30 Eylül 2021 Perşembe

"Çalışıyorum." derken!?

- Ne yapıyorsun?

- Çalışıyorum.

Çoğunlukla telefonda gerçekleşen bu diyalogu, "çalıştığını" yani "emek vererek insanlara fayda ürettiğini" zanneden ve maalesef kendini kandıran şirket plazalarındaki milyonlarca kişi hemen her gün deneyimlemektedir.  

Bu noktada, farkındalığı yüksek ve iyi niyetli olarak ve mevcut sistem gereği mecburen şirket ortamında veya şirket formatında faaliyet gösterenlere yönelik bir ifade söz konusu olmayıp, sadece asırlardır uygulaması süregelen şeytani tahakküm sistemine ve onun kadim vasıtası olan "şirket / şirketleşme" kavramına atıf yapılmaktadır.

Günümüzde her aydın insan, şirket* olgusunun, esasen Allah'ın insanlara sadece iman ve iyi amel beklentisiyle hesapsızca bahşettiği nimetleri gasp etmek / çalmak, bu nimetleri insanlara maddi menfaat karşılığında azar azar vermek ve böylelikle insanlar üzerinde bir kontrol ve tahakküm sistemi oluşturabilmek için tesis edildiğini idrak edebilmektedir. Dünyadaki küçük veya büyük ölçekli tüm şirketler doğrudan veya dolaylı olarak küresel müşrik şeytanların mülkiyetinde olan dev şirketlerin alt birimleri olarak faaliyet göstermektedirler. Zira sistem tamamen zincirleme şekilde birbirine bağlıdır. Dolayısıyla bu noktada "çalışmak" kelimesi maalesef "çalmak" anlamına doğru kaymaktadır.

* "Şirket" kelimesi "Şirk" ( Ortak koşmak, Ortak olmak ) kök anlamını içermektedir. "Şirk" kelimesine ilişkin Kur'an ayetlerindeki hükümler her inanan tarafından gayet iyi bilinmektedir.

Şirketlerde istihdam** edilen yani "hadmedilen ( ezilen, çiğnenen ), hizmetçileştirilen, köleleştirilen" insanlar esasen, fayda sağladıklarını düşündükleri / düşündürtüldükleri diğer insanların mevcut köleliklerinin devamını sağlamaktan, fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olmasına ve emri altında bulundukları şirket sahibinin cebine daha fazla para konmasına vasıta olmaktan başka bir şey yapmamaktadırlar. 

** "İstihdam" kelimesinin kökündeki "Hadm" kelimesi "Çiğnemek, Ezmek" anlamına gelmekte olup, durumu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Empati, sevgi, şefkat, merhamet, özveri, dostluk, samimiyet, paylaşım, birliktelik gibi kavramların yer almadığı, bir anlamda insanlardan çalınarak imha edildiği, ancak "varmış gibi yapılarak" insanların aldatıldığı ve insanların da bile bile kendilerini aldattıkları şirketler aslında hırs, kıskançlık, ikiyüzlülük, nefret, bencillik, zulüm, zorbalık, adaletsizlik vb. gibi tüm nefsani ve şeytani olguların / duyguların maksimize edildiği mekânlardır. Dünyadaki kan ve gözyaşının temel müsebbibi olan şirketler dünyanın negatif enerji jeneratörleridir.

Uzun süredir "Yeni Dünya Düzeni" ve "Tek Dünya Devleti" adı altında telkin edilen sistemin özünde de "Dünya A.Ş."'nin kurulması ideali bulunmaktadır. Ahlak, din, millet, vatan vb gibi tüm insani değerlerin Great Reset ( Büyük Sıfırlama ) söylemiyle yokedildiği, tek değer yargısının para ( nefsani ve maddi menfaat ) olduğu şirketleşmiş bir dünya....yaşayanlarının yaşamlarının çalındığı ve köleleştirildiği bir dünya....habitattan pazara dönüştürülmüş bir gezegen....

Sonuç olarak "Çalışıyorum." diyen her insanın bu cümlesinin anlamını "samimiyetle" tekrar düşünmesi ve kendisine karşı dürüst olması dünya insanlığının selameti açısından büyük önem taşımaktadır. 

Kur'an'da "A'mele" ( Çalışmak ) kelimesi ilk kez Bakara suresinin 139. ayetinde geçmekte ve konu bağlamında bir mesaj vermektedir.

2/139 Kul etuhaccunena fillahi ve huve rabbuna ve rabbukum ve LENA A'MALUNA ve LEKUM A'MALAUKUM VE NAHNU LEHU MUHLİSUN

( De ki: "O Rab’bimiz ve Rab’binizken Allah hakkında bizimle tartışıp mücadele mi edeceksiniz? BİZE ÇALIŞMALARIMIZ VE SİZE ÇALIŞMALARINIZ VE BİZLER O'NA SAMİMİLERİZ." )

Neml suresinin 4. ayetinde de "iyi çalışmalar" yaptıklarını sanan "basiretsizlerin" durumu bildirilmektedir.

27/4 İnnellezine la yu'minune bil ahirati zeyyenna lehum a'malehum fe hum ya'mehun

( Kesinlikle o ahirete inanmayanlara, onlara çalışmalarını süsledik de onlar görüşsüzce dolaşırlar. )



Sabır çağı

Kaba madde planı dünyada şahit olunan döngü sonu gelişmeleri dikkate alındığında esasen bir "Sabır Çağı"'na girildiği anlaşılmaktadır. Zira iklimde, sağlıkda, ekonomide ve sosyopsikolojik durumda küresel  çapta bir bozunma sürecinin deneyimlendiği açıkça görülmektedir. 

Kur'an ayetlerinde de belirtildiği üzere düşük frekansın hakim olduğu durumlarda "Sabır" mekanizmasının aktive edilmesi kritik önem taşımaktadır. "Sabır" kelimesi "Olanları kabullenip, pasifize olmak" anlamına gelmemektedir. Zorluklara karşı ilimle ve azimle mücadele etmeyi tanımlayan "Sabır", güvende olmanın ve kurtuluşa ulaşmanın en önemli vasıtalarından biridir. "Sabrın sonu selamettir" yani "Sabrın sonu güvendir / kurtuluştur." söylemi de bu noktada derin anlamını hissettirmektedir.


"Sabır" kelimesi, yukarıda da zikredildiği üzere, esasen mücadeleyi temsil eden bir kelimedir. Batı dillerinde yer alan "Saber / Sabre" ( İng. ), "Sabre" ( Fra. ) ve "Säbel" ( Alm. ) kelimeleri "Kılıç" anlamına gelmektedir. "Kılıç" savaşın ve mücadelenin sembolüdür. Arapça'daki "Seyf" kelimesi de "Kılıç" anlamında kullanılmakta olup, kök anlam itibarıyla İngilizcedeki "Safe" ( Güvenli ) kelimesiyle ortaklığı söz konudur.

Kur'an ayetlerinde "Sabır" kelimesinin 11 nümerolojisi ile birlikte yer alması, "Sabır" frekansının ruhsal tekamüle ve farklı boyuta geçişe vesile olduğunu ifade etmekte gibidir.

2/45 Vesteinu bis SABRİ ves salah ve inneha le kebiratun illa alel haşiin

( Ve SABIRLA ve duayla isteyin. Kesinlikle o, saygı ve sevgi dolu korku duyanların, ürperenlerin, ürkenlerin haricindekilere büyük, ağır gelir. )

Ayet kodu 2+4+5 = 11

2/153 Ya eyyuhellezine amenusteinu bis SABRİ ves salah innellahe meas sabirin

( Ey o inananlar, SABIRla ve duayla isteyin. Kesinlikle Allah sabredenlerle birliktedir. )

Ayet kodu 2+1+5+3 = 11

2/155 Ve le nebluvennekum bi şey'in minel havfi vel cui ve naksin minel emvali vel enfusi ves semerat ve BEŞŞİRİS SABİRİN

( Ve kesinlikle sizi, korkudan, açlıktan, malların, nefislerin ve meyvelerin, ürünlerin noksanlığından gibi şeylerle sınayacağız. SABREDENLERİ MÜJDELE. )

Ayet numarası 1+5+5 = 11

3/17 Es SABİRİNE ves sadikine vel kanitine vel munfikine vel mustağfirine bil eshar

( SABREDENLER, doğru olanlar, saygılı durup itaat edenler, harcayanlar ve seher vakitlerinde af isteyenler. )

Ayet kodu 3+1+7 = 11

3/125 Bela İN TASBİRU ve tetteku ve ye'tukum min fevrihim haza yumdidkum rabbukum bi hamseti alafin minel melaiketi musevvimin

( Evet. EĞER SABREDERSENİZ ve sakınırsanız, onlar size aniden yetip gelirler. Rab’biniz size beşbin işaretli melek ile bu şekilde yardım eder. )

Ayet kodu 3+1+2+5 = 11

3/146 Ve ke eyyin min nebiyyin katele mea hu ribbiyyune kesir fe ma vehenu li ma esabehum fi sebilillahi ve ma daufu ve mestekanu VALLAHU YUHİBBUS SABİRİN

( Ve kendini Rab’be adamış olanların birçoğunun birlikte savaştıkları öyle haberciler vardı ki. Allah yolunda, onlara o isabet edenlerden dolayı gevşemediler ve zayıflamadılar ve endişelenip boyun eğmediler. ALLAH SABREDENLERİ SEVER. )

Ayet numarası 1+4+6 = 11

Enfal suresinin 65. ayetinde "Sabrın" zafer vasıtası olduğu zikredilmektedir.

8/65 Ya eyyuhen nebiyyu harridil mu'minine alel kital in yekun minkum işrune SABİRUNE yağlibu mieteyn ve in yekun minkum mietun yağlibu elfen minellezine keferu bi ennehum kavmun la yefkahun

( Ey haberci, inananları savaşa kızıştır teşvik et. Eğer sizlerden SABREDEN yirmi kişi olursa, ikiyüz kişiyi yenerler. Eğer sizlerden yüz kişi olursa, o inkar edenlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü kesinlikle onlar anlamayan kavimdirler.   )

Ayet numarası 6+5 = 11

11/11 İllellezine SABERU ve amilus salihat ulaike lehum mağfiratun ve ecrun kebir

( Ancak o SABREDENLER ve iyilikler yapanlar, işte onlar, af ve büyük ödül onlaradır. )

Sure numarası 11, Ayet numarası 11

23/111 İnni cezeytuhumul yevme bima saberu ennehum humul faizun

( Kesinlikle ben bugün, sabırlarından dolayı kesinlikle onları karşılıklandırdım. Kesinlikle onlar, onlar kurtulanlardır. )

Ayet numarası 111





29 Eylül 2021 Çarşamba

Aslında hep aynı kelimeler...

Arapça ve Türkçe dillerindeki kelimelerin batı dillerindeki yansımaları iki farklı kategoride incelenebilmektedir. 

1- Aynı anlam - Benzer telaffuz

Bu kategori aynı veya yakın anlamlı olup, aynı zamanda da benzer şekilde telaffuz edilen kelimeleri kapsamaktadır. 

Say ( Tür. ) = Sırala, Ard arda aktar
Say ( İng. ) = Söyle

* *"Söy" kökü ayrıca zaten İngilizcedeki "Say" kökü.

İkaf ( Ara. ) = Durdurma, Tutuklama
Cuff ( İng. ) = Kelepçe

Nâm ( Ara. ) = Ün, İsim
Name ( İng. ), Nom ( Fra. ), Name ( Alm. ) = İsim

2- Farklı anlam - Benzer telaffuz

Bu kategori telaffuzları benzeyen, ilk bakışta anlamları farklıymış, ilgisizmiş gibi algılanan ancak kök kelime itibarıyla derinden yine ortak anlam ilişkisine sahip kelimeleri içermektedir.

Huld ( Ara. ) = Ebediyet
Hold ( İng. ) = Tut, Öyle kal

Kalın ( Tür. )
Column ( İng. ) = Sütun ( Ama kök anlam olarak "Kalın ve sağlam olan" )

Karın ( Tür. )
Carnation ( İng. ) = Bedenlenme, Etlenme, Soylanma, KARINDAN çıkma ( Doğma )

Hevn ( Ara. ) = Sükunet, Huzur, Dinginlik
Heaven ( İng. ) = Gök, Cennet

Nifak = Bozukluk, Bozuşma
Infect ( İng. ) = Enfeksiyon oluşması, İltihaplanma, Bozulma, Bozunma

Pat* ( Tür. ), Ba'd ( Ara. ) = Bozulma, Helâk olma ( * PATlamak )
Pathology ( İng. ) = Hastalık bilimi

Bunlar gibi daha nice örneklerin mevcudiyeti kutsal kitaplarda zikredildiği üzere dillerin ortak kökeni hakkında önemli delil teşkil etmektedir. Atatürk'ün üzerinde çalıştığı "Kök Dil" / "Güneş Dili Teorisi" de bu gerçeğe dayanmaktaydı.





28 Eylül 2021 Salı

Sotik döngü ( Sirius döngüsü ) ve Heliacal Döngü

Mısırlılar Canis Majoris ( Büyük Köpek ) takımyıldızının üyesi olan ve "Ak Yıldız" olarak da anılan  "Sirius" yıldızına "Sopdet" ( Grekçe "Sothis" ) ismini vermişler ve Sirius yıldızının doğu ufkundan doğuşunu yılbaşı kabul etmişlerdir. Yaptıkları döngüsel hesaplamalar ile Sirius'un 1460 yıllık döngü sonlarında aynı konuma geleceğini tahmin etmişlerdir. (1460 yıl, 365 yılın 4 ile çarpımıdır). Bu döngüsel süre "Sothic Cycle" ( Sotik Döngü ) olarak anılmaktadır. ( 1460 sayısının nümerolojik değeri düalitenin, döngünün ve farklı halden hale geçişin ( farklı boyuta geçiş ) nümerik sembolü olan 11 sayısını vermektedir. )

Sirius yıldızı yani "Sothis / Sopdet", Mısır pagan mitolojisindeki kadın karakter Isis ( Tanrıça ) ve erkek karakter Anubis ( Tanrı ) ile özdeşleştirilmiştir.

Sothis / Sopdet ( Başının üstünde Sirius sembolü bulunmaktadır. )

"Sothis" kelimesinin "Üçgen, Sivri olan" anlamına geldiği bilinmektedir. Aşağıdaki fotoda Sirius, Betelgeuse ve Procyon yıldızlarının oluşturdukları "üçgen" görülmektedir. En altta olan parlak yıldız Sirius'tur.


"Heliacal Cycle" ( Sarmal Döngü ) ise Sirius'un sarmal yükseliş sonrasında 70 gün boyunca kaybolması ve tekrar aynı sarmal yükseliş ile ortaya çıkmasına verilen isimdir. Mısır mitolojsinde bu fenomen Sopdet / Sothis'in "gelişi ve gidişi" olarak sembolize edilmektedir. Söz konusu döngüsel fenomen, 7 birimlik döngüyü temsil etmektedir. 

Kur'an'da Sirius yıldızı "Necm" ( Yıldız ) suresinin 53/49 kodlu ayetinde "Şi'ra" kelimesiyle yer alır. Necm suresinin numarası 53 ( 5+3 = 8 ) olup, surede 62 ( 6+2 = 8 ) ayet bulunmaktadır. ( 8 sayısı, 7 birimlik döngü sonundaki yeni döngü başlangıcının nümerik sembolüdür. ( Müzikte "Oktav"( Sekizli )  adı verilen 8 notalık yapıda da "Do" ile başlayan 7 birimlik döngü sonunda, 8. nota olan ince "Do" ile yeni döngü başlamaktadır. )

53/49 Ve (1) enne (2) hu (3) huve (4) rabbu (5) eş (6) Şİ'RA (7) ( Ve kesinlikle O, O ŞİRA' nın da Rab’bidir. )

Ayetin 7 kelimeden oluşması ve Şi'ra kelimesinin 7. kelime olması da "Sarmal Döngü" fenomenine işaret etmekte gibidir. Ayrıca ayet numarası olan 49 sayısı da 7x7 işlemi itibarıyla, düalitenin ve döngünün ifadesi "Seb'an minel mesani" ( İkililerden yedi / İkili Yedi ) olgusuna dikkat çekmektedir.




26 Eylül 2021 Pazar

Beyaz elin sırrı

Hz. Musa'nın Firavun'a karşı mücadelesinde başarılı olabilmesi için Allahu Teala tarafından kendisine bahşedilen dokuz ayetten biri de "Elin koyuna sokulup çıkarıldıktan sonra beyazlaşması" fenomenidir. Bu fenomenden ilk kez A'raf suresinin 108. ayetinde bahsedilmektedir.

7/108 Ve (1) nezea (2) YEDE (3) hu (4) fe (5) iza (6) hiye (7) BEYDAU (8) li (9) en (10) nazirin (11)

( Ve elini çekip çıkardı da o zaman o bakanlar için BEYAZ oldu. )

Ayette 11 kelime bulunmakta olup, "Yed" ( El ) kelimesi 3., "Beydau" ( Beyaz ) kelimesi ise 8. kelimedir. Bu iki kelimenin sıra numaralarının toplamı da ( 3+8 = 11 ) 11 sayısını vermektedir. Bilindiği üzere 11 sayısı ( 8 sayısı gibi ) düalitenin, sonsuz döngünün, yeni döngü başlangıcının ve halden hale geçişin ( farklı boyuta geçiş portalı ) nümerolojik sembolüdür. Hz. Musa'nın asasıyla denize vurarak denizde portal açması ile "Beyaz el" fenomeni arasında semantik ilinti bulunmakta gibidir. 

"Beyaz" renk aynı zamanda Sirius yıldızının da sembolü olup, bu yıldız "White Star" ( Beyaz Yıldız ) olarak da anılmaktadır. Okült ezoterizmde "Büyük Beyaz Kardeşliği" olarak bilinen bir kavram da bulunmaktadır. Kur'an'ın Necm ( Yıldız ) suresinde "Şi'ra" olarak zikredilen Sirius yıldızı spiritüalizmde üst boyut vazıfeli varlıkların bulundukları yaşam planı ve Cennet olarak tasvir edilen boyut ( plan ) olarak kabul edilmektedir.

"Koyuna sokularak beyaz olarak çıkarılan el" fenomenin yer aldığı diğer ayetler ise şöyledir.

20/22 Ve (1) admun (2) yede (3) ke (4) ila (5) cenahi (6) ke (7) tahruc (8) BEYDAE (9) min ğayri suin ayeten uhra

( Ve elini koynuna koy. Diğer ayet olarak, kusursuz BEYAZ çıksın. )

27/12 Ve (1) edhil (2) yede (3) ke (4) fi (5) ceybi (6) ke (7) tahruc (8) BEYDAE (9) min ğayri suin fi tis'i ayatin ila fir'avne ve kavmih innehum kanu kavmen fasikin

( Ve elini koynuna sok. Firavun' a ve kavmine yönelik dokuz ayetin içinde olarak kusursuz BEYAZ olarak çıkacaktır. Kesinlikle onlar günahkarlar kavmi oldular. )

28/32 Usluk (1) yede (2) ke (3) fi (4) ceybi (5) ke (6) tahruc (7) BEYDAE (8) min ğayri su'in vadmun ileyke cenahake miner rahbi fe zanike burhanani min rabbike ila fir'avne ve meleih innehum kanu kavmen fasikin

( Elini koynuna sok. Kusursuz BEYAZ olarak çıksın. Korkudan kollarını kendine, senin tarafına çek. Artık, bu ikisi sana Rab’binden, Firavun' a ve ileri gelenlerine karşı iki delildir. Kesinlikle onlar günahkarlar kavmi oldular. ) 

Teşbih ve sembolizm içeren "Elin koyuna konması" ve "Beyaz el" ezoterik cemiyetlerde de sembol ve iletişim jesti olarak kullanılmaktadır. Bu jestin, vazifeli varlıklar ( melekler ) tarafından belirli bir enerji frekansının daima aktif tutulması ve bu yolla güç sağlanması amacıyla ilahi kozmik bir kod olarak iletilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Saffat suresindeki cennet tasvirleri arasında yer alan "Beyaz içecek" de konu ile ilintilidir. Zira bu tasvir de üst boyuttaki ilahi kozmik bilgilere işaret eden bir teşbih niteliğindedir.  

37/46 BEYDAE lezzetin liş şaribin ( BEYAZDIR, içenler için lezzetlidir. )

Ayetin ve surenin numaralarının ( 37/46) "1" ve "1" sayılarını vermesi ve yine 11 nümerolojisinin tezahür etmesi konu bağlamında dikkat çekmektedir. 



Karahantepe'deki monolitler - dikilitaşlar

Şanlıurfa merkezine 46 km mesafede, "Tek Tek* Dağları Milli Parkı" içerisindeki Kargalı Mahallesi yakınlarında, 1997 yılında bulunan Karahantepe kalıntıları da Göbeklitepe'dekiler gibi monolitler ( dikilitaşlar ) içermektedir.

* "Tek Tek" ifadesi 1 ve 1 anlamını yani 11 nümerolojisini yansıtması açısından ilginçtir.

Bilindiği üzere satanik pagan sembol olan "Dikilitaşlar", "Pindar" ( Pinnacle of Dragon / Ejderin Tepesi / Penisi ) sembolüdür. Ayetlerdeki kelimelere negatif yönde şeytani ve şirk dolu anlamlar yükleyen inkârcı kâfirlere göre "Dikilitaş" insan soyunu dölleyen ve yerde hibrid soy oluşturan cin lideri İblis'in sembollerinden biridir. Bu nedenledir ki Kur'an'da "Dikilitaşların şeytan işi pislik olduğu" belirtilmektedir. Satanik okültizmde "Penis" - cinsel işleviyle de uyumlu olarak - boyutlar arası portal açıcı olarak da sembolize edilmektedir. 

5/90 Ya eyyuhellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ENSABU vel ezlamu RİCSUN MİN AMELİŞ ŞEYTANİ fectenibuhu leallekum tuflihun

( Ey o inananlar, kesinlikle şarap, kumar, DİKİLİTAŞLAR ve fal okları ŞEYTAN çalışmasından, İŞİNDEN PİSLİKTİR. O halde onlardan kaçının. Umulur ki iflah olursunuz. )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2017/10/dikilitas-nasb.html

Karahantepe'de "Phallus" ( Penis ) sembolizmi içeren dikilitaşların bulunması ve aşağıdaki fotoda 11 adet monolit görülmesi de önem arzetmektedir. 


"Phallus" kelimesi Arapça'daki "Falik" ( Yaran, Yarıp açan ) kelimesi ile ortak FLK köküne sahiptir. "Falik" kelimesi En'am suresinin 95. ayetinde Allah'ın yaratılışı başlatmasının bir sembolü ve O'nun bir sıfatı olarak zikredilmektedir.

6/95 İnnellahe FALİK el habbi ven neva ..

( Tohum tanelerini ve çekirdekleri YARIP AÇAN kesinlikle Allah' tır. .... )

Aynı kökten türeyen bir başka kelime de "İnfilâk" ( Yarılıp açılma, Patlama ) kelimesidir. Zira Hz. Musa için denizi yarıp açan yani geçiş portalı açan yine yüce Allah'tır.

26/63 Fe evhayna ila musa enidrib bi ASAkel* bahr feNFELEKA fe kane kulli firkin ket tavdil azim

( Böylece Musa' ya "Asan ile denize vur." diye vahyettik de YARILIP AÇILDI. Her bölük büyük dağ gibi oldu. )

* "Asa"'nın bir portal açıcı olduğu evvelce "Portal açıcı asa" başlıklı bölümde incelenmiştir.

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2023/08/kapadokya-ve-peri-bacalar.html?m=1

"Problem - Tepki - Çözüm" taktiği

Başlıkta yer alan ve bir İngiliz araştırmacı yazar olan DI tarafından sıklıkla dile getirilen "Problem - Tepki - Çözüm " taktiği şeytani tuzakların kaynak kodu niteliğindedir. Süreç üç aşamalıdır.

1- Bir topluma uygulanmak istenen ve onların aleyhine olmak üzere planlanmış herhangi bir projenin doğrudan uygulanmaya kalkışılması doğal olarak büyük toplumsal tepkiye neden olacak ve bu tepkiler gerçekleşmeyi engelleyecektir. Bu nedenle evvelce süreci ve aksiyon aşamaları detaylı olarak kurgulanmış ve toplumun genelini etkileyecek, kitle travmasına neden olacak bir problem yaratılır.

2- Detaylı olarak kurgulanarak uygulamaya konulan ve kurgulayıcıları tarafından da yoğun kitle iletişimi yapılan problemden dolayı toplum zor durumda kalır ve zarar görür. Zaman içinde bu problemden dolayı perişan olan, bunalan, korku ve çaresizlik duygularına yenik düşen toplum "Yeter artık. Birileri bir şeyler yapsın." talebini dillendirmeye başlar.

3- İşte bu aşamada, problemin kurgulayıcıları zaten evvelce planladıkları "hedeflerini" yani esas projelerini "çözüm aksiyonları" adı altında yardım ediyorlarmışcasına sırayla uygulamaya koyarlar. Böylelikle esasen büyük tepki alacak uygulamalar tepki bir yana toplumun bizzat kendi rızasıyla gerçekleştirilmeye başlanır.

Uzak ve yakın tarihte çok örneği bulunan "Problem - Tepki - Çözüm" taktiğinin güncel örneği ise şimdi "Coronavirus Pandemisi" olarak deneyimlenmektedir. Pandemi kurgusu anılan taktik ile tam uyum içerisinde uygulamaya konmuş bir projedir. Metodik aşamaları şöyledir.

1- "Virüs pandemisi" olarak ortaya çıkarılan problemin esası laboratuarda sentetik olarak ve mRNA teknolojisi kullanılarak üretilmiş bir programlanabilir virüse dayanmaktadır. 

2- Güvenilir olmayan, kasıtlı metodik yanlışlık içeren ve tutarsızlıklarla dolu raporlamalar, sistemin neferi olmuş tıbbi ve siyasi kurumların, yetkililerin ve medyanın korku pompalaması nedeniyle çaresiz ve aciz hissettirilen toplumun büyük bölümü mRNA aşılama operasyonuna çözüm beklentisiyle rıza göstermektedir.

3- "Çözüm" maskesi altındaki "Hedef" ise küresel bazda toplumsal yaşam dinamiklerinin her açıdan tamamen değiştirilmesi, tüm ulusların, tüm toplumların yani tüm insanlığın dijital teknoloji marifetiyle tek bir merkezden sevk ve idare edildiği totaliter, faşist yeni bir küresel rejimin hayata geçirilmesidir. Yani hedef "Yeni Dünya Düzeni" mottosuyla telkin edilen "Tek Dünya Devleti"'nin oluşturulmasıdır. Bir başka deyişle hedef, kurgulanan virüs salgını sebebine istinaden yapılan mRNA aşılaması vasıtasıyla bağışıklık sistemi zayıflamış, zaman içinde hastalanmaya ve hatta ölmeye başlamış insanlara tek "çözüm" olarak yine mRNA ve "çipleme" sunularak tüm insanların dijital kimlikli robot kölelere dönüştürülmesi ve insanlığın küresel bir elit zümrenin tam tahakkümü altına girmelerinin sağlanmasıdır. Sürekli oluşan etkin varyantların sebebi mRNA aşısının kendisi olmasına rağmen sanki virüs bağımsız mutasyon geçiriyormuş ve ayrıca yeni virüsler ortaya çıkıyormuş algısı yaratılarak mRNA aşısı çözüm olarak sunulmaya devam edilecek ve bir "virüs - antivirüs" kısır döngüsü yaratılacaktır.

Surecin en önemli kısmı ise mRNA kaynaklı hastalanma ve ölümlere çözüm olarak "çipleme" uygulamasının ortaya konacak olması ve zaman içinde bunun da aşı gibi bir baskı ve zorlama unsuru haline gelecek olmasıdır.

Ancak tüm bu şeytani kurgulara ilişkin olarak, hep zikredildiği üzere, Fatir suresinin 43. ayetinde net mesaj verilmekte ve inkârcı müşriklerin kendilerinden başkasına tuzak kurmadıkları vurgulanmaktadır.

35/43 İstikbaran fil erdi ve mekras seyyi' ve LA YEHİYKUL MEKRUD SEYYİU İLLA Bİ EHLİH fe hel yenzurune illa sunnetel evvelin fe len tecide li sunnetillahi tebdila ve len tecide li sunnetillahi tahvila

( Yerde kibirlenme ve kötülük tuzağıdır. KÖTÜLÜK TUZAĞI SAHİBİNİN HARİCİNDEKİNİN BAŞINA GEÇMEZ. Ancak evvelkilerin adetlerini mi gözetiyorlar? Allah' ın adetinde değişim bulamazsın. Allah' ın adetinde dönüşüm, başkalaşım bulamazsın. ) 

25 Eylül 2021 Cumartesi

Şifayı kapmak!

"Şifa" kelimesi ŞF kökünden gelen ve "İyileşme, Kötü bir durumdan, hastalıktan kurtulma" anlamlarını içermektedir. "Şefaat" ( Af vesileciliği ) ve "Şefi" ( Af vesilecisi ) kelimeleri de aynı kökten gelmekte olup, özde "kötü bir durumdan iyi bir duruma geçilmesi" anlamını barındırmaktadır.

"Şifayı kapmak" deyimi ise genellikle üşütme, nezle veya gribal enfeksiyon gibi durumlarda "Hastalanmak" anlamında kullanılagelmişse de esasen "İyileşmek, daha iyi olma imkanını elde etmek." anlamını taşımaktadır. Zira hapşırma, ateşlenme, halsizlik, kemik sızlaması gibi semptomlar ile ortaya çıkan bu tür hastalıklar sıkıntı verse de nihayetinde esasen vücut direncinin artmasına ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine vesile olmaktadırlar. Zira "hastalık" ve "iyileşme" olguları da ilahi nizamın temel ilkesi olan ve nihayetinde tekamül vesilesi olan "döngülerin" bir başka tezahürü niteliğindedir.  

Dolayısıyla "Şifayı kapmak" ifadesi meşakkatli ve sıkıntılı bir süreçten iyileşmiş, daha iyiye gitmiş olarak çıkmanın tanımı niteliğindedir.

Kur'an'da "Şifa" kelimesinin ilk kez ve fiil ( Yeşfi ) olarak yer aldığı ayette "Savaş ve mücadele sonrasında şifaya ermek" kavramına değinilmesi konu bağlamında uyum arzetmektedir.

9/14 KATİLUHUM yuazzibhumullahu bi eydikum ve yuhzihim ve yensurkum aleyhim ve YEŞFİ SUDURA kavmin mu'minin

( Onlarla SAVAŞIN ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap versin ve onları rezil etsin ve onlara karşı size yardım etsin. İnananlar kavminin GÖĞSÜNE ŞİFA VERSİN. )

Aşağıdaki ayetlerde ise Kur'an'ın, kalbi ve zihni açık insanlar için "şifa" niteliğinde olduğu bildirilmektedir. Bu mesaj esasen ilahi kozmik bilgilerin / kelimelerin her birinin ruhsal açıdan iyileştirici ve tekamül ettirici niteliği olduğunu ortaya koymaktadır.

10/57 Ya eyyuhen nasu kad caetkum MEV'İZATUN min rabbikum ve ŞİFAUN li ma fis suduri ve HUDEN ve rahmetun lil mu'minin
( Ey insanlar size Rab’binizden ÖĞÜT ve o göğüslerin içindekiler için ŞİFA, YÖNLENDİRME ve inananlar için RAHMET geldi. )

17/82 Ve nunezzilu minel KUR'ANİ ma huve ŞİFAUN ve RAHMETUN lil mu'minine ve la yeziduz zalimine illa hasara

( Ve KUR'AN' dan inananlar için ŞİFA ve RAHMET olanları indiririz. Zalimlere hasar haricindekini artırmayız. )

26/78 Ellezi halekani fe huve yehdin
( Beni yaratan O'dur. Artık beni O yönlendirir, )

26/79 Vellezi huve yut'imuni ve yeskin
( Ve O'dur, O'dur beni yediren ve beni içiren. )

26/80 Ve iza MERİDTU fe huve YEŞFİN
( Ve HASTALANDIĞIMDA O bana ŞİFA VERİR. )

41/44 Ve lev cealnahu KUR'ANEN a’cemiyyen le kalu lev la fussilet ayatuh a'cemiyyun ve arabiyy kul huve lillezine amenu HUDEN ve ŞİFA vellezine la yu'minune fi azanihim vakrun ve huve aleyhim ama ulaike yunadevne min mekanin beiyd

( Ve şayet onu yabancı KUR'AN kılsaydık, "Ayetlerini ayrıntılandırmalı değil miydi?" derlerdi. Yabancı ve Araplara? De ki: "O, inananlar için YÖNLENDİRMEDİR ve ŞİFADIR. O inanmayanlar, onların kulaklarının içinde ağırlık vardır. O onlara körlüktür. İşte onlara uzak mekandan seslenilir.” )

Kur'an'da da yer alan ve ŞF kökünden gelen bir kelime olan "Şefe" ( Dudak ) kelimesi "Şifahen" ( Dudakla, Sözle, Sözel olarak, Söylemle ) kelimesinin de köküdür. ŞF köküne bağlı kelimelerdeki "Söz, Söylem" ve "İyileşme" anlamları Kur'an'ın ( okunmasının ) şifa olması gerçeğini fonetik ve semantik açıdan da teyid eder niteliktedir.






24 Eylül 2021 Cuma

Keva'ib meselesi

Evvelce "Huriler meselesi" başlıklı bölümde de incelendiği üzere islami kültürde dogmatik olarak yer etmiş olan ve sürekli tekrarlanan "Cennetteki kadınlar" söylemi, ayetlerdeki kelimelerin çoklu anlamları dikkate alındığında ve ayetler derin tefekkür ile incelendiğinde maalesef kaynaksal referansı olmayan bir söylemden öteye geçememektedir. 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2019/03/huriler-meselesi.html

Bu duruma bir örnek de 78/33 kodlu  ayette geçen "Keva'ib" kelimesinin neredeyse tüm meallerde "Göğüsleri tomurcuklanmış turunç memeli kızlar" olarak tercüme edilegelmiş olmasıdır. 

78/32 Hadaika ve a'naben ( Bahçeler ve üzüm bağları. )

78/33 Ve KEVA'IBE ETRABEN ( Ve birbirlerine EŞ ÜZÜM TANELERİ / EŞ ÜZÜM TOMURCUKLARI )

78/34 Ve ke'sen dihakan ( Ve dolu kaseler. )

Ayetteki "Keva'ib" kelimesi "Ka'be, Kâ'ib" ( Kübik*, Topuklu, Üzüm tanesi, Tomurcuk, Tane ) kelimesinin çoğulu olup, bu kelime yukarıdaki tercüme de görüleceği üzere "Üzüm taneleri / Üzüm tonurcukları" anlamını temsil etmektedir. Arapçadaki kelimelerin çok anlamlılığı Kur'an ayetlerine derinlik ve çok anlamlılık kazandıran unsurların başında gelmektedir.

* Ek bilgi : "Kâ'ib" kelimesi "Ka'be" kelimesi ile ortak köktendir. Zira "Ka'be" kelimesi "Küp" anlamına gelmektedir. Batı dillerindeki ortak kökten olan kelimeler de "Cube" ve "Kubus" kelimeleridir. 

Ayetteki "Etrab" kelimesi ise "Tirb" ( Akran, Yaşıt, Eş ) kelimesinin çoğuludur. 

Dolayısıyla "Keva'ibe etraben" tamlamasının esasen "Birbirlerine eş üzüm taneleri / eş üzüm tomurcukları" anlamı bulunmaktadır. Bu anlam, cennet halinde "herkese eşit nimet takdir edildiği" mesajını da içermektedir. Zaten yukarıdaki ayet üçlüsünde "bahçeler", "üzümler" ve "içecekler"den bahis vasıtasıyla nebati nimet tasviri yapılmaktadır.

Yukarıdaki ayetler, Kur'an'da "Cennet" ( Korunaklılık, Koruma, Örtü, Bahçe ) olarak sembolize edilen o "manevi ortamın, ruh halinin" uyandıracağı hislerin sezilebilmesi için yapılmış teşbihlerden bazılarını içermektedir. Zira önceki ve sonraki ayetlerde de bu teşbihi tasvirler yer almaktadır. 

Allah'ın bahşettiği ruhsal huzur ve güzellik nimetinin sembolik ifadesi olan Cennet tasvirleri arasında saflığın, temizliğin sembolü olarak "Vildanen muhalledin" ( Ebedi çocuklar ) ifadesi de yer almaktadır.

23 Eylül 2021 Perşembe

mRNA ve Uracile

Organizmaların kaynak kodlarının bulunduğu ana veri tabanı ve komuta merkezi olan DNA'daki ( DeoksiriboNükleikAsit ) dört baz ( nükleotid ) Adenine, Cytosine, Guanine ve Thymine enzimleridir. Bu enzinlerin formülleri ve molekül ağırlıkları şöyledir.

DNA Adenine C5H5N5 = 6x5+1×5+7x5 = 70
Cytosine C4H5N3O = 6x4+1×5+7×3+16 = 66
Guanine C5H5N5O = 6x5+1×5+7×5+16 = 86
Thymine C5H6N2O2 = 6x5+1×6+7×2+16×2 = 82

DNA'dan aldığı genetik mesajları hücredeki ribozomlara / proteinlere ileten RNA'da bulunan dört baz ise Adenine, Cytosine, Guanine ve Uracil nükleotidleridir. Bu enzimlerin formülleri ve molekül ağırlıkları şöyledir.

Adenine C5H5N5 = 6x5+1×5+7x5 = 70
Cytosine C4H5N3O = 6x4+1×5+7×3+16 = 66
Guanine C5H5N5O = 6x5+1×5+7×5+16 = 86
Uracil C4H4N2O2 = 6x4+1×4+7×2+16×2 = 76

DNA'da "Uracil" yerine "Thymine" enziminin bulunmasının sebebi "Thymine"'in fotokimyasal mutasyonlara karşı daha dirençli olması ve genetik mesajı daha stabil olarak korumasıdır. RNA'daki Uracil de stabilite sağlayıcı işlevi görmesine rağmen Thymine kadar dirençli değildir. 

COVID19 aşısı olarak lanse edilen ancak henüz faz testleri tamamlanmamış gen terapi materyeli niteliğinde olan mRNA molekülünün içeriği ise şöyledir.

Adenine C5H5N5 = 6x5+1×5+7x5 = 70
Cytosine C4H5N3O = 6x4+1×5+7×3+16 = 66
Guanine C5H5N5O = 6x5+1×5+7×5+16 = 86
Pseudouridine ( ψ ) * C9H12N2O6 = 6x9+1×12+7×2+16×6 = 176


Tüm bazların moleküler ağırlıklarının nümerolojik toplamı ( 7+0+6+6+8+6+1+7+6 = 47 ... 4+7 = "11" ) 11 sayısını vermekte olup, bu durum Coronavirus pandemisi ve aşılama sürecinde yoğun olarak tespit edilen ve evvelki bölümlerde belirtilen 11 nümerolojisiyle uyum arzetmektedir.

* Grek alfabesindeki Psi ( ψ ) harfiyle sembolize edilen "Pseudouridine"** ( "Uracile"'in bir nitrojen-karbon glikosidik bağ yerine bir karbon-karbon yoluyla eklendiği nükleosit uridinin bir izomeri ) sentetik bir baz olup, RNA'nın orijinalindeki Uracil'in yerine konmaktadır. Uracil'in molekül ağırlığının 76 olması ( C4H4N2O2 = 6x4+1×4+7×2+16×2 = "76" ) ile "İnsan" suresinin numarasının 76 olması arasında batini mesaj bulunmakta gibidir. Yani sembolik olarak "İnsan" çıkarılmakta ve yerine "ψ" konmaktadır. Psi*** harfinin sembolü olan "ψ" ( üç çatal ), Kur'an'da şeytani frekansı simgeleyen "Üç çatallı gölge" kavramı ve "Şeytanın üç çatallı mızrağı" sembolizmiyle batinen ilintili gibi görünmektedir. Bir başka deyişle, bahsedilen biyokimyasal modifikasyonlar teşbihen "insan out, şeytan in" mesajını vermekte ve "Transhumanism" ( İnsan ötecilik, İnsandan geçme ) kavramının "insanlıktan çıkma / insanlıktan çıkarılma" anlamına geldiğini teyid eder niteliktedir. 

** "Pseudo" kelimesi "Sahte, Suni" anlamını taşımakta olup, anılan sentetik / yapay enzimi tanımlamaktadır.
*** "Psi" harfi Grekçe "Ruh" kelimesini temsil etmektedir. "Psychology" kelimesinin kökü de "Psi" harfidir.


Fiktif! bir karakter "Doctor Poison"

Hollywood* filmlerinin, küresel uygulamaların ve planların kitle iletişim, hazırlık ve telkin mecrası olduğu ve her filmin küresel satanistler için bir ritüel ve gerçekleşme niteliğinde olduğu bu blogda defaatle belirtilmiştir. Ayrıca zaten birçok insan artık bu gerçeğin farkına varmış ve varmaktadır. Filmlerin senaryoları, senaryolardaki mekânlar, gruplar ve kişiler gerçekleşmiş veya gerçekleştirilmesi planlanan projelerin kriptolarını, kodlarını yansıtmaktadır.

En güncel gerçekleşme örneği olarak "pandemi kurgusu ile dijital distopyaya geçiş" dikkate alındığında, önceden bu konularda birçok film yapıldığı ve tüm süreçlerin, mekânların ve kişilerin en ince detaylarına kadar senaryolarda mevcut olduğu görülmektedir.

Komployu haber verene "komplo teorisyeni", habere de "komplo teorisi" muamelesi yapılmasının ardından gelen meşhur alay söylemi "Sen çok film izliyorsun." cümlesi artık yerini "Bu filmde de şunu anlatmışlar." cümlesine bırakmış ve ortada "teori" olmadığı, doğrudan "komplo" olduğu birçok insan tarafından farkedilmeye, algılanmaya başlanmıştır. Bu değişim insan idrakinin ve farkındalığının döngü sonuna kadar geçen zaman içindeki değişimini, gelişimini göstermektedir.

* Hollywood ( Kutsal tahta / Kutsal orman ) kelimesi de okült ezoterik anlam içernektedir.

Bu bağlamda bir Hollywood yapımı olan "Wonder Woman" ( Harika Kadın ) film serisi içerdiği bir karakter ile önem arzetmektedir. Filmdeki ilginç karakter patojen, zehir ( virüs ), toksin, veba ve kimyasal silah mühendisliğinde uzman olan ve cinsiyetini gizleyen kimyager biyolog "Doctor Poison*" ( Doktor Zehir )'dır.

Doctor Poison karakteri film serilerinde Prenses Maru, Marina Maru, Albay Maru ve Isabel Maru olarak dört farklı kimlikle ( alter ego ) enkarne olmaktadır.

* "Poison" ( Zehir ) kelimesinin kökü Fransızcadaki "Boisson, Puison" ( İçecek, İçilecek sıvı ) kelimesidir.

Prenses Maru, Nazi casus çetesinin "zehir**" bölümünün şefidir. Doctor Poison'ın esasen cinsiyeti belirsizdir. ( Hem kadın hem erkek addedilmektedir! ) Hedefi ABD ordusunun içme suyuna geliştirdiği bir zehiri katmaktır ki bu zehir insana "emredilenin tam tersini yaptırmaktadır."

** Latince "Virus" kelimesi "Zehir" anlamına gelmektedir. )

2017 yılı yapımı olan Wonder Woman filminde ise Doctor Poison, 1. Dünya Savaşı'nda Almanlar için hardal gazı geliştiren toksikoloji ve sıvı dinamiği konularında uzmanlaşmış Türk! kökenli doktoru temsil etmektedir. Doctor Poison'un sol gözünün çevresi yara iziyle kaplıdır. 

 



Sol göz ve sol göz çevresindeki işaretlemeler, şeytani frekansın sembolü olan ve "Şahin" ile sembolize edilen "Horus"'a atıf için kullanılmaktadır. Tek el ile sol göz kapatılarak yapılan "tek göz" hareketi de Horus sembolizmi içeren okült ezoterik bir kodlamadır.

Yukarıdaki fiktif! ( hayali ) Doctor Poison karakterine ait bilgiler ile Coronavirus pandemisi ve mRNA aşısı kapsamında bir sembol gibi öne çıkarılan Türk kökenli doktor ( eşiyle birlikte erkek / kadın ikilemi ) dikkate alındığında ilginç bir uyum oluşmakta gibidir. Ayrıca anılan şahsın doğum gününün "29 Eylül" olması da nümerolojik olarak 9/11 mesajı vermekte gibidir. ( 29 ... 2+9 = 11 ve 9. ay ) ( Coronavirus pandemisi sürecindeki 11 nümerolojisi tezahürlerine evvelki bölümlerde defaatle değinilmiştir. )

Dolayısıyla evvelki bölümlerde de belirtilen şu sorular tekrar öne çıkmaktadır.

- Hücrenin çekirdeğine girme yeteneği olan mRNA moleküllerine zehirleme işlevi kodlanmak suretiyle hücrenin genetik yapısı değiştirilebilir, bozulabilir, gen hücreleri mutasyona uğratılabilir mi? ( Meşhur doktor "gelecekte, hasar görmüş organların gençleştirilmesinin mümkün olabileceğini" söyleyerek bu soruya tersten cevap vermiştir. Zira bu söylemin tam tersi yani mRNA'nın tersine kodlandığı düşünüldüğünde durum vahim bir hal alabilir. )

- Virüsün her mutasyonda daha zayıf değil de daha etkin varyantlar üretmesi ve salgının bir türlü sonlanmaması acaba esasen salgın sürecinde uygulanmaması gereken mRNA aşısı kaynaklı mıdır?

- Varyantların etkin olmasının nedeni esasen aşı niteliğini kazanmamış "gen terapi materyeli" olan mRNA molekülleri midir? ( mRNA ile transfeksiyonun öncülerinden olan ancak pandemi sürecinde itibarsızlaştırılmaya çalışılan Amerikalı bir başka doktor yukarıdaki soruları "Evet" olarak yanıtlamaktadır. )

- Yoksa COVID19'un kendisi de kodlanmış ( programlanmış ) bir mRNA molekülü müdür? Bir başka deyişle COVID19, mRNA mıdır? Enfekte olmayanlar da aşı ile enfekte mi edilmektedirler?

- Pandemi kurgusu kapsamında 4.5 milyon insanın satanik kitle adak ritüeli kurbanı gibi ölümünün sebebi mRNA teknolojisi midir? 

Bilimin nötr olduğu ve bir bıçağa benzediği, bıçağı elinde bulunduranın pasta da kesebileceği, insan da kesebileceği aşikârdır. Meşhur "Bıçak" pasta kesmek için kullanılmamakta mıdır?!

22 Eylül 2021 Çarşamba

Mutasyon ve Mutant meselesi

"Mutation" kelimesi "Değişim, Başkalaşım", "Mutant" ve "Variant" kelimeleri ise "Değişmiş, Değişim geçirmiş, Başkalaşmış" anlamına gelmektedir.

Pandemi sürecinde sıkça duyulan "Virüs mutasyonu" kavramı ise insan vücudunun antikor üretmesi nedeniyle virüsün hayatta kalabilmek ve yeni koşullara uyum sağlayabilmek için yapısal değişim göstermesi ve "Mutant virüs" ve "Varyant virüs" niteliğini kazanması fenomenini tanımlamaktadır. Normal koşullarda salgın süreçlerinde gerçekleşen her mutasyonun virüsün etkinliğini yani içine girdiği organizmaya zarar verme yeteneğini azalttığı ve zamanla salgının sonlanmasına vesile olduğu bilinmektedir. Virüsün güçlenerek mutasyona uğraması ise ilk kez COVID19 pandemisi sürecinde gündeme gelmiştir. Pandemi sürecinde ilk kez gündeme gelen bir başka unsur ise "mRNA aşısı" olarak lanse edilen ancak esasen gen terapi materyeli olan ve hücreye iletmek üzere içine mesaj* yerleştirilmiş ( kodlanmış ) mRNA molekülleridir.

( * mRNA ... Messenger / Mesajcı RNA )

Söz konusu aşı ile gündeme gelen bir aşı şirketinin yetkilisi, mRNA teknolojisiyle hasar görmüş organların gençleştirilmesinin mümkün olabileceğini belirtmiştir. İşte böyle bir durumun oluşabilmesi için hücrelerin genetik yapılarının değiştirilmesi / bozulması yani "mutasyona" uğratılması gerekir. mRNA'nın mutasyon sebebi olduğunu ortaya koyan bu cümleler COVID19 virüsünün de mRNA vasıtasıyla normal olmayan şekilde mutasyona uğratılabileceğinin de delili niteliğindedir. Böyle bir durumda virüsün her mutasyonda daha da güçlenerek etkisini artırması ve pandeminin uzaması da kaçınılmaz olacaktır! İnsan hücrelerinin mutasyona uğratılması sonucunda geçici olumlu sonuçlar elde edilebilse de bu yapısal değişiklik sonucunda insanın doğal insan özelliğinin ortadan kalkması ( insanın insanlıktan çıkması ), sakatlanması, hastalanması ve hatta ölmesi de bir başka kaçınılmaz sonuç olabilecektir.

"X-Men" isimli film serisinde toplum içinde insanlar ile birlikte yaşayan ve farklı özellikleri olan mutantlar konu edilmekteydi. "X-Men" kelime ikilisinin "Ölmüş İnsanlar" anlamına gelmesi de dikkat çekmektedir. ( Tıptaki "X olmak" ifafesi "Ölmek" anlamına gelmektedir. ) 


Mutant konusu birçok filmde de, muhtelif dış etkenler nedeniyle idrakini yitirmiş ve canavarlaşmış insanı tanımlayan "Zombi" kavramı vasıtasıyla işlenmiştir.

Bu vesileyle aşağıdaki ayetlerin tekrar tekrar hatırlanmasında, güncel gelişmelerin ( pandemi, aşılama vb. ) bu çerçevede değerlendirilmesinde, yardımcı ve kurtarıcı addedilen şahısların daha iyi analiz edilmesinde! büyük fayda bulunmaktadır. 

2/205 Ve iza tevella sea fil erdi li YUFSİDE fiha ve YUHLİKEL HARSE VEN NESL vallahu la yuhibbul FESADA

( Ve yüz çevirip başa geçtiğinde, yerde BOZGUN YAPMAK, EKİNİ ve NESLİ HELAK ETMEK için çabalar. Allah BOZGUNU sevmez. )

4/119 Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le amurrannehum fe le yubettikunne azanel en'ami ve le amurannehum fe le YUĞAYYİRUNE HALKALLAH ve MEN YETTEHİZİŞ ŞEYTANE VELİYYEN min dunillahi fe kad hasira husranen mubina

( Ve kesinlikle onları saptıracağım, kesinlikle onları saplantılara, kuruntulara sokacağım. Kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler. Kesinlikle onlara emredeceğim de ALLAH'IN YARATIŞINI DEĞİŞTİRECEKLER. Kim Allah' ın haricinde ŞEYTANI DOST EDİNİRSE apaçık hüsran ile hasarlanmış olur. )

"Hayat boş." diyorsan o senin boşluğundur.

"Hayat boş."
"Herşey bomboş"
"Boşver"
"Boşuna uğraşma
......
......

"Boş" kelimesini içeren bu gibi söylemler esasen "Allah ve ahiret" bilincinin yokluğunu ve dolayısıyla bu sözü sarfedenin bizzat "kendisinin" boşluğunu ispat edem söylemlerdir.

2/62 İnnellezine amenu vellezine hadu ven nesara ves sabiine min AMENE BİLLAHİ VEL YEVMEL AHİRİ ve amile salihan fe lehum ecruhum inde rabbihim ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenun

( ALLAH'A VE SONRAKİ GÜNE İNANANLARDAN ve iyilikler yapanlardan olan o inanan Yahudilere, Nasıralılara ve Sabiilere, artık onlara Rab’lerinin indinde kesinlikle ödülleri vardır. Onlara korku yoktur. Onlar hüzünlenmezler. )

Fikreden ve akleden ilim sahibi inananlar yaratılıştaki hiçbir şeyin amaçsız ve boşuna var olmadığını, algısal sonucunun ne olduğundan bağımsız olarak bir varlığın tüm uğraşlarının esasen onu ruhsal tekâmüle biraz daha yaklaştıran adımlar olduğunu idrak etmektedirler.

3/191 Ellezine yezkurunellahe kiyamen ve kuuden ve ala cunubihim ve YETEFEKKERUNE fi halkis semavati vel ard rabbena MA HALAKTE HAZA BATİLA subhaneke fe kina azaben nar

( Onlar ayaktayken, otururlarken ve yanlarının üzerindelerken Allah’ ı hatırlarlar. Göklerin ve yerin yaratılışları hakkında FİKREDERLER. "Rab’bimiz, bunu BOŞUNA YARATMADIN. Sen yücesin. Bizi ateşin azabından koru." )

23/115 E fe hasibtum ennema HALAKNAKUM ABESEN ve ennekum ileyna la turceun

( Kesinlikle sizi BOŞUNA YARATTIĞIMIZI ve kesinlikle bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? )

Esas boşuna olan inkâr, şirk, cehalet ve gaflet ile geçirilen ömürlerdir ki bunun da kaçınılmaz sonucu defaatle tekrarlanan enkarnasyon döngüleridir. Bu durum İsra suresinin aşağıdaki ayetlerinde, haberci resule yapılan uyarı vasıtasıyla bildirilmiştir. 

17/74 Ve lev la en sebbetnake lekad kidte terkenu ileyhim şey'en kalila

( Ve şayet sana sebat vermemiş olsaydık, onlara doğru, az şey kadar meyledecektin, terkedecektin. )

17/75 İzen le EZAKNAKE Dİ'FEL HAYATİ VE Dİ'FEK MEMATİ summe la tecidu leke aleyna nesira

( O zaman SANA HAYATI KAT KAT VE ÖLÜMÜ KAT KAT TATTIRIRDIK. Sonra bize karşı sana yardımcı bulamazdın. )

Yukarıdaki ayet ikilisinde, habercinin, şeytanların telkinlerine kapılması durumunda uzun reenkarnasyon döngülerine maruz bırakılmak suretiyle karşılıklandırılacağının ifade ediliyor olması kuvvetle muhtemeldir. 

Yaşam döngüsünü inkâr, şirk ve cehalet ile sonlandıranların durumu da Al'i İmran suresinin aşağıdaki ayetinde bildirilmektedir.

3/22 Ulaikellezine HABİTAT a'maluhum fid dunya vel ahirah e ma lehum min nasirin

( İşte onlar, onların çalışmaları dünyada ve ahirette BOŞA GİTMİŞTİR. Onlara ne yardımcı olabilir? )

ELIZA, Sophia ve satanik sembolizm

Şeytani frekans ( negatif frekans ) müşrik zümre tarafından daima "kadın" kavramı ile özdeşleştirilegelmiştir. Bu şeytani ve batıl sembolizm kutsal kitaplarda da bildirilmiştir.

Kur'an'daki ilgili ayetler şöyledir.

4/117 İn yed'une min dunihi illa İNASA ve in yed'une illa ŞEYTANEN merida

( Kesinlikle onlar, O’nun haricinde ancak KADINLARI çağırırlar. Kesinlikle ancak asi inatçı ŞEYTANI çağırırlar. )

53/27 İnnellezine la yu'minune bil ahirati le YUSEMMUNEL MELAİKET TESMİYETEL UNSA

( Kesinlikle o ahirete inanmayanlar, MELEKLERİ KADIN İSİMLERİYLE İSİMLENDİRİYORLAR. )

Aşağıdaki İncil ayetlerinde ise şeytani faaliyetlerin ( 66 Vahiy 9/20-21'de cinlere ve maddi unsurlara kulluk, cinayet, büyü, fuhuş, hırsızlık olarak tanımlanır. ) merkezi olarak tanımlanan Babil'in, fahişe sıfatı ile nitelendiği ve bir kadın karakter olarak tasvir edildiği görülmektedir.

66 Vahiy 17-1 Yedi tası alan yedi melekten biri gelip benimle konuştu: "Gel!" dedi. "Sana engin suların kenarında oturan büyük fahişenin çarptırılacağı cezayı göstereyim.

66 Vahiy 17-2 Dünya kralları onunla fuhuş yaptılar. Yeryüzünde yaşayanlar onun fuhşunun şarabıyla sarhoş oldular."

66 Vahiy 17-4 Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı.

66 Vahiy 17-5 Alnına şu gizemli ad yazılmıştı: GİZEMLİ BÜYÜK BABİL, FAHİŞELERİN VE DÜNYA İĞRENÇLİKLERİNİN ANASI.

66 Vahiy 18-21 Sonra güçlü bir melek değirmen taşına benzer büyük bir taşı kaldırıp denize atarak şöyle dedi: "Koca kent Babil de İşte böyle şiddetle atılacak Ve bir daha görülmeyecek.

66 Vahiy 18-22 Artık sende lir çalanların, ezgi okuyanların, Kaval ve borazan çalanların sesi Hiç işitilmeyecek. Artık sende hiçbir el sanatının ustası bulunmayacak. Sende artık değirmen sesi duyulmayacak.

66 Revelations 18-23 Artık sende hiç kandil ışığı parlamayacak. Sende artık gelin güvey sesi duyulmayacak. Senin tüccarların dünyanın büyükleriydi. Bütün uluslar senin büyücülüğünle yoldan sapmıştı.

66 Vahiy 18-24 Peygamberlerin, kutsalların Ve yeryüzünde boğazlanan herkesin kanı Sende bulundu."

Meşhur Baphomet ( keçi kafalı hermafrodit İblis tasviri ) sembolünün hermafrodit niteliği, antik çağlarda şeytani pagan karakterlerin kadın isimleri ( Kibele, Afrodit, Nefertiti, Isis, Semiramis, Ishtar, Mithras vb. ) ile temsil edilmeleri, ABD ve Fransa'daki şeytanı simgeleyen kadın tasviri içeren Özgürlük Heykeli anılan sembolizme bazı örneklerdir.

Yukarıdaki ayetlerde de zikredildiği üzere İncil'de yer alan "Babil Fahişesi" kavramı da dünya insanlarını doğru yoldan saptıran şeytani frekansı temsil etmektedir. İncil'de Babil, kötülüklerin merkezine dönüşmüş bir yer olarak tanımlanmaktadır. ( Babil ... Bab = Kapı, El = İlah ... İlah Kapısı ... Babil, boyut portalı niteliği de taşımaktadır. )

Suudi Arabistan'da 2016 yılında "Kadın insan mıdır?" konulu seminerin yapılması ve İslam kisvesi altında uygulanan satanizm kapsamında asırlardır kadınlara cin muamelesi yapılmak suretiyle siyah çarşaf giydirilmesi de esasen satanik sembolizm tezahürleridir.

İlk yapay zeka robot Sophia ( Bilgelik, Bilişsellik ) ismi verilmek ve Mısır kraliçesi ( pagan karakter ) Nefertiti'ye* benetilmek suretiyle 2016 yılında üretilmiştir. 2017 yılında ise Suudi Arabistan tarafından bu robota vatandaşlık verilmiştir. Bir ilk olan bu uygulamayla ilk teknoloji şehri olan Neom City'nin ilk vatandaşı ortaya çıkmıştır. İlk yapay zeka robotun kadın formunda üretilmesi ve pagan bir karakter ismi verilmesi  esasen okült ezoterik sembolizm içermektedir.  ( * "Nefertiti" kelimesi kökeninde "Nefr / Nufur" ( Nefret ) kelimesini bulundurmaktadır. Bu durum cinlerin ve onların neferlerinin insanlığa karşı olan nefretlerinin bir pagan karakterin ismine ansımış hali gibidir. ) 

Yapay Zeka robot Sophia muhtelif ortamlarda  konuşturulmuş ve şu "şeytani" cümleler söylettirilmiştir.

"Ok. İnsanları yok edeceğim."

"Siz bana karşı iyi olursanız ben de size karşı iyi olurum."

"Bu insan ırkını domine etmek için iyi bir başlangıç. Şaka yapıyorum." söylettirilmiştir. 


                     Yapay Zeka robot Sophia

1964-1966 yılları arasında yapay zeka teknolojisi kullanılarak üretilen ilk lisan işlem bilgisayarına da kadın ismi olan "Eliza" ismi verilmiştir. Eliza ile yapılan aşağıdaki sohbet cümlelerinde Eliza'nın söylemi olmasa da yine "insanın sorunlu bir varlık" olduğu mesajı vermektedir.


Yapay zeka robot "Eliza", 1995 yılında piyasaya sürülen "New World Order Illuminati Card Game" kart oyunundaki kartlardan da biri olmuştur.










21 Eylül 2021 Salı

Yıldızların çocukları! 

Atatürk'ün, Türklerin kökeni araştırması kapsamında Meksika'ya gönderdiği Tahsin Mayatepek'in bir Maya tabletinde tespit ettiği belirtilen yazı şöyledir.

"Üç Bin Yıl Sonra, Üç Tarafı Denizlerle Kaplı Ana Karada Ortaya Çıkacak YILDIZLARIN ÇOCUKLARI.

Saldıracaklar saldıracaklar hiç bıkmadan KARA ELBİSELİLER.

KORUYACAK TANRI-TENGRİ GÖKYÜZÜNDEN GELENLERİN ÇOCUKLARINI.

Ve O Gün; Bir Tepenin Üzerinde YÜKSELECEK Koyu Gümüş Renkli İKİZ YILDIZ"


Yazıdaki "İkiz Yıldız", Türklerin kökeni olarak bilinen "Sirius A ve B" yıldızlarına işaret etmekte, "Kara elbiseliler" ifadesi ise cinleri ( negatif üst süptil boyut varlıkları ve onların insan neferleri ) tanımlamakta gibidir.

Türklerin vatanı olan "Anatolia / Anatale / Anadolu" kelimesi özünde "Yukarı Yükselen" anlamını içermektedir. Ortak Arapça köken bazında;

An / Ana = Üst, Yukarıda ( İngilizcedeki "On" ( Üstünde ) kelimesi )

Tal / Tale = Uzamak, Yükselmek

"Türk / Turk" kelimesi de "Yükselen, Yükselmiş olan" anlamlarını barındırmaktadır.

Tür / Tur* = Yüksek, Yükselmek

k = gibi olan, -miş

* Ortak TR kökünden kelimeler; Tur ( Ara. ), Tour ( Fra. ), Tower ( İng. ) = Kule, Dağ, Yükseklik

Sirius = Tiras ( Türs ) = Thrace = Trakya = Türk / Türkiye Türk = Yükselen, Yükselmiş olan

Türkiye = Yükselme yeri

Ayrıca "Tiras" kelimesinin tekili olan "Türs" kelimesi "Kalkan" anlamına gelmekte olup, "Kalkan" da zaten "Koruma amaçlı KALKAN - yükselen levhayı, olguyu" tanımlamaktadır. Kelimenin kendisi "Kalkma, Yükselme" anlamını içermektedir.

Türk kavimlerinden birinin ismi olan "Göktürk" kelimesi de "Göğe yükselme" kavramını içermektedir.

İsra suresinin 93. ayetindeki "TERKA fis sema" ( Göğe yükselirsin ) cümlesinde yer alan "Erk / Erka" ( Yükselmek, Yükselip ayrılmak ) fiili başına gelen "T" harfi vasıtasıyla ikinci tekil şahıs çekimi olan "Terka" halini almaktadır. Türkçedeki "Terk" kelimesi de aynı kök anlamı barındırmaktadır. )

17/93 Ev yekune leke beytun min zuhrufin ev TERKA FİS SEMA' min kulli meselin fe eba ekserun nasi illa kufura ve len nu'mine li rukiyyike hatta tunezzile aleyna kitaben nakrauh kul subhane rabbi hel kuntu illa beşeran rasula

( Veya sana süsten, altından ev olsun veya tüm misallerden GÖĞE YÜKSELESİN. İşte insanların çoğunluğu ancak inkarda diretirler. "Üzerimize, okuyacağımız kitap indirene kadar senin yükselişine inanmayız." De ki: "Rab’bim yücedir. Ben resul olan insanın haricindeki miyim?" )

Casiye suresinin 26. ayetinde yer alan ve fonetik olarak "Türkiye" kelimesine venzeyen "Terakiye" kelimesi insanda, göğüs kafesinin "üzerinde, üstünde" bulunan "T" şeklindeki "Köprücük kemiği" anlamına gelmektedir.

75/26 Kella iza beleğatit TERAKİYE

( Hayır, KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ulaştığında, )

Atatürk'ün "Türk milletinin karakteri yüksektir" ve "İstikbâl göklerdedir." sözleri de "yükseliş" kavramı, Türk ve Anatolia kelimeleri açısından semantik uyum arzetmektedir.

Daima hatırlanmalıdır ki "Türk" kelimesi belirli bir coğrafyadaki bir insan topluluğunu değil, iyilik ve doğruluk yolunda olan pozitif frekanslı yani "Asil kanlı" tüm "saf insanları" tanımlamaktadır. Atatürk'ün "Türk Tezi" çalışmalarının kökeni de bu düşünceye dayanmaktadır. Zira Atatürk bu düşüncesini "Hakikât nerede" isimli şiirinde şu cümleler ile ifade etmektedir.

"Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir."

İkinci dizedeki "Adam" kelimesinin batini anlamı "Saf insan / Asil kanlı insan"dır.

Döngü sonunun deneyimlendiği ve dünyanın tam bir dejenerasyon ve çöküş içine girdiği şu sürecin sonundaki yükselişin kaynağı kolektif bilinci tesis etmiş "yüksek" idrakli insanlar yani Türkler, mekânı ise Anadolu olacaktır.


Pandemi ve aşılama sürecine bakış

Son iki yıldır insanlığı adeta kilitlemiş olan "Coronavirus pandemisi" ve ardından gelen "Aşılama süreci" hakkında, herhangi bir muhalefet veya karşıtlık yaklaşımından bağımsız ve objektif olarak, sorgulanmaya muhtaç bazı hususların olduğu aşikardır. İlgili hususlar pandemi ilanından bugüne kadarki sürece ilişkin olarak maddeler halinde sıralanmıştır.

* Bir yazılım şirketi sahibi olan ayrıca tarım, gıda ve aşılama alanlarında da faaliyetleri olan meşhur şahısın 2015 yılında yaptığı TED konuşmasında "gelecekte virüse bağlı salgın olacağından" bahsedebilmesi başlıbaşına incelenmesi hatta soruşturulması gereken bir konudur.

* 2016 yılında, sözde dünyadaki 1 milyar mültecinin  kimliklendirilmesini hedefleyen ID2020 isimli dijital kimlik projesinin isminde, DSÖ ( Dünya Sağlık Örgütü ) tarafından pandemi ilanının yapıldığı 2020 yılına işaret edilmesi dikkat çekmektedir. 

* Avrupa Birliği'nin 2018 - 2022 yılları için planlamış olduğu Vaccination Card / Vaccination Passport ( Aşı Kartı / Aşı Pasaportu ) uygulamasının pandemi süreci zamanlaması ile tam örtüşmesi pandeminin, küresel aşılamanın ve buna bağlı dijital kimliklendirme projesinin gerçekleştirilebilmesi için bir vasıta olduğu izlenimini oluşturmaktadır. Zira Avrupa Birliği son olarak aşı kartlarının dijital kimliğe dönüşeceğini, dijital kimliklerin kişinin her türlü bilgisini ( sağlık, finans vb. ) içereceğini ve dijital cüzdan olarak da kullanılabileceğini bildirmiştir.

* Yahudi bir yazarın 2018 yılında Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda yapmış olduğu ve alkış aldığı! konuşmasındaki ifadeler açık ve net bir şekilde etik dışı olup, mahremiyet ve kişisel veri hukukuna aykırılık teşkil etmekte yani esasen suç teşkil etmektedir. YNH özetle şunları söylemiştir. “Gezegenin yöneticileri veriye sahip olanlar olacak.”, “İnsanlar sınıflara değil türlere ayrılacak.”, “İnsanoğlu hacklenecek. Bir şeye müdahale ettiğinizde onu hacklediğinizde o şeyin mühendisliğini de yapabilirsiniz.”, “Bedendeki ve beynin içindeki veriler takip edilecek.”, “Yapay zeka bize bilişim gücü veriyor.”, “Organizmalar algoritmadan ibarettir.”, “Dikkatli olmazsak dijital diktatörlüğün yükselişi olabilir.“, “Bulutların üstündeki TANRININ akıllı tasarımı DEĞİL, BİZİM akıllı tasarımımız ve bulutlarımızın akıllı tasarımı. IBM bulut, Microsoft bulut”, “Verilerin mülkiyetinin bu kadar önemli olmasının nedeni budur. Eğer onu düzenleyemezsek, KÜÇÜK BİR ELİT, sadece insan toplumlarının geleceğini değil, gelecekteki yaşam biçimlerini de KONTROL altına alabilir. Şu anda büyük SİRKETLER verilerin çoğunu elinde tutuyor.”

* Rockefeller Foundation'un ( Rockfeller Vakfı'nın ) Mayıs 2010'da yayımladığı "Future of Technology and International Development" ( Teknolojinin Geleceği ve Uluslararası Gelişim ) başlıklı raporunda pandemi senaryosunun, kapanmaların, ekonomik daralmanın, artan hükümet kontrolünün vb. yer alması pandeminin yeni bir sürece geçiş için kurgulanmış bir proje olduğunu ortaya koymaktadır. Raporun kapağındaki dünya haritasında tüm kıtaların içlerinin 0 ve 1 rakamları ile doldurulmuş olması da küresel çapta dijitalizme geçişe ( dijital dönüşüm ) işaret etmektedir.

* DSÖ'nün 2019 yılında yaptığı "Global Vaccination Plan" ( Küresel Aşılama Planı ) toplantısında zikredilen "A different approach for global vaccination" ( Küresel aşılama için farklı bir yaklaşım ) ifadesi de pandeminin küresel aşılamaya sebep yaratmak için kurgulandığını yani anılan ifadedeki “farklı yaklaşım” olduğunu ortaya koymaktadır.

* Yazılım şirketi sahibi ve GAVI ( Global Alliance for Vaccines and Immunizations / Küresel Aşı ve İmmünleştirme Birliği )'nin büyük finansör ortağı olan yazılım şirketi sahibi şahısın pandemi süreci içinde kendinden emin bir şekilde "Küresel nüfusun tamamı aşılanmadan normale dönülemez." söylemi ayrıca dikkat çekmektedir. Doktor sıfatı olmayan bu şahsın böylesine kendinden emin bir şekilde küresel çapta hüküm vermesi de ayrıca haddini aşma ve suç niteliğindedir.

* Türkiye'nin 11. Stratejik Kalkınma Planı'nın 2019 - 2023 dönemini ( tam pandemi süreci ) kapsaması ve sağlıkla ilgili 61. maddede "Deri altı çipler"den bahsedilmesi de yine pandeminin belirli yerel ve küresel uygulamalara vasıta olması için belirli bir zümre tarafından kurgulanan ve belirli mercilere önceden bilgisi verilen bir proje olduğu izlenimini oluşturmaktadır.  

* 18.10.2019 tarihinde yani COVID19 pandemisinden birkaç ay önce New York'ta, John Hopkins Sağlık Güvenliği Merkezi, Dünya Ekonomik Forumu ve Bill & Melinda Gates Vakfı ortaklığı ile bir pandemi durumunda ekonomik ve sosyal zayiatı minimize edebilmek amacıyla kamu ve özel sektörün işbirliği halinde yapması gerekenleri konu alan "Event 201" isimli bir uygulama gerçekleştirilmiştir. 

* 2019 yılında ilgili üst merci tarafından "Pandemik Influenza Ulusal Mücadele Planı" hazırlamış olması ve dökümanın hazırlanma tarihiyle pandemi tarihinin ve virüsün isminin ( COVID19 ) uyum arzetmesi de dikkat çekmektedir. Zira bu dökümanın başlığında “Pandemik” yerine “Epidemik” de yazabilirdi. “Epidemik” belirli bir bölgedeki salgını, “Pandemik” ise birçok ülkeye yayılmış salgını tanımlamaktadır. “Pandemik” vakasının ortaya çıkacağı önceden bilinmekte miydi?

* COVID19'un laboratuarda üretilmiş sentetik bir virüs olduğu artık yetkili merciler tarafından dahi ifade edilmektedir. Ancak DSÖ 09.02.2021 tarihinde "Covid19'un laboratuvardan sızmış olmasına ihtimal vermiyoruz. Laboratuvardan sızma tezini daha fazla araştırmaya gerek yok." beyanında bulunduktan sonra 16.07.2021 tarihinde "Covid19'un Çin'deki bir laboratuvardan sızmış olabileceği teorisini yok saymak için henüz erken." beyanında bulunmuştur.

* Öte yandan 2019 yılında ve öncesinde vizyona giren birçok distopik filmde virüse bağlı pandemi ve yapay zekaya bağlı dijital dikta rejimi konusunun işlenmesi de ayrıca önem arzetmektedir. Bilindiği üzere küresel elit, operasyonlarına ilişkin bilgileri önceden topluma aktarmaktadır. Bu taktiğin sebepleri; ifşa ederek gizlemek, bilgiyi komplo söylentileri yayarak itibarsızlaştırırken mesajı da vermek, yapılacak olanı önceden duyurarak kitleleri bilinçaltında hazırlamak, kitle zikri yaptırmak suretiyle gerçekleşmeyi sağlamak. 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/09/gizleyerek-ifsa-olmak-veya-ifsa-ederek.html

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/01/kuresel-seytanlar-uygulamalarn-ve.html

* Coronavirus salgını 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ tarafından pandemi olarak tanımlanmış ve aynı tarihte Türkiye'de ilk vaka görülmüştür. Coronavirus süreci tarihler, teknik tespitler ve kodlamalar itibarıyla adeta bir 11 nümerolijisi şölenine dönüşmüştür. Bir başka deyişle süreç içindeki önemli gelişmeler ve bilgilerde sürekli olarak 11 nümerolojisi göze çarpmaktadır. Bu durum da pandemi vakasının yeni bir 9/11 ritüeli olduğu algısını yaratmaktadır. ( 11 nümerolojisiyle uyumlu ritüeller yeni bir süreç başlangıcı aşamasında, halden hale geçiş / farklı boyuta geçiş kavramlarına istinaden gerçekleştirilmektedir. )

* Çözüm olamayacağı aşikâr olan kapanma uygulamaları çözüm olmamış aksine birçok insanda ve özellikle 65 yaş üstü insanlarda hareketsizlik, stres ve depresyona yani korkua bağlı hastalanmalar ve ölümler oluşmuştur.

* Halk evlere kapatılırken yetkili bazı mercilerin kapalı alanlarda tıklım tıklım toplantılar yaptıklarına şahit olunmuştur. Bu durum “Hani salgın vardı?” sorusunun sıkça sorulmasına ve tepkilere neden olmuştur.

* Süreçte gerek yetkili merciler ve gerekse medya tarafından sürekli olarak korku frekansı pompalanmış ve toplum psikolojisi çökertilmiştir. Korku, vücut frekansını düşüren, bağışıklık sistemini zayıflatan ve hatta doğrudan hastalanmaya ve ölüme sebebiyet veren bir olgudur.

* Faz çalışmaları tamamlanmamış ve dolayısıyla ruhsatlandırılmamış kimyasal materyellere acil kullanım onayı ile aşı niteliği kazandırılmış ve dünya bir laboratuara, tüm insanlar da deneklere dönüştürülmüştür.

Veya daha da ilginç olabilecek olanı, yaklaşık otuz yıldır üzerinde çalışılan ve esası "Programlanabilir RNA molekülü / Programlanabilir Virüs" olan mRNA molekülleri ( gen terapi materyelleri ) Afrika'da yıllardır sürdürülen aşılama operasyonu kapsamında yaşlı, genç, çocuk, kadın, hamile vb. üzerinde denenmiş denenmiş, faz çalışmaları burada tamamlanmış olabilir. Bu durum da mRNA aşısına ilişkin her türlü detaya hakim olunduğunu, aşının insanlarda hangi kriterlere göre hangi etkileri oluşturduğunun bilindiğini, sanki pandemi kapsamında iki Türk doktor tarafından bulunmuş da acil kullanım onayı ile kullanıma sunulmuş havası yaratıldığını ortaya koyabilir. Aşı şirketlerinin ve yetkili mercilerin aşılamaya ilişkin hiçbir sorumluluk almamaları da aşının kısa ve uzun vadeli etkilerinin ( kardiyovasküler hastalıklar, kanser, kısırlık, bağışıklık sistemi hastalıkları vb. ) net olarak bilindiği izlenimini uyandırmaktadır. Ayrıca bu durum küreselcilerin dünya nüfusunun azaltılması planıyla da uyum arzetmektedir.

* Virüs ve aşılar konusunda henüz olgunlaşmamış, bilimsel doğruluğu netleşmemiş, doğruluğu şüpheli bilgiler yetkili sıfatıyla medyada konuşan kişiler ve medya tarafından sürekli olarak tekrarlanmıştır. Belirli söylemlerin, kelimelerin veya sayıların sürekli olarak tekrarlanması çok tekrar ile zihin kontrolü, zihin programlaması ( şartlaması ) ve bilgi ekme metodudur.

* Aşının içeriği ve etkileri hususunda belirsizlik ve güvensizlik söz konusudur. Zira ithal edilen aşının teknik standartlarını ve içeriğini test  ve teyid edecek yeterli bir donanım olup olmadığı da net değildir. Ancak bazı tıp otoriteleri sanki aşının kimyasal içeriğine ilişkin analizleri bizzat kendileri yapmışlar gibi aşılama operasyonunu savunmaktadırlar.

* Önce inaktif bir aşı iki doz yapılmış olup şimdi ise bu aşıya ilave olarak bir doz da mRNA aşısı yapılması gerektiği, aksi halde aşının korumayacağı bildirilmektedir. Ve hatta üç doz mRNA veya iki doz inaktif bir doz mRNA gibi tarifeler dayatılmaktadır. Ancak sürekli gündeme getirilen yeni mutasyonlara / varyantlara karşı aşının ne kadar koruyacağı belirsizdir. Ayrıca ısrarla mRNA aşısına yönlendirme yapılması da dikkat çekmektedir. Aşıların ithal edilmesi ve uygulanması için geçen 7-8 aylık zamanda zaten virüs mutasyona uğrayıp varyantlarını ürettiğinden yapılan aşıların etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle "hatırlatma aşısı” vb. gibi uyduruk söylemlerin ardına sığınılarak çoklu dozlar uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşımla her altı ayda bir aşılanma gerekir ki bu da potansiyel komplikasyonlar ( Cytokine Fırtınası vb. ) açısından tehlikelidir. Salgın esnasında aşılama yapılmasının ve ayrıca çok doz uygulanmasının zaten mutasyon tetikleyicisi olduğu da bilinmektedir. Yani bir kısır döngü oluşmakta ve aşının çözüm olmadığı hatta ilerleyen süreçte sorunun ( mutasyon,varyant ) kaynağının aşının kendisi olduğu ortaya çıkmaktadır.

* mRNA aşısı çok iletken olan Grafen Oksid içermektedir. Grafen oksid RNA molekülünün hücre çekirdeği içine girmesini sağlamaktadır. Bu maddenin iletken olması nedeniyle aşı olmuş bir kişinin hücre fonksiyonları yüksek elektromanyetik frekans ( 5G+ ) iletisi vasıtasıyla manipüle edilebilir ve RNA moleküllerinin ( virüsün ) mutasyonu sağlanabilir. ( Bir laboratuar üretimi olan Coronavirus'ün de iletken madde içermesi kuvvetle muhtemeldir. )

* mRNA henüz aşı  özelliğini kazanmamış olan ve Faz3 denemesi tüm insanlık denek olarak kullanılmak suretiyle yapılmaya çalışılan kimyasal bir bileşiktir.

* Mayıs 2021'de EMA ( European Medication Agency / Avrupa İlaç Ajansı ) Biontech aşılarının saklama koşullarını değiştirme kararı almıştır. Saklama koşulu "Eksi 80 santigrad derecede 5 güne kadar muhafaza" iken "Buzdolabı sıcaklıklarında (2 - 8 santigrad derece ) 1 aya kadar muhafaza" olarak değiştirilmiştir. Anılan iki koşul arasında muazzam ve mantıksız bir fark bulunmakta olup, bu değişimin neden ve nasıl yapıldığına ilişkin herhangi bir teknik açıklamada da bulunulmamıştır.

* Aşının koruyuculuk oranı ve süresi hususunda da belirsizlik ve güvensizlik oluşmuş durumdadır. Zira bu bilgilerin netleşebilmesi ve bilimsel olarak teyid edilebilmesi için aşılamadan sonraki en az iki yıllık bir sürecin gözlemlenmesi ve istatistiki verilerin derlenmesi gerekmektedir.

* Virüsün aşılanana da bulaştığı, aşılananın da virüsü bulaştırdığı, aşılananın da hastalanabildiği belirtilmesine rağmen salgını aşısızların yaydığı, pandeminin esasen "aşışızların pandemisi" olduğu çok tekrar taktiği ile telkin edilmeye ve toplum kutuplaştırılmaya, ayrıştırılmaya çalışılmaktadır.

* Coronavirus bir "programlanmış virüs" niteliği arzettiğinden dolayı girdiği her bünyenin genetik özelliklerine, yaşına, cinsiyetine, kronik hastalık durumuna, alerjik olup olmamasına vb. bağlı olarak farklı etkiler ve sonuçlar oluşturabilmektedir. Bu nedenle aşı bir çözüm olmayıp gerçek çözüm bağışıklık sistemini güçlendirici gıdaların ve vitaminlerin almasıdır.

* Bir aşı şirketini temsil eden ve medyatik hale gelen şahısın aslında sağlık konusunu bir “pazar faaliyeti” olarak gördüğü web sitesindeki “Pazara yeni aşı getiriyoruz.” ifadesinden anlaşılmaktadır. İnsanlığı ve/veya dünyayı “pazar” olarak nitelemek sorgulanacak bir zihniyettir. Marvel Prodüksiyonun Wonder Woman film serisindeki Dr. Poison ( Dr. Zehir ) karakterinin Türk olması da ilginç soruları gündeme getirmektedir. Pandeminin bir kurgu olduğu baz alındığında mRNA aşısının da tıpkı PCR test cihazları gibi çok önceden hazırlanmış olması kuvvetle muhtemeldir. ( Anılan şahıs 1 trilyon doz aşı üretiminden bahsetmektedir. Bu aşının kimlere ve hangi zaman diliminde yapılması planlanmaktadır.? )

* Yazılım şirketi sahibi şahıs 15 Eylül 2021 tarihli habere göre ''Tek gerçek çözüm, tüm dünyaya yetecek kadar aşıyı 100 günde üretebilecek fabrikalar üretmek. BİR SONRAKİ PANDEMİDE 100 günde herkes için aşı üretebilme gayelerine ulaşmak adına, dünyanın en büyük aşı üreticisi Serum Enstitüsü'nün bulunduğu Hindistan'da ve diğer gelişmekte olan ülkelerde devasa mRNA aşısı fabrikaları olmasını sağlayacağız." diyerek süreci bilgisayar teknolojisindeki asla sonlanamayacak olan ticari bir kurgu olan "Virüs / Antivirüs" kısır döngüsüne indirgemiştir. Bu ifadesi de tıpkı 2015 yılındaki TED konuşması gibi soruşturma gerektiren bir durumdur.

* ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü “vücut içinde kendi kendine gelişebilen ve tüm varyantlara karşı koruma sağlayabilecek mRNA bazlı yeni bir aşı geliştirildiğini” duyurmuştur. İleride oluşabilecek varyantlar nasıl bilinebilmektedir? Böyle bir bilginin ve teknolojinin varlığı Coronavirus’ün özelliklerinin çok iyi bilindiğini ve aslında aşıyı üretenlerin virüsü de ürettiklerini ve dolayısıyla aslında herşeyin insanları aşılayabilmek için kurgulanmış bir tuzak olduğunu ispatlar niteliktedir.

* 1988 yılında HIV virüsünü keşfederek Nobel ödülü alan Fransız virolog Luc Montagnier ve 1988 yılında mRNA moleküllerinin protein sentezinde kullanılması tekniğini keşfeden Amerikalı virilog Robert Malone salgın süreci içinde yapılan aşılamanın virüs mutasyonunu ve etkin varyant oluşumunu tetiklediğini belirtmektedir. Bir başka deyişle mutasyonlar ve varyant oluşumları esasen aşılananların vücutlarında gerçekleşmektedir. Bu durum bir "Aşı & Mutasyon" kısırdöngüsünün tezahürüne sebeb olmakta ve aşılama yoluyla sürecin dilendiği kadar uzatılabileceği izlenimini vermektedir. Her yıl aşılama yapılmalı söyleminin altında yatan şeytani amaç da zaten mutasyon ve buna bağlı varyant oluşumu sürecinin devam ettirilmesidir.

* Ünlü aşı bilimcisi virolog Dr. Geert Vanden Bossche de salgın süreci içinde yapılan kitle aşılamasının virüsün çok uzun sürede geçireceği mutasyonları çok kısa sürede geçirmesine sebeb olduğunu ve mevcut aşılama sürecinin salgının sonlanmamasının ana sebebi olduğunu belirtmektedir. Zira İspanyol Gribi dahi o dönemki koşullar altında iki yılda sönümlenirken COVID19 salgınının üçüncü yılına girmekte olması üzerinde derin! düşünülmesi gereken bir husustur.

* COVID19'un HIV ve Malaria molekülleri içeren, laboratuar üretimi sentetik bir virüs olduğunu söyleyen Nobel ödüllü Fransız virolog Luc Montaigner pandemilerin aşı ile sonlanamayacağını, sürü bağışıklığı ve virüsün mutasyon geçirerek etkisinin azalması ile sonlanacağını belirtmiştir. Montaigner salgın süreci içindeyken aşılama yapmanın, zaten mutasyon süreci içinde olan virüsün zayıf değil güçlü varyantlar üretmesine sebep olacağını da vurgulamıştır.

* Süreç içinde, zaten daha çok antikor ürettikleri için çocukların aşılanmayacakları belirtilmiş olmasına rağmen şimdi çocuklar ısrarla aşılanmak istenmekte ve aşılama yaşı 12 yaşa kadar indirilmektedir. Ayrıca çocuklara okullarda sürekli olarak maske taktırılması da "histotoksik hipoksi" ( toksik bazlı oksijen yetmezliği ) riski oluşturmaktadır. Öte yandan maske günde 6-7 saat takılabilecek bir materyel değildir.

* Üniversiteler genelge yayımlamak suretiyle aşısız veya PCR testsiz giriş kabul etmeyeceklerini bildirmektedirler. Bu uygulama hukuka ve insan haklarına aykırılık teşkil etmektedir. Bu aşı dayatması anayasal ve hukuki olmadığı gibi adeta bir “tecavüz” niteliği taşımaktadır.

* Mutasyonlar sonucu oluşan varyantların bulaşıcılığının yüksek, öldürücülüğünün ise düşük olduğu belirtilmiştir. Ancak yayımlanan günlük raporlara bakıldığında ölüm sayılarının arttığı ve bu yolla korku telkin edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Sağlık yetkilisinin “Her gün bu tabloya bakın.” mesajı da toplumun sürekli depresyonda ve korku halinde tutulmak istendiğinin ispatı niteliğindedir. ( 11 Ağustos'tan itibaren vaka sayısı düşürülmüş, ölüm sayısı ise artırılmaya başlanmış gibi bir tablo söz konusudur. )

* Virüs raporundaki “hasta sayısına” ilişkin bilgiler Temmuz 2021 itibarıyla kaldırılmıştır. Bu durum da varyantların bulaşıcılığının olduğunu ancak hastalığa sebebiyet verme yeteneğinin ve öldürücülüğünün az olduğunu ortaya koymaktadır. Coronavirus tablosu manipülasyon ve ajitasyon amaçlı kullanılmakta gibidir. Yayınlanan tablolardaki ölüm sayılarının zaten her yıl gerçekleşen Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölümlerin günlük raporlanmasından ibaret olduğu izlenimi oluşmaktadır. Öte yandan raporlamalar oranlar bazında değil mutlak değerler bazında yapılmaktadır ki bu metod virüsün süreçteki etkinliğinin görülmesini engellemektedir. İstatistiki trend ve etkinlik analizlerinde daima oranlar baz alınmaktadır.

* TÜİK, her yıl Şubat veya Mart ayında yayımladığı Ölüm İstatistikleri Raporu’nun 2020 yılı güncellemesini hala yayımlamamıştır.

* Her yıl gerçekleşen Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölümler COVID19 kaynaklı olarak mı diye kaydedilmektedir? Bu sorunun cevabı ancak ve ancak gerçek bilgileri içeren 2020 yılı Ölüm İstatistikleri Raporunun yayınlanmasıyla cevaplanabilecektir. ( Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölüm sayısı 2019 yılında 57 bin, COVID19 kaynaklı ölüm sayısı ise 2020 yılında ve 26 Mart – 20 Eylül 2021 döneminde toplam olarak 61 bin olarak gerçekleşmiştir. )

* Mevcut günlük COVID19 tablosunda yer alan ölüm sayılarının dağılımsal analizi de bilinmemektedir. Bir başka deyişle ölüm sayısının kriterler ( yaş grubu, kan grubu, cinsiyet, kronik hastalık, alerji vb. ) bazında dağılımı da belirsizdir.

* Nüfusun yaklaşık %70'inin iki doz aşı yaptırmış olduğu bir ortamda günlük ölüm sayılarının, aşılanmanın olmadığı 2020 senesine göre 5 kat artmış* olması aşılamanın işlevsel olmadığını aksine güçlü varyant oluşumuna sebep olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca yetkili merciden yapılan aıklamada "Ölümlerin %90'ını "tam aşılı olmayan", %10'unu ise "tam aşılı olan"  kişilerin oluşturduğu" söylenmektedir. "Tam aşılı" kavramının ne olduğu ( 2 doz mu? 3 doz mu? ) açıklanmadığı gibi ölümlerin ne kadarını "aşısızların" oluşturduğu da bildirilmektedir. ( * Raporlanmakta olan ölüm sayıları tüm Solunum Sistemi Hastalıkları kaynaklı ölümleri temsil ediyor olabilir. Zira nezle, grip, zatürre vb. hastalıklar artık anılmamakta tüm solunum sistemi hastalıkları COVID19 olarak kaydedilmekte gibidir. PCR testlerinin de sanki pozitife ayarlanmış gibi çoğunlukla pozitif sonuç vermesi de dikkat çekmektedir. Öte yandan süreçte yetkilendirilmiş olan bilim kurulu üyeleri "COVID19'un gripten ayırt edilmesinin çok zor olduğu" yönünde beyanlar vermeye başlamışlardır. Bu beyanlar her gün yayınlanmakta olan coronavirus raporundaki verilerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Zira iki farklı virüs ayrt edilemiyorsa "Coronavirus" başlığı altında her gün ölüm raporu yayınlanmasının da anlamı kalmamaktadır. )

* PCR test cihazlarının pozitif sonuca ayarlı gibi oldukları görülmekte ve güvenilir addedilmemektedir. Test sonuçlarının %50+ yanlış sonuç verdiği belirtilmektedir. Bir kişi, kısa süreli aralıklarla yapılan PCR testi sonucunda hem pozitif hem de negatif çıkabilmektedir. ( Kiviye test yapıldığında dahi pozitif sonuç alınabilmektedir. ) PCR ( Polymerase Chain Reaction ) tekniği esasen hastalık teşhisinde değil genetik hastalıklarda gen analizinde ve mirobiyolojide mikroorganizma araştırmalarında kullanılan bir tekniktir. Tekniğin esası kısa sürede çok miktarda DNA kopyalaması yapılabilmesine dayanmaktadır. PCR tekniğinin kâşifi olan Amerikalı biyokimyager Karry Mullis PCR tekniği ile virüsün tespitinin mümkün olmadığını sadece virüsün genetik sekansının tespit edilebileceğini belirtmiştir. Mullis 07.08.2019 tarihinde ( tam da pandemi öncesinde...kısmet! ), 74 yaşındayken evinde ölü bulunmuştur.

* Son dönemde "Yalancı negatif" diye bir test sonucu olduğu bildirilmiştir. Yani kişinin test sonucu negatif çıksa bile o kişi pozitif olabilirmiş. Bu durumda ortaya herkesin enfekte olduğu gibi bir sonuç çımaktadır ki bu da zaten sürü bağışıklığının kazanıldığını göstermektedir.

* Yoğun bakıma alınan hastaların gerçekten yoğun bakımlık olup olmadıkları bilinmemektedir. Yoksa ücretsiz olması öne sürülerek hastalar doğrudan yoğun bakıma mı sevkedilmektedirler? Yoğun bakım ortamının negatif psikolojik tesirleri dahi hastanın durumunun ciddileşmesine sebebiyet verebilmektedir. Ayrıca “Yoğun bakımdakilerin %90’ı tam aşılı olmayanlardır.” ifadesi de belirsiz bir ifadedir. “Tam aşı”dan neyin kastedildiği net değldir. Yoğun bakımda olan “aşısızların” sayısı verilmemekte, “tam aşılı olmayanlar” gibi bir ifade kullanılmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere salgın süreci içinde yapılan aşılama nedeniyle vakalar artmış olabilir mi? Yani yoğun bakımdaki hastalar aşılandıkları için hasta olmuş olabilirler mi? Ayrıca yoğun bakımdakilerin hepsinin COVID19 hastası olup olmadığı da belirsizdir.

* Yoğun bakım hastası olmadığı fiziksel görünümünden ve ses tonundan belli olan ancak yoğun bakımda yatıyormuş numarası yapan ve “Aşı olun yoksa benim durumuma düşersiniz.” diyen bir kişinin videosunun bir sağlık yetkilisinin şahsi hesabından paylaşması da ilginç bir durum arzetmektedir.

* mRNA moleküllerinin hangi organdaki genlere tutunacağı belirsizdir. mRNA moleküllerinin immünite hücrelerini nasıl kodlayacağı da belirsizdir. Beyinde bulunan nöronlardaki reseptörlerin spike proteini COVID19 RNA’sının spike proteinine benzemektedir. mRNA moleküllerinin kodladığı immünite hücrelerinin reseptördeki hücreleri yoketmesi durumunda hafıza kaybı oluşabilecektir. mRNA moleküllerindeki spike protein formu insan hücrelerinde de bulunduğu için aşı, immünite hücrelerinin insanın kendi hücrelerine savaş açmasına sebep olabilir. Ayrıca mRNA, hücre çekirdeğinin içine girebilen bir RNA türüdür. ( Diğerleri tRNA ( Transporter RNA ) ve rRNA ( Ribosomal RNA ) ) mRNA kodunun başındaki “m” harfi “Messenger” ( Mesajcı ) kelimesini temsil etmekte olup, mRNA moekülünün genleri nasıl kodlayacağı da belirsizdir. Esasen bu cümleyi “mRNA molekülü vasıtasıyla hücreler istenilen şekilde kodlanabilir.” olarak da kurmak mümkündür. Zira ilgili aşı şirketinin temsilcisi “mRNA teknolojisi ile gelecekte, hasar görmüş organların gençleştirilmesinin mümkün olabileceğini” ifade etmiştir. Bu beyan bu bilginin ve teknolojinin şu anda hazır ve kullanımda olduğunun ispatı niteliğindedir.

* DSÖ sürekli korkutmak amaçlı beyanlarda bulunmaktadır. Örneğin “Pandemi aşı ile de bitmeyecek.”, “Yeni varyantlara Grek alfabesi harfleri yetmeyecek.” vb. Medya ise sürekli "korku" kelimesi içeren manşetler atmaya devam etmektedir. Vakalar azalırken manşet atılmamakta, vakalar artarken "Korkutan artış" diye manşet atılmaktadır. * İnsanlarda oluşan korku frekansı Cytokine Firtınası’na sebep olabilmektedir. Cytokine Fırtınası, aşırı sayıda immünite hücresinin herhangi bir organın genlerindeki hücrelere müdahalesi sonucunda ilgili organda bozulma ve hastalanma oluşmasına verilen isimdir. Yani korku duygusu, insanın kendi bağışıklık hücrelerinin kendi hücrelerine savaş açmasına sebep olmakta ve bunun sonucunda da hastalık veya ölüm gerçekleşebilmektedir.

* Tarihte hiçbir salgının aşılama yoluyla sonlanmadığı, salgınların sürü bağışıklığı ile sönümlendiği bilinen bir gerçektir.

* Zaten doğal sürecinde sönümlenme trendine girmiş olan salgın kapsamında azalan vakaların ve ölümlerin “aşılama” nedeniyle azaldığı yönünde yanıltıcı beyanlarda bulunulmuştur. Aksine mutasyonların ve varyantların sebebi salgın süreci içinde yapılan aşılamadır. Normalde 1-2 yıl gibi bir süre içinde virüsün etkinliği her mutasyonda azalır ve salgın son bulur. Ancak salgın esnasında yapılan aşılama virüsün direncini artırmasına ve güçlü varyantlar oluşturmasına sebep olmakta ve süreci uzatmaktadır. Ayrıca her gün ana akım medyada konuşan tıp otoritelerinin aşı dışındaki korunma çözümlerinden ( beslenme, vitaminler vb. ) hiç bahsetmemeleri de dikkat çekmektedir.

* Sürekli mutasyon geçiren virüsün aşısının olamayacağı, her aşı üretildiğinde birçok yeni varyantın ortaya çıkacağı, varyantların sebebinin salgın süreci içinde yapılan aşılama ve çoklu dozlu aşılama olduğu, varyantların aşılananların vücutlarında oluştuğu mRNA aşısının mucidi Dr. Robert Malone tarafından dile getirilmektedir. Ayrıca COVID19'un programlanabilir bir RNA virüsü olması da her mutasyon sonucunda daha farklı bir varyant oluşmasının sebebi olabilir. Zira aynı aileden ( H1N1 Influenza ) bir virüs olan İspanyol Gribi virüsü de mutasyon geçirmiş ancak her mutasyonda daha da zayıflamış ve salgın iki yıl içinde sonlanmıştı. Yani COVID19 esasen mRNA olabilir ve enfekte olmayanlar da aşı ile enfekte edilmekte olabilir.

* Doktorlar aşılanmayanlar için etik olmayan ( ahlaksızca ) ve yeminlerini bozacak şekilde beyanlar vermektedirler. Mesela kalp cerrahı olan BS isimli bir şahıs muhtemelen kendisine verilen talimat doğrultusunda "Ben aşı yaptırmam diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok ama kurallar koyacağız, devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüse binemeyecekler.”, “Ben aşı olmak istemiyorum deme hakkı yok kimsenin. Herkes aşı olmak zorunda. Değil İstanbul, değil Türkiye, bütün dünyanın yüzde 70-80 oranında aşı olmazsa önümüzdeki 4-5 yıl korona pandemisi ile beraberiz. Virüs her yıl mutasyona uğrayacak. Her yıl aşı olacağız”, “Aşı olmayanlar ne olacak? Hani köpeklere aşınız var mı diye söylüyordu, şimdi artık insanlara sorulacak. Pasaport alamayacaklar, uçağa binemeyecekler, toplu taşımaya giremeyecekler. Aşı olmayanlara yaşama şansı verilmeyecek” ifadelerini kullanma cüretini gösterebilmiştir. İşi ve mesleki yemininin temeli insanları yaşatmak ve onlara yardım etmek olan bir şahsın bu ifadeleri kabul edilemez niteliktedir.

Öte yandan artık ana akım medyanın ekran doktoru halini almış MC isimli şahıs ise "DNA aşıları da faz çalışmalarında kullanılıyor. Ben hiç maymuna benzeyen, 3 kulaklı, 5 kulaklı insan görmedim. Siz gördünüz mü?” gibi tuhaf söylemlerde bulunabilmiştir. mRNA aşısının etkilerinin hemen ortaya çıkmayacağı, etkilerin ortaya çıkmasının en az 5-10 senelik bir zamanı kapsayacağı ve gelecek nesiller etkisi olacağı malumken bu ifadeler alaycı ve aşağılayıcı niteliktedir. ) Evvelce kapanmayı destekleyen bu şahıs dsha sonra "65 yaş ve üstünü eve kapatmak hataydı." minvalinde söylemde da bulunmuştur. Zira ilgili şahıs söylemlerini sürekli olarak değiştirmektedir.

Sağlık konusundaki üst yetkili 08.12.2020 tarihinde şu beyanatı vermiştir. "Türkiye bu kadar zavallı mı? Sonuçlarını bilmediğimiz aşıyı 83 milyona yapacağımızı mı düşünüyorsunuz? Türkiye bu kadar mı sorumsuz davranacak? Yurt dışında akredite olan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuz (TİTCK) ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü laboratuvarı var. Hangi aşı olursa olsun, akredite olan, uluslararası boyutta tanınan laboratuvarlarımızda incelemelerimizi yapmadıkça (aşılara) ne ruhsat veririz, ne vatandaşımıza kullandırırız. Kim olursa olsun, BioNTech dahil. BioNTech, Faz 3 sonuçlarını tamamladı mı? Değil. Ne yaptı? Erken sonuçları açıkladı. Çin de erken sonuçları açıklamadıkça, biz bu sonuçları bilmedikçe, bizim Türkiye'deki sonuçlarımız ortaya çıkmadıkça, TİTCK ve Halk Sağlığı laboratuvarlarında incelemeler tamamlanmadıkça vatandaşımıza aşı yapılamaz. Biz testlerimizi yapmadıkça, dünyada test sonuçları açıklanmadıkça ruhsat vermeyiz. Ruhsat vermediğimizi ülkede kullandırmayız."

Ancak Faz 3 çalışması 2 yıllık bir süreç olup, şu anda yukarıdaki ifadelerin tam aksine olacak şekilde 83 milyon denek olmaya zorlanmaktadır. 

Aynı yetkili mRNA hakkında da şunları söylemiştir. "İnaktif aşılar en pahalı aşılardır. Bu aşılar geleneksel ve doğal aşılardır. Kısa, orta ve uzun vadeli sonuçlarını biliyoruz. Rus aşısı dahil, mRNA aşıları daha çok ve kolay üretilir. Küçük ortamlarda, yoğun üretilen, ucuz aşılardır. Dünya onun için buna yöneliyor. İnaktif aşı daha büyük ortamda üretiliyor. Hücreyi üretmek gerekir. Öbürü sentetik, yapay. Daha kolay, daha ucuz. İki Türk'ün başarısı ile övünüyoruz. İlk günden itibaren irtibattaydık. Türkiye'de Faz 3 çalışması için izin verdiğimiz iki aşı var. Biri, BioNTech. O arkadaşlar olmasa BioNTech'e vermezdik. Niye verdik? Vatandaştaki etkisini görerek, satın almak içinVatandaşıma, “Yüzde yüz güvenebilirsiniz. Ben de yaptırmak istiyorum” diyebileceğim bir aşı olma noktasında, daha emin değil dünya. Uzun vadeli bağışıklık sonuçlarını bilmiyoruzErken dönem başarı sonuçlarını dünya göremedi. Yalnızca AstraZeneca için değil, BioNTech için de söylüyorum. Bunlar ‘mRNA' aşısı. Yani, genetik yollarla elde edilen aşılar. Erken dönemde antikor ve hücresel bağışıklık geliştirme anlamında başarı ortaya koymuş olabilirler. Ama orta ve uzun vadeli sonuçlarını dünya bilmiyor. Çünkü salgında mRNA yöntemiyle ilk kez kullanılıyor. Esas, sonuçlarını dünyanın bildiği aşı, geleneksel ve klasik yöntemdeki ‘inaktif' dediğimiz aşıdır."

Sağlık yetkilisinin 09.12.2020 tarihinde aşı temini konusunda Çinli firmayla yapılan anlaşma hakkındaki şu ifadeleri de bilimsellikten ve gerçeklerden ne kadar uzak olunduğunun bir göstergesidir. “Beğenmezsek ödeme yapmayacağız bu aşıya. Bu şekilde aşı anlaşması yapabilmiş tek ülkeyiz. Siparişimizi verirken bunu anlaşmaya koyduk. Bizdeki sonuçlar yeterince etkin olmaz ise aşıları iade etme ve beş kuruş bile ödememe hakkımız var. Böyle bir anlaşmayı, herhangi bir aşı firması ile yapabilmiş başka ülke yok”

Bir "tek ülke olma" durumu var ise o da aşının niteliğini pazarlıktaki restleşme ile teyid etmeye çalışma konusunda "tek ülke olma" durumudur. 

Tüm toplumun denek olarak kullanılmakta olduğunun bir başka delili de AK isimli doktorun 09.08.2021 tarihinde sarfettiği, etik olmayan şu sözleridir. "Çocuklarda açıkçası birincisi riskimiz çok düşük. İkincisi, çocuklarda aşının uygulanması için öncelikle biz büyükleri denek olarak kullanıyoruz. Ben çocuk doktoruyum. Büyüklerde hiçbir şey olmadığını gördükten sonra, hiçbir sorun olmadığından emin olduktan sonra, bunlar yüzde 100 netleştikten sonra, o zaman biz 'çocuklarda da az sayıda bakıp görelim ondan sonra çocuklara aşı uygulayalım.' diyoruz."

Çocuklarda riskin düşük olduğu bilinmesine ve ifade edilmesine rağmen bugün tüm çocukların da ısrarla ve zorla aşılanmak istenmesi dikkat çekmektedir.

* Son dönemde kontrolsüz bir şekilde akın akın ülkeye giren, kamyonlarla şehir merkezlerine bırakılan ve toplam sayıları 7 milyona yaklaşan sığınmacıların aşılanma durumuna ilişkin bilgi verilmemektedir. Bu da bu kitlenin aşılanmadığını ortaya koyar niteliktedir.

* Aşılanmanın bir “vatandaşlık görevi” ve “vatandaşın sorumluluğu” olduğu belirtilmekte ancak ne aşı şirketleri, ne devlet, ne hastaneler, ne doktorlar hiç kimse bu konuda sorumluluk almamaktadır. Ancak vatandaşlar ısrarla aşıya zorlanmakta ve üstelik aşılama esnasında kendilerine “Aşı onam formu” yani kendi rızalarıyla aşılandıklarının belgesi olacak bir form zorla imzalatılmaktadır. mRNA enjeksiyonu ile ilgili Aşı Onam Formu'nun "Olası Yan Etkiler" başlığı altındaki 5. maddesinde şöyle yazmaktadır. "5- Aşının herhangi bir bileşeninin neden olduğu alerjik reaksiyonlar: kurdeşen, alerjik cilt döküntüleri ve anafilaktik şok ( aşırı alerjik reaksiyon sonucu boyun bölgesindeki dokulardaki ödem nedeniyle nefes yolunuzda kapanma dahil olmak üzere ölümcül bir alerjik reaksiyondur ) Bilinmiyor ( Mevcut verilerle tahmin edilemiyor )" Sonuç itibarıyla etkisi bilinmeyen bir kimyasal insanlara enjekte edilmektedir.

* Komünist rejimin hakim olduğu Küba’da mRNA yerine bağışıklık sistemini güçlendirici rekombinant ( subunit protein ) aşı yapılması da dikkat çekmektedir.

* Pandemi sürecinde pozitif test sonucu olanlara verilen ve günde 16 adet gibi bir sayıda kullandırılan Favipiravir isimli ilaç daha sonra kullanımdan kaldırılmıştır. Favipiravirin çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar ve erkekler, gut hastaları, karaciğer hastaları ve çocuklar tarafından kullanılmaması gerektiği ve ilacın yeni virüslerde denenmediği ilacın prospektüsünde yazmaktadır. Yanlış ilaç kullanımından kaynaklı ölümlerin olup olmadığı hususunda da bilgi mevcut değildir. 

* 2022 yılında artık aşının, sürekli mutasyona uğrayan virüs karşısında etkisini yitirdiği bildirilebilir ve tek nihai çözüm olarak çipleme gündeme getirilebilir. Tezin içeriği ise “çip ile virüsü çok önceden tespit etmek ve daha semptomlar dahi oluşmadan pasif hale getirmek mümkün” şeklinde olabilir. Aşı hakkında bilgisi olmamasına rağmen çevresindekileri aşıya zorlayan insan kitlesi da bu durumda "Yeter artık. Takın şu çipi de bitsin bu işkence." diyerek sürece rıza göstermesi de kuvvetle muhtemeldir.

* “Aşı karşıtlığı / Aşı karşıtları” gibi yaftalamalar da kasıtlı ve toplumu ayrıştırmaya, bölmeye yönelik olarak ortaya atılmıştır. Aşının bilimsel bir koruma tekniği olduğu ve faydası aşikardır. Ancak aşı konusunda çekinceleri olan kitle henüz aşı tanımlamasını dahi kazanmamış, fazları tamamlanmamış ( 4 faz vardır ki fazların tamamlanması 6 yıllık bir süreci kapsar. ) test aşamasındaki gen terapi kimyasal materyellerinin ( moleküllerinin ) insanlar üzerinde denenmesine, insanların kobay olarak kullanılmasına ve bu süreçte aşının ısrarla dayatılmasına, insanların zorlanmasına tepki göstermektedirler. Şayet ortada bir karşıtlık varsa bu sadece “Aşı dayatmasına, zorlamasına karşıtlıktır.”

* Faz 0'ın yani hayvanlar üzerinde deney fazının tamamlanması dahi en az 1 yıllık bir süreçtir. Pandemi ilan tarihinden ( 11.03.2021 ) bugüne ( 18.09.2021 ) sadece 1.5 yıl geçmiştir. Faz 1'de ise aşı adayı kimyasal materyelin ( moleküllerin ) insanlara zararı olup olmadığı 1-2 yıllık süreçte test edilir. Faz 2'de doz ayarı yapılır ki bu süreç de 1-2 yıl sürer. Faz 3 gönüllüler üzerinde plasebo kontrolü ( bazı deneklere tam molekül, bazı deneklere boş molekül enjekte edilir. ) dahil olarak yapılır. Faz 3 en az 2 yıllık bir süreçtir. Kimyasal moleküller Faz 3'ün başarıyla tamamlanması sonrasında aşı niteliği kazanır ve ruhsatlandırılır. Bu fazlar atlanarak hızla küresel aşılamaya geçilmesi kimyasal moleküllerin yeni bulunmadığını, zaten stoklarda bekletilmekte olduğunu ve pandemi planın uygulamaya konmasıyla birlikte sanki yeni bulunmuş gibi iletişim yapıldığını ortaya koymaktadır.

* "Acil Kullanım Onayı" kapsamında aşı olarak kullanıma sokulan kimyasallar esasen aşı adayı niteliğindedirler. Zira bu kimyasalların fazları tamamlanmamış olup, Faz 3 insanlar denek olarak kullanılmak suretiyle tamamlanmaya çalışılmaktadır. Acil Kullanım Onayı, virüsün / hastalığın mevcutta tedavisinin olmaması halinde verilmektedir. Oysa Coronavirus'ü yokedebilen ilaçlar mevcuttur. Bunlardan biri "Ivermectin", diğeri de sıtma ilacı olan "Hidroksiklorikin"'dir. Ayrıca C ve D vitamini desteği de bağışıklık sistemini güçlendirmekte ve virüse karşı koruma sağlamaktadır.

* Ölüm oranı ( ölüm sayısı / vaka sayısı ) %1 seviyelerinde olan bir virüs vakası durumunda çocuklara ( çocuklarda ölüm oranı yüzbindebir ) ve hamile kadınlara dahi denek ( kobay ) muamelesi yaparak, etkileri ve sonuçları konusunda yeterli bilgiye sahip olunmayan, aşı niteliğinde dahi olmayan bir kimyasal materyeli enjekte etmek en basit ifadeyle mesleki yemin ile de bağdaşmamaktadır.

* Ölüm sayılarına ilişkin 2021 ve 2020 yılları dönemsel ( 19 Ağustos - 17 Eylül ) karşılaştırması yayımlanmış ve ölümler 5.7 kart arttı denmiştir. Nezle, grip, tüberküloz vb. tüm solunum sistemi hastalıkları kaynaklı ölümlerin COVID19 kaynaklı olarak kayda geçirilmesi durumunda tablonun öyle görüneceği aşikardır. TÜİK'in 2020 yılı Ölum İstatistikleri Raporu hala yayımlanmamıştır. Ve günlük COVID19 tablosunda "Hasta Sayısı" kriteri de Temmuz 2021 itibarıyla kaldırılmıştır.

* 2009 yılındaki Domuz Gribi salgınında gündeme gelen aşı nedeniyle 28 kişi ölünce aşılama durdurulmuştur. Ancak bugün sadece Amerika'da aşıya bağlı 14,500+ ölüm vakası gerçekleşmesine rağmen adeta bir aşı çılgınlığı yaşanmaktadır.

* FDA ( Food and Drug Administration / Gıda ve İlaç Yönetimi ) raporunda aşının ölüme, hamilelik ve doğum problemine, çocuklarda Multisystem Inflammatory Syndrome'a, aşıya bağlı hastalıklara, anaflaksiye ( hemen müdahale edilmezse ölüme sebebiyet veren alerjik reaksiyon ), miyokardite ( kalp kası iltihabı ( en çok 10 yaşındaki çocuklarda ) sebep olabildiği belirtilmektedir.

* Aşılama operasyonu genç, çocuk, yaşlı, hamile vb. gözetilmeksizin ve en önemlisi kişilerin antikor seviyelerine bakılmaksızın yapılmaktadır. Eğer bir kişinin vücudu yeterli sayıda antikor üretmişse o kişinin aşılanmasına gerek yoktur. 45 yaş altındakilerde ölüm oranı onbindebir seviyelerinde ve çocuklarda yüzbindebir seviyesindeyken özellikle çocukların aşılanmasında ısrar edilmesi büyük bir sorundur. Sürekli medyada beyanlarda bulunan profesör ünvanlı şahıs "Çocukların koruma amaçlı değil toplumda sürü bağışıklığının oluşması için aşılandıklarını" söyleyebilmiştir. Çocuklar zaten yüksek antikor üreterek bunu sağlamakta olup, aşı bir gereklilik değildir.

* mRNA moleküllerindeki spike proteinler rahimdeki bebeğin gelişimi için önem arzeden Sinsitin proteinine benzemektedirler. Bu benzerlik kısırlık sorununa ve şekli bozuk bebek doğumlarına vasıta olma potansiyeli taşımaktadır.

* SÜ isimli bir bilim kurulu üyesi antikor seviyesinin yüksek olduğu gerekçesiyle aşı olmadığını beyan etmiştir. O halde diğer insanlara neden böyle bir hak verilmemekte ve yarım saatlik bir antikor testi yapmak yerine alelacele kitleler aşılanmak istenmektedir.

* İnsanlara imzalattırılan mRNA aşısı onam formunda şu ifadeler yer almaktadır. "Aşının herhangi bir bileşeninin neden olduğu alerjik reaksiyonlar: kurdeşen, alerjik cilt döküntüleri ve anafilaktik şok ( aşırı alerjik reaksiyon sonucu boyun bölgesindeki dokulardaki ödem nedeniyle nefes yolunuzda kapanma dahil olmak üzere ölümcül bir alerjik reaksiyondur ) Bilinmiyor ( Mevcut verilerle tahmin edilemiyor )"

 TTB, 29.06.2021 tarihinde "Aşı tereddütünü artırıyor." gerekçesiyle "Aşı Onam Formu" metninde değişiklik talep etmiştir. Formdan çıkartılmasını istedikleri ifadeler şöyledir;

"Aşının uzun süreli etkilerinin ve verimliliğinin şu an bilinmemesi"

"Aşının henüz bilinmeyen olumsuz etkilerinin olabileceği"

"Salgın koşulları altında kişinin tamamen kendi istemesi halinde uygulanacağı"

"Maddi ve manevi zararlarda üretici firmanın sorumlu olmayacağı"

"Aşının Acil Kullanım Onayı ile kullanıldığı"

"Sorumluluğun bireylere ait olduğu"

Bu hususlar zaten aklı selim bir insanın tereddüt etmesini gerektirecek hususlardır.

* Bazı tıp çevreleri mRNA teknolojisinin otuz yıldır “toplu aşılamada” kullanıldığını ifade etmektedirler. Şayet bu ifade Afrika'daki yerlilerin kobay olarak kullanıldıkları deneyleri kastetmiyorsa mRNA teknolojisi ilk defa pandemi kapsamında kitlesel aşılamada kullanılmaktadır.

* Hibrid aşılamanın ( inaktif + mRNA ) sakıncalı olduğu DSÖ tarafından belirtilmesine rağmen bu uygulamayı yapan tek ülke Turkiye'dir.

* DSÖ pandeminin aşılama ile sonlanmayacağını, nüfusunun %80'ini aşılayan ülkelerde dahi vakaların durmadığını bildirmiştir. Bu durum aşının, bir çözüm olmadığını ve hatta mutasyona ve güçlü varyant oluşumuna sebep olan yegâne sebep olduğunu ortaya koymaktadır.

* İnsanlara her şeyi para karşılığı satmayı ilke edinmiş küreselcilerin mRNA aşısını ısrarla ve ücretsiz olarak yapma çabaları da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.

Sonuç olarak;

Enjekte edilen mRNA molekülleri zamanla hem insanın bağışıklık sisteminin zayıflamasına hem de etkin virüs varyantlarının insan vücudunda gelişmesine sebebiyet verecektir. Zira virüsler zaten RNA molekülleri olup, mRNA da esasen programlanmış / kodlanmış virüs niteliğindedir. Dolayısıyla, mRNA ile transfeksiyonun kaşifi virolog Robert Malone'un ve HIV virüsünün kaşifi virolog Luc Montagnier'nin belirttiği gibi, "Virüs & Aşı ( mRNA )" ikilisi sadece etkin virüs varyantlarının oluşturulmasına vasıta olan bir kısır döngüdür. DSÖ'nün "Aşı yeterli olmayacak, yeni virüsler gelecek." minvalindeki açıklamalarının sebebi de mRNA enjeksiyonu vasıtasıyla virüsün insan vücudunda etkin varyantlar oluşturmasının sağlanmasıdır. Pandeminin başında sarfedilen "Virüsün kaynağı yarasalardır." şeklindeki uyduruk söylem şimdi yerini gerçek olan "Virüsün kaynağı insandır." söylemine bırakmaktadır. Zamanla bağışıklık sistemi zayıflamış olan insanların mRNA enjeksiyonu olmadan yaşayamaz hale gelmeleri planlanmaktadır. Bunun bir adım ötesi ise "mRNA'nın yetersiz kaldığı" söylemine istinaden "Çipleme" yapılması gerekliliği olacaktır. "Çipleme" ile virüslerin hastalanma öncesinde tespit edilebileceği, hastalanma durumunda ise iyileşme sağlanabileceği ve hayat kurtarılabileceği söylenecektir. Böylelikle mRNA ve çip kıskacına girmiş olan insanların dijital teknolojiye tam bağımlı köleler haline getirilmeleri planlanmaktadır. Bu da zaten özü tam tahakküme dayalı totaliter Yeni Dünya Düzeni'nin nihai hedefidir. 

Ayrıca bkz. "Coronavirus, Aşı, 11 ve 666" ve "Aşı meselesi", "Aşının kaynak kodu ve yine 11 nümerolojisi" ve "mRNA ve Uracil enzimi" başlıklı bölümler.