6 Ağustos 2020 Perşembe

Çember iyice daraldı.

Her gün bir başka safhaya evriltilmeye çalışılan, başlatıldığından beri aralıksız olarak "korku, panik, dehşet" frekansı yayınına vesile olan COVID19 süreci küreselcilerin insanlığı tam tahakküm altına alma planları açısından çok önemli bir atlama taşı niteliğinde ilerlemektedir. 

Salgın süreci, özünde "ölüm korkusu" temasını barındırdığı için küreselciler için her türlü telkin ve yaptırım eylemi oldukça kolay hale gelmiştir. Sürece ilişkin veri iletişimi de zaten medyayı da yöneten küreselcilerin kontrolünde olup istatistikler duruma göre uydurulup manipüle edilebilmektedir.

Ölüm oranı aslında çok düşük olan ve her geçen gün yeni bir bulaşma koşulu, yeni bir semptomu ( belirtisi ) ve yeni bir etkisi daha üretilen bu virüs adeta bir canavara dönüştürülmüştür. Virüsün mutasyon geçirmesi söylemleri ise sürekli gündemde tutulmaktadır. 

Bulaş riskini azaltmak için telkin edilen "sosyal mesafe" ve "maske" uygulamalarının kapalı ve kalabalık ortamlar için geçerli olması gerekirken koşulsuz olarak sosyal mesafe uygulanması ve sürekli maske takılması yönünde telkin ve zorlamalar yapılmaktadır. Sürekli maske takmanın insanı oksijensiz bıraktığı, zamanla maskenin malzemesinin solunmasından dolayı histotoksik hipoksi ( toksikasyon ve oksijensizlik ) oluştuğu ve ayrıca bakteri oluşumu için de uygun ortam yaratıldığı evvelce belirtilmişti.  Maske, baskılanmış ve susturulmuş toplumu sembolize etmesi açısından da toplumda bilinçaltı negatif tesirler yaratmaktadır. Ayrıca okullar açıldığında küçük çocukların sınıflarda sürekli maskeli ve sosyal mesafeli oturmaları hem hijyenik hem de psikolojik açıdan büyük olumsuzluklar barındırmaktadır.

Toplum, "Vaka adedi" kriteri bazında diken üstünde tutulmaya çalışılmakta ve medyadaki "korku" temalı manşetlerle de psikolojik açıdan çökertilmeye, direnci kırılmaya, çaresiz hissettirilmeye ve teslimiyete sürüklenmekte gibidir. "Vaka" bir kişinin virüsü bulundurma durumu olup, insan vücudunda nitelikleri ve tesirleri tam bilinmeyen, hastalığa sebebiyet vermeyen sayısız virüs bulunmaktadır. Dolayısıyla bu noktada önemli olan "Hasta" ve "Ölüm" adedidir. Daha doğrusu "Hasta Oranı" ( Vaka Adedi / Test Adedi ) ve "Ölüm Oranı" ( Ölüm Adedi / Vaka Adedi ) 'dır. Ölüm vakalarının çoğunun kronik hastalığı bulunan kişilerden kaynaklandığı da bildirilmektedir. Ayrıca uygulanan kortizon ve antibiyotik tedavisinin de, aslında dinlenerek kurtulabilecek bir hastayı, bağışıklık sistemi çökmesine bağlı olarak öldürebildiği bildirilmektedir.

Virüsün varlığının tespiti için kullanıldığı söylenen test metodu RT-PCR ( Reverse Transcription - Polymerase Chain Reaction ) olarak bilinen test metodur. RT-PCR, RNA kopyalama suretiyle numune miktarının çoğaltılmasını sağlayan ve böylelikle detaylı analiz imkanı sağlayan bir işlemdir. Diğer bir deyişle RT-PCR testi virüsü izole etmemekte yani "virüsü tespit etmemektedir". Bu test sadece, test süjesi olan genetik materyeldeki bazı kimyasal değişimlere göre "virüs var demek ki" mealinde bir sonuç vermektedir. Ayrıca test adedinin artmasıyla vaka adedinin de artacağı aşikardır. Önemli olan vaka oranıdır yani Vaka adedi / Test adedidir.

Sürekli gündemde tutulan, sanki bir müjde gibi beklentisi oluşturulmaya çalışılan ve aslında zaten salgının başladığı tarihten önce mevcut olması muhtemel aşı hususu ise sürecin en kritik aşamasını teşkil etmektedir. Zira evvelce de değinildiği üzere aşılamanın iyileştirmek veya korumak dışında farklı hedefleri de olabilir. Bunlar;

1- İnsan vücuduna 7/24 dijital kontrol sağlayacak nanobotların enjekte edilmesi veya kuantum nokta dövme ( quantum dot tattoo ) vurulması,

2- İnsanın DNA'sının ve immün ( bağışıklık ) sistemininin aşamalı olarak değiştirilmesi ve zayıflatılması,

3- Dünya nüfusunun azaltılması saplantısı kapsamında insanın kısırlaştırılması yoluyla üremesinin durdurulması olabilir mi? 


Aşının içeriğindeki bileşenler neler olacaktır? 

Aşının yan etkileri olacak mıdır? 

Aşının herkese yapılması gerekir mi? 

Yaş gruplarına göre aşının farklı etkileri olabilir mi?

Sinsi plan, insanın artık periyodik olarak aşılanmadan fiziki yaşamına devam edemeyeceği bir noktaya getirilmesi olabilir mi?

Aşılama sürecinin, "mutasyon" söylemleri vasıtasıyla daimi olması yani yıllık bazda tekrarlanması hedeflenmekte midir?

Aşılamanın sosyoekonomik ve sosyopolitik bir ayrışım unsuru olması da planlanmakta mıdır? 

Bu tesbitler ve sorular daha da uzatılabilir. Ancak bu aşamada insanların kendi selalametleri için farketmeleri gereken "Çemberin iyice daraldığıdır." Zira küresel şeytanlar idrak seviyesi yükselmeye başlamış olan ve kaba madde alemindeki ruhsal tekamülünü tamamlama yolunda hızla ilerleyen insanın bu yükselişini engellemeye ve tam tahakküm ve kontrol vasıtasıyla kendilerine köle yapmaya devam etmek istemektedirler. 

Yapılması gereken hijyen kurallarına uymak ancak süreçte dayatılan ve rasyonel desteği olmayan bazı uygulamaları da sorgulamak ve bu uygulamaları mevcut sağlığı bozmayacak şekilde gerçekleştirmek önem arzetmektedir.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder