Çeviri

Friday, July 19, 2024

"Dinlerin sonu geldi." aldatmacası!

Evvelki bölümlerde de incelendiği üzere "Deyn" ( Borç ) kökünden türemiş olan "Din"* ( Borç, Bağlayıcı husus, Bağ, Minnet, Saygı, Haysiyet ) kelimesi, Allah inancı bağlamında, Allah'ın insana bahşettiği nimetlere karşılık insanın O'na olan borcu, BAĞLILIĞI yani O'na teslim olması, O'na inanması, itaat etmesi, iyilik ve doğruluk yolunda ilerlemesi olarak tanımlanmaktadır.

* Batı dillerindeki "Dignity / Dignité" ( Haysiyet ) kelimelerinin kökü de "Din" kelimesidir.

"Din" kelimesinin batı dillerindeki karşılığı olan "Religion" kelimesi de "Bağlanma, Bağlılık, Borç, Minnet, Saygı, Hürmet" anlamlarını temsil etmekte ve "Din" kelimesiyle semantik ortaklık arzetmektedir.

Bu çerçevede "Din" kelimesi, genel anlam itibarıyla, "Bağlı olma, Bağlantılı olma, Bağlı hissetme" anlamlarını temsil etmektedir ki manevi açıdan herhangi bir düşünceyle, olguyla bağlantısı bulunmayan hiçbir idrakli varlık mevcut değildir. Dolayısıyla her idrakli varlık bir "düşünceye" bağlıdır yani her varlığın, kendisi bunun bilincinde olsa da olmasa da, kabul etse de etmese de, ona kendisini "güvende" hissettiren bir "İmanı", bir "Dini" vardır. Zira "İman" kelimesi "Güven duyma, İnanma" anlamını temsil etmektedir. Bu noktada önem arzeden dinin hangi yönde olduğudur. Allah yönünde mi, başka yönde mi?

Aşağıdaki ayetlerde, Allah yerine veya Allah ile birlikte olmak üzere, nefsaniyetin tesiriyle, başka olguları da kutsal addedip bağlananlardan ( küfredenler veya şirk koşanlar ), onları din addedenlerden bahsedilmektedir. Şirk koşulan olgular ve düşünceler ayetlerde "Heva" ( Hevesler ) olarak temsil edilmiştir.

25/43 E raeyte men ittehaze ilahehu hevah e fe ente tekunu aleyhi vekila

( O hevesini ilahı edineni gördün mü? O halde, sen onun üzerine vekil mi olursun? )

45/23 E fe raeyte men ittehaze ilahehu hevahu ...

( Hevesini ilahı edinen kimseyi görmez misin? ... )

Kafirun suresinin aşağıdaki ayetinde ise "Din" kelimesi, yukarıda  belirtildiği üzere hem "Allah inancı"nı, hem de "genel anlamı"nı temsil edecek şekilde kullanılmıştır. 

109/6 Lekum dinukum ve liye din

( Size dininiz ve bana dinim. )

Zira Allah inancı konu olduğunda din tektir. İslamdır. Bu husus Al'i İmran suresinin 19. ayetinde bildirilmektedir. 

3/19* İnned dine indellahil islam ... 

( Allah’ın indinde din kesinlikle islamdır, teslimiyettir. ... )

* Ayet numarasının nümerolojik değeri olan 1 sayısı, dinin "tek" olduğu ve onun da İslam olduğu gerçeğini nümerik olarak temsil etmekte gibidir. 

Küresel şeytanların asırlardır sürdürdüğü büyük aldatmaca, çarpıtma ve ayrıştırma stratejisi neticesinde, dinde bölünme ve tarikatleşme niteliği arzeden ve kitapta da din olarak tanımlanmayan Yahudilik ve Nasıralılık insanlara farklı dinlermiş gibi algılatılmıştır. Zira Yahudi kelimesi, Yahudiye bölgesinde bulunanlara, Nasıralı kelimesi ise Nasıra bölgesinde bulunanlara verilen isim olup, coğrafi konum ismiyle din ( Allah inancı bağlamında ) olamayacağı aşikardır. Ayrıca tüm haberciler tek Allah'ın, tek ana kitabın ( Ümmül kitab ) ve dolayısıyla tek dinin yani "Allah'a teslimiyet" anlamına gelen İslamın habercisi olduklarından Yahudi / Musevi, Nasıralı / Hristiyan** / İsevi gibi yer veya kişi ismi bazındaki ayrışımlar batıl nitelik arzetmektedir. 

** "Hristiyan" kelimesi Kur'an'da herhangi bir dini temsil edecek şekilde yer almamaktadır. "Hristiyan / Christian" kelimesi Grekçe "Hristos" ( Meshedilmiş ) kelimesinin tezahürü olup, "Jesus Christ" ismi "Mesih İsa" anlamına gelmektedir ki Kur'an'da bu ifade yer almaktadır.

Bu bağlamda, şirketler sahibi küresel şeytanların kitlesel telkin cümlesi olan "Dinlerin sonu geldi." cümlesi de batıl nitelik arzetmektedir. Küresel şeytanlar, kitlesel tahakküm ve zulüm sistemini tesis edebilmek için insanların zayıf noktası olan nefsaniyeti hedef alan türlü zihin kontrol tuzaklarıyla tek olan dinde bölücülük yaparak "çok din" varmış algısı yaratmışlar ve dünyada bu kurguya dayalı kaosa sebep olmuşlardır. Şimdi ise sözde iyilik yapıp, "sorun yaratan dinleri!" ortadan kaldırmak ve insanları sözde "tek dinde birleştirmek" gibi kulağa hoş gelen ancak esasen şeytani nitelik arzeden ve küresel tam tahakkümü ve köleleştirmeyi hedef alan kavramı telkin etmektedirler. Zira küreselcilerin esas amacı, iyiliği, doğruluğu, iyi ahlakı, adaleti, özveriyi, yardımlaşmayı, birlikteliği öğütleyen ve tek din olan Allah inancını yani gerçek İslamı ortadan kaldırıp yerine tam karşıtı olan ve kötülüğü, yalanı, ahlaksızlığı, zulmü, bireyselciliği, bencilliği, kuralsızlığı ilke addeden satanizmi küresel tek din olarak tesis etmektir. Satanizmin her mecrada nasıl yoğun bir şekilde iletişiminin yapıldığı da aşikardır. 

İslam kisvesi altında, sözde din adamları, tarikatler, cemaatler vb. vasıtasıyla asırlardır bilinçli, planlı ve organize şekilde her türlü kötü ve ahlak dışı uygulamanın sistematik olarak yapılması ve yaygınlaştırılması da kitlelerin Allah'ın dininden soğutulması, uzaklaştırılması hedefinin önemli bir bileşenidir.

Netice itibarıyla bu tuzakların, kurucularının başına geçebilmesi için insanların yapması gereken özü vahdet / ünite / birlik kavramına dayalı olan kolektif bilinci tesis edip tek din olan Allah inancında yani "gerçek" İslam'da birleşmeleridir. 

Thursday, July 18, 2024

Mesih İsa'nın Hz. Muhammed'i haber vermesi...

İncil'de, Mesih İsa'nın, Hz. Muhammed'in geleceğini bildirdiği ayetler yer almaktadır. 

"Muhammed" ( Övülmüş ) kelimesinin kökü, Allah'ın isimlerinden olan "Hamid" ( Övülesi ) kelimesi ile ortak HMD kökündendir.

Aşağıdaki İncil ayetinde yer alan "Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun" ifadesindeki "Övgüler" kelimesi "Hamid / Muhammed" kelimelerinin anlamlarıyla uyum arzetmekte, "Rab'bin adıyla gelen" ifadesi ise "Hamid" kelimesinin Rab'bin isimleri ( esmaul husna ) kapsamında olması açısından dikkat çekmektedir.

40-Matthew-23-39 Size şunu söyleyeyim: 'RAB'BİN ADIYLA GELENE ÖVGÜLER OLSUN!' DİYECEĞİNİZ ZAMANA DEK BENİ BİR DAHA GÖREMEYECEKSİNİZ."  

Yukarıdaki İncil ayetinde yer alan ve büyük döngü sonundaki kolektif ruhsal uyanışı ( kıyamet / ayağa kalkış ) temsil eden "Mesih İsa'yı bir daha görmek" ifadesi, Nisa suresinin aşağıdaki ayetiyle uyum arzetmektedir. 

4/159 Ve kesinlikle kitap sahiplerinden olanlar ÖLÜMLERİNDEN ÖNCE MUTLAKA O'NA ( MESİH İSA ) İNANACAKLARDIR. AYAĞA KALKIŞ GÜNÜNDE O, ONLARA ŞAHİT OLUR. 

Aşağıdaki İncil ayet grubunda da Mesih İsa'nın, Hz. Muhammed'i haber verdiği görülmektedir.

43-John-16-7 Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. GİTMEZSEM, YARDIMCI / AVUTUCU* SİZE GELMEZ. AMA GİDERSEM, O'NU SİZE GÖNDERİRİM. 

* İncil'in orijinal metninin dili olan Grekçe'deki karşılığı "Parakletos" ( Yardımcı, Avutucu, Tesellici ) kelimesidir.

43-John-16-8 O GELİNCE günah, doğruluk ve gelecek yargı konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir: 

43-John-16-9 Günah konusunda, çünkü bana iman etmezler; 

43-John-16-10 doğruluk konusunda, çünkü Baba'ya gidiyorum, artık beni görmeyeceksiniz; 

43-John-16-11 yargı konusunda, çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor. 

43-John-16-12 "Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız. 

43-John-16-13  Ne var ki O, YANİ GERÇEĞİN RUHU GELİNCE, SİZİ TÜM GERÇEĞE YÖNELTECEK. ÇÜNKÜ KENDİLİĞİNDEN KONUŞMAYACAK, YALNIZ DUYDUKLARINI SÖYLEYECEK ve gelecekte olacakları size bildirecek. 

Yukarıdaki 43-John-16-13 kodlu İncil ayeti ile uyum arzeden Kur'an ayetleri ise şöyledir.

23/62 Ve nefsi genişliği haricinde mükellef kılmayız. GERÇEĞİ SÖYLEYEN kitap yanımızdadır. Onlar zulmedilmezler.

10/15 Ve onlara ayetlerimiz açık deliller olarak okunduğunda, o bize kavuşmayı ummayanlar "Bundan başka Kur'an getir veya onu değiştir." dediler. De ki: "Benim için onu bundan kendimce değiştirmek olmaz. KESİNLİKLE BEN ANCAK O BANA VAHYEDİLENE TABİ OLURUM. Eğer Rab’bime isyan edersem, kesinlikle ben büyük günün azabından korkarım." 

53/3 Ve HEVESE GÖRE KONUŞMAZ. 

53/4 KESİNLİKLE O ANCAK VAHYEDİLMİŞ VAHİYDİR. 

Zelzeledeki 9

Depremler Büyüklüklerine ( Magnitude ) göre 9 kategoriye ayrılmaktadırlar.

Zilzal ( Deprem ) suresinin 99. sure olması yukarıdaki bilgi açısından dikkat çekmektedir. ( 9+9 = 18 ... 1+8 = 9 )

Zilzal suresinin, zelzele konusuna odaklı ilk üç ayeti 6'şar kelimeden yani toplam 18 ( 1+8 = 9 ) kelimeden ve 54 ( 5+4 = 9 ) harften oluşmaktadır. 

99/1 İza (1) zulzileti (2) el (3) erdu (4) zilzale (5) ha (6) 

( Yer zelzelesiyle sarsıldığında. )

99/2 Ve (1) ahraceti (2) el (3) erdu (4) eskale (5) ha (6)

( Ve yer ağırlıklarını çıkardığında. )

99/3 Ve (1) kale (2) el (3) insanu (4) ma (5) leha (6)

( Ve insan "Ona ne oluyor?" dediğinde. )

....

"Zelzele" kelimesinin, ilk kez geçtiği ayetteki 9. kelime olması da konu bağlamında uyum arzetmektedir. 

22/1 Ya (1) eyyuha (2) el (3) nasu (4) itteku (5) rabbe (6) kum (7) inne (8) ZELZELETE (9) el (10) saati (11) şey'un (12) azim (13) 

( Ey insanlar, Rab’binizden sakının.

Kesinlikle saatin ZELZELESİ büyük şeydir. )

Tarihteki en büyük deprem 22.05.1960 yılında Şili'nin Valdivia şehrinde yaşanan ve büyüklüğü, bazı analizlere göre 9.5, bazı analizlere göre ise 9.4'ün altı olarak belirlenen geçen depremdir. Bu depremin gününü ve ayını oluşturan rakamların toplamı da 9 ( 2+2+2+5 = 9 ) sayısını vermektedir.

Wednesday, July 17, 2024

Bir nefs bir nefes

"Nefs" (نفس) ( Kendi, Benlik, Kötülük Arzusu ), ayetlerde de defaatle zikredildiği üzere insanın "Fevzul azim"'e ( Büyük kurtuluşa ) erebilmesi için öncelikle kurtulması gereken olgudur. Zira, kötü olan her şeyin kökeninde "Nefs" ve onun telkin ettiği şeytani duygular, arzular bulunmaktadır. 

"Nefis" kelimesinin "Çok iyi, Çok güzel, Harika" anlamlarında da kullanılıyor olması, esasen iyi, güzel, cazip görünenin çoğunlukla aldatıcı, yanıltıcı ve kötü olduğunun batıni bir mesajı niteliğindedir.

"Nefes" ( Soluk ) kelimesi de "Nefs" kelimesi ile ortak kökenden olup, Rab'bin kaba madde bedene  ruhtan üflemesi ( "Nefes" vermesiyle ) kavramı ile ilintilidir.

"Nefs", ruhun, kaba madde beden ile etkileşimi daha doğrusu kaba madde bedene frekans iletisi ( tesir etme ) sonucunda tezahür eden "İnsan"ı temsil etmektedir. "Nefs"'in niteliğine ilişkin bilgi verilen ayetler şöyledir.

4/1 Ya eyyuhen nasutteku rabbekumullezi HALEKAKUM MİN NEFSİN VAHİDETİN ve haleka minha zevceha ve besse minhuma ricalen kesiran ve nisaa vettekullahellezi tesaelune bihi vel erham innellahe kane aleykum rakiba

( Ey insanlar SİZİ TEK NEFİSTEN YARATAN, ondan eşini yaratan ve onlardan çokça erkek ve kadın diriltip gönderen Rab’binizden sakının. O'nunla sual ettiğiniz Allah’tan ve akrabalıktan sakının. Kesinlikle Allah üzerinize gözetleyendir. )

6/98 Ve huvellezi ENŞEEKUM MİN NEFSİN VAHİDETİN fe mustekarrun ve mustevda kad fassalnel ayati li kavmin yefkahun

( Ve SİZİ TEK NEFİSTEN İNŞA EDEN O'dur. Artık durak yeri ve emanet yeri vardır. Ayetleri, anlayan kavim için ayrıntılandırdık. )

31/28 Ma HALKUKUM VE LA BA'SUKUM illa ke NEFSİN VAHİDEH innellahe semiun basir

( O YARATILMANIZ VE DİRİLTİLMENİZ ancak TEK NEFSİNKİ gibidir. Kesinlikle Allah duyandır, görendir. )

Yukarıdaki ayetlerde, tüm insanların tek nefisten yaratıldıkları yani esasen tek bir bütünün ( Vahdet / Ünite / Birleşik İnsanlık ) parçaları ve birbirlerinin yansımaları, kopyaları, tezahürleri olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla bir nefsin diğer bir nefse yaptığı kötülük, nihayetinde kendisine yaptığı kötülük olmaktadır.

12/53 Ve ma uberriu NEFSİ İNNEN NEFSE LE EMMARATUN BİS SUİ illa ma rahime rabbi inne rabbi ğafurun rahim

( Ve NEFSİMİ TEMİZE ÇIKARMIYORUM. KESİNLİKLE NEFS, Rab’bimin merhamet gösterdiğinin haricinde, KÖTÜLÜĞÜ EMREDER. Kesinlikle Rab’bim affedendir merhametlidir. )

59/9 ... ve men yuka ŞUHHA NEFSİHİ fe ulaike humul muflihun

( ... Ve kim NEFSİNİN CİMRİLİĞİNDEN korunursa, artık işte onlar, onlar iflah olurlar. )

75/2 Ve la uksimu bin NEFSİL LEVVAMETİ

( Ve o kendini KINAYAN NEFİSE yemin ederim. )

Yukarıdaki ayette, tekamülde ileri safhaya ermiş, nefsin gerçek niteliğini idrak etmiş ve müteşabih ifadeyle "nefsini öldürme" aşamasına gelmiş yani nefsani frekanslardan kendisini yalıtmış ruhtan bahsedilmektedir. Bakara suresinin aşağıdaki ayetinde bu yönde talimat mevcuttur. 

2/54 ... icle fe tubu ila bariikum FAKTULU ENFUSEKUM zalikum hayrun lekum inde bariikum

( ... O halde tevbe edip güzel yaratanınıza tabi olun da NEFİSLERİNİZİ ÖLDÜRÜN. Bu, güzel yaratanınızın indinde size hayırlıdır." ... )

"Nefs" (نفس) kelimesinin ebced değerinin 190 olması ( Nun 50 + Fe 80 + Sin 60 = 190 ) ve Muddessir suresinde nefsani frekanslara kapılmanın sonuçlarını temsil eden "Sekar" ( Ateş ), "Nar" ( Ateş ), "Cehennem" ( Ateş yeri, Izdırap yeri, Dünya ) ve "Beşer" ( İnsan, Nefs ) kelimelerinin 19 sayısı ile ilintilendirilmesi semantik ve nümerik bir uyum arzetmektedir. Her iki sayının da nümerolojik değeri 1'dir ki bu durum "Tek nefis" kavramı ile uyumludur. Ve ayrıca "Tek nefisten yaratılış" bilgisi de ilk kez Bakara suresinin 1. ayetinde verilmektedir.

74/25 İn haza illa kavlul BEŞERİ

( Kesinlikle bu ancak İNSAN sözüdür. )

74/26 Seuslihi SEKARE

( Onu SEKARA, ATEŞE yaslayacağım. )

74/27 Ve ma edrake ma SEKARU

( Ve sana SEKARIN, ATEŞİN ne olduğunu ne bildirir? )

74/28 La tubki ve la tezeru

( Baki kılmaz ve geriye bırakmaz. )

74/29 Levvahatun lil BEŞERİ

( İNSAN / İNSAN DERİSİ için yakıcıdır. )

74/30 Aleyha TİS'ATE AŞERE

( Onun üzerinde ON DOKUZ vardır. )

74/31 Ve ma cealna ASHABEN NARİ illa melaiketen ve ma cealna iddetehum illa fitneten lillezine keferu li yesteykinellezine utul kitabe ve yezdadellezine amenu imanen ve la yertabellezine utul kitabe vel mu'minune ve li yekulellezine fi kulubihim meradun vel kafirune maza eradallahu bi haza meselen kezalike yudillullahu men yeşa'u ve yehdi men yeşa ma ya'lemu cunude rabbike illa huve ve ma hiye illa zikra lil beşeri

( ATEŞİN SAHİPLERİNİ melekler haricindekiler yapmadık. Onların adetlerini o kitap verilenlerin doğru bilgi edinmeleri, o inananların inançlarının artması, o kitap verilenlerin ve inananların şüphe etmemeleri, o kalplerinde hastalık olanların ve inkarcıların "Allah bu misal ile ne istedi?" demeleri için, o inkar edenler için sınav haricindeki kılmadık. Allah dilediği kimseyi işte böyle saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. O’nun haricinde Rab’binin ordularını, askerlerini kimse bilmez. O insanlar için hatırlamanın haricindeki değildir. )

Ruhun hapishanesi beden, nefsin hapishanesi ise henüz farketmekte acz gösterdiği cehennemdir yani dünyadır. Dolayısıyla ruhsal tekamülün anahtarı "Nefs"ten vazgeçmek yani "Nefes"ten vazgeçmektir.

Monday, July 8, 2024

1207 adet "Elif"

Yaratılıştaki "her şey" gibi, "her şey"in temelini oluşturan harfler de Kur'an'da belirli bir sayısal düzene göre konumlandırılmışlardır.

78/29 Ve kulle şey'in ahsaynahu kitaben

( Ve kitapta olmak üzere her şeyi saydık. )

Bilindiği üzere Arap alfabesinde 28 harf bulunmakta olup, bunlardan sadece bir tanesi yani alfabenin 1. harfi olan ve şekli itibarıyla da 1 sayısını temsil eden "Elif" harfi sesli, diğer 27 adet harf ise sessiz harflerdir. Bu durum, yani 1 ve 27 sayılarının bu şekilde tezahürü, "Allah" kelimesinin Kur'an'daki frekansı ( tekrar adedi ) olan 2701 sayısındaki rakamlar ile uyum arzetmektedir. Tevrat'ın ilk ayetinin gematria ( ibrani ebcedi ) değeri de 2701'dir.

2701 sayısı, nümerolojik değerinin 1 ( 2+7+0+1 = 10 ... 1 ) olması vasıtasıyla "Vahdet / Ünite / Birlik / Teklik" kavramlarını temsil etmektedir. Ayrıca bu sayı, içerdiği 2 ve 7 rakamlarıyla yaratılıştaki düalite döngüsünü simgeleyen "İkili Yedi" kavramına ve içerdiği 1 rakamı ile de tekrar "Vahdet" kavramına işaret etmektedir. 

Alfabenin 1. harfi olan "Elif" harfinin, ""ayetin 1. harfi" olarak yer aldığı 1207 ayet bulunmaktadır. Bu durum, yukarıdaki bilgiler ve 1207 sayısının içerdiği rakamlar itibarıyla dikkat çekmektedir. "Elif" harfinin telaffuzundaki "El" sesi, Semitik dillerde "İlah" anlamını temsil etmektedir. ( Örnek: Cibril / Cebril ( İlahın kuvveti ) = Cebr ( Kuvvet ) +EL ( İlah ), Mikail ( İlah gibi olan ) = Ma ( Ne ) +ke ( gibi ) +EL  ( İlah ) )

Ayrıca, söz konusu 1207 ayet, 110 surede yer almaktadır ki bu sayı tıpkı 1207 veya 2701 sayıları gibi 1 rakamını içermesi ile "Vahdet" kavramına, 1 rakamının iki kere tekrarını içermesi, yani 11 sayısı tezahürü ile de "düalite ve döngü" kavramlarına işaret etmektedir.

"Elif" harfinin Kur'an'daki frekansı olan 59053 sayısının nümerolojik değeri olan 22 sayısı da 2x11 işleminin sonucu olması açısından ayrıca dikkate değerdir.

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/05/ilahi-yazlm-kuran.html

https://kuranilmi.blogspot.com/2023/07/ascii-binary-code-kuran-ve-kelimedeki-7.html

Saturday, July 6, 2024

Üç bin, beş bin melek ve 8 numerolojisi

Al'i İmran suresinin aşağıdaki ayet ikilisinde, Rab'bin, insanlara "melek" olarak anılan üst plan varlıkları vasıtasıyla yardım ettiğine ilişkin bilgi verilmektedir.

3/124 İz (1) tekulu (2) li (3) el (4) mu'minine (5) e (6) len (7) yekfiye (8) kum (9) en (10) yumidde (11) kum (12) rabbu (13) kum (14) bi (15) SELASETİ (16) ALAFİN (17) min (18) el (19) melaiketi (20) munzelin (21)

( Zamanında inananlara, "Rab’binizin, indirilen ÜÇ BİN melek ile size yardım etmesi size kafi değil mi?" diyordun. )

3/125 Bela (1) in (2) tasbiru (3) ve (4) tetteku (5) ve (6) ye'tu (7) kum (8) min (9) fevri (10) him (11) haza (12) yumdid (13) kum (14) rabbu (15) kum (16) bi (17) HAMSETİ (18) ALAFİN (19) min (20) el (21) melaiketi (22) musevvimin (23)

( Evet. Eğer sabrederseniz ve sakınırsanız, onlar size aniden yetip gelirler. Rab’biniz size BEŞ BİN işaretli melek ile yardım eder. )

"Üçbin melekten" bahsedilen ilk ayette 21 kelime bulunmaktadır ki bu sayının nümerolojik değeri 3 ( 2+1 = 3 ) olup, 3000 sayısınınkine eşittir.

"Beş bin melekten" bahsedilen ikinci ayette ise 23 kelime bulunmaktadır ki bu sayının nümerolojik değeri 5 ( 2+3 = 5 ) olup, 5000 sayısınınkine eşittir. 

"Melek" kelimesi Kur'an'da 88 kere tekrarlanmakta olup, 11 sayısı gibi sonsuzluğun, sonsuz döngünün ve halden hale geçişin sembolü olan 8 sayısı "Melek" kelimesinin de nümerik sembolüdür. Yukarıdaki ayet ikilisinde toplam 8000 ( 3000 + 5000 ) melekten bahsedilmektedir.

8 sayısı içeren Melek sembolü

Hakka suresinin müteşabih içerikli 17. ayetinde Rab'bin arşını taşıyan 8 melekten bahsedilmektedir.

69/17 Ve (1) el (2) meleku (3) ala (4) ercai (5) ha (6) ve (7) yahmilu (8) arşe (9) rabbi (10) ke (11) fevka (12) hum (13) yevme (14) izin (15) SEMANİYET (16) 

( Ve melekler onun çevresindedir. O gün onların SEKİZİ, üstlerinde Rab’binin arşını, tahtını taşırlar. )

- Ayetin numarasının ( 17 ) nümerolojik değeri 8'dir. ( 1+7 = 8 )

- Ayette 16 kelime bulunmaktadır ki bu sayı "Melek" kelimesinin Kur'an'daki tekrar adedi olan 88 sayısının nümerolojik değeridir. ( 8+8 = 16 )

Detaylı analizler için ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2017/06/8-melek-ve-ilahi-numeroloji.html

Allah İnancı ve İyilik olgusu

İnsanın, yaratıcının varlığını, basit bir çıkarsama yaklaşımı ile yani önce kendi ürettiklerine / yarattıklarına bakması ve ardından da kendisinin yaratılışını düşünmesi yoluyla idrak edebileceğine, en aşağıda linki yer alan bölümde değinilmişti. 

Ahkaf suresinin 33. ayeti, insanı, çıkarsama yoluyla idrake ve imana çağırmaktadır.

46/33 GÖKLERİ VE YERİ KESİNLİKLE O ALLAH'IN YARATTIĞINI GÖRMEZLER Mİ? Ve onları yaratırken yorulmadı. Ölüyü diriltmeye gücü yetendir. Evet, kesinlikle O her şeye gücü yetendir.

Allah, insanı, ona ruhundan üfleyerek yoktan yaratmış ve ona, kısıtlı da olsa yaratma yeteneği daha doğrusu üretme yeteneği bahşetmiştir. Dolayısıyla insanın her ürettiği şeyin bir üretilme amacı yani insanın bir ihtiyacını giderme işlevi bulunduğu gibi insanın da yaratılışının bir amacı, ilahi nizam içerisindeki bir ihtiyacı giderme işlevi bulunmaktadır. Aşağıdaki ayetler, düşündürmek suretiyle, insanın yaratılış nedenine ilişkin sezgiler kazandırmaktadır.

23/115 E fe hasibtum ennema HALAKNAKUM ABESEN ve ennekum ileyna la turceun

( Kesinlikle sizi BOŞUNA YARATTIĞIMIZI ve kesinlikle bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?  )

21/16 Ve MA HALAKNA es semae vel erda ve ma beynehuma LAİBİN

( Ve göğü, yeri ve o onların aralarındakilerini OYUN, EĞLENCE OLSUN DİYE YARATMADIK. )

44/38 Ve MA HALAKNA es semavati vel erda ve ma beynehuma LAİBİN

( Ve gökleri, yeri ve o onların aralarındakilerini OYUN, EĞLENCE OLSUN DİYE YARATMADIK. )

51/56 Ve ma halaktul cinne vel inse İLLA Lİ YA'BUDUN 

( Ve cinleri ve insanları bana KULLUK ETMELERİ / HİZMET ETMELERİ haricinde yaratmadım. )

47/7 Ya eyyuhellezine amenu İN TENSURULLAHE yensurkum ve yusebbit akdamekum

( Ey o inananlar, eğer ALLAH'A YARDIM EDERSENİZ*, size yardım eder ve ayaklarınızı, adımlarınızı sabitler. )

* Ayetteki "Yardım etmek" fiili elbette ki müteşabih bir ifade olup, insanın asli sorumluluğu olan iyi, doğru, ahlaklı ve yardımsever olma özelliklerine işaret etmektedir.

Yaratılışın özünde bilgi ve bilginin aktarımı, paylaşımı yer almaktadır. Yaratılmış her bir şey, bir diğerinin ihtiyaç duyduğu bilgi kaynağı niteliğindedir. Hücrelerin bölünerek yani bilgi aktarımı yoluyla çoğalmaları bu bağlamdaki basit bir örnektir. Yaratılışın kodları olarak da anılabilecek olan ilahi kozmik bilgilerin, kaba madde planı dünyanın en yüksek seviyedeki idrakli varlığı olan insana aktarılması ihtiyacı da bu minvalde hasıl olmuştur. Bu husus, ilahi kozmik bilgilerin ( yaratılışın kodlarının ) "Emanet" olarak, bilgi aktarımının ise "Haml" ( Yükleme ) olarak nitelendiği Ahzab suresinin 72. ayetinde bildirilmektedir.

33/72 İnna aradnel EMANETE ales semavati vel erdi vel cibali fe ebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve HAMELE HA EL İNSAN innehu kane zalumen cehula

( Kesinlikle göklere, yere ve dağlara EMANETİ biz gösterdik de onu yüklenip taşımaya yanaşmadılar, direttiler, çekindiler ve ondan korktular. ONU İNSAN YÜKLENDİ. Kesinlikle o zalimdir cahildir. )

Yukarıdaki ayette insanın, ilahi kozmik bilgileri rahmani işlere vasıta kılmak yerine çoğunlukla şeytani işlere vasıta kıldığı dolaylı olarak bildirilmektedir.

Bu çerçevede yaratıcı Allah'a inanç, O'nun yegane ilim vasıtası olarak bahşettiği kitaba da inancı kapsamaktadır. Bir başka deyişle "Ben sadece Allah'a inanıyorum. Başka hiçbir şeye inanmıyorum." demek, bu cümleyi kurabilmek için dahi gerekli olan bilgiyi içeren kitabı reddetmek ve irrasyonel bir yaklaşım içinde olmakla eşdeğerdir. Bu irrasyonel yaklaşım günümüzde "Deizm" ( Tanrıcılık ) olarak tanımlanmaktadır. 

Esasen herhangi bir idrakli varlığın "Allah'a inanmıyorum." cümlesini gerçek anlamda sarfetmesi mümkün değildir. Zira zaten ona bu cümleyi sarfettiren, Allah inancı ve bilinci olan ancak insanı aldatan İblis'tir. Dolayısıyla her varlık "O'nu bilir." İnanç kelimesinin Arapçası "İman" kelimesidir ki bu kelimenin kök anlamı "Güven"dir. Dolayısıyla ortadaki sorun "Varlığını Bilme" ancak "Güvenmeme / İnanmama" sorunudur. Bu noktadaki kritik kavram ise "İsyan" kavramıdır. Yani kibirin ve nefsani heveslerin negatif tesirlerine kapılmış olanlar imansızlıklarından ( güvensizliklerinden ) dolayı Allah'ın öğretisini ve insandan isteklerini reddetmektedirler, nefsani heveslerinden feragat etmeye razı olmamaktadırlar. Yani kendilerini ve heveslerini Allah'a ortak koşmaktadırlar. Şirk kavramının bir temsili olan bu yaklaşımı tanımlayan kelime de "Ateizm" ( Tanrı karşıtlığı ) kelimesi yani nihayetinde "Satanizm" kelimesidir.

25/43 E raeyte men ittehaze ilahehu hevah ... 

( Hevesini ilahı edinen kimseyi görmez misin? ... )

Ayrıca Allah'a inancın ispatı sadece "İnanıyorum." cümlesini sarfetmek değil, "İyi olmak" ve "İyilik yapmak"tır ki bu husus "İyilik"in tanımlandığı Bakara suresinin 177. ayetinde detaylı olarak bildirilmektedir.

2/177 Leysel BİRRA en tuvellu vucuhekum kibelel meşriki vel mağribi ve lakinnel BİRRA men amene billahi vel yevmil ahiri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyin ve atel male ala hubbihi zevil kurba vel yetama vel mesakine vebnes sebili ves sailine ve fir rikab ve ekames salate ve atez zekah vel mufune bi ahdihim iza ahedu ves sabirine fil be'sai ved darrai ve hiynel be's ulaikellezine sadeku ve ulaike humul muttekun

( Yüzünüzü doğu ve batı yönüne, doğrultusuna çevirmenizde İYİLİK yoktur. Lakin İYİLİK, o Allah’a, sonraki güne, meleklere, kitaba, habercilere inananlara, sevdiklerine, yakınlarına, yetimlere, yoksula, yolda kalmışa, dilenenlere, boyunduruk içindekilere sevgiyle mal verenlere, duaya kalkanlara, zekatı verenlere, ahdettiklerinde ahdlerini ifa edenlere, zorlukta, sıkıntıda, darlıkta ve zor savaş zamanında sabredenleredir. İşte onlar doğrudurlar ve işte onlar sakınırlar.  )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/06/agnostisizm-meselesi.html?m=1

Monday, July 1, 2024

Habercinin eşleri ve Habercinin günahtan muaf tutulması

Ahzab suresinin aşağıdaki ayet grubunda habercinin, kadınlar ile ilişkisine yönelik bilgiler yer almaktadır. Bu ayetler, samimi bir şekilde belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve ilmini artırmak isteyenler tarafından sorgulandığı kadar, islama ve Kur'an'a sözde zarar vermek isteyen müşrikler tarafından da sıkça tartışma konusu yapılmaktadır.

Bölüme konu bu ayetler ile ilgili olarak eğip bükmeden, dogmatik savunma reaksiyonu göstermeden, samimi, objektif ve net açıklamaların yapılması gerekmektedir.

Bu ayetlerde, esasen "günah" olan "akraba ile nikah" eyleminin haberciye "helal" kılındığı ve bu eylemde ona "mağfiret" edildiği görülmektedir. Zira Nisa ( Kadınlar ) suresinin ilk ayetinde "akraba ile nikah"tan sakınılması gerektiği açıkça bildirilmektedir. 

4/1 Ya eyyuhen nasutteku rabbekumullezi halekakum min nefsin vahidetin ve haleka minha zevceha ve besse minhuma ricalen kesiran ve nisaa VETTEKULLAHELLEZİ TESAELUNE BİHİ VEL ERHAM innellahe kane aleykum rakiba

( Ey insanlar sizi tek nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve onlardan çokça erkek ve kadın diriltip gönderen Rab’binizden sakının. O'NUNLA SUAL ETTİĞİNİZ ALLAH'TAN VE AKRABALIKTAN SAKININ. Kesinlikle Allah üzerinize gözetleyendir. )

Yukarıdaki ayette, Allah'ın, insanlara seçenek olarak çokça erkek ve kadın yarattığı, bu nedenle akraba ilişkisinin caiz olmadığı bildirilmektedir. Öte yandan akraba evliliğinin kromozom deformasyonu ( delesyon veya trisomi ) vasıtasıyla sakat doğumlara sebebiyet verdiği de tıbbi bir gerçektir.

"Akraba kızlarının" haberciye helal kılınmasından bahsedilen ayet Ahzab suresinin 50. ayetidir. Ayette akraba kızlarının haberci ile birlikte hicret etmesi ve inanan bir kadının kendi rızası, talebi olması "koşuluyla"* haberci ile nikahlanabileceği bildirilmektedir. Ayette Allah'ın Ğafur ( Affedici ) ve Rahim ( Merhametli ) olduğunun belirtilmesi ve inananların "akraba kızlarını nikahlamamaları" gerektiğinin bildirilmesi akraba ile nikahın esasen caiz olmadığının işaretidir.

33/50 Ya eyyuhen nebiyyu İNNA AHLELNA LEKE EZVACEKELLATİ ateyte ucurahunne ve ma meleket yeminuke min ma efaellahu aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikELLATİ HACERNE MEAKE VEMRAETEN MU'MİNETEN İN VEHEBET NEFSEHA LİN NEBİYYİ İN ERADEN NEBİYYU EN YESTENKİHAHA HALİSATEN LEKE MİN DUNİL MU'MİNİN kad alimna ma feradna aleyhim fi ezvacihim ve ma meleket eymanuhum Lİ KEYLA YEKUNE ALEYKE HARAC VE KANELLAHU ĞAFURAR RAHİMA 

( Ey haberci, ödüllerini verdiğin eşlerini, Allah’ın o sana verdiklerinden elinin malik olduklarını, SENİNLE BİRLİKTE HİCRET EDEN amcalarının kızlarını, halalarının kızlarını, dayılarının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve KENDİNİ HABERCİYE BAHŞETMİŞ VE HABERCİNİN DE ONU NİKAHLAMAYI İSTEDİĞİ İNANAN KADINI İNANANLAR DIŞINDA SANA HALİS OLARAK HELAL KILDIK. Onların eşleri ve o ellerinin malik oldukları hakkında onlara neyi farz kıldığımızı bildik. SENİN ÜZERİNE ZORLUK OLMAMASI İÇİNDİR. ALLAH AFFEDENDİR MERHAMETLİDİR. )

Yukarıdaki ayette belirtilen akraba ile nikah hususunun "günah" olduğu ancak habercinin muaf tutulduğu bir sonraki ayette dolaylı ifade ile bildirilmektedir. Ancak bu ayette kadınların üzülmemesi ve mutlu olabilmeleri için habercinin söz konusu nikaha yöneltildiği de bildirilmektedir. 

33/51 Turci men teşau minhunne ve tu'vi ileyke men teşa’ve men ibteğayte min men azelte FE LA CUNAHA ALEYK ZALİKE EDNA EN TAKARRA A'YUNUHUNNE VE LA YAHZENNE ve yerdayne bima ateytehunne kulluhunn vallahu ya'lemu ma fi kulubikum ve kanellahu alimen halima

( Onlardan dilediğin kimseyi döndürüp geri bırakırsın. Kimi dilersen ve o azledip uzaklaştırdıklarından kimi arzularsan kendine alıkoyarsın. ARTIK SANA GÜNAH DEĞİLDİR. BU ONLARIN GÖZLERİNİ AYDINLATMAYA, HÜZÜNLENDİRMEMEYE ve o onlara verdiklerin ile hepsinin hoşnut olmalarına en yakındır. Allah kalplerinizin içinde olanı bilir. Allah bilendir yumuşaktır. )

33/50 kodlu ayetteki "Yestenkihaha" ( Nikahlamayı ister ) cümlesindeki "Nikah" kök kelimesinin kök anlamı önem arzetmektedir ki bu kelime semantik köken olarak "Bakma, Gözetme, Bakımını üstlenme" anlamını temsil etmektedir. Dolayısıyla yukarıdaki ayetlerde "Nikah" kelimesinin hem "Cinsellik de içeren evlilik" anlamında, hem de "Gözetme, Gözetimini üstlenme, Bakımı üstlenme, Bakma" anlamında kullanılmış olması muhtemeldir. 

* Bu ayetteki "koşul" durumu, yine ayetteki koşul durumu dikkate alınmayarak yanlış yorumlanan Nisa suresinin üçüncü ayetindeki "dört kadınla nikah" hususunun benzeridir. Bu ayetin başında "Yetama" ( Yetimler ) kelimesi yer almakta olup, "Yetim kadınlar" koşulu söz konusudur. Ve bu ayette de "Nikah" kelimesinin "Gözetme, Bakma, Bakımını üstlenme" anlamı mevcuttur. Ayrıca ayetin nihai mesajı "tek kadın ile nikah"tır ki bunun en adil yaklaşım olduğu da vurgulanmaktadır.

4/3 Ve in hiftum en la tuksitu fil YETAMA fenkihu ma tabe lekum minen nisai mesna ve sulase ve ruba’fe in hiftum en la ta'dilu FE VAHİDETEN EV MA MELEKET EYMANUKUM zalike edna en la teulu

( Ve eğer YETİMLER hakkında adil olmamaktan korkarsanız, o halde o hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. ANCAK, ADİL OLMAMAKTAN KORKARSANIZ, TEKİ VEYA O ELLERİNİZİ MALİK OLDUĞU OLMALIDIR. Bu doğruluk haricinde olmamaya en yakındır. )

Meallerde "Habercinin vefatı sonrasında O'nun eşlerinin inananlar tarafından nikahlanmaması gerektiği"nin yazıldığı 53. ayet, Arapça metnindeki gramatik kurgu, "Nekaha" fiilinin "La en tenkihu" ( Nikahlamamanız / Gözetmemeniz, Bakımı üstlenmemeniz ) anlamını içeren  hali dikkate alınarak aşağıda linki bulunan bölümde incelenmiştir.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/06/nikah-kelimesi-ve-habercinin-esleri.html?m=1

Bu bağlamda, ayetin çevirisinin şöyle olması muhtemeldir.

33/53 ... VE MA KANE LEKUM EN TU'ZU RASULELLAHİ VE KA EN TENKİHU EZVACEHU MİN BA'DİHİ EBEDA inne zalikum kane indellahi azima

( ... VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ GÖZETMEMENİZ SİZE ASLA OLMAZ. Kesinlikle bu, Allah’ın indinde büyüktür. )

Ayetteki "Nekaha" fiili bilinegelen zahiri anlamı ile algılansa ve yukarıdaki linkte incelenen gramatik kurgu da ihmal edilse ayetteki mesaj "İnananların, haberciden sonra O'nun eşlerini asla nikahlayamayacakları" olmaktadır ki bu durumda da "kutsal olana saygı" unsuru önem arzedecektir.

Bir sonraki ayet olan 52. ayette ise yukarıda belirtilen kadınların dışındakilerin, güzelliklerinden hoşlansa dahi, haberciye helal olmayacağı bildirilmektedir. 

33/52 La yehillu leken nisau min ba'du ve la en tebeddele bihinne min ezvacin ve lev a'cebeke husnuhunne illa ma meleket yeminuk ve kanellahu ala kulli şey'in rakiba

( Bundan başka kadınlar sana helal olmaz. Şayet güzellikleri seni etkileyip hoşuna gitse bile, o elinin malik oldukları hariç, onları başka eşlerle değiştirmek olmaz. Allah her şey üzerinde gözetleyendir. )

Aşağıdaki ayetlerde, ilahi nizamda haberciye verilen değere ve O'nun, vazifesi çerçevesindeki kutsal şahsiyetine işaret edilmekte ve Allah kelamına vasıta kılınmış olması nedeniyle haberciye saygı duyulması, üzülmemesi ve korunması gerektiği bildirilmektedir.

33/56 İNNELLAHE VE MELAİKETEHU YUSALLUNE ALEN NEBİYY ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima

( KESİNLİKLE ALLAH VE MELEKLERİ HABERCİYE SELAMET İSTERLER / DUA EDERLER. Ey o inananlar, ona selamet isteyin / dua edin ve teslimiyetle selam edin. )

33/57 İNNELLEZİNE YU'ZUNELLAHE VE RASULEHU leanehumullahu fid dunya vel ahirati ve eadde lehum azaben muhina

( Allah, ALLAH'I VE O’NUN RESULÜNÜ ÜZENLERİ dünyada ve ahirette kesinlikle lanetlemiştir. Onlara alçaltıcı hakir eden azap hazırlamıştır. )

Dolayısıyla Ahzab suresinde "habercinin eşleri ve nikah" hususunu içeren ayetleri dar, basit ve nefsani bakış açısıyla algılamak yerine yukarıda izah edilmeye çalışılan çerçevedeki esas anlamlarıyla algılamaya çalışmak aklen de vicdanen de daha hayırlı görünmektedir. 

Saturday, June 29, 2024

Kur'an'da geçmeyen Farsça kelimeler

Dini açıdan önem arzeden bazı kelimelerin, konuşma dilinde ve resmi ifade dilinde Kur'an'daki Arapça karşılıkları yerine Farsça karşılıkları kullanılagelmiştir. Bu kelimelerden en öne çıkanlar Peygamber, Müslüman, Namaz, Abdest ve Oruç kelimeleridir.

"PEYGAMBER" kelimesi Farsça kökenli olup, "Haberci" anlamına gelmektedir. Bu kelimenin ayrışımı "Peygam ( Haber ) + ber ( -ci )" şeklindedir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı "Nebe" ( Haber ) kelimesinden türeme olan "Nebi" kelimesidir. 

"MÜSLÜMAN" kelimesi Arapça "Muslim" ( Teslim olan ) ve Farsça "Man" ( Kişi ) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve "Teslim olan kişi" anlamına gelen sentetik bir kelimedir. Kur'an'da ise "Muslim" kelimesi geçmektedir.

"NAMAZ" kelimesi Farsça kökenli olup, "Saygı gösterme, Dua, Yere kapanma" anlamlarını içermektedir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı 'Kiyam" ( Ayağa kalkış ) kelimesidir ki ayetlerde "Kiyamus salah" ( Duaya kalkmak ) olarak geçmektedir. Kur'an'da bu kelime "Ruku" ( Eğilme ) ve "Secde" ( Yere kapanma ) kelimeleriyle birlikte yer alarak "Namaz" olarak anılagelen Allah'a niyaz seansını tanımlamaktadır.

"ABDEST" kelimesi Farsça kökenli olup, "Ab" ( Su ) ve "Dest" ( El ) kelimelerinden oluşarak semantik köken itibarıyla "El suyu" anlamını temsil etmektedir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı "Gasl" ( Yıkama ) kelimesidir.

"ORUÇ" kelimesi Farsça "Rocik" ( Günlük ) kelimesinin fonetik deformasyona uğramış halidir. Bu kelimenin Kur'an'daki karşılığı "Savm" ve "Siyam" kelimeleridir ki bu kelimeler "Sakınmak, Terketmek, Uzak durmak" anlamlarını temsil etmektedir.

Farsça kelimelerin tezahürünün sebebi, Selçuklu Türkleri'nin Orta Asya'dan Anadolu'ya geçişleri esnasında bir süre İran topraklarında hüküm sürmelerine ve bu süreçte İslam ile tanışmalarına dayandırılmaktadır. 

"Nikah" kelimesi ve Habercinin eşleri meselesi

Farsça kökenli olan ve "Nekaha" fiilinden türeme "Nikah" kelimesi semantik köken itibarıyla "Bakma, Birine bakma, Gözetme, Bakımını üstlenme" anlamını temsil etmektedir. Ancak bu kelime konuşma dilinde "Evlenmek" anlamında da kullanılagelmiş olup, ayetlerde her iki anlam da tezahür etmektedir.

Ahzab suresinin 53. ayetindeki habercinin eşleri ile ilgili bölümün Arapçası ve genel kabul görmüş Türkçe meali şöyledir.

33/53 ... VE MA KANE LEKUM EN TU'ZU RASULELLAHİ VE LA EN TENKİHU EZVACEHU MİN BA'DİHİ EBEDA inne zalikum kane indellahi azima

( VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ NİKAHLAMANIZ SİZE ASLA OLMAZ. Kesinlikle bu, Allah’ın indinde büyüktür. )

Ancak ilgili cümlenin Arapçasındaki gramatik kurgu ve "Nekaha" fiilinin kök anlamı dikkate alındığında farklı bir anlam tezahür etmekte gibidir.

Cümlenin başında "Ve ma kane lekum" ( Ve size olmaz / Ve siz yapamazsınız ) ifadesi ( kalıbı ) yer almakta olup, hemen ardından bu kalıba bağlı olan ve "olmayacak, yapılamayacak" olanları temsil eden iki fiil gelmektedir. Bunlar "EN TU'ZU rasulellah" ( Allah'ın resulünü ÜZMENİZ ) ve "LA EN TENKİHU ezvacehu" ( O'nun eşlerini GÖZETMEMENİZ ) cümlelerindeki büyük harfle yazılmış fiillerdir.

Matematiksel olarak aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.

Ve ma kane lekum (  EN TU'ZU rasulellah + LA EN TENKİHU ezvacehu )

Size asla olmaz ( Allah'ın resulünü üzmeniz + Onun eşlerini gözetmemeniz )

Dolayısıyla ayetin ilgili bölümünün Türkçe çevirisi şöyle olmaktadır.

"VE ALLAH'IN RESULÜNE EZİYET ETMENİZ VE O'NUN ARDINDAN O'NUN EŞLERİNİ GÖZETMEMENİZ* SİZE ASLA OLMAZ."

* Gözetmemeniz, Bakmamanız, Bakımını üstlenmemeniz.

Benzer gibi görünen ancak gramatik farklılık gösteren bir başka ayet de yukarıdaki ayetten bir önceki ayettir. Bu ayette baştaki olumsuzluk ifadesinin "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) ifadesi yerine "La yehillu lekum" ( Size helal olmaz ) olduğu görülmektedir.

33/52 LA YEHİLLU leken NİSAU MİN BA'DU VE LA EN TEBEDDELE bihinne min ezvacin ... 

( BUNDAN BAŞKA KADINLAR ve onları eşlerle DEĞİŞTİRMEK sana HELAL OLMAZ. ... )

Ayetin başındaki "La yehillu" ( Helal olmaz ) ifadesi, "ve" bağlacından sonraki "La" ( Olumsuzluk ön eki ) ile, fiil yinelemesi olmadan tekrarlanmaktadır. Dolayısıyla "La yehillu" fiili esasen ayette iki kere tekrarlanmaktadır. Yani "La en tebeddele" cümlesi esasen "La ( yehillu ) en tebeddele" ( Değiştirmek ( helal ) olmaz ) cümlesini temsil etmektedir.

Ancak bölüme konu olan ve yukarıda analizi yapılan bir sonraki ayette ise cümlelerin başındaki "Ma kane lekum" ( Size olmaz ) kalıbı, "olmayacak" olan fiilleri yani "Tu'zu" ( Üzmeniz ) ve "La en tenkihu" ( Nikahlamamanız / Gözetmemeniz ) fiillerini kapsamaktadır.  Şayet cümle "Ma kane lekum en tu'zu ... ve en tenkihu" şeklinde olsaydı, meallerde yer alan "Üzmeniz ve nikahlamanız / gözetmeniz size olmaz" anlamı oluşabilirdi.

Dindar kisveli satanistler

Şirketler vasıtasıyla küresel bir tahakküm sistemi kurmuş olan şeytani zümrenin kitlesel tam tahakkümü öngören Tek Dünya Devleti projesinin nihai hedefi dünya üzerinde sadece nefsani ve maddi unsurlara değer veren, kuralsızlığı benimseyen, kula kulluğu benimseyen, aile ve millet bilincinden yoksun, Allah bilincinden yoksun, şahsi menfaat için her şeyi caiz gören, kendisini veya başkalarını Allah'a şirk koşan satanist bir dünya toplumu tesis edebilmektir. Her türlü sosyopsikolojik ve teknik imkanların kullanıldığı bu süreçte bilinçli ve planlı olarak ortaya atılmış olan ateizm, agnostisizm, nihilizm, deizm gibi sözde akımların buluşma noktası da hep satanizmdir. Şeytanların bu hedefine A'raf suresinin aşağıdaki ayet ikilisinde yer alan İblis'in Rab'be hitaben ( haşa ) söylemi vasıtasıyla işaret edilmektedir.

7/16 "Öyleyse, beni azdırmandan dolayı, onlara karşı, senin doğru yolunun üstüne oturacağım." dedi. 

7/17 Sonra önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara yeteceğim. Onların çoğunluğunu şükredenlerden bulmayacaksın. 

Şeytanların yegane stratejisi ise zihinsel programlama ve zihin kontrolü* vasıtasıyla telkine dayalı aldatmadır, saptırmadır, doğru ve iyi olduğunu düşündürerek yanlışı ve kötüyü yaptırmaktır.

( * Kur'an'daki karşılığı "Sihr" ( Sihir, Büyü ) kelimesidir. )

16/63 ... Şeytan onlara çalışmalarını süsledi. Artık o gün o onların dostudur. Elim azap onlaradır. 

29/38 ... Şeytan onlara çalışmalarını süslü gösterdi de onları yoldan döndürüp engelledi. ...

35/8 ... Kötü işi kendisine süslenmiş olup da onu güzel gören kimse de mi? Kesinlikle Allah dilediği kimseyi saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. ...

Şeytanların bu süreçte en çok faydalandıkları ise nefsani ve maddi menfaat beklentisiyle ruhunu küresel şeytanlara teslim etmiş, onlara koşulsuz kulluk eder hale gelmiş din görevlileridir. Zira şeytanların bu noktadaki taktiği "Aldatmayacağı düşünülecek olanlarla aldatma" taktiğidir. Dünyanın her yerinde, esasen dikkat çekmek için tasarlanmış uydurma kostümleriyle, başlarında sarıklarıyla, üstlerinde cüppeleriyle ortada dolaşan rabbi ( haham ), rahip, şeyh, hoca, derviş, mürşid, gavs vb. gibi ünvanlarla anılan bu şahıslar kutsal kitaplarda yazılı olmayan ancak kutsalmış gibi telkin edilen uydurma kitaplarda yazılı olan şeytani düşünceleri ve uygulamaları dinin esasıymış gibi insanlara telkin etmektedirler. Şirketler tarafından finanse edilen okült cemiyet, tarikat, cemaat vb. isimleri altındaki birçok yapılanmanın gizli amacı da maalesef budur. ( Elbette ki mümin ve muhlis olan ve gerçekten Allah yolunda hizmet veren din görevlileri ve kurumlar tenzih edilmektedir. )

Din görevlilerinin sadakatsizliğine ve ikiyüzlülüğüne Kur'an'ın ve İncil'in aşağıdaki ayetlerinde dikkat çekilmektedir.

5/63 RABBANİLERİN ( RAB'BE ADANMIŞLARIN ) VE BİLGİNLERİN, ONLARI GÜNAH SÖZLERİNDEN VE HARAM YEMELERİNDEN MEN ETMELERİ GEREKMEZ MİYDİ? O üretmiş oldukları ne kötüdür. 

40-Matthew-23-13 "VAY HALİNİZE EY DİN BİLGİNLERİ ve Ferisiler, İKİYÜZLÜLER! Göklerin Egemenliği'nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!

40-Matthew-23-23 "VAY HALİNİZE EY DİN BİLGİNLERİ ve Ferisiler, İKİYÜZLÜLER! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli konularını - ADALETİ, MERHAMETİ, SADAKATİ İHMAL EDERSİNİZ. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi. )

Genel anlamda kutsal ve dindar kisvesi altında aldatmaya işaret eden İncil ve Kur'an ayetleri ise şöyledir

47-2 Corinthians-11-14 Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir. 

40-Matthew-7-15 "Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır.  

31/33 ... O halde, dünya hayatı sizi kesinlikle aldatmasın. Aldatıcı sizi kesinlikle Allah ile aldatmasın.

57/14 ... Aldatan sizi Allah ile aldattı." derler.

Bir vekilin geçenlerde mecliste yaptığı bir konuşmasındaki şu sözleri konu bağlamında olması nedeniyle dikkat çekmektedir.

".... Şayet biz çocuklarımızın, gençlerimizin dinle ilişkilerini önemsiyorsak, onların dinden uzaklaşmasını dert ediyorsak, o zaman agnostiklerin, yahut deistlerin, yahut ateistlerin, yani kendi pozisyonunu ilan etmiş kişilerin dinimizle ilgili sözlerinden endişe etmeyelim. Asıl zarar onlardan gelmiyor. Asıl zarar din adına konuşanlardan geliyor. Asıl zarar din adına iş görenlerden geliyor. ... Öyle bir güruh var ki Türkiye’de onlar konuştukça gençlerimiz dinden soğuyor. Tasavvuftaki anlamından çok uzakta, dinimizin temel ilkeleri ile taban tabana zıt tarikat yapıları ortalıkta cirit atıyor. ‘Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım isteriz’ diye temel bir düsturu olan ve bu düsturu beş vakit namazda günde toplam kırk kere tekrar edilmesini isteyen bir dinde müritlerinden koşulsuz itaat bekleyen sözüm ona tarikat şeylerinin yeri olabilir mi? Ama varlar. Hem de çoklar. Hem de çoğalıyorlar. Hem de çok konuşuyorlar. Onlar konuştukça gençlerimiz dinden soğuyorlar. Onlar konuştukça çocuklarımız dinden uzaklaşıyorlar. Deist oluyorlar, ateist oluyorlar. Bakın değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekti mi? Türkiye’de ateizm derneği var ama son yıllarda bu ateizm derneğinin herhangi bir faaliyetini gördünüz mü? İşittiniz mi? Ben işitmedim. Çünkü onlara ihtiyaç yok ki. Türkiye’de ateizm derneğinin faaliyet göstermesine ihtiyaç yok ki. Neden olsun? ‘Annenizin diz kapağına fazla bakmayın, hallenirsiniz’ diye vaaz veren şeyhler varken, Türkiye’de ateizm derneğine ne ihtiyaç var? Sadece onlar değil ki. Resmi din görevlileri var. Cami kürsüsünden, sürekli sıcak siyasetin içine girip siyasetçilere ayar veren, bu yüzden de toplumun en az yarısının nefretini kazanan, sosyal medya fenomeni olma heveslisi din görevlileri varken, Türkiye’de ateizm derneğine ne ihtiyaç var?" .... "

Not: Yukarıdaki alıntı söyleme, sadece konu bağlamında olduğu ve nihayetinde  topluma hitaben yapılmış olduğu için yer verilmiştir. Her zaman olduğu gibi herhangi bir kişi veya kuruma işaret söz konusu değildir.

Friday, June 28, 2024

Kur'an hakkında konuşabilmek ...

Son dönemde, arkasında bir kitaplık, önünde de bir kamera olmak suretiyle video yayını yapan ve "muhtelif konularda" bilgi ve fikir beyanında bulunanların sayısında artış gözlenmektedir. Elbetteki bu durum düşünce özgürlüğü açısından bir gereklilik, çeşitlilik, doğrunun ve yanlışın tespiti ve kolektif bilincin tesisi açısından ihtiyaç duyulan bir vasıtadır.

Ancak konuya ilişkin gözlemlerden biri de söz konusu video yayınlarının çoğunun yeterli bilgi birikimi ve araştırma geçmişi olmayan, tezlerini ve düsüncelerini destekleyici delilleri sunamayan, dogmatik ve önyargılı tutum içinde olan ve düşüncelerini etkin şekilde ifade edemeyen kişiler tarafından yapılmakta olduğudur.

Yukarıda anılan "muhtelif konular" kapsamında "Kur'an ilmi" de yer almaktadır. Bir kişinin Kur'an ve Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve değerlendirme yapabilmesi için öncelikle Kur'an'ın Arapça metnine, kelimelerin anlamlarını bilecek şekilde, hakim olması gerekmektedir. Bu beceri, kişinin, hem kelimelerin ve ayetlerin gerçek ve çoklu anlamlarını idrak etmesini, hem de kelime bazlı çeviri niteliğinde olmayan, sübjektif yorumlarla hazırlandığı görülen ve sayısı her geçen gün artmakta olan birbirinden farklı mealler arasında karşılaştırma yapabilmesini ve bu meallerdeki hataları tespit edebilmesini sağlar.

Kur'an'ın Arapça metnine vakıf olmak, Arapça lisanını çok iyi bilmek veya çok iyi Arapça konuşmak anlamına gelmemektedir. Bu durum, basit bir yaklaşımla, doktorların Latin ve Grek kökenli binlerce tıbbi terimi ve anlamlarını çok iyi bilmelerine rağmen Latince veya Grekçe'yi iyi ve hatta hiç konuşamamalarına benzetilebilir.

Kur'an'ın Arapça metninin anlaşılabilmesi için ilk aşamada, Latin harfli Arapça metinden faydalanılabilir. Zira, bu blogun ana sayfasının sağında yer alan kitapçıklar ve piyasadaki bazı sözlükler bu bağlamda yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla ayetlerdeki kelimelerin köklerini, anlamlarını, ön ve son ekleri ve temel cümle kalıplarını bilmek belirli bir seviyede yeterlik sağlamaktadır. Ancak elbetteki Arap harfleriyle yazılı Kur'an'ı okuyabilir ve kelime bazında anlayabilir hale gelmek ve ebced hesabına da vakıf olmak Kur'an ilminde derinleşme açısından esası teşkil etmektedir.

Bu çerçevede, Kur'an hakkında yorum ve değerlendirme yapma niyetinde olan herhangi bir kişinin "Kur'an'ın Arapça metnine vakıf değilim." veya "Arapça bilmiyorum." demesi, o kişinin niyeti ile oldukça tezat bir durum teşkil etmektedir. Zira teşbihen bu durum, "Elementleri bilmem ama kimyadan anlarım." demeye benzemektedir.

Ayetlerde, Kur'an'ın Arapça metnini anlayabilmenin önemi "Arapça lisanı" vurgulanarak bildirilmiştir. Konuya ilişkin 10 ayetin mevcut olması da "Vahdet" kavramı açısından dikkat çekmektedir.

12/2 İnna enzelnahu KUR'ANEN ARABİYYEN leallekum ta'kilun

( Kesinlikle biz onu ARAPÇA KUR'AN olarak indirdik. Umulur ki akıl edersiniz. )

Ra'd suresinin aşağıdaki ayetinde Kur'an ilminin Arapça metinde yer aldığı dolaylı olarak bildirilmektedir.

13/37 Ve kezalike enzelnahu hukmen ARABİYYA ve le in itteba'te ehvaehum ba'de MA CAEKE MİNEL İLMİ ma leke minellahi min veliyyin ve la vak

( Ve onu ARAPÇA hüküm olarak işte böyle indirdik. Eğer SANA İLİMDEN O GETİRDİĞİMİZİN sonrasında, onların heveslerine tabi olursan, Allah’tan sana dost ve koruyucu, gözetici yoktur. )

16/103 Ve lekad na'lemu ennehum yekulune innema yuallimuhu beşar lisanullezi yulhidune ileyhi a'cemiyyun ve haza LİSANUN ARABİYYUN MUBİN

( Ve bildik ki kesinlikle onlar "Onu kesinlikle ona, lisanı ona yabancı olan insan öğretiyor." derler. Bu APAÇIK ARAPÇA  LİSANIDIR. )

20/113 Ve kezalike enzelnahu KUR'ANEN ARABİYYEN ve sarrafna fihi minel veiydi leallehum yettekune ev yuhdisu lehum zikra

( Ve KUR'AN'I işte böyle ARAPÇA indirdik. Onun içinde vaadlerden, tehditlerden sarfettik. Umulur ki sakınırlar veya onlara hatırlamadan söz ederler. )

26/195 Bi LİSANİN ARABİYYUN MUBİN

( APAÇIK ARAPÇA LİSANI ile, )

Zümer suresinin aşağıdaki ayetinde Kur'an'ı Arapça okuyup anlamanın, kişiyi sübjektif yorum içeren meallerdeki hatalardan, anlam tahrifatlarından ve çarpıtmalardan ( EĞRİLİK ) koruyacağı bildirilmektedir.

39/28 KUR'ANEN ARABİYYEN ĞAYRA Zİ İVECİN leallehum yettekun

( EĞRİLİĞİ OLMAYAN ARAPÇA KUR'AN. Umulur ki sakınırlar. )

41/3 Kitabun fussilet ayatuhu KUR'ANEN ARABİYYEN li kavmin ya'lemun

( Bilen kavim için, ayetleri ARAPÇA KUR'AN olarak ayrıntılandırılmış kitap. )

42/7 Ve kezalike evhayna ileyke KUR'ANEN ARABİYYEN li tunzira ummel kura ve men havleha ve tunzira yevmel cem'i la raybe fih ferikun fil cenneti ve ferikun fis seir

( Ve şehirler anasını ve onun çevresindeki kimseleri uyarman için ve hakkında şüphe olmayan toplanma gününden uyarman için KUR'AN'I ARAPÇA OLARAK sana işte böyle vahyettik. Bir kısmı cennetin içindedir, bir kısmı da ateşin içindedir. )

43/3 İnna cealnahu KUR'ANEN ARABİYYEN leallekum ta'kilun

( Kesinlikle biz onu ARAPÇA KUR'AN kıldık. Umulur ki akıl edersiniz. )

46/12 Ve min kablihi kitabu musa imamen ve rahmeh ve haza kitabun musaddikun LİSANEN ARABİYYEN li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ondan önce delil olarak ve rahmet olarak Musa’nın kitabıydı. Bu, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için ARAPÇA LİSANI ile doğrulayan kitaptır. )

Wednesday, June 26, 2024

Öldürme meselesi

İslam tarihindeki savaşlar, Kur'an'ın indirilmesi sonrasında müşriklerin, islamiyetin yayılmasını ve kurdukları kapitalist - emperyalist sistemin yıkılmasını engellemek amacıyla müslimlere saldırmaları, onları öldürmeleri nedeniyle vuku bulmuştur. Yani bu savaşların kök sebebi islamiyeti kabul eden kitleye müşrikler tarafından düşünce ve inanç özgürlüğü tanınmaması, zulmedilmesi ve bu kitlenin öldürülmek istenmesidir. İşte Kur'an'da, inananlara, koşula bağlı "Öldürme" emrinin verilmesini konu alan ayetlerin mevcudiyetinin sebebi de budur. İlgili ayetler şöyledir;

"Öldürme" emrinin ilk kez geçtiği aşağıdaki ayet ikilisine dikkat edilecek olursa, müslimler için "Savaşma" ve "Öldürme" emrinin, müşriklerin müslimlere savaş açmaları yani onları öldürme girişiminde bulunmaları koşuluna bağlı olduğu görülmektedir. Ve bu husus her iki ayette de özellikle vurgulanmaktadır.

2/190 VE KATİLU Fİ SEBİLİLLAHİLLEZİNE YUKATİLUNEKUM ve la ta'tedu innellahe la yuhibbul mu’tedin

( VE SİZİNLE SAVAŞANLARLA ALLAH YOLUNDA SAVAŞIN. Ve hududu aşmayın. Kesinlikle Allah hudutları aşanları sevmez.  )

2/191 VAKTULUHUM HAYSU SEKİFTUMUHUM VE AHRİCUHUM MİN HAYSU AHRACUKUM vel fitnetu eşeddu minel katl ve LA TUKATİLUHUM İNDEL MESCİDİL HARAMİ HATTA YUKATİLUKUM FİH FE İN KATELUKUM FAKTULUHUM kezalike cezaul kafirin

( VE ONLARI HER NEREDE BULURSANIZ ÖLDÜRÜN. Onları sizi çıkardıkları yerden çıkarın. Fitne öldürmekten daha şiddetlidir. ONLAR MESCİD-İ HARAM'IN İNDİNDE, ONUN İÇİNDE SİZİNLE SAVAŞANA KADAR ONLARLA SAVAŞMAYIN. EĞER SİZİNLE sizinle savaşırlarsa onları öldürün. İşte inkarcıların karşılıkları böyledir.  )

Nisa suresinin aşağıdaki ayetinde de müslimler için "öldürme" hususu, müşriklerin müslimlerle savaşmaları ve barışa yanaşmamaları koşuluna bağlanmıştır.

4/91 Setecidune aharine yuridune en ye'menukum ve ye'menu kavmehum kullema ruddu ilel fitneti urkisu fiha FE İN LEM YA'TEZİLUKUM VE YULKU İLEYKUMUS SELAM VE YEKUFFU EYDİYEHUM FE HUZUHUM VAKTULUHUM HAYSU SEKİFTUMUHUM ve ulaikum cealna lekum aleyhim sultanen mubina

( Diğerlerini sizden emin olmayı ve kavimlerinden emin olmayı ister bulacaksınız. Her fitneye döndürüldüklerinde, onun içine dönerler. EĞER SİZİ BIRAKIP, UZAKLAŞMAZLARSA VE ELLERİNİ ÇEKİP DE SİZLERE SELAM ATMAZLARSA, ONLARI HER NEREDE BULURSANIZ YAKALAYIN VE ÖLDÜRÜN. Bunları size, onların üzerine apaçık kuvvet, delil kıldık. )

Tevbe suresinin aşağıdaki ayet üçlüsünde de müslimler için "öldürme" emrinin, müşriklerin ahdlerini bozarak müslimlere karşı azmaları koşuluna bağlı olduğu görülmektedir. 

9/3 Ve ezanun min allahi ve rasulihi ilen nasi yevmel haccil ekberi ennallahe beriun minel muşrikine ve rasuluh fe in tubtum fe huve hayrun lekum ve in tevelleytum fa'lemu ennekum ğayru mu'cizillah VE BEŞŞİRİLLEZİNE KEFERU Bİ AZABİN ELİM

( Ve büyük hac günü Allah ve resulünden insanlara ilandır ki, kesinlikle Allah ve resulü ortak koşanlardan beridirler. O halde eğer tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, kesinlikle siz Allah’ı aciz bırakamazsınız. O İNKARCILARI ELİM AZAP İLE MÜJDELE. )

9/4 İLLELLEZİNE AHEDTUM MİNEL MUŞRİKİNE SUMME LEM YENKUSUKUM ŞEY'EN VE LEM YUZAHİRU ALEYKUM EHADEN fe etimmu ileyhim ahdehum ila muddetihim innellahe yuhibbul muttekin

( ORTAK KOŞANLARDAN AHDLEŞTİKLERİNİZ, SONRA SİZE HİÇBİR ŞEY EKSİLTMEYENLER VE SİZE KARŞI HİÇBİR KİMSEYE ARKA ÇIKMAYANLAR HARİCİNDE. Siz de onlara ahdinizi süresine kadar tamamlayın. Kesinlikle Allah sakınanları sever. )

9/5 Fe izenselehal eşhurul hurumu FAKTULUL MUŞRİKİNE HAYSU VECEDTUMUHUM VE HUZUHUM VAHSURUHUM vak'udu lehum kulle mersad fe in tabu ve ekamus salate ve atevuz zekate fe hallu sebilehum innellahe ğafurun rahim

( Hürmet ayları çıktığında ortak koşanları, onları nerede bulursanız öldürün ve onları yakalayın ve mahsur edin ve bütün gözetleme yerlerine oturun. Artık eğer tevbe ederler ve duaya kalkar da zekatı verirlerse, yollarını boşaltın. Kesinlikle Allah affedendir, merhametlidir. )

Netice itibarıyla Kur'an'da, herhangi birisi müslim olmadı diye öldürülmesi gerektiğini telkin eden bir ayet mevcut olmayıp, aksine müslim oldular diye müşriklerin saldırılarına maruz kalan müslimlere yönelik koşula bağlı eylem emri söz konusudur. 

Müslimlerin müşriklere karşı vermiş oldukları var olma savaşının benzeri olan Türk İstiklal Savaşı'nda ( Kurtuluş Savaşı ) da Türk askerleri müşrik küreselcilerin ordularına karşı savaşmış, ölmüş ve öldürmüşlerdir. Büyük bir milli zafer ve başarı addedilen, sevinç ve gurur ile anılan ve kutlanan bu olayın ardında da maalesef bir çok "öldürme" eylemi mevcuttur. Ve bu "öldürme" eylemleri, tıpkı yukarıdaki 2/190 kodlu ayette ifade edildiği üzere küreselcilerin askerlerinin "Türk askeri ile savaşmalarına" karşılık bir "savunma reaksiyonu" olarak tezahür etmiştir. Ve bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı bu "savunma reaksiyonu"nun bir sonucudur. Tıpkı islamın varlığının Allah yolundaki "savunma reaksiyonu"nun bir sonucu olduğu gibi...

Ve bugün de hala, esasen idamı hakeden yerel ve küresel muktedir müşrikler  insanlara zulmetmekte, onları köleleştirmekte, doğrudan veya dolaylı yollarla, açık veya sinsi yöntemlerle onları öldürerek dünyanın, tarih boyunca olduğu gibi, bir kan ve gözyaşı ortamı olmasına sebebiyet vermeye devam etmektedirler.

Bölümün konusu bağlamındaki ana mesaj ise Maide suresinin 32. ayetinde yer almaktadır.

5/32 ... ennehu MEN KATEL NEFSEN Bİ GAYRİ NEFSİN EV FESADİN FİL ERDİ FE KE ENNEMA KATELEN NASE CEMİA ve men ahyaha fe ke ennema ahyan nase cemia ...

( ... kesinlikle ki KİM, NEFİSE KARŞILIK OLMAYAN VEYA YERDE BOZGUN YAPMAYAN NEFSİ ÖLDÜRÜRSE, KESİNLİKLE TÜM İNSANLARI TOPLUCA ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR. Kim onu yaşatırsa, insanları topluca yaşatmış gibi olur. ... )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/06/seriat-meselesi.html?m=1

Tuesday, June 25, 2024

Agnostisizm meselesi

"Agnostik" kelimesi Grekçe "Agnostos"* ( Bilinmezlik, Bilinemezlik ) kökünden türemiş olan ve "Bilinemezci, Bilinemez gibi olan" anlamlarına gelen bir kelimedir.

* A ( Olumsuzluk ön eki ) + Gnostos ( Tanımak, Bilmek ) = Agnostos ( Tanınamazlık, Bilinemezlik )

Örneğin tıbbi bir terim de olan "Diagnostik" ( Teşhis ) kelimesi, "bir hastalığın sebebinin belirlenmesi" yani "bilinemezliğin ortadan kaldırılması" anlamında kullanılmaktadır.

İnanç akımlarına verilen isimler arasında yer alan "Agnostisizm" ( Bilinemezcilik ) ise tanrının veya tanrısal varlıkların mevcut verilere istinaden bilinemez olduğunu yani varlıklarının veya yokluklarının ispatlanamaz olduğunu savunan felsefi bir görüştür.

Yukarıdaki tanımda yer alan "Tanrı" kelimesinin "Yaratıcı" anlamını temsil ettiği dikkate alındığında, "Agnostisizm" kelimesinin bir "inanç sistemini / inanç akımını" tanımlayıcı bir kavram olarak kullanılmasının bilimsel açıdan doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır. Zira fizikçi Ernest Rutherford'un atomik modellemede yani "atomun varlığını ve çapını, elektronların hareketlerini inceleyerek tespit etme"de kullandığı "Inference Rule" ( Çıkarsama Kuralı ) bu hususta da geçerlidir. "Çıkarsama Kuralı", bir şeyin varlığının, o şeyin tesirlerinden ve tesirlerinin sonuçlarından anlaşılarak bilinmesini tanımlayan bir kavramdır. 

Bu bağlamda, - esasen tartışılması dahi irrasyonel olan - "Tanrı'nın varlığı" ( Haşa ) konusu "Çıkarsama Kuralı" çerçevesinde şöyle neticelendirilebilir. İnsanın, ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak için yarattığı daha doğrusu ürettiği eşyalar insanın bilincinin, düşüncesinin, iradesinin, hesabının, kudretinin ve planlamasının bir sonucudur. Dolayısıyla, insanın kendisinin ve insanın içinde bulunduğu evrenin yaratılışının ardında da yüce bir bilinç, düşünce, irade, hesap, kudret ve planlama mevcuttur ki bu da Tanrı'nın varlığının bilimsel ispatıdır.

Dolayısıyla Allah inancı hususunda agnostik olduğunu belirten birinin dayanağı bilimsel değil nefsanidir ve esasen bu yaklaşım inkarın bir yansımasıdır.  

Ayrıca evvelki bölümlerde de değinildiği üzere "İnanç" kavramı da esasen dogmatik bir kavram olmayıp idrake, akletmeye ve delillendirmeye dayalı olarak tezahür etmektedir. Ancak "İnanç" kavramı tarih boyunca hep "Dogmatik kabul / Sorgulamadan kabul" olarak algılanagelmiştir. Oysa zaten "İnanç" kelimesinin Arapça karşılığı olan "İman" kelimesi semantik köken olarak "Güvenmek" anlamını temsil etmektedir ki "Güven", ancak deneyime dayalı ispatlama ve doğrulama vasıtası ile tezahür edebilecek bir olgudur.

Ahkaf, Vakia ve Nuh surelerinin aşağıdaki ayetlerinde insanlar, "Allah'ın yarattıklarına dikkat çekilmek suretiyle" Allah'a inanca çağırılmaktadırlar. Bir başka deyişle insanlar, esası akletmeye dayalı olan "Çıkarsama" yoluyla Allah'a inanca çağırılmaktadırlar.

46/33 Gökleri ve yeri kesinlikle o Allah’ın yarattığını görmezler mi? Ve onları yaratırken yorulmadı. Ölüyü diriltmeye gücü yetendir. Evet, kesinlikle O her şeye gücü yetendir.


56/58 O akıttığınızı gördünüz mü? 

56/59 Onu siz mi yarattınız? Biz miyiz yaratan? 


71/15 Allah’ın yedi gökleri tabakalar olarak nasıl yarattığını görmediniz mi?

Mu'minun suresinin aşağıdaki ayetinde de inancın, ancak akletme yani "Çıkarsama" yoluyla tezahür edebileceği dolaylı olarak bildirilmektedir.

23/80 Ve dirilten ve öldüren O'dur. Gece ve gündüz onun için ihtilaf ederler. Artık akıl etmez misiniz? 

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2020/01/inanc-akmlar-ve-islam.html?m=1

İlle de bir imam ise işte "İmamin Mubin"

"İmam" ( إِمَام ) kelimesi EMM kökünden olup, "Delil, Rehber, Lider, Önder" anlamına gelen bir kelimedir.

İmamlığın tanımı ise bir kitleye objektif veya sübjektif bir hedefi benimsetme ve kitlenin o hedef doğrultusunda hareket etmesini sağlama olarak tanımlanabilmektedir.

Bu bağlamda insanın, esasen ne olduğu vicdanında kayıtlı olan hedefini belirlemesi konusundaki aczi onun en büyük sorunu olmuştur. Söz konusu hedef ise biraz düşünmek suretiyle idraki mümkün olan "Eşitlik, adalet, özveri ve paylaşım esasına dayalı olarak birlikte barış içinde yaşamak" hedefidir ki mutluluğun yegane vasıtası da zaten budur.

Ancak insanlar, nefsani ve dünyevi ihtiraslarını tatmin etmek uğruna daima aralarında bölünmüş, kendilerini bu ihtirasları doğrultusunda yönlendirecek, yönetecek, biat edilecek "imamlara" ihtiyaç duymuş ve nihayetinde de onların tahakkümü altına girerek o sözde imamların nefsani heveslerinin tatmin vasıtalarına yani kölelere dönüşmüşlerdir.

Oysa ki imamlık ( liderlik, rehberlik ) insanların birbirlerine karşılıklı olarak vermeleri gereken bir destekten olarak da tanımlanabilecek bir kavramdır. Misalen A kişisi B kişisine bir konuda imamlık edebileceği gibi, B kişisi de A kişisine bir başka konuda imamlık edebilir. Ancak yukarıda tanımlanan temel hedef sabit olup, asla değişmemektedir. İşte bu "temel hedef" konusunda Kur'an, beyhude imam arayışına son veren ilahi kozmik bir kaynak ve yegane "İmam" olma özelliğine haizdir.

Ayetlerde Kur'an'ın tanımlarından biri de "İmamin Mubin" ( Apaçık Önder / Apaçık Delil ) kavramıdır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, Kur'an'da "İmam" olarak nitelenen tek haberci olan Hz. İbrahim'in de esasen Allah'ın kitabını iletme vasıtası olmasından dolayı "İmam" olarak nitelenmiş olmasıdır. Netice itibarıyla esasen imam olan, habercilerin sübjektif şahsiyetleri değil kutsal kitaplardır, ayetlerdir. Yukarıda da değinildiği üzere Kur'an'da bir habercinin "İmam" olarak nitelemesi örneği sadece Bakara suresinin 124. ayetinde ve Hz. İbrahim ile ilintili olarak yer almaktadır  Ancak bu ayetle dolaylı olarak ilintili olan A'la suresinin 18. ve 19. ayetleri, "İmam" kelimesinin esasen yine kutsal kitaba işaret ettiğini göstermektedir. Zira ayetlerde, bugün nushası mevcut olmayan "İbrahim'in kitabından" bahsedilmektedir.

2/124 Ve iz ibtela İBRAHİME rabbuhu bi kelimatin fe etemmehunn kale inni cailuke lin nasi İMAMA kale ve min zurriyyeti kale la yenalu ahdiz zalimin

( Ve zamanında Rab’bi İBRAHİM'İ kelimeler ile sınadı. Böylece onları tamamladı. "Kesinlikle ben seni insanlar için ÖNDER kıldım." dedi. "Ve soyumdan da." dedi. "Zalimler ahdime erişemezler." dedi.  )

87/18 İnne haza le fis SUHUFEL ULA

( Kesinlikle bu ÖNCEKİ SAHİFELERİN içindedir. )

87/19 SUHUFİ İBRAHİME VE MUSA

( İBRAHİM'İN VE MUSA'NIN SAHİFELERİNDE. )

Esasen imam olanın, habercilerin sübjektif şahsiyetleri değil kutsal kitaplar, ayetler olduğunun bir başka delili de Hz. Muhammed'e ayet olarak söyletilen şu cümlelerdir.

6/50 Kul la ekulu lekum indi hazainullahi ve la a'lemul ğaybe ve la ekulu lekum inni melek İN ETTEBİU İLLA MA YUHA İLEYY kul hel yestevil a'ma vel besir e fe la tetefekkerun

( De ki: "Size Allah’ın hazineleri benim indimdedir." demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Size, kesinlikle ben meleğim de demiyorum. KESİNLİKLE BEN ANCAK O BANA VAHYEDİLENE TABİ OLUYORUM." De ki: "Kör ile gören eşit midir? Fikretmez misiniz?" )

46/9 Kul ma kuntu bid’an miner rusuli ve ma edri ma yuf’alu bi ve la bikum İN ETTEBİU İLLA MA YUHA İLEYYE VE MA ENE İLLA NEZİRUN MUBİN

( De ki: "Ben resullerin yeganesi, özeli değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem. KESİNLİKLE ANCAK O BANA VAHYEDİLENE TABİ OLURUM. BEN APAÇIK UYARICI HARİCİNDEKİ DEĞİLİM." )

Yukarıdaki ayette haberciye, kendisini "Nezirun Mubin" ( Apaçık Uyarıcı ) olarak tanımlattırıldığı, "İmamin Mubin" ( Apaçık İmam ) ifadesinin kullandırılmadığı görülmektedir. Zira gerçek ve yegane "İmamın" Kur'an olduğu ayetlerde "İmamin Mubin" nitelemesiyle bildirilmektedir.

36/12 İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemu ve asarahum ve kulle şey'in ahsaynahu fi İMAMİN MUBİN

( Kesinlikle biz, biz ölüleri diriltiriz ve o sunduklarını, eserlerini yazarız. Her şeyi, APAÇIK DELİL / APAÇIK REHBER içinde saydık. )

Aşağıdaki ayetlerde de "İmam" olarak nitelenenler "Musa'nın kitabı" ve onu doğrulayıcı olduğu bildirilen Kur'an'dır.

46/12 Ve min kablihi KİTABU MUSA İMAMEN ve rahmeh ve HAZA KİTABUN MUSADDİKUN lisanen arabiyyen li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ondan önce DELİL / REHBER OLARAK ve rahmet olarak MUSA'NIN KİTABIYDI. BU, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için Arapça lisan ile DOĞRULAYAN KİTAPTIR. )

46/12 Ve min kablihi KİTABU MUSA İMAMEN ve rahmeh ve HAZA KİTABUN MUSADDİKUN lisanen arabiyyen li yunzirellezine zalemu ve buşra lil muhsinin

( Ve ondan önce DELİL / REHBER OLARAK ve rahmet olarak MUSA'NIN KİTABIYDI. BU, o zulmedenleri uyarmak ve iyileri müjdelemek için Arapça lisan ile DOĞRULAYAN KİTAPTIR. )

Gerçek ve yegane "İmam"'ın Kur'an olduğu, "Hakem" kelimesi vasıtasıyla En'am suresinin 114. ayetinde de bildirilmektedir. ( Ayetin numarasının 114 olması da Kur'an'daki sure adedine işaret niteliğindedir. )

6/114 E FE ĞAYRALLAHİ EBTEĞİY HAKEMEN VE HUVELLEZİ ENZELE İLEYKUMUL KİTABE MUFASSALA vellezine ateynahumul kitabe ya'lemune ennehu munezzelun min rabbike bil hakki fe la tekunenne minel mumterin

( SİZE KİTABI AYRINTILANDIRILMIŞ OLARAK İNDİRDİĞİ HALDE ALLAH'TAN BAŞKA HAKEM Mİ ARAYAYIM? Ve o kendilerine kitap verdiklerimiz, kesinlikle onun gerçekten Rab’lerinden indirilmiş olduğunu bilirler. O halde şüphe edenlerden olma.  )

Monday, June 24, 2024

Zann sınavı ... Zinet

Ayetlerde yer alan "Nimet" ve "Meta" kelimeleriyle benzer anlamları temsil eden "Zinet" ( زِينَت) ( Süs ) kelimesi, "Zann" ( Zan, Sanma, Aldanma ) kelimesiyle ortak ZN köküne haiz bir kelime olup, semantik köken itibarıyla "Aldanma, Gerçek olduğuna inanma, İnkar" anlamlarını barındırmaktadır.

Zina ( ز ِنَا ) kelimesi de yine ortak ZN kökündendir. İngilizcedeki "Deny" ( İnkar etmek ) kelimesi "Zina" kelimesinin bir tezahürüdür.

Aşağıdaki ayetler, Allah'ın, nefs için büyük bir sabır sınavı olmak üzere, "Nimet" ve "Meta" tanımlamasıyla bahşettiği ve dünya hayatında "gereksinim" olduğu "ZANNedilen" maddi unsurların ( ayetteki ifadeyle "Zinet"lerin ) esasen ruhsal tekamül açısından "gereksinim" olmadığını aksine tekamülü engelleyen ve insanı helake sürükleyen zanni ve aldatıcı unsurlar olduğunu ortaya koymaktadır.

18/46 EL MALU VEL BENUNE ZİNETUL HAYATİD DUNYA vel bakiyatus salihatu hayrun inde rabbike sevaben ve hayrun emela

( MAL VE OĞULLAR DÜNYA HAYATININ SÜSÜDÜR. İyiliklerin bakiyeleri, Rab’binin indinde sevapça daha hayırlıdır. Emel olarak da daha hayırlıdır. )

28/60 Ve ma utitum min şey'in fe METAUL HAYATİD DUNYA VE ZİNETUHA ve ma indellahi hayrun ve ebka e fe la ta'kilun

( Ve o size verilen şeyler DÜNYA HAYATININ FAYDASI VE SÜSÜDÜR. O Allah’ın indindeki daha hayırlıdır ve daha bakidir. Artık akıl etmez misiniz?  )

57/20 İ'lemu ennemel HAYATUD DUNYA LE'İBUN VE LEHVUN VE ZİNETUN VE TEFAHURUN BEYNEKUM VE TEKASURUN FİL EMVALİ VEL EVLADİ ke meseli ğaysin a'cebel kuffare nebatuhu summe yekunu hutamen ve fil ahireti azabun şeduydun ve mağfiretun min allahi ve ridvanun ve MEL HAYATUD DUNYA ILLA META'UL ĞURUR 

( Bilin ki o DÜNYA HAYATI KESİNLİKLE OYUNDUR, EĞLENCEDİR, SÜSTÜR, ARANIZDA ÖVÜNMEDİR, MALLARDAN VE ÇOCUKLARDAN ÇOĞALTMADIR. Bitirip yetiştirdiği, ekincilerin hoşuna giden yağmur misali gibidir. Sonra kırpılmış parça olur. Ahirette şiddetli azap, Allah’tan af ve rıza vardır. DÜNYA HAYATI ALDATICI FAYDA HARİCİNDEKİ DEĞİLDİR. )

18/7 İnna CEALNA MA ALEL ERDİ ZİNETEN LEHA Lİ NEBLUVEHUM eyyuhum ahsenu amela

( Kesinlikle biz onların hangisi daha güzel iş yapacak diye onları SINAMAK ÜZERE, YERDE NE VARSA SÜS KILDIK. )

Hud suresinin aşağıdaki ayet ikilisinde dünya hayatındaki maddi unsurlara yani "Zinet"e arzu duymanın helak vesilesi olduğu açıkça bildirilmektedir.

11/15 MEN KANE YURİDUL HAYATED DUNYA VE ZİNETEHA nuveffi ileyhim a'malehum fiha ve hum fiha la yubhasun

( KİM DÜNYA HAYATINI VE ONUN SÜSLERİNİ İSTEMİŞ OLURSA, onlara orada çalışmalarının karşılığını vefa ederiz. Onlar orada kötülüğe, haksızlığa maruz kalmazlar. )

11/16 ULAİKELLEZİNE LEYSE LEHUM FİL AHİRATİ İLLEN NAR ve habita ma saneu fiha ve batilun ma kanu ya'melun

( İŞTE ONLARA AHİRETTE ATEŞİN HARİCİNDE ASLA BİR ŞEY YOKTUR. Orada ürettikleri boşa gitmiştir. O yapmış oldukları batıldır. )

Zinet arzusuna yani dünyevi ve maddi unsurlara kapılmamanın, nefis sınavı olduğu Kehf suresinin aşağıdaki ayetinde de bildirilmektedir.

18/28 VASBİR NEFSEKE MEALLEZİNE YED'UNE RABBEHUM bil ğadati vel aşiyyi yuridune vechehu VE LA TA'DU AYNAKE ANHUM TURİDU ZİNETEL HAYATİD DUNYA ve la tuti’men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kane emruhu furuta

( Ve sabah ve akşam O’nun yüzünü isteyerek Rab’lerini çağıranlarla birlikte nefsine sabret. DÜNYA HAYATININ SÜSÜNÜ İSTEYEREK GÖZÜNÜ ONLARDAN AYIRMA. Kalbini bizi hatırlamaktan habersiz kıldığımıza, hevesine tabi olana ve işi aşırılık olana itaat etme. )

Necm suresinin aşağıdaki ayetinde de "Zann"'nın, nefsin bir ürünü olduğu ve insanı inkara ve helake sürüklediği dolaylı olarak bildirilmektedir.

53/23 İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan İN YETTEBİUNE İLLAZ ZANNE VE MA TEHVEL ENFUS ve lekad caehum min rabbihimul huda

( Kesinlikle onlar ancak, sizlerin ve babalarınızın o isimlendirdiğiniz isimlerdir. Allah onlar hakkında delil indirmedi. KESİNLİKLE ANCAK ZANNA VE NEFİSLERİN O HEVESLENDİKLERİNE TABİ OLURLAR. Onlara Rab’lerinden yönlendirici geldi. )

Fatir suresinin aşağıdaki ayetinde de ZN kökünden olan "Zeyyene" ( Süslemek ) fiili "Aldatma" anlamı ile ilintili olarak yer almaktadır.

35/8 E FE MEN ZUYYİNE LEHU SUU AMELİHİ VE RAAHU HASENA fe innellahe yudillu men yeşau ve yehdi men yeşau FE LA TEZHEB NEFSUKE ALEYHİM HASERAT innellahe alimun bima yasneun

( KÖTÜ İŞİ KENDİSİNE SÜŞLENMİŞ OLUP DA ONU GÜZEL GÖREN KİMSE DE Mİ? Kesinlikle Allah dilediği kimseyi saptırır ve dilediği kimseyi yönlendirir. O HALDE, NEFSİN ONLARA HASRETLE AYRILIP GİTMESİN. Kesinlikle Allah o ürettiklerini bilendir. )

Ahzab suresinin aşağıdaki ayetinde ise habercinin eşlerinin, dünya hayatının zinetini arzulamaları durumunda haberci ile ilişkilerinin sonlanması gerektiğinden bahsedilmektedir.

33/28 Ya eyyuhen nebiyyu kul li ezvacike İN KUNTUNNE TURİDNEL HAYATED DUNYA VE ZİNETEHA fe tealeyne umetti'kunne ve USERRİHKUNNE serahan cemila

( Ey haberci, eşlerine de ki: "Eğer DÜNYA HAYATINI VE ONUN SÜSÜNÜ İSTİYORSANIZ, o halde gelin sizi faydalandırayım ve SİZİ güzel bırakma ile BIRAKAYIM." )

Sad suresinin aşağıdaki ayetinde dünya hayatının zinetine ihtirası olan gafillerin Karun'a nasıl hayranlık duyduklarına değinilmektedir.

28/79 Fe harace ala kavmihi fi ZİNETİH kalellezine YURİDUNEL HAYATED DUNYA ya leyte lena misle ma utiye KARUNU innehu lezu hazzin azim

( Böylece SÜSLERİ içinde kavmine çıktı. O DÜNYA HAYATINI İSTEYENLER "Ey keşke o KARUN'A verilenlerin aynısı bize olsaydı. Kesinlikle o büyük pay ve haz sahibidir." dediler. )

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2024/06/zeyyene-bir-alg-operasyonu.html?m=1

Sunday, June 23, 2024

Şeriat meselesi

Son günlerde internetteki video paylaşım kanallarında "Şeriat" temalı tartışmaların yer aldığı ve bu tartışmaların çok farklı boyutlar kazandığı da görülmektedir. Bu nedenle bu bölümde "Şeriat" kelimesi ve Kur'an'daki tezahürü üzerinde durulmuştur.

ŞR ( Şer ) kökünden olan "Şeriat" / "Şir'at" kelimesi semantik köken olarak "Yol, Akış doğrultusu, Doğrultu, Usül, Yöntem" anlamlarını temsil etmekte olup, bu kelime "Doğru olan, Doğru yol, İzlenecek yol, Uyulacak yol" anlamlarında kullanılagelmişlerdir.

Batı dillerindeki "Street" ( Yol, Cadde ) ( İng. ) ve "Straße" ( Yol, Cadde ) ( Alm. ) kelimeleri de "Şeriat" kelimesinin fonetik tezahürleridir.

"Meşru" ( Yola uygun, Doğru yola uygun ) kelimesi de "Şer" kökünden türeme bir sıfattır.

"Yol" anlamındaki "Şer" kökünün Kur'an'da "Şir'at" ( Yol, Usül ) ve "Şeraa" ( Yol yapmak ) olarak yer almakta olduğu ve bu kelimelerin, geçtikleri dört ayette de sadece Kur'an ile ilintilendirildikleri görülmektedir. Yani toplumların sosyal ve ahlaki açıdan izlemesi gereken "yola" ilişkin bilgilerin yegane kaynağının Kur'an olduğu, insanları, nefsani, maddi, dünyevi yani kısaca şeytani heveslerine tabi kılmak isteyenlerin "Şeriat" adı altındaki gerçek dışı telkinlerine ve uygulamalarına itibar edilmemesi gerektiği açıkça bildirilmektedir.

5/48 VE ENZELNA İLEYKEL KİTABE BİL HAKKİ MUSADDİKAN Lİ MA BEYNE YEDEYHİ MİNEL KİTABİ VE MUHAYMİNEN ALEYHİ FAHKUM BEYNEHUM BİMA ENZELELLAHU VE LA TETTEBİ' EHVAEHUM AN MA CAEKE MİNEL HAKK Lİ KULLİN CEALNA MİNKUM ŞİR'ATEN ve minhaca ve lev şaellahu le cealekum ummeten vahideten ve lakin li yebluvekum fi ma atakum festebikul hayrat ilellahi merciukum cemian fe yunebbiukum bima kuntum fihi tahtelifun

( VE SANA DA, KİTAPLARDAN O ONDAN ÖNCEKİLERİ DOĞRULAYAN VE ONLARI KOLLAYAN KİTABI GERÇEK İLE İNDİRDİK. O HALDE, ONLARIN ARALARINDA ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMET. SANA O GERÇEKTEN GELEN ÜZERİNE ONLARIN HEVESLERİNE TABİ OLMA. BİZ SİZLERDEN HERKES İÇİN YOL VE USÜL OLUŞTURDUK. Şayet Allah dileseydi sizi tek topluluk kılardı. Lakin o size verdikleri hakkında sizi sınamak içindi. Öyleyse hayırlara ilerleyin. Hepinizin dönüşü Allah’a dır. Artık, o hakkında ihtilafa düştüklerinizi size o haber verir.  )

42/13 ŞERAA LEKUM MİNED DİNİ ma vessa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vessayna bihi ibrahime ve musa ve iysa EN EKİMUD DİNE VE LA TETEFERRAKU FİH kebura alel muşrikine ma ted'uhum ileyh allahu yectebi ileyhi men yeşau ve yehdi ileyhi men yunib

( DİNİ AYAKTA TUTASINIZ VE ONUN HAKKINDA AYRIŞIP GRUPLAŞMAYASINIZ DİYE o Nuh’a emrettiklerini, o sana vahyettiklerimizi, o İbrahim’e, Musa’ya, ve İsa’ya emrettiklerimizi SİZE DİNDEN YOL YAPTI. O onları çağırdığın, ortak koşanlara büyük geldi. Allah dilediği kimseyi kendine seçer. Pişman olup gerçeğe yönelen kimseyi kendine yönlendirir. )

42/21 EM LEHUM ŞURAKAU ŞERAU LEHUM MİNED DİNİ MA LEM YE'ZEN BİHİLLAH ve lev la kelimetul fasli le kudiye beynehum ve innez zalimine lehum azabun elim

( ONLARA, ALLAH'IN DİNDEN O İZİN VERMEDİKLERİNİ ONLARA YOL KILAN ORTAKLAR MI VAR? Ve şayet ayrışım kelimesi olmasaydı, onların aralarında hüküm verilirdi. Kesinlikle zalimler, elim azap onlaradır. )

45/18 Summe CEALNAKE ALA ŞERİATİN MİNEL EMRİ FETTEBİ'HA VE LA TETTEBİ'EHVAELLEZİNE LA YA'LEMUN

( Sonra SANA İŞTEN DOĞRU YOL KILDIK. O HALDE INA TABİ OL. O BİLMEYENLERİN HEVESLERİNE TABİ OLMA. )

Kur'an'ın, yegane ve ayrıntılandırılmış hakim kaynak olduğu En'am suresinin 114.  ayetinde bildirilmektedir. Ayette "Kitab" ( Kur'an ) kelimesi "Allah" ile özdeşleştirilmektedir. Ayet numarasının 114 olması da Kur'an'daki sure adedine işaret niteliğindedir.

6/114 E FE ĞAYRALLAHİ EBTEĞİY HAKEMEN VE HUVELLEZİ ENZELE İLEYKUMUL KİTABE MUFASSALA vellezine ateynahumul kitabe ya'lemune ennehu munezzelun min rabbike bil hakki fe la tekunenne minel mumterin

( SİZE KİTABI AYRINTILANDIRILMIŞ OLARAK İNDİRDİĞİ HALDE ALLAH'TAN BAŞKA HAKEM Mİ ARAYAYIM? Ve o kendilerine kitap verdiklerimiz, kesinlikle onun gerçekten Rab’lerinden indirilmiş olduğunu bilirler. O halde şüphe edenlerden olma.  )

Tarih boyunca insanlar, "şeriat" adı altındaki zulüme, zorbalığa maruz kalmış ve Kur'an ile uyuşmayan, gerçeği yansıtmayan kitaplarda "hadis, fıkıh, sünnet" kavramlarına dayandırılan ve en vahimi muktedirlerin nefsani arzularına ve tahakküm ihtiraslarına göre şekillenen türlü düşüncelere ve uygulamalara zorlanmışlardır.

2/79 Vay o kitabı elleriyle yazanlar ve sonra onu az değere satmak için "Bu Allah’ın indindendir." diyenler için. Vay onlara o elleriyle yazdıklarından ve vay onlara o kazandıklarından.

Bu durumun bugün de aynen devam ettiği gözlenmektedir. Oysa ki aşağıdaki ayetler, düşünce ve inanç özgürlüğü kapsamında olan din hususundaki yaklaşımın nasıl olması gerektiğini yoruma gerek olmayacak şekilde, açık olarak bildirmektedir.

2/256 La ikrahe fid dini ...

( Dinde zorlama yoktur. ... )

109/6 Lekum dinukum ve liye din

( Size dininiz ve bana dinim. )

4/140 Ve kad nezzele aleykum fil kitabi en iza semi'tum ayatillahi yukferu biha ve yustehzeu biha fe la tak'udu meahum  hatta yehudu fi hadisin ğayrihi innekum izen misluhum innellahe camiul munafikine vel kafirine fi cehenneme cemia

( Ve Allah size kitapta "Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini duyduğunuz zaman, ondan başka söze yönlenene kadar, o inkarcılarla oturmayın. Aksi halde kesinlikle siz de onların aynısı gibi olursunuz." diye hüküm indirdi. Kesinlikle Allah, ikiyüzlülerin ve inkarcıların hepsini cehennemde toplayacaktır.  )

6/91 ... kulillahu summe zerhum fi havdihum yel'abun

( ... “Allah" de. Sonra onları bataklıklarının içinde oynamaya bırak. )

25/63 Ve ibadur rahmanillezine yemşune alel erdi hevnen ve iza hatabehumul cahilune kalu selama

( Ve o yer üzerinde sükunetle, ağırbaşlılıkla yürüyenler Rahman’ın kullarıdırlar. Cahiller onlara hitab ettiklerinde "Selam." derler. )

6/108 Ve la tesubbullezine yed'une min dunillahi fe yesubbullahe adven bi ğayri ilm ...

( Ve onların o Allah’tan başka çağırdıklarına sövmeyin ki ilimsizce düşmanlıkla Allah’a  sövmesinler. ...  )

Ayetlerde haberciye de uyarılar mevcut olup, kendisinin sadece tebliğ, hatırlatma ve uyarma sorumluluğu olduğu, insanlara vekil veya zorlayıcı olamayacağı bildirilmektedir. 

6/107 Ve lev şaellahu ma eşraku ve ma cealnake aleyhim hafiyza ve MA ENTE ALEYHİM Bİ VEKİL 

( Şayet Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar üzerine koruyucu, gözetici kılmadık. SEN ONLARA VEKİL DEĞİLSİN.  )

88/21 Fe zekkir İNNEMA ENTE MUZEKKİR

( O halde hatırlat. KESİNLİKLE SEN HATIRLATICISIN. )

88/22 Leste aleyhim bi MUSAYTİR

( Sen onların üzerinde ZORLAYICI değilsin. )

35/23 İn ente illa NEZİR

( Kesinlikle sen ancak UYARICISIN.  )

Friday, June 14, 2024

Tükenmez "Kelam"

Gerçek ve daim olan varlığın Ruh olduğu, Ruh'un da esasının "Kelime" olduğuna evvelki bölümlerde defaatle değinilmişti.

"Sonlanma", "Bitme", "Tükenme" vb. gibi kavramların yaratılış bağlamındaki anlamsal algısı düşük frekanslı kaba madde planının aldatıcı niteliğinin bir ürünüdür. Zira yaratılışta sonlanma, bitme, tükenme gibi fiiller söz konusu değildir. Yaratılış, belirli bir halden başka bir hale geçiş ( halden hale geçiş ) döngülerinden oluşan sonsuz bir süreçtir. "Olum" ve "Ölüm" kelimeleri de, fonetik benzerliklerinin işaret ettiği üzere, "başlama ve sonlanma" anlamından ziyade "bir halin tamamlanması ve farklı halde devam edilmesi" anlamını temsil ermektedirler.

Maddi ve manevi olarak yaratılmış her şeyin özü "kelime" olup, kaba madde planındaki varlıkların zihinlerinde dahi "kelimelerin tükenemeyeceği" algısı oluşabilmektedir. 

Konuya ilişkin ayetlerde "Kelimelerin ebediliği" gerçeği,  "Nefede" ( Tükenmek ) ve "Bak" ( Baki olmak ) fiilleri vasıtasıyla bildirilmektedir. 

Nahl suresinin aşağıdaki ayetinde, "yaratılıştaki olgular" ve "yaratılışın kodları ( kelimeler )" kavramları "O sizin indinizdeki" ve "O Allah'ın indindeki" ifadeleriyle temsil edilmektedir.

16/96 MA İNDEKUM YENFEDU VE MA İNDALLAHİ BAK ve le necziyennellezine saberu ecrahum bi ahseni ma kanu ya'melun

( O İNDİNİZDEKİ TÜKENİR DE O ALLAH'IN İNDİNDEKİ BAKİDİR. Kesinlikle biz o sabredenleri, o yapmış olduklarının daha güzeli olan ödülleri ile karşılıklandıracağız. )

Kehf ve Lokman surelerinin aşağıdaki ayetlerinde, yukarıdaki ayette yer alan "Ma indallahi bak" ( O Allah'ın indindeki tükenmez ) ifadesinin "Kelimelerin sonsuz varlığını" temsil ettiğine işaret edilmektedir. 

18/109 Kul lev kanel BAHRU* midaden li KELİMATİ RABBİ LE NEFİDEL BAHRU* KABLE EN TENFEDE KELİMATU RABBİ ve lev ci'na bi mislihi mededa

( De ki: "Şayet DENİZ* RAB'Bİ'MİN KELİMELERİ için mürekkep olsa, RAB'BİMİN KELİMELERİ TÜKENMEDEN ÖNCE DENİZ* TÜKENECEKTİR. Şayet onun aynısını yardımcı olarak getirsek bile." )

31/27 Ve lev enne ma fil erdi min şeceratin aklamun vel BAHRU* yemudduhu min ba'dihi SEB'ATU EBHURİN* ebhurin MA NEFİDET KELİMATULLAH innellahe azizun hakim

( Ve şayet kesinlikle o yerdeki ağaçlar kalemler olsa ve DENİZ de* ona destek olsa, ondan sonra da YEDİ DENİZ, ALLAH'IN KELİMELERİ TÜKENMEZ. Kesinlikle Allah yücedir hakimdir.  )

* Ayetlerdeki "Bahr" ( Deniz ) ve "Seb'atu Ebhur" ( Yedi Deniz ) ifadeleri, maddenin her türlü halini ( kaba, yarı süptil, süptil ) içeren evreni ve evrensel boyutları temsil etmektedir. Evrenin ( Kainat, Gökler vb. ) boşluk olmadığı, özü H atomu olan esir adı verilen süptil madde ile kaplı bir deniz niteliğinde olduğu bilinmektedir. Zira 21/33 ve 36/40 kodlu ayetlerde "Güneş ve Ay'ın dairede ( yörüngede ) yüzerler" ifadesi yer almaktadır.

İncil'in aşağıdaki ayetinde de yaratılışın kodları olan "kelimelerin ebediliği", Mesih İsa'nın kelamı vasıtasıyla vurgulanmaktadır.

40-Matta-24-35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim kelimelerim asla ortadan kalkmayacaktır." 

Kelimelerin, yaratılışın kodları olduğuna ilişkin tespitleri içeren bazı bölümlerin linkleri de aşağıdadır.

https://kuranilmi.blogspot.com/2019/09/kelimeler-ile-doymak.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2016/08/kelimeler-ve-yaratls.html?m=1

https://kuranilmi.blogspot.com/2016/03/kelimeler.html?m=1

Wednesday, June 12, 2024

"Yapay zekanın ruhu olabilir mi?"

Bu irrasyonel soru, müşrik küreselcilerin, kontrolü ellerinde olan Yapay Zeka'yı ( dolayısıyla kendilerini ) yeni nesillere önce bir şahsiyet, sonra da "Ruhundan üfleyerek yaratan ilah" olarak algılatma planının bir bileşenidir. YZ'nın gelişim aşamalarını gösteren aşağıda görsel YZ ile ilgili planı ifşa etmektedir.

Küreselciler, her konuda ve her zaman olduğu gibi bu konuda da toplumu yanlış kanaatlere sevketmek yani aldatmak suretiyle hedefledikleri sosyopsikolojik ortamı tesis etmeye çalışmaktadırlar. 

Bu konuyu değerlendirirken öncelikle "Ruh" kelimesinin anlamını incelemek gerekmektedir. Evvelki bölümlerde de defaatle değinildiği üzere "Ruh" kelimesi RH kökünden olan "Rih" ( Rüzgar, Koku ) kelimesiyle ortak fonetik kökene sahiptir. Ancak semantik köken olarak da ortaklık söz konusudur. Zira "Rüzgar", görülememesine rağmen "Üfleme" olarak hissedilen ve maddeye tesir ederek onu hareketlendirebilen, yönlendirebilen bir olgudur ki "Ruh" da madde beden üzerinde aynı işleve haizdir. "Ruh" esasen "Bilgi / Bilinç"tir yani "Kelime"dir. 

Ruhun, "Üfleme" ve "Kelime" kavramlarıyla ilintili olarak yer aldığı ayetler şöyledir.

32/9 Sonra onu düzenleyip şekillendirdi ve İÇİNE RUHUNDAN ÜFLEDİ. Size kulaklar, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne az şükrediyorsunuz.

4/171 .... Meryem oğlu Mesih İsa, kesinlikle Allah’ın resulü, Meryem'e ATTIĞI KELİMESİ VE ONDAN RUHTUR.  ....

Döngüsel nitelik arzeden yaratılışın özü Ruh, Ruh'un özü ise "kelime"dir. Ruh, öz bilinci, yoktan yaratma ve başlatma bilincini, iradesini, kudretini temsil etmektedir. Yunus suresinin aşağıdaki ayetinin başındaki soru cümlesi, bölüm başlığı olan sorunun yanıtı niteliğindedir.

10/34 De ki: "Ortaklarınızdan YARATIŞI BAŞLATAN, SONRA ONU DÖNDÜREN KİMSE VAR MIDIR?" De ki: "YARATIŞ ALLAH BAŞLATIR SONRA ONU DÖNDÜRÜR. O halde nasıl döndürülürsünüz?" )

Ayette, Allah'ın kudretinde olan "yoktan yaratma" hususu vurgulanmaktadır. Zira insanın yaptığı sadece "türetmedir". Yani yaratılmış mevcut olguların kombinasyonları vasıtasıyla "türetim"de bulunmaktır. Bu bağlamda Ruh, Allah'ın yoktan yarattığı ve maddeye "üfleyerek" insanı oluşturduğu, dolayısıyla insana da ait olmayan, sadece Allah'ın yönetiminde olan bir olgudur. Ve dolayısıyla insan türetimi bir bilgisayar yazılımı olan Yapay Zeka'nın ( YZ ) "ruha sahip olmak" gibi bir konuyla ilgisi olamayacağı aşikardır. 

17/85 Ve sana RUHTAN sual ediyorlar. De ki: "RUH, Rab’bimin işlerindendir. İlminden size azıcık haricinde verilmemiştir."

Ancak, sosyal ilişkinin sadece dijital medyada "kelime" paylaşımına dönüştüğü bir ortamda, özünde bir "kelime işlemcisi" olan YZ'nın, kelimesel iletişım vasıtasıyla, insan karakterini taklit etmesi ve yeterli bilgiden yoksun kitle üzerinde "duygusu, ruhu varmış" algısı oluşturması çok daha kolaylaşmış durumdadır. Zira YZ, uzun bir süredir dijital ortamdaki ( internet, sosyal medya, cep telefonu konuşmaları vb. ) tüm aktif ve interaktif iletişim verilerini yani algılara ve duygulara bağlı olarak tezahür eden "kelime akışını" depolamakta ve istatistiksel olarak kategorize ederek işlemektedir. Bir başka deyişle YZ'nın öz duygu ve fikir oluşturması mümkün olmayıp, tek yaptığı, kayıtlanmış mevcut verileri matematiksel ve algoritmik olarak işlemektir.  YZ'nın, herhangi bir kimseye ait iletişim verilerine erişebilmesi için o kimsenin on line durumdaki bir cihazla işlem yapması yeterli olmaktadır. Hatta on line durumdaki cihazla işlem yapmayıp sadece cihaza yakın bir konumda konuşması dahi YZ'ya veri erişimi imkanı sağlamaktadır. 

Bugün insanların neredeyse tüm iletişimleri ve ilişkileri dijital sosyal medya platformları kanalıyla gerçekleşmektedir. Dolayısıyla YZ, herkesin, her türlü durumdaki ve en detaylı etkisel veya tepkisel iletişim kelimelerine ( kodlarına ) haiz durumdadır. Örneğin bir sosyal medya platformunda aktif iletişimi olan A kişisi vefat etse dahi YZ, ilgili platformunda kimse farkında olmadan onun yerine iletişimi devam ettirecek veri kapasitesine sahiptir.

Sonuç itibarıyla YZ, bilgisayar yazılım teknolojisinin temelini oluşturan IF ( Eğer ) döngüsüne bağlı komutlar ile kodlanmış bir yazılımdan ibaret olup, onu yönlendiren ve kontrol edenler ise ardındaki kodlayıcılar / yazılımcılardır.

Ayrıca bkz.

https://kuranilmi.blogspot.com/2023/01/sura-uflendigi-gun.html?m=1