11 Ağustos 2021 Çarşamba

Bilmek ve Bilgiyi paylaşmak = Gerçek tatmin, Gerçek mutluluk

"Eee yaptın ne olacak? Sonuç ne? Faydası ne? Karşılığı ne olacak?"

Bu cümleler, maddi, dünyevi ve nefsani menfaatin mutluluk olduğunu zanneden gafillerin herhangi bir eylem öncesinde sıkça kullandıkları cümlelerdir. Gafiller yaptıkları bir eylemin fayda sağlayıp sağlamayacağını sadece ve sadece maddi ve nefsani unsurlar ile değerlendirirler. Onlara göre "sonuç" maddi menfaattir.

Elbetteki hayatta herşey tatmin olmak ve böylelikle huzura ve mutluluğa erebilmek amacıyla yapılır. Ancak gerçek tatmin, gerçek mutluluk acaba yapılan her eylem akabinde maddi bir menfaat oluşması mıdır? Yoksa acaba sadece o eylemin yapılması zaten başlıbaşına tatmin ve mutluluk kaynağı mıdır? Elbetteki iyi ve hayırlı bir işin herhangi bir karşılık beklemeden icrası gerçek tatmin ve mutluluk vesilesidir. Bu husus Furkan suresinin 77. ayetinde ilahi kozmik bilgiler hazinesi olan Kur'an'ı insanlara aktaran haberci resulün "Ödül tanımlaması" vasıtasıyla bildirilmektedir.

25/57 Kul ma es'elukum aleyhi min ecrin illa men şae en yettehize ila rabbihi sebila

( De ki: "Onun üzerine, Rab’lerine doğru yol edinmeyi dileyen kimselerin haricinde, size ödül sual etmiyorum." )

Ayette resulün, bilgiyi samimiyetle alıp Rab'lerine yönelenleri görmesi yani insanların doğruya yönelmesini görmesi onun ödülü olarak tanımlanmaktadır. 

26/109 Ve ma es'elukum aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemin

( Ve onun üzerine size ödülden sual etmiyorum. Kesinlikle ödülüm ancak alemlerin Rab’binin üzerinedir. )

Ayette resulün, bilgi aktarımı karşılığında ödül beklentisi olmadığı, Rab'bin rızasının en büyük ödül olduğu bildirilmektedir.

İlahi nizamın tekâmül ilkesi "bilgilenme yoluyla mutluluğa erişme" kavramına dayanır. Dolayısıyla "Bilmek" ve "Bildiğini aktarmak" yaratılıştaki yegâne mutluluk vesilesidir. Yani mutluluk, bildikten sonra o bilgiyi kullanarak maddi ve dünyevi menfaat elde etmek değil sadece ve sadece "bilmenin / biliyor olmanın" kendisidir.

"Bilmenin" yarattığı fark ve yükseliş Zümer suresinin 9. ayetinde şöyle ifade edilmektedir.

39/9 .... kul hel yestevillezine ya'lemune vellezine la ya'lemun .... 

( ... De ki: "Bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? ... )

Bilmeyenlerin kalplerinin asla tatmin olamayacağı yani mutluluğa erişemeyecekleri Rum suresinin 59. ayetinde "Bilmeyenletin kalplerinin mühürlü olduğu" ifafesiyle zikredilmektedir.

30/59 Kezalike yatbeullahu ala kulubillezine la ya'lemun

( Allah o bilmeyenlerin kalplerinin üzerine işte böyle mühür basar. )

 "Bilmek" vesilesiyle ruhsal ( kalbi ) tatmine erişme hususu Cuma suresinin 28. ayetinde "Allah'ı zikretmek" ifadesiyle bildirilmektedir.

13/28 Ellezine amenu ve tatmeinu kulubuhum bi zikrillah e la bi zikrillahi tatmeinul kulub

( Onlar inanırlar ve kalpleri, Allah' ın hatırlanması ile tatmin olur. İyi bilin ki, kalpler Allah' ın hatırlanması ile tatmin olur. )

Şura suresinin 23. ayetinde Resulün, mutluluğu "Ecir" ( Ödül ) kelimesiyle temsil edilmekte ve "Ecir" de "Yakınlaşma sevgisi" / "İnanca yakınlaşma" olarak tanımlanmaktadır.

42/23 Zalikellezi yubbeşşirullahu ibadehullezine amenu ve amilus salihat kul la es'elukum aleyhi ECRAN İLLEL MEVEDDETE FİL KURBA ve men yakterif haseneten nezid lehu fiha husna innellahe ğafurun şekur

( Allah' ın, o inanan ve iyilikler yapan kullarını müjdelediği budur. De ki: "Size onun üzerine, YAKINLAŞMA SEVGİSİ haricinde ÖDÜL sual etmiyorum." Kim güzellik işlerse, ona onda güzelliği artırırız. Kesinlikle Allah affedendir şükredeni görendir. )

"Tüm yaratılmışlar" anlamına gelen "Âlem" kelimesinin "İlm" ( Bilmek / Bilgi ) kelimesi ile olan fonetik benzerliği her iki kelimenin de aynı kök anlamı yani "Bilgi" anlamını içerdiğini ortaya koyar niteliktedir. Zira yaratılışı büyük bir "Bilgi sistemi / Bilgiler bütünü" olarak tanımlamak da mümkündür. ( LM kökünden olan "Alem / Alâmet" kelimeleri de "Simge, İşaret, Belirti" anlamına gelmekte olup esasen "Bilgi" anlamını taşımaktadırlar. )

"İlm" ( Bilmek ) fiilinin şahıs zamirleriyle çekilmesi durumunda "A'lemtü / Ta'lemu / Ya'lemu" hallerini alması da "Âlem" kelimesiyle uyum arzetmektedir.

Keza yine LM kökünden olan "Lamia" ( Işık saçan, Aydınlık veren, Parlayan ) kelimesi de "İlm" kelimesiyle ilintilidir. Zira "Bilgi / İlim" kelimesi "Işık" ve "Aydınlık" kelimeleriyle de ifade edilmektedir.  ( Örnek ifadeler: Aydın ( Bilge kişi, Bilen, Âlim ), Aydınlanma ( Bilgilenme ), Bu bilgiler ışığında, ... )

Batı dillerindeki "Lumière" ( Işık ), "Luminous" ( Parlak, Aydınlık ), "Illuminate" ( Aydınlatmak ) kelimeleri de "LM" kökündendir. "Aydınlanmışlar" anlamına gelen meşhur "Illuminati" kelimesi de esasen "Bilgilenmişler" anlamını yansıtmaktadır. Fonetik benzerlik arzeden "Ulema" ( Bilgilenmişler ) kelimesi de "Âlim" kelimesinin çoğuludur. Cehaletin "Karanlık" kelimesiyle nitelenmesi ve "Kara cahil" ifadesinin varlığı da konu bağlamında önem arzetmektedir. Tevrat'ın Yaratılış bölümünde yer alan Allah'ın "Işık olsun." buyruğu da esasen "İlim / Bilgi verilsin" anlamını içermektedir.

Öte yandan yaratılıştaki herşeyin esasen "kelime / kod / bilgi olduğu" da bir gerçektir. İlahi kaynaklarda Allahu Teala'nın yaratma sebebinin "Bilinmek istemesi / Bilgiyi paylaşmak istemesi" ( doğrusunu Allah bilir. ) olduğu yönünde ifadeler bulunması da bu bağlamda önem arzetmektedir. 

Fatiha suresinin 2. ayetinde yer alan "Rabbil âlemin" tanımlamasının "Bilgilerin öğreticisidir." olarak tercümesi de anlamlı olmaktadır.

1/2 El hamdu lillahi rabbil alemin ( Övgü alemlerin Rab’bi Allah içindir. )





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder