31 Ağustos 2016 Çarşamba

Zikir

Zikir kelimesi "Hatırlama, Anma" anlamına gelmektedir. Zikr kelimesi Kur'an'da "Allah'ı hatırlamak" cümlesi içinde yer almaktadır. Halk arasında zikir kelimesinin çağrıştırdığı olgu tekkelerde, dergahlarda yapılmakta olan zikir seanslarıdır. Oysa ki Allahü Teala insanın, kendisini, yaşantısının her anında, her vesilede şükranla hatırlamasını, zikretmesini istemektedir. Bir başka deyişle, inancın ve ibadetin özünün zikir seansı olmadığını vurgulamaktadır.
 
"Vezkürallahe kesiran" ( Ve Allah'ı çokça hatırlayın ) cümlesi Kur'an'da 10 kere tekrarlanmaktadır.

Al'i İmran 3/41 - Kale rabbic'al lı ayeh kale ayetüke en la tükellimen nase selasete eyyamin illa ramza vezkür rabbeke kesıran ve sebbıh bil aşiyyi vel ibkar ( "Rabb' im bana ayet oluştur." dedi. "Senin ayetin, işaret haricinde, insanlara üç gün kelam edemeyip söz söyleyememendir. Rabb' ini çokça hatırla, akşamları ve sabahları O' nu övgü sözleri ile öv." dedi. )

Enfal 8/45 - Ya eyyühellezine amenu iza lekıytüm fieten fesbütu vezkürullahe kesıran lealleküm tüflihun ( Ey o inananlar, topluluk ile karşılaştığınızda sebat edin ve Allah' ı çokça hatırlayın. Umulur ki iflah olursunuz. )
 
Taha 20/34 - Ve nezkürake kesıra ( Ve seni çokça hatırlayalım. )

Hacc 22/40 - Ellezine uhricu min diyarihim bi ğayri hakkın illa en yekulu rabbünellah ve lev la def'ullahin nase ba'dahüm bi ba'dıl le hüddimet savamiu ve biyeun ve salevatün ve mesacidü yüzkeru fıhesmüllahi kesıra ve le yensurannellahü men yensuruh innellahe le kaviyyün azız (  Onlar sadece "Rabb' imiz ancak Allah' tır." dediler diye gerçek dışı olarak yurtlarından çıkarıldılar. Şayet Allah insanları birbirleriyle savmasaydı manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah' ın isminin çokça hatırlandığı mescidler yıkılır ezilirdi. Kesinlikle Allah kendisine yardım etmiş olanlara yardım eder. Kesinlikle Allah kuvvetlidir yücedir. )

Şuara 26/227 - İllellezine amenu ve amilus salihati ve zekerullahe kesıran ventesaru min ba'di ma zulimu ve se ya'lemüllezıne zalemu eyye münkalebin yenkalibun ( O inananlar, iyilikler yapanlar, Allah' ı çokça hatırlayanlar ve zulmedilmeleri sonrasında yardım alanlar, öclerini alanlar hariç. O zulmedenler hangi geri dönüşe döndürüleceklerini bilecekler. )

Ahzab 33/21 - Lekad kane leküm fı rasulillahi üsvetün hasenetün li men kane yercüllahe vel yevmel ahıra ve zekerallahe kesıra ( Allah' ı ve sonraki günü ümit edenler ve Allah' ı çokça hatırlayanlar için, Allah' ın resulü hakkındaki size güzel örnek olmuştur. )

Ahzab 33/35 - İnnel müslimıne vel müslimati vel mü'minıne vel mü'minati vel kanitıne vel kanitati ves sadikıne ves sadikati ves sabirıne ves sabirati vel haşiıne vel haşiati vel mütesaddikıne vel mütesaddikati ves saimıne ves saimati vel hafizıne fürucehüm vel hafizate vez zakirınellahe kesıran vez zakirati eaddellahü lehüm mağfiraten ve ecran azıma ( Kesinlikle teslim olan erkekler, teslim olan kadınlar, inanan erkekler, inanan kadınlar, saygılı durup itaat eden erkekler, saygılı durup itaat eden kadınlar, doğru erkekler, doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, alçakgönüllü, saygı ve sevgi dolu korku duyan ürperen, ürken erkekler, saygı ve sevgi dolu korku duyan, ürperen, ürken kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ayıplarını koruyan erkekler, ayıplarını koruyan kadınlar, Allah' ı çokça hatırlayan erkekler ve hatırlayan kadınlar, Allah onlara af ve büyük ödül hazırladı. )

Ahzab 33/41 - Ya eyyühellezine amenüzkürullahe zikran kesıra ( Ey o inananlar, Allah' ı çokça hatırlamalarla hatırlayın. )

Cuma 62/10 - Fe iza kudıyetis salatü fenteşiru fil ardı vebteğu min fadlillahi vezkürullahe kesiren le'alleküm tüflihun ( Böylece dua yapıldığında, yerde dağılın. Allah' ın üstünlüğünü, lütfunu arayın. Allah' ı çokça hatırlayın. Umulur ki iflah olursunuz. )
 
Allahü Teala tekrar adedinin 10 olmasını Ahzab 33/35 kodlu ayetinde bu cümleyi 2 kere kullanarak sağlamıştır. Bir başka deyişle tekrar adedini 10' a tamamlamıştır. *
 
* Kur'an' da 10'a tamamlama uygulaması Bakara 2/196 ve 7/142 kodlu ayetlerde yer almaktadır.
 
Bakara 2/196 - Ve etimmül hacce vel umrate lillah fe in uhsırtüm fe mesteysera minel hedy ve la tahliku ruuseküm hatta yebluğal hedyü mehılleh fe men kane minküm merıdan ev bihı ezen min ra'sihı fe fidyetün min sıyamin ev sadekatin ev nüsük fe iza emintüm fe men temettea bil umrati ilel hacci fe mesteysera minel hedy fe men lem yecid fe sıyamü selaseti eyyamin fil hacci ve seb'atin iza raca'tüm tilke aşeratün kamileh zalike li men lem yekün ehlühu hadıril mescidil haram vettekullahe va'lemu ennellahe şedıdül ıkab ( Ve haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer zorluğa düşüp hasret bırakılırsanız, hediyeden gönderin. Hediye yerine ulaşana kadar başlarınızı traş etmeyin. Sizlerden kim hasta olursa veya ona başından eziyet olursa, oruçtan, sadakadan veya ibadetten fidye verin. Emin olduğunuzda, umre ve hacca kadar kim faydalanırsa hediyeden gönderin. Kim bulamazsa, hac içinde üç gün ve döndüklerinde de yedi kez oruç tutsun. Bunlar ona tamamlanırlar. Bunlar, o aileleri, aşireti Mescid-i Haram’ da oturmayanlar içindir. Allah’ tan sakının ve bilin ki kesinlikle Allah’ ın azabı şiddetlidir. ) 
 
A'raf 7/142 - Ve vaadna musa selasıne leyleten ve etmemnaha bi aşrin fe temme mıkatü rabbihı erbeıne leyleh ve kale musa li ehıyhi harunahlüfnı fı kavmı ve aslıh ve la tettebı' sebılel müfsidın ( Ve Musa'ya otuz gece vaad ettik ve onu on ile tamamladık. Böylece Rabb' inin zamanı kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmim içinde halefim ol. İyileştir ve bozguncuların yoluna tabi olma." dedi. )
 
 
 

Fıtrat ( Yoktan Yaratış )

Kur'an'da son derece önem arzeden bir kelime olan "Fıtrat" kelimesi "Yoktan Yaratış" anlamına gelmektedir. Bu kelime Kur'an'da, sadece "Yaratış" anlamına gelen "Halak" kelimesinden ayrı bir şekilde ifade edilmektedir. Zira "yoktan yaratma" özelliği sadece Allah'a mahsustur. İnsan da ürettiği maddi unsurlar için "yaratmak" kelimesini kullanıyor olsa da yapmış olduğu sadece "yoktan yaratılmış" olanın Allah'ın zaten bildiği insanın yeni öğrendiği dönüştürmek, değiştirmektir.

"Fıtrat"kelimesi Kur'an'da 15 kere tekrarlanır ki bu sayının nümerolojik değeri de ( 1+5 = 6 ) ilahi mühür olan 6 rakamını verir.
 


 
 

30 Ağustos 2016 Salı

Kurtuluş ( Fevz - Necat )

Özünde ruhsal bir varlık olan ve sınav amaçlı olarak madde deneyimi yaşayan İnsan için ebedi kurtuluş, Dünya hayatında deneyimleyeceği sorunlar ( zulüm, kötülük, zorluk, sıkıntı vb. ) karşısında göstereceği sabır, Allah yolundaki sebatkarlık, takva ( sakınma ), inanç ve Allah'a olan sevgisi sayesinde tekrar ait olduğu "kurtuluş yurduna" yani cennete dönüş safhasına erişmesidir.
 
Allahü Teala ayetlerinde bu hususu "Kurtuluş" anlamına gelen Fevz, Necat ve Selamet kelimeleriyle açıklamaktadır. Anılan kelimelerin Kur'andaki frekansları da ilahi mühür olan 6, 7 ve 10 rakamlarının tezahürü niteliğindedir.

Kur'anda; Fevz / Faze / Mefazi 28 (  2+8 = 10* kere, Necat / Necca 66 kere tekrarlanmaktadır. ( Bu kelimelerin frekans tabloları en aşağıda yer almaktadır. )( * 66 sayısı Allah kelimesini oluşturan Arapça harflerin ebced değeridir. )

Nisa 4/13 - Tilke hududüllah ve men yütııllahe ve rasulehu yudhılhü cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ve zalikel fevzül azım ( Bunlar Allah’ ın hudutlarıdır. Kim Allah’ a ve onun resulüne itaat ederse, onu içinde ebedi olacağı, altlarından nehirler akan bahçelere sokar. İşte bu büyük kurtuluştur.. )

Maide 5/119 - Kalellahü haza yevmü yenfeus sadikıne sıdkuhüm lehüm cennatün tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ebeda radıyellahü anhüm ve radu anh zalikel fevzül azım ( Allah "Bu, doğrulara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlara altlarından nehirler akan, içinde ebediyen ebedi olacakları bahçeler vardır." dedi. Allah onlardan razı olmuş ve onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bu büyük kurtuluştur. )

Tevbe 9/72 - Veadellahül mü'minıne vel mü'minati cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ve mesakine teyyibeten fı cennati adn ve rıdvanüm min allahi ekber zalike hüvel fevzül azım ( Allah, inanan erkeklere ve inanan kadınlara, içinde ebedi olacakları, altlarından nehirler akan bahçeler ve ikamet bahçelerinde temiz meskenler vaad etmiştir. Allah' tan rıza, hoşnutluk daha büyüktür. İşte bu, o büyük kurtuluştur. )
 
Tevbe 9/89 - Eaddellahü lehüm cennati tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha zalikel fevzül azım ( Allah onlara, içinde ebedi olacakları, altlarından nehirler akan bahçeler hazırladı. Bu büyük kurtuluştur. )

Tevbe 9/100 - Ves sabikunel evvelune minel mühacirıne vel ensari vellezinettebeuhüm bi ıhsanir radıyallahü anhüm ve radu anhü ve eadde lehüm cennatin tecrı tahtehel enharu halidıne fıha ebeda zalikel fevzül azım ( Ve muhacirlerden ve yardımcılardan evvelden geçenler ve onlara iyilikle tabi olanlar, Allah onlardan razı, hoşnut oldu. Onlar da O’ndan razı, hoşnut oldular. Onlara altlarından nehirler akan, içinde ebediyen ebedi olacakları bahçeler hazırladı. Bu büyük kurtuluştur. )

Yunus 10/63 - Ellezine amenu ve kanu yettekun ( O inananlar ve sakınmış olanlar. )

Yunus 10/64 - Lehümül büşra fil hayated dünya ve fil ahırah la tebdıle li kelimatillah zalike hüvel fevzül azım ( Dünya hayatında ve ahirette müjdeler onlaradır. Allah' ın kelimelerinde değişiklik yoktur. İşte bu, o büyük kurtuluştur. )

Ahzab 33/71 - Yuslıh leküm a'maleküm ve yağfir leküm zünubeküm ve men yütııllahe ve rasulehu fe kad faze fevzen azıma ( Size yaptıklarınızı, çalışmalarınızı iyileştirsin ve size günahlarınızdan af eylesin. Kim Allah' a ve O’nun resulüne itaat ederse artık büyük kurtuluş ile kurtulmuştur. )

Saff 61/11 - Tu'minune billahi ve resulihi ve tücahidune fi sebilillahi bi emvaliküm ve enfüsiküm zaliküm hayrun leküm in küntüm ta'lemun ( Allah' a ve O’nun resulüne inanırsınız, Allah yolunda mallarınız ve nefislerinizle cihad edersiniz. Eğer bilenlerseniz, bu size daha hayırlıdır. )

Saff 61/12 - Yağfir leküm zünubeküm ve yüdhılküm cennatin tecri min tahtihel enharu ve mesakine tayyibeten fi cennati adnin zalikel fevzül azim ( Size günahlarınızı af eyler. Sizi altlarından nehirler akan bahçelere ve ikamet bahçeleri içindeki temiz meskenlere sokar. Bu büyük kurtuluştur. )

Buruc 85/11 - İnnellezine amenu ve amilus salihati lehüm cennatün tecri min tahtihel enharü zalikel fevzül kebir ( Kesinlikle o inananlar ve iyilikler yapanlar, altlarından nehirler akan bahçeler onlaradır. Bu büyük kurtuluştur. )

Mü'min 40/41 - Ve ya kavmi ma lı ed'uküm ilen necati ve ted'unenı ilen nar ( Ve ey kavmim, neden ben sizi kurtuluşa çağırırken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz? )

En'am 6/127 - Lehüm darus selami ınde rabbihim ve hüve veliyyühüm bima kanu ya'melun (  Onlara Rabb' leri indinde selamet, kurtuluş yurdu vardır. Yapmış olduklarından dolayı O onların dostudur. )

Yunus 10/25 - Vallahü yed'u ila daris selam ve yehdı men yeşaü ila sıratın müstekım ( Ve Allah selamet, kurtuluş yurduna çağırır ve dilediği kimseyi doğru yola yönlendirir. )











 

Başlangıç ve sonrası

Allah’ ın ruhundan üfleyerek yarattığı ve cennetine yerleştirdiği İnsan, içinde bulunduğu cennette ( Yedinci frekans ) zaten ebediyken, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmazken ve kendisinden tek beklenen Allah’a şükretmek ve O’nu övmek iken Şeytan insanın bu gerçeği algılamasını engellemiştir. Şeytan gerçeği batıl ile öreterek ve batılı gerçek gibi göstererek tam aksi yönde telkinde bulunmuş ve onu, Allah tarafından haksızlığa uğramış, aşağılanmış ve değersizleştirilmiş olduğuna ikna etmiştir. Şeytan, kendi buyruklarına uyması ve kendisine hizmet etmesi karşılığında gerçeği, gerçek yaşamı, bilgiyi, gücü, iktidarı, zenginliği ve aydınlığı İnsana vereceğini beyan ederek onu aldatmıştır.
 
Bir cin olan Şeytan ve ona aldanan İnsan, cennetten ( 7. frekans – singularite ve mutlak huzur boyutu ) kovulmuş ve frekanslar arası geçiş yaparak Dünya’ ya ( 1. frekans – dualite ve mutlak sorun boyutu ) inmişlerdir. İşte içinde bulunulan süreç İnsan ve Şeytan'ın mücadele sürecidir. Ancak insanların büyük çoğunluğu, maalesef Şeytan'ın aldatmasına kapılmış olup, diğer insanlara zulmetmekte ve Dünyayı cehenneme çevirmektedirler.
 
Bu süreci Kur'an ayetleri aşağıdaki gibi açıklamaktadır.

2/29 O size yerde olanları topluca yaratandır. Sonra göğe seviyelendi ve onu yedi gök olarak düzenleyip seviyelendirdi. O herşeyi bilendir.

2/30 Ve zamanında Rabb' in meleklere "Kesinlikle ben yerde halife oluşturacağım." dedi. "Biz seni övgünle överken ve seni kutsarken orada bozgunculuk yapan, kan ve gözyaşı döken birini mi oluşturacaksın?" dediler. "Kesinlikle ben sizin bilmediğinizi bilirim." dedi.

2/31 Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi. "O halde, eğer doğrular iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin." dedi.

2/32 "Yücesin sen. O bize öğrettiğinin haricinde bize ilim yoktur. Kesinlikle sen bilensin hakimsin." dediler.

2/33 "Ey Adem, onları onlara isimleri ile haber ver." dedi. Böylece onlara onları isimleri ile haber verdiğinde "Size göklerin ve yerin bilinmezliğini, yokluğunu kesinlikle ben bilirim demedim mi? O açıkladığınızı ve o gizlemiş olduğunuzu da bilirim." dedi. 

2/34 Ve zamanında meleklere "Adem için yere kapanın." dedik. Böylece İblis haricinde yere kapandılar. O diretti ve kibirlendi ve inkarcılardan oldu.

7/12 "Sana emrettiğim zaman, seni yere kapanmaktan ne menetti?" dedi. “Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." dedi.

7/13 "Öyleyse oradan in. Artık sana orada kibirlenmek olmaz. Haydi çık, kesinlikle sen alçaklardansın." dedi.

7/14 "Beni, diriltilecekleri güne kadar gözetip beklet." dedi.

7/15 "Kesinlikle sen gözetilenlerdensin, bekletilenlerdensin." dedi.

7/16 "Öyleyse, beni azdırmandan dolayı, onlara karşı, senin doğru yolunun üstüne oturacağım." dedi.

7/17 "Sonra önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara yeteceğim. Onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın."

7/18 "Yerilmiş kovulmuş olarak oradan çık. Onlardan sana kim tabi olursa, cehennemi sizden topluca, tamamen dolduracağım." dedi. 

2/35 Ve "Ey Adem, sen ve eşin bahçede iskan edin. Oradan arzuladığınızca, her nereden dilerseniz yiyin. İşte şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz." dedik.

7/19 "Ve ey Adem sen ve eşin bahçede iskan edin de dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz." 
 
20/117 Böylece, "Ey Adem, kesinlikle bu senin için ve eşin için düşmandır. O halde, kesinlikle sizi bahçeden çıkarmasın. Yoksa meşakkat içinde bedbaht olursun." dedik.

20/118 "Kesinlikle sana orada acıkmaman ve çıplak olmaman vardır."

20/119 "Ve kesinlikle sen orada susamazsın ve güneşin sıcağında kalmazsın." *
 
*İnsanın dünyevi ihtiyaçlarının cennette olmadığını anlatan ayetler.

20/120 Böylece şeytan ona vesvese verdi. "Ey Adem, seni ebediyet ağacına ve çökmeyen mülke yönelteyim mi?" dedi.

7/20 Şeytan onların, kendilerinden ayıplarını, çirkinliklerini onlara açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi. "Rabb' iniz, ancak iki melek veya ebedi kalıcılardan olursunuz diye size şu ağaç hakkında hüküm verdi." dedi.

7/21 Ve "Kesinlikle ben size nasihat verenlerdenim." diye onlara yemin etti. 

20/121 Ondan yediler de çirkinlikleri, ayıpları onlara göründü. Bahçenin yapraklarından üzerlerine örtüp yamamaya başladılar. Adem Rabb' ine isyan etti de şaşırdı.

7/22 Böylece onları aldatma ile aşağı sarkıttı. Ağacı tadınca, ayıpları, çirkinlikleri onlara açığa çıktı. Bahçenin yapraklarından yamayla üzerlerini örtmeğe başladılar. Rabb' leri onlara seslendi "Ben size o ağaç hakkında hüküm vermedim mi? Ve "Şeytan kesinlikle size apaçık düşmandır" demedim mi?"

2/36 Böylece şeytan onları oradan ayırdı da onları içinde olduklarından çıkardı. "Birbirinize düşman olarak inin. Size yerde belirli zamana kadar durak yeri ve meta vardır." dedik. 

7/23 "Rabb' imiz biz nefsimize zulmettik. Eğer bize af eylemez ve bize merhamet etmezsen kesinlikle hasarlananlardan oluruz." dediler.

7/24 "Birbirinize düşman olarak inin. Size yerde belirli zamana kadar durak yeri ve meta vardır." dedi. 

7/25 "Orada dirileceksiniz. Orada öleceksiniz. Oradan çıkarılacaksınız." dedi. 

7/26 Ey Ademoğulları, size ayıplarınızı, çirkinliklerinizi örtecek elbise ve süslenecek elbise indirdik. Sakınma elbisesi, işte hayırlı olan budur. Bu, Allah' ın ayetlerindendir. Umulur ki hatırlarlar.

7/27 Ey Ademoğulları, Şeytan, ana babanızı, ayıplarını, çirkinliklerini onlara göstermek için onların elbiselerini soyarak onları cennetten çıkardığı gibi sizi de kesinlikle fitnelemesin. Kesinlikle o, o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Kesinlikle biz Şeytanları, inanmayanların dostu kıldık.
 
Ancak, İnsanı aldatan Şeytan'ın süreç sonundaki yani kıyamet ( ayağa kalkış ) günündeki davranışı aşağıdaki ayetlerde açıkça belirtilmektedir.

8/48 Ve Şeytan, onlara çalışmalarını süslü gösterdiği zaman, "Bugün insanlardan size galip gelecek yoktur. Kesinlikle ben size yardımcıyım." dedi. İki topluluk göründüğünde topukları üzerinde döndü ve "Kesinlikle ben sizden beriyim. Kesinlikle ben sizin görmediklerinizi görüyorum ve kesinlikle ben Allah' tan korkarım. Allah azabı şiddetli olandır." dedi.

14/22 Ve iş yerine getirildiğinde Şeytan "Kesinlikle Allah size gerçek vaadi vaad etti. Ben size vaad ettim de size ihtilaf ettim. Benim için sizin üzerinize, sizi çağırmaktan başka delil yoktu. Beni kabul ettiniz. O halde beni kınamayın, nefislerinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim ve siz beni kurtaracak değilsiniz. Kesinlikle ben önceden beni ortak koşmanızı inkar ettim. Kesinlikle zalimlere, elim azap onlaradır." dedi.

59/16 Zamanında insana "İnkar et." diyen Şeytan' ın misali gibidir. Böylece inkar ettiğinde "Kesinlikle ben senden beriyim. Kesinlikle ben alemlerin Rabb' i Allah' tan korkarım." der.







 
 
 
 


 

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Nümeroloji ve Ebced Hesaplama Metodunu Bildiren Ayetler

Nümerolojik hesaplamanın bir sayıyı oluşturan rakamların veya yanyana yazılmış sayıların toplanmaları metodu olduğu evvelce belirtilmişti. Arapçadaki Ebced hesabı da aynı metodolojiyle yapılmaktadır. ( Örnek : "Allah" kelimesini oluşturan harflerin ebced değerleri toplamı 66 sayısını vermektedir. ( Elif ( 1) + Lam ( 30 ) + Lam ( 30 ) + Elif ( 1 ) + He ( 5 ) = 66 )

Allahü Teala bazı ayetlerde nümeroloji / ebced hesabı metodolojisine ilişkin bilgi aktarmaktadır.

A'raf 7/142 - Ve vaadna musa selasıne leyleten ve etmemnaha bi aşrin fe temme mıkatü rabbihı erbeıne leyleh ve kale musa li ehıyhi harunahlüfnı fı kavmı ve aslıh ve la tettebı' sebılel müfsidın ( Ve Musa'ya otuz gece vaad ettik ve onu on ile tamamladık. Böylece Rabb' inin zamanı kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmim içinde halefim ol. İyileştir ve bozguncuların yoluna tabi olma." dedi. )

Ayette 30 + 10 işlemine dikkat çekilmektedir.
 
Kehf 18/25 - Ve lebisu fı kehfihim selase mietin sinıne vazdadu tis'a ( Ve mağaralarının içinde üçyüz sene kaldılar ve dokuz artırdılar. )

Ayette 300 + 9 işlemine dikkat çekilmektedir.



 

28 Ağustos 2016 Pazar

Şirk Unsurları

Arapça kökenli bir kelime olan Şirk "Ortak kılma/koşma" anlamına gelmektedir. Kur'an ilmi itibarıyla Şirk kelimesinin anlamı, dünyevi menfaat ( mal, mülk, şöhret, kibirlenme ) beklentisi ile Allah haricindeki olgulara dini ve ilahi bir yaklaşımla, huşuyla ( sevgi ve korku arası duygu ) tutkuyla bağlanmak, onların üstün olduklarına inanıp onlara itibar ve hizmet etmek, onlar için feragatte bulunmak olarak açıklanabilir.

Şirke konu olan unsurlar ve ilgili bazı ayetler aşağıda yer almaktadır. 
1- İNSANLAR / MELEKLER ( VAZİFELİ VARLIKLAR )
Zuhruf 43/15 - Ve cealu lehu min ıbadihı cüz'a innel insane le kefurun mübın ( Ve O'na kullardan parçalar oluşturdular. Kesinlikle insan apaçık inkar edendir. )
Kehf 18/102 - E fe hasibellezine keferu en yettehızu ıbadı min dunı evliya' inna a'tedna cehenneme lil kafirıne nüzüla ( O inkar edenler, kullarımı benden başka dostlar edineceklerini mi sandılar? Kesinlike biz cehennemi inkarcılar için ağırlama, ikram olarak hazırladık. )
Al'i İmran 3/64 - Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm en la na'büde illellahe ve la nüşrike bihı şey'en ve la yettehıze ba'duna ba'dan erbaben min dunillah fe in tevellev fe kul üşhedu bi enna müslimun ( "Ey kitap sahipleri, bizim ve sizin aranızda aynı, eşit olan kelimeye geliniz. Ancak Allah’ a kulluk edelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Bazılarımız bazılarını Allah’ tan başka Rabler edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse, şahit olarak kesinlikle biz teslim olanlarız deyin." de. ) 
Al'i İmran 3/80 - Ve la ye'müraküm en tettehızül melaikete ve nebiyyıne erbaba e ye'müruküm bil küfri ba'de iz entüm müslimun ( Ve size, melekleri ve habercileri Rabler edinmeyi emretmez. Teslim olanlar olmanızdan sonra, size inkarı mı emreder? )
Tevbe 9/31 - İttehazu ahbarahüm ve ruhbanehüm erbaben min dunillahi vel mesıhabne meryem ve ma ümiru illa li ya'büdu ilahen vahıda la ilahe illa hu sübhanehu an ma yüşrikun (  Onlar, Allah' tan başka bilginlerini ve rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i de kendilerine Rab edindiler. Oysa onlar, tek ilah olan Allah' a kulluk etmeleri haricinde emrolunmamışlardı. O’nun haricinde ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından yücedir. )

Bakara 2/165 - Ve minen nasi men yettehızü min dunillahi endaden yühıbbunehüm ke hubbillah vellezine amenu eşeddü hubben lillah ve lev yerallezıne zalemu iz yeravnel azabe ennel kuvvete lillahi cemıan ve ennellahe şedıdül azab Ve insanlardan kimi Allah’ tan başkasını eşi benzeri olarak edinir. Onları Allah’ ı sevdikleri gibi severler. O inananların Allah için sevgileri daha şiddetlidir. O zülmedenler azabı gördükleri zaman kuvvetin tümüyle Allah için olduğunu keşke anlasalardı. Allah’ ın azabı kesinlikle şiddetlidir. )
 2- CİNLER
Sebe 34/41 - Kalu sübhaneke ente veliyyüna min dunihim bel kanu ya'büdunel cinn ekseruhüm bihim mü'minun ( "Sen yücesin. Sen onlardan başka dostumuzsun. Bilakis cinlere kulluk etmekteydiler. Onların çoğunluğu onlara inanmışlardı." derler. )
3- MAL / MADDE
Saffat 37/95 - Kale e ta'büdune ma tenhıtun ( "O yonttuklarınıza mı kulluk ediyorsunuz?" dedi. )
Fecr 89/19 - Ve te'külunet türase eklen lemmen ( Ve mirası şiddetle, hırsla toplayıp yiyorsunuz. )

Fecr 89/20 - Ve tühıbbunel male hubben cemmen ( Ve malı yığmacasına, toplamacasına sevgiyle seviyorsunuz. ) 



4- HEVESLER / İSTEKLER
Casiye 45/23 - Fe raeyte men ittehaze ilahehu hevahü ve edallehüllahü ala ılmin ve hateme ala sem'ıhı ve kalbihı ve ceale ala besarihı ğışaveh fe men yehdıhi min ba'dillah fe la tezekkerun Heveslerini ilahı edinen kimseyi görmez misin? Allah onu ilim üzerine saptırır. Kulağının ve kalbinin üzerine mühür basar. Gözünün üzerine perde oluşturur. Artık Allah' tan sonra onu kim yönlendirebilir? O halde hatırlamaz mısınız? ) 


5- ŞEKİLLER ( SEMBOL / KELİME  / ANLAM YÜKLENMİŞ NESNE ) ( Evsan / Asnam = Put )
Yusuf 12/40 - Ma ta'büdune min dunihı illa esmaen semmeytümuha entüm ve abaüküm ma enzelellahü biha min sültan inil hukmü illa lillah emera en la ta'büdu illa iyyah zaliked dınül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun ( O O’ndan başka kulluk ettikleriniz ancak sizin ve babalarınızın isimlendirdiği isimlerdir. Allah onlarla ilgili delil indirmedi. Kesinlikle hüküm ancak Allah içindir. O, size, O’nun haricindekine kulluk etmemenizi emretti. Bu doğru, daim olan dindir. Lakin insanların çoğu bilmezler. )
Necm 53/23 - İn hiye illa esmaun semmeytümuh entüm ve abauküm ma enzelellahu biha min sultan in yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfüs ve lekad caehüm min rabbihimul huda ( Kesinlikle onlar ancak, sizlerin ve babalarınızın o isimlendirdiğiniz isimlerdir. Allah onlar hakkında delil indirmedi. Kesinlikle ancak zanna ve nefislerinin o heveslendiklerine tabi olurlar. Onlara Rabb' lerinden yönlendirici geldi. )
Ankebut 29/17 - İnnema ta'büdune min dunillahi evsanen ve tahlükune ifka innellezine ta'büdune min dunillahi la yemlikune leküm rizkan febteğu ındellahir rizka va'büduhü veşküru leh ileyhi türceun ( O Allah' tan başka kulluk ettikleriniz kesinlikle putlardır. Uydurma yaratıyorsunuz. Kesinlikle o Allah' tan başka kulluk ettikleriniz, size rızık olarak malik olup hükmedemezler. O halde, rızıkı Allah' ın indinde arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. O'na döndürülürsünüz. )
Ankebut 29/25 - Ve kale innemettehaztüm min dunillahi evsanen meveddete beyniküm fil hayatid dünya sümme yevmel kıyameti yekfüru ba'duküm bi ba'dın ve yel'anü ba'duküm ba'dan ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasırın ( Ve "Dünya hayatında aranızda dostluk, sevgi olsun diye, kesinlikle Allah' tan başka putlar edindiniz. Sonra ayağa kalkış gününde bazınız bazınızı inkar eder ve bazınız bazınızı lanetler. Varış yeriniz ateştir. Size yardımcı yoktur. )
En'am 6/74 - Ve iz kale ibrahımü li ebıhi azera e tettehızü asnamen aliheh innı erake ve kavmeke fı dalalin mübın ( Ve zamanında İbrahim, babası Azer'e "Sen putları ilah mı ediniyorsun? Kesinlikle ben seni ve kavmini apaçık sapıklık içinde görüyorum." dedi. )

Şuara 26/71 - Kalu na'büdü asnamen fe nezallü leha akifın ( "Putlara kulluk ediyoruz. Onlara sebatkarca meyleder eğiliriz." dediler. )
Müşriklerin savunma cümlesi olan ancak hiçbir geçerliliği olmayan, aksine şirkin tam tanımı olan sözlerine Allahü Teala, Zümer suresinin 39/3 kodlu ayetinde yer vermektedir.

Zümer 39/3 - Ela lillahid dınül halıs vellezinettehazu min dunihı evliya' ma na'büdühüm illa li yükarribuna ilallahi zülfa innallahe yahkümü beynehüm fıma hüm fıhi yahtelifun innallahe la yehdı men hüve kazıbün keffar ( İyi bil ki halis din Allah içindir. O’ndan başka dostlar edinenler, "Bizi Allah’a yakın olarak yaklaştırmaları haricinde onlara kulluk etmeyiz." Kesinlikle Allah hakkında o ihtilaf ettikleri hakkında aralarında hüküm verir. Kesinlikle Allah yalancı ve inkarcı kimseyi yönlendirmez. )





40 Yaşına Gelince....

40 sayısı "olgunlaşma, tamamlanma" kavramlarının bir başka nümerolojik sembolü olup, 40 yaşın insan için de olgunluk, hidayete erme ve Allah'a teslim olma yaşı olduğu Kur'an'ın Ahkaf suresinin 15. ayetinde belirtilmektedir.

Ahkaf 46/15 - Ve vassaynel insane bi valideyhi ihsana hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurha ve hamluhu ve fisaluhu selasune şehra hatta iza belega eşuddehu ve belega erbaine seneten kale rabbi evzı’ni en eşkure ni’metekelleti en’amte aleyye ve ala valideyye ve en a’mele salihan terdahu ve aslıh li fi zurriyyeti inni tubtu ileyke ve inni minel muslimin

( Ve insana, ana babasına iyilik yapmasını emrettik. Annesi onu zorlanarak taşıdı ve onu zorlanarak doğurdu. Onu taşıması ve sütten kesmesi otuz aydır. Nihayet olgunluğuna eriştiğinde ve kırk senesine eriştiğinde "Rabb' im, o bana ve anne babama bol bol verdiğin nimetine şükredeyim ve razı olduğun, hoşlandığın iyilik yapayım diye bana öğüt ver. Benim için, soyumdan olanları iyileştir. Kesinlikle ben sana tabi oldum. Kesinlikle ben teslim olanlardanım." der. )

* Sure numarası 46 ve ayet numarası 15 nümerolojik açıdan "ilahi imza" niteliğinde olan 10 ve 6 rakamlarını barındırmaktadır.

Sure no : 46 ... 4+6 = 10
Ayet no: 15 ... 1+5 = 6 

Ayrıca ayetteki kelime adedi incelendiğinde "Erbain" ( Kırk ) kelimesinin sıra numarasının 33 olduğu görülmektedir. Bu durum nümerolojik açıdan son derece dikkat çekicidir. Zira ayette zikredilen anlam, nümerolojik olarak da beyan edilmektedir. Ayette "Kırk" kelimesine gelindiğinde 33..kelimeye gelinmiş oluyor. Yani Allahü Teala'nın ilahi imza niteliğindeki 3+3 = 6 rakamına erişilmektedir.

46/15 - Ve (1) vassayna (2) el (3) insane (4) bi (5) validey (6) hi (7) ihsana (8) hamelet (9) hu (10) ummu (11) hu (12) kurhen (13) ve (14) vadaat (15) hu (16) kurha (17) ve (18) hamlu (19) hu (20) ve (21) fisalu (22) hu (23) selasune (24) şehra (25) hatta (26) iza (27) belega (28) eşudde (29) hu (30) ve (31) belega (32) ERBAİNE (33) seneten (34) kale (35) rabb (36) i (37) evzı’ (38) ni (39) en (40) eşkure (41) ni’mete (42) ke (43) elleti (43) en’amte (44) aley (45) iye (46) ve (47) ala (48) validey (49) ye (50) ve (51) en (52) a’mele (53) salihan (54) terda (55) hu (56) ve (57) aslıh (58) li (59) i (60) fi (61) zurriyyet (62) i (63) in (64) ni (65) tubtu (66) iley (67) ke (68) ve (69) in (70) ni (71) min (72) el (73) muslimin (74) 

( Ve insana, ana babasına iyilik yapmasını emrettik. Annesi onu zorlanarak taşıdı ve onu zorlanarak doğurdu. Onu taşıması ve sütten kesmesi otuz aydır. Nihayet olgunluğuna eriştiğinde ve KIRK senesine eriştiğinde "Rab’bim, o bana ve anne babama bol bol verdiğin nimetine şükredeyim ve razı olduğun, hoşlandığın iyilik yapayım diye bana öğüt ver. Benim için, soyumdan olanları iyileştir. Kesinlikle ben sana tabi oldum. Kesinlikle ben teslim olanlardanım." der. )

Arapça alfabedeki "Mim" harfinin sıra numarası 13, ebced değeri ise 40'tır. "Mim" harfi "Tamamlanma, Sona Erme" anlamına gelmektedir. 

Kutsal kitaplarda ve halk dilinde 40 sayısı daima "Tamamlanma, Erme, Olgunlaşma, Sona Erme" anlamlarında kullanılmıştır.

Kur'an Ayetleri;

2/51 - Ve iz vaadna musa erbeıne leyleten sümmettehaztümül ıcle min ba'dihı ve entüm zalimun 
( Ve zamanında Musa’ ya kırk gece vaad ettik. Sonra onun ardından buzağıyı edindiniz. Sizler zalimlerdiniz. )

5/26 - Kale fe inneha müharrametün aleyhim erbeıne seneh yetıhune fil erdı fe la te'se alel kavmil fasikın 
( "Kesinlikle orası, kırk sene onlara haram kılınandı. Yerde dolaşırlar. Günahkarlar kavmi üzerine tasalanma." dedi. )

7/142 - Ve vaadna musa selasıne leyleten ve etmemnaha bi aşrin fe temme mıkatü rabbihı erbeıne leyleh ve kale musa li ehıyhi harunahlüfnı fı kavmı ve aslıh ve la tettebı' sebılel müfsidın
( Ve Musa'ya otuz gece vaad ettik ve onu on ile tamamladık. Böylece Rab’binin zamanı kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmim içinde halefim ol. İyileştir ve bozguncuların yoluna tabi olma." dedi. )

Kitab-ı Mukaddes ( Tevrat - İncil ) Ayetleri;

40-Matthew-4-2 İsa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. *

* Kitab-ı Mukaddes'te 40 sayısı ilk kez 40. sure olan Matta suresinde geçmektedir.

41-Mark-1-13 İsa çölde kaldığı kırk gün boyunca Şeytan tarafından denendi. Yabanıl hayvanlar arasındaydı, melekler O'na hizmet ediyordu.

42-Luke-4-2 kırk gün İblis tarafından denendi. O günlerde hiçbir şey yemedi. Dolayısıyla bu süre sonunda acıktı.

44-Acts-1-3 İsa, ölüm acısını çektikten sonra birçok inandırıcı kanıtlarla elçilere dirilmiş olduğunu gösterdi. Kırk gün süreyle onlara görünerek Tanrı'nın Egemenliğine dair konuştu.

44-Acts-7-23 «Kırk yaşını doldurunca Musa'nın yüreğinde öz kardeşleri olan İsrail oğullarının durumunu yakından görme arzusu doğdu.

44-Acts-7-30 «Kırk yıl geçtikten sonra Musa'ya, Sina dağının yakınlarındaki çölde, yanan bir çalının alevleri içinde bir melek göründü.

44-Acts-7-36 Halkı Mısır diyarından çıkaran, orada, Kızıldeniz'de ve kırk yıl boyunca çölde harikalar ve mucizeler yaratan oydu.

44-Acts-7-42 Bu yüzden Tanrı onlardan yüz çevirip onları göksel cisimlere kulluk etmeye terk etti. Peygamberlerin kitabında yazılmış olduğu gibi: `Ey İsrail halkı, çölde kırk yıl boyunca bana mı adaklar ve kurbanlar sundunuz?

1-Genesis-7-4 Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım."

1-Genesis-7-12 Ve yağmur, kırk gün kırk gece yeryüzünün üzerinde kaldı.

1-Genesis-7-17 Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı.

1-Genesis-8-6 Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı.

1-Genesis-50-3 Bu iş kırk gün sürdü. Mumyalama için bu süre gerekliydi. Mısırlılar İsrail için yetmiş gün yas tuttu.

2-Exodus-16-35 İsrailliler yerleştikleri Kenan topraklarına varıncaya dek kırk yıl man yediler.

2-Exodus-24-18 Musa bulutun içinden dağa çıktı. Kırk gün kırk gece dağda kaldı.

2-Exodus-26-19 Her çerçevenin altında iki çıkıntı için birer taban olmak üzere, yirmi çerçevenin altında kırk gümüş taban yap.
2-Exodus-26-20 Konutun öbür yanı, yani kuzeyi için de yirmi çerçeve ve her çerçevenin altında iki taban olmak üzere kırk gümüş taban yap.

2-Exodus-34-28 Musa orada kırk gün kırk gece RAB'le birlikte kaldı. Ağzına ne ekmek koydu, ne de su. Antlaşma sözlerini, on buyruğu taş levhaların üzerine yazdı.

Halk dilindeki 40 ifadeleri;

- Kırk fırın ekmek 
- Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı 
- Kırkı çıkmak
- Kırk katır kırk satır
- Kırk gün kırk gece
- Kırk kere söylersen olur
- Kırkından sonra azanı
- Kırk parçaya bölünmek
- Kırk yiğitler
- Kırk haramiler
- Kırk dereden su getirmek
- Kırklara karışmak
- Kırk tarakta bezi bulunmak
- Kırk akşamın delisi
- Kırk çarşamba bir arada
- Kırk evin nankör kedisi
- Kırk gün düşünsem aklıma gelmez, 
- Kılı kırk yarmak
- Kırk bir kere maşallah
- Kırk kürk kırkının da kulpu kırık küp
- Kırklanmak.

İbrani alfabesindeki 22 harfi ve sayıları kullanarak Tevrat'ın kodlarını çözme uygulaması olan Kabala ( Kabul ) öğretisine ancak 40 yaşından sonra tabi olunabilmesi kuralı da Ahkaf suresinin 15. ayetiyle ilintilidir. Zira bu ayette ilmi idrak yaşının 40 olduğu bildirilmektedir 

46/15 .... Nihayet olgunluğuna eriştiğinde ve KIRK SENESİNE ERİŞTİĞİNDE "Rab’bim, o bana ve anne babama bol bol verdiğin nimetine şükredeyim ve razı olduğun, hoşlandığın iyilik yapayım diye bana öğüt ver. Benim için, soyumdan olanları iyileştir. Kesinlikle ben sana tabi oldum. Kesinlikle ben teslim olanlardanım." der.

Yahudiye ( Yahudi ) - Nasıra ( Nasıralı )

Kur'an'daki Hadu / Yehudü ( Yahudi ) ve Nesara ( Nasıralı ) kelimeleri eski Filistin sınırları içindeki Yahudiye ilinde yaşayan Yahudileri ( Yahudi Halkını ) ve Celile ilinin Nasıra ilçesinde yaşayan Nasıralıları ( Nasıra Halkını ) tanımlamaktadır. Aşağıda eski Filistin haritası yer almaktadır.

 
Yahudi ve Nasıralı kelimelerin geçtiği örnek bir ayet aşağıda yer almaktadır.
 
Bakara 2/62 - İnnellezine amenu vellezine hadu ven nesara ves sabiıne min amene billahi vel yevmil ahıri ve amile salihan fe lehüm ecruhüm ınde rabbihim ve la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun (  Allah' a ve sonraki güne inananlardan ve iyilikler yapanlardan olan o inanan Yahudilere, Nasıralılara ve yıldıza tapan Sabiilere, artık onlara Rabb' lerinin indinde kesinlikle ödülleri vardır. Onlara korku yoktur. Onlar hüzünlenmezler. )
 
Ancak, Kur'an mealleri incelendiğinde Nasıralı kelimesi yerine, yanlış bir yaklaşımla, Kur'an'da zikredilmeyen bir kelime olan Hristiyan kelimesinin kullanılmakta olduğu görülmektedir. Hristiyan kelimesi Yunancadaki Hristos ( Okşayan, El Gezidren, Mesheden ) kökünden gelmektedir. Dolayısıyla Hristiyan kelimesi "Meshedenin / Mesihin Taraftarı" anlamına gelmektedir. Batı aleminde İsa için kullanılan Jesus Christ kelimesinin anlamı da Mesih İsa'dır.
 
Öte yandan Yahudilik ve Hristiyanlık kelimeleri maalesef var olan farklı dinler gibi algılanmakta ve algılatılmaktadır. Oysa, yukarıdaki haritada da görüldüğü üzere Yahudiye ve Nasıra kelimeleri sadece coğrafi konum belirten il ve ilçe isimleridir. ( Nasıra kelimesi Yardımcı anlamına gelmektedir. ) Bu coğrafi konumlarda yaşayan Haberciler olan Hz. Musa da Hz. İsa da Allah'ın vahyettiği Tevrat ve İncil kanalıyla tek din olan İslamı ( Allah'a Teslimiyeti ) insanlara tebliğ etmekle görevlendirilmişlerdir.
 
Diğer bir deyişle il ve ilçe isimlerinden din ismi olamayacağı gibi Haberci isminden de din ismi olamaz. Yani Musevilik ( Musacılık ), Hristiyanlık ( Mesihçilik / İsacılık ), Muhammedçilik gibi din olamaz. Bu hususu Allahü Teala şu ayetle belirtmektedir.
 
Al'i İmran 3/80 - Ve la ye'müraküm en tettehızül melaikete ve nebiyyıne erbaba e ye'müruküm bil küfri ba'de iz entüm müslimun ( Ve size, melekleri ve habercileri Rabler edinmeyi emretmez. Teslim olanlar olmanızdan sonra, size inkarı mı emreder? )
 
Allahü Teala insan için din olarak "İslamı / Teslimiyeti" seçmiştir.

Maide 5/3 .....................el yevme ekmeltü leküm dıneküm ve etmentü aleyküm nı'metı ve radıytü lekümül islame dına ............. ( Bugün size, dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım. Size din olarak islamı, teslimiyeti istedim...............)
 
Kur'an'da belirtildiği üzere din tektir, teslimiyettir ( İslam ) ve Allah içindir.
 
Al'i İmran 3/19 - İnned dıne indellahil islam ve mahtelefellezine utül kitabe illa min ba'di ma caehümül ılmü bağyen beynehüm ve men yekfür bi ayatillahi fe innellahe serıul hısab Allah’ ın indinde din kesinlikle islamdır, teslimiyettir. O, kendilerine ilim geldikten sonra aralarında azgınlık yapanların haricindeki kitap verilenler ihtilaf etmezler. Kim Allah’ ın ayetlerini inkar ederse kesinlikle Allah hızlı hesap görendir. )
 
Yahudilik, Hristiyanlık vb. gibi isimler altındaki gruplaşmalar, hatta bunların da altında tarikatlara ve  mezheplere ayrışmalar esas itibarıyla dinde doğru bir yol oluşturmamaktadır. 
 
Konuya ilişkin ayet çok açıktır.

En'am 6/159 - İnnellezine ferreku dınehüm ve kanu şiyean leste minhüm fı şey' innema emruhüm ilellahi sümme yünebbiühüm bima kanu yef'alun O dinlerini ayıranlar ve gruplar, bölükler olanlar, onlardan sana asla bir şey yoktur. Kesinlikle onların işi Allah' a kalmıştır. Sonra onlara o yaptıklarını haber verir. )

Ra'd 13/25 - Vellezine yenkudune ahdellahi min ba'di mısakıhı ve yaktaune ma emarallahü bihı en yusale ve yüfsidune fil erdı ülaike lehümül la'netü ve lehüm suüd dar ( Ve o sözü sonrasında Allah' ın ahdini bozanlar ve Allah' ın birleştirilmesini emrettiğini kesip ayıranlar ve yerde bozgun yapanlar, işte onlar, lanet onlaradır ve kötü yurt onlaradır. )

Mü'minun 23/53 - Fe tekkatau emrahüm beynehüm zübüra küllü hızbin bima ledeyhim ferihun Böylece işlerini aralarında kitaplara böldüler. Her grup o yanında olandan dolayı ferahlayıp sevinir. )
 
Mü'minun 23/54 - Fe zerhüm fı ğamratihim hatta hıyn ( O halde belirli zamana kadar onları cehaletlerinin, habersizliklerinin içinde bırak.  )













12 Ağustos 2016 Cuma

Dereceler

Kula kulluk ( biat ) sisteminin yani şirk sisteminin zihinlere telkin edilerek Dünya hayatına egemen olabilmesi için insanlar arasında suni derecelendirme sistemi tesis edilmiştir. Bu sistemin ana kriterleri, hepsi Allah’ın takdiri ve sınav olarak verilmiş olan ve asla insanlar arasında derecelendirme unsuru olamayacak mal, mülk, ünvan, şöhret, zeka ve fiziki görünüm kriterleridir. Oysaki Allah-ü Teala, gerçek derecelendirmenin Allah yolunda gösterilen gayrete, sabıra, ilim arayışına, iyiliklere ve takvaya göre olduğunu ve o gün geldiğinde insanların “Bilmedikleri yerden derecelendirileceklerini” ayetlerinde bildirmektedir. Yaratılıştaki varlıklar tekamül süreçleri içinde üst planlara çıkmak ve farklı varlık niteliği kazanmak suretiyle ilerleme kaydederler. Her üst plana çıkan varlık, o plandaki diğer varlıklarla, aralarında ayrışım ve kademe olmadan, tek bir bütünü teşkil etmek ve işbirliği içinde çalışmak suretiyle alt planlardaki varlıkların tekamüllerine yardım etmek ile mükelleftir. Dolayısyla aynı planda ( örnek Dünya hayatı ) olan varlıkların aralarında bir üstünlük, derece ve kademeden bahsetmek mümkün değildir.

Ayrıca, bir varlık bilinçli olarak "iyi niyetle" ( iyilik yapmak amacıyla ) yapmış olduğu ve bilinçli olarak "kötü niyetle" ( kötülük yapmak amacıyla ) yapmış olduğu eylemlerin durumuna göre derecelendirilir. Derecelendirme, eylemlerinin sonuçlarına göre değildir. Zira sonucu sadece ve sadece Allahü Teala belirler. Bu noktada önemli husus varlığın hangi yönde ve ne miktarda cehid ve gayret gösterdiğidir. Bu husus Mü'minun suresinde "Mevazin" ( Ölçüler / Tartılar ) kelimesiyle bildirilmiştir.

23/102 - Fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun ( Artık kimin ölçüleri, tartıları ağır gelirse, işte onlar iflah olurlar. )


23/103 - Ve men haffet mevazınühu fe ülaikellezine hasiru enfüsehüm fı cehenneme halidun ( Ve kimin ölçüleri, tartıları hafif gelirse, işte onlar nefislerini hasarlandırırlar. Cehennemin içinde ebedidirler. )

Kur'an'da da açıkça beyan edilmektedir ki mutlak üstünlük sadece Allah'ındır. O'nun yarattığı tüm varlıklar ise çeşitli özellikleri itibarıyla "birbirlerine üstün kılınmış" olup, nihayetinde hepsi bir bütünü temsil etmektedirler. Yani aslında hepsi "birdirler." 

Örnek 1

Ra'd 13/4 - Ve yerde komşu kıtalar, tek su ile sulanan üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı budaklı ve çatalsız budaksız hurmalar vardır. Yemişleri birbirlerine üstün kılarız. * Kesinlikle bunda, akıl eden kavim için ayetler vardır.

* Hangi yemiş diğerinden üstündür. Elma Armut'tan üstün müdür? Kıyaslama yapılabilir mi? Demek ki ayette vurgulandığı gibi "birbirlerine üstünlük" söz konusudur.

Ayrıca "İnsan üstün yaratıktır." denir. İnsan düşünme yeteneğinin gelişmiş olması kriteri bazında diğer yaratıklara göre üstündür. Peki insan donanımsız olarak doğada yaşayabilir mi? Soğukta kalabilir mi? Beslenebilir mi? Yırtıcı hayvanlara karşı kendini koruyabilir mi? vb. Bu kriterler bazında insan doğadaki en zayıf yaratıktır. Bu durum "üstünlük" kavramının göreceli bir kavram olduğunu ispat eder niteliktedir.

Örnek 2

Bakara 2/253 - İşte o resulleri, bazılarını bazılarına üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu ve bazılarını derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa’ ya açık deliller verdik. Onu kutsal ruh ile destekleyip kuvvetlendirdik. Şayet Allah dileseydi, o bazıları, onlara getirdiğimiz açık delillerden sonra savaşmazlardı. Lakin ihtilafa düştüler. Böylece onlardan kimi inandı, kimi de inkar etti. Şayet Allah dileseydi savaşmazlardı. Lakin kesinlikle Allah ne isterse yapar.

Bakara 2/136 - "Allah’ a ve o bize indirdiğine ve o İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve torunlarına indirdiğine ve o Musa’ ya verilene ve Rabb' lerinden o habercilere verilene inandık. Aralarında onlardan hiçbirini ayırmayız * ve bizler O'na teslim olanlarız." deyin.

* 2/253 kodlu ayette "Resullerin bazılarını bazılarına üstün kıldık." ifadesi ile 2/136 kodlu ayetteki "Habercileri aralarında ayırmayız." ifadesi üstünlüğün karşılıklı olduğunu vurgulamaktadır. Hz. Muhammed'e Kur'an verilirken, Hz. İsa'ya ölüleri diriltme yetisi verilmiştir. Aralarında üstünlükten bahsedilebilir mi? Bu iki haberci kıyaslanabilir mi?

Allahü Teala, Beled suresinin 90/13 kodlu ayetinde insanların birbirleriyle giriştikleri “üstünlük ve hakimiyet kurma yarışını” yani “rekabeti” bırakmaları gerektiğini vurgulamakta, bunun da ancak yoğun iman  gerektiren “sarp yokuş”a katlanmak ile gerçekleşebileceğini belirtmektedir.

Beled 90/10 - Ve hedeynahün necdeyni ( Ve onu iki yola yönlendirdik. )
Beled 90/11 - Fe laktehamel akabet ( Böylece sarp yokuşa tahammül edemedi. )
Beled 90/12 - Ve ma edrake mel akabet ( Ve sarp yokuşun ne olduğunu sana ne kavratıp idrak ettirir? )
Beled 90/13 - Fekkü rekabet ( Boyunduruğu, rekabeti bırakmak. )
Beled 90/14 - Ev ıt'amün fi yevmin zi mesğabet ( Veya açlık, meşakkat gününde yedirmek. )
Beled 90/15 - Yetimen za makrebet ( Yakınlığı olan yetime. )
Beled 90/16 - Ev miskinen za metrebet ( Veya fakirliği olan yoksula. )
Beled 90/17 - Sümme kane minellezine amenu ve tevasav bis sabri ve tevasav bil merhamet
( Sonra sabrı emreden ve merhameti emreden o inananlardan olmak. )
Aşağıdaki diğer ayetler de, "derecelendirme" ve "üstünlük" kavramlarının gerçek anlamlarını özetlemektedir.

Al'i İmran 3/163 - Allah’ ın indinde onların dereceleri vardır. Allah ne yaptıklarını görendir.

Nisa 4/95 - İnananlardan, özürü olmaksızın oturanlar ve Allah yolunda malları ve nefisleri ile cihad edenler eşit seviyede olamazlar. Allah malları ve nefisleri ile mücahit olanları, oturanların üzerine derece olarak üstün kıldı. Allah hepsine güzelliği vaad etti. Allah mücahitleri oturanların üzerine büyük ödül olarak üstün kıldı.

Nisa 4/96 - O’ndan dereceler, af ve rahmet. Allah affedendir merhametlidir.

En'am 6/83 - Ve bu, kavmi üzerine İbrahim'e verdiğimiz delilimizdir. Dilediğimiz kimseyi derecelerle yükseltiriz. Kesinlikle Rabb' in hakimdir, bilendir.

En'am 6/132 - Ve o yaptıklarından hepsi için dereceler vardır. Rabb' in onların yaptıklarından habersiz değildir.

En'am 6/165 - Ve sizi yerin halifeleri kılan ve size o verdikleri ile sizi sınamak için, bazınızı bazınıza derecelerle üstün kılan O'dur. Kesinlikle Rabb' in azabı hızlı olandır. Kesinlikle O affedendir merhametlidir.
A'raf 7/182 - Ve ayetlerimizi yalanlayanlar, onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş derecelendireceğiz.

Enfal 8/4 - İşte onlar gerçek inananlardır. Onlara Rabb' lerinin indinde dereceler, af ve faydalı rızık vardır.

Tevbe 9/20 - O inananlar ve göç edip ayrılanlar, mallarıyla, nefisleriyle Allah yolunda cihad edenler, Allah' ın indinde derece olarak en büyüktürler. Bunlar kurtulanlardır.

Yusuf 12/76 - Böylece Yusuf, kardeşinin saklama kabından önce onların saklama kaplarını aramaya başladı. Sonra onu kardeşinin saklama kabından çıkardı. İşte biz Yusuf'a böyle tuzak kurdurduk. Hükümdarın dininde, Allah' ın dilemesi haricinde, kardeşini alıkoyması olamazdı. Biz dilediğimiz kimseyi derecelerle yükseltiriz. Herkesin üstünde ilim sahibi bilen vardır.

İsra 17/21 - Bak bazılarını bazılarına nasıl üstün kıldık. Ahiret derece olarak daha büyüktür ve üstünlük olarak da daha büyüktür.

Taha 20/75 - Ve O' na, iyilikler yapmış inanan olarak gelen kimseler, işte onlar, onlara yüksek dereceler vardır.

Mü'min 40/15 - Dereceleri arşa, tahta yükseltir. Karşılaşma gününden uyarmak için emrinden ruhu dilediği kimsenin üzerine atar.

Zuhruf 43/32 - Rabb' inin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında, onların aralarında geçimliklerini biz bölüştürdük. Bazılarının bazılarını buyruk vermek üzere edinmeleri için bazılarını bazılarının üstüne derecelerle yükselttik. Rabb' inin rahmeti, o toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

Ahkaf 46/19 - Ve herkes için, o yaptıklarından ve çalışmalarına vefa edilmesi için dereceler vardır. Onlar zulmedilmezler.

Hadid 57/10 - Ve ne oldu size ki Allah yolunda harcamazsınız? Göklerin ve yerin mirası Allah içindir. Sizlerden, açılıştan önce harcayan ve savaşan eşit olmaz. İşte onlar sonradan harcayanlardan ve savaşanlardan derece olarak daha büyüktürler. Allah hepsine güzelliği vaad etmiştir. Allah ne yaptığınızdan haberdardır.

Mücadele 58/11 - Ey o inananlar, size "Meclislerde yer açın." denildiğinde yer açın. Allah size yer açar. "Kalkın." denildiğinde kalkın ki Allah sizden o inananları ve o ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah ne yaptığınızdan haberdardır.

Kalem 68/44 - O halde bana bırak. Bu sözü kim yalanlarsa, onları bilmedikleri yerden derecelendireceğiz.

Mearic 70/3 - Yüksek mevkiler, dereceler sahibi Allah' tandır.

Yine Kur'an'ın bazı ayetlerinde "Doğru Kademeler"'den ( Kademe Sıdkın ) bahis bulunmaktadır. "Doğru Kademe"...Yani o bilinen dünyevi kriterlere ( mal, mülk, şöhret, fiziki görünüm, zeka vb ) göre yapılmakta olan kademelendirme değil gerçek ve doğru kademelendirme.

Yunus 10/2 - E kane lin nasi aceben en evhayna ila racülin minhüm en enzirin nase ve beşşirillezıne amenu enne lehüm kademe sıdkın ınde rabbihim kalel kafirune inne haza le sahırun mübın ( İnsanları uyarsın ve inananlara Rabb' leri indinde doğru kademelerin kesinlikle onlara olduğunu müjdelesin diye onlardan bir adama vahyetmemiz insanlara acayip mi geldi? İnkarcılar "Kesinlikle bu apaçık sihirbaz." dediler. )












Sünnet meselesi

"Sünnet" kelimesi "Adet, Gelenek, Töre" anlamına gelmektedir. Aklını, bilgisini ve düşünme yeteneğini kullanmayan toplumların karşılaştığı en büyük sorun "Sünnet" adı verilen adetlerden bazılarına, rasyonel, mantıklı, dinen ve vicdanen makul olmamalarına rağmen,  dogmatik şekilde bağlı kalmaları, bu yüzden doğru yolu bulamamaları ve birçok alanda gelişme kaydedememeleridir.

Putperestlik, paganizm, satanik ritüel gibi sıralayabileceğimiz dogmatik eğilimlerin bir örneği de halk arasındaki adı "Sünnet" olan "penis ön derisinin ( prepucium ) ampüte edilmesi ( kesilerek alınması )" uygulamasıdır.



Sünnet uygulaması halen birçok toplumda bir adet / töre olarak süregelmektedir. Oysa, nedeni sorgulanmadan gerçekleştirilen bu uygulama aşağıdaki olumsuz sonuçlara sebebiyet vermektedir.

1- Sünnet olarak anılagelen ön deri ( prepucium ) ampütasyonu çocuklarda travmaya sebep olmaktadır. Doğumdan hemen sonra yapılan uygulamanın dahi bilinçaltında negatif psikolojik etki bıraktığı bilinmektedir.

2- Vücut, biyolojik işlevi olan ve koruyucu özelliği bulunan bir organdan yoksun bırakılmaktadır. Prepucium, cinsel birleşme haricindeki zamanlarda penis ucunu örtmek suretiyle uç kısmı dış etkenlere karşı korumakta, zarar görmesini ve hassasiyetini yitirmesini engellemektedir.

3- Ön deri ( Prepucium ) içerisinde besin konusunda son derece zengin kan damarları ve uyarı konusunda oldukça hassaslaşmış sinir uçları bulunmaktadır. Bunların hepsi düz kasların ( peripenik kas örtüsü veya yeni ismiyle dartos fascia ) içerisine gömülü olarak bulunmakta ve bu kasın lifleri penis boyunca uzanmaktadır. Göz kapaklarının içinde veya yanakların içinde olduğu gibi, penis ön derisi ( prepucium ) altında da mukoza tabakası bulunmaktadır. Bu nedenle ön derinin ampütasyonu cinsel birleşme esnasındaki lübrikasyonun azalmasına neden olmaktadır.

4- Ön deri, penisin diğer kısımları ile iletişimi sağlayan çok sayıda sinir hücresini de içermektedir. Ön derinin ampütasyonu sonrasında penis duyarlılığında azalma oluşmakta, bu da cinsel birleşme etkinliğini olumsuz etkilemektedir.

5- Ön deri ampütasyonu ( Sünnet ) Kur'an'da yer almayan, İncil'de ise işlevi olmadığı bildirilen bir uygulamadır. "Sünnet" kelimesi Kur'an'da "Âdet, Gelenek, Töre" anlamında yer almaktadır. Örnek;

48/23 Sunnetellahilleti kad halet min kabl ve len tecide li sunnetillahi tebdila

( Allah' ın âdeti önceden de geldi geçti. Allah' ın âdetinde değişiklik bulamazsın. )

6- Penis on derisinin alınmasıyla vücut bütünlüğü bozulmakta ve Allah'ın kusursuz yaratışı değiştirilmektedir. *

* 4/119 kodlu ayette şeytanın sözü olarak yer alan "..........Kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler. Kesinlikle onlara emredeceğim de Allah' ın yaratışını değiştirecekler......" 

ifadeleri önemli bir uyarı niteliğindedir.

Nedeni sorgulanmadan yapılan "Sünnet"'in yargısız infazdan farkı bulunmamaktadır. Okült satanik sembolizmde sünnet ( prepucium ampütasyonu ) "yılanın deri değiştirmesi"ni sembolize etmektedir. 


Ayrıca sünnet adı altında yapılan "prepucium ampütasyonu" esasen satanik kan ritüeli niteliği de taşımaktadır. Uygulama anında çocuklarda oluşan travma yani korku duygusu kaynaklı negatif frekans insan ve cin şeytanları için adeta besin kaynağı niteliğindedir. Sünnet çocuklarına beyaz elbise giydirilmesi de satanik kan ritüeli sembolizmi içermektedir.


Bu dogmatik tutum, yani  "Yapılagelmiş olan sorgulanmadan yapılmaya devam edilmeli." zihniyeti Kur'an'ın aşağıdaki ayetlerinde çok çarpıcı şekilde açıklanmaktadır.

Bakara 2/170 - Ve iza kıle lehümüttebiu ma enzellellahü kalu bel nettebiu ma elfeyna aleyhi abaena e ve lev kane abaühüm la ya'kılune şey'en ve la yehtedun

( Ve onlara o Allah’ ın indirdiğine tabi olun denildiğinde, "Bilakis babalarımızı o üzerinde bulduklarımıza tabi oluruz." derler. Ya babaları hiçbir şeyi akıl edemeyenler ve yönlendirilmemiş olanlar idiyseler. )

Maide 5/104 - Ve iza kıle lehüm tealev ila ma enzelellahü ve iler rasuli kalu hasbüna ma vecedna aleyhi abaena e ve lev kane abaühüm la ya'lemune şey'en ve la yehtedun

( Ve onlara "Allah' ın indirdiğine ve resule gelin." denildiği zaman, "Babalarımızı o üzerinde bulduğumuz bize yeter." derler. Ya babaları bir şey bilmiyorlarsa ve yönlenmemişlerse? )

A'raf 7/28 - Ve iza fealu fahışeten kalu vecedna aleyha abaena vallahü emerana biha kul innellahe la ye'müru bil fahşa' e tekulune alellahi ma la ta'lemun

( Ve onlar ahlaksızlık yaptıkları zaman "Babalarımızı onun üzerinde bulduk. Bize bunu Allah emretti." derler. "Kesinlikle Allah ahlaksızlığı emretmez. Allah' a o bilmediklerinizi mi söylüyorsunuz?" de. )

Zuhruf 43/24 - Kale e ve lev ci'tüküm bi ehda min ma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun

( "Şayet size, o babalarınızı üzerinde bulduklarınızdan daha doğru yönlendirmeyle geldiysem." dedi. "Kesinlikle biz o birlikte gönderildiğinizi inkar ederiz." dediler. )

A'raf 7/70 - Kalu eci'tena li na'büdellahe vahdehu ve nezera ma kane ya'büdü abaüna fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikın

( "Sen tek Allah' a kulluk etmemiz ve babalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamız için mi geldin? O halde, doğrulardan isen o bizi tehdit ettiğini, bize vaad ettiğini bize getir." dediler. )

Yunus 10/78 - Kalu e ci'tena li telfitena an ma vecedna aleyhi abaena ve tekune lekümel kibriyaü fil ard ve ma nahnü leküma bi mü'minın

( "Sen babalarımızı üzerinde bulduğumuzu bize bıraktırıp kaybettirmek için ve yerde büyüklüğün size olması için mi geldin? Biz size inananlar değiliz." dediler. )

Hud 11/62 - Kalu ya salihu kad künte fına mercüvven kable haza etenhana en na'büde ma ya'büdü abaüna ve innena le fı şekkin min ma ted'una ileyhi mürıb

( Ey Salih "Sen bundan önce içimizde ümit edilendin. Bizi o babalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmekten men mi ediyorsun? Ve kesinlikle biz, o bizi çağırdığından vesveseli şüphe içindeyiz." dediler. )

Hud 11/87 - Kalu ya şüaybü e salatüke te'müruke en netruke ma ya'büdü abaüna ev en nef'ale fı emvalina ma neşa' inneke le entel halımür raşıd

( "Ey Şuayb, o babalarımızın kulluk ettiklerini terketmemizi veya mallarımızla ne dilersek yapmamızı bırakmayı sana duan mı emrediyor? Kesinlikle sen yumuşaksın, akıllısın." dediler. )

İncil ayetlerinde de sünnetin, gerçek mânâsı dışında kötücül amaçlar doğrultusunda icra edildiği vurgulanmaktadır.

45 Romans 2-26 Bu nedenle,  sünnetsizler Yasa'nın  buyruklarına uyarsa, sünnetli  sayılmayacak mı?

45 Romans 2-27 Sen Kutsal  Yazılar'a ve sünnete sahip olduğun halde Yasa'yı çiğnersen, bedence sünnetli olmayan ama Yasa'ya uyan kişi seni yargılamayacak mı?

45 Romans 2-28 Çünkü ne dıştan Yahudi olan gerçek Yahudi'dir, ne de görünüşte, bedensel olan sünnet gerçek sünnettir.

45 Romans 2-29 Ancak içten Yahudi olan Yahudi'dir. Sünnet de yürekle ilgilidir; yazılı yasanın değil, Ruh'un işidir. İçten Yahudi olan kişi, insanların değil, Tanrı'nın övgüsünü kazanır.

45 Romans 3-1 Öyleyse Yahudi'nin ne üstünlüğü var? Sünnetin yararı nedir?

45 Romans 3-30 Çünkü sünnetlileri imanları sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir.

45 Romans 4-9 Bu mutluluk yalnız sünnetliler için mi, yoksa aynı zamanda sünnetsizler için midir? Diyoruz ki, "İbrahim, imanı sayesinde aklanmış sayıldı."

45 Romans 4-10 Hangi durumda aklanmış sayıldı? Sünnet olduktan sonra mı, sünnetsizken mi? Sünnetliyken değil, sünnetsizken... 

46 1 Corinthians 7-19 Sünnetli olup olmamak önemli değildir. Önemli olan, Tanrı'nın buyruklarını yerine getirmektir.

48 Galatians 6-13 Oysa sünnetlilerin kendileri bile Kutsal Yasa'yı yerine getirmiyor, sizin bedenlerinizle övünebilmek için sünnet olmanızı istiyorlar.

48 Galatians 6-14 Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih'in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O'nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.

48 Galatians 6-15 Sünnetli olup olmamanın önemi yoktur, önemli olan yeni yaratılıştır.

"Yürü ya kulum!" ??

Maddi açıdan genişliği olan, zengin olarak nitelendirilen insanların diğer insanlara göre daha şanslı ve daha iyi durumda olduklarını nitelemek için kullanılan "Allah yürü ya kulum demiş." söylemini sıkça duyarız. Ancak halk arasında yaygın bu söylem esas itibarıyla bir yanılgıdan ibarettir. Zira Allah'ın kullarına rızıkları genişletmesi de daraltması da O'nun sınavlarındandır.

Dolayısıyla mal ve mülkün fazla olması bir üstünlük belirtisi olmadığı gibi, Allah-ü Teala, özellikle maddi imkanların ( mal ve mülk ) yayılmasının hayırlara vesile olmadığını aksine insanın doğru yoldan uzaklaşması için vesile olduğunu ayetlerinde açıkça belirtmektedir.

En'am 6/44 - Fe lemma nesu ma zükkiru bihı fetahna aleyhim ebvabe külli şey' hatta iza ferihu bima utu ehaznahüm bağteten fe iza hüm müblisun ( O hatırlatılanları unuttuklarında, onlara herşeyin kapısını açtık. Nihayet o verilenlerden dolayı ferahlayıp sevindiklerinde onları ansızın yakaladık. Böylece o zaman onlar ümitsizler oldular. )

Taha 20/131 - Ve la temüddenne ayneyke ila ma metta'na bihı ezvacen minhüm zehratel hayatid dünya li neftinehüm fıh ve rizku rabbike hayrun ve beka ( Ve onlardan eşleri, o faydalandırdıklarımıza gözünü dikme. Onlar, onları sınamamız için dünya hayatının parlaklıklarıdır, süsleridir. Rabb' inin rızıkı daha hayırlıdır ve bakidir. )
 
Mü'minun 23/55 - E yahsebune ennema nümiddühüm bihı min malin ve benın ( Sanıyorlar mı ki, onlara kesinlikle o maldan ve oğuldan yaydıklarımızla, )
 
Mü'minun 23/56 - Nüsariu lehüm fil hayrat bel la yeş'urun ( Onlara hayırlarda koşuyoruz. Bilakis farketmezler. )
 
Mü'minun 23/75 - Ve lev rahımna hüm ve keşefna ma bi him min durrin le leccu fı tuğyani him ya'mehun ( Ve şayet onlara merhamet etseydik ve onlarda darlıktan, sıkıntıdan ne varsa açıp kaldırsaydık, azgınlıklarının içinde görüşsüzce dolaşmaya bocalamaya devam edeceklerdi. )
Şura 42/27 - Ve lev besetallahür rizka li ıbadihı le beğav fil erdı ve lakin yünezzilü bi kaderin ma yeşa' innehu bi ıbadihı habırun besır ( Ve şayet Allah kullarına rızkı bol verseydi, yerde azarlardı. Lakin dilediğini ölçü ile indirir. Kesinlikle O kullarından haberdardır görendir. )

Necm 53/48 - Ve ennehu hüve ağna ve akna ( Ve kesinlikle o, gani kılan da kanaat ettiren de O'dur. )