AVN innehu kane aliyen minel MUSRİFİN

( FİRAVUNDAN. Kesinlikle o ululanan MÜSRİFLERDENDİ. )

Aşağıdaki ayette "Mübezzir"ler, "Şeytanların kardeşleri" olarak nitelendirilmektedir.

17/26 Ve ati zel kurba hakkahu vel miskine vebnes sebili ve LA TUBEZZİR TEBZİRA

( Ve yakınlara, yoksullara, yolda kalmışlara haklarını ver. Fakat SAVURGANLIK EDİP SAVURMA. )

17/27 İnnel MUBEZZİRİNE kanu İHVANEŞ ŞEYATİN ve kaneş şeytanu li rabbihi kefura

( Kesinlikle SAVURGANLAR ŞEYTANLARIN KARDEŞLERİ olurlar. Şeytan Rab’bini inkar edendir. )

7 Mart 2022 Pazartesi

Madde azabı

"Ruh" kelimesi "Rih" ( Rüzgar ) kökünden türemiş bir kelime olup, tıpkı rüzgar gibi, etkisi hissedilen ancak maddi olmayan olgu anlamını barındırmaktadır. Ruh aleminin ve Madde aleminin ( plan ) birbirlerinden ayrı oldukları, her iki alemin de asli tesirlerle idare edildikleri, Madde aleminin işlevinin Ruhların tekamül süreçlerine katkı sağlamak ve ruhlara geçici bir tekamül platformu sunmak olduğuna evvelki bölümlerde değinilmişti.

Ruh ile Madde'nin etkileşimi "İdrakli Maddi Varlık"'ın yani kaba madde planında "Bedenlenmiş" halde var olan "İnsan"ın yani "Nefs"in ortaya çıkmasına vesile olmaktadır.

"Madde" kelimesi ise özünde "Yardım, Fayda, Yayma, Serilme, Uzatma" gibi anlamları barındırmaktadır. "Meded" ( Yardım, Fayda ), "Medde / Yemudd" ( Yardım Etmek ), "İmdad" ( Yardım ) kelimeleri de hep "Medde" kökünden türemiş kelimelerdir. "Medde" ve "Madde" kelimelerinin fonetik yapısı, "Debbe" ( Hareket etmek, Debelenmek ) ve "Dabbe" ( Hareket eden, Debelenen ) kelimelerininkiyle benzerlik taşımaktadır.

"Madde", niteliği itibarı ile düşük frekanslı bir olgudur. Zira düşük frekans, yüksek yoğunluğa ve buna bağlı olarak da somut, katı ve kaba haldeki olguların tezahürüne vasıta olmaktadır. Yüksek frekans ise incelmeye, seyrelmeye ve süptil haldeki olguların tezahürüne vasıta olmaktadır. Bu noktada yüksek frekanslı süptil olgu ifadesi ruhu değil, ruhun farklı madde hallerini ( kaba, yarı süptil, süptil ) kapsayan madde alemi kainattaki en üst seviye temsilcisi olan süptil Öz Varlığı tanımlamaktadır. Zira ruh konusu insan algısından münezzehdir. Ruh, maddeye tesir iletmek ve maddeyi kullanmak suretiyle tekâmül sürecinde ilerler. Dolayısıyla madde, ruh için bir tekâmül vasıtası, aracıdır.

Ancak Madde, Ruh için bir tekamül vasıtası olduğu gibi gerçek bir sınav vasıtasıdır da... Zira maddi frekanslara kapılarak "bir tekâmül aracı olan maddeyi amaç edinen ve şeytanlaşan ruhlar" ergeç maddenin gercek yüzü olan "azap" ile karşılaşırlar. Bu nedenledir ki her idrakli varlığın nihai hedefi maddi, dünyevi ve nefsani frekansların ( şeytani frekanslar ) tesirinden sıyrılarak özünü yani önce Öz Varlığını akabinde de Ruhunu keşfedebilmek, idrak edebilmektir.

Madde planına ve maddi olgulara çok sıkı bağlanmış olan ruhlarda en öne çıkan duygular hırs, kıskançlık, kin, endişe, şüphe, vesvese, kaybetme korkusu gibi duygulardır. Madde ( para, mal vb. ) biriktirmek ve maddi çoklukla tatmin olmaya çalışan insanlar sürekli olarak bu anılan duygu frekanslarının baskısı altındadırlar. Bu durum da onları, farkedemedikleri sürekli bir azap halinde tutmaktadır. Farkedilemeyen bu azap halinin dışa yansıması ise kibirli söylemler ve eylemlerdir.

Ayetlerde de geçen Arapça "Meta" kelimesi de "Fayda, Madde" anlamlarını içermekte ve batı dillerindeki "Matter" ( Madde, Fayda ) ve "Material" ( Maddi, Fayda veren ) kelimeleriyle ortak kökeni yansıtmaktadır. Kaba madde planı dünyadaki maddesel aldanma hususu aşağıdaki ayetlerde şöyle ifade edilmektedir.

3/185 Kulli nefsin zaikatul mevt ve innema tuveffevne ucurakum yevmel kiyameh fe men zuhziha anin nari ve udhilel cennete fe kad faz ve mel hayatud dunya illa metaul ğurur

( Tüm nefisler ölümü tadar. Ve ayağa kalkış gününde ödülleriniz kesinlikle size vefa edilir. Kim ateşten uzaklaştırılıp, cennete sokulursa kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı madde, fayda haricindeki değildir. )

13/26 Allahu yebsutur rizka li men yeşau ve yakdir ve ferihu bil hayatid dunya ve mel hayatud dunya fil ahirati illa meta

( Allah, rızkı dilediği kimseye genişletir ve daraltır. Dünya hayatıyla ferahlayıp sevinirler. Oysa dünya hayatı ahiretin yanında fayda haricindeki değildir. )

İnsanın, maddenin azap kaynağı olduğunu, döngü sonunda kalbindeki mühürün, gözündeki perdenin ve kulağındaki ağırlıkların kaldırılması vesilesiyle idrak ettiği ve hem döngü sonunda hem de ahirette ( reenkarnasyon süreçlerinde ) azabı deneyimlediği ayetlerde şöyle bildirilmektedir.

Tevbe suresinin 35. ayetinde, kaba madde planında birktirilen ve zenginleme vasıtası olan maddenin ( para, mal vb. ) esasen azabı çoklamaktan, azap vesilesi biriktirmekten başka bir anlamı olmadığı teşbihi anlatımla bildirilmektedir. Kur'an'da yer alan "Cehennem", "Ateş", "Kaynar su" vb. gibi ifadeler esasen ruhsal sıkıntı ve ıstırabı temsil eden "Azap" kavramının sembolik tezahürleridir.

9/35 Yevme yuhma aleyha fi nari cehenneme fe tukva biha cibahuhum ve cunubuhum ve zuhuruhum haza ma keneztum li enfusikum fe zuku ma kuntum teknizun

( O gün onların üzerlerinde cehennem ateşi kızdırılır da onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanır. İşte bunlar o nefisleriniz için biriktirip haznettikleriniz. Haydi, o haznetmiş olduklarınızı tadın. )

Mearic suresinin 11. ayetinde ise maddenin esasen azap vasıtası olduğunu ve maddeden kurtulmanın azaptan kurtulmak anlamına geldiğini döngü sonunda idrak eden gafil müşriklerin durumları bildirilmektedir. 

70/11 Yubassarunehum yeveddul mucrimu lev yeftediy min azabi yevmeizin bi benihi
( Onlar birbirlerine gösterilirler. Suçlu o gün, oğullarını fidye vererek azaptan kurtulmayı arzular. )

70/12 Ve sahibetihi ve ehiyhi
( Ve eşini arkadaşını ve kardeşini. )

70/13 Ve fasiletihilletiy tu'viyhi
( Ve onu barındırıp yetiştiren ailesini. )

70/14 Ve men fil ardi cemian summe yuncihi
( Ve yerde kim varsa topluca ki sonra kendini kurtarabilsin. )

"Azap" kavramı ayetlerde muhtelif sıfat tamlamalarıyla desteklenmiştir. Toplam 24 adet olan bu farklı sıfat tamlamaları ayetlerde toplam 62 kere tekrar edilmektedir. Şöyle ki;

Azabel huld ( Ebedi azap ) ( 2 )
Azabel ahirah ( Ahiret azabı ) ( 1 )
Azabel cehim ( Cehennem azabı ) ( 3 )
Azabel hizy ( Zillet azabı ) ( 2 )
Azaben nar ( Ateş azabı ) ( 7 )
Azabes semum ( İçe işleyen zehir azabı ) ( 1 )
Azabes seir ( Ateş azabı ) ( 1 )
Azabin min riczin elim ( Elim pislik azabı ) ( 2 )
Azabel harik ( Yakıcı azab ) ( 4 )
Azabel huni ( Alçaltıcı azap ) ( 2 ) 
Azabin elim ( Elim azap ) ( 4 )
Azabi ekber ( En büyük azap ) ( 1 )
Azabun muhin ( Alçaltıcı hakir eden azap ) ( 12 )
Azabeş şedid ( Şiddetli azap ) ( 7 )
Azabin azim ( Büyük azap ) ( 1 )
Azabi nukra ( Kötü azap ) ( 1 )
Azaben kebira ( Büyük azap ) ( 1 )
Azaben sa'aden ( Yükselen azap ) ( 1 )
Azaben kariben ( Yakın azap ) ( 1 )
Azabin mukim ( Daimi azap ) ( 4 )
Azabin gayri merdud ( Geri çevrilemez azap ) ( 1 )
Azabin galiz ( Sert azap ) ( 1 )
Azabin vasib ( Sürekli azap ) ( 1 )
Azabin mustekirr ( Kararlı azap, Kalıcı azap ) ( 1)






























6 Mart 2022 Pazar

Günlük COVID-19 Tablosu'ndaki değişim?!

02.03.2022* tarihinde maske zorunluluğu ve HES kodu uygulaması kaldırılmış olup, anılan durum değişimi tarihi, değişimlerin nümerik sembolü olan 11 sayısı ile yine uyum! arzetmektedir. Tüm Coronavirus pandemisi sürecinde olduğu gibi...

* 2+3+2+2+2 = 11 

Ancak dikkat çekici bir başka durum ise yukarıda belirtilen kararın duyurulduğu 2 Mart tarihinden itibaren günlük "Vaka" ve "Vefat" sayılarının, sanki bu kararı bekliyormuşcasına ani bir düşüş sergilemesidir. Bu durum da diğer bir çok benzeri gibi, yaşanılan olayların evvelce hazırlanmış "planların" uygulaması olduğu düşüncesini uyandırabilmektedir.


Ayrıca tüm pandemi süreci boyunca "Korkutan Vaka Artışı" manşetleri vasıtasıyla toplumda korku* frekansının yayılmasına ve toplumun istenen "modda" tutulmasına vasıta olan basının da manşetlerini değiştirdiği görülmektedir. ( * Korku frekansı doğrudan immün sistemi ( bağışıklık sistemini ) olumsuz etkileyen ve kitlesel sağlık vakalarında bireylerin özellikle uzak tutulması gereken bir olgudur. )




 



Savaş ve 11 sayısı devam...

"Pandemi senaryosundaki" 11'lerin şimdi de "Savaş senaryosu" ile gündeme getirildiklerine evvelce "Ritüellerin sayısı 11 "Savaş" ile yine sahnede..." başlıklı bölümde değinilmişti. Bugün basında yer alan bir başka haber bu durumu doğrular niteliktedir. 


Savaşın 11. gününe kadar geçen zamanda 38 ( 3+8 = 11 ) çocuğun öldüğüne ilişkin haber yayımlanıyor!

25.02.2022 tarihindeki basın haberlerinde de savaştaki ilk ölüm sayısının 137 ( 1+3+7 = 11 ) olduğu yer alıyordu.

1 Mart 2022 Salı

Kadim bir yönetim şekli ... Kleptokrasi

Bilindiği üzere "Kleptomani",  "kişinin hırsızlık yapmaktan zevk alması ve obsesif şekilde bu eylemi sürdürmesi " olarak tanımlanan psikolojik bir sendrom bir hastalıktır. Bu sendromdan muzdarip kişiler de "Kleptoman" olarak anılmaktadırlar.

Grek kökenli bir kelime olan "Kleptomani", "Kleptes" ( Hırsız ) ve "Mania" ( Neşe, Zevk, Coşku, İstek, Obsesyon ) kelimelerinden oluşmaktadır. Yani bu kelime "Obsesif hırsızlık coşkusu" olarak da tanımlanabilir.

Yalancılık ve zulmü de içinde barındıran "Kleptomani" sendromu, Kur'an ayetlerindeki "Fi kulubihim merad" ( Kalplerinde hastalık olanlar ) ifadesinin geniş kapsamı içinde yer alan olgulardandır.

2/10 Fi kulubihim meradun fe zadehumullahu merada ve lehum azabun elimun bima kanu yekzibun

( Kalplerinde hastalık vardır. Böylece Allah onlara hastalığı artırır ve yalanlamış olduklarından dolayı elim azap onlaradır. )

"Kleptokrasi" kelimesi ise "Kleptoman"ların daha doğrusu "Kleptokrat"ların hakimiyetindeki yönetim rejimini tanımlamaktadır. Kaynaklarda bu kelimenin biraz  daha geniş tanımı şöyledir.

"Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal veya dini grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca hırsızlar rejimi anlamına gelir."

Vikipedi


Kur'an ayetlerinde, "Hırsızlık" konusu, "Malların haksızca yenmesi", "Hakimlere fidye ( rüşvet ) verilmesi", "Muktedirlerin halkı soyması" ve "Hırsıza uygulanacak müeyyide" kavramlarıyla bildirilmektedir.  

2/188 Ve la te'kulu emvalekum beynekum bil batili ve tudlu biha ilel hukkami li te'kulu ferikan min emvalin nasi bil ismi ve entum ta'lemun

( Ve mallarınızı aranızda batıl ile boşuna yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, sizler bile bile günah ile yemek için onlarla hakimlere fidye vermeyin. )

9/34 Ya eyyuhellezine amenu inne kesiran minel ahbari ver ruhbani le ye'kulune emvalen nasi bil batili ve yesuddune an sebilillah vellezine yeknizunez zehebe vel fiddate ve la yunfikuneha fi sebilillahi fe beşşirhum bi azabin elim

( Ey o inananlar, kesinlikle bilginlerin ve rahiplerin bir çoğu insanların mallarını batıl için yerler ve Allah yolundan döndürürler. O, altın ve gümüşü haznedip, onları Allah yolunda harcamayanlar, onları elim azap ile müjdele. )

5/38 Ves sariku ves sarikatu faktau* eydiyehuma cezaen bima keseba nekalen minellah vallahu azizun hakim

( Ve hırsızlık eden erkeğin ve kadının, o kazandıklarına karşılık, Allah’tan şiddetli ibret azabı olarak artık ellerini kesip ayırın*. Allah yücedir hakimdir. )

Ayetteki "Aktau eydiyehum" ( Ellerini kesip ayırın ) ifadesinin çoklu anlamlarından birinin de "hırsızı, hırsızlık yapamayacağı bir hale getirin" anlamı olması kuvvetle muhtemeldir.

Yüce Rab'bimizin, tüm dünya toplumlarını kleptomanların şerrinden koruması niyaz edilir.