22 Ekim 2021 Cuma

Bilim insanlarının ilimsiz söylemleri...

"Bilim" kelimesi TDK sözlüğünde "Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim" olarak tanımlanmaktadır.

"Bilim insanı" kelimesi ise "Bilimsel çalışmalarla uğraşan kimse, alim" olarak tanımlanmaktadır.

TDK'nun "Bilim" kelimesiyle ilgili uzun ve anlam kaymalı tanım cümlesi bir yana bırakıldığında "Bilim" kelimesinin esasen

"Yaratılıştaki olgu ve olaylara ilişkin, gözleme, deneye ve analize dayalı bilgi edinme eylemi"

olarak tanımlanabileceği görülmektedir. Zira "Bilim" kelimesi "Bil" kökünden ve "-im" sonekinden oluşmakta ve bir eylemin isme dönüşmüş halini yansıtmaktadır. Tıpkı "Yapım", "Görüm", "İzlenim" kelimelerinde olduğu gibi. ( Ayrıca TDK'nun tanım cümlesinde yer alan "sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi" ifadesi de gerek anlam, gerek gramer kuralı açısından hatalıdır. Zira "bilgi" kelimesi "sonuç çıkarmak" eyleminin öznesi olamaz. Sonuç çıkaracak olan bilgiden faydalanarak düşünen ve idrak eden "insan"dır. )

Bu tespitlerden sonra bu bölümün konusuna dönülecek olursa, "Bilim insanı" kelimesine, maalesef toplumun büyük bir kesimi tarafından "Herşeyi bilen insan", "Her konuda otorite insan", "Her konuda kanaat önderi insan" anlamları yüklenmektedir. Bu yaklaşım doğrultusunda bu "bilim" insanlarının söylemleri de toplumda büyük ilgi görmekte ve toplumsal düşüncenin şekillenmesinde kilit rol oynamaktadır. Oysa ki "Bilim insanı", her aklıselim insanın yapabileceği ve yapması gerektiği gibi belirli konuda / -larda araştırma yapan, sorgulayan ve bilgi edinen insandan öte bir varlık değildir.

Ancak tembellik frekansının sarhoş edici tesirinde kalmaları nedeniyle bizzat ilmi araştırma yaparak bilgi seviyesini yükseltme ve kendini geliştirme çabasından imtina edenler, "çok bilgili ve çok zeki" olduğuna inandıkları ve adeta "zihni lider" konumuna getirdikleri bilim insanlarını kayıtsız şartsız takip etmektedirler. Öyle ki takip ettikleri "bilim" insanlarının söylemlerini, doğruluk ve gerçeklik araştırması yapmadan savunmakta ve diğer insanlara da telkin etmeye çalışmaktadırlar. Bu hazin gerçeğin bilincinde olan küresel şeytanlar meşhur olmuş veya planlı olarak meşhur ettikleri birçok "Bilim insanı"nı kendi karanlık emellerine hizmet etmek üzere, maddi menfaat karşılığında diledikleri gibi yönlendirmektedirler.

Bazı kaynaklarda, aşağıdaki ateist söylemlerin, toplumlara yön vermiş ilgili meşhur kişilere ait olduğu ifade edilmektedir.

1- "Kutsal kitapları okuyup anlamayan dindar, okuyup anlayan ateist olur." ( Nikola Tesla )

Tesla'ya ait olduğu iddia edilen bu kibir ve hakaret içerikli söylem kendi içinde de tutarsızlık içermektedir. Zira, kutsal kitapları okuyup anlayan kimselerin olduğu gerçeği, bilimsel olmayan bir yaklaşımla, daha baştan reddedilmektedir. Kutsal kitapları okuyup, anlayan, gerekli araştırmaları yapan ve rasyonel sonuçlara ulaşan birçok kişi bu kadim kaynakların ilahi kozmik bilgileri içerdiğine kani olmakta, Allah'a inanmakta ve Allah inancını pekiştirmektedir.

2- "Tanrı yok. Evreni kimse yaratmadı ve kaderimizi kimse yönlendirmiyor." ( Stephen Hawking ) ( "Brief Answers to Big Questions" kitabından ... )

Bilimin temeli "neden - sonuç" ilişkisine dayanır. Sebepsiz ve vasıtasız bir tezahür mümkün değildir. Dolayısıyla en basit yaklaşımla, insanın kullandığı eşyaları belirli amaçlar doğrultusunda tasarlayıp üretmesi gibi, insanı da belirli bir amaç doğrultusunda tasarlayıp yaratan bir kudretin varlığı aşikardır.

3- "Dinsel düşünce, çıkış kapısının olmadığı yeri bulmak için yapılan bir girişimdir." ( Albert Einstein )

Bu söylemdeki "din" kelimesi, "dogmatik düşünce" anlamında kullanılmaktadır. Yani akıl yoluyla çözüme, çıkışa ulaşmak yerine din yoluyla dogmaya hapsolma anlamını içermektedir. Oysa ki "din" kelimesi, zaten karşılığı olmayan "dogmatik ritüel" anlamından sıyrıldığında "bilimsellik" ile özdeşleşmektedir. Zira kutsal kitapları ve özellikle Kur'an'ı detaylı inceleyenler bu bilgi hazinelerinin tüm bilimlere, bilimsel buluşlara kaynak kod ve ilham teşkil ettiğini çok açık ve net bir şekilde görebilmektedirler. ( "Din" kelimesi Arapça "Deyn" ( Borç, Haysiyet ) kelimesi olup, Allah'ın bahşettiği nimetlere karşılık yaratılmışların O'na olan borçlarını yani iyi, doğru, adil ve bilimsel olmaları gerektiğini ifade etmektedir. )

4- "Ben kendimi, iyiliksever ve herşeye gücü yeten Tanrı'nın eşekarısını tırtılların yaşayan bedenlerinden beslenmesi veya bir kedinin fareyle oynaması için dizayn edip yarattığına ikna edemem." ( Charles Darwin )

Öncelikle kendi teorisini kendisi dahi destekleyemeyen Darwin'in, yaratıcının mutlak varlığı konusunda kendisini ikna edip etmemesinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Zira yaratıcının varlığını inkar etmek, insanın kendi varlığını inkar etmesi ile aynı anlama gelmektedir. Fizikteki "Inference Rule" ( Çıkarsama Kuralı ) varlığı algılanamayan bir olgunun, sebep olduğu tesirlere, yansımalara ve sonuçlara istinaden varlığının ispatını tanımlamaktadır. Dolayısıyla insanın çevresine ve doğaya dikkatlice bakması yaratıcının varlığını idrak edebilmesi için yeterli olacaktır.

5- "Kendi adıma konuşursam, insanlığın mı Tanrı'yı, yoksa Tanrı'nın mı insanlığı yarattığına kafa yormayı bırakalı çok uzun zaman oldu." ( Fyodor Dostoyevski )

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Dostoyevski'nin kendi adına konuşmasında bir sakınca bulunmamaktadır. 

6- "İnsanlık, tanrıları kendi yansımasından yaratırken yalnızca suretini değil, kendi yaşam tarzını da göz önünde tutar. " ( Aristoteles )

Aristoteles bir adım daha ileriye giderek "yaratıcı" ile "yaratılmış"ın yerlerini değiştirmiştir. Bir insanın kendi küçük algı çerçevesine göre düşünüp, büyük sözler sarfetmesi kadar elim bir durum herhalde yoktur. Oysa ki araştıran ve düşünen insan daima algısının sınırlarını zorlar ve her zorlamada yeni algı boyutlarına kapı açar. Esasen bilimsel gelişmeler de aynen böyle tezahür etmektedir. İnsanlık, kaydettiği bilimsel gelişmeleri, Allah'ın bahşettiği akıl ve idrak nimeti kapsamında, hep daha detaylısını, daha kapsamlısını, daha derinini düşünmeye çalışmasına borçludur.

7- "Düşünen bütün insanlar ateisttir. " ( Ernest Hemingway ) 

Bu söylemin de ne denli kibir ve önyargı dolu olduğu aşikardır. Yani yazara göre düşünen insan doğrudan Allah karşıtı olmaktadır. Bu gibi toplum manipülasyonunda görevlendirilmiş kişilerin "Ateizm", "Din", "Allah", "İnanç" gibi kavramların gerçek tanımlarından habersiz olduklarını düşünmek oldukça zordur. Dolayısıyla ortada kasıtlı ve bilinçli bir yanlış yönlendirme söz konusudur.

8- "İnançlı birinin kuşkucu birine oranla daha mutlu olduğunu söylemek, sarhoş birinin ayık birinden daha mutlu olduğunu söylemekten daha dolaysız bir söylemdir." ( George Bernard Shaw )

Bu söylemde inançlı bir kimsenin, araştırma ve sorgulama gereği duymayan, önüne konanı kayıtsız şartsız kabul edip benimseyen niteliğe sahip olduğu doğrudan kabul edilmektedir. Bir kişinin veya grubun bir konuda yanlış yaklaşım ve uygulama sergilemesi o "konuyu" batıl veya itibarsız kılmaz sadece ilgili kişiyi ve toplumu  itibarsız kılar. 

9- "Herhangi bir şeye inanan birisini ikna edemezsiniz, çünkü inançları kanıta değil, inanmaya duydukları köklü ihtiyaca dayanır." ( Carl Sagan )

Bu söylem ise kendi içinde tutarsız olup daha baştan "inanç" kavramının yanlış tanımına ve yanlış bir genellemeye dayanmaktadır. Zira inancın oluşumu için öncelikle veri ve delil gerekir. İnsanların tüm düşünce, söylem ve eylemlerini "inançları" belirler. İnancı olmayan insan yaşamayan varlık niteliğindedir. "İnanç ihtiyacı" insanları hayata bağlayan ve gelişime götüren yegane unsurdur. Bir bilim insanının, ortaya çıkaracağı buluşa "inancı" olmasa o buluşu asla gerçekleştiremez. Ayrıca birçok bilim insanı henüz ortada delil dahi yokken, sadece zihinlerinde ve kalplerinde oluşan sezgilerin, imajinasyonların, düşüncelerin peşinden gitmiş, onları daha sonra delillendirmiş ve büyük buluşlara imza atmışlardır. 

10- "İnsanlardan sürekli "Ah, Tanrı korusun" diyen mektuplar alıyorum. Geçmişte hiç yapmamıştı, gelecekte yapacağına nasıl olur da inanıyorlar bilemiyorum." ( Bertrand Russel )

Russel bu söylemiyle yaratılıştaki kader mekanizmasının işleyişinden bihaber olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca "Tanrı'nın koruması" kavramından "nefsani menfaatlerinin daim olması"nı anladığı anlaşılmaktadır. 

11- "Bütün dinler, insanlara, nefsin ya da kalbin faziletleri için öbür dünyada sonsuza kadar ödüllendirilecekleri sözünü verir, aklın ve anlayışın faziletleri için değil." ( Arthur Schopenhauer )

Filozof vasıflı bu şahsın da Kur'an ilminden bihaber olduğu, hatta belki bir kez dahi açıp okumadığı izlenimi oluşmaktadır. Zira Kur'an ayetleri "Akletmez misiniz?", "Fikretmez misiniz?", "Düşünmez misiniz?" sorularıyla doludur. "Akıl" ve "Anlama" Kur'an ilminin özünü teşkil etmektedir.

Örnekler daha da çoğaltılabilir.

Kur'an'da ilimsizce toplumu saptırmaya çalışan inkarcılardan sıkça bahsedilmektedir. Aşağıdaki ayetlerde gerçeği bilmesine rağmen nefsani ve maddi hevesleri, menfaatleri için insanlardan gerçeği gizleyenlerden ve onları aldatanlardan, bilgisi ve dayanağı olmamasına rağmen yaratılış ve Allah hakkında inkarcı beyanlarda bulunanlardan bahsedilmektedir.

2/42 Ve la telbisul hakka bil batili ve tektumul hakka ve entum ta'lemun

( Ve gerçeği batıl ile örtmeyin ve bile bile gerçeği gizlemeyin.  )

22/3 Ve minen nasi men yucadilu fillahi bi ğayri ilmin ve yettebiu kulle şeytanin merid

( Ve insanlardan Allah hakkında ilimsizce mücadele eden kimse, her asi azgın şeytana tabi olur. )

22/8 Ve minen nasi men yucadilu fillahi bi ğayri ilmin ve la huden ve la kitabin munir

( Ve insanlardan kimi, ilimsizce, yönlendirme olmadan ve aydınlatıcı kitap olmadan Allah hakkında mücadele eder. )

30/29 Bel ittebeallezine zalemu ehvaehum bi ğayri ilm fe men yehdi men edallellah ve ma lehum min nasirin

( Bilakis kesinlikle o zulmedenler ilimsizce heveslerine tabi oldular. Artık, o Allah' ın saptırdığı kimseyi kim yönlendirebilir? Ona yardımcı yoktur. )

31/6 Ve minen nasi men yeşteri lehvel hadisi li yudille an sebilillahi bi ğayri ilmin ve yettehizeha huzuva ulaike lehum azabun muhin

( Ve insanlardan kimileri ilimsizce Allah yolundan saptırmak için sözün eğlencesini satın alırlar. Onu alay edinirler. İşte onlar, alçaltıcı hakir eden azap onlaradır. )

31/20 E lem terav ennellahe sehhara lekum ma fis semavati ve ma fil erdi ve esbeğa aleykum niamehu zahiraten ve batineh ve minen nasi men yucadilu fillahi bi ğayri ilmin ve la huden ve la kitabin munir

( Allah' ın, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa buyruğunuza verdiğini, nimetlerini üzerinize açık, görünür olarak ve gizli olarak yaydığını görmediniz mi? Ve insanlardan, Allah hakkında ilimsizce, yönlendirmesizce ve aydınlatıcı kitap olmadan mücadele edenler vardır. )

45/23 Fe raeyte men ittehaze ilahehu hevahu ve edallehullahu ala ilmin ve hateme ala sem'ihi ve kalbihi ve ceale ala besarihi ğişaveh fe men yehdihi min ba'dillah e fe la tezekkerun

( Hevesini ilahı edinen kimseyi görmez misin? Allah onu ilim üzerine saptırır. Kulağının ve kalbinin üzerine mühür basar. Gözünün üzerine perde oluşturur. Artık Allah’tan sonra onu kim yönlendirebilir? O halde hatırlamaz mısınız? )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder