23 Mayıs 2022 Pazartesi

Bir ayrıştırma unsuru "Rekabet"

Allah'ın tüm insanlara "eşit" olarak bahşettiği nimetleri gasp* ederek sahte kıt kaynak algısı yaratan ve ekonomiyi de "kıt kaynak yönetimi" olarak tanımlayan küreselcilerin, insanları, anlamsızca yarıştırmak suretiyle köleleştirebilmek için kurdukları çağdaş "köle evleri" niteliğindeki şirketler dünyadaki her nevi ıstırabın temel kaynağıdır.

( * Zengin ve fakir kavramlarının tezahürünün kök sebebi de yukarıda anılan "gasp" unsurudur. )

41/10 Ve ceale fiha ravasiye min fevkiha ve barake fiha ve KADDERA FİHA AKVATEHA fi erbeati eyyam SEVAEN LİS SAİLİN

( Ve "Orada, onun üstünde dağlar oluşturdu. Orada bereket verdi. Orada, GIDALARI, AZIKLARI, ARAŞTIRANLAR için dört günde EŞİT OLARAK DÜZENLEYEREK ÖLÇULENDİRDİ." )

"Şirket" ( Ortak olma, Ortaklık ) kelimesinin "Şirk" ( Ortak koşmak ) kökünden ve "et" ( -lık, gibi olma ) son ekinden oluşması da batini bir "Şirk" mesajı niteliğindedir. Zira küresel şirketlerin sahipleri, insanlara nimeti kendilerinin verdiği algısını yaymaya ve dolaylı olarak ilahlaşmaya çalışmaktadırlar.

Şirketler** esasen topluma negatif frekans yayma işlevi gören, kibir, kıskançlık, hırs, bencillik, firsatçılık, bölücülük, tuzak, ikiyüzlülük gibi temel düşük frekansların para adı verilen ilüzyonik olguyla motive edildiği yapılardır.

( ** İyi ve hayırlı niyetler doğrultusunda faaliyet gösterdiğine inanan ve gerçekten buna gayret eden kuruluşlar da maalesef onları dolaylı olarak içine alan ve faaliyetlerinin dolaylı olarak bağlı bulunduğu küresel şirket sistemine hizmet etmekte ve ister istemez iç yapılarında bu sistemin dinamiklerini barındırmaktadırlar. )

Bu negatif frekanslar, insanların sürekli rekabet halinde tutulabilmeleri, sahte ve uyduruk ünvanlar peşinde koşturulabilmeleri, neyi ne için yaptıklarını farkedememeleri, birbirlerine sahte gülücükler atarken aslında düşmanlık beslemeleri, birleşmek yerine ayrışmaları ve gruplaşmaları için katalizör işlevi görmektedir.

İşin en ilginç yanı ise "topluma faydalı olmak için çalıştıklarını" düşünen daha doğrusu bunu düşünmeye hipnotik şekilde şartlandırılan insanlar, esas işlevlerinin birilerini daha da zenginleştirmekten ibaret olduğunu, bu yolla kendileri de dahil olmak üzere birçok insanın fakirleştirildiğini ve köleleştirildiğini farkedememekte, farketseler bile belirli zorlayıcı unsurlar nedeniyle kendilerini bu şeytani sistemin dışına çıkaramamaktadırlar.

Dolayısıyla bu noktada, "sistemin dışına çıkamamak" ifadesi suçlayıcı değil hatırlatıcı bir ifadedir. Zira mevcut şirketler sisteminin ortadan kaldırılması ve insanların birlik, beraberlik, özveri, eşitlik, adalet ve dayanışma içinde yaşamasını sağlayacak birleşik insanlık düzeninin tesisi ancak kolektif bilinç yoğunlaşmasına dayalı kitlesel bir hareketle gerçekleşebilecektir ki bu da kaba madde planı dünyanın düşük frekanslarına gark olmuş insanlar için bir hayal ve ütopyadan başka bir nitelik arzetmemektedir.

"Rekabet kaliteyi getirir."

"Hayat adil değil ki."

"Yok öyle ideal bir dünya."

Yukarıdaki cümleler de zaten olabilecek olanın olamayacağına, bu yolda gayret sarfetmenin enayilik olduğuna inandırmak ve olması gerekenin olamamasını sağlamak için yayılmış söylemlerdir. Cümleler şöyle analiz edilebilir.

Öncelikle "Kaliteyi rekabet getirmez." Kaliteyi insanın zaman içinde artan ihtiyaçları getirir ki bu da birlikte ve özverili çalışmalar sayesinde kolaylıkla sağlanabilir. Rekabet sadece kibiri, üstün olma, yenme ve tahakküm altına alma arzusunu yani düşmanlığı getirir. Arapça kökenli olan "Rekabet" kelimesi "Boyunduruğa alma, Kıskanma, Göz dikme, Gözetme" anlamlarını içermektedir. Aynı kökten olan "Rakabe" kelimesi de "Boyunduruğa alınmış olan, Köle" anlamını içermektedir. Negatif frekanslı anlamı olan bir kelimenin pozitif sonuçlara vesile olamayacağı aşikardır. Ayrıca Beled suresinin 13. ayeti net bir talimat niteliğindedir.

90/13 Fekku rekabet

( Köleyi, boyunduruğu, rekabeti bırakmak. )

"Hayat adil değil." cümlesi de, yaptığı her türlü zulme ve zorbalığa kılıf uydurmaya, makul sebep ve mazeret bulmaya çalışan ve sanki kendisinden bağımsız ayrı bir olguymuş gibi suçu "hayat" kelimesine atmaya çalışan müşriklerin söylemidir. Var olma sebebinin, ilahi nizamın kendisine verdiği misyonun zaten "hayatın adil olmasını sağlamak" olduğunu idrak edememiş insanlar tekâmül merdiveninin daha ilk basamağını çıkamamış olanlardır.

"Yok öyle ideal bir dünya" cümlesi de yukarıdakinden pek farklı olmayan ve daha baştan adaletin, doğruluğun ve iyiliğin kitlesel olarak tesis edilebileceğine "inanmamak" anlamına gelen bir söylemdir. Oysa ki "öyle ideal bir dünyayı" tesis etmeye çalışma misyonu da her insanın gerçek var olma sebebidir. Ancak inanç, özveriyi, birlikteliği, paylaşmayı, karşılıksız vermeyi ve örnek olmayı gerektirir ki bugün dünyaya hakim olan şeytani şirketleşme sistemi bunu açıkça engellemektedir.

Değişim isteyenlerin yapmaları gereken ilk şey her ortamda ve her anlamda "rekabet" zihniyetini yani kibiri ve üstün olma dürtüsünü birey bazında bloke edebilmek, hoşgörü, sabır, anlayış ve tevazu frekanslarını yayabilmektir. Bu sürecin de öncelikle iletişim safhasından başlaması gerekmektedir. Zira artık neredeyse tamamen yazışmaya dönüşmüş olan karşılıklı iletişim platformlarındaki tartışmalarda kullanılan kibirli ifadeler, saygısız üsluplar ve lafı bir diğerinin ağzına tıkma gayreti bu ihtiyacı ortaya koymaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder