31 Mayıs 2017 Çarşamba

Nefsani Arzular ve Hevesleri İlah Edinmek

Esas itibarıyla ruhsal bir varlık olup, dünya hayatında madde deneyimini yaşayarak, sınava tabi tutulan insanın "doğal" addettiği ve aslında sadece bir aldatmaca, bir yanılgıdan ibaret olan "nefsani arzular" şeytanın insanı saptırma yolundaki en önemli aracıdır.
Taha suresinin aşağıdaki ayetleri incelendiğinde, ilk yaratılış sonrasında Allahü Teala'nın insanı, dünyevi düşünceyle temel ihtiyaçlar olduğunu düşündüğümüz yemek yeme, su içme ve barınma ( sıcaktan veya soğuktan korunma ) kavramlarından dahi arındırdığı görülmektedir.
Taha 20/117 - Fe kulna ya ademü inne haza adüvvün leke ve li zevcike fe la yuhricenneküma minel cenneti fe teşka ( Böylece, "Ey Adem, kesinlikle bu senin için ve eşin için düşmandır. O halde, kesinlikle sizi bahçeden çıkarmasın. Yoksa meşakkat içinde bedbaht olursun." dedik. )
Taha 20/118 - İnne leke en la tecua fıha ve la ta'ra ( Kesinlikle sana orada acıkmaman ve çıplak olmaman vardır. )
Taha 20/119 - Ve enneke la tazmeü fıha ve la tadha ( Ve kesinlikle sen orada susamazsın ve sıcakta yanmazsın. )
Taha 20/120 - Fe vesvese ileyhiş şeytanü kale ya ademü hel edüllüke ala şeceratil huldi ve mülkin la yebla ( Böylece şeytan ona vesvese verdi. "Ey Adem, seni ebediyet ağacına ve çökmeyen mülke yönelteyim mi?" dedi. )
Ayetler, bir önceki yazıda da behsedildiği üzere, dünya hayatında "olması gereken" olarak düşünülen nefsani arzulara dayalı olguların "aldatmaca ve sınav" olduğunu açıkça göstermektedir.

“Heveslere tabi olma” olgusu ise aşağıdaki ayetlerde açıklanmıştır.

Kasas 28/50 - Fe in lem yestecıbu leke fa'lem ennema yettebiune ehvaehüm ve men edallü min men ittebea hevahü bi ğayri hüden minellah innellahe la yehdil kavmez zalimın ( Artık eğer sana cevap veremezlerse, bil ki kesinlikle heveslerine tabi oluyorlar. Allah' tan yönlendirmesiz olarak, o hevesine tabi olan kimseden daha sapık kimdir? Kesinlikle Allah zalimler kavmini yönlendirmez. )

Casiye 45/23 - Fe raeyte men ittehaze ilahehu hevahü ve edallehüllahü ala ılmin ve hateme ala sem'ıhı ve kalbihı ve ceale ala besarihı ğışaveh fe men yehdıhi min ba'dillah fe la tezekkerun ( Hevesini ilahı edinen kimseyi görmez misin? Allah onu ilim üzerine saptırır. Kulağının ve kalbinin üzerine mühür basar. Gözünün üzerine perde oluşturur. Artık Allah' tan sonra onu kim yönlendirebilir? O halde hatırlamaz mısınız? )

Muhammed 47/14 - E fe men kane ala beyyinetin min rabbihı ke men züyyine lehu suü amelihı vettebeu ehvaehüm (O halde, Rab'binden deliller üzerinde olan kimse, ona kötü işleri süslü gösterilen ve onların heveslerine tabi olan kimse gibi olur mu? )

Olması gereken mi ? Bir aldatmaca ve sınav mı?

İlimden yoksun insanların yanılgılarından en büyüğü, dünya hayatındaki birçok olguyu, gerçek, normal ve olması gereken olarak addetmeleri ve benimsemiş olmalarıdır. Güçlünün zayıfı sömürmesinin, bir kısım insanın bir kısım insanı yönetmesinin ve muhtelif nefsani gereksinimlerin "doğanın kanunu" olduğuna inanırlar. Oysa bu "doğanın kanunu" değil "Allah'ın Sınavıdır."
 
Allahü Teala, esas itibarıyla aldatıcı dünya hayatındaki sınavdan başka bir şey olmayan bu olgulara ilişkin ayetlerinde açık mesajlar vermektedir.

En'am 6/123 - Ve kezalike cealna fı külli karyetin ekabira mücrimıha li yemküru fıha ve ma yemkürune illa bi enfüsihim ve ma yeş'urun ( Ve işte böyle, her şehrin büyüklerini, orada hile yapmaları için, oranın suçluları kıldık. Nefislerinden başkasına hile yapmazlar ve farketmezler. )
 
* Bu ayette, dünya hayatında büyük imkan verilmiş kişilerin hile ve bozgunculuk yapmalarının ve suçlular olmalarının sağlandığı belirtilmektedir. Böyle mi olmalıdır? Yoksa bu inananlar için bir sınav mıdır?
 
Fussilet 41/10 - Ve ceale fıha ravasiye min fevkıha ve barake fıha ve kaddera fıha akvateha fı erbeati eyyam sevaen lis sailın ( Ve "Orada, onun üstünde dağlar oluşturdu. Orada bereket verdi. Orada, gıdaları azıkları, araştıranlar için dört günde eşit olarak düzenleyerek ölçülendirdi." )
 
En'am 6/165 - Ve hüvellezi cealeküm halaifel erdı ve rafea ba'daküm fevka ba'dın deracatin li yeblüveküm fı ma ataküm inne rabbeke serıul ıkabi ve innehu le ğafurun rahım ( Ve sizi yerin halifeleri kılan ve size o verdikleri ile sizi sınamak için, bazınızı bazınıza derecelerle üstün kılan O'dur. Kesinlikle Rabb' in azabı hızlı olandır. Kesinlikle O affedendir merhametlidir. )
 
Zuhruf 43/32 - E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynehüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa'na ba'dahüm fevka ba'dın deracatin li yettehıze ba'duhüm ba'dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrun min ma yecmeun ( Rabb' inin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında, onların aralarında geçimliklerini biz bölüştürdük. Bazılarının bazılarını buyruk vermek üzere edinmeleri için bazılarını bazılarının üstüne derecelerle yükselttik. Rabb' inin rahmeti, o toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. )
 
* Azıkları insanlar için eşit olarak yaratan Allahü Teala, insanların birbirlerine üstün kılınmış gibi konumlanmalarının ve bazılarının bazılarını buyruğa almalarının gerçekte olmaması gereken olduğunu ancak dünya hayatındaki bir sınav olduğunu beyan etmektedir. 
 
A'raf 7/182 - Vellezine kezzebu bi ayatina senestedricühüm min haysü la ya'lemun ( Ve ayetlerimizi yalanlayanlar, onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş derecelendireceğiz. )
 
*"İnsanların bilmedikleri yerden derecelendirilmeleri" ifadesi, onların itibar ettikleri ve derecelendirme olarak gördükleri para, güç, mevki, fiziki görünüm, zeka vb. kavramlarının gerçekte hiçbir anlamı olmadığını, bunların hepsinin Allah'ın sınav olarak bahşettiği unsurlar olduğunu, gerçek derecelendirme kriterlerinin inanç, teslimiyet ve iyilik olduğunu beyan etmektedir.
 
Yunus 10/2 - E kane lin nasi aceben en evhayna ila racülin minhüm en enzirin nase ve beşşirillezıne amenu enne lehüm kademe sıdkın ınde rabbihim kalel kafirune inne haza le sahırun mübın ( İnsanları uyarsın ve inananlara Rabb' leri indinde doğru, gerçek kademelerin kesinlikle onlara olduğunu müjdelesin diye onlardan bir adama vahyetmemiz insanlara acayip mi geldi? İnkarcılar "Kesinlikle bu apaçık sihirbaz." dediler. )
 
*"Allahü Teala'nın indindeki doğru, gerçek kademeler" ifadesi de dünya hayatındaki mevcut kademelerin veya kademelendirmelerin esas itibarıyla yanlış ve aldatıcı olduğunun açık beyanı niteliğindedir.

 
 
 
 
 
 

26 Mayıs 2017 Cuma

Savm ( Oruç ) ve Zekat ( Temizlenme )

Allahü Teala, dini vecibeler konusunda kullarını “genişlikleri ölçüsünde” sorumlu tutmaktadır.

A'raf 7/42 - Vellezine amenu ve amilus salihati la nükellifü nefsen illa vüs'aha ülaike ashabül cenneh hüm fıha halidun ( Ve o inananlar ve iyilikler yapanlar, biz nefsi genişliği haricinde mükellef kılmayız. İşte onlar bahçenin sahipleridirler. Onlar orada ebedidirler. )


Bu yaklaşım “Zekat” ve “Savm ( Oruç )” eylemlerinin icrasında ferdi imkanların ölçü ve sınır teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.


Savm kelimesi ile kök bağlantısı olan Savmaa kelimesi “hücre, ibadet yeri” anlamına gelmektedir. Ayrıca Kur’an’da geçen “Savamiu” kelimesi de “Manastırlar” yani dünyevi ortamdan uzak kısıtlı ve kanaatkar bir yaşamın sürdürüldüğü ibadet yerleri anlamına gelmektedir. Bu bağlamda Savm kelimesinin “yaşam alanının kısıtlanması, minimalize bir süreç içine girme, imkanları en aza indirme, yetecek kadar ile kanaat etme” kök anlamını da taşımakta olan genel bir kavram olduğu düşünülebilir.


Meryem 19/26 - Fe külı veşrabı ve karrı ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya ( Ye ve iç, gözün aydınlansın. Eğer insanlardan birini görürsen "Kesinlikle ben Rahman için oruç adadım. Bugün insanla konuşmayacağım." de." )


*Ayette açık olarak “Savm” kelimesinin sadece yemek ve içmek ile ilgili olmadığı, farklı eylemler için de kullanılan bir kavram olduğu görülmektedir. Zira ayet Meryem’e “Ye ve iç” söylemi ile başlamaktadır. Meryem’in savmı ( orucu ) “konuşmama” ile ilgilidir.


Bakara 2/184 Adedi belirli günlerdir. O halde sizlerden kim hasta veya seferde olursa sonraki günlerden müddeti doldursun. Yoksulları beslemek O’ na itaat edip dayananların üzerine fidyedir. İsteyerek hayır yapan kimse için o ona hayırlıdır. Eğer bilmiş olursanız oruç tutmanız size daha hayırlıdır.


( Hasta olan kimse, imkanları kısıtlı ve sağlık durumu riskli olduğu için oruçtan muhaf tutulmaktadır. ) 

Bakara 2/185 Kur'an o Ramazan ayı içinde, insanlar için yönlendirme, yönlendirmeden açık deliller ve fark yaratan olarak indirildi. Sizden kim bu aya şahit olursa oruç tutsun. Kim hasta veya seferde olursa sonraki günlerden müddeti doldursun. Allah, müddeti tamamlamanız ve sizi yönlendirmesine karşılık Allah’ ı yüceltmeniz için size kolaylık verip yardım etmeyi ister ve zorluğu istemez. Umulur ki şükredersiniz.


( Esas itibarıyla Allah kulları için zorluk istememektedir. )


Bakara 2/219 Sana şaraptan ve kumardan sual ederler. "Onlarda insanlar için büyük günah ve faydalar vardır. Onların günahları faydalarından daha büyüktür." de. Sana neyi harcayacaklarını sual ederler. "Fazlasını ve iyisini." de. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Umulur ki düşünürsünüz.


Bakara 2/267 Ey o inananlar, o kazandıklarınızın ve size yerden çıkardıklarımızın temizlerinden harcayın. Onlardan, hakkında övgüler söylemenizin haricinde gözü kapalı alıcısı olmayacağınız kötüsünü harcamaya niyetlenmeyin. Bilin ki kesinlikle Allah ganidir övülesidir.


( Zekat konusunda da insanın temel ihtiyacını karşılayacak olanın haricinde olan fazlasını ve iyisini diğer insanlara bağışlaması ve minimalist bir şekilde yaşaması esas alınmıştır. )


Leyl 92/18 O malını veren temizlenen.


( Kelime anlamı da “Temizlik” olan “Zekat” eylemi ile insanın ruhsal olarak temizlendiği, nefsani pisliklerden uzaklaştığı, minimalist ve sade bir yaşama eriştiği ifade edilmektedir. )


Yukarıdaki ayetler incelendiğinde ve ayetlerde “Savm” eyleminin detaylı tanımlamasının olmadığı dikkate alındığında, “Savm” kelimesinin oruç süresi boyunca, sağlık durumuna dayalı imkanlar ölçüsünde, temel ihtiyaçların mümkün olan en aza indirilmesi anlamına geldiği düşünülebilir. Doğrusunu Allahü Teala bilir.


Zekat” konusunda da benzer durum geçerlidir. Allahü Teala her nefsin yani her kişinin imkanları, genişliği ölçüsünde sorumlu olduğunu belirtmektedir. Örneğin: 100 birim varlığı olup 50 birim zekat veren kimse ile 10 birim varlığı olup 5 birim zekat veren kimse, zekat tutarları farklı olsa bile, eşit olarak değerlendirilebilecektir. Zira imkanlarından eşit oranda feragatte bulunmuşlardır.

Aynı şekilde bünyesi 12 saat aç ve susuz kalmaya dayanıklı olan bir kimse ile, bünyevi nedenlerle 12 saatlik süre içinde az da olsa yemek zorunda olan kimsenin de eşit olabileceği, Allahü Teala’nın oruç kapsamında bu duruma müsamaha gösterebileceği düşünülebilir. Doğrusunu Allahü Teala bilir.

Mehdi meselesi 1

İslami kültüre göre ahir zamanda gelmesi beklenen ve hidayeti yayması beklenen Mehdi'ye ilişkin Kur'an'da açık ayetler bulunmamakla birlikte, Haberci İsa ile ilintili olarak 3 kez kullanılan Mehdi ( Beşikteki ) kelimesi ( Mihad ( Beşik ) kökünden ) ve İncil'de Haberci İsa'nın "geri dönüşünü" konu alan ayetler dikkat çekicidir. ( “Mehdi” kelimesi aynı zamanda “Hidayete eren, Hidayete erdiren, Hidayete vesile olan, Yönlenen, Yönlendiren” anlamına da gelmektedir. )

"Haberci Mesih İsa'nın dönüşü" kavramı ise esasen maddesel, bedensel bir kavramı temsil etmekten ziyade insanlar arasında kolektif bilinci ve ünite ( vahdet, birlik ) anlayışını tesis edecek ilahi kozmik frekansları temsil etmektedir.

40 Matta 23/39 Size şunu söyleyeyim: 'Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!' diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz."

23/39 kodlu yukarıdaki ayette Haberci Mesih İsa kendisinden sonra gelen Haberci Muhammed'i işaret eder gibidir. Zira "övgüler olsun" kavramı "Övülmüş" anlamına gelen "Muhammed" kelimesi ile ilintili görünmektedir. Dolayısıyla Mesih İsa şu mesajı vermekte gibidir. "Benim ve benden sonra gelecek olan Muhammed'in yolundan gidip Allah'a ve O'nun yüce birliğine, tekliğine iman etmedikçe beni tekrar göremeyeceksiniz yani kolektif bilince erişemeyecek, birleşik insanlığı temsil eden üniteyi ( vahdeti, birliği ) tesis edemeyecek ve tekâmül edemeyeceksiniz.

66 Vahiy 22/20 Bunlara tanıklık eden, "Evet, tez geliyorum!" diyor. Amin! Gel, ya Rab İsa!

22/20 kodlu yukarıdaki ayette de "Haberci İsa'nın geri dönüşüne" ilişkin bilgi verilmektedir. Ayetin sure numarasının 66, ayet numarasını oluşturan rakamların toplamının ise ( 2+2+2 ) 6 olması ilahi nümeroloji açısından dikkat çekicidir.

Aşağıdaki ayetlerde de "Mehdi" ( Beşikteki ) kelimesi Mesih İsa ile ilintili olarak zikredilmektedir.

Al'i İmran 3/46 - Ve yükellimün nase fil MEHDİ ve kehlen ve mines salihın

( Ve beşikte ve erişkinlikte insanlara kelam edip söz söyleyecektir. İyilerdendir. )

Maide 5/110 - İz kalellahü ya iysebne meryemezkür nı'metı aleyke ve ala validetik iza eyyedtüke bi ruhıl kudüsi tükellimün nase fil MEHDİ ve kehla ve iz alemtükel kitabe vel hıkmete vet tevrate vel incil ve iz tahlüku minet tıyni ke hey'etit tayri bi iznı fe tenfühu fıha fe tekunü tayran bi iznı ve tübriül ekmehe vel ebrasa bi iznı ve iz tuhricül mevta bi iznı ve iz kefeftü benı israıle anke iz ci'tehüm bil beyyinati fe kalellezine keferu minhüm in haza illa sıhrun mübın

( Zamanında Allah "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Seni kutsal ruh ile desteklediğimde BEŞİKTE ve erişkinlikte insanlara kelam edip söz söylerdin. Sana yazıyı, sırrı, Tevrat' ı ve İncil' i öğrettim. İznimle çamurdan kuşun şekli gibi olanı yarattın. Onun içine üfledin de iznimle kuş oldu. Doğuştan körü ve alacalıyı iznimle iyileştirdin. Ölüleri iznimle çıkardın. Onlara ayetlerle geldiğin ve onlardan inkar edenlerin "Bu kesinlikle apaçık sihirdir." dedikleri zaman İsrailoğulları' nı üzerinden çektim.

Meryem 19/29 - Fe eşarat ileyhi kalu keyfe nükellimü men kane fil MEHDİ sabiyya

( Böylece ona işaret etti. "Çocuk olarak BEŞİKTE olan kimseyle nasıl konuşuruz?" dediler. )




İnsanlar Arasındaki Ağ Bağlantısı

Kalplerinde iyilik olan, inanan insanlar bazen şöyle düşünürler. “Ben bulunduğum yerde Allah’a şükür yaşantımı sürdürüyorum. Ancak uzaklarda, başka ülkelerde açlık çeken, zorbalığa ve tecavüze maruz kalan, yoksulluğu ve her türlü acıyı deneyimleyen bir çok insan var. Bu insanlara doğrudan bir yardım eli uzatamıyorum. Kendimi bu konunda çaresiz hissediyorum ve çok üzülüyorum.”

Allahü Teala, insanlar arasında madde ötesi bir etkileşim ve iletişim olduğunu, bir insanın düşüncesi, davranışı, tutumu ve eylemiyle mesafeden veya konumdan bağımsız olmak üzere bir diğerinin yaşam koşullarını etkileyebileceğini Mücadele ve Bakara surelerinin aşağıdaki ayetlerinde beyan etmektedir.
Mücadele 58/4 - Fe men lem yecid fe siyamu şehreyni mütetabi'ayni min kabli en yetemassa fe men lem yestetı fe ıt'amu sittine miskinen zalike li tu'minu billahi ve resulihi ve tilke hududullahi ve lil kafirine azabun elim ( O halde kim imkan bulamazsa, dokunmadan önce iki ay ard arda oruç tutsun. Kimin istidatı yoksa, altmış yoksulu yedirsin. Bu, Allah’a  ve O’nun resulüne inanmanız içindir. Bunlar Allah' ın hudutlarıdır. İnkarcılar için elim azap vardır. )

Bakara 2/183 - Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümüs sıyamü kema kütibe alellezine min kabliküm lealleküm tettekun ( Ey o inananlar, oruç o sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Umulur ki sakınırsınız. )

Bakara 2/184 - Eyyamen ma'dudat fe men kane minküm merıdan ev ala seferin fe ıddetün min eyyamin uhar ve alellezine yütıykuneh fidyetün taamü miskın fe men tetavvea hayran fe hüve hayrun leh ve en tesumu hayrun leküm in küntüm ta'lemun ( Adedi belirli günlerdir. O halde sizlerden kim hasta veya seferde olursa sonraki günlerden müddeti doldursun. Yoksulları beslemek O’ na itaat edip dayananların üzerine fidyedir. İsteyerek hayır yapan kimse için o ona hayırlıdır. Eğer bilmiş olursanız oruç tutmanız size daha hayırlıdır. )

Ayette de görüleceği üzere “60 gün oruç tutmak”, “60 yoksulu yedirmek” veya "Oruç tutmak", "Yoksulu yedirmek" ile aynı anlama gelmektedir. Dolayısıyla, belirli bir coğrafi konumdaki bir insanın oruç tutması, yani temel ihtiyaçlardan Allah’ın hudutları çerçevesinde yoksun kalması, bir başka konumdaki insanın karşısına bu temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği fırsatların çıkmasına sebebiyet vermektedir.
Bir başka deyişle, inanan kulların Allah’ı ve O’nun zor durumda olan diğer kullarını  düşünerek okuma, zekat, oruç, sadaka, iyilik, yardımseverlik gibi hayırlara vesile olan eylemleri sebatkar ve fedakar bir şekilde icra etmeleri, zor durumda olan kulların durumlarının düzelmesine dolaylı olarak etki etmektedir. Bu durum, ilahi sistemdeki insanlar arası  ağ bağlantısının aktif olarak işlev görmekte olduğunu ortaya koymaktadır.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Temiz Kelime ve Pis Kelime

İbrahim 14/24 - E lem tera keyfe darabellahü meselen kelimeten tayyibeten ke şeceratin tayyibetin aslüha sabitün ve fer'uha fis sema' ( Görmedin mi ki Allah, kökü sabit ve dalları göğün içinde olan temiz ağaç gibi olan temiz kelimenin misalini nasıl beyan etti? )
 
İbrahim 14/26 - Ve meselü kelimetin habısetin ke şeceratin habısetinictüsset min fevkıl erdı ma leha min karar ( Ve pis kelimenin misali, kökü koparılmış da yerin üstünde kendisine durak yeri olmayan kötü ağaç gibidir. )

Fatir 35/10 - Men kane yürıdül ızzete fe lillahil ızzetü cemıa ileyhi yas'adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfeuh vellezine yemkürunes seyyiati lehüm azabün şedıd ve mekru ülaike hüve yebur ( Kim üstün kudreti istiyorsa, saygınlık üstün kudret tümüyle Allah içindir. Temiz kelime O’na yükselir. İyi işler de onu yükseltir. O kötülüklerle tuzak kuranlar, şiddetli azap onlaradır. İşte onların tuzağı, o batıp dağılır. )

Allahü Teala "Temiz" olanın "Göklere", "Pis" olanın ise "Yer"e ait olduğunu ayetlerinde açıkça beyan etmektedir. Bir başka deyişle, ruhsal bir varlık olan ve özü göklere ait olan insan, pisliğin ve kötülüğün yayılmış olduğu ve sınva için bulunmakta olduğu "Yer"'de yani dünya hayatında ne kadar çok "temiz söz", "temiz eylem" ve "temiz düşünce" oluşturur ve çevresine yayarsa kendisine göklerde o derecede yer edinme fırsatını yakalayabilecektir.

Aşağıdaki ayette ise, yaşamak mecburiyeti nedeniyle insanın katletmek zorunda kaldığı hayvanların etlerinin ve kanlarının Allah’a ulaşmayacağı, ancak katl esnasında Allah’tan dilenen af, yansıtılan takvanın ve şükretmenin Allah’ın indinde değer taşıyacağı belirtilmektedir. Yani esas itibarıyla yaşamak için dahi olsa “hayvan katletmenin” pis, murdar ve kötü bir eylem olduğu, dünya hayatının aldatmacalarından biri olduğu vurgulanmaktadır.

Hacc 22/36 - Vel büdne cealnaha leküm min şeairillahi leküm fıha hayrun fezkürüsmellahi aleyha savaf fe iza vecebet cünubüha fe külu minha ve at'ımül kania vel mu'terr kezalike sehharnaha leküm lealleküm teşkürun (Ve büyük, yoğun gövdelileri, onları size Allah' ın işaretlerinden kıldık. Onlarda size hayır vardır. O halde, saflar halinde dururlarken onların üzerine Allah' ın ismini hatırlayın. Yanları yaslandığında onlardan yiyin, kanaat edene ve fakir olup da dilenmeden durumunu anlatana yedirin. İşte onları böyle buyruğunuza verdik. Umulur ki şükredersiniz. )
Hacc 22/37 - Len yenalellahe lühumüha ve la dimaüha ve lakin yenalühüt takva minküm kezalike sehharaha leküm li tükebbirullahe ala ma hedaküm ve beşşiril muhsinın ( Allah’a  onların etleri ve kanları ulaşmayacaktır. Lakin ona sizden sakınma ulaşacaktır. O sizi yönlendirmesi üzerine, Allah' ı yüceltmeniz için işte böyle sizin buyruğunuza verildi. İyilik yapanları müjdele. )

14 Mayıs 2017 Pazar

Dillerin Kökeni ve Arapça

Rum 30/22 - Ve min ayatihı halkus semavati vel erdı vahtilafü elsinetiküm ve elvaniküm inne fı zalike le ayatin lil alimın ( Ve göklerin, yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin çeşitliliği O’nun ayetlerindendir. Kesinlikle bunda, bilenler için ayetler vardır. )

Meryem 19/50 - Ve vehebna lehüm min rahmetina ve cealna lehüm lisane sıdkın aliyya ( Ve onlara rahmetimizden bağışladık. Onlara doğru yüksek lisan oluşturduk. )

Meryem 19/97 - Fe innema yessernahü bi lisanike li tübeşşira bihil müttekıne ve tünzira bihı kavmen lüdda ( Onunla sakınanları müjdelemen ve onunla inatçılar kavmini uyarman için onu senin lisanın ile kesinlikle kolaylaştırdık  )

Şuara 26/195 - Bi lisanin arabiyyin mübın ( Apaçık Arapça lisanı ile, )
Şuara 26/196 - Ve innehu lefı zübüril evvelın ( Ve kesinlikle o evvelkilerin kitaplarında da vardı. )

Tevrat'tan ;

1 Tekvin 11/6 "Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar" dedi,

1 Tekvin 11/7 "Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar."

Linguistik araştırmalar insanlığın lisanının kökende tek bir lisana dayandığını, bugün mevcut olan tüm lisanların bu ana lisandan türediğini göstermektedir. Söz konusu ana lisanın ise Mu uygarlığı tarafından kullanılan Mu dili,sonrasında ise Arapça olduğunu göstermektedir.
Tahsin Mayatepek, Maya dili ( Mu dili ) üzerine yapmış olduğu araştırmalarda Kur'an'da ayet oluşturan hurufların Mu dilinde anlam karşılıkları olduğunu tesbit etmiştir.
Örnek :
TA SİN = TA ( Yıldızlar ) SİN ( Saha, mıntıka, havali ) yani Yıldızların bulundukları gök, sema
TA HA = TA ( Yıldızlar ) HA ( Su ) yani Su ihtiva eden Yıldızlar
HA MİM = HA ( Su ) MİM ( Mu kıtası ) yani Suyla kaplı Mu
Arapça kökenli olup belli başlı Batı dillerinde de yer alan bazı kelime örnekleri aşağıda yer almaktadır.


Arapça / Türkçe / İngilizce / Fransızca / Almanca

aba = manastır lideri, papaz, baba / abba, abbey /
abat = koltuk altları, azaltmak, bastırmak, örtmek (hukuk) / abate, abut ( join, adjoin, be adjacent; touch, border on )
abd = kul, yardımcı / body, buddy
abel = yassı ve enli yaprak, bir tür kavak ağacı / abele ( kind of poplar tree )
abes = abes, karmaşıklık, karışıklık, utanç / abash
abide =  abide, sabit bekleyen, kalma, devam etme, bekleme / abide
abil = koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan, Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan, alışmış / ability, able / habilité / üblich
abis = denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler / abyss / abysse /
abs = kurumak, katılaşmak / abscess / abcès / Abszeß
acele  = acele, acil / agile, accelerated /agile, accéléré / eilig
adab ( edebin çoğulu ) = Usul, yol, yordam / adapt / adapter / adaptieren
ahır = diğer, öteki / other / autre / ander
ail = yoksul, fakir / idle /
akd = anlaşma, sözleşme, muamele icabı ve kabulü / act, action / acte, action / Akt
akdem = daha ileri, daha mühim, ileri seviye / academy ( higher learning ) / académie / Akademie
akza =  kadılıkta ve fıkıh ilminde daha ileri, daha bilgili / accuse / accuser
alem  = alem / realm / Raum
ame = yıl, sene / annum / an /
amen = en emin, en güvenilir, gelecek olanın işareti / omen /  / Omen
amir el bahr = amiral /admiral / admirale / Admiral
an = üstünde, hakkında / on /   / an                       
asila = akşam, barınma  / asylum / asile 
avan =   ortalama / average / average                    
ayn = göz, pınar, ayna / eye / oueil / Auge
bed (dua) = kötü / bad                 
bedayi = güzellik / beauty / beaute   
bek = ard arda vurmak / back /
beka = devamlılık / back
benan = parmaklar / banana / banana / Banane
bey'i = alışveriş, alım / buying, bay                          
birader = kardeş, birader / borther / frère / Bruder
biz-zar = bıkmış, usanmış, fütur getirmiş, bezginlik (farsça) / bizarre / bizarre /
bureau = uzak / bureau / bureau / Büro
cari = güncel, akan, akış / current  / courant        
camel = deve / camel / chameau / Kamel
celz = seyretme / jealous / jaloux, jalousie /
cem, cami, Cuma = toplu, toplama /come, common, jamm / commun / komme
cemeyni = ikisi bir arada, ikizler / gemini / gémeaux
cen, cünnet, cinn, cennet = kapalı, örtülü, kalkan, gizli, kaplı, örtülü / can, canned
cengel  = orman / jungle                             
cev = boşluk / cavity, cave / cavite, caverne        
ceyl = insan topluluğu, zümre / jail /
cifir = rakam, şifre, sayı / cypher / chiffre / Chiffre
cürüm   = suç / crime / crime / Kriminal
dallin = sapıklar, deliler / delirium                           
dehr = zaman, saat / the hour / heure / uhr
delve, edla = kova, derine inmek, bilgi aramak / delve                   
deman  = hiddete kapılmış, feryat, figan, terslik / demon, damned /    / dammen, verdamt                          
desr = defetmek, kovmak / desert, desertion / desert /
drau = kovmak, dışarıya atmak / drive away / dehors / drauss
duhter  = kız / daughter / Tochter
ebab = bir yere gitmek için hazır olmak, gitmek üzere olmak / above, about /
ebben   = çayır / ebene
ebras = alacalı hastalığı, sürtünerek veya kaşınarak aşınmış yüzey / abrade, abrasion, abraxas ( üzerine yazı yazılmış taş ) / abrasion / Abreibung
ekseri = çoğunluk, çoğunluğu / excess / exces   
ekseriyet = çoklama, çoğumluk / exaggerate / exagérer /
el badincan = patlıcan / aubergine / aubergine / Aubergine
el berkuk = kayısı / apricot / apricot / Aprikose
el cebir = cebir  / algebra / algebra / Algebra
el iksir = tesirli ilaç / elixir                             
el kimya = kimya / alchemy / alchimie / Alchemy
el kuhl  = göze çekilen siyah sürme / alcohol ( “coal” kökü ) / alcool / Alkohol ( “Kohle” kökü )
el kubba = küçük oda, kubbe / alcove
el tub = kerpiç, tuğla / adobe /
enbet ( nebat ) = yetiştirmek, nebat, bitirmek / embed                
enam = hayvan / animal / animal /
emer = acı /  / amer /
enam = hayvan / animal / animal             
enderun = iç / intern, interior / interne, interieur / inne, inner
endülüs = ışıklar içinde / in the lights, anda lucia                        
erd = yer / earth / terre / Erd
esas = varlık, mal / asset                              
estahyi = çekinmek / abstain / abstenir /
eşref = şerefli, saygın / sheriff                   
falik =   yaran / phallus                 
fani = sonlu, eğlenceli / funny  
fars = yırtmak, yarmak / ferocious / feroce                 
fart = ansızın gelmek / fart /   / furzen
farz = bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus / phrase / phrase /
fasl, fasıla = ayrım, ayrışım, ayrılma, ayrılmış / facicule / phase / phase            
fau = hatalı, yanlış / fail, fault  / faut    
fevz = kurtulma, safhaya geçme / phase / phase / Phase
fellah = adam, herif / fellow                      
feveran = kızışma, kaynama, aniden öfkelenme / fever / fièvre / Feber
feyz = içindeki düşüncesini izhar etmek, açığa çıkarmak, görünür kılmak / face / face /
firartüm = kaçarsınız / freedom /
firrü, fer = firar, kaçma, özgürleşme, kurtulma / free, far / fuir / fliehen, fern     
fursat = müsait an, elverişli durum, uygun zaman / first /
fülk = gemi / felouque  
füraa = Üçer / three / trois / Drei
fütur = ümitsizlik / future / future /
gani, ganimet = zengin, kimseye muhtaç olmayan, varlıklı, bol, alınan mal, ele geçen nimet / gain / gagner /
gayl = cima etmek /  /  / geil
gazal = gazal / gazelle                    
ğurabey = karga/ crow / corbeau / Rabe
ğussat = lokma, yeme / gusto                    
had = sınır / head /  /
hale = hale / halo, hallow, hall, hole / hall / Halle
haram = haram, zararlı / harm                   
hard = hiddetli, kızgın, sert / hard / / hart
hart = katı katı olmak / hard /  / hart
haşhaşi = katil / assassin / assassin          
hayal = hayal / halo                        
hayevan = canlı, yaşayan / heaven                          
hazine = hazine, gazino / casino / casino,magasin / Kasino
hain =   hain / heinous                  
hark, tahrik =     yarma / harrow / houe / Harke
hend = tutmak / hand /   / Hand
hırdavat = hırdavat / hardware /
hi, hu = o / he
hiyerah = seçim, tercih / hierarchy / hiérarchie / Hierarchie
huld = ebedilik, sonu olmama / hold /   / halten
huri = kadın / whore / Hure
hurt = balta, balta deliği, kulak deliği / hurt /
hus = dikmek, bir araya getirmek / house /  / Haus
icabet = cevap verme, kabul / accept / accepter / akzeptieren
idrar = çokça akıtmak, devamlı vermek / drain / drainage
idris = elbise içinde olan, örtülmüş olan / dress / / Dressung                       
ihbit, nehbitu = inme, yerleşme, alçalma / inhibit, habitat / habiter          
ikna = ikna, ayakta iki tarafa da bakmadan durmak / icon, convince / icon, convaincre / Ikon
ille = hastalık, illet, maraz / ill /
ind = yan, taraf / indian / indien / Indianer
ins = insan / initiate / initier /
istar, satra = yazı yazma, satırlama / history / histoire /
izale = yalıtım / isolate, isolation                / isolation / Isolation
kabl = önce, evvel, ileride / cable / Cable / Kabel
kafir, keffar = örten, tarımcı / cover / couvrir      
kalender = kalender / calendar / calendrier / Kalender                
kamer = ay / camera,  chamber / camera, chamber / Kamera, Kamer
kamis = gömlek /  / chemise
kand = şeker / candy /
kantar = sayaç, tartı, ölçücü / counter / compteur /
kar = toplamak, cem etmek / car
kun = olmak, oldu / can /   / kann
kunut = birşeye o suretle devam ve mülâzemet edip durmak / continue / continuer /
kard, akrad = kredi, borç / acreditif, credit / credit / Kredit
karn =   nesil, boynuz / horn, carn / corne, carne, charne
kaset = katı, kasılmış / casette, cast / casette      
katt = kesik,kesmek / cut / couture                        
ke's = çanak, dolu kadeh, kutu, içerici / case / caisse / Kasse
kelam = söz, bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde / claim / réclamer /
kema = kaç, kaç tane / combien               
keş = yoğurt peyniri, yağsız âdi peynir / cheese /   / Käse
kıraat = okuma, kelimelrle okuyarak yaratma / create / créer / erschaffen
kırd = kürd / kurd / kurde / kurde
kum, kıyam = dur, gel, ayağa kalk / come / commun / kommen
kutn = pamuk / cotton / coton  
kutr = çap / couture / couture   
külli = hepsi, tümü / all, whole /  / alle
lat = put ismi, çokluk / lot                            
leftedev = bırakma / left                             
lesb = yalamak, yapışmak, toplamak / lesbian / lesbienne / lesbisch
levha = levha / level                      
lime = parça, uzun dilim / limit / limite /
ma haza = bu nedir / magazine / magasin             
ma keza = Macedonia                   
madca = şilte / matress / matelas / Matratze
magn = menzil / magnitude, magnet / magnitude / Magnet
mahzen = mahzen, hazne / magazine / magasin / Magazin
mascara = mascara / mascarade                               
me'zer = sığınacak yer, melce / misery / misère /
mecr = çokluk asker / majority / majorité /
mecusi = ateşe tapan, mecusi, sihirbaz / magician / magician / Magie
mekana = güç, kuvvet, imkan / machine, mechanic / machine, mecanique / Maschine, Mekaniker
mekanet = imkan, mekanik / mechanic / mecanique / mechanisch
meles = karışım, melez / mixture / mélange / Mischung
menkıbe = yol, usül, yordam / mean / moyen   
menas = sığınılacak yer, kurtuluş / menace / menace
menat = put ismi / many, money / monnaie       
menidturra = zorunlu, zorda kalan, darda kalan / mandatory / mandat   
merad = hastalık /   / malade, maladie, merde ( pislik ) /
mer'i = erkek, adam, koca /   / mari /
mersiye = birisinin ölümü hakkında yazılan, teessürü anlatan manzume, acıma, acıklı olma / mercy, merciful /
merkum = rakamlı, işaretli, markalı / mark / marque / Mark
meş = yürüme, gezme, dolaşma / march / marcher /
meta = madde, fayda / matter / matiere / Materie
metr = çekme, kesme / meter / metre / Meter
meyl = eğilim, yönelme, meyl / mail                       
miskal, muskalun, sıklet = ölçü, ağır / muscle, skeleton / muscle, squelette / Muskel, Skelett
misl = aynı, aynısı / missile, similar / missile, similiaire /
muayyen = belirli, aşikar, gözle görünür / mean / moyen          
musika = mızıka, çeşitli ses çıkaran alet / music / musique / Musik
müsi = teselli veren / music / musique / Musik
müveddet = sevilen / wedding                 
nam = ün, nam, şöhret / name / nom / Name
narenc = portakal / orange / orange / Orange
nasri = yardıma ihtiyaç duyma / necessary / necessaire
nav = küçük gemi ( f ) / naval, navigation / navale, navigation, navire /
nev = yeni, taze / new / nouveau / neu
nüfuz = nüfuz, sızma, girme, geçme / influence / influence / Einfluß
nükra = kötü, pis / nekro, negro                               
nüzul = indirme / nozzle , nose / nez / Nase
pes = arka, ard, geri / pass / passer / passieren
rahim = boşluk / realm, room /   / raum
recm = kovmak, belirli bir doğrultuya yönlendirmek / regime / régime / Regime
red = red / to get rid of /
retl = read
rezn = bir şeyi kaldırıp ağır mı hafif mi diye görmek, ölçmek, tartmak / reason, reasoning / raison /
rişa = rüşvet / rich / riche / reich
sabit = sabotage / saboter / sabotieren
sacid = secde eden, yay şekli alan / Sagittarius / le Sagittaire /
sadme = bir vuruş, çarpma, vurma, çatma, birden bire patlama, ansızın başa gelen musibet / sudden / soudain /
safra = sarı / sulphur / souffre /
sakre = güneşin çok olan etkisi ( güneşin ilahi sembol olması ) / sacred / sacré
sald = taş, kaya, çok sert şey / solid / solide / solide
sarf, surifet = kayma, yönlenme / surf
sedat = sakin / sedate, sedative                               
sekte = kesilme, bölünme, durulma / section, sect, sector / section, secteur, secte / Sektor
selef = yerine geçilen / self /  / selbst
sed = set, engel / set /
sırat = yol / street /    / Strasse
sia = genişlik, bolluk / sea /   / See
sicil = kayıt defteri, sicil / sigil /
silk = iplik, hayt / silk /
simmi = adaş, isimleri aynı olan kişilerin herbiri / symmetry / symétrie / Symmetrie
sine = an / cine ( mo+tion, mo+ment ) / ciné / cinema
sini = büyük tepsi, sini / tin /
sinn = diş / teeth / dent / Zahn
sitare = yıldız / star / étoile, astre / Stern
siye = koyun yatağı /   / siège /
sufrit, safarit = fakir, yokluk çeken / sufferer / souffir /
sükara = şeker, şekerli, sarhoş / sugar / sucre / Zucker
sürur = koltuklar, üstünde olunanlar / sur / surplus
süva = uygun / suitable                
şerab = içecek, şarap / syrup / sirop / Sirup
tabaka = tabaka, yüzey / tabac, tobacco / tabac / Tabak
tabl = davul, geniş yüzey / table / table, tableau / Tabelle
tarık = yol / track /
tekvir = yuvarlaklaştırmak, kıvırmak / curve / courber / Kurve
telle = yatırmak, yaymak / tell /  / Teller
terk, tarik = terk, türk / track / trace       
tetra = ard arda, dörtlü grup / tetra ( ethyl ) / tetra      
tiras, teraset, matris = kalkanlar, kalkancılık / tray, terrace, matrix / terasse / Terrase
tule = uzun, yüksek / tall                             
tur = kule, dağ / tower, door / tour / Turm
türs = kalkan, gövde / torso, thorax, Taurus / Taureau /
ubleıy = yutmak, kaybetmek / swallow, ablate, abulia ( loss of will power ) / avaler, ablater, aboulie / schlucken
übetti = kesmek, yarmak /  / abattre, abattoire /
vadi = vadi / valley / vale / Tal
valid = doğurgan, geçerli / valid / valide / güldig
vasi = geniş / vast / vaste /
vaz = koyma, konulma, bırakma / vase / vase / Vase
verze = meslek, iş, sanat, şiir bölümü, kafiye, alt bölüm / verse /
vesile = vesile / vessel / vaisseau            
via, eviye = kap, içine bir şey konulabilen zarf, kanal / via, way / voie / via
yeşa = dilemek / wish / wünschen
yusuf = inleyip ah eden / sigh / soupier / seufzen
zerafa = raf, yüksekliği olan / giraffe / giraffe / Giraffe
zümre, zümer = grup, topluluk, toplanma / summer /   / Sommer

zürka = masmavi / turquoise /